KARIŞIK

11 Ocak 2016 Pazartesi

HÜSEYİN GAZİ SULTAN

HÜSEYİN GAZİ SULTAN



Hüseyn Gazi Sultan bellidir cansın
Ricam kabul eyle müşkülüm kansın
Hüseyin ovanın gözcüsü sensin
Ayırma koyunu sürüden medet.
- Kul Hüseyin -

Alevi inanç ve kültürünün Anadolu'da yayılmasına önemli katkılar sağlıyan ulu erenlerden biri de hiç kuşkusuz Seyyid Battal Gazi'nin babası Hüseyin Gazi Sultan'dır. Seyyid Battal Gazi gibi yiğit, cesur ve bilge kişiliğiyle tanınan ve Ankara (Hüseyinova) gözcüsü olarak  bilinen Seyyid Hüseyin Gazi'nin türbesi ve makamı, Ankara'nın, kendi adıyla anılan Hüseyingazi Dağı' nın zirvesinde bulunmaktadır.

Hüseyin Gazi’nin gömütünün Ankara’da olmasında bütün kaynaklar birleşirken bazı kaynaklarda Çorum Alaca ilçesindeki makamını göstermektedir. Bu konuda Sır Charles burasını bir kilise olarak tanımlarken şu bilgileri de aktarır. Alaca’daki Şahmaspur Tekkesi Bektaşi yönetimi altında yarı harabe bir yerdir. Yine bir batılı yazar Hamilton ise bu yerin Selçuklu tekkesi olduğunu belirtir. Ayrıca bu tekkenin Konya medresesi şeklinde planlandığını da ifade eder.

Evliya Çelebi, 1671-72 tarihlerinde yaptığı Anadolu gezilerinde, Hüseyin Gazi'nin Dagındaki makamını ziyaret ederken, Malatya'lı Seyyid Battal Gazinin Babası olan bu zatın İmam Hüseyin soyundan ve sadakatı kiramdan olduğunu, burada şehit olduğunu ve O'nun namına yapılan bu dergahda kırk, elli bin kişinin bir araya gelip cem olduklarını belirtir. Tarihsel kişiliğiyle menkıbevi kişiliği birleşen ve daha çok menkıbelerde yer alan kahramanlıklarıyla tanınan Hüseyin Gazi'nin, Emeviler döneminde Ehl-i Beyt'e karşı yapılan zulüm ve haksızlıklar sonuncu Anadolu'ya gelip yerleştigi söylenir. Bazı söylentilere göre ise, Abbasi Hükümdarı Harun Reşid döneminde( 786-809) Anadolu'ya gelip Bizanzslara karşı yapılan seferlerlerde büyük kahramanlıklar gösterdiği, Ankara kalesinide ele geçirmek için düşmanlara karşı savaşırken, bügünkü mekanının bulunduğu yerde şehit düşdüğü ve daha sonra evladı Battal Gazi'nin babasının intikamını almak için ordu komutanını öldürdüğü söylenir.

Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişinde doğrudan doğruya Battal Gazi Türbesi çevresinde konaklaması ve burasını sahiplenmesi, ardından Hüseyin Gazi’nin şehit düştüğü yeri bulup buraya bir türbe yaptırması da halk arasında söylenegelen sözlerdir.

Bektaşiliğin temel kaynağı Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi açık bir şekilde Battal Gazi zeviyesinin kendilerince kullanıldığını, kutsandığını kutsal yer olarak anıldığını belirtmektedir. Hacı Bektaşa bağlı bulunan Aııadolu Alevileri’nden çeşitli gurupların burada cem törenleri yaptıkları, cemin ardından diğer tekkelere bilgi ulaştırılıp birlik sağlanmasının buradan yapıldığı sanılmaktadır. Hacı Bektaş Veİi’ııin Seyyit Battal Gazi Zaviyesi ile sıkı bağlantısıdır. Belirtildiğine göre Hacı Bektaş Veli, Haydarisiyle, Torlağı’yla, Işığıyla bütün Kalenderi zümreleri gibi Seyyit Battal Gazi’yi pir tanımakta ve her yıl kurban (hacılar) bayramını müritleriyle birlikte onun zaviyesinde kutlamaktadır.  Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre, Hüseyin Gazi tekkesi, Hacı Bektaş Veli 'yle birlikte Anadolu'ya gelen Ye Hüseyin Gazi'nin akrabası olduğu sanılan Horasan Erenleri tarafından yaptırılmıştır. Yüzlerce dervişin varınıp hizmet sunduğu Hüseyin Gazi tekkesi, diğer Bektaşi tekkelerinde olduğu gibi II. Mahmud döneminde (1826) kapattırılır.

Dergah Abdülaziz döneminde (1861-1876) yeniden hizmete açılır ve 1925 yıllarına kadar yüze yakın hizmet ettigi söylenir. Tekke ve Zaviyeler yasası geregince 1925'te kapatırılır ve mallarına el konur. Gereken bakım işleri yapılmadığından dolayı, yılıkmaya, harap olamaya yüz tutan Dergahın, 1940'larda dergahın kalan eşyaları yagmalanır; binanın ahşap bölümleri parçalanır ve ağaçları köylüler tarafından odun olarak kulanılır. Bu tarih'de Dergahdan sadace taş ve duvar kalır ve bazı bölümleri 1957 yılında kısmen onarılır. 1973'te Hacca gitmek isteyen Kalabalı bir hayır sever gördüğü rüyadan etkillenerek. Hacca gitmekten vaz geçer ve hayırına türbenin çatısını tamir ettirir. Daha sonra Ankara'da kurulan Hüseyin Gazi Külliyesini Yaptırma, Yaşatma ve Tanıtma Derneği tarafından dergahın gereken onarım işleri yaptırırlır ve bu Mürşid ocağı, uzun bir aradan sonra sosyal dayanışma, inanç ve kültür merkezi olarak tekrar canların hizmetine sunulur. Böylece Hüseyin Gazi Sultanın uyardığı çerağ yeniden uyarılarak bu güzel değerler toplumumuza kazandırılmış olur. "Gelip ettik dua ile niyazı, bize himmet ede Hüseyin Gazi! .. "

Evliya Çelebi'nin Hüseyin Gazi dergahını ziyaret ederken söylediği bu sözü burada yenileyerek şu anlamlı dizelerle konuyu bağlayalım:

Hüseyin Gazi Sultan binsin atmaDayanılmaz çarh-ı felek zatmaBizden selam söylen ev külfetineÇıkıp ele karşı ağlamasmIar.

