KARIŞIK

17 Mart 2016 Perşembe

PİR SULTAN ABDAL..YILDIZELİ

PİR SULTAN ABDAL..YILDIZELİ



PİR SULTAN Sivas’ın Yıldızeli İlçesinin Çırçır bucağına bağlı Banaz köyünde yaşamıştır. Köy Yıldız Dağı eteklerinde, Çırçır’ 48km, uzakta olup denizden yüksekliği 1700 metredir. Evleri kerpiç, damları toprak, içi dışı ak toprakla sıvanmış, çoklukla tek katlı, soğuğa karşı birkaç metre yere gömülüdür.
İlk olarak köye araştırma yapmak üzere 1939 yılında Pertev Naili Boratav gitmiş, ondan yirmi yıl sonra öğretmen İbrahim Aslanoğlu, daha yakın yıllarda da Hüseyin buluz birer ziyaret yapmışlardır.
Bu kişilerin anlatıklarına göre; Pir Sultan’ın oturduğu ev şimdi de durmaktadır. Evin önünde, Pir Sultan’ın asasının ucuna takarak Horasan’dan getirdiği bir değirmen taşı, bir söğüt ağacı (Buluzun söylediğine göre çem ağacı)vardır. Bu ev, ağaç kutsal sayılır, ziyaret edilir. Pir Sultan yaz aylarında, havaların iyi olduğu günlerde , ağacın altındaki Horasan’dan getirdiği taşın üstüne oturup karısı ile sohbet etmeyi pek severmiş. Evinin yanında (bu günbakımsız bırakılmış) birde bahçesi varmış.
Buluz’un 1969’da yaptığı ziyaretten önce1966’da Akşam Gazetesi muhabiri Cengiz Tuncer de Banaz’a gitmiş, bilinen halk rivayetlerine dayanarak özellikle Hızır Paşa ile ilişkilerini hikaye etmiştir. B u dizi yazıların arasında ilk olarak köyle ilgili resimler çıkmıştır.
MEZARI
SİVAS’TA eskiden adı Keçibulan iken sonradan Pir SULTAN’IN ASILMASIYLA Darağacı denilen yerdir. Şimdi buraya Kepçeli denilmektedir. Bugün Sanayi Çarşısının tam karşısındadır. Şimdi Mal Pazarı olarak kullanılan bu alanın Gazhane bitişiğinde, sıra söğütlerin bitiminde hafif tümsek toprak yığını onun mezarıdır. Üstü moloz taşlarla örtülüdür. Mankıbeye göre taşlar asılma sırasında Hızır Paşa’nın emriyle Pir Sultan’ın taşlanmasında kullanılan taşlardır.
Gerçek mezarırnın burası olaması gerekir. Halk da burasını göstermektedir.. Her halde asaılmadan sonra ailesi ve müritleri hükümet korkusundan alıp köylerine götürmemiş olmalıdır. Eğer götürselerdi, bakımlı bir ziyaret yeri olurdu. Oysa, köyde böyle bir şey yokyur.
Yıllar sonra hakkında söylenenler geliştikçe efsanelere bürünmüş, bunun sonucunda bir söylentiye göre; Pir Sultan, Sivas’ta asılmış fakat darağacından inmiş, Erbil’e gitmiş orada gömülmüştür. Bir de S. Nüzhet’in Bektaşi geleneğine göre, Merzifon’da yattığını vardır ki, her iki rivayetin doğruluğu kabul edilemez.
Ayrıca Kemaliye (Eğin) ve Divriği ilçelerinin ortak yaylası olan Sarı Çiçek yaylasının bir bölgesinin adı <<Koca Haydar>>dır. Burada bir tepenin doruğunda bir kümbet vardır ki burada Koca Haydar adında bir veli yatmaktadır. Koca Haydar’ın sürüp gelen soyu ve oturdukları köy Kemaliye sınırları içindedir. Koca Haydar, Sivas ve Divriği bölgelerinde ünlü bir ocaktır.
