KARIŞIK

5 Mart 2016 Cumartesi

Kal ferhat Türbesi

              Kal ferhat Türbesi

Kavalcık köyünün kurucusu olarak kabul edilen KAL FERHAT'ın oglu KAL MEM ve soyu Dersim vilayetinde yaşam sürmekteydiler . 1514 yılında 1. Selim ordusu ile anadoludaki alevi köylere yaptıgı baskınlarda bütün köyler işkal altında kalmıstır çoğu alevi köyü tamamen yakılarak yok edilmiştir . Bu baskınlar ve zorbalıklardan kaçabilen köylüler dağlara sığınmıştır . Kal MEM ve soyuda bu zülüm ve yağmadan kaçabilenler arasındadırlar . Kal FERHAT Dersimde kalıp mücadeleye devam etmiştir Kal MEM ise 1520 yılında kendiyle beraber küçük bi grupla Bingöle doğru yola çıkar . Yolculuk çok çetin geçmektedir hayvancılıkla geçimini sağladıgı için koyun sürüsü ile yolculuk etmektedirler . 1525 ile 1530 yılları arasında ilk defa bir köyde yerleşik hayata geçmişlerdir .Köyün şekli itibari ile bir büyük dereye benzediği için ve tek tarım kaynakları buğday ve arpa olduğundan dolayı köyün ismi ARPADERESİ olmuştur fakat coğrafi bölgenin konuştuğu lehçe ile anıldıgında telafuzu ARPESİ olmuştur . Kal MEM 1550 yılında ölmüştür . Kal MEM'in 3 oğlu vardır bunlar sırasıyla Kahraman , Genç ali ve Pal (Palık ) tır . Daha sonra bu köye göç eden başka topluluklarda yerleşmiştir . Bunlardan bilinenler Koçlar şu anki ismi ile Bazlama (Karsini) ,Hesikler şu anki ismi ile Sarıbaşak (zelder) ve ayrıca bazı belli olmayan baska topluluklarda gelmiştir bunların içinden bilinene isimler Qimanlar , Hamıkler .Ağcaniler ve EHL-İ BEYT soyundan da gelenler olmuştur . Köyün varlıgı resmi kayıtlara 1915 Ermeni olayları sırasında kayıtlara geçmiştir . Köyün yakınlarında bir çok ermeni köyü yaşam sürmüştür günümüzde bile halen ermenilere ait yapılar bulunmaktadır .Ayrıca köyün sınırları içerisinde yer alan göçebe ve ticaret yoluda bulunmaktadır bu yol bazı kişilerce Ruslar tarafından ordaki Ermenilere yardım getirmek için yapıldığı söylenmektedir bazi kişilerce ise Atatürkün doğu gezisi için yapıldıgı söylenmektedir . köyün ismi 1960 yılında Kavalcık olarak değiştirilmiştir .

Elazığa 131 Km Karakoçana 29 Km yol uzaklık mesafededir.

tr.wikipedia.org

Pir Baba İlyas Çar-erkan Ocağı


Pir Baba İlyas Çar-erkan Ocağı




Hosgeldiniz Canlar - Bir Olalım - Diri Olalım - Hakikat Denizine 
  Akalım              
       
                              
Beni bilen bilir
                         gözleri humar
Hergün aşkın ruhunda
                                       yatar
Ateşleri beni ruhumda
                                      dağlar
Yol benim kapımdan
                                   geçer


Bilmeyenler bir - bir öğrensinler
                                                      bilenler gelsinler
Kırk dağı aşıp
                       göz yaşlarıyla yıkansınlar
Hıçkırıklarını halı gibi
                                    ayağımın altına sersinler
Bulutların göbeğinden
                                      sesimi his edip çıksınlar 

Fakiri-Fukara

Çar-erkan Ocağın Sancağı


Harzem Şahların siyah Sancağı .


Bir Hadiste
Bedir muharebesinde kulandığı Sancak Resulû Ekrem Hz. Ali'ye siyah renkli iki Sancaktan birisini vermişti.

Ebâ Müslim Horasani, Emevilleri tarihin çöplüğüne gönderirken gene siyah renkli bir Sancak'la yok etmişti ve Abbasilerin devri başlamıştı.

Harzemşah'ların Sancağı'da siyah'dı ve Pir Baba İlyas'da bu Sancağa sahib çıkmıştır.

Bizde Ehlibeytin, Oniki İmamların, Hoca Ahmet Yesevinin, Lokman Perendenin, Pir Baba İlyas'ın ve Pir Haçı Bektaşi Veli 'nin, Harzem Şah'ların Siyah Sancağın altında Hak yolunu ve Müslimanlığı  yaydıkları Sancağı yere düşürmiyeceğiz.


Ehlibeytin ve Velilerin izbıraktığı yerler


Değerli Canlar, birliğimiz ve gücümüz hak yolunda nasib bulsun, dirençimiz Ehlibeyt ve 12 İmam’lar kadar İnayetli olsun.
Hacı Bektaşı Veli’den Makalât Kitabından Sayfa 53’te, örnek aldığımız güzel bir kaç örnek veriyor biz, sadece iki örnek verebiliriz ve şöyle anlatıyor bize;

 Örnek:   

İman                            Mürşid                                           Şeytan

Koyun                          Çoban                                             Kurt

Çoban gidi kurt, koyunu ne iti?



Bizim burda açıkça bir doğru bir önderlikten Hacı Bektaşi Veli bahıs etmektedir ve bu önderlik Ehlibeyt’e bağlı olan bir Mürşid Postun’da oturan bir önderlikten, bizlere anlatıyor.


Mürşidi kâmil olan bir Veliyulullah'dan nasıl bir Hakikat önderliği bekleriz?
Mürşid Makamı ‘ Peygamber vekili ‘ demektir, bu Makama sadeçe Evladı Resulullah’ın soyundan gelen Seyyitler’den ançak Mürşit makamına vekil olabilir. Çerağ ele alırsak: Fitili Muhammed’i, mumu Kuran’ı Kerim , ışığı Ehlibeyt’i temsil eder. Mürşid makamı İnsan’a, Aile’ye, Devlete ve Dünüya’ya yön veren ve yolunu adınlatan’dır. Mürşid hem Fitil görevini görür, hemde ışığ görevini görür ve Kuran’ı Kerim'i korur ve Insanlara hayat ibadetin’de kuranı uygulatmaya çalışır. 
Mürşidin makamı Sırrı Hakikat’dır, alan değil - veren’dir, Hakikat’ı anlatmak’la öğretmekle ve göstermekle yükümlüdür. Mürşid Onsekizbin Alem ile birdir, bu dünüya’da ne varsa onun bilinçinde 
demek’tir, onun için’dirki Mürşid hakkı dışta ve içte (zahirde ve batında) anne ve baba hakkın’dan ileridir. Önce bir anna’dan doğduktan sonra bir de Mürşid’den yeni bir aleme doğulur, iki kere doğmayan zaten gönül alemine ulaşamaz, ulaşması çok zordur çünkü yaşayan Kuran varken, kimden ümit bekleyeçeksin ve Allaha giden yolu nasıl bulaçaksın ançak ve ançak Mürşidine bağlanarak, bekaa vadisin’de kevser suyun’dan içmek için Mürşidin ve Ehlibeytin yolun’dan arılmamak lazım’dır. 
Mürşid demek uyarıçıdır ve zamanın şartlarına göre insanlara ve devletlere Hakka giden yolun ve adaletin nasıl uygulandığını gösterir yanısıra hatalarıda yok etmek için insanların nefislerine karşı müçadele vermesinde yanlarında olur. Tarikat kapısı


Şeytanın çemberinde koyunlar
Uçtum, uçuyorum semaların üstünden
Gözlerim kamaştı bu dünüyanın güzelliklerden
Huzurluyum beni nereden görersen
Gözlerimi kapatım içimden semah sesini dinlerken

Uçtum, uçuyorum hayatın gerçeğin üstünden
Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali sizinle beraber derinden
Kalbimde bir ses bir tokmak gibi vuruyor sevinçden
Gözlerimi açtım semah sesi biterken

Dünyanın etrafında kirli bir duman
Zavalı koyunlar ormanlar yanar iken
Kurtlar bakar yeşilikler birer, birer yanariken
Kimse ses çıkarmaz kurtlar saldırırken

Şeytanın çoçukları hakim zaneder kendi gerçeğinden
Unutmasın nasıl altınçı ejdaranın kelesi gitiğinden
Yedinçi ejdaranın keleside gidicektir bizim gerçeğimizden
Söyler Peygamberler kitabında hakikat yoluna girerken

