KARIŞIK

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Kadınana Türbesi

AFYONKARAHİSAR –Merkez –Kadınana Caddesi


Kadınana Türbesi
Türbenin İçi
Kadınana Türbesinin Yeri: Afyonkarahisar İlinin Merkezinde Kadınana Caddesinde bulunan Kadınana İlk Öğretim Okulunun yanında türbesi vardır.
Kadınana Kimdir: Afyonkarahisar’da Kadınana adında üç kız kardeşin 2 adet türbesi vardır. Bu maddede andığımız Kadınana Asiye Sultan olarak anılmaktadır. Kardeşleri Melek Peykerve Naime Gevher Hanım’dır.
Kadınanalar Selçuklu Hükümdarlarından III. Alaaddin Keykubat’ın kızlarıdır. Anadolu valisiEmir Çobanoğlu Demirtaş (Timurtaş) Beyin zulmünden kaçarak Afyon’a gelirler. Üç kız kardeşte Afyon’un imarında bir çok iş yaptıklarından dolayı Kadınana olarak anılmışlardır. Asiye Sultan yaklaşık bin kişilik mezarlık yaptırmıştır.  
Türbenin Durumu: Türbe 13. veya 14.yüzyılda kesme taştan yapılmış kubbeli tarzdadır. Türbenin içinde sadece bir sanduka bulunmaktadır.
Ziyaret Nedeni: Çevre halkı tarafından sayılan, sevilen ve hürmet edilen Kadınanalar değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – 2009 /www.panoramio.com

Seyyid Hasan Basri Türbesi 

AFYONKARAHİSAR -İscehisar -Seydiler Beldesi


Seyyid Hasan Basri Türbesi
Türbe Tabelası

Seyyid Hasan Basri Türbesi

Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri TürbesiAfyonkarahisar İlinin İscehisar İlçesine bağlı olan Seydiler Beldesi Cumhuriyet Mahallesinde camisi ile bitişik türbesi vardır.

Seydiler kasabasına ismini veren Seyyid Hasan Basri ve arkadaşlarıdır. Halep’te öğrenim gördükten sonra, Hacı Bektaşı Veli’nin yanına gelen Hasan-ı Basri burada eğitimini tamamlayıp arkadaşları, Yargeldi SultanHayran Balı Sultan veKaraca Ahmet Sultan ile birlikte Afyonkarahisar’a gelip burada dağılırlar ve kendi zaviyelerinin kurarlar. Hasan-ı Basri’nin Kadiri tarikatına mensup olduğu belirtilmektedir.
Bektaşi menakıplarında adı Karaca Ahmet Sultan ile birlikte adı anıldığından Hasan-ı Basri’nin 13.yüzyılın sonu veya 14.yüzyılında başında yaşadığı düşünülmektedir. 1333 tarihli icazetnameye göre asıl adı Hasan bin Basri bin Habib’dir.    

