KARIŞIK

5 Temmuz 2016 Salı



Altın Kızlar Türbesi..samsun



Lâdik’in 17 kilometre Kuzeybatısında bulunan Çadırkaya Köyü’nün merkezinde yer almaktadır.
Halk arasında “Altın Kızlar Türbesi” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir. Ancak mezar taşlarından türbenin Anadolu Selçuklu döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda yıkılarak doğal taşlarla çevrilmiştir. Türbe içerisinde 2 adet Selçuklu dönemine ait kabir bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Altın Kızlar Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Mahallinden edinilen bilgilere göre bölgede yaşayanlar sabah namazı için kalktıklarında türbelerin çevresinde gezen sapsarı saçlı, ay gibi parlak 2 genç kız görmektedir. Türbe’nin etrafında dolaşan sarı saçlı genç kızların birçok kişiye görünmesi nedeniyle yöre halkı burada bulunan türbelere Altın Kızlar Türbesi ismini vermişlerdir. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, çocuğu olmayanlar içinde Allah’ın (c.c)izni ile evlat sahibi olmak umuduyla ziyaret edilmektedir

Asarma Türbesi..asarcık




Asarcık’ın 6 kilometre Güney Batısında yer alan İmamlı Köyü’ne 1 kilometre mesafede bulunmaktadır.
Halk arasında “Asarma” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; orijinali ahşap iken son yıllarda kâgir olarak yeniden inşa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış, iç ve dış duvarlar sıvalıdır. Türbeye ait sanduka betonüstü ahşaptan yapılmıştır. Türbenin etrafı ağaçlar ile çevrilidir.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Asarma Türbesi hakkında fazla rivayet bulunmamaktadır. İnsanları hakka davet eden, İslamiyet’i en güzel şekilde yaşayamaya gayret gösteren Allah dostu kardeş oldukları, diğer kardeşlerinin Yeni Ömerli ile Aydın Köy’de metfun bulunduğu rivayetler arasındadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunulmaktadır. Hasta olanlar Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak,evlenecek gençler Allah’tan (c.c.) hayırlı kısmet istemek amacıyla da türbeyi ziyaret etmektedirler.

Şeyh Beğ Türbesi..samsun



Ondokuzmayıs İlçesine 4 kilometre uzaklıktaki Yörükler Beldesi’nde, Kızılırmak Deltası, Kuş Cennetinin kıyısı Fevzi Çakmak mahallesinde bulunmaktadır.
TARİHÇESİ: Halk arasında “Şeyh Beğ ” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmamaktadır. Şeyh Beğ 1730-1825 yılları arasında Dağ Köyü’nde yaşamış ve Yörükler beldesinde şehit düşmüştür. Kendisi gibi şehit düşen Hızar,Hüseyin ve Musa adındaki kardeşleri ise Dağ Köyü’nde metfundur.
MİMARİ ÖZELLİĞİ: Türbe; Kızılırmak Deltası, Kuş Cennetinin kıyısındadır. Kâgir inşaat tekniği kullanılmış kubbeli şekilde inşa edilmiş olup, içinde mermerden yapılı sanduka vardır.
RİVAYET: Günlerden bir gün, İstanbul’dan Hopa’ya yük getiren bir gemi, Karadeniz Ereğlisi açıklarında fırtınaya tutulur. Gemi ha battı ha batacak! Mürettebat ve kaptan büyük bir korkuya kapılmış durumda Allah’a dua ederlerken, nur yüzlü, aksakallı, yaşlı bir zat ortaya çıkar. Allah’ın izniyle, tehlikenin geçeceğini, telaşa kapılmalarına gerek olmadığını söyleyerek hem onları teskin eder, hem de onlarla birlikte duada bulunur. Bir süre sonra fırtına geçer, gemi salimen yoluna devam eder.Bu arada gemi kaptanı, kendilerine yardımcı olan yaşlı adama;-“Baba, senin adın ne? Sana kim derler? Evin, yurdun neresi?” diye sorar.İhtiyar;—Benim evim, Samsun –Bafra Yolu üzerinde, Engiz denilen bir yer var. Oradan Balık göllerine giderken Boğaz üzerinde köprü ve mezarlık var. Mezarlıktaki yaşlı dut ağacının hemen yanındaki ev benim evim. Biz 7 kardeşiz” derve ortalıktan kaybolur. Daha sonra “Şeyh Beğ “i rüyasında gören kaptan Samsun’a geldiğinde Engiz’e varırkendisine tarif edilen dut ağacını bulur. Fakat yanında ev falan yoktur. Sadece tek bir mezar vardır. O zaman anlarki, Şeyh Beğ ulu bir zattır. Orda hemen karar vererek mevcut mezar üstüne bugünkü binayı (Türbeyi) yaptırır.Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak için ziyaret edilmektedir.

