KARIŞIK

5 Ağustos 2016 Cuma

Hasan Dede Türbesi.osmaniye.kadirli





Türbe, İlbistanlı köyünün güneybatı uç noktasında, Savrun'la Balıklağa suyunun birleştiği çatta bulunmaktadır. Kadirli'nin 7 km kuzeyinde ve Savrun vadisinin batı yakasındadır. Zaten bu mıntıka, Hasan Dede olarak bilinir. Hasan Dede Köprüsü'nün ve Sulama Re-gülatörü'nün yamacındaki düzlük arazide yer alır.
Türbenin maki tipi çalılık olan çevresi, aynı zamanda bir mezarlıktır. Kuzeybatı dibinden bir yol geçer ve bu yolla türbeye ulaşılır. Türbe yanındaki çalılara, eski Türk inanışlarına göre iplik, çaput, bez, kumaş parçası bağlandığı, silindirik gövdenin dış kısmına ince iplikler dolandırıldığı görülür.
Türk-İslâm mimarisinde önemli bir yeri olan mezar anıtlar (anıt mezar), kümbet veya türbe olarak inşa edilmiştir.
Hasan Dede Türbesi, görünen kadarıyla türbe-kümbet karışımı bir özellik gösterir. Çünkü anıt mezarların dört duvar üzerine kubbe ile örtülü olanlarına "türbe", silindirik veya çokgen gövde üzerine konik veya piramit çatı ile örtülü olanlarına "kümbet" denir.
Bu tür mezar anıtlar, Selçuklulardan gelen bir dini mimarî çeşididir. Bu yapı türü , Beylikler ve Osmanlılarda da devam etmiştir. Bu türbe ve kümbetlerin biçimi, genellikle eski Türk çadırlarını andırır. Zaten bu yapı tarzı, çadırın mimariye yansımasının bir türevidir.
Hasan Dede Türbesi, silindirik gövde ve yarım küre şeklindeki çatı ile klâsik Selçuklu kümbetlerini hatırlatır. Zaten yapı, Selçuklu tarzının acemice yapılmış bir taklidi izlenimini vermektedir. Bu türbe, çevremizin kendi türündeki tek örneği olup primitif bir yapıdır.
Hasan Dede Türbesi silindirik, dairesel veya yuvarlak bir plân ve gövde üzerine oturtulmuştur. Örtü sistemi olarak kubbe kullanılan türbe, son derece sade, ilkel ve hatta kaba saba bir şekilde inşa edilmiştir. Yapının kaide veya temel durumu; yapılan kalın sıva, dökülen beton, duvar dibindeki toprak, taş ve çalılardan pek inceleneme-mektedir. Yarım küre şeklindeki mekân örtüsü kubbenin, dış yüzeyinin tepe veya üst noktasında hotozvari sivri bir tepelik vardır. Bu kubbe külahlı çatı, gövde duvarı üzerindeki korniş veya saçakvari dairesel bir kuşak üzerine oturtulmuştur. Bu kuşak, gövde ile kubbe arasında, dış cephede bir çıkıntı oluşturur.
101
Kubbede destek kasnaklarının olup olmadığı belli değildir. Kalın duvar; payanda, paye veya direk görevini de görmektedir. Yanında ek bir yapı ve eklenti yoktur.
Türbenin gövde kısmını oluşturan duvarın kalınlığı 1 metre 11 santim; yapı içinde ta-ban-tavan yüksekliği 3 metre 85 santim; taban çemberi dıştan 22 metre 50 santim, içten 16 metre 50 santim; taban çemberinin çapı 5 metre 20 santim; türbenin dikey kesiti dıştan 13 metredir. Kubbenin yatay alt kesit dairesi tabanla aynı olup dikey kesiti biraz yarım küremsi, biraz da ko-niksi olduğu için 8 metre 40 santim gelmektedir.
Köylüler tarafından yapılan restorasyonların, eserin orji-nal hâline uygun yapılıp yapılmadığı şüphelidir. Türbenin dış ve iç yüzeyi kalın bir sıva ile kaplıdır. Bu sıva, eserin bütün orijinalitesini örtmüştür. Sıvanın altında kalan yapı malzemelerinin çeşidi bilinmemekle beraber, kagir olduğu tahmin edilmektedir. Sıvanın üzeri, dışta koyu yeşille, içte açık yeşille badana edilmiştir.
Türbenin dış ve iç cephelerinde herhangi bir allegorik ve sembolik kabartma, süsleme, bezeme, minyatür, motif, nakış, rölyef ve friz gibi dekoratif bir iz yok, varsa da sıva tarafından kapatılmıştır.
İçeriye kuzeybatıdaki iki basamaklı bir merdivenden girilir. Türbenin kapısı ahşap ve yeşil boyalıdır. Duvarın iç yüzey kısmıyla silme olacak şekilde takılan bu tahta kapının eni 70 santim, boyu ise 1 metre 30 santimdir.
