KARIŞIK

25 Mart 2016 Cuma

Hacı Bayram-ı Veli Türbesi

Hacı Bayram-ı Veli Türbesi 

ANKARA / ALTINDAĞ – Hacı Bayram Mahallesi

Hacı Bayram-ı Veli Türbesi, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Hacı Bayram Mahallesi, Hacı Bayram Caddesinde bulunan Hacı Bayram Camisine bitişiktir.

Öncelikle bu büyük ulu kişileri tanıtmak, onların kim olduğu konusunda kelam etmek bizim harcımız değildir. Haklarında yüzlerce araştırma yapılmış, kitaplar yayınlanmış bu kişiler hakkında verebileceğimiz bilgiler, her yerde bulabileceğiniz, rahatça ulaşabileceğiniz ansiklopedik bilgiler olacaktır. Kaynakça bölümünde yayınlamış olduğumuz iki kitap temel referans noktalarıdır. Daha detaylı bilgi almak isteyen, konuyu daha derinlemesine ve ayrıntılarıyla çalışmak isteyenlere bu kitapları tavsiye edebiliriz. Bu kitaplar dahi Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerini tanımamız için ancak bir önsöz olacaktır…

Ankara’nın Solfasol Köyünde doğmuştur. Doğum tarihi kaynaklarda 1350-56 yılları arasında gösterilmektedir. Kesin tarih bilinmemektedir. Asıl adı Numan’dır. Babası Koyunlucalı Ahmetveya Koyunluca Ahmed, annesi Fatma Hanım’dır. Abdal Murad ve Safiyüddin adlı kendisinden küçük iki erkek kardeşi vardır. Babasının çiftçilikle uğraştığı veya hayvancılık yaptığı düşünülmektedir.

Hacı Bayram-ı Veli’nin eğitime çocukluk yıllarında başlamıştır. İlk eğitimi Yayık Sokakta metfun olan Şey İzzettin tarafından verildiği söylenmektedir. Fakat bu bilgi aradaki 50 yıllık farktan dolayı muhtemelen yanlıştır. Medrese eğitim alan Hacı Bayram-ı Veli gençlik yıllarında Tefsir, Fıkıh, Hadis, Matematik, Felsefe, Arapça, Farsça Edebiyat gibi çeşitli dersleri okumuştur.
Hacı Bayram-ı Veli öğrencilik hayatından sonra Ankara’da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese’de müderrislik yapmıştır. Hacı Bayram-ı Veli zamanın ünlü din bilgini olan Şeyh Hamid-i Veli (Somucu Baba) tarafından Kayseri’ye davet edilir. Bir Halveti şeyhi olan Somuncu Baba ile karşılaşması ilk defa bir  kurban bayramı günü olduğu için şeyh kendisine Bayram adını verir. Bugünden sonra Numan ismi yerine Bayram ismini kullanır. Bu ziyaret esnasında Somuncu, Baba Hacı Bayram-ı Veli’ye zahir ilminin ve batın ilminin derecelerini ve geleceğini  manevi yolla kendisine göstererek, ikisi arasında bir seçim yapmasını söyler ve kendisini tasavvuf yoluna girmeye, bu yolda  öğrencisi  olmaya davet eder. Hacı Bayram-ı Veli bu daveti kabul eder ve  tasavvuf eğitimine Şeyh Hamid-i Veli yanında başlar.
Kesin tarih bilinmese de Şeyhi ile birlikte 1394 yıllarında Bursa’ya geçerler. Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet (Yeşil) Medrese’de müderrislik yapar. Yine Şeyhi ile birlikte 1400 yıllarında Bursa’dan ayrılıp Şam, Mekke ve Medine’ye hac yolculuğuna çıkarlar. 1412 yıllarında döndüklerinde Şeyh Hamid-i Veli yaşlı ve yorgundur. 1412 yılında Akasaray’da vefat eder. Hacı Bayram-ı Veli Ankara’ya döner. Artık kendi adıyla anılan Bayramilik Tarikatının şeyhidir. Ankara’nın merkezinde Ogust (Augustus) Tapınağının yanında 1415 yılında Tekkesini kurar.
Tekkenin ilk imamı ileride damadı olacak olan Eşrefoğlu Rumi’dir. Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin Hocalığı, bilgisiyle Bayramilik Tarikatı hızla yayılacaktır. Alimlerin büyüklerinden olan Akşemsettin Hazretleri de gelip öğrencisi olacaktır. Bayramiliğin ilerlemesi Osmanlı’da tedirginlik yaratır. Yakın zamanda Şeyh Bedreddin olayından ağzı yanan Osmanlı bu tür ilerlemelere kuşkuyla bakacaktır. Sultan II. Murad Han tahta çıkınca, 1421 yılında Hacı Bayram-ı Veli’yi Edirne’ye çağırır. Öğrencisi Akşemsettin’le birlikte Edirne’ye geçen Hacı Bayram-ı Veli burada padişahı ve yanındakileri etkilemeyi başarır. İhbarın ve dedikoduların boş olduğu anlaşılır. Birkaç kez daha Edirne’ye geçen Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri geride halife olarak Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer’i bırakarak 1430 yılında Ankara’da vefat eder.
Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin üç kız ve beş erkek çocuğu olduğunu biliyoruz. Kızlarından sadece Eşrefoğlu Rumi ile evlenen Hayrunisa’nın ismi bilinmektedir. Oğullarının adları sırasıylaŞeyh Ahmet Baba, Ethem Baba, Baba Sultan, İbrahim ve Ali’dir.
Bilenen halifeleri şöyledir: Selahaddin Bolevi, Seyyid Abdülkadir İsfahani, Bursalı Şeyh Ömer Dede, Şeyh Lütfullah Efendi, Molla Zeyrek, Şeyh Baba Nahhasi Ankaravi, Şair Şeyhi, Akbıyık Meczup Sultan, İnce Bedreddin, Kızılca Bedreddin, Kemal Halveti, Şeyh Elvan-ı Kirazi, Akşemseddin Hazretleri, Eşrefoğlu Rumi, Yazıcızade Muhammed Efendi, Ahmet Bican, Şeyh Yusuf Hakiki Baba, Şeyh Muslihiddin Halife, Şeyh Ahmed Baba, Bardaklı Baba ve Şeyh İsa Dede'dir.
Hacı Bayram-ı Veli Türbesi
Hacı Bayram-ı Veli Türbesi
Hacı Bayram-ı Veli Türbesinin Tavanı
Hacı Bayram-ı Veli'nin Sandukası
Kare planlı, kubbeli yapılan türbe, 1429/1430 yıllarında inşa edilmiştir. Çatı kurşun kaplamadır. Türbe Hacı Bayram Camisinin mihrap duvarına bitişik inşa edilmiştir. Türbe yığma ve düz taştan, kiremitten inşa edilmiştir. Türbe içinde Hacı Bayram-ı Veli’ye ait sandukayla birlikte dokuz sanduka daha bulunmaktadır. İkisi oğulları Ethem Baba ve Şeyh Ahmet Baba’ya aittir.   
Cami ve türbe Koruma Kurulu Kararıyla 1972 yılında, Hacı Bayram-ı Veli’nin Solfasol Köyünde bulunan doğduğu ve öldüğü ev 1996 yılında, Annesinin türbesi ise 2007 yılında 1. Derece Anıt Eser olarak tescillenmiş ve korumaya alınmıştır.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri öncelikle hayır duası için ziyaret edilmektedir. Ayrıca değişik dilekler için de ziyaret edenler vardır.
        