Tütünsüz Baba..edirne





Edirne – Tütünsüz baba sokakta.  Edirne Teknik ve Endüstri meslek lisesi’nin arkasında
Asıl ismi Ahmed Rıdvani olup II. Beyazıd Han devrinde baş defterdar olarak görev yapmıştır. 1499 yılında vefat eden Tütünsüz Baba‘nın tekkesi günümüze ulaşamamıştır. Bu isimle anılmasının sebebi ;
Ordunun Avrupa içlerinde sefer gittiği günlerdir. Ordu çok acele hareket etmektedir., ordu mola verir, yemeğin hemen yenmesi gerekir. Ancak odun bulunamaz. Çaresiz kalmışlardır. Ordu içinde hal sahibib bir zat , kazanların altına mum koymalarını söyler i Mum koyarlar ve yemekler hemen pişer. Bundan sonra bu zata Tütsüsüz (dumansız) pişirdiği için Tütsüsüz Baba derdeler bugün yanlış olarak Tütünsüz Baba denmektedir. Bu zata savaşta kelle koltukta fütursuzca savaştığı için Fütursuz Baba da denmektedir.





Çanakkale – Gelibolu’da Hallacı mansur türbesinin karşısından bayraklı baba ya doğru değilde şehit nuriye ak sokağa doğru gidiyoruz. sokağa girdikten sonra fener 2 sokağa doğru devam ediyoruz. Sokakta 50 mt yürüdükten sonra sol tarafta bir evin arka bahçesinde

Hoca Hamza mahallesini adını veren kişidir. Yazıcızade çeşmesinin karşı tarafında Feneraltına doğru inen yerde mezarı bulunmaktadır. Mezarı tamir edilirken aslına uygunluğu bozulmuştur. tamirden önce kitabesinde şunlar yazmaktaydı ; Mebni hazel – mescidül şerif el mübareke el Abdülzaif el muhtaç ilellahi Teala Hoca Hamza el-emir fi şehri zilhiccesene fis’a ve semane mie el hicriyye H.809 M.1406.
Mezarı bugün bakımsız bir halde bir Fener 2 sokakta bir evin bahçesindedir.
ZEYNEL ARAP TÜRBESİ..gelibolu




Gelibolu’da Zeynel arap sok no :35. Mütevelli sokak ile zeynel sokağının kesiştiği yerde
Yazıcızade Mehmet efendi nin hocasıdır. Yazmış olduğu ünlü eseri ”Muhammediye” sinin bir bölümünde hocası Zeynel Arap Hazretlerindenn hürmet ve saygıyla bahsederek kendisin eğitimindeki etkisinde bahsetmektedir.
Yazıcızade Mahellesindeki türbesindeki kitabesinde ”Kutbul Arifin yazıcızade Mehmet efendinin hocası Zaynel arap hazretlerinin türbesi şeriflerdir” diye H. 1150 M. 1734 yazılıdır.
TEKKE DEDE TÜRBESİ...BERGAMA








İzmir – Bergama İlçesine 20 km. mesafede bulunan Güneşli köyü yakınlarında
Karasi Bey Bizans’tan Bergama’yı alır. Kozak’a çekilen Bizans ordusu ile Mehmet’ül-İns Kumandasındaki Karasi Bey ordusu Güneşli Yaylasında çatışmaya girerler. Bu çatışmada hayatını kaybeden komutanın türbesi ve askerlerin mezarları burada bulunmaktadır. Güneşli’nin eski Adı Tekke, bu olaylailgili olarak konulmuştur. Fakat halk kendi yaşantısı içinde bir Tekkedere söylencesi üreterek bu mezarı Çoban Dede diye birine mal eder.
Anlatılır ki, Kozak’ta asıl yayla burasıdır.
Ağacı az, otlağı çok, yeri yüksek, kışı sert, yağışı karlı, yazın pınarları buzludur. Yörükler yayla obası olarak buraya geldiklerinde otlak, sulak diye bildikleri bu yer zamanla kurak, çorak oluverir. Kışın karı eksik mi düştü, yazın sıcağı baskın mı çıktı neyse, sıkıntı baş gösterir. İnsanlar düşünüp taşınmaya başlarlar. Hastalık yayılmaya, susuzluktan hayvanlar bayılmaya, ölenler sayılmaya başlayınca Çoban Dedeyi arayıp bulurlar, el aman deyip ayağına kapanırlar. Çoban Dede üç gün bekler, kulağını yere koyar, akşamüzeri güneşi arkasına alıp değneğini savurup atar. Değneğin düştüğü yere koşan yörükler gürül gürül akan bir suyun kaynadığını görünce bayram yaparlar. Dönüp dedeye teşekkür için geldiklerinde onu ölmüş görünce yasa bürünürler.
Bugün dedenin mezarı olduğu yer türbedir. Sarı Dede ismiyle de anılan Tekke Dede ilçeye 25 km. mesafedeki Zeytindağı beldesine iki km. mesafede bulunan bir tepededir. İki kubbeli sağlam bir yapı olup duvar ve kubbeleri gibi pencerelerin de demir parmaklıkları iyi bir işçilikle yapılmıştır. Türbede üç mezar bulunmaktadır. İlkbaharda özellikle dağ köylerinden ziyarete gelen halk burada kurban keser.
Eski Topçu Kışlası mevkiinde Gazi İlköğretim Okulu karşısında yer alan türbenin, Karesi Beyin oğulları arasında çıkan taht kavgası sonucu yaşamını kaybeden Dursun Bey için inşa edilmiş olduğu rivayet edilir. Burası halk arasında Kız Türbesi ismiyle anılır. Dursun Beyin mezarı kale eteklerinde anılan yere yapılmış, daha sonra Bergamalı bir kadın tarafından üzerine türbe inşa edildiği için buraya zamanla Kız Türbesi denilmiştir.
Türbenin yapımında inşa malzemesi olarak moloz taş ve kaba yonu taş ile devşirme malzeme kullanılmıştır. Dar saçaklı ve pramidal çatılıdır. Duvarlar oldukça kalın tutulmuştur. Türbeye doğu cephesinde yer alan sivri kemerli bir kapı ile girilmektedir. Sanduka türbenin içinde bulunmaktadır. Yapı içerden tonoz ile örtülüdür. Yapının her cephesinde bir pencere bulunmaktadır. Batı cephesindeki pencere açıklığı sonradan kapatılmış, iç cephede niş şeklinde bırakılmıştır. Türbeyi doğu ve güney cepheden büyük bir avlu çevrelemektedir. Türbenin etrafında dağınık halde Osmanlıca mezar taşlarının bulunması, bu alanın Osmanlı mezarlık alanı olduğu fikrini desteklemektedir.

