KARIŞIK

18 Eylül 2018 Salı


SELAMİ ALİ EFENDİ TÜRBESİ..ÜSKÜDAR .İSTANBUL 






İstanbul – Üsküdar – Kısıklı’da Büyük Çamlıca caddesinden İBB tesislerine çıkarken solda yer alan Selami Türbe sokaktaki kabristanda
Celveti şeyhlerinden olan Selami Ali Efendi, Menteşe’nin Kozyaka köyünde doğmuştur. Doğum tarihi belli değildir. Babasının adı İlyas’dır.
Selami Ali Efendi, kadı olup tahsilini tamamladıktan sonra, önce Kırkakça Medresesine müderris olmuş ardında İstanköy adasına müftü oldu. Burada manevî ilimlere ve tasavvufa olan meyli sebebiyle müftülük ve kadılık gibi resmi vazifeleri bırakarak Celvetî büyüklerinde Zakirzade Abdullah Efendi‘ye (v. 1068/ 1658) intisab etti. Seyr ü sülükunu tamamladıktan sonra Bursa’ya irşad vazifesiyle gönderildi. Orada bir zaviye yaptırıp insanlara din-i İslamı anlatmak, öğretmek ve yaşatmakla meşgûl oldu. 1679 (H.1090) senesinde Divitçizâde Şeyh Mehmed Efendinin vefatıyla boşalan İstanbul Üsküdar’daki Şeyh Aziz Mahmûd Dergâhının şeyhliğine getirildi.
Selami Ali Efendi ; sözünü esirgemeyen , meczub tabiatı ile karşısındaki etkileyen , nazar sahibi bir idi. Vahdet-i vücud neşvesini önere çıkaran mutasavvıflardandı. Bu sebeple diğer zühdi tasavvufu benimseyen Celvetilerce tenkid edilmiştir.
Hüseyin Vassaf Bey’in tesbitine göre, Hüdayî Tekkesi’ndeki görevinin üçüncü senesinde bazı garazkar insanların dedikoduları ve Vani Mehmet Efendi’nin arzusu doğrultusunda, Selamî Efendi’nin meşihati IV. Mehmet (1648-1687) tarafından kaldırmış, fakat 1683 Viyana bozgunundan sonra, Vani Mehmet Efendi’nin Bursa’nın Kestel köyüne sürülmesi üzerine 1684-5 tarihinde bir hatt-ı hümayun ile tekrar meşihate getirilmiştir. Hüseyin Vassaf Bey bu hadiseyi şu cümleleriyle anlatır: “Hazret-i Selamî hakkında isnadatın müfteriyatdan ibaret olduğu tahakkuk edince, def’e şane olarak 1095/1685’de Asitane-i Hz. Pîr’de şeyh oldu. Bu sırada Üsküdar’da Baglarbaşı’nda kain ve Selamsız denilmekle meşhur mahallede bir tekye ile mescidi şerife ve Bülbülderesi ile Acıbadem’de birer cami-i latif ve Bulgurlu (1101/ 1690) ve Kısıklı’ya birer zaviye inşa edip vazifeliler tertib eyledi.
Selami Efendi , varlıklı bir mutasavvıftır. Sağlığın bu servetinin tamamını hayır işlerinde kullanmış. Bursa’da namazgah’da bir zaviye; Üsküdar Bağlarbaşında bir tekke ve bir cami, Bülbülderesi’nde ve Kısıklı’da birer tekke -cami inşa etmiş , diğer taraftan Bağlarbaşı – Fıstıkağacı arasında adına kurulan Selami Ali mahallesini, bu cami ve dergahların hizmetleri için vakfetmiştir. Hüseyin Vassaf , şeyhin ayrıca ” inşa ve tamiren ihya eylediği çeşmelerin adedi kırka yakındır. Halen nam-ı alilerine nisbetle mahalle ve tekye ve cami ve çeşmeleri vardır.” denmektedir.
Selami Ali Efendi, Celvetiliğin dört büyük şubesinden birisi olan ve kendi adıyla anılan Selamiyye kolunun da Pîridir. Niksarlı Mehmet Efendi ile Bilecikli osman efendi önemli halifelerindendir.
Selamiyye’nin, ana kol Celvetiyye’den temel farkı zikir icra şekliyle alakalı olduğu gibi, mensuplarının başlarına giydikleri taclarının onyedi dilimli olmasıdır. Zira, Selami Ali Efendi, Celvetiyye’nin on üç terkli tacını yeni bir yorum getirerek on yedi terke çıkarmıştır. Üsküdar’daki Türbe-i şerifinin haziresinde dergahın şeyhlerinden Mustafa Şerafeddin Efendi’nin on yedi terkli mezar taşını görmek mümkündür.
Selamî Ali Efendi, Safer 1103/1691 tarihinde vefat etmiş ve Kısıklı’da yaptırdığı tekkenin haziresinde sırlanmıştır. Selami Ali Efendi’nin türbesi, Belediye tarafından 1957 senesinde tamir ettirilmiştir. Burada bulunan dergah 1912-1917 yıllarında yıkılmış, daha sonraları da ortadan kalkmıştır. Dergahın içindeki evler 1960′ yıllarda VakıOar idaresi tarafından satılmıştır.İbrahim Has Efendi’nin Tezkire-i Has isimli eserinde Selami Ali Efendi’nin dostlarından Seyyid Abdulkadir Efendi’den naklen şeyhin vefatıyla ilgili şu bilgileri verir; Şeyh Efendi vefat etmeden önce merkez asitanede bulunuyordu ki, ”Biz burda vefat etsek halk bizi omuzlarında götürmeye zahmet çekerler. Varalım merkadmızın yanında vefat edelim” deyip Kısıklı’ya, bugünkü türbesinin bulunduğu tekke ve türbeye gelmiştir. Burada keşkek yaptırıp gelene gidene üç gün yemek yedirmiş, her gelenin eline iki para vermiştir. Bu adet bilahere İstanbul ve Üsküdar’da meşhur olmuştur. Üç gün tamalandıktan sonra şeyh abdest almak istediğini bildirmiş, abdestini tazeledikten sonra tekrar oturduğu çadıra götürülmüş, dervişlerin hatm-i tevhide başlamalarından yarım saat sonra vefat etmiştir.
Şeyh Selami Ali Efendi’nin kabri’nin bulunduğu hazire’de şeyh Efendi’den başka ; Tekke’nin Şeyhlerinden ;
Niksarlı Şeyh el Hac Mehmed Efendi ( Etrafı demir parmaklıkla çevrili 17 terkli şahidesi var )
Şeyh Mustafa Şerafeddin Efendi ‘nin de kabirleri bulunmaktadır.