Benim sesimi duyarsan şeriat kapısına gireriken
Çok mücadele vardır kendi nefsine yenilmeziken
Al siyah sancağı al eline kardeşler birliğinden
Huzur içinde akşamları yatariken

Allahın huzurunu yaratın kendi içinizden
Kurtlar durmaz senin etrafından geçeriken
Yen o semahdan eyyy pir sakalı Çoban
Sen o Hakikat çağını Allahın yardımı ile sunarken
Seyyit Fakiri Fukara

KUREYŞAN OCAĞI



KUREYŞAN OCAĞI

kureyş baba türbesi






Bu ocak kesinlikle seyyit lerdendir evladı Resül lerdir!
Bu ocak aleviliğin yayılmasında örğütlenmesinde büyük görevler almışdır her tarihde, bundan ötürüde çok talip kitlesine sahip dır ve Türkiyenin her bölgesine yayılmışdır, son dönemlerde, siyasi, politik, geçim, sebeblerinden dolayı bir çok ülkede kureyşan ocağı evlatları bulunur.
Tarihler boyunca yağmalandığından, 1924 lerde Tekke kapatma kanunu, dökümanların yakılıp yok edildiği kalanlarında el konulup gizli arşivlerde ortaya çıkarılmadığından dolayı, ocakların babadan oğula vasıflı olan seçilmiş evlatların kesintisiz isimli soy secerelerini bulmak çok zor, ama önemli olan kilit noktaları bulup açıklığa çıkarmaktır.
Sonuç da seyyidi saadet evladı Resül ocak zadeler toplumu günümüze taşımışlardır, toplum da, talipler de, onları kabullenmiş beraber yol sürmüşlerdir.İnşallah bu zorlu dönemide atlatır tekrar tam anlamıyla pir talip ilişkileri yeniden düzenli bir şekilde oluşturulur.
( Her birey kendine sormalıdır önce, acaba bizim atalarımız bunu niye böyle yaptılar neden pir lik taliplik ilşkileri oluşturuldu? Kısaca Alevilik manevi ve maddi açıdan kendi bağımsızlığını oluşturmuşdur o zaman için. )
Kureyşan ocağı kendi payına düşeni yapmışdır, son dönem de yaşanan kopukluklar Allah’ın izni ile tekrar sorumluluk alan seyyitler canlar sayesinde ğiderilecekdir.
Bundan eminimki böylede olacakdır ve tüm ocaklar talipleri ile beraber Mürşidini de bulacaklardır.
Kureyşan ocağı kalabalık bir talip kitlesine sahip olmasının nedeni, verdiği mücadele ve hizmetlerinden dolayıdır’ Alevilik de pir ve talip ilişkilerini engüzel şekilde günümüze kadar taşıyabilmişlerdir.
Bazı canlarımızın bu ocağın imam Musa-i kazım’dan ayrıldığını söylüyorlar, İmam Musa-i Kazım döneminde ( M. 745-799 ) Anadoluya ğöç yok tu. Seyyit Mahmut Hayrani ve Hacı Bektaşı Veli ile akrabalık bağı, asırlardır anlatılan bu iki zatın amca çocukları olukları, İmam Taki üzerindendir. 

Nişabur Dergahı Piri Seyyit musa nın üç oğlu:
Seyyit Ali, Seyyit İbrahhim Sani, Seyyit Haydar Gazi
Seyyit Haydar gazi Kureyş dir ocak bu koldan imam Taki ye bağlanır. Halen Dersim ve diyer bölgelerde de kureyşan ocağının Gazi ler kolu vardır.
Kureyş baba (Haydar Gazi) gelen Moğol tehlikesinden dolayı, nişaburdan ayrılıp günümüzdeki iran topraklarında olan Hoy kentine yerleşiyor, kardeşleri ile S.Ali ve S.İbrahim Sani ile beraber bir süre orda kalıyorlar bu zatlar.
Seyyit Hayadar Gazi oğullarıyla beraber anadoluya geçiyor mekan tuttukları yerler, malatya,palu,dersim bölgeleri bir kaçıdır.
Kureyş kelime anlamı farsçada yazılışı KHORAZAN yani günümüz türkçe sinde HORASAN dediğimiz bölğenin adıdır anlamı <<güneşin doğduğu yer>> dir. Halk arasında farzi dilinden ayrılma, zazaca diliyle bu ocağa ( Quresan ) denilir, bu da tesadüf bir rastlantı deyildir O, bölgeden geldikleri için ocağın evlatları bu ismi kullanmışlardır zamanla farklı lehçe ile farklılaşmış dır.
Ğünümüze kadar gelen ocakların çoğu deyişik isimlerle anılmaktadır, ortalama 200 ocak vardır, Araştırmacı yazar Ali Yaman nın yazdıklarına göre.
Oysaki bazı ocakların evlatları yola verdikleri hizmetlerinden mücadelelerinden dolayı ve aldıkları destür lerden gösterdikleri kerametlerinden ötürü bu pirler dergahlarını kurup mürid yetiştirmişlerdir,günümüzede ayrı ocaklar mış gibi aktarılmışlardır. Ve önemli bir noktada dönemin şartlarına tehlike lerine görede bazen izlerini kaybettirip başka yerlerde başka isimle mücadelelerini sürdürmüşlerdir, sonuçda çoğu akrabadırlar. İşte kureyşan ocağıda bunlardan bir ocak dır.
Dostlar keramet olayı bazı yazar arkadaşlar tarafından bilinçsizce,
basitleştiriliyor, anlamsızlaştırılıyor, oysaki bu bizim felsefede kutsallık kavramıdır. Asırlardır süregelen bu ilahi olaylar günümüzde bizlere çok ipuçları veriyor,bu erenlerin arasındaki bağlılığı ilişkilerinin de ıspatıdır. Erenlerin farklı yerlerde gösterdikleri kerametlerin benzerlikleri O’ zatların aynı kişiler olduğunuda kanıtlayabiliyor. Ana konusu bozulmadan, destan şeklinde günümüze kadar anlatılmış bu olaylar asırlardır beynimizden sildirilmeyen tarihimizdir, o anlatımların içinde çok şeyler sırlar gizlenmişdir.
Burda hepsini yazmamız şu anda imkansız kısaltıyorum.

Ocakların senbolik olmuş kerametleri:

Hacı Bektaş Veli nin su, helva, duvar dır. Baba Mansur un duvar dır.
Munzur Baba nın helva dır. Kureyş in ateş dir. Abdal Musanın ateş dir. 
S. Mahmut Hayrani nin aslan ve yılan dır. Karaca Ahmet in aslan ve yılandır.
Ağu içen ( S.Temiz ) in zehirdir. Sarı Saltuk un tabut tur.
Hiç fazla düşünmeden karşılaştırma yaptığımızda bile benzerlik ortadadır yaşanmış olaylar eşit tarihlerde olmuşdur,günümüze kadar gelen bu anlatımlar bizlere birer KOD dur ŞİFRE dir.rastlandıdan ibaret deyildir bu benzerlikler bu zatların aynı kişiler olduğunu gösterir.
Bunu çözmemiz bize bir görevdir ki geleçek neslimize bunu aktara bilelim ki anlatılıp gidilsin, bu şifreler devam etsin kaynaklar yok edilirse dahi beyinlerden silinmez hale gelir.
Günümüzdeki Aleviliğin önemli faktörleriden biride, kendi içimizdeki Aleviliği bulamazsak, Mürşid' siz Pir' siz Aleviliği geleçek nesillere aktarmak yolu taşımak zorlaşır, asimileleşir. 1000 seneden beridir ocaklar bu mücadeleyi bu yolu taşımışlardır. 
Bu dönem zorlu bir dönemdir çünkü Alevi toplumu daha Mürşidini bulamamışdır,1980 lerde yapılan dernekleşmeler federasyonlar, derin Aleviliği ledün ilmini taşıyamazlar geleçek nesillere.
Bu günümüzdeki yaptığımız Alevilik ( deyim yerindeyse ) 1000 sene önceki Aleviliğin tırnağı bile deyildir.
Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım, şimdi keramet anlatımlarından iki örnek yazıyorum karşılaştırma yapmak için, ve arada sadece isim farklılığı olduğunu göreçeksiniz. 
Bu noktalar bana göre çok önemlidir işte SİLİNMEYEN tarihimiz budur. araştırmacı dostlarımızın dikatini bu konularada yönlendirmelerini arz ederim.