Türbe camiye bitişiktir. Ahşap tavanlı türbe yine iki adet ahşap direk ile desteklenmektedir. Türbede Hasan-ı Basri’nin sandukasının haricinde bu zaviyede görev almış arkadaşlarının sandukaları bulunmaktadır. Türbede Hasan-ı Basri, eşi ve oğlunun türbesinin haricinde yedi tane arkadaşının türbesi bulunmaktadır. Türbede dört adet sancak bulunmaktadır. Ayrıca gelen hastanın türbede gecelemesi için de bir yatak bulunmaktadır.
Türbenin yanındaki hazirede değişik dönemlerden kalma arkeolojik devşirme taşların da kullanıldığı mezarlar bulunmaktadır.   
Ziyaret Nedeni: Genellikle kedi köpek ısırması üzerine ısırılan kişi türbeyi ziyarete getirilir. Türbedar tarafından türbeden alınan toprakla ovalanan kişiye, perhiz verilir ve tuz yedirilir. Hayvan tarafından ısırılan kişinin, eğer ısırılmadan kısa zaman sonra türbeye getirilirse iyileşeceğine inanılır.
Türbeye bayılma ve benzeri rahatsızlıkları olan hastalar getirilir. Hastalar günün her saati kabul edilir. Hastaya tekkenin görevlendirdiği hastabakıcılar bakar. Hasta suya baktırılır, üşüyüp üşümediği sorulur. 
Türbeye Hasan-ı Basri hazretlerinin torunları bakmaktadır. Gelen hastaya kadınsa kadın, erkekse erkek görevli eşlik eder. Kuduz tedavisinde şu ilginç uygulama yapılır: Ağustos ayının başında 10 gün kadar tekkeye 1cm büyüklüğünde Kuduz Böceği denilen böcekler gelmektedir. Bu böcekler sadece Tekke görevlileri tarafından toplanır ve kaplara konularak ölmesi beklenir. Ölünce güneşte kurutulan böcekler, tedavi için toz haline getirilir.
Hayvanlar ısırılan kişiler tedavi için tekkeye gelir. Muayene edildikten sonra tedavi genellikle bir gün sürer ve yeterli sonuç alınamazsa tedavi üç güne çıkarılır, sonra yanına terkipten verilerek hasta evine gönderilir. Tedavide, hasta Hasan-Basri’nin sandukası yanında dua ettirilir, tekke suyunun içine bir fiske Kuduz Böceği tozu, türbe toprağı karıştırılır ve hastaya üç yudumda içirilir. Sonra yağsız, tuzsuz çorba mayasız ekmekle beraber hastaya verilir. Hasta tedavisi iyileşinceye kadar aynı şekilde devam eder.       
Kuduz Böceği Unu
Menkıbeler: 1-) Bektaşi Menakıbına göre Seyyid Hasan Basri, Karaca Ahmet Sultan,Yargeldi Sultan (Akşemsettin) ve Hayran Veli Sultan arkadaştırlar. Eğitimlerini tamamlayıp Afyon’a gelirler ve dolaşırlarken susarlar ve namaz vakti gelmiştir. Karaca Ahmet Sultan asasını yere vurur ve yerden su fışkırır. Çıkan su ile işlerini hallederler. Bu suyun çıktığı yere bir çeşme yapılır. Bu çeşme bugün Olucak Çeşmesi’dir.
2-) Bu menkıbe diğer versiyonunda ise Hasan Basri ve askerleri Afyon’dan dönerlerken askerlerinden birisi yolda rahatsızlanır. Karın ağrısı çeken askeri görünce Hasan Basri asasını yere vurur ve topraktan “acı su” fışkırır. Bu suyu içen askerin karın ağrısı hemen geçer. İşçehisar’ın doğusunda iki tepe arasında bu su hala kaynamaya devam etmektedir.

Kaynakça: Nihat Aytürk – Bayram Altan – Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri- Altanoğlu – 1992 / Abdulhalim Durma –Evliyalar Şehri Afyonkarahisar -2009.

Kureyş Baba Türbesi

AFYONKARAHİSAR -Sinanpaşa -Boyalı Köyü




Kureyş Baba Türbesi
Kureyş Baba Türbesi
Kureyş Baba Türbesi
Afyonkarahisar İli Sinanpaşa İlçesi Boyalı Köyün merkezinde kümbet şeklinde türbesi vardır.

 Akkoyunlu Yörük komutanlarından Oğuz oğlu İlyas oğlu Kureyş Bey olarak anılmaktadır. 
 
. 13.yüzyılın başında yapılan kümbet ve zaviye 1970 ve 2007 yıllarında restore edilmiştir. Türbenin girişi olan taçkapının çokkollu yıldız süslemeleri dikkat çekicidir.

Ziyaret Nedeni: Çevre halkı tarafından hayır duası ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: www.facebook.com / Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – 2009.

Safiyüddin İshak Türbesi / İran


2010 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine eklenen İran'ın Erdebil şehrinde yer alan türbe Safevi Türk Sultanlığının kurucu olan,  Şah İsmail'in soyunun başlangıcı olarak kabul edilen dini önder Şeyh Safiyüddin İshak'a aittir.

Yaşadığı çağda Pīr-i Türk olarak anılmış ve Safevi hanedanlığının atası kabul edilmiştir.  Devrin İslami Sufi düzeninin önde gelen liderlerinden ders alma fırsatını yakaladı ayrıca Şia mezhebinden olanların kutsal kabul ettiği 12 İmam ile akrabalığı bulunduğuna inanılması sebebiyle,  Şia mezhebinden olanların saygı gösterdiği dini bir  lider olarak kabul edilmekte.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Safiyüddin İshak türbesi ilk oğlu Şeyh Sadr tarafından yaptırılmıştır. Türbe, Şia tasavvufunun temsil eden sekiz öğreti sebebi ile sekiz adet kapıya sahiptir.  Safiyüddin İshak türbesi 17 metre yüksekliğinde mavi çiniler ile süslenmiş uzun boylu yuvarlak bir kubbeye sahip , türbe karakteristik  tasarım ile anılır.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Çeşitli parçalar kademeli olarak Safevi hanedanlığı sırasında ana yapıya ilave edilmiştir. Safevi şeyhleri ve Çaldıran Savaşın'da öldürülen askerlerin bu bölgeye gömüldüğü rivayet edilir.
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Türbeye bağlı olarak bir kütüphane , bir cami , bir okul , bir sarnıç , bir hastane inşa edilmiş ve Safevi Türk Sultanlığı boyunca ücretsiz olarak halka hizmet etmesi sağlanmıştır.

