ÖKSÜZ DEDE YATIRI - BELEVİ / SELÇUK-izmir
Öksüz Dede yatırı Belevi beldesinin doğusunda aynı isimle (Öksüz Dede) anılan mevkide bulunur.
Sinan Dede, Işıl Kavaklı Dede yatırları gibi yol güzergâhında bulunmamasından dolayı çevre halkı tarafından pek fazla bilinmemektedir. Defineciler tarafından sıklıkla tahrip edilen yatır Belevi Beldesi halkı için büyük anlam ifade eder. Öksüz Dede kurak giden yaz aylarında Belde halkının uğrak yeri haline gelir, burada yağmur duaları yapılır. Halk arasından gönüllü kişilerden toplanan yardım ve malzemelerle pilav pişirilir, helvalar karılır. Birçok kereler yapılan hayır esnasında yağan yağmurdan pilav ve helva kazanlarına su dolduğu anlatılır.
4 Ocak 2019 Cuma
ÖKSÜZ DEDE YATIRI - BELEVİ / SELÇUK-izmir
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Seydi Baba Türbesi - ( Gaziemir )izmir
Seydi Baba Türbesi - ( Gaziemir )izmir
Seydiköy (Gaziemir) adını Türklerin İzmir'e yerleşimi ile başlayan Aydınoğlu döneminde Gazi Umur Beyin komutanlarından Seyd-i Mükremüddün den adını alır.
Emir Çaka Beyin İzmir i almasıyla başlayan İzmirdeki Türk yerleşimi Aydınoğulları döneminde artarak devam etmiştir.
Seyid ismi peygamber soyundan gelenlere verilir.Peygamber soyundan gelen Seyd-i Mükremüddün taifesinin Seydiköy e yerleşimiyle Türk hakimiyeti artmaya başlamıştır. Aydınoğulları döneminde Seydiköy, Birgiden sonra önemli bir yerleşim yeridir.
Günümüzde Seydiköy ün yerini almış olan Gaziemir adı; burayı Seyyid Mükerremüddin Zaviyesi”ne vakfetmiş olan ve babası Mehmet Beyin eski Türk devlet geleneği ve idare anlayışı doğrultusunda kendisine verdiği İzmirde ikamet ederek, hayatını savaşlarla geçirmiş olan Aydınoğlu Gazi Umur Beye izafeten verilmiş olan bir isimdir. Gaziemir ismi Gazi Umur un zaman içerisinde uğramış olduğu değişim sonucunda yaygınlaşan bir isim olduğudur.
Seydiköy (Gaziemir) adını Türklerin İzmir'e yerleşimi ile başlayan Aydınoğlu döneminde Gazi Umur Beyin komutanlarından Seyd-i Mükremüddün den adını alır.
Emir Çaka Beyin İzmir i almasıyla başlayan İzmirdeki Türk yerleşimi Aydınoğulları döneminde artarak devam etmiştir.
Seyid ismi peygamber soyundan gelenlere verilir.Peygamber soyundan gelen Seyd-i Mükremüddün taifesinin Seydiköy e yerleşimiyle Türk hakimiyeti artmaya başlamıştır. Aydınoğulları döneminde Seydiköy, Birgiden sonra önemli bir yerleşim yeridir.
Günümüzde Seydiköy ün yerini almış olan Gaziemir adı; burayı Seyyid Mükerremüddin Zaviyesi”ne vakfetmiş olan ve babası Mehmet Beyin eski Türk devlet geleneği ve idare anlayışı doğrultusunda kendisine verdiği İzmirde ikamet ederek, hayatını savaşlarla geçirmiş olan Aydınoğlu Gazi Umur Beye izafeten verilmiş olan bir isimdir. Gaziemir ismi Gazi Umur un zaman içerisinde uğramış olduğu değişim sonucunda yaygınlaşan bir isim olduğudur.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
25 Aralık 2018 Salı
Şeyh Mes’Ud Türbesi - Şanlıurfa
Şeyh Mes’Ud Türbesi - Şanlıurfa
Şanlıurfadaki türbelerin en eski tarihlisi olan bu yapı, aslında dört eyvanlı kapalı Selçuklu medreseleri tarzında inşa edilmiş bir medrese yapısıdır. Doğudaki eyvanın alt kısmındaki odada Şeyh Mesut’un mezarı, eyvan içerisinde de sandukası bulunmaktadır. Şeyh Mesut, Anadolu’nun İslamlaşmasını sağlayan ve halkın mezheplerle tanışmasını sağlayan Hoca Ahmet Yesevi’nin halifelerinden biridir. Şeyh Mes’ud, Nişabur’dan Anadolu’ya gelerek halka İslamiyeti öğretmekle görevlendirilmiştir. Uzun yıllar Urfa’da Müslümanlığa hizmet etmiş evliyadandır. Yapının 100 metre kadar batısında bulunan bir sarnıcın yanındaki kaya üzerine yazılmış Arapça kitabede: "Bu sarnıc, Nişaburlu Said Hengel'in oğlu Mes‘ud tarafından 10 Receb 579 (m. 30 Ekim 1183) tarihinde oyulmuştur. Kim Allah'ı yardıma çağırırsa, Allah ona ve bütün Müslümanlara yardım ve merhamet etsin" yazılıdır.(Kaynak: "Kültür ve İnançlar Diyarı Şanlıurfa" Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları Şehir Kitaplığı Dizisi:26)