- Pir Sultan Abdal –

Tosya Evliyaları ve Türbelerimiz


Tosya Evliyaları ve Türbelerimiz




Kastamonu ilimiz bildiğiniz gibi evliyalar şehri olarak herkes tarafından bilinmekte ve tanınmaktadır. Yıl içerisinde hem civar il ve ilçelerden hem de yurtdışından ve birçok ilden ziyaretçi akınına uğramaktadır. Özellikle Şeyh Şaban-ı Veli Hazretlerinin türbesi en çok ziyaret edilen yerlerdendir. Devlet tarafından da koruma altına alınmıştır.
Sadece Kastamonu mudur evliyaları içerisinde barındıran? Tabi ki hayır. Bu topraklar nice Allah dostlarını barındırmaktadır. Fakat dikkatinizi çekmiş midir bilmem ama evliyaları ziyaretlerimizde kaç yeri ziyaret ediyoruz ya da kaçını biliyoruz? Kaçımız Kastamonu’da sahabe mezarı bulunduğunu biliyor? Kaçımız ziyaret etti?
Geçtiğimiz günlerde Kastamonu ziyaretimizde bunun farkına vararak ziyaretimizi gerçekleştirmeye çalıştık. Aslında her ziyaretimizde türbeleri ya da mezarları gösteren resmi levha bulunmaktadır. Fakat dikkat çekmeden önünden geçip gidiyormuşuz. Gittiğimizde mezarın bulunduğu cami ve çevresinin bakımda olduğunu gördük. Eski ve ahşap bir yapıya sahip olan caminin bakımı yapılıyordu. Fakat sahabenin yattığı mezar konusunda bilgi olmadığı gibi herhangi bir koruma da mevcut değildi. Çevresi son derece bakımdan uzak ve fark edilmeyecek konumdaydı. Umarım bu bakım sırasında hepsi elden geçirilerek ziyarete tekrar açılır.
Ordan yola çıkarak diğer Allah dostlarını ziyaret etmeye çalıştık. Fakat mahalle arasında mezarı bulunan, unutulmuş, mahalle sakinlerinin elinden geldiğince temizliklerini yaptığı türbelere de rastladık ve açıkçası üzüldük. Kastamonu merkez olarak evliyalar şehri olmanın hakkını sadece bir, iki yerin bakımını yaparak göstermemeli diye düşünüyorum. Bu düşünce içerisinde aslında gelmek istediğim nokta Kastamonu’yu baz alarak Tosya’ya gelmek.
 Tosya olarak biz ne durumdayız? Neyi biliyoruz ya da ne kadar önem veriyoruz? Tosya’da yaşayan evliyaların ya da yaşamış olan evliyaların ne yaptıklarını, ne kadar eserleri olduğunu, mezarlarının nerede  bulunduğunu ne kadar biliyoruz? Mezarların durumu şu an ne durumda?
Bununla ilgili ne zamandır merakımı gidermek için uğraşıyordum. En sonunda değerli hocam Münir ERGİ’nin vesilesiyle 1986 yılında Tosya Evliyaları ve türbelerimiz adlı İsmail ERGİ tarafından yazılmış esere ulaştım. 30 sayfalık bir eser. Kısa bilgilerle Tosya’da evliyaların yerlerini, eserlerini  ve yaptıklarını anlatan bir eser. Açıkçası çok aradığımı bulduğum bir eser olmasa da bu alanda yapılan çalışma anlamında çok değerli bir eser. Tosya dini konularda eskisi gibi olmasa da hassas olan bir şehrimiz. - Sadece Tosyalılar değil bu anlamda ülke olarak türbe ve Allah dostlarının mekanlarına çok değer veriyoruz. Osmanlı’dan bu yana devam edegelen bu güzel huyun azalmaya başladığı da bir gerçek.-  Aynı hassasiyeti türbe ve mezarlar konusunda da gösterdiğine şüphem yok. Fakat mevcut değerlerimizin nerelerde, ne durumda olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Sadece mevcut mezarları olanları biliyoruz. Kaldı ki türbelerimizde yatanlar konusunda açıkça bilgiler yer almıyor. Öyle ki çoğu rivayete dayalı olarak günümüze gelmiş. Bahsettiğim eserde rivayetlerden bahsederken birkaç evliya hakkında halkın dilinden kesin bilgi aktarılmakta.
Eserde 23 türbe olduğu, 16’sının tarihi bile bulunmadığı,3’ünün ise yol, binalar yüzünden kaybolup gittiğini anlatmaktadır. Hamza Baba, Kız Evliya(2 adet),Murat Baba, Mermer Direk, Hacı Dede, Kesikbaş, Saat Gazi, Hacı Baba Tosyevi, Şeyh Nasuh, Mecit Efendi(Şeyh Nasuh’un oğlu), Cununi Baba, Şa’şa Sultan Türbesi, Şeyh İsmail Rumi(eserde en kapsamlı anlatılan ve İstanbul’da mezarı bulunan zat),Karabaş Şeyh Türbesi, Abdulgafur Türbesi, Aşağı Tekke Türbesi, Menfi Hoca, Sarıkız, Koçu Baba, İsmail Efendi Türbesi.
Eserde yer alan evliyaların isimlerinin çoğu Tosya’mızda mezarı ve türbesi bulunmaktadır. Bazıları Tosya dışında yaşamaktadır. Fakat sadece Tosyalıların ziyaret ettiği bu mezarların çoğu yine Tosyalılar tarafından doğru dürüst bilinmemektedir. Hâlbuki türbelerimizin tanıtılması, çevre düzenlemelerinin yapılarak düzenli olarak bakımlarının yapılması, tarihçesi ile ilgili araştırmaların yapılarak insanların ziyaretlerine açılması ilçemiz için güzel bir tanıtım vesilesi ve Allah dostlarına saygımız bakımından güzel bir yatırım olmaz mı?
Kaldı ki çoğu evliyamızın eserleri bulunmaktadır. Fakat insanlığa kazandırılması için herhangi bir çaba bulunmamaktadır. İlçemize özellikle dışarıdan gelen birçok misafir buraların varlığından haberdar olmadığı için ziyaret etmemektedirler. Çoğu türbe sadece mahalle halkı tarafından tanındığı için o şekilde kalmıştır.
Bu eser vesilesiyle yetkililere seslenmek istiyorum. Gelin bu değerlerimize sahip çıkalım. Tanıtımını, bakımlarını yapalım. Kültürel ve manevi değer olarak ilçemize tekrar kazandıralım. Herkes ziyaret edip o büyükler yüzü hürmetine dualarını, temennilerini yapabilsinler. Gereken saygıyı göstererek ilçemizin manevi atmosferine değer katalım.
DİPNOT: Bu arada eseri okurken Hamza baba kısmında Tosya’nın adı konusunda bir bilgi bulunmaktaydı. Hamza Baba’nın Horasan erenlerinden olduğu ve Tus şehrinden, Tosya’yı İsfendiyar Beyliğine katmak için geldiklerini,Tuslu, Tusyalı tabirlerinden sonra Tosya kelimesinin çıktığı yazılmış.
Hoşça ve Sağlıcakla Kalın.