Mevcut kapı yerinin portal (anıt kapı) bir niteliği yok gibidir. Ka-pıüstü, dışta beşik kemer biçimindedir. Kapı yeri, duvar içinin devamında ve kemer seviyesinden itibaren dikdörtgen biçimindedir. Kapının arkasında yarım ay şeklinde bir iç alınlık vardır. Burada eski rakamlarla 1325 yazılıdır. Gövde duvarı ile kubbe arasındaki dışa çıkıntılı dairesel kuşak, kapı üstünün yan taraflarında aşağı kıvrılarak kapı boşluğunda biter ve nisbeten simetrik bir şekil oluşturur. Kemer üzeri ve üst yan kısımlarda ilkel tarzda yapılmış oyuklu ve kabartmalı kapı üstü şekilleri vardır.
Kapı üstündeki mermer levha 199O'lı yılların başında konmuş, üzerinde "Hasan Dede Türbesi 1365-1440" ibaresi vardır. Bu kitabenin hangi kaynağa dayanılarak yazıldığı ve kim tarafından konulduğu bilinmemektedir. Kemerin arka tarafındaki iç alınlıkta bulunan eski tarih yanlış okunmuştur. Doğrusu 1365 değil, 1325'tir. Eski rakam-lardaki iki'nin iki şekilde yazılması ve bunlardan birinin 6'ya benzemesinin, bu yanlışlığı doğurduğu kanaatindeyiz.
Türbe, 15.02.1960 tarihinde Hüseyin Pınartaşı tarafından onartılmıştır.
Türbenin, içte silindirik bir mekân üzerine kubbeli bir mimarisi vardır. İç duvar ve kubbe yine kalın bir sıva ile örtülmüştür. Silindirik türbe duvarının kıble (güney) yönünde "günah deliği" denen bir pencere vardır. Penceresi içte 35-73 santim, dışta 25-57 santim açılımlıdır. İç yükseklik 68 santim, dış yükseklik ise 85 santimdir. Pencere içten dışa doğru daralmakta ve içe meyillidir. Mazgalvari olan
pencerede kasa, çerçeve ve koruyucu demir gibi elemanlar yoktur.
Doğu-batı doğrultusundaki sanduka, ahşap yapılı olup türbenin biraz güney kısmındadır. Tahta sandukanın boyu 2 metre 35 santim, eni 1 metre 4 santim, tabut kısmının açısı ise 1 metre 62 santimdir. Baş ve ayak uçlarında hece taşları olup hece taşlarının baş kısmına birer emanet taş konmuştur. Hasan Dede'nin kemikleri, rivayete göre sandukanın altındadır. Anlatılan efsaneye göre ise yoktur. Mezarın bulunduğu mahzen kısım ise bilinmektedir.
Türbenin tabanı tahta ile kaplı olup üstü değişik türde sergilerle örtülüdür. İçeride namazlağa-lar, abdest almaya ve yemek yapmaya yarayan eşyalar vardır. Ayrıca Kuran-ı Kerim, değişik surelerin yazılı olduğu kitapçıklar ve Kuran sehpası vardır. Aydınlatma amacıyla konulmuş sehpaya ise çeşitli ip ve çaputlar bağlanmıştır.
Türbeye adı verilen Hasan Dede ile ilgili tarihî bilgilere sahip değiliz. Ancak yöre halkı türbenin bin yıllık olduğunu belirtmekte ve Hasan Dede'yi Hoca Ahmet Yese-vi'nin Anadolu'ya gönderdiğine inanmaktadır.
Anlatılan efsanelere göre Hasan Dede çobanlık yapmaktay-mış. Halk, çevredeki bir değirmene uzakça bir yerden değirmen taşı getirmek istemiş, fakat taşı bir türlü yerinden oynatamamış. Bu durumu gören Hasan Dede, değir-
men taşını götürebileceğini söyler. Yirmi otuz kişilik köylü grubu ise Hasan Dede'nin bu teklifiyle alay ederek evlerine dağılır. Hasan Dede ise bunlara aldırmaz ve "Gel taşım, gel taşım." diyerek yola düşer. Taş arkasından yuvarlanarak gelir.
Köylüler tekrar taşı bıraktıkları yere geldiklerinde onu yerinde bulamazlar. Araştırdıklarında taşın Hasan Dede tarafından değirmene getirildiğini anlarlar. Sırrı ortaya çıkan Hasan Dede ise, hırkasını taşın başına bırakarak kayıplara karışır. Hırkasının bulunduğu yere ise çevre halkı tarafından bir mekân türbesi yapılır.
Yöre halkı yağmur duası, çeşitli hastalıklara şifa, dilek ve isteklerinin kabulü için namaz kılar, kurban keser, Kur'an ve mevlüt okur, istek ve dileklerinin kabulü için dua eder. Türbenin çevresindeki çalılara da bez, ip ve çapuî bağlandığı görülmektedir.
Yine rivayetlere göre Hasan Dede, Akkoca, Kalfa Dede, Mölhe Dede, Avluk Dede gibi çevremizde ermiş olarak bilinen kişiler, Te-keçöğü dağının tepesindeki ziyaret yerinde buluşur, bir araya gelirlermiş.
Alibeyli (Natır), Armağanlıı (Şeyh Sami) ve Kadirli'deki ((Çu-kobirlik civarı) türbe veya kubbeler yıkıldığı için, bunlar hakkında bir araştırma yapılamamıştır. Ancak, bunların Selçuklu mirası ve kümbet tarzında oldukları söylenmektedir.