Koca Haydar’ın türbesini çevreleyen dağın doğu yönünde bulunan Bizmişen, Ağıl, Dilli köyleri aynı yamaç üzerinde olup halkın hepsi Alevi’dir. Ağıl köyü bu bölgede ocak tanınır. Kemaliye ve çevresinde Alevi bulunmadığına göre, adı geçen köyler halkının XVI. Yüzyılda hükümetin Alevi’leri sıkıştırması üzerine Sivas yöresinden buraya geldikleri düşünüle bilir. Burada yatan Koca Haydar’ın Pir Sultan olduğu söylenmektedir. Bilndiği gibi Pir Sultan’ın adı Koca Haydar’dır. Sarı Çiçek yaylasının, Banaz köyünün bağlı olduğu Yıldızeli ile sınır sınır ortaklığı da vardır. Adı geçen köylerin 918/1512 tarihli Diyarbekir defterinde adları geçmektedir. Bu Koca Haydar mezarı Pir Sultan için yapılmış makam olmalıdır. (Bk. : Mehmet Hilmi Gür, Pir Sultan Abdal’ın Mezarı; Türk Folklor Araştırmaları, sayı 255)
PİR SULTAN’IN SÖYLEDİĞİ
ŞAH İSMAİL, Akkoyunlu Devletini yıkıp Şah olduktan sonra Bağdat şehri de kendisine geçmişti. Ölümünde yerine oğlu Şah Tahmasb geçmiş, Kanuni Sultan Sülayman 1534 yılında doğuya yaptığı seferde Bağdat’ı almıştı. Tahmasb’ın saltanatı sırasına rastlayan bu olay Anadolu Alevilerini çok üzmüş, Pir Sultan bunun üzüerine yanık şiir söylemiştir. Bu şiir aşağıya alınmıştır:
9
Güzel Şah’ım çok yerlerden görünür
Aslı nedir, neye verdin Bağdad’ı
Akıl edemedim senin sırrına
Aslı nedir, neye verdin Bağdad’ı
Yazık değil mi müminle müslüme
Ne getirdin Yezid’i Bağdad üstüne
………………………………………..
Aslın nedir, meyve verdin Bağdad’
Yok mu bunda erenlerin yardımı
Ne çekersin cevrin derdini
Yiğide ar değil mi vermek yurdunu
Ah Hünkar’ım neye verdin Bağdad’
Çeksen de askerini gelsen idi
Hacı Bektaş Hanı’na konsan idi
Kırsan ol yezid’i olmaz mı idi
Ah Hünkar’ım neye verdin Bağdad’ı
Ah gidi yezit hendekler doldurdu
Kırdı Hurmail’i aldı Bağdad’ı
Çağrışıp geliyor yeşil ördeği
Aslı nedir, neye verdin Bağdad’ı
PİR SULTAN’ım der ki, üçler yediler
Kırklar da hazır idiler
Bağdad’ı Basra’yı verdi dediler
Aslı nedir, neye verdin Bağdad’ı
Şiiri S. Nüzhet biraz değişik olarak Hatayi adına yayınlamıştı (Bektaşi şairleri, 1930). Sonradan çıkardığı Hatayi Divanı’nda yanlışlığı kabul etmiştir. (s. 231). Boratav da yanlışlığa tokunmuş, şiirde geçen Şah’ın Tahmasb olacağını bildirmişti (s. 71, not: 2). İlk olarak gerçek sahibini ortaya koyduğumuz bu şiir iki bakımdan önemlidir. Birisi Pir Sultan’ın yaşadığı zamanı bildirmesi, öteki de Şah Tahmasb’la, daha doğrusu İran’la yakın ilgidir. Bu ilgi ve sevgi, yeniçeriler arasında da sürmüştür. Ama, onlar doğrudan eyleme geçmişlerdir. Ancak uzaktan bir sevgi göstermişlerdir. Nitekim doksan yıl sonra, 1623’de Şah Abbas, Bağdat’ı geri aldıktan sonra yeniçeri şairi Kul Mustafa şu şiiri söylemiştir:
10
Pirliğinde düşman sözüne uydun