Sait Sadi MOLA   

Denizli'deki Türbeler


Denizli'deki Türbeler




BEYCESULTAN TÜRBESİ
Çivril ilce merkezine 6 km. uzaklıkta, ilçenin güney batısında Melhuz Kocayama Köyleri arasında, yüksekliği 20 m. olan höyük üzerindedir.
Türbe binası tamamen Selçuklu mimarisi tarzında oldukça bakımsız, harap olmak üzeredir. sekizgen bir plan üzerine yapılmış, doğu yönünde yüksek olmayan bir kapısı güney yönünde bir adet penceresi vardır.I.Hacim Sultan Hacı Bektaşi veli menkibinde, onun halifelerinden birisi olarak geçer.
Hacim Sultan vilayet namesinde “Pakce Sultan” olarak bahsedilir. Yörenin bilgin ve olgun kişisi olup, yöresinde ziraatla uğraşmıştır. Kaynaklarda Selçuklu Beyi olduğunda kayıtlıdır.
HÜSAMETTİN BEY TÜRBESİ
Baklan ilçesinin Tekke Mahallesi’nde bulunan Türbe, Selçuklu mimari tarzında, mermer kaplamalı, duvarları kesme tastan yapılmış, kubbeli üzeri kemerli, 4 pencereli sanat değeri yüksek bir türbedir.
İçinde 4 adete mezar vardır. Bu mezarların birinin Hüsamettin Bey’e, birinin Hüsamettin Bey’indin esine, diğer iki mezarın da akrabalarına ait olduğu sanılmaktadır. Mermer giriş kapısının üzerinde bir kitabe bulunmaktadır. Ayrıca kapı pervazlarının üzerinde de Arapça, Farsça ve Osmanlıca karışık yazılar bulunmaktadır. Bu yazıların tercümesi tam olarak yapılmamıştır.
MAHMUT GAZİ TÜRBESİ
Mahmut Gazi çardak-Baklan ve Çal bölgesinin fethini gerçekleştirmiş Anadolu Selçuklu Beylerinden biridir. fetihlerden sonra Çal ilçesinin kendi adıyla anılan Mahmut Gazi Koyu’nu kurmuş ve burada vefat etmiş biridir. mezarı koyun içinde mezarlıktadır. mezarın üzerine büyük kubbeli bir Türbe yapılmıştır. Selçuklu mimarisi tarzında yapılan türbenin sanat değeri yüksektir. Küçük bir tepecik üzerine inşa edilmiş olan Türbe kare bir yapıdır. üzerinde büyük bir kubbesi ve tek penceresi vardır. giriş kafisi bir avlu içindedir. İçinde bir kitabe vardır, bol miktarda tulula kullanılmıştır.
ER DİNLENDİ TÜRBESİ
Çal ilçesi, Mahmut Gazi Koyu’nun batısında dağın eteğinde koyun hemen bitimindedir. Bu mezarın bölgenin fethi sırasında şehit düsen bir Selçuklu askerinin mezarı olma ihtimali yüksektir. Köylüler ise bunun başka taraftan gelerek burada vefat eden bir ere ait olduğu o nedenle de Erginlendi denildiğini söylemektedirler. Ancak belirtilen gibi fetihler sırasında bu yerde savaşlar olmuş burada şehit düsen birine ait olma ihtimali daha yüksektir. mezarın üzerinde ahşap bir Türbe vardır.
AHMET DEDE TÜRBESİ
Çal ilçesinin, Akken Kasabası’nda kare bir yapı üzerinde büyük bir kubbeye sahiptir. Anlatılanlara göre Ahmet Dede;nine vefatından naaşı paylaşılamamış ve bunu üzerine uç tane tabut hazırlanmıştır. Tabutun biri Akkent’e getirilerek buraya defnedilmiştir. Adak, yağmur duası, kısmet açma, rüya ve niyaz amaçlarıyla bir çok ziyaretçisi vardır.
YEDİLER TÜRBESİ
Denizli’nin merkezinde büyük Mezarlık yolunda il badi Mahallesi’ne giden yol üzerindedir. Bir çatı altındaki İnanç Beylerine ait yedi mezardan ibarettir. türbenin duvarlarındaki mermer levhada “Denizli Hakimleri Ali Bey ve Ahvadından 7 zat bu türbede yatmaktadır” ibaresi yazılıdır. Bu açıklamaya göre mezarların Ali Bey, Tufan Pasa, Sucaattin Bey, Issak Bey ve arkadaşlarının olduğu tahmin edilmektedir.
ABDI BEY SULTAN TÜRBESİ
Acıpayam-Yatağan Kasabası’nda bir Selçuklu Prensinin türbesidir.
HABIB-ACEM TÜRBESİ
Çivril ilçesindedir.
SEVER GAZI TÜRBESİ
Merkez ilçeye gali Yeşilköy yakınındadır. türbenin 1210 yılında Denizli’nin fethi sırasında, Mehmet Gazi ile şehit olan Severgazi’ye ait olduğu bilinmektedir.
MEHMET GAZI TÜRBESİ
1210 yılında Denizli’nin fethi sırasında şehit olan uç Beyi Mehmet Gaziye aittir.Merkezdeki büyük Mezarlık’tadır.
ÜÇLER TÜRBESİ
Merkezde Leylekler Kavşağı diye anılan semttedir. türbenin İnançoğullarının ileri gelenlerine ait olduğu bilinmektedir. Takmaman harap haldedir.
FATMA HANIM (YILDIZ) TÜRBESİ
Haclı Savaşları’nda Denizli ve çevresini koruyan, Yıldız Bey’in kızı Fatma Yıldız’a aittir. Türk Jandark’ı diye anılan Fatma Yıldız Hanim Türbesi büyük Mezarlık’tadır. Türbe mermerden yapılmıştır.
AHİ SINAN TÜRBESİ
Denizli’de Ahiliğin kurucusu Ahi Sinan’a aittir. Türbe Yeni sanayi Sitesi’nin dere Tekke tarafına giden yol üzerindedir.
YATAĞAN BABA TÜRBESİ
Acıpayam İlçesinin YATAĞAN Kasabası’ndadır. Muhtemelen 14.yüzyıl yapısıdır. YATAĞAN Baba adli kumandanın mezarı bu türbededir.

Ese Dede Türbesi

Ese Dede Türbesi 

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi kentin önemli tarihi eserleri arasında yer alan, 18.Yüzyılın sonlarında yaşamış olan Seyyid Ese Dede Türbesi’ni restore etti. Yaşadığı dönemde çok önemli bir zat olduğu mezar kitabesinden anlaşılan Ese dede’nin kayıp mezar taşı bulunarak aslına uygun şekilde yerine yerleştirildi. 
 
MEZAR BAKIMSIZ HALDEYDİ

Büyükşehir Belediyesi kentin tarihini gelecek nesillere aktaracak tarihi yapıtları bir bir onararak gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor. Sırrı Paşa Konağı, Süleyman Paşa Hamamı gibi birçok tarihi eserin restore çalışmasını yürüten Büyükşehir şimdi de Seyyid Ese Dede diye tanınan zatın türbesini bakımdan geçirdi. Bağçeşme mevkisinde oldukça bakımsız bir durumda olan mezara yapılan restorasyon çalışması ile türbe hak ettiği değeri yeniden kazandı.
 
ORJİNAL MEZAR TAŞI BULUNDU

Büyükşehir İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Tarihi Mekânlar ve Kent Estetiği Şube Müdürlüğü uzmanlarınca Bağçeşme’de Osmanlı Mezar taşları ile ilgili yapılan incelemeler sırasında Ese Dede yazılı bir mezar taşına rastlandı. Osmanlı’ca yazısı okutulduktan sonra taşın Seyyid Ese Dede Türbesi’ne ait olduğu anlaşıldı. Tespitin hemen ardından orijinal mezar taşının türbeye monte edilmesi için çalışmalara başlandı.
Mezar kitabesinde ;
 "Abdullâh es-Seyyid
Merhûm ve Mağfûr
Ese Hûvallah Dede
Ruhuna Fâtiha
Sene 1183 " yazmakta.
 