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Elkas Safi Mirza Türbesi 

AFYONKARAHİSAR –Merkez 


Mevlevi Cami Sandukaları
 Afyonkarahisar İlinin Merkezinde bulunan Mevlevi Camisinin içinde türbesi vardır.

 Elkas Safi Mirza, Şah İsmail’in oğludur. Sultan Divani, Hz.Mevlana’nın Divan-ı Kebir’ini almak için Şah İsmail’in yanına İran’a gider. Kitabı alır ve dönüşte de, Şah İsmail’in oğlu Elkas her şeyi geride bırakıp Sultan Divani’nin peşinden Afyonkarahisar’a gelir ve ona tabi olur. Hayatını onun yanında sürdürür ve Sultan Divani’nin ölümünden iki ay sonra Elkas Safi Mirza’da vefat eder ve şeyhinin ayak ucuna defnedilir. 

Türbenin Durumu: Türbe Mevlevi Camisinin içinde bulunan sandukalardan birisi Elkas Safi Mirza’ya aittir.

Ziyaret Nedeni: Afyonkarahisar Mevleviliğinin merkezi olan Mevlevi Camiinde bulunan türbeler hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Menkıbeler: 1-) Sultan Divani’ye intisap eden Elkas Mirza’yı babası Şah İsmail her yerde aratır. Bir türlü aklı ermez; koca bir devletin şahı olmak varken derviş olan oğluna aklı şaşar. Şah İsmail oğlunun Afyon'da olduğunu tespit ettirir. Bol miktar harçlıkla geri gel mektubunu elçilerle yollar. Oğlunun cevabı ise şöyledir. "Ne mal, ne para, ne veliaht, dünya sizin olsun ben halimden memnunum" olur.

Kaynakça: Mehmet Gündoğan – Afyon Alimleri Evliyaları -1994 / Yusuf Ilgar – Afyonkarahisar’da Mevlevilik -1992.

Hızır Şah Çelebi Türbesi

AFYONKARAHİSAR –Merkez –Mevlevi Cami


Mevlevi Cami Sandukaları Afyonkarahisar İlinin Merkezinde bulunan Mevlevi Camisinin içinde türbesi vardır.

Afyonkarahisar’da görevlendirilen Hz. Mevlana’nın oğlu olanSultan Veled kızı Mutahhara Hatun Germiyanoğlullarından Süleyman Şah ile evlendirir. Bu evlilikten doğan büyük oğul Hızır Şah’tır. Hızır Şah Çelebi, Hızır Şah Paşa olarak da anılmaktadır. 97 yıl yaşar ve 1371 yılında vefat eder.

Türbe Mevlevi Camisinin içinde bulunan sandukaların birisi Hızır Şah’a aittir.

Ziyaret Nedeni: Afyonkarahisar Mevleviliğinin merkezi olan Mevlevi Camiinde bulunan türbeler hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Herdane Bahar Baba Türbesi 

AFYONKARAHİSAR -İhsaniye -Osman Köyü


Herdane Bahar Baba Türbesi
Herdane Bahar Baba Türbesi
Afyonkarahisar İli İhsaniye İlçesine bağlı Osman Köyünde türbesi vardır.

 Herdene Bahar Baba, Ender Bahar Dede olarak da anılan zatın kim olduğu hakkında elimizde herhangi bir bilgi yoktur.

Türbenin Durumu: 13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen türbe, kesme taştan yapılmadır. Dikdörtgen planlı türbenin alt katında yatırın mezarı (mumyalık) kısmı, üst bölümde sanduka bulunmaktadır. Eyvan türbe tiplerinden bölgede bulunan bir diğeridir. Türbenin yenilemeye ihtiyacı vardır.

Ziyaret Nedeni: Değişik dilekler için çevre halkı tarafından ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: Nihat Aytürk – Bayram Altan – Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri- Altanoğlu – 1992 / Mehmet Gündoğan -Afyon Alimleri Evliyaları -1994 / www.panoramio.com

Seyyid Cemal Sultan Türbesi AFYONKARAHİSAR -İhsaniye

Seyyid Cemal Sultan Türbesi  

AFYONKARAHİSAR -İhsaniye 


Seyyid Cemal Sultan Türbesi
Restorasyon Sonrası Türbe
 Afyonkarahisar İli İhsaniye İlçesine bağlı Döğer Beldesine 5km uzaklıktaki bir tepenin yamacında türbesi vardır.
Seyyid Cemal Sultan Kimdir: Hacı Bektaşi Veli’nin halifelerindendir. 1280 senesinde doğmuş, 1365 senesinde vefat etmiştir. Türbede bulunan yazıtta Peygamberimizin 16. torunu ve Musa-i Sani’nin çocuğu olduğu belirtilmektedir. 
Seyyid Cemal Sultan’ın Afyon, Kütahya ve Eskişehir’de Kemal Sultan olarak  anılmakta ve bilinmektedir. Derviş Cemal Ocağı’nın kurucusudur.  