Kabak Şeyh türbesi ..kayseri.kabaklı

 

DEVELİ VE YÖRESİ YATIRLARI (HAK AŞIKLARI)
Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre

Kabak Şeyh türbesi:

Türbe, Kayseri ili Develi ilçesi, Kabaklı köyü’ndedir. Türbede yatmakta olan 4 kişiden birisi Kabah Şıh'dır .Kimin ve ne zaman yaptırdığı bilinmeyen türbe yığma taş duvarla örülü ve üzeri açıktır .Etrafında da çamlar vardır.
Geçmişte ziyarete gelen hamile kalan kadınlar taş saymak suretiyle bebeklerinin cinsiyetini tesbite çalışırlardı. Ancak şimdilerde bu uygulama kalmamıştır. Rivayete göre Dede, türbesinin üzerinin örtülmesini istememekte, örtüsünü fırlatıp çayırlara atmaktadır.
Bakımı ile Kabaklı köyünün ilgilendiği türbeyi halk, mübarek gün ve gecelerde, bayramlarda ziyaret etmektedirler .

Hamile kadınların bebeklerinin cinsiyetini tesbit için yaptıkları çeşitli uygulamalar vardır. Bunun için kadın bıçak veya makasın üzerindeki mindere oturtulur , yumurtanın sarısı saç kılı ile ikiye ayrılıp merkezine bakılır, kadının başına tuz dökülüp tutumu izlenir. Vs. Birçok türbenin üzeri açıktır. Allah'ın rahmetinin üzerine yağmasını istediğine inanılır. Birçok yatırın türbesini örttürmediğine inanılır. Anadolu'da yatırlar çoğunlukla kutsal gün ve gecelerde ziyaret edilirken geçmişte bu ziyaretler ilahi okunarak, lokma ve helva ikramlı uygulamaları olurdu. Kabak Şeyh ismini ünlü bir Kabak yetiştiricisi olmasından da almış olabilir.


türbesi
çemberlitaş

Karababa Türbesi

Bir zamanlar, Çemberlitaş'da Atik Ali Camii civârında, Mimar Hayreddin Mahallesinde, Rıfâiyye'nin Ulvâniyye kolundan Kara Baba-yı Velî Dergâh-ı Şerîfi varmış... Devrin en kıymetli zâkirlerinin sık sık gittikleri bu dergâh İstanbul'daki en göze çarpan Kıyâmî Rıfâî tekkelerinden bir hâline gelmiş....Bu dergâh-ı şerîfin son postnişîni Hakkâkzâde Ali Haydar Bey, Cemâleddin Server Revnakoğlu'nun babasının çok yakın dostu olduğundan, Revnakoğlu çocukluğunda bu dergâha çok sık gidermiş...Bir makâlesinde bu dergâha devâm eden zâkirleri tek tek zikrettikten sonra dergâhın son postnişîni Ali Haydar Efendi hakkında çok mühim bilgiler veriyor....