Labels:
Şeyh Mes’Ud Türbesi - Şanlıurfa
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
GÜLBABA TÜRBESİ..NİĞDE..GÜLLÜCE KÖYÜ
GÜLBABA TÜRBESİ..NİĞDE..GÜLLÜCE KÖYÜ
1600-1700 yılları arasında yaşamıştır. Misâli Baba ve Gülbaba lakaplarıyla tanınmıştır. Türbesi, Merkez Güllüce Köyü Mezarlığı'ndadır. Büyük Türk Padişahı IV. Murat Bağdat Seferi'ne giderken Niğde Güllüce Köyü yakınlarında ordusuyla konaklar, Sadrazam ordunun yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere Güllüce Köyü'nde Gülbaba'yı ziyaret eder. Gülbaba kısıtlı bir malzemeyle askerlerin ve hayvanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılar. Bunun üzerine padişah IV. Murat Gülbaba'yı ziyaret eder, kendisine hediyeler verir. Gülbaba'da kış ortasında göğsünden taze, beyaz bir gül çıkarıp padişaha sunar. Bu olaydan sonra köy Güllüce Köyü, Misâli Baba da Gülbaba olarak anılır. Bu rivayet bölgede yaygın bir biçimde, halk arasında bilinmektedir. Gülbaba Türbesi ile ilgili bir olay da (Rıfat Yüzbaşıoğlu'nun Mehmet Öncel Koç'a yaptığı açıklamada) şöyle gerçekleşmiş: Gülbaba (Misâli Baba) Türbesi ve mezarlık çevresi düzenlemesi sırasında Yalova Gülcü lük Kooperatifi’nden gül talep edilir. Gülleri almak için Niğde'den Yalova'ya bir araç gönderilir. Kooperatif yetkilileri ellerinde sadece beyaz gül kaldığını, renkli güllerin yanlışlıkla başka bir yere gönderildiğini bildirirler. Bunun üzerine sadece beyaz güller alınıp getirilir ve türbe etrafına bu güller dikilir.
Kaynak: Niğde Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tanıtım Kitapçığı
1600-1700 yılları arasında yaşamıştır. Misâli Baba ve Gülbaba lakaplarıyla tanınmıştır. Türbesi, Merkez Güllüce Köyü Mezarlığı'ndadır. Büyük Türk Padişahı IV. Murat Bağdat Seferi'ne giderken Niğde Güllüce Köyü yakınlarında ordusuyla konaklar, Sadrazam ordunun yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere Güllüce Köyü'nde Gülbaba'yı ziyaret eder. Gülbaba kısıtlı bir malzemeyle askerlerin ve hayvanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılar. Bunun üzerine padişah IV. Murat Gülbaba'yı ziyaret eder, kendisine hediyeler verir. Gülbaba'da kış ortasında göğsünden taze, beyaz bir gül çıkarıp padişaha sunar. Bu olaydan sonra köy Güllüce Köyü, Misâli Baba da Gülbaba olarak anılır. Bu rivayet bölgede yaygın bir biçimde, halk arasında bilinmektedir. Gülbaba Türbesi ile ilgili bir olay da (Rıfat Yüzbaşıoğlu'nun Mehmet Öncel Koç'a yaptığı açıklamada) şöyle gerçekleşmiş: Gülbaba (Misâli Baba) Türbesi ve mezarlık çevresi düzenlemesi sırasında Yalova Gülcü lük Kooperatifi’nden gül talep edilir. Gülleri almak için Niğde'den Yalova'ya bir araç gönderilir. Kooperatif yetkilileri ellerinde sadece beyaz gül kaldığını, renkli güllerin yanlışlıkla başka bir yere gönderildiğini bildirirler. Bunun üzerine sadece beyaz güller alınıp getirilir ve türbe etrafına bu güller dikilir.
Kaynak: Niğde Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tanıtım Kitapçığı
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
ŞEREF ALİ TÜRBESİ..Niğde .merkez
ŞEREF ALİ TÜRBESİ..Niğde .merkez
Niğde/Merkez, Yukarı Kayabaşı Mah. Şerif Ali Sokağı’ndadır. İnşa kitabesine göre, 1865-66 M. yılında yapılmıştır. Yaptıran Hacı Said Paşa’dır. Orijinal durumunu koruyan Türbe, 1976 yılında restore edilmiş, cephe duvarlarında aşınan taşlar yenilenmiştir. Yapı tek katlı, dikdörtgen planlıdır. Dıştan, 5.90x 9.20 boyutlarında, kuzey-güney doğrultudadır. Yapı inşasında; sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı kullanılmış ve itinalı işçilik görülür. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir. 1335 yılında yapılan Sungur bey türbesi ile Kesikbaş, Ağa Yusuf, Arap dede, Şah Süleyman türbeleri de Niğde ili merkezinde bulunmaktadır.
