KARIŞIK

2 Mayıs 2023 Salı

YUNANİSTAN'DA BİR İRŞAT OCAĞI:
DURBALİ SULTAN TEKKESİ



Üst üste gelen bazı etkinliklerden dolayı bir türlü gitmemiz kısmet olmasa da, Yunanistan'daki en büyük Bektaşi Tekkeleri'nden birisi olan Durbali Sultan Tekkesi'ne özellikle Arnavut Bektaşileri'nin ilgisinin yoğunluğunu biliyorum. Özellikle Tepelene'de Ali Turani Baba Tekkesi'nde hizmet yürüten Derviş Mikeli'nin ve yöredeki Bektaşilerin buraya özel bir ilgileri var. Zamanında Balkanlar'daki en büyük tekkelerden birisi olan Durbali Tekkesi şimdi harabe halde. 1 Mayıslarda burada bir araya gelen Bektaşiler, bu geleneğin tekrar canlanmasının mücadelesini veriyorlar.
Tüm dileğimiz hem bu yıkılan tekkelerin- ocak ve dergah merkezlerinin onarılması ve aynı zamanda Alevi - Bektaşi inanç ve kültürünün de buralarda yeniden yaşaması, çerağların tekrar yanmasıdır. Bu yola emek verenler aşk olsun... Araştırmacı - Yazar Bektaşi Dervişi Şevki Koca'nın konuyla ilgili daha önce Cem Dergisi'nde yayınladığımız yazısını da ilginize sunuyorum. Bin muhabbetlerimle...
Yunanistan’da İrşâd Ocakları:
Reni (Durbâlî) Ve İskeçe (Khoutceh)
Hasib Baba Bektâşî Dergâhları
Şevki Koca
Muhterem okurlarım bu yazımızda Yunanistan’da mûkim ecdâd yâdigârı Bektâşî dergâhlarına ilişkin naçizâne bilgiler aktarmak arzusundayım. Bu tekyeler Reni ve İskeçe isimleriyle mâruf asitâneler olup bunların dışında önemli bir dergâhta, Cem Dergisinin 113’üncü sayısında malumat verdiğimiz Katarin (Angelista) hanikâh’ı ve Dimetoka’daki Seyyid Ali Sultân (Kızıldeli) Dergâhıdır.
Renî (Durbâli) Dergâhı
Dergâhlarımızdan Reni Tekyesi ismiyle tanınmış olan mekânın Bektâşî Argümanlarındaki ismi Durbali Sultân Dergâhıdır. Durbali Sultân Horasan kökenli Seyf-i meşreb Bektâşî azizlerinden olup, Dimetko’lı Seyyid Ali Sultân’ın çağdaşlarındandır. Seyyid Ali Sultân H. 804 (M. 1390) yılında Hakk’a yürümüştür. Orhan Gazi’nin hükümdarlığı esnasında Rumeli’ye yapılan (H. 738-M.1337) tarihli seferde, Durbali Sultânında olduğu rivâyet edilmektedir. Durbali Baba, Seyyid Ali Sultân tarafından icâzet verilerek Mora yarımadası sınırları dışında bir dergâh açmakla görevlendirilir. (Ancak teknik olarak elimizde bulunan bilgiler bu dergâhın kuruluş yılını H. 869-M.1480 tarihinden başlatmaktadır.) Çevre de yaşayan Arnavut kökenli Bektâşî müntesipleri dergâha Torbalı Baba Tekyesi ismi vererek “Tegjae Madh” (Büyük Tekye) sıfatıyla anarlar. Dergâh Mora yarımadasının kuzeyinde, Teselya bölgesinin Pharsala kentindedir. Tepedelen’li Mehmet Ali Paşa’nın M.1790-1822 yılları arasındaki Epirus Valiliği döneminde büyük ölçekli himâye görmüştür. 1882 yılından sonra Teselya’nın Yunanlılar tarafından ilhakı üzerine dergâh bu tarihten itibaren Osmanlı sınırları dışında kalmıştır. Durbali Baba rivâyetlerde; Osmanlı ordusunun Mora yarımadasını fethi esnasında, yerden bir avuç kum alır ve Meriç nehrine atar ve böylece kuruyan Meriç nehri üzerinden Yeniçerileri geçirmesi kerâmetiyle zikredilir. Yine rivâyetlere göre, Selânik de; “Üçler çeşmesi” yöresi ve Yenice Karasu’da “Kırklar Tekyesi” isimleri adı altında dergâhlar uyandırır. Yine müritlerinden Şâhin Baba’yı “Temple” vadisi olan yöreye göndererek “Köpekli” (kepekli) köyü yakınlarında bir dergâh açtırır. Durbali Baba Dergâhının son postnişinlerden Muharrem Mahzûni Baba erenler, aşağıda arzedeceğim bir nefeslerinde bu rivâyetlere yer vermektedir.
Hü Dost
“Horasan şehrinden geliyor Veli
Rûm’a kadem bastı Şâh’ım Durbali
Derya’ya bend’edüp nûr-u ezeli
Bir avuç kum ile Şâh’ım Durbali
Üçler çeşmesinde dergâh eyledi
Kırklar dergâhında er’ler peyledi
Şâhin Babam köperli’ye meyledi
Dürlü kerâmetle Şâh’ım Durbali
Yedi dağ üstüne hazer indiren
Dembedem daima mû’ciz gösteren
Meş’e palamudundan kiraz verdiren
Kanûn-u Sâni’de Şâh’ım Durbali
Ey Mahzuni terk’ol uyma cihana
Fani kulun üç günlük safasına
İmâm-ı zaman’ın yüz sür babına
Günahkârım affet, Şâh’ım Durbali