Kaynakça: Doç. Dr. Ethem Cebecioğlu –Hacı Bayram Veli ve Tasavvuf Anlayışı –Muradiye Kültür Vakfı Yayınları -1994 / Abdülkerim Erdoğan –Ankara’nın Menavi Mimarı Hacı Bayram-ı Veli –Ankara BŞB. Yayınları -2011 / www.hacibayramiveli.com / www.enventer.gov.tr

Hacı Doğrul Türbesi ANTALYA / AKSEKİ – Yarpuz Beldesi

Hacı Doğrul Türbesi 

ANTALYA / AKSEKİ – Yarpuz Beldesi


Hacı Doğrul’un Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin kardeşi olduğu rivayet edilmektedir. Horasan ereni olduğu da söylenmektedir. Türbede ayrıca Yusufi Dede ve Torununun da mezarı vardır. Onlar Yarpuzludur. Yarpuz’un eski ismi Doğrul’dur. Bu adı Hacı Doğrul’dan almış olmalıdır.

Türbe 1988 yılında inşa edilmiştir. Taş duvarlardan inşa edilen türbenin, kubbesi de betondandır. 

Bölge halkı tarafından büyük saygı gören Hacı Doğrul değişik dilekler için ziyaret edilmektedir. Yöre halkı her yıl bir kez hayır için pilav günü düzenlemektedir.

Serik İlçesinde Cuma Selası verilirken ilçenin ileri gelenlerine “Bana bir at verin, köyümde Hoca yok, Cuma Namazı kıldıracağım” der. Atı alınca hareket eder. Ardına iki izlemesi için gönderilir. Namaz vaktine iki, üç dakika kala yetişir ve köyünde namazını kıldırır. Aynı yere onu takip edenler iki gün sonra ulaşmıştır. Cuma namazını kim kıldırdı diye sorduklarında Yusufi Dede cevabını alınca, onun evliyadan olduğunu anlamışlardır.       
   
Kaynak: Dr. Yaşar Kalafat –Horasan Eri Olarak Bilinen Anadolu Yatırları –I  

Hacı Doğrul Türbesi

Kınalı Türbesi ANTALYA / ELMALI – Eskihisar Mahallesi

Kınalı Türbesi 

ANTALYA / ELMALI – Eskihisar Mahallesi

Kınalı Türbesi, Antalya İli, Elmalı İlçesi, Eskihisar (Köyü) Mahallesi Kınalı Mevkiinde yer almaktadır.
Kınalı Türbesi
Eskihisar Köyü gelenek ve görenekleri bakımından Oğuz/Türkmen boylarından biri tarafından kurulmuş olmalıdır. Köy yakınındaki Kınalı Türbesi 6 Mayıs tarihinde Hıdrellez Törenleri kapsamında köylüler ve çevreden gelenler tarafından topluca ziyaret edilmektedir. Hakkında başka herhangi bir bilgi yoktur. 


23 Mart 2016 Çarşamba

KIZ DEDESİ..balıkesir

KIZ DEDESİ..balıkesir


Yatır Muharrem Hasbi Koray lisesi karşısında bulunmaktadır.Bu mezar Sultan Beyazıt'a hocalık yapmış değerli bir alim olan Hoca Sinan efendiye aittir.1930 lu yıllarında burası garipler mezarlığıydı yakınlarının ziyarete gelen okuma yazması olmayan bir kişi bu türbenin kapısının üzerinde bir ad olmadığını görüp gelişi güzel seçtiği bir mezar taşını bu türbenin üstüne koyar. Bu mezar taşı bir bayana ait olduğu için daha sonraki yıllarda türbe Kız dedesi olarak anılmaya devam eder.