Kaynak: Niğde Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tanıtım Kitapçığı
Labels:
ŞEREF ALİ TÜRBESİ..Niğde .merkez
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
22 Aralık 2018 Cumartesi
Susuz Dede - izmir-Göztepe
Susuz Dede - izmir-Göztepe
Susuz dede’nin kim olduğu hakkında kesin bilgi olmamasına rağmen; susuzluktan ölmüş bir asker ya da evliya olduğu rivayet edilmektedir. Hatta İzmir’in alınmasında emeği geçen Selçuk’lu alperen bir zat olduğu bu sırada susuzluktan öldüğü söylenmektedir.
Bu yüzden mezarına su dökülür. Cuma günü burası ziyaretçi akınına uğrar. Adak adayan ve mum yakan çoktur. Mumluğu dikkat çekicidir. Çeşmesi ise sade görünümlüdür. Ayrıca tepenin altında Helen döneminden kalma bir kilise olduğu da söylenmektedir.
Türbe için dua etmek ,adak dilemek için gelenlerin dışında ,piknik yapmak için gelenler,çocuklarını parka getirenler,çay içip gazetesini okumak için gelenler ile İzmir’in tepeden bakışı ve deniz manzarasını seyretmek için de gelenleri çoktur.
Labels:
Susuz Dede - izmir-Göztepe
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Bayrak Dede –izmir- Bornova
Bayrak Dede –izmir- Bornova
Labels:
Bayrak Dede –izmir- Bornova
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
EBUL HASAN HARAKANİ türbesi ..kars
EBUL HASAN HARAKANİ türbesi ..kars
Anadolu’ya doğru yola çıkanlardan biri Ebul Hasan El Harakani Hazretleri. Mevlana ondan övgüyle bahseder. 1033 yılında Kars’taki Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşer.
Kanatlanıp pervaz etmeyi, yükselip gökler ötesi alemlere varmayı kim istemez ki? Gönül Hayatında ‘tevhid’e ulaşmayı ve ruhani zevklere gömülüp gitmeyi kim arzulamaz ki? Duygu ve düşüncede saflaşıp özüne ermeyi, insani melekelerini geliştirip rabbanileşmeyi kim düşünmez ki? Elbette bunlar dünyaya geliş amacını bilen herkesin hayalidir. Ama herkes böyle olmayı başaramıyor. Çünkü; cismani zevklerden sıyrılıp behimi arzulara başkaldırmak, binbir kötü duygulardan geçerken bedeni hazlara “Evet” dememek, bir çocuk gibi şu dünyanın çamuruna batmamak kolay olmuyor. Evet… İnsanın yürüdüğü yolda veya yolun sonunda “Esfele-i safilin” de var, “Âlâ-yı illiyyîn” de var, şeytanı şeytanlıkta geri bırakmak da. Tıpkı Efendimiz’in (sas) sevgisi ile kalbi dopdolu olan Ebul Hasan El Harakani Hazretler’i gibi. O meleklerin ulaşamadığı ufuklara ulaşanlardan. O sadece Peygamberimiz’in izini takip ederek insanlığa iyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek için Horasan’dan hicret edenlerden biri.
Ebul Hasan El Harakani Hazretleri… O Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için yola koyulanlardan biri. 1033 yılında Kars’ta bulunan Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşüyor. Harakani Hazretleri öyle bir hayat yaşadı ki, ölümünden sonra gelen Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Hazretleri gibi birçok zat kendisinden övgüyle bahseder.
Hatta asrın müellifi, Ebul Hasan El Harakani Hazretleri’ni, ölmelerine rağmen halen yeryüzünde tasarrufu devam eden beş büyük zattan biri olarak ifade eder. Çünkü; O daha dünyada iken ahireti görmeyi başardı. İnsanların imanlarının kurtuluşuna hizmet etmeyi varlığının gayesi olarak gördü. Birçok ulema gelip geçmiştir şu hayattan ama en önemli beş büyük zattan sayılmasına rağmen Harakani Hazretleri çok az kişi tarafından biliniyor.
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Bediüzzaman Said Nursi kaynaklarında ve sohbetlerinde Hasan Harakani’den övgüyle bahsediyorlar. Ebu’l Hasan Harakani evliyanın büyüklerinden, insanları hakka davet eden ve kendilerine Silsile-i Aliyye adı verilen büyük alim ve velilerin altıncısıdır. Zamanın hükümdarı Sultan Mahmud-i Gaznevi, onun sohbetinde bulundu. Hatta Ebu’l Hasan Harakani’nin ona bir de hırkasını hediye ettiği bizlere rivayet ediliyor. 963 ile 1033 yılları arasında yaşayan Ebul Hasan Harakani Hazretleri’nin asıl ismi Ali b. Ahmet b. Cafer’dir. Mevlânâ Mesnevi’sinde ise “Ebul Hüseyn” diye geçer. Prof. Dr. Reynold Nicholson, Mevlânâ’nın Mesnevi’sine yazmış olduğu şerhte şunlara dikkat çekiyor: “Mevlânâ Celaleddin-i Rumi şiirlerinde her ne zaman “Şeyh-i Din” kavramını kullanırsa bundan amacı Şeyh Ebu’l Hasan Harakani olmuştur.” Yine Mevlânâ birçok sohbetinde “Bizim söylediklerimiz Ebu’l Hasan Harakani’den aldıklarımızdan başka bir şey değildir.” diye belirtiyor.