Tanınmış müverrih ve gezgin Von Hasluck “Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı” isimli çalışmasında bu dergâh’a İsevi’lerin Aya Yorgi ve Aya Dimitri isimli Ortodoks azizlerinin ismini atfederek, ziyâret’de bulunduklarını zikreder. Ayrıca kaynağını belirtmeksizin (1888) yılında 54 dervişin olduğunu kaydeder. Yine M. 1914 yılında yaptığı tesbitlere göre dergâhın postnişini ile bizzât görüştüğünü ve Durbali Sultân ile Cafer ve Mustafa Babalara ait türbelerin ziyâret mekânları olduğundan söz eder. Ayrıca dergâh hazeresinde birçok gazinin medfün olduğundan bahseder. Dergâh; II. Mahmud dönemi yapılan Bektâşî katliamı esnasında Nakşibendi kökenli Bektâşî babalarının postnişinlik yapmaları nedeniyle 1826-1840 yıllarını hasarsız atlatmıştır. Dergâhın, kuruluşundan çağımıza kadar olan postnişin lâhikası, A.B.D. Detroit Tekyesi postnişini Recep Ferdi Baba tarafından açıklanmış olup bilinen rivâyetlerin aksine Durbali Babayı (M. 1480-M. 1522) yılları arasına yerleştirmektedir.
Durbali Dergâhı Postnişinleri:
1. Durbali Baba........................... Vefât M.1522
2. Bağdatlı Musa Baba ............... Vefât M.1553
3. Horasanlı Şâhin Baba ............ Vefât M.1581
4. Halep’li Cafer Baba ............... Vefât M.1596
5. Hacı Ali Baba (Mısır’lı) .............Vefât M.1604
6. İskenderunlu Tayyar Baba........Vefât M.1627
7. Bağdatlı Kasım Baba............... Vefât M.1643
8. Kerbelâ’lı Emin baba ............... Vefât M.1655
9. Lahor’lu Mustafa Baba..............Vefât M.1660
10. Basra’lı Zeynel Abidin Baba......Vefât M.1663
11. Kırşehir’li Yahya Hadi Baba.......Vefât M.1680
12. Şemseddin Ali Baba (Bosna’lı) ............... Vefât M.1694
13. Bağdat’lı Seyyid Maksûd Baba…............. Vefât M.1713
14. Bağdat’lı Salih Ali Baba............................ Vefât M.1725
15. Basra’lı Mahsur Baba............................... Vefât M.1736
16. Erzurum’lu Edhem Naki Baba............... …Vefât M.1744
17. Bağdat’lı Selim Baba............... ……………Vefât M.1753
18. Tiran’lı Hüseyin Baba................................. Vefât M.1779
19. Gega Hasan Baba............... ……………….Vefât M.1794
20. Debre’li Hasan Baba............... …………….Vefât M.1794 (Altı ay)
21. Gega Ahmed Baba..................................... Vefât M.1802
22. İpek’li Mehmed Baba............... …………….Vefât M.1809
23. Gega Mahmûd Baba............... …………….Vefât M.1811
24. Jirokastro’lu Cemâli Baba............... ……….Vefât M.1815
25. Koniça’lı Cemâl Baba.................................. Vefât M.1819
26. Gega Hüseyin Baba.................................... Vefât M.1845
27. Ergiri’li Muharrem Mahzûni Baba............... ..Vefât M.1867
28. Ahçı Baba (Konya’lı) ................................... Vefât M.1869
29. Piremeti’li Bayram Baba..............,…………. Vefât M.1904
30. Koplara’lı Nazif Baba.................................... Vefât M.1905
31. Bubzi’li Tahir Baba........................................ Vefât M.1919
32. Berat’lı Kâzım Baba....................................... Vefât M.1942
33. Skrpar’lı Seyyid Said Seyfi Baba............... …Vefât M.1961-62
Dergâhın son postnişini Said Seyfi Baba erenler, Salih Niyâzi Dedebaba’dan halifelik icâzeti de almış olan bir zât-ı kirâmdır. Kabri dergâh hazeresindedir. Öte yandan yakınlarında bulunan katerin dergâhının 1961 yılında Hakk’a yürüyen son postnişini halife Veli Marendi Baba ise vasiyeti gereği bu dergâha defnolmuştur. Durbali Baba Dergâhından çok önemli Bektâşî şairleri çıkmıştır. Daha önce bir nefesini zikrettiğimiz Jirokastro’lu (Ergiri’li) Muharrem Mahzuni Baba aslen, Mora-Yenişehir’li olmasına rağmen Ergiri’li bilinir olup aruz ve serbest vezin ile birçok nefes yazmıştır. Kendisi Leskovik’li Abidin Baba’nın mürşidi olup, el yazma divânı halen Jirokastro Asım Baba (zall) dergâhında mahfuz’dur. Öte yandan yine tanınmış şairlerden Ali Resmi Girid’i Baba bu dergâh’ta yetişmiş olup, buradan Girid-Kandiye’sinde olan Horasanlı Ali Baba dergâhına postnişin olarak atanmıştır.