BİLGİLENDİRME LEVHASI

Daha önce oldukça kötü durumda olan türbeye yapılan restorasyon çalışmasında orijinal yazılı mezar taşının bakımı yapıldı ve asıl yerine yerleştirilmesi tamamlandı. Bağçeşme Orhan Mahallesi’ndeki Ese Dede Oturma Köşesi’nde yer alan Türbe’ye günümüz Türkçesiyle halkı bilgilendirici kitabe mezar taşına monte edildi. Yapılan restorasyon çalışma sı ile yıllardır terk edilmiş bir görünüm arz eden Türbe gelecek nesillere ulaşacak bir yapıt haline geldi.  

SİN VE SEYDOŞ HAZRETLERİ,NİN TÜRBESİ



SİN VE SEYDOŞ HAZRETLERİ,NİN TÜRBESİ




İslamiyeti yaymak amacıyla bölgeye gelen ve bu bölgede yaptıkları savaş sonucun da şehit olduğu sanılan iki kardeştir. Hz.Sin'in mezarı Derinsu köyünde bulunmaktadır.  Mezarların mimari yapısı oldukça dikkat çekicidir. Bu çekicilik nedeniyle altın ve değerli eşyaların olduğu sanılarak tarihlerinin eskilere dayandığı bilinen bu mezarlardan bugüne kadar ancak birkaçı günümüze ulaşmıştır.
 Hz.Seydoş'un türbesi ise Sin ve Çukursu Köyü arasında Dumluca Barajı kıyısında yeşillikler arasındadır. Bu türbenin avlusunda bulunan pınarın akıcılığı ilginçtir. Bu pınardan yüzeye bol miktarda su çıkmaktadır. Fakat bazen gün içinde ara sıra hiç su akmamış gibi kuruduğu görülmektedir.     Bu iki kişinin Kız kardeşleri olarak bilinen Zine'nin türbesi de Hz.Seydoş türbesinin yakınındadır.
Çevre il ve ilçelerden oldukça ziyaretçi akınına uğrayan türbeler görülmeye değer bir yerdir.









Veysel Karani Hz. Türbeleri;


Veysel Karani Hz. Türbeleri;
Veysel Karani Hz. 'lerine bütün islam camiası olarak dönemi içersinde sahiplenilmiştir. O yüzdendir ki bir çok yerde türbesi vardır.Bunların başlıcaları şunlardı;


  • Bitlis'in Baykan ilçesinde Veysel Karni Köyü.

  • Şam

  • Yemen'de Zabit kasabası dışında Meşhed-i Şerif.

  • Beyrut.

  • Diyarbakır'ın Kerap ilçesi.

  • Bursa-Gemlik yolu üzerinde Atıcılar.(Bursada aynı zamanda devesinin çöküp iz bıraktığı taşda vardır.)

  • Hicaz.

  • Hindistan.

  • Horasan.

Kısacası bütün yer yüzü onu paylaşmakta yarışmışlardı.

Hazreti Veysel Karani' nin hayatına Genel Bakış

Hazreti Veysel Karani' nin hayatına Genel Bakış

Hz. Veysel karani hazretleri m.s. 555 tarihinde yemen ilinin karani köyünde dünyaya gelmiştir asıl adı üveys tir babasının adı karen oğlu amr dır ergenlik çağına gelince mükemmel bir insan olduğu şu sözden anlaşılmaktadır: ey sevgili annneciğim emin olki yakında beşeriyeti hidayete erdirecekbatıl inançları yıkacak allah,ın birliğini bildirecek bir peygamber dünyaya gelecektir demiştirüveysin küçük yaşta babasız kaldığı yoksulluk içinde annesiyle yaşamını sürdürdüğü hiç evlenmediğive hiç bir zaman putlara tapmadığı rivayet edilmektedir.hz. Veysel karani,nin peygamber efendimizinnezdindeki değeri aşağıdaki değeri hadisi şerifi anlamak mümkündürpeyganber efendimiz hz. Veysel karani için bir gün sahabelerini toplayarak şöyle buyurmuşturhazreti üveysi nerde görürseniz görün kendisinden hayır duasını isteyiniz benden sonrada hırkamı kendisine veriniz buyurmuşlardır. Bunu soran sahabeler ya resulullah üveys kimdir ?Sorusunu sorunca peygamberimiz ; o öyle bir insanki bir tek ilaha inanmış beni görmeden bana iman etmiş ve beni görmek için annesinden izin almış fakat beni evde bulamayınca annesiona evde bulamassan geri dön sözüne itaat ile geri dönmüş geldiğini müjdeleyen hazreti aişe,dirpeygamber efendimiz vefatından yedi yıl sonra hz ali ile hz osman peygamber efendimizin hırka-i-şerifi halen istanbul fatih semti veysel karani camisinde bulunmaktadır (hz veysel karaniye vermişlerdir.)Hz veysel karaninin türbesi,nin nerede olduğu ve vefatının ne zaman olduğu konusunda en çok itibar edilen rivayetşudur.hz ali nin halifeliği sırasında hiç istemediği halde iki müslüman gurup arasında çıkan sıffın savaşı için hz. Ali tarafından medineye çağrılmış ve bu davete katılan hz. Üveys sıffın savaşında yaralanmış millattan sonra 657 yılında bu savaşta şehid olmuştur. Naaşının alınması için ( üç kabilenin ) birer tabuta alıp götürdüğü rivayet edilmektedir. Bu türbelerden biri yemen, de biri şam,da biri ise siirt baykan ilçesi ziyaret beldesindebulunmaktadır.Hazreti veysel karaninin (münacaatı allah cc yalvarması dua istemesi:ilahi sen benim rabbimsin ben ise kulum sen yaratıcısın be yaradılanım .sen rızık vericisin ben ise rızık alıcısıyım .Sen maliksin mülk sahibisin,ben senin mülkünüm. Sen azizsin ben zelilim muhtacım. Sen ganisin ben muhtacım.sen ganisin ben muhtacım fakirim. Sen hayat sahibisin sen iyilik yapansın. Ben kötülük ediciyim sen affedicin, ben ben günah işleyenimsen büyüksün ben kıymetsizim sen kuvvetlisin ben zayıfım. Sen verensin ben dilenciyim ben isteyenim sen korkusuzsun ben korkarım sen cömertsinben miskinim sen cevap vericisin istekleri yerine getirensin çağıranım.Sen şifa edicisin ben ise hastayım. Benim günahlarımı affet bağışla. Hastalıklarımı şifa et ya allah ya kifi, ya rabbi ,ya hafi, ya rahim,ya şafi, ya kerim, ya affedici beni affet, babamı, annemi, kuran-ı- kerim ve iman hazretlerinde sadık olanlarıda affet bütün günüahlarımı affetbütün hastalıklarıma afiyet ver. Benden ve hizmet edenlerden edebiyen razı ol. Rahmetinle ya erhamenirrahimin ey herkestenrahmeti fazla olan allah,ım elhamdulillahirabbilalemin...amin...

Veysel Karani


Veysel Karani Hz.