Ebu’l Hasan Harakani’nin tasavvufi anlayışında muazzam bir insan sevgisi hakimdir. İnsanlara hizmeti kendi varlığının gayesi olarak kabul etmiştir. “Allah’ım; Keşke ben ölseydim de, başkaları ölümü tatmasaydı” veya “Keşke bütün yaratılmışların cezasını bana çektirseydiler de, onlar cehenneme gitmeseydiler” sözleri bunun en açık örnekleridir. Hasan Harakani mükemmel bir ruh inceliğine sahipti; “Allah’ım gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsaade etme. Zira Ebu’l Hasan’ın tekkesinde bir garip öldü derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce sahip değilim” şeklinde Allah’a yalvarıyor.
Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri’nin irfani açıklamalarını oluşturan “Nuru’l Ulum’’ isimli eseridir. Bu yazma tek nüsha halinde Britanya Müzesi kütüphanesinde bulunuyor.
Anadolu’ya doğru yola çıkanlardan biri Ebul Hasan El Harakani Hazretleri. Mevlana ondan övgüyle bahseder. 1033 yılında Kars’taki Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşer.
Kanatlanıp pervaz etmeyi, yükselip gökler ötesi alemlere varmayı kim istemez ki? Gönül Hayatında ‘tevhid’e ulaşmayı ve ruhani zevklere gömülüp gitmeyi kim arzulamaz ki? Duygu ve düşüncede saflaşıp özüne ermeyi, insani melekelerini geliştirip rabbanileşmeyi kim düşünmez ki? Elbette bunlar dünyaya geliş amacını bilen herkesin hayalidir. Ama herkes böyle olmayı başaramıyor. Çünkü; cismani zevklerden sıyrılıp behimi arzulara başkaldırmak, binbir kötü duygulardan geçerken bedeni hazlara “Evet” dememek, bir çocuk gibi şu dünyanın çamuruna batmamak kolay olmuyor. Evet… İnsanın yürüdüğü yolda veya yolun sonunda “Esfele-i safilin” de var, “Âlâ-yı illiyyîn” de var, şeytanı şeytanlıkta geri bırakmak da. Tıpkı Efendimiz’in (sas) sevgisi ile kalbi dopdolu olan Ebul Hasan El Harakani Hazretler’i gibi. O meleklerin ulaşamadığı ufuklara ulaşanlardan. O sadece Peygamberimiz’in izini takip ederek insanlığa iyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek için Horasan’dan hicret edenlerden biri.
Ebul Hasan El Harakani Hazretleri… O Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için yola koyulanlardan biri. 1033 yılında Kars’ta bulunan Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşüyor. Harakani Hazretleri öyle bir hayat yaşadı ki, ölümünden sonra gelen Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Hazretleri gibi birçok zat kendisinden övgüyle bahseder.
Hatta asrın müellifi, Ebul Hasan El Harakani Hazretleri’ni, ölmelerine rağmen halen yeryüzünde tasarrufu devam eden beş büyük zattan biri olarak ifade eder. Çünkü; O daha dünyada iken ahireti görmeyi başardı. İnsanların imanlarının kurtuluşuna hizmet etmeyi varlığının gayesi olarak gördü. Birçok ulema gelip geçmiştir şu hayattan ama en önemli beş büyük zattan sayılmasına rağmen Harakani Hazretleri çok az kişi tarafından biliniyor.
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Bediüzzaman Said Nursi kaynaklarında ve sohbetlerinde Hasan Harakani’den övgüyle bahsediyorlar. Ebu’l Hasan Harakani evliyanın büyüklerinden, insanları hakka davet eden ve kendilerine Silsile-i Aliyye adı verilen büyük alim ve velilerin altıncısıdır. Zamanın hükümdarı Sultan Mahmud-i Gaznevi, onun sohbetinde bulundu. Hatta Ebu’l Hasan Harakani’nin ona bir de hırkasını hediye ettiği bizlere rivayet ediliyor. 963 ile 1033 yılları arasında yaşayan Ebul Hasan Harakani Hazretleri’nin asıl ismi Ali b. Ahmet b. Cafer’dir. Mevlânâ Mesnevi’sinde ise “Ebul Hüseyn” diye geçer. Prof. Dr. Reynold Nicholson, Mevlânâ’nın Mesnevi’sine yazmış olduğu şerhte şunlara dikkat çekiyor: “Mevlânâ Celaleddin-i Rumi şiirlerinde her ne zaman “Şeyh-i Din” kavramını kullanırsa bundan amacı Şeyh Ebu’l Hasan Harakani olmuştur.” Yine Mevlânâ birçok sohbetinde “Bizim söylediklerimiz Ebu’l Hasan Harakani’den aldıklarımızdan başka bir şey değildir.” diye belirtiyor.