Türbe 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyonu tamamlanmış ve halkın ziyaretine açılmıştır. Türbe kesme taştan yapılma olup 700 yıllık bir geçmişe sahiptir. Türbe iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Mehmet ve Ahmet adındaki iki kişinin mezarı bulunmaktadır. İkinci bölümde ise Seyyid Cemal Sultan’ın mezarı bulunmaktadır. Türbenin bahçesinde sekiz tane üstü açık mezar bulunmaktadır ve bunlardan biriGözcü Bal’a aittir.
Ziyaret Nedeni: Her yıl 15 Mayısta düzenlenen Seyyid Cemal Sultan Anma Etkilikleri türbede yapılmaktadır. Yöre halkı ve çevre illerden gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.  
Seyyid Cemal Sultan’ın vefat ettiği yer Döğer Kasabası Çakırlar Mevkii olduğu için türbeÇakırlar Tekkesi olarak da anılmaktadır. Alevi-Bektaşi yurttaşlarımız tarafından ziyaret edilen türbede kurban kesilir, adak adanır ve Cem törenleri yapılır.

Menkıbeler: 1-) Hacı Bektaşi Veli’nin en sevdiği halife olarak anılan Seyyid Cemal Sultan’ı tüm halifelerinin en önünde tutarmış ve sık sık sırtını sıvazlayarak “Cemal’imdir, Cemal’imdir, Cemal’imdir” diyerek sevgisini belirtirmiş. 

Kaynakça: www.dogerhaber.com / Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – Amasya -2009

29 Temmuz 2016 Cuma

HALİFE SULTAN TÜRBESİ... seydişehir



Seydişehir’de Halife Sultan Türbesi içinde yer alan sır kitabe çözüldü. Kitabenin h. 1246/1830 yılında Seydişehir ayanı Derviş Ali Ağa tarafından yaptırılan Ağa Mescidi’ne ait olduğu belirlendi.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Şerafettin Yıldız; Seydişehir, Seyyid Harun Veli Camii ve Külliyesi hakkında birçok akademik çalışma ve kitap hazırlanmasına rağmen bu kitabenin dikkate alınmamasına şaşırdığını söyledi. Bu kitabenin değerlendirilmemesini ise araştırmacıların ya ihmalkârlığından ya da metni okuyamamalarından kaynaklanabileceğine dikkat çekti.
Yrd.Doç.Dr. Şerafettin Yıldız, kitabe hakkında “Halife Sultan Türbesi içinde yer alan kitabe, 14 mısradan oluşmakta olup manzûme, arûzun hecez bahrinin mefâîlün/mefâîlün/mefâîlün/mefâîlün vezniyle yazılmıştır. Son mısrânın ebced hesabı, kitabenin hicri yazılış tarihi olan 1246’dır. Kitabe, h.1246/1830 yılında Ali Ağa’nın yaptırdığı mescide ait olup hattatı ise Rüşdi’dir. Kitabede mescidin Seyyid Harun yakınında olduğu kaydedilmiştir.
Araştırmalarımız sonucunda kitabede adı geçen Ali Ağa’nın Seydişehir ayanı Akçalarlı Derviş Mehmet Ali Ağa (ö.h.1253/1838), Rüşdi’nin ise Derviş Ali Ağa’nın h.1249/1833 yılında yaptırdığı Ağa Çeşmesi’nin kitabesini yazan hattat-şair Mustafa Rüşdi (ö.h.1296/1878) olduğunu belirledik. Kitabede Seyyid Harun civarında olduğu belirtilen mescidin adı zikredilmemişti. Ancak 15 Kasım 1938’de Seydişehir’e gelen Mevlana Müzesi Müdürü Mehmet Yusuf Akyurt, o tarihte Seydişehir kalesinden yalnız harap bir duvar parçası ile yine harap olmuş bir büyük kapısından başka şeyi kalmadığını; bu kale kapısının önünde Ağalar Mescidi ve Derviş Ağa Çeşmesi’ni gördüğünü yazmıştır (Resimli Türk Abideleri IV, (Basılmamış Yazma Eser), Konya 1941, s.263).
Bu kale kapısı, Ulukapı Mahallesin’de Ağa Çeşmesi’nin yanında idi. Bu bilgi ışığında Ağa Mescidi yada diğer adıyla Ağalar Mescidi’nin yeri, Seyyid Harun Camii yakınındaki Ulukapı Mahallesi’nde yer alan, yine Derviş Ali Ağa’nın yaptırdığı Ağa Çeşmesi’nin yanıdır.
Ağa Çeşmesi hâlâ mevcut olup çeşme işlevini sürdürürken 1938 yılında ayakta olan Ağalar Mescidi’nin, daha sonraları yıkıldığı anlaşılmaktadır. 1955 yılında Seyyid Harun Camii ve Türbelerin tamiri sıranda yıkılan Ağalar Mescidi kitabesi, Halife Sultan Türbesi’nin Seyyid Harun Camii’ne bakan penceresine yerleştirilmiştir. Daha önceleri gerek Seyyid Harun Veli Türbesi gerekse kızı Halife Sultan Türbesi’nde Seyyid Harun Camii’ne açılan birer pencere vardı. Bu mescit kitabesiyle önce Halife Sultan Türbesi’nin camiye bakan penceresi kapatılmış, daha sonra ise Seyyid Harun Türbesi’nin camiye açılan penceresi imam odası yapılmak suretiyle kapatılmış, böylelikle türbeler ve camii arasındaki manevi bağ koparılmıştır.” dedi.