HAKKINDA YAZILANLAR


Karen'de parlayan pırlanta Veysel Karâni HazretleriEfendimiz’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bilinen iki hırkası vardır. Bunlardan biri Kaside-i Bürde’nin yazarı büyük şair Kaab bin Züheyr’e verilir ki, Topkapı Sarayı’nı ziynetlendirir. Diğeri de Kareli Üveys’e gönderilir. Hasılı bu iki kutlu miras da İstanbulumuz’a nasip olur. Belki de ona bu yüzden İslambol derler... Kimbilir? Peki siz Karen adında bir yer duydunuz mu? Yalanı yok ya, ben duymamıştım. Ta ki hakkında bir şeyler okuyana kadar.Karen, Yemen taraflarında adı bilinmedik bir beldedir. Etrafı kum dağları ile çevrilidir, kuraktır, çoraktır. Ortalıkta birkaç kuyu vardır, üç beş ağaç. Sonra hepsi birbirine benzeyen toprak damlı evler... Sadece develerin ve bedevilerin yaşayabildiği bu kavurucu coğrafyanın sakinleri kervan ağırlamakla geçinirler. Bir şey ekip biçmezler, hayvanlarını ise Üveys isimli bir çobana emanet ederler.Üveys garip biridir. Dünyadadır, ama ne dünyalığı vardır, ne de dünyalık gibi bir kaygısı. Güttüğü develer için ücret istemez. Verenden alır, vermeyene sormaz bile. Adı üzerine çobandır işte, fakirdir. Ama iş cömertliğe geldi mi onunla yarışmak kimsenin harcı değildir. Paylaşacak çok şeyi yoktur, ama hayırda daima başı çeker.Üveys, bizim bildiğimiz ismi ile Hazretleri mütevazı yaşar. Ama halinden memnundur. Sessiz, dostları arasında yalansız, dolansız bir hayat sürer. Issız vadilerde, kaya kovuklarında ibadet eder. İnsanlar ona hep divane gözüyle bakarlar, ama aldıran kim?



ANASININ KÖLESİ


Mübareğin çok yaşlı bir annesi vardır. Hem kör, hem de kötürümdür. onun eli ayağı, gözü kulağıdır. Yedirir, içirir, yıkar, paklar. Kadıncağıza bebek gibi bakar. Ne derse, ama ne derse yapar. En olmayacak arzularını bile ikiletmez. Bir yüz ifadesinden bin mânâ çıkarır ve hepsini de getirir yerine. Tabiri caizse, anasına kölelik eder.Hazretleri haram bilmez, yalan söylemez. Hoş, sahrada bir başına dolanan böylesi bir insanın günaha girme şansı da azdır ya. O, gün boyu zikreder, af diler. Ümmet-i Muhammede dua eder. Ama en bilinen özelliği Allah ve Resulüne duyduğu tarifsiz aşktır. Veysel Karani’nin tek arzusu vardır. Yüzü suyu hürmetine kainatın yaratıldığı Server’i görebilmek. Efendimizi düşündükçe burnunun direği sızlar, yüreği bir hoş olur. Yumruk iriliğinde bir şeyler gelir, oturur boğazına. Hani o, anlaşılamayan ve anlatılamayan şeyler.Ve gün gelir muhabbet ve Muhammed kelimeleri yüreğinde buluşur, dışarı taşar. Efendimizin hasreti kor olur, ciğerini yakar. Onu bir kez, ama bir kez görebilse, bir solukluk olsun sohbetinde bulunabilse ve adına sahabe denilen kutlu kadroya katılabilse...Annesi itiraz etmese de, bu yolculuğa razı değildir. Omuzlarını kaldırıp boynunu büker. Mahzun bir üslupla “İstiyorsan git!” der, “Git bakalım, beni kime emanet edeceksen?” Doğrusu onu bırakabileceği kimse yoktur. Bu yaşlı kadına incitmeden kim bakabilir ki? Onun nazını kim çeker sonra?


HASRETİNİ YÜREĞİNE GÖMER


Üveys hasretini yüreğine gömer. Bir daha bu konuda tek kelime etmez. Ama o günden sonra daha fazla ağlar, daha fazla yalvarır. Aşkını kayalara, kumlara, anlatır. Kuşlarla, develerle dilleşir, serin seher yeliyle selâmlar yollar Haremeyn’e. Ve ufuklar perde perde açılır, dağlar çekilir aradan. Artık o günboyu ibadet eder, sürüyü melekler bekler. Hayvanlar mı? İnanın muma döner.Evet Üveys, Allah Resulünün muhteşem sohbetine (madde planında) erişemez, ama mânâ aleminde çok şeye kavuşur. Efendimizle aralarında imrenilecek bir dostluk başlar. Hoş onlar için mesafelerin ne önemi vardır. Öyle ya alan uygun, veren olgun olduktan sonra “feyz” nehir olur akar.Serveri Kainat zaman zaman mübarek yüzlerini Karen taraflarına döndürür ve “Yemen cihetinden rahmet rüzgarları esiyor” buyururlar, “İhsan ve iyilikte Tabiinin en iyisi Üveys-i Karni’dir!”



MÜJDELER


Yine Efendimiz buyururlar ki: “Ümmetimden bir kimse vardır ki, Kıyamet günü Rabia ve Mudar kabilelerinin koyunlarının kılları adedince insana şefaat edecektir.” (ki bu iki kabile sürülerinin çokluğu ile tanınırlar)Eshab-ı kiram sorar:- Ya Resullallah kimdir bu nasipli?- Allahın kullarından biri.- Peki adı nedir?- Üveys!- Ya memleketi?- Karen!- O sizi gördü mü?Efendimiz mânâlı mânâlı gülümser, “Baş gözü ile hayır!” derler. Sahabeden “Hayret!” diyenler olur, “Size böylesine aşık olan biri nasıl oluyor da koşmuyor huzurunuza?” Efendimiz izah eder: - Onun gelmemesi de bana olan bağlılığındandır. İhtiyar bir annesi vardır. İman etmiştir. Ancak gözleri görmez, hareket edemez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar, kazandığını annesine harcar”.Hazret-i Ebubekir sorar:- Ya Resulallah biz onu görür müyüz?Efendimiz mübarek kafalarını “ne yazık ki hayır” manasında sallar, “Sen göremezsin” buyururlar, ama Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali’ye dönüp müjdeyi verirler: “Onu, siz göreceksiniz!” Sonra bir bir vasıflarını tarif ederler ki, bu işaretlerden biri avucunun içindeki gümüşi beyazlıktır.“Aşık için zaman geçmez” derler, ama aradan yıllar geçer. Hani o dakikaları asırlaşan yıllar... Efendimiz hayatlarının son soluklarını aldıkları demlerde mübarek hırkalarını çıkarır ve “Bunu Üveys-i Karni’ye verin!” buyururlar.Resullullah’ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) dar-ı bekaya göçmelerinin ardından Hazreti Ömer ve Hazreti Ali yollara düşer, Veysel Karani’nin izini bulurlar. Ahali böylesine şerefli iki kimsenin böylesine köhne bir yeri ziyaretine mânâ veremez. Hele “Üveys’i arıyoruz!” cümlesine çok şaşırırlar. “O divanenin tekidir” derler, “İnsanlardan kaçar. Kimseyle konuşmaz, kimseye karışmaz. Ağladıklarımıza güler, güldüklerimize ağlar. Neşe nedir bilmez. Aradığınız sakın başka biri olmasın!”Hazret-i Ömer dikkatle dinler, “Bilakis!” der, “Aradığımız o olmalı!”Karenliler iki şanlı sahabenin önüne düşer, onları Arne Vadisi’ne getirirler. Veysel Karani’yi namaz kılarken görürler. Develer akıllı uslu dolanmakta, çobanlarını üzecek hareketlerden sakınmaktadırlar. Namazı biten Üveys misafirlerine döner. “Hoşgeldiniz!” der. Hazret-i Ömer önce müsafaha eder, sonra gülümseyerek sorar “Kimsin sen?”- Abdullah! (Allah’ın kulu)- Evet hepimiz Abdullah’ız, ama seni ne diye tanırlar?- Üveys derler.- Sağ elini açar mısın?Açar. Efendimiz’in belirttiği işaret ayan beyan ortadadır. Büyük sahabe “Ben Hattapoğlu Ömer’im” der, “Arkadaşım Ali bin Ebu Talip!”Vadiyi kısa ama mânâlı bir sessizlik kaplar. Sükutu yine Hazreti Ömer bozar: - Efendimiz sana selâm ettiler ve mübarek hırkalarını gönderip buyurdular ki “Alıp giysin, ümmetime dua etsin!”