ALİ HAYDAR EFENDİ

Cemâleddin Server Revnakoğlu diyor ki :
Doğma büyüme İstanbul çocuğu olan tekkenin son şeyhi Ali Haydar Bey, gâyetle müeddeb, cidden kibar, asil bir kalem efendisi olduğundan kendisini tanıyan herkesten sevgi ve saygı görürdü. Kendi tarîkinin ve diğer kıyâmî tarîkatların âdâbına, erkânına ve hurde-i tarîk denilen bütün inceliklerine hakkı ile vâkıf olduğu gibi mûsikîden de anlardı. Hele Klasik Tekke Mûsikîsini iyi bilenler, iyi öğretenler arasında sayılırdı. Tatlı, muhrik ve ihâtalı güzel sesi ile Ramazanlarda pâdişâh sarayında ve Enderûn-i Hümâyûn'da, sûret-i mahsûsada yaptığı müezzinbaşılığından ve kıyâmî dergâhlardaki zâkirbaşılığından başka mevlidhânlığı ve mersiyehânlığı ile şöhret bulmuştu.
Saatlerce süren kıyam resiliğinde, manzûm münâcâtın okunmasından, "kıyam tevhîd"ini usûl ile açması, kısmetmesi ve zikir idâresi de hakîkaten üstâdâne idi. Bunlara ilâveten bildiğimiz Mevlid-i Şerîf'i, bilhassa bugün kaybolmuş olan, besteli mevlidi, Mi'râciyye'yi ve onun tevşihlerini, her çeşit mersiyeleri, hele Yazıcıoğlu Mersiyesi'ni, kezâ Bektâşî meydanlarına mahsûs Sâfî Baba Mersiyesi'ni ve bütün bunları eslafdan gelme usûlü ile, tavr-ı mahsûsunda ve en iyi şekilde okurdu. Tahsil görmüş irfanlı, dirâyetli bir insan olduğu için bu eserleri okurken, metnin edebî fesahatini, kendi kalıbına koyup değiştirmez, lehçe ve şîve husûsiyetlerini, dil karakterini bozmaz, aynen muhâfaza ederdi...
Dergâhların sırlanmasından sonra son memuriyetleri olan Duyûn-i Umûmiyye evrak kaleminden ve Balıkhâne'nin Tuz İnhisarı kalem amirliğinden emekliye ayrılmıştı. Bu tarihten vefâtına kadar Beyazıd Cami-i Şerifinde fahrî olarak müezzinbaşılık etti. 
Camilerde cumhurla okunan tevşihli mevlid-i şerîflerin ilâhi korosunu klasik usullerle ve fevkalade bir surette idare eylerdi. Eski fasılların, ağır bestelerin pek çoğu hafızasında saklı idi. Bu eserleri unutanlar veya eksiğini tamamlamak isteyenler Haydar Bey'e mürâcaat ederlerdi. 
Yazısı da pek güzeldi. "Saz Rık'a" denilen inci gibi zarîf, incecik yazısı ile edîbâne, münşîyâne yazılar yazar, seci'li mektuplar ve hâtırâlar kaleme alırdı. Çeşitli makamlarda yüzlerce ilâhi, şuğul, durak ve mersiyelerden seçerek meydana getirdiği büyük "İlâhi Mecmuası" zâkirler ve mûsikîşinâslar için bulunmaz hazîne değerini taşıyordu...Bilmiyoruz acaba bu eser muhafaza edilebildi mi?
Karababa Dergâhının son postnişîni Haydar Efendi 1935 senesi Ağustos ayında kanserden vefât etmiş ve Merkez Efendi Kabristanında, Kâdiriyye-i Berzenciyye'den Bağdatlı Şeyh Yusuf Baba'nın yanına defnedilmiş. Ancak maalesef ilgisizlik ve aynı kabire başka definler yapılması yüzünden kabir ortadan kaybolmuş...

Rahmetullahi aleyh...

Hiç akla gelmeyecek başka bir kitapta da bakın bu tekke ve Şeyh Ali Haydar Efendi nasıl anlatılıyor....

AZİZ NESİN'İN HATIRALARINDA ALİ HAYDAR EFENDİ
Hilmi, Karababa Dergâhı Şeyhi Haydar Bey'in oğluydu. Karababa Tekkesi Çemberlitaş'taydı. Tekkenin bulunduğu sokağın adı da Karababa Sokağıydı. Her nedense belki de sözde devrimcilik gösterisi çabasıyla, Karababa Sokağının adı Dönem Sokağı olarak değiştirildi....Haydar Bey tekkenin son şeyhiydi...
Aile dört kişiydi. Büyük oğul Hilmi, küçük oğul Ahmet, babaları Haydar Bey ve anneleri. Soyadları Karababa, tekkenin kurucusu Şeyh Karababa'dan alınmışdı. Anne saraylı bir Çerkez hanımı idi. Kendisine anne dememi isterdi. Ben de isterdim ama diyemezdim. Hafta tatili gecelerinin çoğunu onların evinde geçirmeye başlamıştım. Evin bir oğlu da ben sayılıyordum. Hilmi'nin annesi de babası da beni çok seviyor ve bana çok yakınlık gösteriyorlardı...
Karababa Tekkesi, harem ve selamlık olmak üzere iki bölümdü. Aile, iki katlı olan harem bölümünde otururdu. Tek katlı olan selamlık bölümünde semahane ile iki de oda vardı. Selamlık bölümü kullanılmıyordu. Sokak kapısından haremin taşlığına girilirdi. Taşlıkta, bu tekkenin kurucusu Karababa Şeyhinin türbesi ve başka sandukalar vardı. Buradan geçilerek eve girilirdi. Yani türbede sandukaları olan ölüler de evin insanlarından gibiydiler; ev işlerine davranış olarak karışmasalar bile, sessiz varlıklarını duyururlar, toprağın altından toprağın üstündekileri sessizce etkilerlerdi. Alt katta geniş bir mutfak vardı, yemek odası olarak da kullanılırdı. Üst katta sofa ve dört oda vardı. Ortadaki oda Hilmi'nindi. Ben de aynı oda da kalırdım, aynı yatağı bölüşürdük...
Haydar Bey, Abdülhamid'in müezzinbaşısı imiş, İnce, yanık, içli bir sesi vardı. Mevlidhanlar, ilahiciler, eski musikiye çalışanlar eve gelip Haydar Bey'den usul meşkederlerdi. Böylece onun sesini biriki kez dinleyebilmiştim. Eskiden Duyûn-i Umûmiye Muhasebecisiymiş. Milli Mücâdele sırasında Anadolu'ya silah kaçırılmasında emeği geçmiş. Cumhuriyet kurulduktan sonra Tuz İnhisarında - o zaman tuz, devletin tekelinde bir maddeydi - Levazım Müdürlüğü görevini yapmış. Ben tanıdığımda Balıkhane'de Muhasebeci'ydi.....Muhasebecisi olduğu kurumun yönetmeni birgün Haydar Bey'e sakalını kesmesi gerektiğini söyleyince, onurlu bir insan olan Haydar Bey de :
- Geç bile kaldık...deyip istifa dilekçesini vermiş, emekliliğini istemişti. İki yıl sonra da boynundaki egzamalar kansere dönüşüp ölümüne yol açmıştı...
Yokuşun Başı
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez, Cilt 2. s337-338
ŞEYH MANSUR TÜRBESİ..KİLİS