Salutuknameden örnek:
ACEM DE BİR KİŞİ VARDI ADINA ,KARACA AHMET DERLERDİ,GÜRBÜZ BİR KİŞİ İDİ
DUYDU Kİ: BEKTAŞ RUM’A GELMİŞ, ‘’ GİDİP GÖRELİM NASIL BİR ER İMİŞ’’ DEDİ BİR ASLANA BİNİP YILANIDA KAMÇI YAPIP ELİNE ALDI. DERVİŞLERİNİ YANINA KATIP YÜRÜDÜ. BEKTAŞ DUYDUKİ AHMET BİR ASLANA BİNMİŞ GELİYOR, TEKKE SİNİN BİR DUVARINI YARIP O, DUVARA BİNDİ, AHMET’E KARŞI YÜRÜDÜ.
AHMET BU DURUMU GÖRÜNCE, BEKTAŞA HAYRAN KALDI. 
BU KARACA AHMET Kİ, TÜM CİN LERE HÜKÜM EDERDİ ÇÜNKÜ SULTAN SÜLEYMANIN SECCADESİNDE OTURUYORDU. BÜTÜN CİNLER ONU SEVERDİ.
BEKTAŞ İSE HZ. İBRAHİM İN SECCADESİNDE OTURUYORDU MELEKLER ONA BAĞLIYDI. KARACA AHMET HATASINI ANLAYIP ASLAN DAN İNDİ YILANIDA YERE ATTI. BEKTAŞIN ELİNİ ÖPTÜ BEKTAŞ DA ONUN GÖZLERİNİ ÖPTÜ. AHMET BİR KAC GÜN MİSAFİR KALDIKTAN SONRA İZİN ALIP GİTTİ.

Şimdi Seyyit Mahmut Hayrani ve Hacı Bektaşi Veli arasındaki keramet gösterme olayını okuyalım.

Velayetnameden: saltuknameden: her canın Dedenin bildiği olay:

AKYANOS ( AKŞEHİR ) DA SEYYİT MAHMUT HAYRANİ ADINDA BİRİ VARDI ASLANIN ÜZERİNE BİNEREK KAMCI OLARAKDA ELİNE YILANI ALARAK YANINDA 300 DERVİŞİYLE HACI BEKTAŞI ZİYARETE GELİR. HEBERİ ALAN HACI BEKTAŞ
‘’ ERENLER CANLIYA BİNMİŞ GELİR BİZDE CANSIZ A BİNELİM’’ DER. KIZILCA HELVAT YAKININDA ,BİR KAYAYA BİNER HÜ DEYİP KAYAYI YÜRÜTÜR. S.MAHMUT HAYRANİ Yİ KARŞILAMAYA GİDER, BUNU GÖRÜNCE S.MAHMUT HAYRANİ ASLANDAN İNER HÜNKARLA ĞÖRÜŞÜRLER ELİNİ ÖPER. DİYER DERVİŞ LERDE GÖRÜŞÜRLER TEKKEYE ( DERGAH ) A TOPLANIRLAR BAĞDAŞLANIP CEM OLURLAR, BİR HAFTA SÜRER BU.
Aradaki fark sadece isim deyişikliğidir, karaca Ahmet hakkında fazla bilği yoktur kim olduğu bilinmiyor bir çok yerde türbeleri vardır,Manisa, Afyon, Isparta,Üsküdar,Kadı köy. Bazı kaynaklarda Hacı Bektaşın çağdaşıdır
Gözçü postu Karaca Ahmet postudur Rum elini ( Anadoluyu ) gözetleyen kontroleden pir dir, diyer adı Mahmut Hayranidir. Bize göre.

Not: yani günümüze göre şöyle sıralama yapabiliriz

1. Cumhurbaşkanı ( Hacı Bektaşı Veli )
2. Başbakan ( Karaca Ahmet= S. Mahmut Hayrani )
3. Gizliservis ( Boz atlı Seyyit.Muhlis Paşa Horasani )
4. Dış işleri Bakanı ( Sarı Saltuk )

Doç.Dr Bedri Noyan a göre Hacı Bektaşı Veli Karaca Ahmedi istanbula gönderir,türk topraklarına katılmaları için. Oda gider Dergahını kadı köy de kurar.
S.Mahmut Hayrani ve Karaca Ahmet netleşmiş noktalardır.
Bize göre Seyyit Mahmut Hayrani ve Kraca Ahmet aynı kişilerdir,ve bu günkü istanbul kadı köy adını S. Mahmut Hayrani nin istanbul kadısı olan torunu, Seyyit Hıdır (Hızır) ( M.1407-1459) dan almışdır.
Hacı Bektaş Veli,Karaca Ahmet, ve S. Mahmut Hayrani aralarındaki keramet kilit noktadır:
Bu eren farklı bölgelerde verdiği mücadelede, gelen tehlikelere karşı isim deyikşikliği yapmışdır. Bazı canlar sanki erenler kaldıkları bölgelerden hiç çıkmamış ve orda vefat etmiş ve kimse kimseyle ğörüşmemiş gibi yazılarlada karşılaşmak şaşırtıçı.
Öyle olsaydı örğütleme nasıl olaçaktı ilişkiler nasıl oluşacaktı?
Bu sadece S.Mahmut Hayrani için gecerli deyildir başka pirlerde bunu yapmışdır, ama konumuz şu anda bu olduğundan burdan devam edelim.

SEYYİT MAHMUT HAYRANİ

Pir Baba İlyas ve üç oğlunun asılmasından sonra ( Yahya,Mahmut,Halis ) dördüncü oğlu S.Muhlis küçük olduğundan mürşidlik postuna oturamadığından en yakın akrabaları Hacı Bektaş Veli ve S.Mahmut Hayrani idi, birisinin mürşidlik postuna oturması lazımdı. Çünkü mürşidlik postu aynı soydan olan ve maneviyatı ilede en uygun olan evlada verilir, Allah’ın taktiriyle.
İşte bu keramet olayı bundan ibarettir canlar,mürüdler ve pirler, Hacı Bektaşı Veli ve S.Mahmut Hayrani güzel bir ‘’düello’’ ‘’yarışma’’ya diyelim artık giriyorlarlar. ikiside ermiş, hakikat kapısında lar, keramet sahibidirler, o keramet anında karşılaşmada, Allah Hacı Bektaş Veli yi mürşidliğe seçmişdir ve S.Mahmut Hayrani de bunu kabuletmişdir, beraberindeki 300 Dervişi ve orda bulunan erenler de Hacı Bektaşı kabullenip ve mürşid seçmişlerdir. Beraber bağdaşlanıp cem yapmışlardır görevler belirlenip verilmişdir.
1240 larda baba İshak alevi türkmen isyanlarında selçuklular inanılmaz alevi katliamları yapmışlardır. Hacı Bektaşı Veli, Sarı Saluk, Mahmut Hayrani, Ağu İçen (S. Temiz ) ve daha nice erenler Dersim bölgelerinde saklanmışlardır.
Selçuklular 1243 de Moğollara yenik düşmüşlerdir. Ve tekrar Pirler falietlerine başlamışlardır.
Bu zat ların heb bir arada olmaları tesadüf deyildir yakın akrabadırlar amaçları aynıdır yol aynıdır.
Seyyit Mahmut Hayrani Kureyşan ocağının önemli evlatlarındandır,S.Hayadar gazi soyundandır. Ehli-Beyt yolunda çok mücadeleler vermişdir, Hacı Bektaş Veli ile kuzendirler ve sürekli yakın ilişkide bulunmuşdur, farklı bölgelerde farklı isimlerlede çıkmışdır.