BEN GÜNAHKARIN BİRİYİ


Mağlamaklıdır. Şaşkınlıktan titreyen bir sesle “Ya Ömer” der, “Ben aciz ve günahkar bir kulum. Sizin aradığınız başka Üveys olmasın?”Hazret-i Ömer “Hayır sensin!” buyurur. “Zira Efendimiz çizgi çizgi eşkalini verdi ve sen tamı tamına uyuyorsun buna.”O büyük mücahide, o koca Ömer’e itiraz ne mümkün. Hele müjdenin böylesini getiriyorsa.Üveys-i Karani mübârek hırkayı hasretle koklar, (ki ziyaret edenler iyi bilirler, Efendimizin gül teniyle ıtırlanan Hırka-i Şerif aradan geçen asırlara rağmen tarif edilemeyecek kadar güzel kokar) sonra yüzüne gözüne sürerek bir kuytuya çekilir. Mübarek alnını toprağa koyar ve ağlayarak yalvarır. “Ya Rabbi !” der “Bu ne nimettir. Yüzü suyu hurmetine kâinatı yarattığın Server benim gibi bir acizi hatırlıyor ve mübarek hırkalarını Ömer ve Ali gibi iki güzide sultanla bu günahkâra yolluyor. Senden bir tek dileğim var: Ümmet-i Muhammedi affeyle. N’olur. Bu hırkanın hakkı için!”Gaibden bir ses gelir. “Şu kadarını sana bağışladım. Haydi giy hırkayı!”- Hepsini ya Rabbi! Hepsini.- Şunları, şunları, şunları da bağışladım.- Diğerlerinin hali n’olacak Ya Rabbi? N’olur, hırkanın ve hırkanın sahibinin hatırına...



HIŞŞT BAKSANA GİDİYORLAR


Tam bu sırada Karenlinin biri gelir ve o muhteşem huzuru bozar. “Misafirlerin dönmeye niyetliler” diye ikaz eder güya, “Onlara diyeceğin bir şey yok mu?”“Ahh!” der, “Ahh bu hali bozmayacaktın işte. İnanın az kalmıştı. Bütün ümmeti Muhammed affedilmedikçe giymeyecektim hırkayı.”Aradan günler geçer. Karenliler şaşkın, hatta pişmandırlar. Öyle ya, elinin altında Üveys gibi bir cevher olsun da, sen onun kıymetini bilme. Ama bu kez mübareği hurmet ve ilgiyle bunaltırlar. Huzurunda el pençe divan durur, ısrarla nasihat isterler. Hele bazıları aşikare keramet bekler. gibi mütevazı biri, ilginin böylesinden sıkılır. İşte tam o günlerde biricik annesi vefat eder ve onu Karen’e bağlayan hiçbir şey kalmaz. İşte şimdi yollara düşebilir.Mübâreğin ilk hedefi elbette Haremeyndir. Önce hacceder, sonra Medine’ye gider. Ancak o münevver şehrin hüzünlü yüzünü görür ve Resullulah’ın yaşamadığı Peygamber beldesinde duramaz. Çeker çarığını, yürür uzaklara. Bir ara Basra’da eyleşir, bir ara Kufe’ye yerleşir. Yine eskisi gibi deve güder. Aç kalır, açıkta kalır. Horlanır, aşağılanır. Garip bu ya milletin gücü hep ona yeter. Hatta ufacık veledler bile sataşır, taş yağdırırlar. Büyük veli, çığlık çığlığa saldıran afacanlara gülümser “N’olur ayaklarımı kanatacak kadar büyükleri atmayın” der, “Abdestim bozulmasın e mi?” Zira o güne kadar bir kez olsun abdestsiz basmamıştır zemine.



MELEKLERİN İBADETİ


Hazretleri bazen sehere kadar secdede, bazen sabahlara kadar rükûda kalır. “Bırakın üç kere Sûbhane rabbiyel âla demeyi, ben bir keresini bile beceremiyorum” diye yakınır. Eh onun özlediği ibadet meleklerinkinden farksız olmalıdır. “Namazda huşu öyle olmalıdır ki” der: “Bağrına bıçak sokulsa duyulmaya.”Biri sorar: “Nasılsın?” Cevap manidardır: “Akşama çıkacağını bilmeyen biri nasıl olursa!” Sevenleri ısrarla nasihat isterler. O gülümser:- Allahü teâlâyı bilir misiniz?- Evet biliriz.- Öyleyse başka şeyleri bilmeseniz de olur.- Aman efendim bir nasihat daha.- Allahü teâlâ sizi bilir mi?- Elbette bilir.- Öyleyse başkaları bilmese de olur.Mübarek, Allahü teâlâdan çok korkar ve buyururlar ki: İnanın Allahü teâlâ’yı tanıyana gizli kalmaz.hazretleri hayatını kendi ifadesiyle şöyle hülâsa eder. “Yüksekliği tevazuda buldum, liderliği nasihatte... Nesebi takvada buldum, şerefi kanaatte... Rahatlığı zühdde buldum, zenginliği tevekkülde.”Bizde ne takva, ne zühd, ne de tevvekkül. Eh bir şey bulamıyoruz tabii. Allahü teâlâ o büyüklerin yüzü suyu hürmetine sonumuzu hayreyliye.Hazretlerinin kutlu hırkası elden ele geçer ve Van civarında hüküm süren İrisan Beyleri’ne gelir. Hicri 1028 yılında 2. Osman Han’a hediye edilen nurlu emanet İstanbul’da heyecanla karşılanır. Asitane halkı ona “Hırka-ı Şerif” der, ramazanlarda ziyaret ederler. Buğulu gözlerle ilmeklerine dalar, Efendimizi hatırlarlar.Gel zaman git zaman büyük izdihamlar yaşanır. Hırkanın saklandığı ve sergilendiği küçük bina kalabalığı kaldırmaz olur. Abdülmecid Han bu mübarek hırkanın şerefine, Fatih’te koca bir mahalleyi istimlak eder ve biblo güzelliğinde bir cami yaptırır. Bu uğurda şahsi servetini fedadan çekinmez. Belki de şu ferah mabedi böylesine sevimli kılan, temelindeki ihlâstır, kimbilir?