Durbali Sultân dergâhına postnişinlik yapan otuz üç Bektâşî Babasının tümü de mücerred (kutsal bekâr) olup, bu dergâh tarihi boyunca evlâdiye olarak değil erbabiye bir seyir göstermiştir. Dergâhın son postnişini Seyfi Babanın 1962 yılında Hakk’a yürümesinden bu yana postnişinsiz kalan bu dergâh elân metrûk fakat korunaklı durumdadır.
İskeçe (Khoutech) Dergâhı
Değerli okurlarım, özellikle Avrupa’da mukim Bektâşî dergâhlarının hakkında özet bilgiler aktardığımız bu dönemimizde bilhassa halen Batı-Trakya’da yaşamakta olan ihvan-ı Bektâşîyanın serzenişine muhatap kılındık. Bu yazımızda hem onlara bir ölçüde tercüman olabilmek hem de ismi oldukça karıştırılan İskeçe Dergâhına ilişkin somut bilgiler arzetmek istedik. Dergâh’ın kuruluş rivâyetleri içinde verilen tarih H.830 (M.1414) olarak geçmektedir. Dergâhı “Kasım Baba, isimli bir zât’ın kurduğu söylenmektedir. Müverrih’ler gerek yeterli coğrafik tesbit’ten yoksun olmaları ve gerekse halk dilindeki değişik Lisan varyantlarına binaen, asıl ismi İskeçe olan tekyenin Kuş, Kuç, Khoutech yazılışlarından dolayı ayrı birer dergâh zannetmişlerdir. Dergâh Makedonya-Epirus deltasında Görice-Kesriye güzergahındadır. Dergâhın 1826 yılında büyük bir tahribat gördüğü bilinmektedir. Dergâhın metrûk dönemi olan 1887 yılına değin postnişini Hafız Kemâli Baba’dır. Hafız Baba’nın Hakk’a yürümesi sonrasında dergâha Limni’li İbrahim Baba postnişin olarak nasbedilmiştir. Oldukça yıpranık durumda olan dergâhın haline üzülen İbrahim Baba dönemin kutbu Mehmet Ali Hilmi dedebaba’dan dergâhın yeniden onarımı amacıyla yardım ister. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba bu iş için, aslen Mora’lı olan, İstanbul Sütlüce’si Cafer Abâd Dergâhı postnişini Hacı Hasip Baba’yı görevlendirir.
Dergâh H. 1303 (M.1885) yılında baştan aşağı yenilenir. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın bu onarım dolayısıyla yazmış olduğu dörtlük kitâbe haline getirilerek dergâh girişine asılır ve bu kitâbe halen yerinde durmaktadır. Bu dörtlük şu şekildedir.
Hü Dost
“İdüp bezl-i himem Hacı Hasip Baba Kerim-i mûtâd
Müceddid eyledi bu İskeçe dergâhını bünyad
Hem İbrahim Baba’dır tâ bu rütbeye bâis-i âbâd
Bin üçyüz üç’de çerağın avn-i Hak ile itdiler ikâd”
Yukarıdaki kitâbede Hasip Baba ve İbrahim Baba’nın dergâhın onarımına olan katkıları övülmektedir son postnişinlerden İbrahim Baba 1922 yılında Hakk’a yürümüş olup, dergâh hazeresinde medfün’dur. Öte yandan Hacı Hasip Baba yaklaşık doksan yaşlarında burada Hakk’a yürür ve İskeçe dergâhına defn’edilir. Dedebaba tarafından yazılmış olup, bugün dahi rahatlıkla okunmaktadır. Hasip Baba H.1304-M.1886 yılında vefât etmiştir. Kabir kitâbesi şu şekildedir.
Hü Dost
“Hacı Hasip Baba kim bu dergâh-ı irşâd’da
Mürşid-i agâh’idi sırr-ı sülûk’a aşina
Pir-i erkân-ı tariyk-i nâzenîn’den yad tutup
Hacı Bektâş-ı Veli’yi eylemişti Pişuva
Lücce-i Tevhid’e gark olmuştu zikr-i Hak’ile
Eylemezdi sohbet-i efsâne-i çün-ü çerağ
Vakiat-ı Kerbelâ’yı yad’idüp leyl-ü nehâr
Ah-ı matem’le hemişe eyler idi huy-u hay
Himmet-i Pir’ile say’etti muvaffak oldu hem
Yaptı bir derâh olup ihyây-ı bu cay-ı dil küşa
Âlem-i Ukba’ya seyyah oldu seyran itmeğe
Şafî-i mahşer’de olsun Hamse-i Al-i Aba
Cevher-i hüzn’ile Hilmi söyledim tarihini;
Ravza-i cennet ola yarab Hasib Baba’ya cây
(H. 1304-M.1886)
İskeçe Bektâşî Dergâhı maâlesef bugün için metrûk haldedir. Dergâh hazeresindeki kabir ve mümülüsler bakımsız durumdadır. Yıkık durumundaki meydanevinde orijinal bir “Taht-ı Muhammedi” (minber) ve yine bakımsız Teber’ler mahfuzdur. Bu dergâha en son olarak Tekirdağ’lı Mustafa Mahfi Baba atanmış ise de 1924 yılında Yunan hükümetince dergâh’tan çıkarılmıştır. Mustafa Mahfi Baba H. 1324 (M.1906) tarihinde Tekirdağ’da Hakk’a yürümüştür.