İBRAHİM DEDE..balıkesir

 İBRAHİM DEDE..balıkesir



 Halk tarafından Allah(CC) kabul edilen İbrahim Dedenin kabri  Sındırgı Hisaralan köyünde bulunmaktadır.İbrahim dedeyle ilgili köylüler tarafından anlatılan Menkibesi: Vaktiyle hizmetini yaptığı zengin bir  Ağa, hacca gitti ve orada bir gün canı helva istedi  Onun bu arzusu İbrahim Dede’ye malum olunca koştu ağanın hanımına. 
- Bir sahan helva yapar mısın? 
- Olur, ama ne yapacaksın? 
- Birine göndereceğim. 
O esnada Ağa, Mekke’de, çadırında namaz kılıyordu. Selam verince, bir sahan helva gördü yanında.Yeni pişmiş, sıcacık. 
“Biri bırakmıştır” diye düşündü. Afiyetle yiyip dua etti gönderene. 
Ancak sahan yabancı gelmedi ona.“Bu, bizim sahana ne kadar da benziyor” diye geçirdi içinden. Ve hacdan döndü... 
Hanımı, eşyaları arasında helva sahanını görünce şaşırdı. 
Ve sordu hayretle: 
- Bu sahan evdeydi. Sende ne arıyor? 
- Evde miydi? 
- Evet, ben bununla helva yapıp, İbrahim Dede’ye vermiştim. O günden beri bu sahanı arıyorum. 
Ağa da olanları anlatınca bilmece çözüldü.
( İbrahim dedeye hürmeten köyde davul çalınmaz ve köylüleri tarafından yılda iki defa adına hayırlar yapılır)

KABAKLI BABA TÜRBESİ: balıkesir

KABAKLI BABA TÜRBESİ:  balıkesir




 Balıkesir merkeze 15 km uzaklıkta kabaklı köyünde bulunmaktadır.  Rivayetlere göre hacca giden tarla sahibi hizmetçisine buğday ekmesini söyler ancak bu yerlere kabak eken kişi hac dönüşü buğday ek dediği yerlerde kabak görünce kızar ve kabağa sopayla vurur.kabak kırılır içinden ise buğday çıkar.diğer kabaklardan da çıkınca tarla sahibi bu zatın ermiş olduğunu kabul eder. Bu ermiş zat ölünce mezarıda buraya yapılır.köyün adıda kabaklı köyü olarak kalır.
Bu kişinin 5-6 yüzyıl önce Arabistandan gelme biri olduğuda söylenmektedir.Bundan dolayı Arap dedesi de denmektedir.

BALLICA SULTAN ..balıkesir

BALLICA SULTAN ..balıkesir





Bu türbeden yatan zat evliyaullahtan Geyikli baba ve hanımı balım sultanır.Bu kişiler  Sultan Orhan zamanın da yaşamış Bursa'nın fethinde bulunmuş ve hocasının işaretiyle Balıkesir'e Şimdikiyerine yerleşmiştir.

PAŞA SULTAN..balıkesir

PAŞA SULTAN..balıkesir




Karesi beyliğinin kuruluş döneminde 1300'lü yıllarda yaşamış Karesi beyinde de hocalığını yaptığı rivayet edilen ilimizin ilk önemli manevi sultanlarındandır. Kabri Aygören Mahallesinde Karaoğlan camisinin yanınındadır

ALEMŞAH KÜMBETİ..sivrihisar

ALEMŞAH KÜMBETİ..sivrihisar




Sivrihisar'da XIV. yüzyıla ait bir türbe.

Kapısı üstündeki Arapça kitabeden analaşıldığına göre, İlhanlı Beyi Sultan Şah için bir mescid ve bir medrese İle birlikate 728 (1327-yılında Melikşah taarafından yaptırılmıştır. Son yıllarda da önemli ölçüde bir tamir görerek harap olmaktan kurtarılmıştır.

Türbenin sekizgen gövdesi muntazam işlenmiş kesme mermer taşlarından yaapılmış, üstü tuğladan yine sekiz dilimli bir piramit külahla örtülmüştür. İki taaraflı merdivenle çıkılan üst mekâna zenagin süslemeli bir niş içine açılmış kapıadan girilir. Bir duvarında mihrap olan bu mekânın altında esas mezar odası bulunmaktadır. Nisbetleri bakımından biraz dar ve geometrik motiflerin hâkim olduğu çerçevelerle sınırlanmıştır. Bu çerçevelerde dal kıvrımları aralarınada hayvan kabartmaları yer almaktadır.