25 Ağustos 2018 Cumartesi

             Seyid Baba türbesi..divriği..akmeşe




Türbe sorumlusu Kanber Ocaklı, Bize şu bilgileri sundu:
 ‘’15 senedir bu türbenin görevlisiyim. Buraya gelip de derdine derman bulmayan görmedim. Yalnız itikat şart. Nice insanlar burada evlat buldu, derdine derman buldu, iş buldu.
8- 10 senedir evladı olmayan kişi buraya geldi, derdine derman buldu. Mesela Zara’nın Korkut köyünde çok insan geldi buraya.
Birini hiç unutmam kapıda duruyorlardı, 15 yaşında bir genç bayan vardı konuşamıyordu. Bayanı içeri götürdüm, dilim döndüğü kadar duasını yaptım. Sende şurada otur dedim inşallah düzelecek dedim. Yarım saat sonra geleceğim diyerek eve gittim. Aradan çok geçmeden o gelenlerden biri koşa koşa yanıma geldi ve bana o bayan kalktı etrafı süpürüyor ve konuşuyor dedi.
Hemen gittiğimde gördüğüm manzara şuydu:  O insanların bir kısmı ağlıyor, bir kısmı da sevincinden gülüyordu.
Korkut köyü Seyit Baba’dan 20 tane evlat aldı. Bunların adları hep Seyit. Gelenler için dilim döndüğü kadar dualarını yapıyorum. Buradan gittikten sonra hacıya hocaya doktora gitmeyeceksin diyorum. Bir başkasının anlatayım Divriği köylerinden bir hasta geldi rahatsızım dedi. Onu türbeye götürdüm dilim döndüğü kadar duasını yaptım, sen buraya yat dedim. İnşallah şifa bulacak dedim. 10 15 dakika sonra bağırtı duydum. Koşarak hastanın yanına gittim. Hasta kulağımdan bir şey ısırdı dedi. Çevreye baktım ki bir akrep, heyecana geldi m onu öldürdüm.
Ama daha sonra kendime geldim özür diledim. Bir hafta sonrau vatandaş düzemiş olarak geldi ve kurbanı burada kesti.
Sivas’ta 102 tane türbe var, ama herkesin görev ayrı. Ahmet Yesevi Hoca’nın sen Akmeşe Köyü’nde vazifelisin demiş. Üç Kardeşler bunlar Büyük olan Erikli Köyünde Koca Saçlı Resul Baba, küçük Ağababa köyünde. Bunlar Horasan erenleridir.
Türbenin içinde bir aile yatıyor : Seyit Baba, eşi Sultan, oğlu Abdurrahman, kızı Sakine en sondaki de Arap bekçileri .