AĞA MESCİDİ’NİN KİTABESİ
1- Hûşa mescid ki olmuşdur ibâdethâne-i ra‘nâ
2- Ki kesb-i tîbden kılmış binâsın sâni‘-i yektâ
3- Aceb revnak fezâdır bundaki a‘mâl ü tâ‘âtın
4- İder şevkinden ağûşun küşâde künbed-i hadrâ
5- Husûsan misk ü efzerden sirişte tînet-i pâki
6- Dinilse şânına lâyık anınçûn cennetu’l-me’vâ
7- Urub bir zat-ı âlî menkabet himmetle bûnyâdın
8- Ki kıldı Seydişehrin mürde cismin sıdk ile ihyâ
9- Odur hem nâm-ı Haydar hem Alî sîret bir ağadır
10- Dimen derviş-i rabbâni anın şânı da pek zîbâdır
11- Makâmında binâ itmen ne tevfik-i ilâhîdir
12- Civâr-ı Seyyid-i Hârunda olûb bunyân-ı mustevfâ
13- Fakat bir ben değil Rüşdî gelip üçler didi tarih
14- Sezâ bu mescidin şânında dirsen mescidü’l-aksâ sene 1246

Cinli Mescit Türbesi..izmir






İzmir – Bayındır , Kalburcu mahallesi Mescit Sokak üzerinde yer alan Hacı İsmail Ağa Mesciti yanında
Halk arasında cinli mescit  türbesi olarak da anılmaktadır. Mescit, ve türbe  Bayındır vakıfları içinde 464 ağaca sahip en büyük vakıftır. Hacı İsmail Ağa mescidi (cinli mescit ) Bayındırın ilk süreç yapılarındandır.Tarih olarak da Hacı Sinan Cami ile aynı dönem eseridir.  (1530-1540 )
Cinli mescidin haziresine 3 adet büyük, 3 adet küçük çocuk mezarları bulunmaktadır.Özellikle bahçesinde yer alan çocuk mezarları, baninin kutsiyetini ifade etmektedir. Ölen çocuklar Hacı İsmail in koruyuculuğuna teslim edilmektedir. Hacı İsmail Tire de de Hisar Camisinin (Tahtakale Camisi ) de banisidir.

KEFÇE DEDE TÜRBESİ.üsküdar




Türbe, Ahmediye Camii'nin mihrab duvarı önündedir. 947 (1540) yılında vefat eden ve Ahmediye Camii yerindeki ilk mabedin bânisi olan Kefçe Dede'nin kabri üzerine 1722 tarihinde yaptırılmıştır.
Türbe, Ahmediye Camii'nin mihrab duvarı önündedir. 947 (1540) yılında vefat eden ve Ahmediye Camii yerindeki ilk mabedin bânisi olan Kefçe Dede'nin kabri üzerine 1722 tarihinde yaptırılmıştır.
Bir halk söylentisine göre, şimdiki Ahmediye Camii'nin bânisi Tersane Emini Ahmet Ağa, kendisine bir türbe yaptırmak istemiş fakat gördüğü bir rüya üzerine bundan vazgeçerek Kefçe Dede namıyla şöhret bulan Mehmet Dede'nin kabri üzerine görülen bu türbeyi yaptırmıştır.

 İSMAİL AĞA TÜRBESİ



   üsküdar..istanbul



Türbe, Ağahamamı mevkiindeki Ağa Camii minaresi kaidesinin içindedir. Tipik bir mimarî özellik gösteren bu türbe bugün ardiye olarak kullanılmaktadır.
AĞA TÜRBESİ
Türbe, Ağahamamı mevkiindeki Ağa Camii minaresi kaidesinin içindedir. Tipik bir mimarî özellik gösteren bu türbe bugün ardiye olarak kullanılmaktadır.
Tamamen kesme taştan yapılmış olup avluya bakan klâsik demirli bir penceresi ile cami sahnına açılan bir kapısı vardır. Minare, bu türbe odasının üzerine oturtulmuştur. Malatyalı İsmail Ağa, Rodos Adası'nda vefat ettiği için türbe boştur. Kabri oradadır.
Cami hazîresine bir makam taşı dikilmiştir. Hadîka yazarının, Ağa'nın Malatya'da gömülü olduğunu söylemesi doğru değildir.