Alemşah Kümbeti Anadolu Selçuklu türbe mimarisinin devamı sayılan bir yapı olmakla beraber, süslemesindeki bazı motifler Orta Asya geleneklerine işaret etmektedir. [394]



Bibliyografya


1) Tahsin Özalp, Sivrihisar Tarihi, Eskişehir 1960, s. 72; 

2) Hamza Gündoğdu, “Sivrihisar Alemşah Kümbetinin Mimarisi, Geometrik ve Plastik Süslemeleri Üzerine”, VD, XVI (1982), s. 135, 142. [395]

ÖMER HAYYAM.iran

                                           ÖMER HAYYAM.iran




Astronomi ve matematik âlimi, şâir. İsmi, Ömer bin İbrâhim’dir. Künyesi Ebü’l-Feth olup, lakabı Gıyâsüddîn’dir. Şiirlerinde Hayyam (çadırcı) mahlasını kullandığı için, bu mahlas ile meşhûr oldu. 1044-1132 (H. 436-517) seneleri arasında yaşadı. Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Önce Nasîrüddîn Şeyh Muhammed Mansûr’dan, daha sonra meşhûr âlim ve hekim Muvaffaküddîn Abdüllatîf ibni Lubad ile matematikçi Hâce Ali’den ilim öğrendi. Hayyam, Nizâm-ül-mülk ve Hasen Sabbâh’ın aynı hocadan ders aldığı da rivayet edilmektedir (Bkz. Nizâm-ül-mülk, Hasen Sabbâh).
Ömer Hayyam, Selçuklu sultânı Melikşâh’ın ve Karahanlı sultânı Şemsül-Mülûk’un iltifatına kavuştu. Çalışmalarında Nihavendi, Mahanî, Mervezî, Sabit bin Kurra, Ebü’l-Kâmil Suca’, Bettânî, Neyrîzî, Ebü’l-Vefâ, İbn-i Yûnus, İbn-i Heysem, Bîrûnî ve İbn-i Sînâ gibi İslâm âleminde yetişmiş fen âlimlerinin eserlerinden faydalandı. Uzun bir ömür süren Ömer Hayyam, 1132 senesinde Nişâbûr’da öldü. Kabri bu şehrin Hira mezarlığındadır.
Ömer Hayyam, matematik alanında yaptığı çalışmalar ile meşhûr oldu. Cebirde ikinci dereceden denklemlerin geometrik ve cebirsel çözümleriyle, üçüncü dereceden denklemlerin geniş bir tasnifini yapmıştır. Bu tasnif, o zamana kadar yapılmamıştı. Üç kökü pozitif olan bir üçüncü derece denkleminin üç kökünü tâyin etmiştir. Bugünkü cebir ile matematik analizde seri ve dizi konusunda yeni bir uygulama alanı olan; formülünü ortaya koymuştur. Bu formül, zamanımız cebir kitaplarında Binom formülü veya Nevvton formülü otarak bildirilmektedir. Bu formülün terimlerin açılımlarının katsayılarını pratik olarak veren;
(a + b)° 1
(a + b)1 1 1
(a + b)2 1 2 1
(a + b)3 1331
(a + b)4 14641
(a + b)5 15101051
(a + b)6 16 15 20 15 61
(a + b)7 1 7 21 35 35 21 7 1
bu tablo bugün aritmetik üçgen veya Paskal Üçgeni adını almaktadır. Bu tablo da Hayyam’a ait bir keşiftir. Binom formülü ve aritmetik üçgeni, matematik târihinde ilk defa Ömer Hayyam tarafından ortaya konduysa da, ondan asırlar sonra yaşamış batılı ilim adamları bunlara sâhib çıkarak kendi buluşlarıymış gibi ilim dünyâsına açıklamışlardır.
Ömer Hayyam, denklemler üzerinde çok önemli çalışmalar yapmıştır. Birçok cebir denklemlerinin çözümünü, geometrik olarak açıklamıştır. Kübik denklemlerin kısmî çözüm şekillerini sistematik bir şekilde tarif ve tasnif etmiştir. Hayyam, Fransız Matematikçi Descardes’dan ortalama altı asır önce, analitik geometrinin Harezmî’den sonra ikinci önderidir. Bu denklemleri; x3 + b2x = b2c denklemini, x = by ve y2 = x(c-x) koniklerinin kesiştirilmesiyle;
x3 + ax2 + bx2 = b2c denklemini de, x2 = (x + a). (c-x) ve x (b+x) = bc eğrilerinin kestirilmesiyle çözmüştür.
Bugün matematikte önemli bir yer tutan, on yedinci asır Fransız matematikçisi Pierre Fermat’ın adına atfen, Fermat Teoremi’nin özel bir durumu olan x3+y3 = 23 denkleminin tam sayılarla çözülemiyeceğini, büyük bir ustalıkla Fermat’tan beş buçuk asır önce göstermiştir. Bu konudaki çalışmaları kendinden sonra gelen matematikçiler tarafından temel kural olarak kabul edilmiştir.
Ömer Hayyam’ın geometrideki çalışması, Oklid elemanları üzerine yaptığı araştırmayı ihtiva etmektedir. Oklid’in yaptığı çalışmaları geliştirmiş, genişletmiş ve mükemmel bir hâle getirmiştir. Bugünkü cebirsel geometriye ilk adımı atanlardan birisidir. Ömer Hayyam’ın matematikdeki şöhreti, özellikle üçüncü dereceden denklemleri mükemmel bir surette tasnif etmesinden ve bunları sistematik olarak çözmüş olmasından ileri gelmektedir. Her ne kadar onun çözüm metodları Harezmî’ninki gibi geometrik görüşlere dayanıyorsa da, Hayyam’ın cebirinde her şeyden önce, şu yön kayda şayandır. Hayyam kullandığı denklemlerin hepsinde, nümerik veya cebirsel çözümleri geometrik metodlara bağlamakla bu işi kânunlaştırdı. Üçüncü dereceden denklem tipleriyle dördüncü dereceden bâzı denklemlerin özellikle Ebü’l-Vefâ tarafından çözümüne başlanılmış olan x4 + ax3 = b tipindeki denklemi çözmeye muvaffak oldu.