Hz. Muhammed Hanefi’nin Türbesi..bayburt

HZ.ALİ NİN OĞLU NUN MAKAMI



Bayburt Balca Köyünde makamı bununan Hz.Ali (R.A) oğlu Hz. Muhammed Hanefi’nin türbesi 

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Hz. Ali Türbesi

Hz. Ali  türbesi, hakkında bilgi vermeden önce kim olduğu ile ilgil birkaç şey söylemek isterim kendisi peygamber efendimizin amcasının oğludur peygamber efendimiz ile büyümüştür ve peygamber efendimizin kızıyla evlenmiştir. Peygamber efendimizin bu dünyada en çok sevdiği kişiler arasında ismi zikredilir ve Allah'ın arslanı olarak adlandırılır.

Hz. Ali türbesi:  Bir  rivayete göre Hz. Ali’nin yakınları, düşmanlarının sağlığında yapamadığı kötülüğü türbesine yapabilirler düşüncesiyle
halifenin naaşını Irak'ın Necef şehrinden götürmeye karar verirler. Bir gece Hz Ali’nin mezarını gizlice açarlar. Naaşı beyaz bir deveye yüklenerek kendilerinin de bilmediği bir yere doğru götürürler. Naaşı taşıyan deve gücünün yettiği kadar  gidecektir, bitkin düşüp çöktüğü yerde de Hz Ali’nin yeni mezarı yapılacak, bu mezardan kimsenin haberi olmayacaktır. Bu şekilde de sonsuza değin Hz Ali’nin mezarının yeri korunmuş olacaktır. Devenin peşinden günlerce, haftalarca giderler, çöller ve dağlar aşarlar. Yorgunluktan mecali kalmayan deve artık durur ve yere çöker. Hz Ali’nin naaşı deve üzerinden indirilerek devenin çöktüğü yere gömülür. Hz. Alinin bir türbesinin de burada olduğu söylenir. Bir diğer rivayete göre Mezar-ı Şerif Irak'ın Necef şehrinde bulunmaktadır. Bundan dolayı şehrin adına Mezar-ı Şerif  de denilmektedir. türbe ilk olarak dokuz yüz yetmiş yedi yılında Büveyhoğulların dan hükümdar Fena Hüsrev tarafında tadilat görmüştür. Sonra Selçuklu hükümdarı 1.Melikşah tarafında düzeltilmiş bin seksen altıda ve bin beş yüz yılında da Safevi Şahı 1. İsmail tarafın da yaptırılmıştır. Mezar-ı Şerif şehrine yaklaştığımızda uzaktan yemyeşil kubbeleri ile Hz. Ali’nin türbesi karşılamaktadır. Her zaman binlerce kişinin akın akın ziyaret ettiği türbe Horasan ve Türkistan mimarisi özenle ve büyük bir titizlikle  yapılmıştır. Türbenin kubbesinde büyükçe yazılmış Hz. Ali levhası vardır. 