Ebu’l Hasan Harakani’nin tasavvufi anlayışında muazzam bir insan sevgisi hakimdir. İnsanlara hizmeti kendi varlığının gayesi olarak kabul etmiştir. “Allah’ım; Keşke ben ölseydim de, başkaları ölümü tatmasaydı” veya “Keşke bütün yaratılmışların cezasını bana çektirseydiler de, onlar cehenneme gitmeseydiler” sözleri bunun en açık örnekleridir. Hasan Harakani mükemmel bir ruh inceliğine sahipti; “Allah’ım gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsaade etme. Zira Ebu’l Hasan’ın tekkesinde bir garip öldü derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce sahip değilim” şeklinde Allah’a yalvarıyor.
Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri’nin irfani açıklamalarını oluşturan “Nuru’l Ulum’’ isimli eseridir. Bu yazma tek nüsha halinde Britanya Müzesi kütüphanesinde bulunuyor.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Şeyh Mansur Türbesi ..kilis
Şeyh Mansur Türbesi ..kilis
Kilis’in 3 km. güneyinde, bahçeler arasında bulunan bu türbeden Evliya Çelebi “Şeyh Mansur Türbesi” diye söz etmemektedir. Ancak şehrin kıblesinde, Hz.Peygamber’in sofrasını hazırladığından ötürü Simati denilen Şeyh Mehmet Simati’nin bir dergahı ve yanında da türbesinin olduğuna değinmektedir. Bu türbelerin ne olduğu bilinmemektedir. Büyük olasılıkla bunlar Şeyh Mansur Türbesi’nin çevresinde bulunuyorlardı.
Günümüze gelen ve kitabesi bulunmayan bu türbenin kime ait olduğu bilinmemekle beraber, halk arasında Şeyh Mansur Türbesi olarak tanınmaktadır. Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Üzeri kubbe ile örtülü, yuvarlak kemerli giriş kapısının iki yanında yuvarlak kemerli iki penceresi vardır.
Kilis’in 3 km. güneyinde, bahçeler arasında bulunan bu türbeden Evliya Çelebi “Şeyh Mansur Türbesi” diye söz etmemektedir. Ancak şehrin kıblesinde, Hz.Peygamber’in sofrasını hazırladığından ötürü Simati denilen Şeyh Mehmet Simati’nin bir dergahı ve yanında da türbesinin olduğuna değinmektedir. Bu türbelerin ne olduğu bilinmemektedir. Büyük olasılıkla bunlar Şeyh Mansur Türbesi’nin çevresinde bulunuyorlardı.
Günümüze gelen ve kitabesi bulunmayan bu türbenin kime ait olduğu bilinmemekle beraber, halk arasında Şeyh Mansur Türbesi olarak tanınmaktadır. Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Üzeri kubbe ile örtülü, yuvarlak kemerli giriş kapısının iki yanında yuvarlak kemerli iki penceresi vardır.
Labels:
Şeyh Mansur Türbesi ..kilis
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Haracoğlu Türbesi ..İhsangazi..kastamonu
Kastamonu İhsangazi ilçesinde, İsalar Mahallesi’ndeki Haracoğlu Türbesi’nin Horasanlı Şeyh Saadeddin-i Haraci’ye ait olduğu sanılmaktadır. Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ayrıca Şeyh Sadettin Haraci’nin burada yaptırdığı dergah ve diğer yapılardan günümüze hiçbir iz gelememiştir.
Türbe taş duvarlı bir bahçe içerisinde, tuğladan çokgen planlı yapılmış, üzeri çatı ile örtülmüştür. Mimari yönden bir özelliği bulunmayan bu türbe yakın tarihlerde yeniden yapılmıştır.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
21 Aralık 2018 Cuma
Himmet Baba Türbesi ...Elbistan..maraş
Kahramanmaraş Elbistan ilçesinde bulunan Himmet Baba Camisi’nin yanında Himmet Baba’nın türbesi bulunmaktadır. Caminin yapım tarihi bilinmediği gibi türbe ile aynı tarihte yapıldığı sanılmaktadır. Cami ve türbe, mimari üslubundan ötürü XIV.yüzyıla tarihlendirilmektedir.
Türbe kesme ve moloz taştan kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri içten kubbe, dıştan da konik bir çatı ile örtülmüştür.
Himmet Baba ile ilgili yörede bir de söylence bulunmaktadır. Bu söylenceye göre; Selçuklular döneminde Elbistan’ın askeri valisi olan Himmet Baba, adaletli yönetiminden ötürü halk tarafından sevilen ve sayılan bir kişi idi. Elbistan’a yapılan bir akın sırasında şehri korurken bir kılıç darbesi ile başı kopmuş, ancak Himmet Baba başını eline alarak savaşın sonuna kadar mücadelesini sürdürmüştür. Bunu gören bir kadın “Şu yiğide bakın” deyince de olduğu yere düşmüş ve bir daha da kalkmamıştır. Bundan sonra halk Himmet Baba’yı düştüğü yere gömmüştür. Daha sonra da burada cami ve bir de türbesi yapılmıştır.