Ömer Hayyam, matematiğin yanında astronomi ilmi ile de meşgul olmuştur. Nizâm-ül-mülk’ün yardımı ile Nişâbûr” da eski bir astrolojik rasad kulesinde rasadlar yapmıştır. Daha sonra 1074 senesinde Bağdâd Dâr-ür-Rasad’ına müdür tâyin edilerek Zîc-i Melikşâh’ı hazırlamakla görevlendirildi. Bir süre sonra tekrar Nişâbûr’a dönen Hayyam, Sultan Melikşâh tarafından Fars takviminin ıslâhına me’mûr edildi. Hayyam, bunun üzerine Melikşâhî veya Celâlî takvimi adı ile anılan güneş takvimini hazırladı. Bu takvimde hatâ, 5000 senede takriben bir gündür. Zîyc-i Melikşâh’ı Batlemyüs’ün astronomik tablolarını esas alarak hazırlamıştır. Bu cetveller adlarıyla birlikte yüz yıldızın enlem ve boylamını ihtiva eder.
Doğu dünyâsında Ömer Hayyam, ilmî cephesinden daha çok rubâîleri ile meşhûr olmuştur. Kolay anlaşılır, akıcı ve açık bir üslûbla bu türün en güzel örneklerini vermiştir. Rubâîlerindeki bütün mısra’lar, kelimeler ve kâfiyeler ölçülü, çok kuvvetlidir. Dünyâ ve insan hayâtını konu alan yaklaşık iki yüze yakın rubaisinde; geçici ve fâni olan (ölüm bulunan) dünyâdan azamî seviyede zevk almak gerekir görüşünü ileri sürmektedir. Ahıret hayâtından habersizmiş gibi görünerek eğlence, aşk ve şarap konularına ağırlık vermekte, kendisini bunlarla teselli etmeğe çalışmaktadır. Ömer Hayyam için gerçek olan, yaşanan ve ele geçendir. Alamut kalesini işgal ederek bir eşkıya devleti kurmuş olan Hasan Sabbah’ın etkisinde kalmış ve onun yoluna girmiştir. Bu dünyânın ötesinde ikinci bir dünyâ olduğuna ve öldükten sonra dirilmeye inanmaz. En mühim ölçünün bütün felsefeciler gibi akıl olduğuna inanır. Gerçeğe ancak akıl yoluyla varılabileceğini zanneder. Bu yüzden şuarâ tezkirelerinde rubailerinin değeri takdir edilmekle beraber, insanların îmânî esaslarını bozan düşünceleri sebebiyle makbul olmadığından bahsedilmektedir.
Ömer Hayyam, astronomi, cebir ve geometri ile ilgili bir çok eser yazmıştır. Bunlardan en önemlisi Fil-berâhin âlâ mesâil-il-Cebr vel-Mukâbele’dir. Aslı elli iki sahîfeden ibaret olan eser muhtevası bakımından beş ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm; önsöz, cebirin esas rasyonlarının tarifleri ve denklemlerinden ibarettir. İkinci bölüm; birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümünü ihtiva eder. Üçüncü bölüm, kübik denklemlerin teşkilinden bahseder. Dördüncü bölüm, paydalarında bilinmiyenin kuvvetleri bulunan kesirli terimli denklemlerin münâkaşasını ihtiva eder. Beşinci bölüm ise, Cebire dâir bâzı ek ilâveler hakkındadır. Eser, 1851 senesinde F.Woepcke tarafından Fransızcaya tercüme edilmiştir. Eserin Leiden, Paris ve india Office kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur.
Yazmış olduğu diğer eserlerden bâzıları şunlardır: 1-Risale fi şerhi mâ-eşkele min müsâdereti Kitabı Oklides, 2-Muhtasar fit-tab’iyyat, 3-Risale fî Külliyât-il-vücûd, 4-Risâlet-ül-kevn vet-teklîf, 5-Müşkilât-ül-hisâb, 6-Mîzân-ül-hikme, 7-Levâzım-ül-emkine, 8-Kitâb-üş-şifâ, 9-Risale fi ha el-ihtiyâl li-mârifeti mikdâr-iz-zeheb vel-fîddati fî cismin mürekkebin, 10-Nevruznâme 11-Ravdat-ül-kulûb, 12-Risâle-i vücûdiyye.
Eserlerinin ve rubailerinin hepsi bütün dünyâ dillerine tercüme edilmiştir. Yahya Kemâl de dâhil olmak üzere bir çok şâir ve yazar tarafından rubâîleri nesir ve nazım şeklinde Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Ömer Hayyam’ın geometrideki mantıkî ve derin araştırmaları, cebirdeki kendisinden önce bu ilimlerde büyük gayret gösterenlerin çalışmaları üzerine kaydettiği ilerleme, asırlarca bu ilimlerdeki değişmeyen program olarak kalmıştır.