Hz Ali Türbesi

Ana kapıdan türbeye girdiğimizde ayakkabılarımızı çıkarmamız isteniyor. Bunun özel bir nedeni olduğunu sandığımız için meraktan sorulduğunda ise Türbe görevlisi, avluda ve türbe çevresinde Hz. Ali’ye hürmeten yalın ayakla gezildiğini söylüyor. Büyük bir kapıdan geçtikten sonra Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu ve arkasında da kubbelerden oluşan büyük bir cami karşımıza çıkmaktadır. İçeride küçük gruplar halinde toplanmış insanların Kur’an-ı Kerim okuyanlar, namaz kılanlarla karşılaşmak mümkündür. Büyük bir doğa güzelliği yanında etrafı yeşil alan dediğimiz, ravzanın yanı Hz. Alinin türbesinin dış tarafında uçuşan beyaz güvercinler mezar-ı şerifi daha ilginç kılmaktadır. Türbeye gelen bütün ziyaretçiler beyaz güvercinlere uğramadan geçmiyorlar. Türbede bulunan yem satıcısı gelen siyah güvercinlerin  Hz. Ali’nin kerameti ile beyaz renge dönüştüğünü anlatıyor. Gerçekten etraftaki bütün güvercinlerin renginin beyaz olması da sanki bunu kanıtlar nitelikteydi.


http://www.turbe.gen.tr/
HAZRET-İ CELAL ABBAS KİMDİR ?
Hz. Celal Abbas, Hz. Ali’nin oğludur. Annesinin asıl adı Fatıma’dır, ancak
dört oğlu olduğu için, oğullar anası anlamına gelen “Ümmül Benin” olarak
bilinir. Hz. Fatıma anamızın 632 yılında Hakk’a yürümesinden sonra Hz. Ali efendimiz, 645 yılında Âmir b. Kilâb Kabilesinden Ümmü'l-Benin (Fatıma) ile evlendi.
Hz. Ali efendimizin evlendiği bu hanımdan, 647 yılında Celal Abbas dünyaya geldi. Daha sonra sırasıyla 648 yılında Cafer, 650 yılında Osman, 653 yılında Abdullah ve daha sonra da Hatice adında bir kızı dünyaya gelmiştir.
Hz. Ali efendimizin Hakk’a yürümesinden sonra Celal Abbas ve kardeşleri, Hz. İmam Hasan’ın himayesi altında büyüdüler. Celal Abbas, 665 yılında kendisiyle birlikte Hz. İmam Hasan’ın himayesi altında büyüyen hem Hz. Muhammed’in hem de Hz. Ali’nin amcasının kızı “Lübabe” ile evlenmiştir. Bu evlilikten Fazıl, Kasım, Hasan, Ubeydullah ve Muhammed adlarında 5 oğlu ile 2 kızı olmuştur.
Hz. İmam Hüseyin’in sancaktarlığını yapan Hz. Abbas ve diğer kardeşleri, Abdullah, Osman ve Cafer, 10 Muharrem 680 yılında Hz. İmam Hüseyin’le birlikte Kerbela’da şehit olmuşlardı.
Kerbela faciası sırasında Yezid ve yandaşları, Fırat suyunu Ehl-i Beyt ailesine yasaklamışlardı. Kerbela çölünde, kızgın güneşin altında günlerce bir yudum suya hasret bırakılan Ehl-i Beyt hanedanı, özellikle küçük çocuklar ve yaşlıların su, su diye feryatları dayanılmaz bir hal almıştı. Çocukların bu feryatlarına dayanamayan Celal Abbas, sürdü atını Fırat’tan yana; amacı bu masum yavrulara bir miktar su getirip, kısmen de olsa onların susuzluklarını dindirebilmekti. Ancak Yezid yandaşları, buna izin vermediler.
Celal Abbas, su tulumunu Ehl-i Beyt çadırlarına ulaştıramadı. Önce sağ kolunu, daha sonra da sol kolunu kestiler, daha sonra da o Kerbela Aslanını hiç acımadan şehit ettiler.
Hz. Abbas ın Annesi Ümmül Benin, oğlu Abbas’la ilgili olarak şunları söylüyor: “Yavrum Abbas, daha küçük bir çocukken bir gün babası Hz Ali, onu kucağına almış; ellerini, kollarını öpmüş; sonra da ağlamaya başlamıştı. Onu bu halde görünce yüreğim yandı, ciğerim parçalandı. Zira, güzel ve şirin bir yavruyu kucağına alıp da ağlayan bir babayı ne görmüş, ne de duymuştum.
Kendi kendime; “Bunun bir sebebi olmalı” diye düşündüm. Daha sonra Eşim Ali’ ye dönerek niçin ağladığını sordum.
Eşim Ali, bir yandan ağlıyor, bir yandan da cevap veriyordu: “Kerbela çölünde oğlum Hüseyin’e yardım ettiği sırada, kâfirler tarafından oğlum Abbas’ın kolları kesilecek” dedi.
Ben bu haberi alınca dayanamayıp ağlamaya başladım. O vakit Hz. Ali: “Şunu da bilmenizi isterim ki, gözümüzün nuru Abbas, Hak Teala katında yüksek derecelere sahip olacak. Hak Teala, daha önce kardeşim Cafer-i Tayyar’a nasıl iki kanat hediye ettiyse, ona da iki kolunun karşılığı olarak iki kanat bağışlayacak ve Abbas da bu kanatlarla, cennette meleklerle birlikte uçacak! ” diyerek, bizleri teselli etti.
Kerbela olayının geçtiği mahalde bugün Kerbela adı verilen bir şehir kurulmuş ve olayın geçtiği yerde ise hem Hz. İmam Hüseyin için hem de Celal Abbas için karşılıklı olarak çok görkemli iki türbe inşa edilmiştir. Ayrıca Celal Abbas için bir müze yapılmlış, Celal Abbas’ın kesik iki kolunun yerine altından iki kol yapılmış, bu mizede sergilnmektedir.
Hz. Celal Abbas’ın annesi Ümmü’l Benin, Hz. Hüseyin’in şehit olduğu haberini aldığında ise “yüreğimi parçaladınız” diyerek hıçkırarak ağlamıştı. Her zaman şöyle derdi: oğullarım ve yeryüzündeki her şey Hüseyin’e feda olsun. Oğlu Abbas’ın kanlı kalkanını gördüğünde ise daha fazla dayanamadı ve bayılarak yere yığıldı.
Celal Abbas’ın annesi, her gün baki mezarlığına giderek oğlu Abbas için ağıtlar söylerdi, çok hüzünlü ve keder dolu bir ağıt söylediği için, millet etrafına toplanır ve ağlarlardı. Ümmül-Benin’in baki mezarlığına gelip ağıtlar söylemesi Beni Ümeyye’nin çöküşünü hazırlayan faktörlerden birisiydi, daha sonra mersiye meclisleri Ümmül-Beninin evinde kurulmaya başladı ve zamanla bir gelenek haline geldi. Celal Abbas’ın soyu, oğlu Ubeydullah’tan yürümüştür.
Celal Abbas’ın annesi Ümmül-Benin , Hicri 64, Miladi 686 yılda vefat etti ve Baki mezarlığında toprağa verildi. Allah rahmetini gani etsin ve bizleri de o mübareklerin şefaatından mahrum bırakmasın…
Çöl yazıda ekilmiş bir kara duman
Dumanın içinde İmam görünür
Abbas at üstünde vermiyor aman
Yezidin askeri yaman görünür
Kerbela Çölünde şamalar yanar
Abbas at üstünde çark gibi döner
Ak libas altında yarası kanar
Ok saplanmış ciğerciği delinir
Abbasın giydiği keten gömlektir
Gömleği soyulmuş kolları yoktur
Bir değil beş değil yarası çoktur
Abbas'ı vuranlar elbet sürünür