Muhterem okurlarım sizlere tarihe tanıklık eden iki dergâhtan bilgiler arzetmeye çalıştım, sehvi kusur ve hatalarımızı berrak niyetimize sayınız. Gerçeğe Hüü.
Renî Dergâhı Hakkında Notlar:
1. Durbali Sultân’ın Halifeleri arasında adı geçen Şâhin Baba’nın Temple Vadisi civarında, köpekli köyü civarında uyandırdığı dergâh, Halk arasında Ferecik/Sıraca (Sarrac Ali) Tekyesi olarak bilinir.
2. Yine metinde Durbali Sultân tarafından uyandırıldığı belirtilen Kırklar Tekyesi, Vardar yenice’sinin Karasu kasabası yolu üzerindedir.
3. Durbali Dergâhının son dönem postnişinlerinden, Muharrem Mahzuni (V. M. 1867) ünlü mutasavvıf ve şair Leskovik’li Zeynel Abidin Babanın (V. R. 1325) mürşididir. Leskovik’li Bektâşî Dergâhında postnişinlik yapması nedeniyle Leskovik’li bilinir. H. 1293 yılında M. Ali Perişan Dedebaba’dan halifelik icâzeti almış mücerred babalardandır. Ünlü şair Edib Harâbî Baba tarafından, Leskovik dergâhı ziyâretlerinde yazılmış olan kabir kitâbesi aşağıdaki gibidir. Tespit olunması açısından arz’ediyorum.
Hü Dost
“Bânî-i dergâh-ı Âli Zeynel Abidin Baba
Mahz-ı bir lütfû celî-i Hazret-i Allah idi
Hak anı irşâde me’mûr eylemiştir bî-gümân
Vâkıf-ı remz-i hafaya-yı kelâmullâh idi
Hem halife hem de bir merd-i mücerred pâk idi
Şüphesiz kim kenz-i esrâr-ı Resulullâh idi
Zâtına ilm-ü Ledün üstadı dense çok değil
Vasıl-ı sırr-ı Ali hem sırr-ı Bismillah idi
Men aref hem nokta-i bâ sırrına mazhar olup
Öyle iman eyleriz kim sırr-ı sırrullah idi
Sâl-i rûmi’den Harâbî yazdı tarih-i güher
Kendisi Kur’an-ı nâtık nutk-u nutkullâh idi
Çıktı kırklar Pir Balım Sultân gelip tarihine
Zeynel Abidin Baba bir ârif-i billâh idi.”
R. 1325
4. Şâhkulu Sultân Dergâhı postnişlerinden Filibeli Hacı Mehmet Yesâri Baba, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba tarafından Reni (Durbali) dergâhına postnişin olarak nasbedilmişse de yolculuk sırasında Hakk’a yürümüş (Galos’ta) ve (5 Muharrem 1325-18 Şubat 1907) yılında, Reni dergâhına defnolunmuştur.
İskeçe Dergâhı Hakkında Notlar:
1. İskeçe (Kuş-Kuç) Dergâhına yöre halkı Hasip Baba Tekyesi demektedir. Metin de belirttiğimiz gibi bu dergâhın onarımını yapmış ve yine bu dergâhta Hakk’a yürümüştür. Hacı Hasip Baba 1870 yılında İstanbul Sütlüce Caferâbad Dergâhı postnişinliğine nasbedilmiştir. Hacı Hasip Baba, İstanbul Karaağaç (Teberli Baba) Dergâhının son postnişinlerinden Hüseyin Zeki Baba’nın dedesidir. Hüseyin Zeki Baba, Atatürk’ün silah arkadaşı Samih Lütfi Bey’in mürşididir.
2. İskeçe dergâhının 1887’de ki postnişini olan Hafız Kemâli Baba, aslen Kastorya’lı (Kesriye)’dır.
3. İskeçe (Kuç) Tekyesi, Batı-Trakya sınırları kapsamında olup Gümülcine’ye çok yakındır. Yenice, Karasu yolunda olup, Bulgaristan’ın tam güney sınırları mıntıkasına düşmektedir.
4. İskeçe dergâhının son postnişinlerinden İbrahim Baba (vefât 1922) aslen Limni’li olup, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’da mücerred dervişlik erkânı üzere babalık icâzeti almıştır.
Kaynakça:
1. Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı-V.Hasluk/Turgut Koca çevirisi
2. Mıstıcızma İslâme Dhe Bektashızme-Baba Rexhebi-1970 Waldon Press. A.B.D.
3. N. Greese 28. IV-Leake (Hasluck’dan aktarma)
4. Bektâşî Zaviyeleri-Başbakanlık arşivi Gnl. Md. H. 1423’e ait, 9771 ve 1243 nolu evrak.
5. Vie D’ali Pacha-Bequcamp-Holland Travers (mahfûz)
6. Bektâşî Nefesleri ve Şairleri-Turgut Koca Baba. İst. Maarif Kitapları-1990 / İst.
7. El-Risale Al-Ahmediye Fi-Tarîkatı Bektâşîyye-Ahmed Sırrı Baba Caıro 1959-Abduh Enver Matbaası
8. Divân-ı Edib Harâbî-(Henüz basılmamış tam tekmil Edib Harâbî Divânı.) Şevki Koca-Dursun Gümüşoğlu
9. Mehmed Ali Hilmi Dedebaba Divânı-Filibeli Abidin Mehdi Baba H. 1327-İst. / Yazma
10. Kitâbeler-İsmail Hakkı Uzunçarşılı-İst. 1929
11. Turgut Koca Baba’dan veraset bilgiler ve cönkler.
Cem Dergisi, Temmuz 2002
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 236-246