Alamadan dede türbesi..izmir.

                   Alamadan dede türbesi




 Alamadan dede türbesi ; İzmir – Tire ilçesi, 4 Eylül Mahallesi Alamadan Sokakta küçük bir bahçe içerisindedir
Alamadan Dede

Halveti Melâmi Şeyhi, ünlü Seyyid Sultan Alaeddin’in, mermer antik malzemelerden yapılmış olan türbesi, Tire’de, daha çok Alamadan Dede Türbesi olarak bilinir. Mısır Memlûkları tarafından, önce Mısır’dan, daha sonra da Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul’dan Tire’ye sürgün edilmiş olduğu anlatılan Şeyh Seyyid Alaeddin Sultan’ın, halk indinde ünlü “Önce düşünce temizliği” sözü, hakkında anlatılan menkıbesine konu olur. Ölümünden sonra defin hazırlıkları yapılırken, kendisini yıkayan hocanın, ‘Dede’nin gerekli temizliği sağlığında göstermediğini düşünürken, Alaeddin Sultan’ın teneşirden doğrularak “Hoca Efendi, biz içimizi temizlemekten dışımızı temizlemeye zaman bulamadık“, dediği nakledilir.
Tire yakınında Güzelhisar köylerinden Rûşen köyünde doğmuş olup Ömer Rûşenî hazretlerinin büyük kardeşidir. Anlatıldığına göre, Şeyh Alaeddin, doğduğu köyde büyür. Karamanoğlu karışıklığında Şirvan’a gidip, orada Seyyid Yahyâ hazretlerine talebe olur. Daha sonra hocasının emriyle Anadolu’ya döner. Oradan Rumeli’ye geçer. Edirne’de Sultan Fatih Mehmed Han ile görüşür. Sultan Fâtih ve vezirleri ona talebe olurlar. Daha sonra Sultan Edirne’de Tunca kenarında Şeyh Alaeddin Hazretleri için bir dergâh yaptırır. Rumeli halkını irşâd edip hak yolun bilgilerini öğretmesini ister. Şeyh Alaeddin Hazretleri bir süre burada kaldıktan sonra memleketi olan Tire’ye gelir ve daha sonra Karaman vilâyetine gider. Larende’de irşâd ile meşgûl olur. Dergâh ve mescidler bina ettirir. Şeyh Alaeddin Hazretleri bir ara Bursa’ya gelir. O sırada Kaplıca Medresesi Müderrisi Molla Arap, Şeyh Alaeddin Hazretlerinin büyüklüğünü anlayamamış, üstelik sû-i zanda bulunmuştur. Bir gün bir mecliste Şeyh Alaeddin Hazretleri ile bir araya gelir. Aynı sû-i zan hâli içindedir. Şeyh Alaeddin Hazretleri bir ara Molla Arab’ın yanına yaklaşıp kulağına, “Yâ Allah!” diye seslenir. Alaeddin Hazretleri kimin yüzüne baksa veya kulağına bir şey fısıldasa, o kişi Allah aşkıyla kendinden geçerdi. Molla Arab’ın da hâli öyle olur ve yere düşer. Daha sonra kendine geldiğinde hatâsını anlayıp, Şeyh Alaeddin Hazretlerinden özür diler. Sonra da ona talebe olur. Pek çok kimse Molla Arab’ın bu hâlini görüp tövbe eder ve hak yola girerler.
Alamadan Dede’nin öğrencileri olan Molla Çelebi, Molla Arap, Abdülkerim Efendi, Abdülvehhab Efendi, Karaçelebizade, Derviş Bayezit ve Şeyh İbrahim, Halvetilerin Tire’deki etkisini uzun yıllar sürdüren isimlerdir. Alaeddin Sultan, ünlü Osmanlı Şeyhülislamı Molla Arap takma adlı Şeyhülislam Alaeddin Ali Arabi ile yine, II.Bayezit döneminin ünlü ismi Abdülkerim Efendi’nin hocalarıdır. Yine, Tire’nin Yeniceköy semtindeki Abdülvehhap Mahallesinin, camisinin ve medresesinin banisi Şeyh Abdülkerim’in kardeşi Abdülvehhap Efendi’nin de hocasıdır. Fatih Döneminde Tire’ye sürülmüş ve burada ölmüştür.
Türbe’de 15.yüzyılın ünlü adlarından Alaeddin Sultan (Alaeddin Halveti) yatmaktadır. Kitabesi yoktur. Türbe’de iki mezar vardır. Alaeddin Sultan’ın Tire’de zaviyesi ve vakıfları da bulunmaktadır. Sicil defterlerinde, türbenin 1832 yılında onarıldığı bilgileri yer alır. Türbe, 2005 yılında Tire Belediyesi tarafından yeniden düzenlenmiştir.