Bu türbe, Kilis'in 3 km güneyinde bağ ve bahçelerin içerisindedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde: "Şehrin kıblesinde aydınlık bir kubbe içinde Şeyh Mehmet Simati isminde Hz. Peygamber'in çeşnigir başının yattığını, Hz. Peygamber'in sofrasını / simatını döşediği için kendisine 'simati (sofra, yemek masası, sofraya gelen yemekler, ziyafet)' denildiğini, her zaman tekkesine gelen fakirlerin ağırlandıklarını, Hz. Peygamberin ashabından olup, Hz. Ebu Bekir'in halifeliği zamanında şehit olduğunu ve bu türbenin yanında da küçük kubbeli bir yapının da Şeyh İzzeddin ve Şeyh Yusuf a ait olduğunu" belirtir.

Hz. Peygamber'in çeşnigir başı olan bu zatın, Hz. Peygamberin yanından gelen sahabelere hizmet ettiği ve gelen fakir insanlara da sofra açarak onların karnını doyurduğu söylenmektedir

5 Ağustos 2016 Cuma

Hasan Dede Türbesi.osmaniye.kadirli





Türbe, İlbistanlı köyünün güneybatı uç noktasında, Savrun'la Balıklağa suyunun birleştiği çatta bulunmaktadır. Kadirli'nin 7 km kuzeyinde ve Savrun vadisinin batı yakasındadır. Zaten bu mıntıka, Hasan Dede olarak bilinir. Hasan Dede Köprüsü'nün ve Sulama Re-gülatörü'nün yamacındaki düzlük arazide yer alır.
Türbenin maki tipi çalılık olan çevresi, aynı zamanda bir mezarlıktır. Kuzeybatı dibinden bir yol geçer ve bu yolla türbeye ulaşılır. Türbe yanındaki çalılara, eski Türk inanışlarına göre iplik, çaput, bez, kumaş parçası bağlandığı, silindirik gövdenin dış kısmına ince iplikler dolandırıldığı görülür.
Türk-İslâm mimarisinde önemli bir yeri olan mezar anıtlar (anıt mezar), kümbet veya türbe olarak inşa edilmiştir.
Hasan Dede Türbesi, görünen kadarıyla türbe-kümbet karışımı bir özellik gösterir. Çünkü anıt mezarların dört duvar üzerine kubbe ile örtülü olanlarına "türbe", silindirik veya çokgen gövde üzerine konik veya piramit çatı ile örtülü olanlarına "kümbet" denir.
Bu tür mezar anıtlar, Selçuklulardan gelen bir dini mimarî çeşididir. Bu yapı türü , Beylikler ve Osmanlılarda da devam etmiştir. Bu türbe ve kümbetlerin biçimi, genellikle eski Türk çadırlarını andırır. Zaten bu yapı tarzı, çadırın mimariye yansımasının bir türevidir.
Hasan Dede Türbesi, silindirik gövde ve yarım küre şeklindeki çatı ile klâsik Selçuklu kümbetlerini hatırlatır. Zaten yapı, Selçuklu tarzının acemice yapılmış bir taklidi izlenimini vermektedir. Bu türbe, çevremizin kendi türündeki tek örneği olup primitif bir yapıdır.
Hasan Dede Türbesi silindirik, dairesel veya yuvarlak bir plân ve gövde üzerine oturtulmuştur. Örtü sistemi olarak kubbe kullanılan türbe, son derece sade, ilkel ve hatta kaba saba bir şekilde inşa edilmiştir. Yapının kaide veya temel durumu; yapılan kalın sıva, dökülen beton, duvar dibindeki toprak, taş ve çalılardan pek inceleneme-mektedir. Yarım küre şeklindeki mekân örtüsü kubbenin, dış yüzeyinin tepe veya üst noktasında hotozvari sivri bir tepelik vardır. Bu kubbe külahlı çatı, gövde duvarı üzerindeki korniş veya saçakvari dairesel bir kuşak üzerine oturtulmuştur. Bu kuşak, gövde ile kubbe arasında, dış cephede bir çıkıntı oluşturur.
101
Kubbede destek kasnaklarının olup olmadığı belli değildir. Kalın duvar; payanda, paye veya direk görevini de görmektedir. Yanında ek bir yapı ve eklenti yoktur.
Türbenin gövde kısmını oluşturan duvarın kalınlığı 1 metre 11 santim; yapı içinde ta-ban-tavan yüksekliği 3 metre 85 santim; taban çemberi dıştan 22 metre 50 santim, içten 16 metre 50 santim; taban çemberinin çapı 5 metre 20 santim; türbenin dikey kesiti dıştan 13 metredir. Kubbenin yatay alt kesit dairesi tabanla aynı olup dikey kesiti biraz yarım küremsi, biraz da ko-niksi olduğu için 8 metre 40 santim gelmektedir.
Köylüler tarafından yapılan restorasyonların, eserin orji-nal hâline uygun yapılıp yapılmadığı şüphelidir. Türbenin dış ve iç yüzeyi kalın bir sıva ile kaplıdır. Bu sıva, eserin bütün orijinalitesini örtmüştür. Sıvanın altında kalan yapı malzemelerinin çeşidi bilinmemekle beraber, kagir olduğu tahmin edilmektedir. Sıvanın üzeri, dışta koyu yeşille, içte açık yeşille badana edilmiştir.
Türbenin dış ve iç cephelerinde herhangi bir allegorik ve sembolik kabartma, süsleme, bezeme, minyatür, motif, nakış, rölyef ve friz gibi dekoratif bir iz yok, varsa da sıva tarafından kapatılmıştır.