Beğen
Yorum Yap
Paylaş

23 Şubat 2023 Perşembe

 EMİR ALİ SULTAN TÜRBESİ – ÇİVRİL – İMRALLI KÖYÜ




Emir Ali Türbesi; Çivril ilçesi, İmrallı köyü mezarlığında, yol kenarındadır. İmrallı köyünden olan emekli öğretmen Halil Altıntaş, “Öğretmenin Not Defteri” adındaki kitabında, “Köyün adı, şimdiki Tekke denilen yerde türbesi bulunan Emir Ali’den gelmektedir. Emir ise, bir beyliğin veya bir topluluğun başında bulunan bey, kişi anlamına gelmektedir. Efsaneye göre Emir Ali, türbesinin bulunduğu yerde şehit düşmüştür. Bundan sonra köyün adı Emrallü, sonra ise İmrallı denmiştir.
Kendisi de İmrallı köyünden olan Levent Kurgu’nun araştırmalarına göre; köyümüze ilk yerleşen atalarımız Oğuz boyunun, Üçok kolunun, Dağ Han oğullarından, Eymir’den (Eymür) gelmektedir. İmrallı köyü ismi, 1530 yılına ait Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu defterindeki “Eymür Alilü” şeklinde kayıtlara geçmiştir…” Eğer bu kayda dikkate alır isek, türbede metfun kişinin adı Oğuz boylarından birisi olan “Eymirli Ali” olması gerekmektedir.” demektedir.
“Şükrü Tekin Kaptan, Gönül Sultanları Denizli’de Türbeler ve Yatırlar” kitabında, “Türbesinde metfun “Emir Ali” Selçuklu uç beylerinden olup bir alperendir. Köye adını veren zattır… Selçuklu ve Bizans orduları arasında 1176 yılında Gümüşsu (Homa ) Kasabası yakınlarında meydana gelen Miryakefalon Savaşı’nda şehit olmuştur. Emir Ali’nin yirmi beş yaşında şehit olduğu rivayet edilmektedir. Buna göre 1147 tarihinde Horasan’da doğduğu sanılmaktadır…” demektedir.
Anlaşılan odur ki Emir Ali Sultan, Oğuz Türklerinin, Üçok kolunun, Dağ Han oğullarından, Eymirli boyundan ve İmrallı köyünün kurucu atalarındandır. Çal ve Çivril bölgesi topraklarının fethi veya Miryakefelon Savaşı sırasında mücadele etmiş, sonra da adını verdiği İmrallı köyüne yerleşmiş, tekke kurmuş ve ömrünün sonuna kadar insanlara hizmet etmeye devam etmiş alperen-gazidervişlerden bir büyüğümüz olmalıdır. Allah onların bu vatana ve millete yaptığı hizmetleri kabul etsin!..
Türbe; 430 x 550 santimetre ölçülerinde, dikdörtgen biçimli, ahşap kırma çatılı, Marsilya kiremidi örtülü, tek odalı, taş yapılı, sergili, basit bir yapı niteliğindedir. Mimari ve teknik her hangi bir özelliği bulunmayan yapının, 100 x 270 santimetre ölçülerinde ve 80 santimetre yüksekliğinde, üzeri yeşil çuha ile örtülü bir sanduka görülmektedir. İçerisi güneş enerjisi panelinden sağlanan elektrik ile aydınlatılmaktadır.

31 Ocak 2023 Salı

 

1826 yılındaki Yeniçeri/Bektaşi kıyımı esnasında kapatılan, BABA ALİ ŞAH (Şahkulu) Bektaşi Tekkesinden kalanlar. İstanbul,Cağaloğlu , Celal Ferdi Gökçay Sokak No:6 da (Istanbul Erkek lisesinin karşı sokağı) bulunmaktadır.. İstanbul'un fethiyle birlikte buraya gelen Baba Ali Şah , erenlerimiz Abdalanı Rum'dan olup Muharrem 1486 tarihli Vakfiyesinde kendinden sonra Tekkesinin Şahkulu Baba tarafından himaye edilmesini , Mülklerinden elde edilen gelirler ile Tekkenin bakımının yapılmasını ve her gece Türbesinin başında Çerağ uyandırılmasını istemiştir.. 1826 daki kıyım esnasında tahrip edilerek ,kapatılan tekke daha sonra 1926 ya kadar Sadi erkanıyla hizmet görmüştür.. Tekke binası 1984 yılında Belediye tarafından çökme tehlikesi gerekçesiyle yıkılmış ve yerine Otopark işletmesi açılmıştır.. Akte Vefa gösterilmesini ve mülkiyeti halen Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait Tekke binasının yeniden yapılarak , ziyarete açılmasını arz ve talep ediyoruz.. Baba Ali Şah ve bu tekkede hizmet gören cümle erenlerimizin ruhu revanları Şad , menzilleri mübarek olsun.. Aşk ile