24 Temmuz 2016 Pazar

TOPRAK BABA TÜRBESİ..ÇANKIRI



Toprak Baba Türbesi ; Çankırı – Merkez’de Karataş mahallesinde

Toprak Babanın kim olduğu, doğum ve vefat tarihleri hakkında bilgi yoktur. Anlatılanlara göre Çankırı Fatihi Emir Karatekin’in damadıdır. Çankırı’nın fethi sırasında kumandanlık yapmıstır. 4.29×2.21 boyutunda ve 1.99 m yüksekliğinde olan türbe üç bölümden oluşan
basit bir yapıdır.
Rivayete göre ; Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı yıllarda, belediye türbenin olduğu yerde yol geçirme çalışmasına başlamis, yol yapımı sırasında işçilerin başına türlü
kazalar gelince yol yapımı durdurulmuş. Başka bir anlatıda da türbe yıkılmış ve bir hayırsever tarafından onarılmış. İşin sonuna doğru gelindiğinde hayır sahibi maddi sıkıntıya girmiş. Bütün parasını harcamış inşaat malzemesi alamayacak duruma düşmüş. Türbeyi yapan usta alçıya ihtiyacı olduğunu söylemiş. Bunun üzerine ne yapacağım şaşıran hayırsever türbenin başına giderek ”Ya mübarek alçıyı da mı bulamıyorsun, ben bu kadar yapabildim” diyerek serzenişte bulunmuş ve türbeden ayrılmış. Yolda alçı taşıyan bir araba île karşılaşmış. Arabacı ” Sana alçı gönderdiler, gel yardım ette beraber indirelim” demiş. Hayırsever merakla alçıyı kimin gönderdiğini sormuş. Arabacının verdiği isimi bütün aramaları rağmen bulamamis.

Mevlana Yusuf Çerhi..türbesi..tacikistan






Yusuf Çerhi hazretlerinin kabri ; Tacikistan – Duşanbe şehir merkezinin 20 km dışarısındaki Vahdat bölgesindeki Chirtok yerleşimindeki kabristanda.

Huçek Baba Türbesi / AMASYA –Merzifon –Gazi Mahbub Mahallesi


Huçek Baba Türbesi

 Huçek Baba Türbesi, Amasya İli Merzifon İlçesi merkezinde bulunan Gazi Mahbub Mahallesi Çukur Sokaktadır.
Kadiri Tarikatından olması muhtemel Huçek Dede veya Hu Çek Babagörev yaptığı mescidi tekke olarak da kullanmakta ve burada müritleriyle beraber zikir törenleri düzenlemekteymiş. Hakkında başka bir bilgi yoktur.

TTürbe bir binanın kenarındadır. Üstü açık olan türbede ağaçlar bulunmaktadır.

Ziyaret Nedeni: Türbe değişik dilekler ve hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Menkıbeler: 1-) Huçek Baba’nın adının nereden geldiği değerli araştırmacı Abdülhalim Durma’nın “Evliyalar Şehri Amasya” kitabından aynen aktarıyorum:
Buralarda irşad görevi yapan şeyhin kırk tane dervişi vardır. Onlara devamlı olarak riyazet yaptıran, zikir çektiren dede hiç keramet göstermezmiş. Devamlı zikir ve riyazetten bıkan dervişler, bir keramet de göremeyince, teker teker bu mübareği terk etmeye başlarlar. Sonuncu dervişi de gittiğinde yapayalnız kalan bu şeyh yine de hiç kimse gitmemiş gibi yalnız başına zikirle meşgul olur. Fakat kısa zamanda halk, dedenin gittiği yolun yanlışlığından, batıl olduğundan söz etmeye başlayınca, dede bir çömlekçiye giderek kırk tane toprak testi alır. Bunları tekkede aynen dervişlerinin dizildiği şekilde dizerek bir zikir halkası oluşturur. Başlar "HU" lafzını zikretmeye. Onunla birlikte testilerde de bir kıpırdanma olur. ‘Bütün kainat, canlı cansız bütün her şey Allah'ı (cc) zikreder’, hadisi mucibince dervişane bir şekilde, bir sağa bir sola sallanarak yanında bulunan testilere vura vura zikretmeye başlarlar. Bu gürültüleri duyan halk tekkenin pencerelerine üst üste yığılarak bu olağanüstü olayı kendinden geçmiş bir vaziyette seyretmeye başlarlar. Onları fark eden dede hemen susar. Onunla birlikte testiler de zikri bırakırlar. Halk bu olayın vecdi içinde gözyaşlarına boğularak: "Hu çek dede, Hu çek !..", derler.
O da, tekrar zikre başlar. Testilerde görünmez bir işaret almışçasına ona iştirak ederler. Olayı takip eden dervişler büyük bir utanç içinde halkaya katılırlar. İşte o gün bu gün, şeyhin adı Huçek Dede kalmıştır.