Kahramanmaraş Elbistan ilçesinde bulunan Himmet Baba Camisi’nin yanında Himmet Baba’nın türbesi bulunmaktadır. Caminin yapım tarihi bilinmediği gibi türbe ile aynı tarihte yapıldığı sanılmaktadır. Cami ve türbe, mimari üslubundan ötürü XIV.yüzyıla tarihlendirilmektedir.
Türbe kesme ve moloz taştan kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri içten kubbe, dıştan da konik bir çatı ile örtülmüştür.
Himmet Baba ile ilgili yörede bir de söylence bulunmaktadır. Bu söylenceye göre; Selçuklular döneminde Elbistan’ın askeri valisi olan Himmet Baba, adaletli yönetiminden ötürü halk tarafından sevilen ve sayılan bir kişi idi. Elbistan’a yapılan bir akın sırasında şehri korurken bir kılıç darbesi ile başı kopmuş, ancak Himmet Baba başını eline alarak savaşın sonuna kadar mücadelesini sürdürmüştür. Bunu gören bir kadın “Şu yiğide bakın” deyince de olduğu yere düşmüş ve bir daha da kalkmamıştır. Bundan sonra halk Himmet Baba’yı düştüğü yere gömmüştür. Daha sonra da burada cami ve bir de türbesi yapılmıştır.
Labels:
Himmet Baba Türbesi (Elbistan)
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Yedi Şehitler Kesikbaş Türbesi ..ısparta
Isparta’nın fetih yıllarında yapılan savaş sırasında şehit olan ve her biri ayrı bir bölgeyi koruyan gazilerin öldükleri yere gömüldükleri söylenmektedir. Bunlardan biri Tabakhane Camisi yanındaki türbeye gömülmüştür. Diğerleri Şeremed Dede ismi ile İskender mahallesi’ne; Hu Dede adıyla Doğancı Mahallesi’ne; Kurtuluş ile Yenice mahallelerine gömülmüşlerdir.
Bu türbe çokgen gövdeli olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbe kesme taştan yapılmıştır.Yakın tarihlerde yapılan türbe mimari bir özellik taşımamaktadır. Türbenin girişi yuvarlak kemerlidir.
Isparta’nın fetih yıllarında yapılan savaş sırasında şehit olan ve her biri ayrı bir bölgeyi koruyan gazilerin öldükleri yere gömüldükleri söylenmektedir. Bunlardan biri Tabakhane Camisi yanındaki türbeye gömülmüştür. Diğerleri Şeremed Dede ismi ile İskender mahallesi’ne; Hu Dede adıyla Doğancı Mahallesi’ne; Kurtuluş ile Yenice mahallelerine gömülmüşlerdir.
Bu türbe çokgen gövdeli olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbe kesme taştan yapılmıştır.Yakın tarihlerde yapılan türbe mimari bir özellik taşımamaktadır. Türbenin girişi yuvarlak kemerlidir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
18 Kasım 2018 Pazar
Hatuniye (Sultan Şah-Ümmü Sultan) Türbesi - Ödemiş
İzmir ili Ödemiş ilçesi, Birgi Bucağında bulunan bu türbe, Birgi Ulu Camisinin güneyinde bulunmaktadır. Aydınoğulları döneminden Birgide kalan en eski yapılardan biri olan bu türbenin giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre, Aydınoğlu Mehmet Beyin kız kardeşi Sultan Şah için h.710 (1310) tarihinde yaptırılmıştır.
Sultan Şahın vakfı olan, günümüze ulaşamayan medrese ile birlikte yaptırılan bu türbenin etrafı daha sonra hazireye dönüşmüşse de çevre düzenlemesi sırasında buradaki mezar taşları kaldırılmıştır.
Türbe moloz taş ve tuğladan, altıgen planlı yapılmış olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Son yıllarda yapılan onarımlar sırasında özgünlüğünü büyük ölçüde yitiren türbenin üzeri kasnaksız basık bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturtulmuştur. Türbeye güney yönündeki bir kapıdan girilmekte olup, her cephesine de yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır. Günümüzde kuzey duvarındaki pencere örülmüş ve burası sağır duvar haline getirilmiştir.
Türbenin girişi ileriye doğru uzanmış ve bu yüzden de giriş cephesi eyvan biçimine dönüşmüştür. Hafif sivri kemerli bu eyvanın içerisine ve yan yüzlerine karşılıklı birer niş yerleştirilmiştir. Geçmeli basık kemerli girişin kilit taşı üzerine kabara ve iki yanına da madalyonlu basit süslemeler yapılmıştır. Türbenin iki satırlık sülüs yazılı kitabesi giriş kemerinin üzerine yerleştirilmiştir.
Türbe içerisinde buraya sonradan konulduğu anlaşılan bir mezar bulunmaktadır. İbrahim Hakkı Uzunçarşılının yayınladığı Şah Sultanın mezarın ne olduğu bilinmemektedir.
İzmir ili Ödemiş ilçesi, Birgi Bucağında bulunan bu türbe, Birgi Ulu Camisinin güneyinde bulunmaktadır. Aydınoğulları döneminden Birgide kalan en eski yapılardan biri olan bu türbenin giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre, Aydınoğlu Mehmet Beyin kız kardeşi Sultan Şah için h.710 (1310) tarihinde yaptırılmıştır.