 Kanber Efendi Dergahı..Edirne


Mustafa Kanber Efendi



Mustafa Kanber efendi, Talibi İrşadi hazretleri (ö:1883) tarafından Edirne ‘deki Uşşâkî  dergahına halife olarak tayin edilmiş burada irşada devam edip bilahare Edirne ‘de vefat etmiştir.  Edirne‘de Kanber efendiden nispeti alan Seyit Necati Dede (ö:1938), Kırıkkale‘de memleketi olan Hüseyin Bey obasında Osmanlının son dönemlerinde dergahını açıp, 1925 ‘li yıllara kadar irşada devam etmiş.

İrşâdîlik, kurucusu Tâlib-i İrşâdî (ö. 1298/1881), onun önde gelen halîfesi Hüseyin Hüsnü Efendi ve bunun da halîfesi Hacı Hâfız Mehmed Tevfîk Efendi tarafından Kilitbahir’de, Şeyh Şucâî Baba ve Mustafa Kanber Baba tarafından da Çanakkale’de temsil edilmiştir.

Kanber Ayağı Tekkesi Derûn-ı hisârda Kanber Baba Sokağında yüz yirminci numarada vâki Halvetî tarîkına mensûb ve Kilise Camiinin mihrâbı pîşgâhında kâin kadîmen Çukur Tekke el-yevm Kanber Ayağı demekle marûf zâviyedir ki [s.87] Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca bin kırk altı senesinde Şeyhi Kutb Mehmed Efendi’dir. Derûnunda el-yevm bir zâviyedâr ikâmet eylemekte ise de âyîn-i tarîk icrâ olunmamaktadır.
……
Kanber Baba Türbesi Derûn-ı hisârda Kilise Camii kurbunda Kanber Baba Sokağında yüz yirminci numarada Kanber Baba Türbesidir ki zâviyesi sâhasında kâindir.


Riyaz-ı Beldei Edirne’den   36-Kanber Ayağı Tekkesi ……..191 ve 20-Kanber Baba Türbesi …..218
…..
Hüseyin Hüsnü Aziz efendinin divanından
KANBERİ
Hazreti İrşadi ‘nin sadık kuludur Kanberi
Erbain Leyle-i aşık kuludur Kanberi

Nice demler hizmetinde müstakim kıldı anı
Ateşi aşk ile hem yanık kuludur Kanberi

Ta ezelden pir-i aşka sıdk ile bel bağlayıp
“Mest-i la ya’kıl” olan vamık kuludur Kanberi

On yedi yaşında düştü Zat-ı Hakk’ın bendine
Hikmetin tahsil iden natık kuludur Kanberi

Şimdi elan dergah-ı valasının çalakıdır
Ol sebepten Hüsnüya aşık kuludur Kanberi
Mustafa Kanber Efendi
ARIZ BABA TÜRBESİ..KIRKLARELİ