Fikret Demirel alıntıdır.teşekkürler

30 Ocak 2023 Pazartesi


 

 DON (DONA) BABA TÜRBESİ

ACIPAYAM-ALAADDİN KASABASI






Don (Dona) Baba Türbesi, Alaaddin kasabasından Kızılca kasabasına giden geçit yolu üzerinde, Alaaddin kasabasına 2500 metre kadar mesafede, eski mezarlığın yanında, yolun kıyısındadır. Eskiden mezarlığın içerisinde olduğu, şimdi bahçe duvarı yapılarak mezarlıktan ayrıldığı görülmektedir. Bir dönüm kadar bahçe içerisindedir. Bahçe içerisinde, türbenin kapısının önünde olan şahidesinden ve düzenlemesinden oldukça eski olduğu anlaşılan bir kabirle birlikte beş mezar bulunmaktadır.
Ne zaman ve nereden geldiği, doğum ve ölüm tarihleri, kim olduğu hakkında kaynaklara yansımış bir bilgi yoktur. Fakat halk söylencelerine göre Alaaddin kasabasının kurucusu olan Alaaddin Han’ın (Taşkın Baba) silah arkadaşı veya kardeş olduğu, Alaaddin Han ile birlikte yörenin Türkler tarafından zapt edilmesi için yapılan savaşlarda zamanın Acıpayam-Tavas geçiş yolu olan Dona Geçidi’nin tutulması ve savunulması görevli olan bir Türkmen bölge komutanı olduğu ve asıl adının “Dona” olduğu, söylenme kolaylığından dolayı “Don Baba” olarak bilindiği anlatılmaktadır.
Don Baba Türbesi modern yapı teknikleri ve malzemeleri ile Türkistan mimarisi şeklinde 2010 yıllarında yapılmıştır. 9 x 9 metre ölçülerinde, kare planlı, beton kubbe örtülü, emsalleri içerisinde oldukça büyük bir yapıdır. Tek oda şeklinde düzenlenmiştir. Yol istikametindeki duvara paralel, girişte sağ tarafta, kuzey-güney doğrultuda, başında orijinal şahidesi olan, 115 x 300 santimetre ölçülerinde bir kabir bulunmaktadır. Oldukça büyük yapılan türbe, Oğuz köyündeki Oğuz Baba Türbesi, Alaaddin kasabasındaki Alaaddin Han Türbesi ve Arap Dede Türbesi gibi bu da biçim ve renkleri bakımından da biraz abartıya kaçıldığı hissi uyandırmaktadır. Ama onun bu topraklara yaptığı hizmetler göz önüne alınarak, ona layık bir türbe yapılmaya çalışıldığı
anlaşılmaktadır.
Sağlık ve esenlikler diliyorum.