Sultan Şahın vakfı olan, günümüze ulaşamayan medrese ile birlikte yaptırılan bu türbenin etrafı daha sonra hazireye dönüşmüşse de çevre düzenlemesi sırasında buradaki mezar taşları kaldırılmıştır.
Türbe moloz taş ve tuğladan, altıgen planlı yapılmış olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Son yıllarda yapılan onarımlar sırasında özgünlüğünü büyük ölçüde yitiren türbenin üzeri kasnaksız basık bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturtulmuştur. Türbeye güney yönündeki bir kapıdan girilmekte olup, her cephesine de yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır. Günümüzde kuzey duvarındaki pencere örülmüş ve burası sağır duvar haline getirilmiştir.
Türbenin girişi ileriye doğru uzanmış ve bu yüzden de giriş cephesi eyvan biçimine dönüşmüştür. Hafif sivri kemerli bu eyvanın içerisine ve yan yüzlerine karşılıklı birer niş yerleştirilmiştir. Geçmeli basık kemerli girişin kilit taşı üzerine kabara ve iki yanına da madalyonlu basit süslemeler yapılmıştır. Türbenin iki satırlık sülüs yazılı kitabesi giriş kemerinin üzerine yerleştirilmiştir.
Türbe içerisinde buraya sonradan konulduğu anlaşılan bir mezar bulunmaktadır. İbrahim Hakkı Uzunçarşılının yayınladığı Şah Sultanın mezarın ne olduğu bilinmemektedir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
GEYİKLİ DEDE TÜRBESİ..geyikli dağı
Geyikli Dede türbesi Geyikli Dağı’nın tepesinde yer alır . Aleviler tarafından her yıl baharda topluca ziyarete gidilir, adaklarda bulunulur ve şölenler verilir.
Geyikli Dede etrafında değişik hikayeler anlatılır. Bunlardan biri, Bergama’nın fethinde bulunan bir kumandan ile ilgilidir. Bu dağa ava giden komutan yavrularıyla gezen bir geyiği vurur. Onun yaşlı gözlerle yavrularına bakarak ölmesine dayanamayan avcı da orada düşüp ölür. Dağın doruğundaki mezara geyikle birlikte gömülür. Bir diğer hikaye ise tek başına dağda geyik avlayarak yaşayan ulu bir kişi ile ilgilidir. Öldüğünde bu zatı bulunduğu yere defnederler ve bu mezar günümüze kadar unutulmaz.
Geyikli Dede türbesi Geyikli Dağı’nın tepesinde yer alır . Aleviler tarafından her yıl baharda topluca ziyarete gidilir, adaklarda bulunulur ve şölenler verilir.
Geyikli Dede etrafında değişik hikayeler anlatılır. Bunlardan biri, Bergama’nın fethinde bulunan bir kumandan ile ilgilidir. Bu dağa ava giden komutan yavrularıyla gezen bir geyiği vurur. Onun yaşlı gözlerle yavrularına bakarak ölmesine dayanamayan avcı da orada düşüp ölür. Dağın doruğundaki mezara geyikle birlikte gömülür. Bir diğer hikaye ise tek başına dağda geyik avlayarak yaşayan ulu bir kişi ile ilgilidir. Öldüğünde bu zatı bulunduğu yere defnederler ve bu mezar günümüze kadar unutulmaz.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Çoban Dede (Sungurlu Cüneyd Bey ) Türbesi – Ödemiş
Beylikler Döneminden kalma bir yapı Ödemiş ilçe merkezinin en eski binası durumundadır. Aynı zamanda bölgedeki değil, Anadolu’daki erken mezar yapılarından biridir; türbeden çok kümbet özelliği taşımaktadır. Kaynaklarda Kızıl Ali (Baba) Zaviyesi, Abdal Cüneyd Zaviyesi-Tekkesi olarak da geçen yapının inşa tarihi hakkında bugüne değin açık bir belgeye rastlanmamıştır. Ancak, mimarî özellikleri Aydınoğlu Beyliği dönemini işaret etmektedir.
Sekizgen planlı yapı taş ve harç kullanılarak inşa edilmiştir. Sekizgen formlu bir külah ile örtülüdür. Giriş demir bir kapı ile sağlanmaktadır. Üç cephesinde pencere mevcut olup, bir tanesi sonradan örülerek kapatılmıştır.
Mülkiyeti Ödemiş Belediyesi’ne ait olan türbenin restore edilmesi ve çevre düzenlemesinin yapılması için çalışmalar devam etmektedir.
Kaynak: Ödemiş Kaymakamlığı
Beylikler Döneminden kalma bir yapı Ödemiş ilçe merkezinin en eski binası durumundadır. Aynı zamanda bölgedeki değil, Anadolu’daki erken mezar yapılarından biridir; türbeden çok kümbet özelliği taşımaktadır. Kaynaklarda Kızıl Ali (Baba) Zaviyesi, Abdal Cüneyd Zaviyesi-Tekkesi olarak da geçen yapının inşa tarihi hakkında bugüne değin açık bir belgeye rastlanmamıştır. Ancak, mimarî özellikleri Aydınoğlu Beyliği dönemini işaret etmektedir.