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003

Hükkaşe Sultan Türbesi / AMASYA –Merzifon –Hırka Köyü



Hükkaşe Sultan Türbesi
Hükkaşe Sultan Türbesi
Hükkaşe Sultan Türbesi

Ukkaşe veya Hukkaşe Sultan olarak da anılan zat Sahabe’dendir ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in sırtında bulunan Peygamberlik Mührünü görmüş, öpmüş ve onun vücuduna yüzünü sürmüştür. (Bu konudaki kıssayı Hırka Köyü resmi sitesinde ve Sayın Abdülhalim Durma’nın eseri Evliyalar Şehri Amasya’dan detaylı okuyabilirsiniz.)
Daha sonra Hz. Muhammed Hükkaşe Sultan’ı görevlendirmiş ve ona hırkasını vermiştir. O da İslam ordularıyla beraber önce Kayseri’ye gelmiş, daha sonra savaşarak Merzifon’a kadar gelir ve buradaki Hırka Köyünde 681 yılında şehit düşer. Gerçek adı Ukkaşe bin Mihsen’dir. 


Hükkaşe Sultan Türbesi, Amasya İli Merzifon ilçesi Hırka Köyü mezarlığındadır.

Türbe mezarlığın içindedir ve 1968 yılında yenilemesi yapılan bir türbedir. Hayırseverler tarafından etrafı düzenlenmiş, türbe yanına bir aşevi yapılmıştır. Ukkaşe Hazretlerinin yaşadığı dönemde etrafta bolca geyik ve ayı bulunurmuş. Geyikler gelip hazretin ellerinden su içerlermiş. Türbe içindeki geyik boynuzlarının varlığı böyle açıklanmaktadır.

Hırka Köyü neredeyse kurulduğundan beri değişmemiştir. Bunu peygamberimizin hırkasına borçludur. Bu köye ve türbeye yedi kez gelenin Hac vazifesi kadar kadar kutsal bir görevi ifa etmiş sayılmaktadır. Bu ziyaretin temelinde de Hz. Muhammed’in “Hacca gidecekler önce senin yanına gelsin” veya “Benim mezarıma gelenler önce senin mezarına gelsin” sözlerinden kaynaklandığı söylenmektedir.

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003 / www.hirkakoyu.org /www.hirkakoyu.s5.com
Selman-ı Faris türbesi..filistin..kudüs






Filistin Kudüs’te ; Zeytin dağı’nda bulunan Selman-ı Farisi camii’nin içersinde.

Selman-ı Farisi, İsfahan’da çok zengin Mecusi  bir tüccarın oğluyken, hakkı arama uğruna giriştiği mücadele sonrasında, başında geçen bir talihsizlik sonucu, köle olarak Medine’ye gelir. Peygamber efendimizin Medine’ye gelmesi üzerine iman eden Selman; bizatihi Hazreti Muhammet tarafından satın alınarak özgürlüğüne kavuşturulur.Efendimiz(s.a.v.) , onun için; ” Selman Bendendir , Ehli Beytimdendir ” buyurmuştur. Kuşatıcı vasfıyla öne çıkan ve pek çok tasavvuf ehli tarafından ( özelikle Nakşibendiyye Tarikatı)pir kabul edilen , zühdü ve takvasıyla meşhur bu sahabe efendimizin makamı, bugün Kudüs’te zeytin Dağ’ında aynı adla anılan caminin içerisinde olup, aynı muhitte oturan bir müslüman aile tarafından bakım ve hizmeti görülmektedir. Caminin hemen yan tarafında bir müslüman Mezarlığı bulunmaktadır.
Selman-ı Farisi hz.’nin , Hz. Osman döneminde Kudüs’e geldiği ve bir müddet burada kaldığı kesindir. İhtimal burası da Müslümanların, büyük zatların bir süre yaşadığı yerlere hatıralarına hürmeten inşa ettikleri Makamlardandır.
Selman-ı Farisi hz’nin kabri şerifi kuvvetli rivayetle Medine’nin 450 km güneyinde bulunan Median da dır.
Tekke Köyü Türbe ve Mezarlığı - (Zeytindağı –Bergama )