 Bektaşi Tarikatı mensubu olup , köye adını veren Ariz Baba'nın mezarı bulunmaktadır.
Türbe bir mezarlık alanı ve bir çeşmeden oluşmaktadır. Günümüzde çeşme tek musluklu ve uzun yalaklıdır. Tamamen yenilenmiş ve mermer kaplanmıştır. Çeşme üzerinde bulunan mermer levhada çeşme ile ilgili bir hikaye anlatılmaktadır. Mezarlık alanında Ariz Baba'nın mezarı bulunmaktadır. Mezar yapısı ve taşı yenilenmiştir. Ayrıca mezarın arka tarafında Osmanlı Dönemine ait iki mezar taşı parçası görülmüştür. Taşlardan birinde Hicri 1181 tarihi okunmaktadır.

Safiyüddin İshak Türbesi / İran


2010 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine eklenen İran'ın Erdebil şehrinde yer alan türbe Safevi Türk Sultanlığının kurucu olan,  Şah İsmail'in soyunun başlangıcı olarak kabul edilen dini önder Şeyh Safiyüddin İshak'a aittir.

Yaşadığı çağda Pīr-i Türk olarak anılmış ve Safevi hanedanlığının atası kabul edilmiştir.  Devrin İslami Sufi düzeninin önde gelen liderlerinden ders alma fırsatını yakaladı ayrıca Şia mezhebinden olanların kutsal kabul ettiği 12 İmam ile akrabalığı bulunduğuna inanılması sebebiyle,  Şia mezhebinden olanların saygı gösterdiği dini bir  lider olarak kabul edilmekte.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Safiyüddin İshak türbesi ilk oğlu Şeyh Sadr tarafından yaptırılmıştır. Türbe, Şia tasavvufunun temsil eden sekiz öğreti sebebi ile sekiz adet kapıya sahiptir.  Safiyüddin İshak türbesi 17 metre yüksekliğinde mavi çiniler ile süslenmiş uzun boylu yuvarlak bir kubbeye sahip , türbe karakteristik  tasarım ile anılır.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Çeşitli parçalar kademeli olarak Safevi hanedanlığı sırasında ana yapıya ilave edilmiştir. Safevi şeyhleri ve Çaldıran Savaşın'da öldürülen askerlerin bu bölgeye gömüldüğü rivayet edilir.
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Türbeye bağlı olarak bir kütüphane , bir cami , bir okul , bir sarnıç , bir hastane inşa edilmiş ve Safevi Türk Sultanlığı boyunca ücretsiz olarak halka hizmet etmesi sağlanmıştır.

Ağbil türbeleri..azerbaycan



Quba rayonunun Ağbil kəndi tarixi abidələrlə zəngindir. APA TV-nin şimal bürosunun xəbərinə görə, rayon ərazisində olan 15-ə yaxın qədim türbədən 4-ü Ağbil kəndində yerləşir.

Sovet dövründə qədim tikililərdən ikisi dağıdılsa da, ikisi qorunub saxlanılıb. Bunlardan biri də Şeyx Məziyyət türbəsidir. Yerli əhali tarixi abidəni yenidən bərpa edib. Tarix müəllimi Fazil Tahirovun sözlərinə görə, Şeyx Məziyyət  türbəsi 1537-ci ildə Şirvanşahlar dövründə tikilib: "Türbələr Şirvanşah Xəlilullahın göstərişi ilə memar Tacəddin tərəfindən inşa olunub. Çöldən 4 və 8 guşəli formadadır. Hal-hazırda türbələrdən ikisi mövcuddur, qalan ikisi isə sovet dövründə məhv olunub. Bununla bərabər, Ağbil türbələrinin olduğu ərazidə müxtəlif qəbir daşlarına da təsadüf olunur. "Ağbil" sözü türk mənşəli söz olub, ağ və bil kiçik qəbir daşı mənasını ifadə edir. Hazırda mövcud olan iki türbənin içində qəbirlər var".

Türbələrin yerləşdiyi ərazidə kurqanlar və sandıq qəbirlər də mövcuddur. Fazil Tahirov deyir ki, qəbir daşları Səfəvi hökmdarı Şah İsmayılın yürüşləri zamanı həlak olan döyüşçülərin məzarlarıdır.

Tarixi tikilidən bir qədər aralıda Şeyx Rəşid türbəsi yerləşir. Abidə xaricdən 8 guşəli, daxildən isə 4 bucaqlı plana malikdir. Türbədə Şeyx Rəşidin məzarı da var. Qədim tikili şərq üslubunda  inşa edilib. Hazırda insanlar buradan ibadət  yeri kimi istifadə edir: "Bunlar 4 türbədir – Şeyx Murad, Şeyx Məziyəddin, Şeyx Rədiyəddin və Sufi Bəyazəddin. Rəvayətə görə, Şeyx Rədiyəddin və Şeyx Bəyazəddin qardaş olublar. Bunların nəsli övliya olur. İndi qarşısında durduğumuz abidə Şeyx Murad abidəsidir. Bayırdan 8 guşəli, içəridən 4 guşəli abidədir. Bunun üzərində əhəng daşı ilə ərəb əlifbası yazılmış 3 sətirli yazılar var. Bu sözlərdə deyir ki, “ey özləri özlərinə inanmayan adamlar, mənim və mənim Allahımdan kənarda olmayın!”