Ibrahim Afatoğlu alıntıdır.teşekkürler

3 Ocak 2023 Salı

 KARA DEDE YATIRI, TAVAS-BAHARLAR KASABASI

Kara Dede Yatırı; Kale ilçesi Yeni köy ile Tavas ilçesi, Baharlar kasabası arasında çam, ardıç ve çalı ağaçların arasında, Dede Tepesi diye tarif edilen bir dağın zirvesindedir. İki dönüm kadar telle çevrilmiş bir alanda, üstü açık, iki mezar şeklinde bir yatırdır. Her iki mezarın üstünde de beyaz mermer üzerine “Kara Dede Türbesi, Ruhuna Fatiha” yazılı taş dikilmiştir. Yatırda medfun olan kişilerin kim olduğu ve nereden geldiği konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Sadece erenin yattığı söylenmektedir.
Kara Dede’nin Horasan’dan geldiğine inanılmaktadır. Horasan’dan yedi kardeş veya yedi arkadaş ellerindeki asaları Anadolu’ya doğru fırlatmışlar. Her birinin asası bir dağın başına düşmüş. Her biri asasının düştüğü dağa mekân tutmuş. Kara Dede’nin asası bulunduğu dağın üzerine düştüğü için de o bu eren tepesinde yaşamış ve yöre halkına irşat etmiş. Geceleri, karşı dağın tepesinde yatmakta olan Kuş Dede ile nur vasıtası ile haberleştiklerine inanılmaktadır. Yeni köy ve Baharlar halkı bu haberleşme olayına şahit olmuş. Bazı zamanlarda da cuma ve pazar günleri nur şeklinde birbirlerine ziyaret ettiklerine inanılmaktadır. Eskilerin anlattığına göre; Çanakkale Savaşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nda ve Kıbrıs Savaşı’nda bu mezarlardan “at nalı ve kılıç sesi” duyulmuş. Onlara göre bu mezarlardaki kişiler Türk Ordusu’na yardım için harbe gitmişler.
Duruma göre her yıl ağustos ayının son haftası veya eylül ayının ilk haftası içerisinde, köy ileri gelenlerinin iradesi istikametinde uygun bir günde, çevre köylerden insanların da iştirakiyle bütün köy halkı Kara Dede Yatırı’na dua, niyaz ve şükür ziyareti yapılmaktadır. Hasat mevsiminden sonra yapılan bu etkinlik, Kara Dede ‘nin “yüzü suyu hürmetine” bir tür Allah’a şükranlarını sunma törenidir. Diğerleri gibi bu tören de, hem dini hem de sosyolojik olguları içinde barındırması bakımından son derece ilginçtir. Köylülerin anlattıklarına göre, eğer her yıl Kara Dede’ye çıkılmazsa köyün bereketi olmaz, kıtlık ve kuraklık baş gösterirmiş. Bu yüzden Kara Dede’ye yağmur duası için de çıkılmaktadır. Her yağmur duasına çıktıklarında mutlaka yağmur yağarmış. Ayrıca köylüler genellikle kaybolan hayvanlarını, tellerle çevrili mezarların yanında bulduklarını ve dağdaki yabani hayvanlardan Kara Dede’nin köylülerin hayvanlarını koruduğuna inanılmaktadır. Etraf dağlardaki ormanlar yok edildiği halde buralardaki ormanlardan tek ağaç bile kesilmemiş. Kara Dede’nin bu ormanlardan bir dal keseni bile rahat bırakmayacağına inanılmaktadır.
Beyağaç - Sandıraz Dağı’ndaki Çiçek Baba, Kale – Yeni köyde Kuş Dede, Tavas – Keçeliler köyündeki Kırklar Dedesi ve Tavas – Baharlar kasabasındaki Kara Dede Yatırı etrafında gerçekleştirilen törensel geleneklerin yüzyıllardan beri devam ettirildiği görülmektedir. Bu gelenek; yaz mevsimi sonunda, tarla işleri bittiği, ekilen mahsulün ambarlara doldurulduğu, ağustos ayının son veya eylül ayının ilk haftasında, erene çıkarak ona kurbanlar sunma şeklinde gerçekleşmektedir. Ürünlerin bol ve bereketli olmasından dolayı, eren aracı kılınarak, Tanrı'ya (Allah’a) şükür niyazı olarak açıklanmaktadır. Görüştüğümüz kişiler bu geleneğin 230 yıldır yapıldığını, dedelerinden bu şekilde duyduklarını anlatmaktadırlar. Günümüzde törenler, köy dışında ikamet eden köylülerin de iştirak edebilmesi için zaman ayarlaması yapılarak özellikle aguğtos ayı sonu, eylül ayı başlarında, cumartesi veya pazar günlerinde yapılmaktadır. Törenlere Baharlar kasabası, ilçe merkezi, çevre köy ve kasabalardan misafirler iştirak etmektedir.
Törenler, sabahleyin erene çıkmakla başlamaktadır. Her aile beraberinde getirdiği adak hayvanını, erenin etrafında kurban etmektedirler. Kesilen kurbanlar bütün olarak sırığa geçirilip her ailenin kendisine ait olduğu bilinen taş ocaklarda kebap edilmektedir. Yatırın çevresinde 47 taş ocak olduğu tarafımızdan tespit edilmiştir. Pişirilen adak kurbanları misafirlerin de iştirak ettikleri sofralarında afiyetçe yenmektedir. Yemek öncesinde ve sonrasında, mezarların başında dualar yapılmaktadır. Mezar başındaki ağaçlara bez ve iplik parçaları bağlanarak dilekler tutulmaktadır. Kara Dede mezarının üzerine, o yıl elde edilen mahsulden getirilen arpa, buğday, mısır gibi ürünlerden bir avuç şükran ifadesi olarak bırakılmaktadır. Artık öğle vakti olmuştur. Köy imamının uzunca verdiği vaazdan sonra topluca öğle namazı kılınmıştır ve akabinde, Kara Dede’nin himmetinde Allah’a niyazlarda bulunulmuş ve verdiği rızıklardan dolayı şükür duası edilmiştir.
Yörede erken yerleşik hayata geçen Yörük akrabalar “Yörük ne bilir bayramı, lork lork içer ayranı” diye bir söz vardır. Bu sözün toprağa daha önce yerleşen Yörükler tarafından yeni gelen Yörüklerin bir şey bilmediklerini anlatmak için söylendiği rivayet edilmektedir. Artık Tavas Yörükleri yerleşik hayata geçmişler, yerleşiklerin tabiriyle bayram yapmayı ve ayran içmenin adabını da öğrenmişler, Kara Dede'yi anma bayramında adabına uygun olarak bol bol ayran içmektedirler!..







29 Aralık 2022 Perşembe

abdal musa baba,


 

ACEPŞİR GAZİ(SULTAN SEYDİ) TÜRBESİ..erzincan





 Ziyaret yeri Erzincan ilinin güneyinde merkeze bağlı Binkoç eski adı “Cırzını” köyünün, hemen yakınında bulunan dağın boğaz kısmındadır.