                        KUREYŞAN OCAĞI SOY SEÇERESİ









BAĞIN KERAMETİ (SEYYİT KUREYŞ )

Şelçuklu padişahı Aleddin Keykubat (1192-1237 ) sefere çıkar Bağayen kalesine varır, bu kalenin komutanı ‘’ Nehrin karşı yakasında bulunan köyde bir Seyyit vardır Kureyş adında halk arasında bu adamın kerameti vardır deniliyor, bana göre bu zat bir büyüçüdür’’ der şikayette bulunur padişaha,
Aleddin keykubat Seyyit Kureyşle ğörüşmek ister:
Büyüden hoşlanmayan, Seyyitlere son derece sayğılı olan padişah,
Askerlerini gönderir Kureyşi getirtir, padişahın huzuruna çıkarırlar, padişah büyüçülükle uğraşıyormuşsun? der ve bir şeyler göstermesini ister Kureyş padişahın isteğini reddeder. Ve kerametimiz ceddimizin himmeti, yüce Allah’ın inayetiyle gerçekleşmektedir der.
Padişahda: ‘’madem kerametin varsa fırına girde ıspatla’’der. askerler fırına odun atarak kızgın ateş halini aldıktan sonra padişah emir verir Kureyşi fırına atmaları için, Kureyş padişahın en yakını olan naib in bileğinden yakalayıp beraber fırına sürükler,
Aradan belli bir süre sonra fırının kapısını açarlar ve hayrete düşerler
İkiside yaşıyordu ve naib buz tutmuşdu, askerler beyaz beyaz diye bağırırlar bir süre sonra padişah Kureyşe sorar bu olayı nasıl yaptığını?
Seyyit Kureyş adamına sor der, naib kendine geldikden sonra anlatır olayı
‘’ padişahım biz fırına girince bir kaç sanniye içinde eririz zannettim, o kadar ki sıcakdı fırının içi, birden gaibden bir kuş peyda oldu ve her kanat çıpmasıyla fırının içi serinliyordu sonra üşüdüğümü donmak üzere olduğumu hissettim ondan sonrasını hatırlamıyorum’’
Aleddin keykubat palu bölgesini kureyşe vermek ister ondan özür diler, Kureyş bunu kabuletmez maddiyatta gözümüz yoktur der reddeder, padişah bölgeden ayrılmadan naib artık padişahdan ayrılmak kureyşin hizmetine girmek ister, padişah naibin isteğini kabul eder ve bölgeden ayrılır.
Elvan çelebinin seyatnamesinden: Palu kalesinde bağayen namında irem bağı gibi bir köy vardır meşhur bir gezinti yeridir. Palu beylerin hassıdır.
Çellağaş köyü, Palu bu günkü Elazığ Karakoçan bölgeleridir ve bölgedekilere palolular denir halen.

DÜZGÜN BABA
Kışın şubat ayında keçilerinin besili olduğunu fark eden Kureyş
‘’acaba benim oğlan kışın ortasında bu hayvanlara ne yediriyor ki, hayvanlar bu kadar güzel besleniyorlar’’ diye merak eder bir gün gizlice oğlunu takip eder ve hayvanların bulunduğu yere gider. Birde bakar ki oğlu elinde ki çubuğu ile hanği ağaça vuruyorsa, ağaç yeşeriyor ve keçilerde bundan besleniyor. Kureyş durumu gördük ten sonra gitmek ister, O anda arka arkaya hapşıran keçiye oğlu ‘’ne oldu kureyş imi gördün de böyle yapıyorsun’’- Der, O anda babasını hisseder, arkasını döndüğünde babasını görür ve utancından dağa doğru kaçar.
Belli bir zaman süre sonra Kureyş mürüdlerinden bir kaçını gönderir oğlunun durumunu öğrenmek için. Müridler Kureyş in oğluna varırlar hal durumunun iyi düzgün olduğunu görürler
Döndüklerinde bunu aynı şekilde söylerler ve zamanla ismi Haydar olan bu Seyyit artık DÜZGÜN BABA diye hitap edilir. Bu dağda sırr olur gider.

Bu seyyit erenlerin nereye ğittiği belli deyil dir izleri inşallah bir ğün karşımıza çıkar!


1.

İMAM TAKİ’ DEN AYRILMA KARDEŞ OCAKLAR

ABDAL MUSA OCAĞI,
BABA MANSUR OCAĞI,
HÜNKAR HACI BEKTAŞI VELİ Dergah,
HÜSEYİN ABDAL OCAĞI,
HASAN DEDE OCAĞI,
HIDIR ABDAL OCAĞI,
HACIM SULTAN RECEP SEYYİT OCAĞI,
KIZIL DELİ SEYYİT ALİ SULTAN OCAĞI,
KARACA AHMET OCAĞI,
KUREYŞAN OCAĞI,
PİR BABA İLYAS ÇAR-ERKAN Dergah- MESUDİYE DERGAH'IN DEVAMI.




KUREYŞAN OCAĞININ DERSİM VE BÖLGESİNDE ÇOĞALDIĞI EVLATLAR

1.SEYYİT HÜSEYİN
2.SEYYİT MEVALİ
3.SEYYİT ALİ
4.SEYYİT GÜLABİ
5.SEYYİT GAZİ




KUREYŞAN OCAĞINA BAĞLI AŞİRETLER VE TALİPLER

1. ARE-İ AŞİRETİ
2. ALAN AŞİRETİ
3. ARAP TAHİR ( ÇAKIR TAHİR? ) AŞİRETİ
4. BAHTİYAR AŞİRETİ
5. BERİTAN ( RUTAN ) AŞİRETİ
6. BADILAN AŞİRETİ
7. BABA MANSUR OCAĞI ( KUREYŞAN OCAĞIDA ONLARA BAĞLIDIR )
BİR BİRİ LERİNİN PİRİ DİRLER AYNI ZAMANDA KARDEŞ OCAKLARDIR BU KONUDA AÇIKLAMALARIMIZ OLAÇAKDIR!
8. ÇAR-ER-KAN ÇAREKAN OCAĞI PİR BABA İLYAS HORASANİ, KUREYŞAN OCAĞIYLA KARDEŞTİRLER AYNI ZAMANDA. PİR BABA İLYAS HORASANİ VE KUREYŞ SOY SECERESİNE BAKINIZ.
9. ÇALFAR AŞİRETİ
10. DEMAN AŞİRETİ
11. DADA ( DEDO ) AŞİRETİ
12. HIRAN (HARRAN ) AŞİRETİ
13. HURMEKAN AŞİRETİ
14. HAYDARAN AŞİRETİ
15. İZOL AŞİRETİ
16. KOLAN AŞİRETİ
17. LOLAN AŞİRETİ
18. KARSAN ( KARSANO ) AŞİRETİ
19. MARDİNİ ( MEDİN ) AŞİRETİ
20. MASIK AŞİRETİ
21. MİLAN ( MİLLET ) AŞİRETİ
22. SÜR AŞİRETİ
23. SAD AŞİRETİ
24. ZUDOLYAN AŞİRETİ


KUREYŞAN OCAĞI NIN TUNCELİ DE YERLEŞİM YERLERİ

1.AĞAŞENLİĞİ- PÜLÜMÜR 2.AKTAŞ –OVACIK 3.AMBAR- MERKEZ
4.AŞAĞI DOLUCA-NAZIMİYE 5.GÜNEYÇİK-NAZIMİYE 6.BALLICA-NAZIMİYE
7.SARIBUDAK-PÜLÜMÜR 8.BAŞKALEÇİK-PÜLÜMÜR 9.ÇAĞLAYAN-PÜLÜMÜR
10.ILLISU-NAZIMİYE 11.AŞAĞI ÇANAKCI-MAZĞİT 12.ÇALKIRAN MERKEZ
13.ÇULUR-MERKEZ 14.PINAR-MERKEZ 15.BÜYÜK YURT-NAZIMİYE
16.ELMALI-PÜLÜMÜR 17.TURNAYOLU-NAZIMİYE 18.BÜYÜK YURT-NAZIMİYE
19.HALİT PINAR-OVACIK 20.GÜZEL PINAR-NAZIMİYE 21.BABA OCAĞI-MERKEZ
22.YAZGELDİ-NAZIMİYE 23.YAKAÇIK-NAZIMİYE 24.KOPUZLAR-MERKEZ
25.DALLIBABA-NAZIMİYE 26.KÖKLÜCE-MAZĞİRT 27.GÜNLÜÇE-NAZIMİYE
28.KENYALI-PERTEK 29.KIKLAR-? 30.ÜÇDAM-MERKEZ 31.BATMAN-MERKEZ
32.ASLAN YURDU-MERKEZ 33.ÜNVEN-PÜLÜMÜR 34.KANGALI-PÜLÜMÜR
35.NÜŞÜT-MERKEZ 36.UZUNTARLA-MERKEZ 37.YUKARI ÇANAKÇI-MAZĞİRT
38.YERİZİK-PÜLÜMÜR 39.EFE AĞILI-PÜLÜMÜR 40.KARŞILAR-MERKEZ
41.BAYLIK-MERKEZ 42.AKTULUK-MERKEZ 43.ŞAHVERDİ-OVACIK
44.ALAÇIK-MERKEZ 45.SUMAK-PERTEK 46.SENEK-PÜLÜMÜR
47.ÇEVREÇİK-NAZIMİYE 48.ALACIK-MERKEZ 49.GÖMEMİŞ-MERKEZ
50.BOSTANLI-NAZIMİYE 51.UZUNTARLA-MERKEZ 52. KOZULÇA-HOZAT
53.BOYDAŞ-HOZAT
AYNI ZAMANDA TÜM İLÇE VE İL MERKEZLERİ


Özet:
Bu araştırılmamış S.Haydar gazi kolu onun evlatları bize ğöre kureyş ocağının asıl anadoluya geliş soyudur.
Bu noktada daha geniş çaplı araştırmalar yapılması için, araştırmacı yazar, tarihçi dostlar için biz bu başlangıçı yaptık ve bizde bu araştırmayı sürdürüyoruz.
Eminimki ilğiç bağlantılar sonuçlar ortayaçıkacakdır.