İçeriye kuzeybatıdaki iki basamaklı bir merdivenden girilir. Türbenin kapısı ahşap ve yeşil boyalıdır. Duvarın iç yüzey kısmıyla silme olacak şekilde takılan bu tahta kapının eni 70 santim, boyu ise 1 metre 30 santimdir.
Mevcut kapı yerinin portal (anıt kapı) bir niteliği yok gibidir. Ka-pıüstü, dışta beşik kemer biçimindedir. Kapı yeri, duvar içinin devamında ve kemer seviyesinden itibaren dikdörtgen biçimindedir. Kapının arkasında yarım ay şeklinde bir iç alınlık vardır. Burada eski rakamlarla 1325 yazılıdır. Gövde duvarı ile kubbe arasındaki dışa çıkıntılı dairesel kuşak, kapı üstünün yan taraflarında aşağı kıvrılarak kapı boşluğunda biter ve nisbeten simetrik bir şekil oluşturur. Kemer üzeri ve üst yan kısımlarda ilkel tarzda yapılmış oyuklu ve kabartmalı kapı üstü şekilleri vardır.
Kapı üstündeki mermer levha 199O'lı yılların başında konmuş, üzerinde "Hasan Dede Türbesi 1365-1440" ibaresi vardır. Bu kitabenin hangi kaynağa dayanılarak yazıldığı ve kim tarafından konulduğu bilinmemektedir. Kemerin arka tarafındaki iç alınlıkta bulunan eski tarih yanlış okunmuştur. Doğrusu 1365 değil, 1325'tir. Eski rakam-lardaki iki'nin iki şekilde yazılması ve bunlardan birinin 6'ya benzemesinin, bu yanlışlığı doğurduğu kanaatindeyiz.
Türbe, 15.02.1960 tarihinde Hüseyin Pınartaşı tarafından onartılmıştır.
Türbenin, içte silindirik bir mekân üzerine kubbeli bir mimarisi vardır. İç duvar ve kubbe yine kalın bir sıva ile örtülmüştür. Silindirik türbe duvarının kıble (güney) yönünde "günah deliği" denen bir pencere vardır. Penceresi içte 35-73 santim, dışta 25-57 santim açılımlıdır. İç yükseklik 68 santim, dış yükseklik ise 85 santimdir. Pencere içten dışa doğru daralmakta ve içe meyillidir. Mazgalvari olan
pencerede kasa, çerçeve ve koruyucu demir gibi elemanlar yoktur.
Doğu-batı doğrultusundaki sanduka, ahşap yapılı olup türbenin biraz güney kısmındadır. Tahta sandukanın boyu 2 metre 35 santim, eni 1 metre 4 santim, tabut kısmının açısı ise 1 metre 62 santimdir. Baş ve ayak uçlarında hece taşları olup hece taşlarının baş kısmına birer emanet taş konmuştur. Hasan Dede'nin kemikleri, rivayete göre sandukanın altındadır. Anlatılan efsaneye göre ise yoktur. Mezarın bulunduğu mahzen kısım ise bilinmektedir.
Türbenin tabanı tahta ile kaplı olup üstü değişik türde sergilerle örtülüdür. İçeride namazlağa-lar, abdest almaya ve yemek yapmaya yarayan eşyalar vardır. Ayrıca Kuran-ı Kerim, değişik surelerin yazılı olduğu kitapçıklar ve Kuran sehpası vardır. Aydınlatma amacıyla konulmuş sehpaya ise çeşitli ip ve çaputlar bağlanmıştır.
Türbeye adı verilen Hasan Dede ile ilgili tarihî bilgilere sahip değiliz. Ancak yöre halkı türbenin bin yıllık olduğunu belirtmekte ve Hasan Dede'yi Hoca Ahmet Yese-vi'nin Anadolu'ya gönderdiğine inanmaktadır.
Anlatılan efsanelere göre Hasan Dede çobanlık yapmaktay-mış. Halk, çevredeki bir değirmene uzakça bir yerden değirmen taşı getirmek istemiş, fakat taşı bir türlü yerinden oynatamamış. Bu durumu gören Hasan Dede, değir-
men taşını götürebileceğini söyler. Yirmi otuz kişilik köylü grubu ise Hasan Dede'nin bu teklifiyle alay ederek evlerine dağılır. Hasan Dede ise bunlara aldırmaz ve "Gel taşım, gel taşım." diyerek yola düşer. Taş arkasından yuvarlanarak gelir.
Köylüler tekrar taşı bıraktıkları yere geldiklerinde onu yerinde bulamazlar. Araştırdıklarında taşın Hasan Dede tarafından değirmene getirildiğini anlarlar. Sırrı ortaya çıkan Hasan Dede ise, hırkasını taşın başına bırakarak kayıplara karışır. Hırkasının bulunduğu yere ise çevre halkı tarafından bir mekân türbesi yapılır.
Yöre halkı yağmur duası, çeşitli hastalıklara şifa, dilek ve isteklerinin kabulü için namaz kılar, kurban keser, Kur'an ve mevlüt okur, istek ve dileklerinin kabulü için dua eder. Türbenin çevresindeki çalılara da bez, ip ve çapuî bağlandığı görülmektedir.
Yine rivayetlere göre Hasan Dede, Akkoca, Kalfa Dede, Mölhe Dede, Avluk Dede gibi çevremizde ermiş olarak bilinen kişiler, Te-keçöğü dağının tepesindeki ziyaret yerinde buluşur, bir araya gelirlermiş.
Alibeyli (Natır), Armağanlıı (Şeyh Sami) ve Kadirli'deki ((Çu-kobirlik civarı) türbe veya kubbeler yıkıldığı için, bunlar hakkında bir araştırma yapılamamıştır. Ancak, bunların Selçuklu mirası ve kümbet tarzında oldukları söylenmektedir.