Qədim tikililər Mədəniyyət və Turizm Nazirliyinin ölkə əhəmiyyətli tarixi və mədəni abidələr siyahısına daxil edilib. Memarlıq nümunələrinin elmi tədqiqata ehtiyacı var.

28 Haziran 2016 Salı

Güzelce Ali Paşa Türbesi..beşiktaş

Güzelce Ali Paşa Türbesi..beşiktaş

Güzelce Ali Paşa Türbesi;  İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Beşiktaş, Çırağan Caddesine cepheli olan Yahya Efendi Dergahı Külliyesi’nin içinde 551. ada, 39. parselde yer almaktadır. Güzelce Ali Paşa on yedinci asır devlet adamlarındandır. Sultan II. Osman devri Sadrazamlarındandır. İstanköy’de 1575 senesinde dünyaya geldi. Babası İstanköy’lü Ahmet Paşa’dır. Anne tarafından, Seyyit’ler dendir. Çocukluğu ve gençliği denizlerde geçti. 1597-1602 yılları arasında beş sene Dimyat Beylerbeyi ve 1602 yılında Yemen Beylerbeyi oldu. On dört yıl boyunca Tunus, Mora ve Kıbrıs Beylerbeyi görevlerinde bulunduktan sonra, Kubbe Veziri oldu. 1617 yılında Kaptan-ı Derya oldu. Ali Paşa, Sultan I. Mustafa’nın padişah olması üzerine görevinden alındı ve yerine Kara Davut Paşa tayin edildi. Ancak kırk gün sonra Davut Paşa azledildi ve Ali Paşa ikinci defa Kaptan-ı Derya oldu. Sultan II. Osman zamanında üç deniz seferine çıktı. Ali Paşa, Sultan II. Osman’a Sadrazam olduğu takdirde devlete yeni gelir kaynakları bulacağını taahhüt etti. Bunun üzerine, Öküz Mehmet Paşa Sadrazamlıktan azledildi ve Ali Paşa 1619 Sadrazam oldu. İlk icraat olarak varlıklı, devlet adamlarının ve tüccarların mallarına el koydu. Hazineye gelir kaynakları bulmakta büyük başarı göstererek, her hafta başında Sultan II. Osman’a elde ettiği gelirleri, hediyelerle takdim ederdi. Hiç umulmadık yerlerden hazineye gelir sağlardı. Buna şu olayı örnek verebiliriz; Uzun zamanda beri Yeniçeri Ocağı’nın et ihtiyacını karşılayan Rum Skarlati’den bir gün, o zamana kadar kestiği bütün koyunların derilerinin hesabını sordurdu ve kendisine muazzam bir meblağ ödemeye mahkum ettirdi. Ali Paşa, Sultan II. Osman’ı, Lehistan Seferi’ne teşvik etti. Ancak kendisi bu sefere katılamadı ve 8 Mart 1620 tarihinde vefat etti. Yüzünün güzel olmasından dolayı “Güzelce”lakabı takılmıştır. Devlete gelir temin etmek için pek çok işleri planlaması ve düşmanlarına karşı güler yüzlü muamele etmesiyle tanınmıştır. Sakız Adası, Boğaziçi, ve Yeniköy’de birer cami yaptırmıştır. Ancak Yeniköy’deki cami, Paşa’nın ölümünden sonra yanmış ve yeniden inşa edilmiştir. Ayrıca, Kasımpaşa da bir çeşme yaptırmıştır.
Güzelce Ali Paşa Türbesi, Yahya Efendi Dergâhı’nın yanında bulunmaktadır. 1620-21 yıllarında yapılmıştır. Kare planlı, kagir bir yapı olup, kubbe ile örtülmüştür. Duvarları taş-tuğla sırasıyla örülmüştür. Türbenin bir cephesi deniz tarafına doğru bakmaktadır.  Sadece bir cephesinde iki katlı pencereler açılmıştır. Giriş cephesi ve diğer duvarlar bitişiğindeki yapıya bağlıdır. Türbe çok sade olup, süslemesi yoktur. Türbenin içinde Güzelce Ali Paşa’nın hayatını içeren bir levha bulunmaktadır. Bu levhanın Türkçesi yazılarak bu türbeye 1997 yılında konulmuştur. Türbedeki sandukalar mermer lahit şeklinde yapılmıştır. Üzerleri, cehennemi temsil eden; hançer ve kıvrık dal motifleri ve cenneti temsil eden; vazoların içindeki çiçek motifleri ile işlenmiştir.
Türbede; Güzelce Ali Paşa, İbrahim Bey ki Damat İbrahim Paşa’nın oğlu olan Genç Mehmet Paşa’nın oğludur. 1818 yılında vefat etmiştir. Hüseyin Bey ki Güzelce Ali Paşa’nın oğlu olan Mehmet Bey’in oğludur. Yirmi dört yaşında vefat etmiştir. Güzelce Ali Paşa’nın akrabası olan kimlikleri bilinmeyen üç kişiye ait olmak üzere toplam altı sanduka vardır. Türbe ziyarete açıktır. Türbeleri Koruma ve Yaşatma Derneği tarafından onarılarak, 1997 yılında halkımızın ziyaretine açılmıştır.