1. S.Haydar Gazi Kureyş Baba kendisidir!
2. Bu ocak İmam Musa kazım’dan deyil, İmam Taki’den gelmedir!
3. Pir Baba İlyas,Hacı Bektaşi Veli,S.Mahmut Hayrani kuzendirler!

Sonuçda hanği İmamdan olursa olsun gelen ocak zadeler seyyit dirler evladı Resüldürler.
Şeytana, ( decalla ) haksızlığa karşı taviz vermeyen 12 imamlar danız.
Allah’ın yolunda Ehli-Beyt in yoluna canımızı koyduk giydik ateşden gömleği
Yol bir inşallah sürekde artık binbir deyil, BİR OLUR.
KUREYŞAN İCAZETNAMESİNDEN
Sizsiniz tüm ikram ve cömertliklerin sahibi
Çünkü sizin dedeniz büyük resüldü
Sizsiniz kavmin en değerli bineklere binenleri
Çünkü anneniz o tertemiz betüldü
Kur’an gerçekten de size indi
Bu ne büyük bir övünç ve şerefti
Siz kavmin en övgüye layıklarıydınız bilindi
Çünkü dedeniz Cebraille görüşmek şerefine erişti
Ey defnedilenlerin en hayırlısı
Senin defnedilmenle toprak güzelliklere belendi
Canım feda olsun bu kabrin sahibine
O kabirde cömertlik var, avf var isteyene
Yazan:Seyyit Kureyş

4 Mart 2016 Cuma

Medişeyh, Medi Şeyh Türbesi ..darende


Medişeyh, Medi Şeyh Türbesi ..darende



(Abdurrahman Gazi Hz.)
Darende, Medişeyh, Medi Şeyh Türbesi 1 resmi


        Seyyid Abdurrahman Gazi Hazretleri, Tabiîn-i Kiramdan olup, Peygamber Efendimiz (s.a.s)'in sahabesi ile görüşen çok bahtiyar zatlardan biridir. Medine asıllı olan Şeyh, kısaca "Medişeyh" olarak anılır. Abdurrahman Gazi Hazretlerinin Medine-i Münevvere'den gelen İslam ordularının Anadolu'ya yaptıkları seferlere katıldığı ve burada şehit düştüğü bilinmektedir. Medine'den gelmiş olması ve Peygamber Efendimiz (s.a.s)'in temiz neslini temsil etmesi açısından ayrı bir hürmet gösterilmektedir. Tabiînden olan Seyyid Abdurrahman Gazi Hazretlerinin birçok kerametleri vardır.         Doğum ve vefat tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Türbesi, ilçemiz Darende'de asırlardır ziyaret edilen mekânlardandır.

        Türbesi ve külliyesi D-300 karayolu üzerinde, Darende'ye 9 km mesafededir. Eski adı Medişeyh, yeni adı Karşıyaka köyünde medfundur. Külliye; türbe ve camii olmak üzere iki ayrı bölümden oluşmaktadır.

SEY QAJİ türbesi

     SEY  QAJİ  türbesi
                Dersim’in en ünlü halk ozanı


              “Asıl adı ‘Seyite Qaji’dır. Civarik köyünün Gemik mezrasındandır. 1871 yılında, aşiretler arası çekişmelerin ateşli bir sürecinde dünyaya gözlerini açar. Sey Qaji, yörenin olumsuzluklarından payına düşeni  fazlasıyla alır. Üç yaşında yakalandığı hastalıktan iki gözünü yitirerek kurtulur. Kardeşinin dul eşi ile evlenir. Dersim’in ateş çemberinde tek silahı sözü, sazıdır
              Bugün bu yörenin, bir ömüre uzayabilen yaşam biçimini, kahramanlıklarını ve hainliklerini, insanların, ne yapıp ne yapmadıklarını, kültür değerlerini, patlayan birçok silahın yansımasını, acı da olsa; en çok Sey Qaji’nin sözünden ve sazından ediniyoruz. Bütün önemli olayları ağıtlaştırmıştır.
             Olayları; yörenin ana dilinin has deyimleri, yalın ve lirik bir anlatımla söze ve saza yansır. Bu yönü ile en çok mir’lerin, beylerin, ağaların; kısaca hükmedenlerin ‘bam tellerini’ çınlatır. Onların karşıtı olur. Şimşeklerini üstüne çeker. Sey Qaji, anadili dışında dil bilmez. Kürtçe söylemleri şimşeklerini üstüne çeker. Sey Qaji, anadili dışında dil bilmez. Söylemleri  Kurmancinin Dımıli Lehçesinin Dersim ağzıyladır.”(Dersim-Civarik,İki Uçlu Yaşam H.Akar)
              Bir gün, bölgenin hakimi Çarekli Hüseyin Bey’in oğlu Mustafa Bey, Rus Harbi’nde sığındığı Civarik Köyü Balık mezresine gelir. Söylemlerine alındığı Sey Qaji’nin, kendisine getirilmesini ister. Bunu duyan Ozan, Haydaran’a kaçarken yolda Mustafa Bey’e şöyle seslenir:
              “Silahları topladılar,bulamadım sıkılacak bir iki kurşun.Bulduğum bir iki dize sözü sıktımsa haline şükür etsin.”
              Sey Qaji’nin seyit (dede-pir) oluşu, halkla (talipilerle) yakın ilişkisi, Cem-Cemaat yönetmesi, onun yaşam kavgasını belirler. O Halkın içinde ve halktan biridir.
             Önderliğin (dedeliğin) gereklerini yerine getirirken,  gerçekleri halka yansıtarak biçimlendirir. Dürüst yaşam öğretisindeki rehberlik görevi, gerçeklerle iç içe olmasını ve atak olmasını sağlar. İnancın hoşgörüsü ve halktan aldığı destek, onu inanç sevdalısı bir aksiyon adamı yapar. Sey Qaji’nin söylediği, sanatçı  Daimi Cengiz’in  okuduğu  Dımıli dilindeki  “Cenklemesi”, bu hoş görülü inanç coşkusunun, yaşamın, öğretinin, sevdanın çok güzel bir örneğidir:
Gönül gönül bu sevda
Bu sevda bizim sevda
Cem cemaat  kol kola
 Gönül verdi bu halka
            Gönül gönül bu sevda
            Görün bizdeki bu kavga
 Bu gece cem bağlama
 Sazın perdesinden çıkan seda
Çağrıya gelmeyen kalkar dara
Bu uğurda verildi kavga
          Gönül  gönül  bu sevda 
          Gelin görün bu kavga
Her ot kökünden türer
Her kuş kendi dilinde öter
 Her kim ki aslını inkar eder
Her izi kaybolur öyle gider
           Dılo dıla bu sevda
           Bu sevda bizim kavga
Yurtseverlik aşkın ile
Düşmana karşı kinin ile
Ver başını kal sırrın ile
Kol kanat çırp hızın ile
          Gönül gönül bu sevda
          Bu kavga bizim kavga  
( Dımılı (Dersimce) ana dilinden Türkçeye çeviri: Hüseyin Akar)
      Sey Qaji’nin görmeyen dünyasında insan, doğanın bir parçası, onunla iç içedir. Sokratımsı soru ve yanıt eşleşmesinin lirik anlatımda, alışılmışın dışında bir biçimlemesini sergilemektedir. Sanırız sözlerin, saz tellerinden kulağa ve beyne kolay algılanması amaçlanmış.
                           Bahar Geldi
Ağaçların gölgesi / Kızların neşe yeri
Toprak damların üstü / Delikanlıların oyun alanı
Saçakların altı / Ninelerin güneşliği
Yayıkların arkası / Gelinlerin dünyası
 