Şah ne akıl ettin aldın Bağdad’ı
Malum oldu kendi kendine kıydın
Şah ne akıl ettin aldın Bağdad’ı
Tuğlar çıkıp sancağımız çekilir
Bir od düştü cihan yanar yıkılır
Yine ilin vilayetin yıkılır
Şah ne akıl ettin aldın Bağda’ı
Gaziler şemşirin alıp destine
Dökerler kanını Irak çölüne
Ser veririz İmamlar yoluna
Şah ne akıl ettin aldın Bağdad’ı
Askerle doludur dağ ile taşlar
Akar gözlerimden kan ile yaşlar
Al-i Osman serdarı Tebriz’de kışlar
Şah ne akıl ettin aldın Bağdad’ı
Mustafa eydür, gel etme inadın
Nice kere kendi kendin sınadın
Sultan Murat kırar kolun kanadın
Şah ne akıl ettin aldın Bağdad’ı


PİR SULTAN ABDAL’ım destim damanda
İsmim Koca Haydar neslim Yemen’de
Garip başa bir hal gelse zamanda
Orda her kişinin dostu bulunmaz
Diyor. Pir Sultan’ın soyunun Yemen’den olması uzak bir ihtimal olarak da kabul edilemez. Bir çok Türk tarikat ulularının Arabistan’a, Halifelere yakınlığı, onların soyuna bağlanması vardır ki, bu halk üzerindeki nüfuzlarının artması için uydurulmuş olmaktan ileri gidemez. Bu şiirin kendisi tarafından söylendiği de şüphelidir. Çünkü, tamamında ve şu mısralarda
Biz de gel oldu kanlı Sivas’ta
Hızır Paşa bizi astı bulunmaz
Gibi sözler söylediğine göre, ölümünden sonra müritleri tarafından söylendiği düşünülebilir
Bunun yanında. İlk olarak yayınlanan bir nefesinde (Türk Dili, sayı 34—1954):
Benim aslım Horasan’dan Hoy’dandır
Kırklar olduğun Kanber de yandadır
Tanrının aslanı Ali nurdandır
Kırklara serçeşmesin pirim Ali
Cümlemizden ulusun Kızıl Deli (1)
______________
(1) Tamamı bu bölümün sonunda, 28’dedir
Hoy kasabası orta çağda önemli bir kültür merkezi olduğu gibi askeri seferler için de değerli bir üstür. Bu gün İran Azerbaycanı’nda Türklerin çoğunlukla bulunduğu şirin bir ticaret şehridir. Horasan, bilindiği gibi İran’ın doğusundadaki Türk yurdudur. Belki, ilk soyu Horasan’dan Hoy’a göçmüş, oradan da daha sonraları Anadolu’ya gelerek Sıvas’a yerleşmiştir (Horasan ve Hoy için İslam Ansiklopedisi’ne bakınız)
Nefeslerinde arasıra Horasan’dan söz etmesi ve halk söylentileri Pir Sultan’ın buralarla yakın ilgisi olduğunu göstermektedir.
Köyü Banaz yakınında bu gün de mezarı bulunan Pir Sultan evladından Seyit Ali Sultan’ın Horasanlı oluşu, soyunun Horasan-Hoy’lu oluşuna bir delil sayılabilir (Bk. P.N. Boratav, s.34).
Pir Sultan mahlasının yanında bir çok şiirlerinde <<Haydar>>, <<Koca Haydar>> diye kendi adını söyler. Halk söylentileri de bunu doğrular.
AİLESİ, ÇOCUKLARI
HALK söylentileride Pir Sultan’ın üç oğlu ve bir kızı vardır. Oğulları Seyit Ali, kendi köyü Banaz’ın üst yanındaki çam korusunda; Pir Mehmet, Tokat’ın Daduk köyünde, er Gaip de Dersim’de yatmaktadır. Tunceli bölgesindeki aşiretler arasında <<Pir Sultan zadeler>> soyu vardır.