Sultan Seydi türbesi ve ziyaretgâhı; Erzincan’ın İslamlaşmasında büyük rol oynayan üç kardeşten biri kabul edilen Acepşir Gazi’nin metfun bulunduğuna inanılan türbedir.Dörtgen temeller üzerine kurulmuş olan türbe, taştandır. Dışı ise sıvanmış ve beyaza boyanmıştır. Sac çatıyla kapatılan türbe. Tek göz odadan müteşekkildir.
Sultan Seydi hakkındaki en bilindik anlatı, Erzincan’ın savunması esnasındaki hadiseyle ilgilidir. İnanışa göre Sultan Seydi Erzincan’daki tekkesinde pek çok mürid yetiştirmiştir. Aynı zamanda savaşçı bir yiğit olan Sultan Seydi, o dönemde yaşanan bir savaşa müridleriyle birlikte katılır. Çok çetin çarpışmalardan sonra Sultan Seydi’nin başı kesilir ve oracıkta şehit olur. Ancak Sultan Seydi başını koltuğunun altına alır ve düşmanla savaşmaya devam eder. Savaş devam ederken bu hâli bir kadın görür ve hayrete düşerek bu durumun nasıl olduğunu askerlere sormaya başlar. Sırrın açığa çıkmasıyla birlikte Sultan Seydi dizleri üstüne çöker ve kılıcını yere saplayarak oraya yığılır kalır. O ana kadar cenk etmekte olan müridlerin ise her biri bir ardıç ağacına dönüşür. Türbenin etrafındaki sayısız ardıç ağacının bu askerler olduğu söylenir.
Bu hadisenin üzerinden uzun yıllar geçer. Erzincanlılar Fırat Nehri üzerine bir köprü inşa etmek için Sultan Seydi’nin türbesinin etrafındaki ardıç ağaçlarını keser. Köprü inşaatı bittiği günün gecesinde Sultan Seydi kabrinden kalkarak köprüyü dağıtır. Olaya şahit olan bir kişiye kendini tanıtan Sultan Seydi, o civardaki ardıç ağaçlarının asla kesilmemesi hususunda ikazda bulunur. O günden sonra kimse o civardaki ardıçlara dokunmaz.Köy halkı tarafından da birçok kez şahit olunan olaylar silsilesi de bu anlatılan rivayetleri doğrular niteliktedir.

29 Kasım 2022 Salı

 SEYYİD NİZAM TÜRBESİ..ZEYTİNBURNU.İSTANBUL



Seyyid Nizam Efendi Hazretleri ile birlikte hacca giden bir zat şöyle an­latıyor: "Seyyid Nizam ile hacca gitmek üzere yola çıktık. Beytullah'a ulaşma­mıza on günlük yol varken bana: "Oğlum! Aç gözünü bak. Yüce Allah Beytullah'ı bizi karşılamaya gön­dermiş. Meğer hacılar içinde ne makbul kullar varmış" buyurdu. Gökyüzüne baktım. Olanları gördüm. Biz yeryüzünde yürürken Beytullah da gökyüzünde yürüyordu. Medine-i Münevvere'de Rasulüllah Efendimiz'in ravzasına vardık. Ko­naklamak için çadırımızı kurduk. Seyyid Nizam Hazretleri abdest alıp kabri sa­adete girerken ben de gizlice arkasına düştüm. Hazret hücre-i saadetin kapısına yapışıp inleyerek feryat ediyor ve: "Ey Ceddim! Huzurunuza girmek ve bizzat kabri saadete yüzümü sürmek istiyorum" diyordu. O sırada kabri saadetten: "Teal ileyye yâ büneye (bana gel ey oğlum.)" diye bir hitap geldi. Hücre-i saadetin kapısının kilidi açıldı. O sırada kabri saadetten etrafa nur saçıldı. Olanları görünce aklım başımdan gitti. Bayılıp düşmüşüm. Daha sonra Seyyid Nizam Hazretleri’nin ne yaptığını hatırlamıyorum. Bir müddet sonra hazret dışarı çıkmış, beni kendinden geçmiş perişan bir halde bulmuş. Beni uyandırdı. "Niçin böyle yaptın. Haberim olmadan niçin arkamdan geldin?" diyerek beni azarladı ve sakın gördüğün bu hali kimseye söyleme" buyurdu. Ben de kendisi hayatta olduğu sürece bu sırrı kimseye söylemedim. Seyyid Nizam Hazretleri altmış üç yaşına geldiğinde 957 (m.1550) yılı Muharrem ayının bir cuma gecesinde rahatsızlandı. Ölüm hastalığı sırasında sağ tarafına bakıp: "Ceddim Rasulüllah Aleyhisselam geldi. "Bu dünyadan gidelim. Cennete uçalım" buyuruyor dedi. Ruhunu teslim etmeden önce burnundan kan geldi. Ellerini kana bulaştırarak güzel yüzlerine sürdü ve: "Allah'a hamdolsun ki, bu gün dedem Hazreti Hüseyin'in kana bulanmış oldukları gibi ben de öylece gidiyorum" buyurdu. "Yâ Allah" ism-i celilini söyleyerek ruhunu teslim etti. Büyük bir cemaatle cenaze namazı Fatih'te kılındı ve namazı Merkez Efendi Hazretleri kıldırdı. Telkin veren Merkez Efendi, kabirden "Bizim ceva­bımız verilmiştir" diye bir ses duyduğunu nakletmiştir. Ruhuna Fatiha. Makamı Áli ola..