                              Mayıs Ayı
Bahar geldi / Mayıs’ın ilk günleri
Hayvanların otlağı  / Yayla yeri
Mazgirt ilçesi  / Dut bahçesi
Talipler” uzaklaştı / Yol erkan zamanı
Ali’nin yoludur / Pir gerekli
Hapisteyim / Ziyaret etmiyorlar beni
Tanrı lokması /Esirger bir tas ayranı
Dedim belki / Muhammet Ali var
Bir gün bize / Bir hayırlısını söyler
Ne yol ne talip / Ne pir ne sahip
Bilmiyorum sonunda / Halimiz ne olur? 
                         Yaz Günleri
Sıcaklar bastırdı / Yaz günleri
Silah sesleri / Aşiretler sultası
Başaklar erişti / Biçme zamanı
Memleket iyi / Memleket eski
Kızılklise / Ermeniler’in yeri
Yeni yapı yok / Virane sanki
Şafakta gelinlerin / Tulukta elleri
Kadınlar tutuk ile / Yayık askısı getirir
Bizim etrafımızda / Ayran yayıyor
Tanrım davan olsun / Sen bilirsin
Yoluna arzuladım / Bir kaşık ayranı
Ben tutuklu kaldım / Kimse getirmedi ayranı
            Sey Qaji  Dımılı (Dersim’ce)  dışında dil bilmez. Bütün şiirleri, taşlamaları,  acılı destanları, kasidelerini ana dilinde saza ve söze dökmüş.  Ana diliyle söylemlerinin  ayrı bir tadı var. Ancak yeni nesil anlayamıyor  diye Türkçeleştirdik.  Ancak Hüseyin Sağnıç Beyin hazırladığı  “
Dünya Kürt Edebiyart Tarihi” eserine Sey Qaji ve Sey Can nın  eserleri Ana Diliyle geçirildi.(İki uçlu Yaşam. s61-95)

WELAT   II
Welat  rındo  welaté  doto
 Zalim şiyo mısera gıran ifade veto
evrak giredé, tede heto
 Kerdene neqa koru inato
Haqo tıra useno işe bebinato
              Welat rındo / Welat tené be işo
              Mahkemé ma néra Kızılkiliso
              Geré mé  kerdo, ezo bé keso
              Lazé  Alé Gulavi vana
              ”Sey Qaji  bé karo bé işo
               Şiro tené hepiste ro nişo
Welat rındo welat kerdo lete
usyina şine Kızılkilise
Esto zere né  guret ifade
Plıka peri kerdera niyada ke
Haqo toré useno tek uzu kuruşu
Puyé kor sivinge neqira nişo
Memleket II
Memleket iyi memleket biraz öte
 Zalim üstüme vermiş ağır ifade
Evrak bağlamış kendisi taraf
 Haksız bir iş inada dayalı gaf
Tanrı bana yaptığını yapmış
 Tanrı bilir,boşuna bir uğraş
Memleket iyi gereksinimi işe
 Mahkeme bu kez Kızılklise
Suçlar yüklenir kimsesize
 Ali’ye Guavi’nin oğlu diyor:
“Sey Qaji’yi rahatlık sıkıyor
 Gitsin hapiste kalsın bir süre”
Memleket iyi,bölünmüş hiss
/Kalktım gittim Kızılklise
Attılar içeri,almadılar ifade
Cüzdanı açtım baktım içine
Tanrı görüyor olan tek kuruş
Haksızın evine konsun
”                     (Türkçeye çeviri :H. Akar)
               Sey Qaji, ozanlığı yanında Seyit misyonu da ağır basar. Tutuklanır; görmeyen gözleri ile gidip gelmeler, parasızlık, hapiste ki yatakların haşaratı, ziyaretçinin olmayışı, O’nun mistik dünyasını sarsar:   “Dedim belki Muhammet Ali var / Bize bir hayırlısını söyler” sözlerini dedirtecek kadar acıya zulme başkaldırır. Etrafında şafakla yayılan tuluk sesi, bir tas ayran içme arzusunu nakışlar. Bir kaşık ayranın verilmeyişi çıldırtır O’nu. Seyitliğin gereğini düşünür,Tanrıya yakarır: ”Tanrım sen bilirsin davan olsun” der. İnanışa göre; Seyitlerin bir hikmeti,  bir sahipleneni, bir sahibi olur. Mistizmin bu sihirli çubuğunu bulamıyor,ozanımız: ”Ne yol, ne Talip, ne Pir, ne sahip” demekten kendini alamaz. Bu, önce söylediği  ”Pir’imin eteğine el atsam dönerim geri” inancına ters bir tepkisidir.
             Sultan “Baba”, Düzgün “Baba” denilen Dağlar (ziyaretler) aslında Düzgün “Bava”, Sultan “Bava”dır. Bavalar ip bağlar, değişik renkte üç ince ip birbirine sarılır. Fala bakılır gibi gelecek okunur. Ateşe girme, kaynayan kazandan çıplak elle  et çıkarma, Zerdüşt ve kısmen ateşperestliğe uzanır. Bu inançlarda kendini   kaybedercesine “tanrı çağırma” oldukça yaygın. ”Bava”ların, Seyitlikle ilgisi var veya yok. Bu günkü “sihirbaz” veya kendini şişleyen, cam bardak yiyen, üstünden araba geçiren vs. dayanıklılığı gösteren “medyum”  gibibavalar da  kişisel  yetenek sergileyenlerdir.
             Ozanımızın, ”Bava”ya ait dizeleri bu gerçeği pekiştirir. Qaji, Seyit olmasına karşın, yine de geleceğini Bava’dan öğrenmek ister:
                   Bava
Vake  Hızır  amo şiyo tumé Koeseri
Tumé Koyéser’ra Hızır meymano
Laé  bari burusni Koyéseri
Bava  Hesené  Devreçi mıré sevano
Bava mıde  dava şenu-postu keno
Oçi miné sefilra laé giranédano
Tersé mé a tersenéka  haqé mıra
O  çi binde onca béçıke ta dano

               Bava
               Hızır konuktur Koyeseri tepesine
                Dediler Hızır gelmiş gitmiş Koyeseri’ye
                İnce bir ip göndereyim tepe meclisine
                Bava Derviş Hasan baksın halim nice?
                Bava düşmüş kurban göğsü,postu peşine
                Verirsem ancak halime bir ip bağlar
                 Korkum odur ki tanrıdan-karışmam işine-
                 O yine altında parmak sallar
              
Sey Qaji, ozanlığı yanında bir taraftır . Mücadeleci ve yürekli bir savaşımcıdır. On göbekten bu yana Gemikte olduğu bilinen Sey Qaji, Gemiklileri ile birlikte; ”El attım taşına Düzgün Dağı” yerine, Haydaran aşiretine sığınır ve ailesi ile orada dokuz yıl kalır. Ozanımızın annesi o zamanlar ölür ve Miksor’da gömülür. İki yıl sonra, annesinin kemikleri Gemik’e getirilir. Aile mezarlığına konur. Şu kadere bakın ki, o sıralar Haydaran’da olan Sey Qaji, bulunduğu Xışkulu’da 1936’da ölür. Cenazesi, Miksor’da, Bava Seydali’nin evinin karşısında, annesinin boşaltılan mezarına konur. Ölüm tarihi, On İki İmam Orucu’na rastladığı için; ”nasip” denir. ”Günah olmasın” diye aynı yerde, yani Miksor’da bırakılır. Sonradan Civarik Gençler İmacı Hareketi istemi  “Köy Derneği” yardımıyla Civarik’e  getirilir.
              

SEYYİD HARUN TÜRBESİ..seydişehir

 SEYYİD HARUN TÜRBESİ..seydişehir
Seyyid Harun Caminin Kuzey cephesini bitişik, kümbetin sağında ki Seyyid Harun Veli Hazretlerinin Türbesidir. Türbe son zamanlarda vakıflar Tarafından onarılmıştır.
Kitabesi şöyledir. “Bu kutlu Türbe yoksulların efendisi Allahın Rahmetine kavuşmuş ve günahları bağışlanmış olan Seyİd, i Harun’un yirmi üç  rebi’ül –evvel yedi yüz yirmide ölmesi üzerine inşa edildi. “
Türbe (3 mayıs 1320 ) tarihinde ölen Seyyid Harun ölümünden sonra aynı yılda yapılmıştır.