Kızının adı Sanem’dir. Elif adında birde kız kardeşi vardır. Pir Sultan’ın oğlu Pir Mehmed de şairdir. Bir nefesinin son dörtlüğünde şöyle diyor:
Aşık oduyla ciğerciyi dağlıyım
Boş değilim, bir ikrara bağlıyım
Abdal Pir Sultan’ın abdal oğluyum
Adım PİR MEHMET, pirim Ali’dir
Aslanoğlu’nun gönderdiği şiirler arasında Pir Sultan’ın, oğlu Mehmet için söylediği çok duygulu birde ağıt vardır. Bu ağıtta Mehmet2in ölümü ile ilgili kimi olaylara da dokunulmaktadır. Bunlar, atının bağdan boşanması, ak gövdesinin yerlere döşenmesi, kılıcının, kalkanının başkaları tarafından kuşanılması, bey içinde bey olması, divanda bulunması olup, Mehmet’in yetişkin çağda bir delikanlı iken kaza ile öldüğünü düşündürüyor.
Yukarıda şair olduğunu söylediğimiz ve bir dörtlüğünü verdiğimiz şiirin sahibi Mehmet ağıtta adı geçen Mehmet olmalıdır.
13
Sabahın kalktım ezan okunur
Ezan sesi kulağıma dokunur
Duyar düşmanlarım kına yakar
Uyan Mehmmed’im, sinem bülbülü
Mehmmed’in atı tavlada bağlı
Ananın babanın ciğeri dağlı
Mehemmed gideli boynuymuz eğri
Uyan Mehemmed’im, sinem bülbülü
Mehmed’in atı bağdan boşandı
İndi ak göğdeler yer döşendi
Kılıcın kalkanın eller kuşandı
Uyan Mehmed’im, sinem bülbülü
Mehmed’in atın saza koydular
Sine taşlarını düze koydular
Yaza ahd ettiler güze koydular
Uyan Mehmed’im, sinem bülbülü
Babası der, bey içinde bey idi
Başı karamanlı kühi dağ idi
Mehmed’im ol divanda sağ idi
Uyan Mehmed’im, sinem bülbülü
Anası der, ben bu cevre dayanamam
Uyumuştur, uyarmağa kıyamam
Ölüm hakk’ın emri, ölmüş diyemem
Uyan Mehmed’im, sinem bülbülü
PİR SULTAN ABDAL’ım inip gitmeli
Atlar eğerlenmiş, binip gitmeli
Garip bülbül şu cihanda ötmeli
Uyan Mehmed’im, sinem bülbülü
Vahit Dede defterinden alınan başka bir ağıt, belki aynı oğlu için söylenmiştir. Yalnız, bu ikinci ağıtta ad söylenmemiş, <<körpe kuzu>> deyimi kullanılmıştır. Belki de bu başka oğlu için söylenmiştir. Öyle olunca da Pir Sultan’ın iki evlet acısı çektiğini söyleye biliriz. Bu ağıt türkü biçimindedir.
14
Dinleyin aşıklar benim sözümü
Felek yaktı kül eyledi özümü
Elimden aldırdım körpekuzumu
Her gün kıyamet oğlum diye diye
Bir gün kıyamet oğlum diye diye
Felek bana şöyle bir oyun saldı
Dudu dilli kuzucağımı aldı
Neyleyim kardaşlar elim boş kaldı
Her gün kıyamet oğlum diye diye
Bir gün kıyamet oğlum diye diye
Yakarım yakarım ateşim tütmez
Seslerim seslerim bülbülüm ötmez
Oğlumun hayali karşımdan gitmez
Her gün kıyamet oğlum diye diye
Bir gün kıyamet oğlum diye diye
PİR SULTAN’ım dünya fanidir fani
İnsana verdiler emenet canı
Dünyadan ahrete uludur yolu
Bundan gayrı yol yoktur dönesin geri
Her gün kıyamet oğlum diye diye
Bir gün kıyamet oğlum diye diye
Aynı ölüm üzerine söylenmiş aşağıdaki ağıtta ozanın acıları belli oluyor.