25 Haziran 2016 Cumartesi

Pirce Alaaddin Türbesi / ANTALYA ALANYA – Şıhlar Mahallesi

Pirce Alaaddin Türbesi / ANTALYA 

ALANYA – Şıhlar Mahallesi



 Pirce Alaaddin Türbesi, Antalya İli, Alanya İlçesi, Şıhlar (Köyü) Mahallesi merkezinde caminin yakınındadır.

Pirce Alaaddin Horasan’dan bölgeye gelen Sucu İbrahim’in tek oğludur. Bu yüzden Birce Alaaddin olarak anılmıştır. Keramet göstermeye başlayınca Pirce Alaaddin olarak anılmaya başlamıştır. 1638/39 yıllarında bölgeye gelen Evliya Çelebi evliyayıPirce Alaüddin Sultan olarak anmakta ve cami, medrese, türbe ve tekkeden oluşan külliyeden bahsetmektedir. Demek ki,  Pirce Alaaddin bu tarihten önce yaşamıştır. 

Türbe tek kubbeli olup, yanında ibadet için mescit yapılmıştır. Türbe içinde Pirce Alaaddin’in sandukası haricinde ailesine ait küçüklü büyüklü 6 adet daha mezar bulunmaktadır. Sandukaya dayalı Evliya’nın asası bulunmaktadır.

 Pirce Sultan her türlü rahatsızlık için ziyaret edilmektedir. İşi ters gidenler, bir rahatsızlığı olan, dileği olan ve çocuğu olmayanlar türbeyi ziyaret eder.
Çocuğu olmayan kadın asasının üzerinden su akıtır. Akan suyu asanın ucundan alıp içtiği takdirde çocuğu olacağına inanılmaktadır.

Menkıbeler: 1-) Pirce Alaaddin hakkında anlatılan bir menkıbeye Sayın Metin Türktaş’ın değerli araştırmasından buraya aynen aktarmayı uygun gördük.
Pirce Alaaddin'in annesi ekmek yapıyormuş. Alaaddin, evin tek çocuğu olduğundan annesine yardım edip, onun yaptığı ekmekleri pişiriyormuş. Ekmek pişirirken, Koç Davut (Koş Davut) ismiyle anılan yerde ( bu köye yirmi kilometre uzaklıkta ) tahtacının katırı dereye uçmuş ve tahtacı, "Yetiş ya Pirce Alaaddin!" diye bağırmış. Bunu hisseden Pirce Alaaddin, gidip katırı kurtarmış. Geri döndüğünde bıraktığı ekmek yanmak üzereymiş. Annesi kızıp bağırınca, Pirce Alaaddin durumu anlatmış. Annesi buna inanmayınca, Pirce Alaaddin sırtındaki, katırın ayak izini annesine göstererek, söylediğinin doğruluğunu ispat etmiş. Bunun üzerine annesi, "eğer benden önce ölürsen, üstüne türbe yaptıracağım; senin türbenin damlası hiç kurumasın" diye dua etmiş. Gerçekten de şu anda türbenin tavanı yaz kış daima damlamaktadır.
2-) Yine aynı yapıttan başka bir menkıbeyi aynen aktarıyorum:
Bayram gününden bir gün önce köyde kalan Pirce Alaaddin ile annesi helva yapmışlar. Helvayı yerlerken annesi, "ah şimdi baban da şimdi burada olsaydı, bu helvayı çok severdi" diye söylenmiş. Bunu duyan Pirce, annesine helvada bir tasını ayırmasını ve hemen babasına götüreceğini söylemiş. Annesi karşı çıksa da, Pirce Alaaddin helvayı tasa doldurtarak ortadan kaybolmuş. Akşama doğru eve dönen Pirce Alaaddin, annesine, babasının helvayı çok sevdiğini ve kendisine selam gönderdiğini söylemiş. Annesi helva götürdüğü tasın nerede olduğunu sorunca, oğlan; "onu babam dönüşte getirecek, gelince sorarsın" demiş. Kadının kocası Hac'dan dönünce tası eşine teslim etmiş ve gönderdiği sıcak helva için de teşekkür etmiş.
3-) Pirce Alaaddin’in Kıbrıs Savaşında asasını alarak 3 gün ortadan kaybolup savaşa katıldığı anlatılmaktadır. Yine türbe yakınında çeşme evliyanın su sızan bir yere asasıyla dokunmasıyla gür su çıkmasıyla günümüze kadar gelmiştir. Buradan çıkan su hiç kurumamıştır. 

Kaynak: Metin Türktaş –Alanya ve Köylerindeki Türbe Yatır ve Adak Yerleri -1997