ASIRLIK GELENEK

Ve asırlık gelenek yaşar. Hırka-i şerif, gözü yaşlı aşıkların ziyaretgahı olur. Medine’ye, Mescid-i Nebi’ye ulaşamayanlar hasretlerini burada dindirmeye çalışırlar. Cami çalışanları şirin mescidi güllerle bezerler, ki tasavvufta gül O’na işarettir. Efendimiz’e!Hele Ramazan günleri civar coğrafya Hırka-i Şerif’e akar. Müminler kar demez, kış demez ziyarete koşarlar. Anadolu’nun dört bir yanından gelen aşıklar yaşlı gözlerle yüce Serverin kutlu mirasına bakarlar.Allahü teâlâ bizleri yalan dünyayı gibi görenlerden ve Resulü Ekrem’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) şefaatine erenlerden eylesin!

Hz. Ukkaşe Türbesi

Hz. Ukkaşe Türbesi

İlçemiz Durmuşlar köyünde bulunan Hazreti Ukkaşe'nin (r.a.) türbesine, Nurdağı Gaziantep istikametinden 2 Km gittikten sonra sağa dönülerek, 17 Km uzaklıktadır. Yol Asfalttır. Gaziantep istikametinden gelenler çakmak yol çatından sola dönülerek 19 Km yol giderek ulaşabilmektedir. Ferdi gidildiği gibi gruplar halinde de ziyaret edilmektedir.

Cennet ehlinden olmak için Hazreti Peygamberden dua isteyen Hz Ukkaşe Kimdir.


Yapılan araştırmalarda, türbenin Resulllah (sav)’in arkadaşlarından Ukkaşe b. Mihsan el-Esedi (ra) adına yapıldığı saptanmıştır. Asıl adı Ukkaşe b. Mihsan el-Esedi (ra) olan Hazreti Ukkaşe, kimi zaman Ökkaşe diye de zikredilmektedir.

   Hz Ukkaşe (r.a.) ashabın ileri gelenlerinden ve fazilet erbabından olup Medineye hicret ederek, Bedir savaşına katılmış hayatı boyunca büyük zorluklarla karşılaşmış ve yılmadan mücadeleden çekilmemiştir. Bedir savaşı esnasında kılıcı kırlmış, Hz. Peygamberin ona verdiği bir hurma dalı kılıç vazifesi görmüştür. Hz. Ukkaşe (r.a.) daha sonra Uhud ve Hendek gibi savaşlarada katılmıştır.

 Ebu Hureyre ile İbni Abbas kendisi hakkında güzel hadisler rivayet etmişlerdir.

   
Peygamberimizin sağlığında Hz Ukkaşe'nin cennet ehlinden olması için duada bulunmuştur.

      
Dünyada iken cennetle müjdelenen kişilerden olan Hz Ukkaşe(r.a.) Peygamberlik mührünü öpen ve gören tek sahabedir.
Allah (c.c.) onların şefaatini bizlere nasip eylesin...



http://www.nurdagi.gov.tr/kaymakamlik.php?id=27 ALINTIDIR

Gaziantep Evliyaları ve Türbeleri

Gaziantep Evliyaları ve Türbeleri

       
    
     Evliya; hayatını riyazet, ibadet ve mücadelelerle geçirerek, benliğinden sıyrılmış nefsine hakim, öz varlığından geçmiş ve bu iyi hallerinden dolayı keramet sahibi olan, velilik katına ulaşmış kişilere ve mürşitlere verilen isimidir. Evliyalar tasavvuf sahasında Allah tarafından korunan, onun himaye, ilgi ve sevgisine mahzar olan, Allah’ın verdiği imkân nispetinde Allah ve kainat hakkında bazı sırlara vakıf olan ermiş kişilerdir. Evliyalar Allah uğrunda hareket ederler, sözlerinde daima hak ve hakikatten bahsederler. Nefsin her türlü kötü arzusuna sırt çevirmiş ve her halleriyle Allah’a yönelmişlerdir. Aynı zamanda bu evliyaların içlerinde alim ve şair olanlar da vardı. Bu bakımdan saygı ile anılmaya değer unutulmamaları gereken kimselerdir. Gaziantep ve yöresinin Türkler tarafından fethedilip İslamlaştırılmasında, hatta Gaziantep”in kurtuluşunda evliyaların önemli rolleri olmuştur. Bu evliyaların türbelerine ziyaret adı verilir.

       Halife Hz. Ömer , İslam topraklarına kattığı Antep’ten ayrılırken muhafazasına bıraktığı Askeri birlik komutanı, şehrin surla çevrilmesi üzerinde durur. Hz. Ömer ise şu cevabı verir. 
“ Antep surla çevrilmiştir”. Komutan bu cevaptan bir şey anlayamaz ve sorar. “ Nasıl Ya Emirel Davud.” Hz. Ömer; “ Antep çevresinde surlarımız vardır. Sahabeden beş arkadaşımızı burada şehit verdik ve defnettik gidiyoruz. Said İbn-i Ebu Vakkas, Ökkeş (Hz. Ökkeşiye), Karaçomak, Pirsefa ve Davud’u Ejder bu bölgenin manevi bekçileridir. Antep’in surlarıdır. Allah şehitlerimizin mezarlarını küffara çiğnetmeyecektir.” 

      Ökkeşiye Hazretleri Türbesi:
      
     Gaziantep’ten Adana’ya doğru karayoluyla giderken Sakçagözü’nü geçince, Nurdağı’na ulaşmadan yolun sol tarafında uzaklarda yeşilliklerle çevrili bir tepe görülür. İşte bu tepede Kahramanmaraş ve Gaziantep bölgesinde binlerce insana adını veren Ökkeş yahut Ökkeşiye Hazretleri yatmaktadır. Ökkeşiye Hazretleri sahabeden bir zat olup Gaziantep’in Müslümanlar tarafından fethinde şehit düşen beş kişiden birisidir. Türbenin bulunduğu yere Ökkeşiye denmektedir. Türbe tam dağın tepesinde bulunmakta ve türbenin alt tarafındaki kuyularda ise birkaç metre derinlikte bol su bulunmaktadır.
Rivayetlerde anlatılanlardan, İslam inanışına göre Peygamber Efendimizin Peygamberlik mührünü gören cennetliktir. Peygamberimiz veda hutbesinden sonra herkesle helalleşirken Ökkeşiye Hazretleri “ Ya Resulullah Uhud Savaşı’nda bana kırbaçla vurmuştunuz. Hakkımı ancak kısasla ödeşirim”der. Peygamberimiz (S.A.V), elindeki kırbacı Ökkeşiye Hazretlerine verir ve sırtına vurmasını söyler. Ökkeşiye Hz. ”Siz bana sırtım çıplak iken vurmuştunuz Ya Resulullah”der. Peygamber Efendimiz sırtını açar ve tam bu sırada Ökkeşiye Hz. Peygamber Efendimizin Peygamberlik mührünü görür ve öper. Daha sonra ise “Kısastaki gayem bu idi Ya Resulullah. Yoksa sizde bir hakkım varsa anam sütü gibi helal olsun”der.

      Erkek çocuğu olmayan karı kocalar ve daha değişik maksatları olanlar Ökkeşiye Hazretlerinin türbesini ziyaret ederler ve isteklerinin kabul edilmesi ve arzularına kavuşmak ümidiyle burada Allah’a niyazda bulunurlar. Ayrıca Allah rızası için kurban keserler. Böylece ziyaretten sonra doğan erkek çocuğa genel olarak Ökkeş adını verirler.
  