Muhammet Gani Baba

Kutlu Özen

Muhammet Gani Baba

Muhammet Gani Baba yatırı, Divriği’ye 24 km. uzaklıktaki Anzağar (Kevendüzü) köyündedir. Türbe, köyün üst başındadır. Dikdörtgen planlı, tek odalı, ahşap yapılı ve kiremit örtülü bu türbe, 2001 yılında modern bir yapıya kavuşmuştur. 20 Ağustos 2001 tarihinde ilçe Kaymakamının da katıldığı açılış merasimine, Divriği ve Sivas kökenli ünlü halk ozanları da katılmıştır. Arguvan yöresinden gelen İsa köylüler, törene ayrı bir renk katmışlardır. Gani Baba’nın torunlarından Hüseyin Şahin dedenin türbenin bugünkü hale gelmesinde büyük çabaları olmuştur.
Gani Baba’nın Tarihi Kişiliği
Hayatı hakkında tarihi bilgilere sahip olduğumuz iki yatırdan birisi de Muhammet Gani Baba yatırıdır.
Muhammet Gani Baba, Divriği’nin Anzağar köyünde doğmuş (1826) ve yine bu köyde Hakk’a yürümüş (1889) ünlü bir Bektaşi babasıdır. Onun ünü, Divriği yöresinde ilk defa bir Bektaşi tekkesi tesis etmesinden ileri gelmektedir.[1]
Nitekim Hasluck da “Bektaşilik Tetkikleri” adlı eserinde bu tekke hakkında şu bilgileri verir:
“... Divriği’den üç saat mesafede Gani Baba isminde alim bir Bektaşi Şeyhi tarafından tesis edilen ve Anzağar Tekkesi namını taşıyan bir zaviye vardır.”[2]
Bugün (1997), Gani Baba’nın tesis ettiği bu tekkeden hiçbir iz kalmamıştır. Yalnızca, Gani Baba’nın sağlığında inşa edilen köy camisi kısmen ayaktadır.[3]
Gani Baba'nın Soyu
Gani Baba’nın soyu hakkındaki bilgiler tamamen mahalli rivayetlere dayanmaktadır. Rivayete göre, Gani Baba’nın ataları üç kardeş olarak Horasan’dan gelmiştir. Anadolu’ya gelen bu üç kardeşten birisi Gümülcine’ye, diğeri de Arnavutluk’a yerleşmiştir. Derviş Ağa adındaki üçüncü kardeş de Divriği’ye gelerek “Garip Musa Tekkesi”ne yerleşmiştir. Garip Musa yatırı bugün de önemli bir adak yeri olup Güneş köyünün üst tarafında yer alır. Yörede “Küçük Tekke” adıyla bilinir.[4]
Derviş Ağa, bu tekkeye uzun müddet hizmet etmiş ve burada evlenmiştir. Bu evlilikten Derviş Ağa’nın Haydar, Kamber ve Süleyman adlarında üç erkek evladı dünyaya gelmiştir.[5] Gani Baba’nın soyundan gelen Karataş’a göre Derviş Ağa’nın evlatları Haydar, Kamber ve Süleyman’dır. Bunlar, Garip Musa Ocağı’na bağlı dedelerdir. Kaynak şahıs, Anzağar köyü 1934 doğumlu Hüseyin Şahin ise, Derviş Ağanın evlatlarının Kamber, Haydar ve Sürmeli Dede olduğunu söylemektedir. Gani Babanın torunu olan Hüseyin Şahin’e göre Kamber Ağa, Anzağar doğumludur. Kamber Ağa, Anzağar’da evlenir, bu evlilikten Sürmeli Dede, Muhammet Gani Baba ve Haydar Dede olmak üzere üç evladı dünyaya gelir. Muhammed Gani Baba, Hacı Bektaş Dergahı’na gitmeden önce Garip Musa Ocağı’na bağlı bir Alevi dedesidir. Babalık unvanını sonradan almıştır.
Gani Baba’nın Doğumu
Derviş Ağa’nın oğullarından Süleyman Ağa, Divriği’nin Anzağar (Kevendüzü) köyüne yerleşir. Burada evlenir. Bu evlenmeden Sürmeli Dede, Muhammed Gani Baba ve Haydar Dede olmak üzere üç evladı dünyaya gelir.[6] Mezar taşı kitabesine göre Muhammet Gani Baba'nın doğumu 1826’dır.
Gani Baba'nın Evlenmesi
Muhammet Gani Baba, Anzağar’da evlenir. Bu evlilikten üçü erkek, altısı kız olmak üzere dokuz evladı dünyaya gelir. Erkek evlatları Ahmet, İbrahim ve Abdullah’tır.
Bunlardan Ahmet ve Abdullah, Gani Baba’nın sağlığında vefat ederler. 25 yaşlarında vefat eden Ahmet’in mezarı Arguvan’da, Abdullah’ınki Divriği’nin Bahtiyar Venk (Gökçebel) köyündedir.[7]
Gani Baba’nın hayatta kalan tek oğlu İbrahim’dir. İbrahim, Gülbahar Hanım’la evlenir. Bu evlilikten Ahmet Baba doğar (1866). Gani Baba’dan sonra tarikatı oğlu İbrahim değil, torunu Ahmet Baba yürütür (1866-1929).[8]
Gani Baba'nın Hacı Bektaş Tekkesi'ne Gitmesi
Gani Baba, Anzağar halkı tarafından sevilip sayılan bir zattır. Dürüstlüğü, çalışkanlığı ve alçak gönüllü olmasıyla büyük küçük herkesin sevgisini kazanır.
İbo Baba (?) zamanında (?) Hacı Bektaş Tekkesi'ne gider. Oniki yıl tekkeye hizmet eder. Verilen her görevi yerine getirir. Onun bu dürüstlüğü ve çalışkanlığı diğer dervişleri kıskandırır. Dervişler, zaman zaman Gani Baba’nın gururuyla oynarlar. Hatta bir seferinde Gani Baba’ya helaların temizliğini verirler.
Bir gün İbo Baba’nın helaya gideceği sırada helayı kirletip, süpürgeyi saklarlar... Gani Baba, mendili ile -bir rivayete göre sakalı ile- kirletilen yerleri temizler. Bu durum İbo Baba’ya malum olur. Bu hadiseden sonra İbo Baba, Muhammet (Gani) Baba’yı yanına çağırır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
― Oğlum, senin hizmetinden çok memnunum. Sen bu tekkeye Muhammet Dede olarak geldin; bundan sonra adın Muhammet Gani olacak, Gani Baba olarak gideceksin! Köyüne bir tekke açacaksın, dervişlerin olacak, halka hizmet edeceksin. Babalığın hayırlı uğurlu olsun...
Görüldüğü gibi Anzağar köylü Muhammet’e, Gani unvanı İbo Baba tarafından verilmiştir. İbo Baba tarafından Gani Baba’ya icazet verilir ve dervişlikten Babalığa yükseltilir.
Gani Baba'nın Anzağar Tekkesi'ni Açması
Muhammet Gani Baba, İbo Babanın helalliğini alarak, kendisine verilen kutsal eşyalarla birlikte Anzağar’a döner.
Köyüne dönen Gani Baba, ilk iş olarak muhteşem bir cami yaptırır. Daha sonra köy içindeki tekkenin yapımına geçer. O güne kadar köyde hela/tuvalet yokmuş; köylüler taharetlenmeyi bilmezmiş; köylülere hela yapmalarını ve taharetlenmeyi mecbur tutar. Ünü gittikçe artan Gani Baba’nın bu arada muhipleri/sevenleri ve dervişleri çoğalır.[9]
Çeşitli Yerlerin Gani Baba Tekkesi'ne Bağlanması
Gani Baba, çeşitli yerlerde nüfuz bölgeleri oluşturur. Divriği’nin Purunsur, Venk, Bahtiyar Venk, Susuzören, Göndüren, Karsı, Paynik, Ürük, Kilisecik, Sevir, Birestik, Karasar, Örenik; Şarkışla’nın Emlek yöresi köyleri ve bu arada Âşık Veysel’in doğum yeri olan Sivrialan; Malatya’nın Arguvan ilçesine bağlı birçok köy; Erzincan’ın Tercan yöresi, Kars’ın Selim ilçesine bağlı köyler Gani Baba Tekkesi'ne bağlanır. Bugün de bu bağlılık kısmen devam etmektedir.
Gani Baba, yalnızca Divriği’nin Alevi köylerini tekkeye bağlamakla kalmamış, Sünni Divriği eşrafından bazılarını da tekkenin muhibi yapmıştır.[10]
Gani Baba'nın İkinci Bir Tekke Açması
Köyün merkezinde açmış olduğu tekkede beş-altı yıl kalan Gani Baba, müritleri ve muhipleri çoğalınca köyün üst tarafına çekilerek yeni bir tekke inşasına başlar. Bu, mimari şekil olarak Hacı Bektaş'taki tekkenin benzeridir. Çok büyük bir ayin odası, mescit, mutfak, kiler; derviş ve misafirler için odalar yapılır. Yeni bina artık müritlerine, muhiplerine ve misafirlerine yetecek büyüklüktedir.
Gani Baba, diğeri Bektaşi tekkelerinde olduğu gibi bedeni hizmete çok büyük önem verir. İlk önce tekke yakınlarında küçük bir meyve bahçesi kurar. Buraya her çeşit meyve fidesi getirtip diktirir. Bu hareketiyle köylülere örnek olur. Ayrıca, tekkenin odun ve yakacak ihtiyaçlarını karşılamak için muhtelif yerlere binlerce söğüt, kavak, keçi, inek, tavuk.. besler. Bunun yanı sıra bir kısım dervişler de çiftçilik yaparlar, ekin ekip, tarla biçerler... Hayvanların yaylım yeri Eğriçimen Yaylası'dır.[11]
Görüldüğü gibi Gani Baba Tekkesi, hem din, hem de dünya işlerinin birlikte yürütüldüğü bir yer, bir okuldur. Dervişler, köylerine bütün bu bilgileri almış olarak dönerlerdi.
Gani Baba'nın Hakk'a Yürümesi
Gani Baba, bütün bu hizmetler arasında Kerbela’ya da gider. Birkaç yıl kaldıktan sonra hacı olarak döner.
Muhammet Gani Baba, 63 yaşında iken 1305 (1889)’de Hakk’a yürür. Tekke civarındaki bugünkü türbesine gömülür.[12]
Gani Baba'nın Menkıbevi Hayatından Örnekler
·        Menkıbe: Gani Baba’nın Toprağı Tohum Etmesi
Gani Baba, zaman zaman çok sevdiği ve Eğriçimen Yaylası’na hudut olan Arguvan’daki müritlerinin yanına gidip gelirmiş. Gene bir gün Arguvan’a giderken, yol kenarında çift sürmekte olan bir muhibine rastlar. Babanın geçtiği sırada çiftçi, tohumu bittiği için işi bırakmış ve öküzleri de salmıştır. Köyüne gidip tohum getirmek düşüncesindedir.
Gani Baba, çiftçiye selam verir. Sonra aralarında şu konuşma geçer:
― Tohum saçmayı niçin bıraktın?
― Tohumum bitti... Köye gidip tohum alıp geleceğim.
Baba, atından iner ve çiftçinin önlüğünü yerden aldığı toprakla doldurur. Sonra çiftçiye hitaben:
― Haydi, öküzleri çifte koş! Önlüğüne koyduğum toprağı, tohum niyetine tarlaya saç... Erenlerin himmetiyle çok ekin olacak, der.
Çiftçi, denileni yapar. Gerçekten de o yıl tarladan bol miktarda kunduru cinsi buğday elde eder.[13]
·        Menkıbe: Gani Baba'nın Kendisini Cezalandırması
Gani Baba, bir gün köyün dışına çıkar. Gezinti sırasında birbirleriyle sevişen bir çift görür. Onların hareketlerini görmemek için başını çevirip sessizce uzaklaşır. Biraz uzaklaştıktan sonra, elinde olmayarak bir daha dönüp bakar. Tekkeye gelince düşünmeye başlar. Yaptığı ikinci hareketin doğru olmadığını; çünkü nefsine uyduğunu, nefse uymanın günah olduğunu düşünür. Kendisini günahkar hisseder. Çile çekmek, nefsini cezalandırmak için köyden ayrılır. Bir müddet Hacı Bektaş Tekkesi’nde kalır, çile çeker... Ruhen huzura kavuştuktan sonra tekrar Anzağar’a döner.[14]
·        Menkıbe: Gani Baba’nın Elindeki Asa ile Su Çıkarması
Gani Baba, köylülerin saygısızlığından yılıp köyün üst tarafında yeni bir tekke inşa etmeye karar verince, dervişler su sıkıntısı çekmeye başlamışlar. Su almak için ya eski tekkenin yerine ya da yakın mahallelere gidiyorlarmış. Köylüler de dervişlere kızıp hakaret ediyorlarmış.
Baba, dervişlerin çektiği sıkıntıyı bildiğinden bir gün çok sevdiği dervişi Memo’yu yanına alarak tekkenin yukarılarına doğru çıkar. Sonra elindeki asa ile toprağın bir yerini işaretler. Memo’ya hitaben:
― Yarın dervişler burayı eşsinler. Erenler bir su nasibi gönderecektir, der.
Dervişler, işaret edilen bir yeri iki gün eşerler. Üçüncü gün, eşilen yerden bacak kalınlığında bir su çıkar. Bu suyu kanal kazarak tekkenin önüne kadar getirirler, bir de çeşme yaparlar.[15] Ölümünün üzerinden bir asır geçmesine rağmen bugün bile Gani Baba'ya olan sevgi ve saygı bütün canlılığı ile devam etmektedir. Her yıl Divriği’nin Purunsur (Demirdağ), Venk (Oyuktepe), Bahtiyar Venk (Gökçebel), Karsı (Uzunbağ), Susuzören, Göndüren, Paynik, Ürük, Kilisecik (Ekinbaşı), Sevir (Beyköy), Birestik (Danişment), Karasar, Örenik (Aydoğan); Malatya’nın Arguvan ilçesine bağlı bir çok köyler, bu arada İsa Köy, Sülmenli, Tahir Köyü; Erzincan’ın Tercan yöresi; Kars’ın Selim ilçesine bağlı köyler Gani Baba’ya gelirler. Türbesini ziyaret ederek çeşitli dileklerde bulunurlar. Kurbanlar keserler, pişirilen yemekleri hep birlikte yerler, dini toplantılar yaparlar... Kısaca her yıl bu geleneği sürdürürler.
Bkz. Kutlu Özen: "Muhammet Gani Baba Yatırı" Cem 35 (2002) 117: 9-10.




