KOYUN BABA TÜRBESİ,
DENİZLİ VİLAYETİ, KALE İLÇESİ, ÇAMLARCA (TEYNER) KÖYÜ
XV. yüzyılda Osmancık’ta yaşadığı bilinen Koyun Baba hakkındaki çoğu bilgiler, muhtemelen XVI. yüzyılda yazıya geçirilen “Vilâyetnâme’i Koyun Baba” adlı anonim esere dayanmaktadır. Vilâyetnâme’ye göre Horasan’da doğmuş olan Koyun Baba, asıl adı Seyyid Ali olup, soyu Hazreti Ali evlatlarından sekizinci İmam Ali er-Rıza’ya dayanmaktadır.
Horasan’da zühd ve takvası kemal mertebeye erişince, bir gece
rüyasında Hazreti Peygamber’i görmüş ve onun emriyle hacca gitmiştir. Mekke, Medine ve Kerbela’yı ziyaret ettikten sonra irşat vazifesiyle Anadolu’ya gönderilmiştir. Anadolu’da bir müddet dolaşmış olan Koyun Baba, Kızılırmak Vadisi’nde Çorum vilayeti, Osmancık denilen bir geçit noktasında yerleşmiştir.
Koyun Baba adının verilme sebebi ise; bir rivayete göre Koyun Baba, Horasan’dan Anadolu’ya gelinceye kadar yirmi dört saatte bir koyun gibi melermiş ki; bu hareket her gün aynı saatte olur hiç değişmezmiş. Bundan dolayı kendisine bu isim verilmiştir.
Yine başka bir rivayete göre de, Koyun Baba, Osmancık’ta Adatepe denilen bir yerde koyunlarını otlatırmış. Bir gün sürüden bir koyun kaçmış. Koyun önde Koyun Baba arkada epeyce bir koşuşturmuşlar. Sonunda ikisinin de yorgunluktan takatleri kesilmiş. Koyun Baba, “Yâ mübarek hayvan sen yoruldun, beni de Eyüp aleyhi selamın sabrına nail ettin.” diyerek, koyunu kucaklamış ve gözlerinden öpmüş. Bu olay, asıl adı Seyyid Ali olan Koyun Baba’nın bu isimle anılmasına sebep olmuştur.
Alevî-Bektâşî geleneğinden gelen ve Çorum ilinin Osmancık ilçesinde türbe ve zaviyesi bulunan Koyun Baba’nın bildiğimiz kadarıyla; İstanbul, Ankara, Edirne ve Denizli’de de türbeleri bulunmaktadır.
Evliya Çelebi, Koyun Baba’nın bizzat Hacı Bektâş-ı Velî’nin halifesi olduğu ve Hacı Bektâş-ı Velî’den aldığı halifelik alametleri olan ve fahir cihaz olarak tabir edilen hırka, seccade, tabıl, alem, kudüm, palhengi, asa ve tacın türbede hala saklı olduğunu bildirmektedir. Yine Evliya Çelebi, Koyun Baba’nın sandukasının üzerinde bir Bektâşî sikkesi bulunduğunu, oradaki dervişlerin bu sikkeyi kendi başına da giydirdikleri ve bir kaza sonucu az gören gözlerinin şifa bulduğu, görme kuvvetinin arttığını ifade etmektedir. Hakkındaki bilgileri Koyun Baba Vilâyetnâmesi, Otman Baba Vilâyetnamesi ve Pîri Baba Vilâyetnâmelerinden alınmaktadır.
Denizli’deki Koyun Baba Türbesi; Kale İlçesi, Çamlarca (Teyner) köyü, Aşağı Mahalle Mezarlığı içerisindedir. Denizli’deki Koyun Baba’nın da Alevî-Bektâşî geleneğinden ve Türk-İslâm orduları tarafından Tavas Bölgesi’nin fethi sırasında bölgeye gelip yerleşen Horasan dervişlerinden olduğu rivayet edilmektedir.
Rivayet odur ki; Koyun Baba, sağlığında etrafında başka cami olmadığı için yürüyerek Kale ilçesi, Karaköy beldesindeki camiye cuma namazlarını kılmaya gidermiş. Yine bir gün elinde asasıyla cuma namazına geldiğinde etrafındaki insanlar, “Dede, senin için ermiş, evliya diyorlar, bir keramet göster bakalım.” demişler. O da elindeki kuru asayı caminin önünde toprağa saplamış ve “Dut, ben camiden çıkıncaya kadar tut.” demiş. Camiden çıktıklarında bir de bakmışlar ki, yere saplanan asa dal budak salmış, yapraklarla süslenmiş ve bir dut ağacı olmuş. Bu ağaç Kale ilçesi, Karaköy beldesinde, Çarşı camisinin önünde hâlâ yaşamaya devam etmektedir.
Diğer bir rivayete göre Koyun Baba’nın yaşadığı Çamlarca köyü taşlık bir köydür. Tarlalar taşlarla dolu olduğu için işlemesi zordur. Koyun Baba’nın köylüleri bu durumdan şikâyetçidirler. Bir gün Koyun Baba’ya: “Hadi bakalım bir kerametini görelim, şu etraftaki taşları ne yapacaksan yap ve temizle.” demişler. Koyun Baba yerden bir taş alıp “düüüt” diyerek etraftaki taşlara doğru fırlatmış ve oradaki bütün taşlar koyuna dönüşmüş. Onun için bu zât Koyun Baba adını almış.
Koyun Baba bir gün oğluna: “Oğlum ben öleceğim gel benim yerime geç, tekkeyi idare et!” demiş. Oğlu da: “Baba, ben senin yerine nasıl geçeyim, bir sürü ziyaretçin oluyor, ben onları nasıl doyurayım.” demiş. Koyun Baba da: “Bir tane arı kovanı al, köşeye koy o benim misafirlerime yeter.” demiş. Gerçekten bir arı kovanı alıp köşeye koymuş ve her gün sabaha kadar arının önüne bal yığılmış. Bu bal da gelen bütün misafirlere yetermiş.
(Kaynak: Denizli Alevî-Bektâşî Tarihi, Dorlion Yayınları, İbrahim Afatoğlu)