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Elkas Safi Mirza Türbesi 

AFYONKARAHİSAR –Merkez 


Mevlevi Cami Sandukaları
 Afyonkarahisar İlinin Merkezinde bulunan Mevlevi Camisinin içinde türbesi vardır.

 Elkas Safi Mirza, Şah İsmail’in oğludur. Sultan Divani, Hz.Mevlana’nın Divan-ı Kebir’ini almak için Şah İsmail’in yanına İran’a gider. Kitabı alır ve dönüşte de, Şah İsmail’in oğlu Elkas her şeyi geride bırakıp Sultan Divani’nin peşinden Afyonkarahisar’a gelir ve ona tabi olur. Hayatını onun yanında sürdürür ve Sultan Divani’nin ölümünden iki ay sonra Elkas Safi Mirza’da vefat eder ve şeyhinin ayak ucuna defnedilir. 

Türbenin Durumu: Türbe Mevlevi Camisinin içinde bulunan sandukalardan birisi Elkas Safi Mirza’ya aittir.

Ziyaret Nedeni: Afyonkarahisar Mevleviliğinin merkezi olan Mevlevi Camiinde bulunan türbeler hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Menkıbeler: 1-) Sultan Divani’ye intisap eden Elkas Mirza’yı babası Şah İsmail her yerde aratır. Bir türlü aklı ermez; koca bir devletin şahı olmak varken derviş olan oğluna aklı şaşar. Şah İsmail oğlunun Afyon'da olduğunu tespit ettirir. Bol miktar harçlıkla geri gel mektubunu elçilerle yollar. Oğlunun cevabı ise şöyledir. "Ne mal, ne para, ne veliaht, dünya sizin olsun ben halimden memnunum" olur.