[1] E. Behnan Şapolyo: Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi. İstanbul 1964: 323-324.
[2] F. V. Hasluck: Bektaşilik Tetkikleri. Çev. Ragıp Hulusi, İstanbul 1928: 15.
[3] Anzağar (Kevendüzü) köyündeki 14.8.1985 tarihli alan çalışmamız.
[4] Necdet Sakaoğlu: "Seyyid Garip Musa Ocağı" Tarih ve Toplum 61 (1989): 25.
[5] Kemal Karataş, Divriği Anzağar köyü, 1929 doğumlu.
[6] Hüseyin Şahin Dede, Anzağar köyü 1934 doğumlu.
[7] Hüseyin Şahin.
[8] Hüseyin Şahin ve Kemal Karakuş.
[9] Alevilik de bir dedeye bağlı olana talip denir. Talibe göre dede mürşittir. Her dedenin belirli köylerde talipleri vardır. Bektaşilik ve Mevlevilik de tarikata giren kişiye muhip denir. Muhibin derviş olabilmesi için soyunması; yani dergâha gidip ikrar vermesi, ben derviş olacağım, bu tekkeye hizmet edeceğim demesi lazımdır. Bektaşilikte bu hizmetin zamanı muayyen değildir. Mevlevilikte ise binbir gündür. Divriği ilçesinde muhip, tekkeye yakınlık duyan anlamında kullanılmaktadır. Bkz. Abdülbaki Gölpınarlı.
[10] Muhammet Şahin Baba’nın verdiği bilgi.
[11] Muhammet Şahin Baba’nın verdiği bilgi. Bektaşi tekkelerinde genellikle vakıf olmadığı için müritler tarla, bahçe, bostan... işlerinde çalışmak zorundadırlar. Bektaşi tekkelerinde bedensel hizmet ön plandadır. Diğer tekkelerde bu durum pek görülmez. Bkz. A. Gölpınarlı: Tasavvuftan Dilimize...
[12] Muhammet Şahin Baba’nın verdiği bilgi.
[13] Hüseyin Şahin, 14.8.1985 tarihli derleme.
[14] Hüseyin Şahin, 14.8.1985 tarihli derleme.
[15] Kemal Karataş ve Hüseyin Şahin’den yaptığımız derleme.