15
Bana gül diyorlar neme güleyim
Ağlamak şanıma düştü neyleyim
Elin gülü açmış al ile yeşil
Şu benim güllerim soldu neyleyim
Kolumdan aldırdım nere bazım
Arşa çıkardılar ah-u süzumu
Elimden aldırdım yavru kuzumu
Firkatı bağrımı deldi neyleyim
Haberin alayım seher yelinden
Ördek kalkar mola kendi gölünde
Korkum ayrılıktan, fikrim ölümden
Geldi çattı beni buldu neyleyim
Ulu sular gibi çeşmin çağlayan
Mahrum olmaz özün Hakk’a bağlayan
Yar yitirmiş yana yana ağlayan
Akibet başıma geldi neyleyim
PİR SULTAN ABDAL’IM Kırklar, yediler
Bu yolu erkanı anlar kodular
Allah verdiğini almaz dediler
Bana verdiğini aldı neyleyim
Pir Sultan’ın Mehmed adındaki oğlunun bir nefesi var. Bu Mehmet’in, daha önce ağıtlarını verdiğimiz Mehmed olması düşünüle bilir. Ölen Mehmed’in yetişkin çağında bir kaza ile öldüğü anlaşıldığı da belirtilmiştir. Mehmed’in şiiri deaşağıdadır
16
Pir elinden elifi tac üründüm
Kubbesi duvazde, İmam Ali’dir
Nasibim ol verir, andan iterim
İki cihanda da varım Ali’dir
La deyemez buna her alim hoca
Gözüyle bir olup dip kapı baca
Aleme şavk veren dün, erte, gece
Gören gözlrimde nurum Ali’dir
Tarikat dediler bir yol sürdüler
Getirdiler elimize verdiler
Mervan’ları Zülfikar’la kırdılar
Yezid’i katl eden yarim Ali’dir
Sürdüm ötesin evlada yetirdim
Sohpetimde can terceman getirdim
Anın emri ile oturdum durdum
Gönlümde gayrı yok, varım Ali’dir
Aşk oduna cığerciği dağlıyım
Boş değilim, bir ikrara bağlıyım
Abdal PİR SULTAN’ın abdal oğluyum
Adım PİR MEHEMMED pirim Ali’dir
Bu gün de Banaz köyünde on dördüncü göbekten bir erkek torunu vardır.1939 yılında köye giden Bortay söyle diyor:
<<Banaz köyü Pir Sultan’ın hatıraları ile doludur. Köyda onun neslinden geldiği söylenen bir aile de mevcuttur. Orada geçirdiğimiz günlerde bize melümat verenler arasında bulunanlardan Haydar Efendi adında bir genç adam onun sülalesinden diye kabul olunmakta ve ihtiyarlar tarafından dahi hürmet görmektedir(s. 34)
Aslanoğlu, Sıvas Müzesinde bulunan Şer’iye Sicillerinde h.1266/ m. 1849-50 tarihli defterde <<Divriği’nin Murmana köyünden Hamza bin Pir Sultan>> kaydını bulmuştur. Bu Pir Sultan oğlu Hamza’nın şairimize yakınlığı üzerine şimdilik bir şey söylenemezse de Pir Sultan’ın mezarı bölümnde görülen Eğin ve Divriği arasındaki Çiçek Yaylası’nın Koca Haydar bölgesinde yatan Koca Haydar (Pir Sultan) soyundan olması da düşünülebilir.
Elimizde Pir Gaip Abdal adında bir Bektaşi şairinin bir nefesi var. Bu nefeste Kanuni Sultan Sülayman ile Budin savaşında bulunmuş ve şehit olmuş Bektaşi azizlerinden Gül Baba’nın maneviyatından <<istimdat>> ediliyor. Her bakımdan Pir Sultan’ın feryatlarını andıran bu nefesten bir dötlüğü örnek olarak veriyoruz.
Kan revandır gözümüzde yaşımız
Bir araya gelmez oldu beşimiz
Şimden gerü Hü demektir işimiz
Gel dinim, imanın, nurum Gül Baba
Bu ozanın Pir Sultan’ın yukarıda adı geçen oğlu Er Galip olması düşünülebilir. Zaman şiirin konusunu ve edası da uygunluk göstermektedir. O da Pir Sultan gibi bunalım içindedir. (Bk.: <<Türk Folklor Araştırmaları>>, 1, s. 3. M. Halit Bayrı; Pir Gaip Abdal yazısı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.