ŞEMSİ BABA..izmir

                       ŞEMSİ BABA..izmir




Şemsi Baba Haziresi İzmir Eşrefpaşa’dan Bozyaka’ya giden yol üzerinde Yağhaneler bölümünde Sabit bey Camii bahçesindedir.
Yusuf Şemsettin Baba, 1795’de Mora’da doğmuştur. Müderris Feyzullah Efendi’nin oğludur. Askerde tabur kâtipliğine kadar yükselir. Ayrıldıktan sonra İzmir’e yerleşir. Rüsumat memurluğu yapar. Karadutlu Dergâhı’nın postnişini olur. 1884’de ölmüştür. Dergâhına gömülür. Babalık icazetini ve halifeliği Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan almıştır. Öldükten sonra posta önerisi üzerine torunu Fuat Bey Baba(öl. 1928) getirilir. Ondan sonrada dergâhın postnişinliğine jandarma subaylarından Kazım Baba atanır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin müridlerinden olan Şemsi Baba rumi 1270 miladi 1855 ‘li yıllarda, bağlık ve zeytin bahçeliği olan bu yerde, önceden var olup sonra yıkılan KARADUTLU TEKKESİni yeniden yapmak suretiyle insanlara irşad hizmetlerini anlatmaya ve davet etmeye burada devam etmişlerdir.
Yıllarca sürüp giden bu zikir ve hizmet kervanına katılanların sayısı çoğaldı. Hepsi de tekke müfredatına kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır. Ömrü vefa edemeyip dar-ı bakaya irtihal edenler (ölenler) derviş ve ermiş tabir edilenler, yine bu tekkenin etrafında defn edilmişlerdir.
Tekke sorumlusu ve pir-i olan ALAADDİN ŞEMSİ ( Şemsi Baba) rumi 1301 miladi 1885 tarihinde vefat edince buraya gömülmüştür. (baştaki yüksek kabir) Bundan sonra burası ŞEMSİ BABA TEKKESİ adını almış ve bir süre ( yaklaşık 25 yıl) rumi 1322 miladi 1906 yılına kadar Şemsi baba Tekkesi olarak devam etmiştir. Bütün hanedanı (hanımı, çocukları, yakınları) buraya defn edilmiştir.
Karadutlu Dergâhı ya da halk arasında bilinen adıyla Şemsi (Şemseddin) Baba Dergâhı Haziresi içinde tespit edilen yirmi dört mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan bazıları kadın ve çocuklara ait olmakla birlikte birçoğu da bu dergâhta yetişen Bektaşi dervişlerine aittir
Sayın Prof. Dr. Necmi Ülker’in Karadutlu Dergâhı hakkında yapmış olduğu çalışmadan dergâhın kitabesinin tercümesi :
Yetişti Hacı Bektaş Veli Abdal Musa Sultan,
Seza gördü bu mevkide esasıyle hankabı,
Müridan Sıdk ile gelsün erenlere olsun teslim,
Kul olsun Al-evlada idüb ikar şahan şahı,
Müdavim ola hizmetle bu meydan-ı muhabbedde,
İrişup pir ü irşada tuta erkaniyle rahı,
Zuhüratla gelüp bir er didı şevkiyle tarihin,
Yeniden kıldı bünyad Şemsi Baba iş bu dergâh sene 1281
Dergâhın kurucusu Şemseddin Babanın Mezar Taşında ise;
“Hüvel Hayyü’llezi la yemut
La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah
Ali Veliyullah tarikat alliyye-i Hünkâr
Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin
Hulefasından işbu Kradutlu Dergâhı
Şerifi banisi Eğriboz istefesi
Muhacirinden murşidi agâh arif-i billâh
Yusuf Şemseddin baba ruhuna Fatiha
18 Fi Şevval sene 1302 (12 Ağustos 1885)

İsmail Samani Türbesi

İsmail Samani Türbesi


Halk İsmail mezarı olarak bilinen, bu erken Türbe bazen 943 AD önce Samani hükümdarı tarafından dikilmiştir. Varolan bir vakıf belgesi muhtemelen babası için inşa edildiğini göstermektedir. Üç ceset içinde yalan olsa da, bir ahşap plaket sadece İsmail torunu, Nasr ibn Ahmed ibn İsmail ya da-Said'in Nasr II (ö. 943) tanımlar. Görünüşte ilk yerel Müslüman hanedanı aile mezarlığına, bu popüler isimlendirme ile tutarlı, yapısı gerçekten İsmail kendisini mezar içeriyor olması mümkündür. Küpün dış yüzünden içerlek bir yarım küre kubbe ile örtülüdür hafif konik
küp: pişmiş tuğla yapısı basit bir form açıklanır. Derece belden tuğla dış yüzey dekorasyonu görsel 

ilgi sağlar. Geleneksel alçı dekorasyon hareketle, allover dekoratif tuğla kullanımı önemli bir yeniliği temsil eder. Her cephenin yarı ekli dairesel sütunlar sonraki katılmadan, aynıdır. Her cephe içinde Merkezli sepet örgü, çaprazdan set sonunda tuğla oluşan köşelerine koydu tuğla çerçeveli kemerli bir açıklıktır. Sütunlar üzerinde küçük kemerli bir friz minyatür bir çarşı oluşturan kübün üst çevreleyen, köşe küp Yukarıdaki oturup küçük kubbe gibi formlar ile sıçramalı edilir. Bir iç galeri olarak iç üzerinde dış çarşı friz tekrarlar. Kare planlı gelen kubbe iç geçişi kolaylaştırmak için köşe kemerler kullanan bir başka önemli yeniliktir.

19 Mart 2016 Cumartesi

Şeyh Cüneyd piri ..azerbeycan

Şeyh Cüneyd piri ..azerbeycan


Bağımsız Safevi devletini kurmak isteyen Şeyh Cüneyd Şirvanşah I. Halilullahʼa yenilerek, 1460 yılında vefat etmiştir. Onun mezarı Kusar ilçesinin Hezre köyünde bulunan pirdedir. Köyün adı muhtemelen Şeyh Cüneyd’in “Hazret” lakabı ile ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Erdebil valisi Sultan Şeyh Cüneyd Sefevinin türbesini (h. 951 / m. 1544-1545 yılında) I. Şah Tehmasbʼın emriyle onun veziri Hace Fahreddin Ahmed Ferehani oğlu Hace Ziyaeddin Nizamül-Mülkʼün oğlu Ağa Muhammed yaptırmıştır. Dikdörtgen plana sahip türbe pişmiş tuğladan inşa edilmiştir. Şeyh Cüneyd’in mezarı üstünde çerçeve içerisine alınan sert ağaçtan yapılmış olan sanduka bulunmaktadır. Türbenin üzeri büyük günbezle kaplanmıştır. Türbenin batı kapısında Arapça yedi satırlık nesh hattı ile yazılmış kitabe mevcuttur.