 
        
  • Ökkeşiye Türbesi.jpg
  •  
  • Ökkeşiye Türbesi.jpg
  •  
  • Ukkaşe.jpg
            Sa’d Bin Ebu Vakkas hazretlerinin Türbesi
  
      Araban ilçesinin kuzeyinde yaklaşık 6 km. uzaklıkta, Ziyaret Köyü’nün kuzeydoğusunda, Araban ovasına hâkim tepenin zirvesindeki, Sa’d Bin Ebu Vakkas hazretlerinin Türbesi mezarlığın yanı başında yer alıyor. Dikdörtgen planlı ve düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş yapının iç bölümünde bağdadi sıva kullanılmış. Kuzey ve güneyde mihrap ve paye biçiminde sütunlar yer almaktadır. Mezar mermerden yapılmış sanduka ve kapak kısmından oluşmaktadır. 1998 yılında restoresi sırasında türbenin 30 metre güneybatısında mescit, misafirhane ve kurban kesim yeri inşa edilmiştir. Türbenin ön avlusunda da 24 sahabenin mezarı olduğu rivayet edilmektedir. Halk arasında Seydi Vakkas hazretleri olarak bilinen zat, hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabe arasındadır. Ashab-ı Kiram’ın büyüklerindendir. Peygamber efendimizin (S.A.V) duasına mazhar olmuş büyük islam kumandanıdır. Sa’d Bin Ebu Vakkas (r.a), Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanında yapılan bütün seferlere katılmıştır. Hz. Ömer döneminde İran ve Irak’ı fethetmek için İslam Orduları Komutanı olarak görevlendirilmiştir. Tarihi kaynaklara göre Sa’d bin Ebu Vakkas bu seferler esnasında Ziyaret Tepesi diye bilinen bu tepede karargâh kurmuş, Bizans orduları ile savaşmış ve zafer kazanmıştır. Bu türbe, Sa’d Bin Ebu Vakkas hazretlerinin makamıdır. 675 yılında Medine’de vefat etmiştir. Kabri, Medine’deki Cennet’ül Baki mezarlığındadır.
      
  • Sad Bin Ebu Vakkas Türbesi.jpg
  •  
  • Sad Bin Ebu Vakkas Türbesi.jpg
  •  
  • Sad Bin Ebu Vakkas Türbesi.jpg
 
 

       Yuşa Peygamber Türbesi:
      Bilindiği üzere Yuşa Peygamber (A.S.) İsrail oğullarından olup, Hz. Musa’nın yeğenidir. İsrailoğulları’nı göçebelikten kurtarır ve Arz-ı Kenan’a yerleştirir. Gaziantep’te Boyacı Mahallesinde Boyacı Camiinden Kavaflar Çarşısı’na doğru uzanan sokakta Pir sefa denilen mevkide tek katlı bir bina vardır. Bu binada iki oda içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi rivayete göre Yuşa Peygambere ait olup, diğeri ise Pir sefa Hazretlerine aittir.

     

  • Yuşa a.s Türbesi.jpg
  •  
  • Yuşa a.s Türbesi.jpg
  •  
  • Yuşa a.s Türbesi.jpg

       Pirsefa Hazretleri Ve Türbesi:
               
       Pirsefa Hazretleri ile Yuşa Peygamber aynı yerde yatmaktadırlar. Pirsefa hakkındaki rivayetlere göre Pirsefa’nın Hz. Yuşa’nın türbedarı olduğu ve ölünce buraya gömüldüğü söylenmektedir. Bir başka rivayete göre ise Pirsefa Medinelidir ve ensardandır.
      Gaziantep’in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş, Karaçomak’la yan yana savaşırken uğradığı zorlu bir kılıç darbesi ile gövdesi ikiye bölünmek suretiyle şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, Yuşa’nın yanına defnederek “Kendini Peygamber-i Zişan’la Komşu ettim” demiştir.
  • Pirsefa Türbesi.jpg
  •  
  • Pirsefa Türbesi.jpg
  •  
  • Pirsefa Türbesi.jpg

       Dülükbaba Türbesi:
      
      
     Dülükbaba Türbesi şehrin kuzeyinde, Adana asfaltının doğusunda kendi adıyla anılan tepenin üzerindedir. Dülükbaba’yı diğer evliyalardan ayıran özellik, rivayete göre evlenmek isteyen bekar erkeklere yardımcı olmasıdır. Dülükbaba Antep’in Müslümanlar tarafından fethinde şehit düşmüş bir şahıstır. Asıl adı Davud’dur. Sonradan şu anda yattığı yerin adıyla anılmaya başlanmıştır.

      
       Hacıbaba Türbesi:

              
    Hacıbaba Türbesi Karşıyaka’da eski Tekel fabrikasının kuzeyindeki tepededir. Vaktiyle çevresi mezarlıklarla kaplı idi. Türbe kurtuluş savaşında yıkıldı. Bir süre böyle kaldı. Son yıllarda ise halk tarafından onarıldı.
 

  • Hacı Baba Türbesi.jpg
  •  
  • Hacı Baba Türbesi.jpg
  •  
  • Hacı Baba Türbesi.jpg

       Nesimi Hz. Türbesi :

      Nesimi Hazretlerinin türbesi Gaziantep’in merkez Şehitkamil ilçesi Aktoprak beldesindedir. Nesimi Hz. Bağdat’ta kendisini çekemeyenlerin iftirasına uğramıştır. Rivayete göre Kur’an-ı Kerimi ayak altına aldığı iddia edilmiş ve bunun üzerine derisi yüzülerek öldürülmek istenmiştir. Bu ceza uygulanırken Nesimi Hazretleri hiçbir acı duymamıştır. Fakat camide ezan okuyan müezzinin parmağına kan bulaşmış, bu kanın Nesimi Hazretlerinin murdar kanı olduğu iddia edilerek müezzinin parmakları sırayla kesilmiştir. Nesimi Hazretleri bunun üzerine, silkinerek kalkmış, boğazına kadar yüzülen deri vücuda geri yapışmış ve başını alıp yollara düşerek Aktoprak beldesine gelmiştir. Halk Nesimi Hazretlerini selamlamış ve yakınlık göstermiş, Nesimi Hazretleri de onların selamını alıp karşılık verdikten sonra oracıkta gözden kaybolmuştur. Türbesi kaybolduğu yerde bulunmaktadır.
       Şeyh Fethullah Türbesi:
    
       Şeyh Fethullah Gaziantep Evliyaları içinde halkın vicdanına en çok hükmeden ve kerametleri en yaygın şekilde anlatılan büyüklerden birisidir. Kendi adına yaptırdığı cami ve külliye Gaziantep’in mukaddes köşelerindendir. Şeyh Fethullah I. Halife Hz. Ebubekir’in soyundandır . Şeyh Fethullah’ın himmeti ve Allah’ın yardımıyla cami ve hamamda her türlü derdin devası bulunduğuna inanılır. 
 

     
 
  • Şeyh Fethullah Türbesi.jpg
  •  
  • Şeyh Fethullah Türbesi.jpg
  •  
  • Şeyh Fethullah Türbesi.jpg