Sekizgen planlı yapı taş ve harç kullanılarak inşa edilmiştir. Sekizgen formlu bir külah ile örtülüdür. Giriş demir bir kapı ile sağlanmaktadır. Üç cephesinde pencere mevcut olup, bir tanesi sonradan örülerek kapatılmıştır.
Mülkiyeti Ödemiş Belediyesi’ne ait olan türbenin restore edilmesi ve çevre düzenlemesinin yapılması için çalışmalar devam etmektedir.
Kaynak: Ödemiş Kaymakamlığı
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
SARI BABA ( SARI İSMAİL DEDE )TÜRBESİ - TİRE
Tire’nin Büyükkemerdere köyünde mezarı vardır. Bunun makam mezarı mı yoksa asli mezar mı olduğu bilinmemekle birlikte, yüzlerce yıldır bu mezar çevresinde adına “ mahya” denilen yemekli anma törenleri yapılmaktadır. Bu kutsamalara kadın ve kızların ilgisi de yoğundur., Büyük ve Küçük menderes Havzası köylerin katılımıyla binlerce insanın bir araya geldiği ender kutlamalardandır.
Sarı İsmail Dede, Horasan’ın, Eski Türkistan’ın Seyran Şehrine bağlı Yese Kasabası halkından olup aynı yerde yetişmiş olan ilk Türk mürşidi meşhur büyük evliya Ahmed Yesevi Hazretleri’nin tarikatının Kalenderiye koluna mensuptur.
Kendisi 1350-1420 tarihleri arasında yaşamış olup, Anadolu’da Osmanlı Devleti’nin kurulması ile o tarihlerde Türk halkının esaslı bir akidesine sahip olmadıklarından halka irşad etmek maksadıyla Türkistan’dan Anadolu’ya birçok evliya gönderilmiş, her biri ikamet edeceği yöreyi arayıp bulup yerleşmişlerdir.
Bu meyanda Sarı İsmail Dede’de Osmanlı Devleti’nin 3. Padişahı I. Murat’ın son yıllarında Tire’nin Büyükkemerdere Köyü’ne yerleştiği ve yerleşim yerinde içecek bir yudum su olmadığından Allah’a secde edip gözyaşı dökerek: “Allah’ım! Fakiri burada mihman kıldın, canlara içecek su ve rızk ihsan et, bereketini üzerimizden eksik etme, niyazımızı kabul et…” diye yalvara yalvara şimdi akmakta olan suyu Cenab-ı Hak ihsan etmiş ve o yıl bol, bereketli mahsul alınmıştır. O tarihten beri de bu hayır ve dua adet halinde devam etmektedir.
Allah’ın ihsan ettiği bu sudan da Tire’de bulunan Eskici Dede’ye bir sepet içinde su gönderdiği sultanın kerametlerindendir.
Tire’nin Büyükkemerdere köyünde mezarı vardır. Bunun makam mezarı mı yoksa asli mezar mı olduğu bilinmemekle birlikte, yüzlerce yıldır bu mezar çevresinde adına “ mahya” denilen yemekli anma törenleri yapılmaktadır. Bu kutsamalara kadın ve kızların ilgisi de yoğundur., Büyük ve Küçük menderes Havzası köylerin katılımıyla binlerce insanın bir araya geldiği ender kutlamalardandır.
Sarı İsmail Dede, Horasan’ın, Eski Türkistan’ın Seyran Şehrine bağlı Yese Kasabası halkından olup aynı yerde yetişmiş olan ilk Türk mürşidi meşhur büyük evliya Ahmed Yesevi Hazretleri’nin tarikatının Kalenderiye koluna mensuptur.
Kendisi 1350-1420 tarihleri arasında yaşamış olup, Anadolu’da Osmanlı Devleti’nin kurulması ile o tarihlerde Türk halkının esaslı bir akidesine sahip olmadıklarından halka irşad etmek maksadıyla Türkistan’dan Anadolu’ya birçok evliya gönderilmiş, her biri ikamet edeceği yöreyi arayıp bulup yerleşmişlerdir.
Bu meyanda Sarı İsmail Dede’de Osmanlı Devleti’nin 3. Padişahı I. Murat’ın son yıllarında Tire’nin Büyükkemerdere Köyü’ne yerleştiği ve yerleşim yerinde içecek bir yudum su olmadığından Allah’a secde edip gözyaşı dökerek: “Allah’ım! Fakiri burada mihman kıldın, canlara içecek su ve rızk ihsan et, bereketini üzerimizden eksik etme, niyazımızı kabul et…” diye yalvara yalvara şimdi akmakta olan suyu Cenab-ı Hak ihsan etmiş ve o yıl bol, bereketli mahsul alınmıştır. O tarihten beri de bu hayır ve dua adet halinde devam etmektedir.
Allah’ın ihsan ettiği bu sudan da Tire’de bulunan Eskici Dede’ye bir sepet içinde su gönderdiği sultanın kerametlerindendir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)