Mirmövsüm ağa ziyaretgahı ..AZERBEYCAN

Mirmövsüm ağa ziyaretgahı ..AZERBEYCAN





Mirmövsüm ağa ziyaretgahı Baküʼnün Şüvalan kasabasında bulunmaktadır. Bu kişinin asıl adı ve soyadı Mirbüyük Ağa Mirabutalıb oğlu Mirmövsümzadeʼdir. Babası Mirabutalıbʼın soykökü VII. imam Museyi Kazıma (as) dayandırılmaktadır. Ulu dedeleri Kerbela’da doğmuştur. XIX. yüzyılın sonlarında Mirabutalıb ağa Azerbaycan’a yerleşmiştir. Ağanın 3 oğlu ve 3 kızı olmuş, oğullarından Mirmövsüm ağa 1883 yılında İçerişehirʼde doğmuştur. Ağa hasta olduğu için kardeşi Gonca Sekine hanım aile hayatı kurmamış, ömrü boyunca kardeşine hizmet etmiştir. İşte kardeşinin vefatına dayanamayan Mirmövsüm ağa da kısa sure sonra, 1950 yılında hak dünyasına kavuşmuştur. Şimdi muhteşem ziyaretgahlardan olan Mirmövsüm ağa ziyaretgahı ziyaretçilerin sığındığı en kutsal yerlerden birisidir.

BUHARİ TÜRBESİ....muğla.. milas

Şenköy'deki Türbe























ŞEYH BUHARİ TÜRBESİ....muğla.. milas
Türbe bölgesi diye anılan mevkiisinde yer alan tarihi türbenin geçmişi Kanuni Dönemine tarihlenmektedir. Türbenin giriş kapısın üzerindeki kitabedeki bilgilere göre, türbe miladi 1549 yılında yapılmıştır.
Türbenin etrafında çok eski tarihli mezarlar da olduğuna göre, köyün kuruluş tarihinin 700 yıldan fazla olduğunu tahmin etmek hiçte zor değildir. Türbe Es Seyyid Muhamed el Buhari’nin Halifelerinden Buhari’nin türbesidir.
Daha önceki tarihlerde köyün adı belki de bu türbe nedeniyle Şeyhler Köyü'yken, Cumhuriyet Döneminde Şenköy olarak değiştirilmiştir.

18 Mart 2016 Cuma

Alevi piri Ap Ezîz ..adıyaman

Pir Ap Ezîz ..adıyaman




ADIYAMAN - Adıyaman'da Kürt Alevileri için kutsal bir şahsiyet olarak kabul edilen Ap Ezîz'in (Aziz Dede) Şexmîr Köyü yakınlarında bulunan türbesinde bir araya gelen binlerce yurttaş 50. ölüm yıldönümünde Ap Ezîz'i anarken hep birlikte dualarla Semah'a durdu. 

Ap Ezîz'in Yedikoluk (Şexmîr) köyü yakınlarında bulunan türbesinin başında yapılan anıldı..

Lokmalar dağıtıldı Kürtçe deyişler okundu

Kendisinin de Hoca Seyit Ocağı'ndan bir dede kızı olduğunu belirten Kışanak, "Amed halkı beni böyle kabul etti. Belediye Başkanı seçti. İnşallah sizlerin de desteğiyle aday arkadaşlarımızı Ankara'ya göndereceğiz. Onlar da bize demokratik, eşit ve özgürlükçü bir anayasa yapacak. Alevilik inancını da diğer tüm inançlar gibi teminat altına alacak. Hızır hepimizin yoldaşı olsun. Ali yar ve yardımcınız olsun" şeklinde konuştu. 
Yapılan konuşmaların ardından lokma dağıtıldı. Daha sonra Kürtçe okunan deyişlerle birlikte binlerce kişi Cem'e katıldı. Cem'in ardından yurttaşlar hep birlikte Semah'a durdu. 

Ap Ezîz Kimdir ?

Adıyaman'da Alevi inancın önderlerinden biri olan, mütevaziliği ve bilgeliği ile tanınmış Ap Ezîz, Axuçan (Zehir içen) Ocağı'ndan bir Alevi piridir. 50 yıl önce yaşamını yitiren Ap Ezîz, vasiyeti üzerine Yedikoluk (Şexmîr) köyü yakınlarındaki bir tepeye defnedildi. Her yıl binlerce yurttaş türbeye dönüştürülen Ap Ezîz'in mezarını ziyaret ederek burada ibadet ediyor.

pir Gaib Baba Türbesi..adilcevaz

Pir Gaib Baba Türbesi:adilcevaz





 Çayır Mahallesi’nde, Paşa Cami yanındadır. İnsanlar, uzun ve sağlıklı bir ömür için, yeni gelinlerin ayaklarını açmak ve kayıp eşyalarını bulmak için buraya gelirler. Türbeye para, yüzük gibi cisimler bırakılır.(Para bırakılarak zenginlik, yüzük bırakılarak iyi bir kısmet dilenir.)
Bu zat’a Pir Gaib isminin verilmesiyle ilgili olarak şöyle bir kıssa anlatılır: Bir savaş sırasında Müslüman askerler kafir askerler tarafından kuşatılır. Bunun üzerine gölden yeşil sarıklı zatlar çıkar ve kafir ordusunu püskürttükten sonra tekrar göle dönerler. Fakat içlerinden biri burada kalıp göle geri dönmemiş. Bu kişide gaip’ten gelen Pir Gaib Baba imiş.  Bu mezarın üzerinde halkın “Kara Ağaç” dediği ağacın, Pir Gaib’in asası olduğu ve bu ağacın tek bir dalının bile koparıldığında, koparan kişinin başına birçok musibet geleceğine inanılır.