Kaynakça: Mehmet Gündoğan – Afyon Alimleri Evliyaları -1994 / Yusuf Ilgar – Afyonkarahisar’da Mevlevilik -1992.

Hızır Şah Çelebi Türbesi

AFYONKARAHİSAR –Merkez –Mevlevi Cami


Mevlevi Cami Sandukaları Afyonkarahisar İlinin Merkezinde bulunan Mevlevi Camisinin içinde türbesi vardır.

Afyonkarahisar’da görevlendirilen Hz. Mevlana’nın oğlu olanSultan Veled kızı Mutahhara Hatun Germiyanoğlullarından Süleyman Şah ile evlendirir. Bu evlilikten doğan büyük oğul Hızır Şah’tır. Hızır Şah Çelebi, Hızır Şah Paşa olarak da anılmaktadır. 97 yıl yaşar ve 1371 yılında vefat eder.

Türbe Mevlevi Camisinin içinde bulunan sandukaların birisi Hızır Şah’a aittir.

Ziyaret Nedeni: Afyonkarahisar Mevleviliğinin merkezi olan Mevlevi Camiinde bulunan türbeler hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Herdane Bahar Baba Türbesi 

AFYONKARAHİSAR -İhsaniye -Osman Köyü


Herdane Bahar Baba Türbesi
Herdane Bahar Baba Türbesi
Afyonkarahisar İli İhsaniye İlçesine bağlı Osman Köyünde türbesi vardır.

 Herdene Bahar Baba, Ender Bahar Dede olarak da anılan zatın kim olduğu hakkında elimizde herhangi bir bilgi yoktur.

Türbenin Durumu: 13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen türbe, kesme taştan yapılmadır. Dikdörtgen planlı türbenin alt katında yatırın mezarı (mumyalık) kısmı, üst bölümde sanduka bulunmaktadır. Eyvan türbe tiplerinden bölgede bulunan bir diğeridir. Türbenin yenilemeye ihtiyacı vardır.

Ziyaret Nedeni: Değişik dilekler için çevre halkı tarafından ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: Nihat Aytürk – Bayram Altan – Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri- Altanoğlu – 1992 / Mehmet Gündoğan -Afyon Alimleri Evliyaları -1994 / www.panoramio.com

Seyyid Cemal Sultan Türbesi AFYONKARAHİSAR -İhsaniye

Seyyid Cemal Sultan Türbesi  

AFYONKARAHİSAR -İhsaniye 


Seyyid Cemal Sultan Türbesi
Restorasyon Sonrası Türbe
 Afyonkarahisar İli İhsaniye İlçesine bağlı Döğer Beldesine 5km uzaklıktaki bir tepenin yamacında türbesi vardır.
Seyyid Cemal Sultan Kimdir: Hacı Bektaşi Veli’nin halifelerindendir. 1280 senesinde doğmuş, 1365 senesinde vefat etmiştir. Türbede bulunan yazıtta Peygamberimizin 16. torunu ve Musa-i Sani’nin çocuğu olduğu belirtilmektedir. 
Seyyid Cemal Sultan’ın Afyon, Kütahya ve Eskişehir’de Kemal Sultan olarak  anılmakta ve bilinmektedir. Derviş Cemal Ocağı’nın kurucusudur.  

Türbe 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyonu tamamlanmış ve halkın ziyaretine açılmıştır. Türbe kesme taştan yapılma olup 700 yıllık bir geçmişe sahiptir. Türbe iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Mehmet ve Ahmet adındaki iki kişinin mezarı bulunmaktadır. İkinci bölümde ise Seyyid Cemal Sultan’ın mezarı bulunmaktadır. Türbenin bahçesinde sekiz tane üstü açık mezar bulunmaktadır ve bunlardan biriGözcü Bal’a aittir.
Ziyaret Nedeni: Her yıl 15 Mayısta düzenlenen Seyyid Cemal Sultan Anma Etkilikleri türbede yapılmaktadır. Yöre halkı ve çevre illerden gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.  
Seyyid Cemal Sultan’ın vefat ettiği yer Döğer Kasabası Çakırlar Mevkii olduğu için türbeÇakırlar Tekkesi olarak da anılmaktadır. Alevi-Bektaşi yurttaşlarımız tarafından ziyaret edilen türbede kurban kesilir, adak adanır ve Cem törenleri yapılır.

Menkıbeler: 1-) Hacı Bektaşi Veli’nin en sevdiği halife olarak anılan Seyyid Cemal Sultan’ı tüm halifelerinin en önünde tutarmış ve sık sık sırtını sıvazlayarak “Cemal’imdir, Cemal’imdir, Cemal’imdir” diyerek sevgisini belirtirmiş. 

Kaynakça: www.dogerhaber.com / Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – Amasya -2009