Tekke Köyü Türbesi Bergama İlçesinin Zeytindağı mevkiinde bulunmaktadır. İzmir – Bergama karayolunun Bergama’ya doğru giderken Zeytindağ Çandarlı kavşağını 2-3 km. geçtikten sonra yoldan sağa doğru 1 km. kadar içerde bir tepenin üzerindedir. Türbenin kime veya kimlere ait olduğu bilinmemektedir. Tekke köyüne ait bir mezarlığın içinde bulunmaktadır. Mezarlık günümüzde de Tekke Köylüleri tarafından halen kullanılmaktadır.
Türbenin giriş bölümü yuvarlak kemerli blok taşlarla yapılmış olup, türbenin içi iki bölümden oluşmaktadır. Malzeme düzgün taş arasına tuğla dizileri ile oluşmuştur. Kapının sağında olan pencere dikdörtgen formlu olup, söveleri taş bloktur. Üstünde dikdörtgen taş üzerinde yuvarlak form içinde çiçek rozeti yer almaktadır. Girişin sağında ve solunda yan cephede birer pencere bulunmaktadır. Giriş kapısında kemer içi genişliğinde ve diğer kısımlarda mezarlar yer almaktadır. Mezarlık alanı içinde eski mezar taşları ve yerlerde yoğun seramik görülmüştür. Bu alanda ve çevrede arkeolojik çalışmaların yapılması gerekmekte ve türbenin de koruma altına alınması gerekmektedir.
Türbenin kitabesi yoktur. Giriş kapısının sağında ve solunda birer, kapının tam karşısında 3 adet, giriş kapısının sağ tarafında ayrı bir bölmede 3 adet daha mezar bulunmaktadır. Mezarların kimlere ait olduğu hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Yalnız bu türbe hakkında şu anlatılır. Karasi Bey Bizans'tan Bergama'yı alır. Kozak'a çekilen Bizans ordusu ile Mehmet'ül-İns Kumandasındaki Karasi Bey ordusu Güneşli Yaylasında çatışmaya girerler. Bu çatışmada hayatını kaybeden komutanın türbesi ve askerlerin mezarları burada bulunmaktadır. Güneşli’nin eski Adı Tekke, bu olayla ilgili olarak konulmuştur. Fakat halk kendi yaşantısı içinde bir Tekkedere söylencesi üreterek bu mezarı Çoban Dede diye birine mal eder. Anlatılır ki, Kozak’ta asıl yayla burasıdır.
“Ağacı az, otlağı çok, yeri yüksek, kışı sert, yağışı karlı, yazın pınarları buzludur. Yörükler yayla obası olarak buraya geldiklerinde otlak, sulak diye bildikleri bu yer zamanla kurak, çorak oluverir. Kışın karı eksik mi düştü, yazın sıcağı baskın mı çıktı neyse, sıkıntı baş gösterir. İnsanlar düşünüp taşınmaya başlarlar. Hastalık yayılmaya, susuzluktan hayvanlar bayılmaya, ölenler sayılmaya başlayınca Çoban Dedeyi arayıp bulurlar, el aman deyip ayağına kapanırlar. Çoban Dede üç gün bekler, kulağını yere koyar, akşamüzeri güneşi arkasına alıp değneğini savurup atar. Değneğin düştüğü yere koşan Yörükler gürül gürül akan bir suyun kaynadığını görünce bayram yaparlar. Dönüp dedeye teşekkür için geldiklerinde onu ölmüş görünce yasa bürünürler.”
Bugün dedenin mezarı olduğu yer türbedir. Sarı Dede ismiyle de anılan Tekke Dede ilçeye 25 km. mesafedeki Zeytindağı beldesine iki km. mesafede bulunan bir tepededir. İki kubbeli sağlam bir yapı olup duvar ve kubbeleri gibi pencerelerin de demir parmaklıkları iyi bir işçilikle yapılmıştır. Türbede üç mezar bulunmaktadır. İlkbaharda özellikle dağ köylerinden ziyarete gelen halk burada kurban keser.
Kaynak: Eyüp Eriş. Bergama Söylenceleri. Bergama Belleten-17 Sh. 122
SARI ANA TÜRBESİ...muğla.marmaris



Muğla'nın Marmaris ilçesinde bulunan Sarı Ana Türbesi yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. 

Ziyaretçilerinin hiç eksik olmadığı Marmaris'in manevi mimarlarından Sarı Ana, yüzyıllardır halkın kalbinde sevgi ve saygı ile yaşayan tarihi bir simge halinde. 

Bir adı da Yörük Fatma olan Sarı Ana'nın hikayesi Marmaris Müftülüğü'nce şöyle anlatılıyor: "1522 yılında Rodos'u fethetmek için Marmaris'e gelen Kanuni Sultan Süleyman onu ziyaret ederek, fetih hakkında tavsiyelerini sorar. O da 'Armutalan semtinde konaklayan askerlerden, halkın meyvesini izinsiz olarak alan askerleri bu sefere götürmediğin takdirde başarılı olacaksın' der. Buna uyan Kanuni Rodos'u fethetmiştir. Rodos'tan dönen Kanuni teşekkür etmek için uğradığı Sarı Ana'nın vefatını öğrenir ve üzülür. Kabri üzerine bir türbe yapılmasını ve önündeki dereye de halkın ziyareti için köprü inşaedilmesini emreder. 16. yüzyılda yaşayan Sarı Ana'nın türbesi kendi adını taşıyan semtte Marmaris merkezine ve koyuna bakan yamaçta bulunmaktadır." 

Sarıana'nın günümüzde olduğu gibi yaşadığı devirde de manevi kimliği ve kerametlerinin ünü memleketin her tarafına yayılmıştır. Sarı Ana'nın bir inekten Kanuni'nin birliklerine yetecek kadar süt sağması, hayırlı işlerde halka yol göstermesi ve çeşitli kerametleri hala anlatılmaktadır. - MUĞLA