Seyyit Baba, Selçuklular döneminde yaşamış ve bu yörede şehit düşmüş bir Alp-Erendir. Seyyit Baba yatırı, Divriği’ye 24 km. uzaklıktaki Akmeşe (Ziniski) köyündedir. Divriği yönündeki en önemli ziyaret yerlerinden biridir. Her Divriğili ömründe en az bir defa olsun burasını ziyaret etmiştir. Seyyit Baba türbesi kare planlı olup üzeri piramit külahla örtülüdür. Türbe etrafını başka yapılar çevirmiştir. Türbe içerisinde beş kabir bulunmaktadır. İlk kabir Seyyit Babaya aittir. İkinci kabir Seyyit babanın hanımına, üçüncü kabir oğlu Abdurrahman’a, dördüncü kabir kızı Sakine’ye ve beşinci kabirde hizmetçisi Arap’a ait bulunmaktadır. Bunlar tahta sandukalar olup üzerleri renkli kumaşlarla örtülüdür.

Akmeşe (Ziniski), Osmanlılar döneminde oldukça büyük bir kasabaydı. Sivas’tan Divriği’ye gelen(1650) Evliya Çelebi, Ziniski hakkında şu bilgiyi verir: “ … Sonra Karabel’i aşıp Yağbasan köyüne geldik. Bütün halkı Müslümandır. Meli Dede tekkesi adıyla büyük bir tekkesi vardır. Buradan yine doğu’ya gidip Zefeski (Ziniski) köyüne geldik. Kasaba büyüklüğünde bağlı-bahçeli, camii, hamamı, hanı ve pazarı olan güzel bir köydür. Fırat (Çaltı) nehrinin kenarında ise de yine Sivas tarafına düşer. İstanbul’ da Başbaki Kulu olan İbrahim Ağa nın köyüdür.”

Osmanlı dönemine ait  tahrir defterinde, zaviye için ise ayrı bir başlık altında vakfedilen köy,mezra,tarla ve bostanlar yazılmıştır: Ziniskiye bağlı Belmen(?),Yuvalar mezraları,Erüklü köyü,Ziniski köyündeki Mamaşlu,Kutbağı,Osman Bağı,Yahya Danişmend Bağı,Kara Balabansı,Hacı Hasan Vakfı,Garip Tarla adlarını taşıyan,bazıları isimsiz bırakılmış ceman 10 tarla (Garip Tarla,Yağlıca mezrasında) ile harap bir bostandan ibaret oldukça zengin bir vakıf tesis edilmiştir.

İbrahim Aslanoğlu,Seyyit Babanın menkibevi kişiliğini anlatan Menakıb-ı Seyyit Baba adlı bir eserinin olduğunu;fakat bu eserin I.Dünya savaşı yıllarında kaybolduğunu söylemektedir.

SEYYİT BABA
Sabah erdim vardım Seyyid Baba’ya
Yüzüm sürdüm şehitlerin taşına
Dolandım tecella kıldım dergâhına
Vardım düştüm sancağının başına

Bir ismi Hayder’dir, bir ismi ALİ
Sancağı Cennet’te geldi bu veli
Hak nazar eyledi doldu bu dolu
Canım kurban kadeh sunan eline

Ol Sultan Saçlı’yı yanına aldı
İsteyen kulların muradın verdi
Kızıl Elma’ya dek kâfiri kırdı
Yüz sürerek kümbedinin taşına

Laşker-i Abdal’a çıkıyor eli
Kimsenin kalmadı kendiye dili
İmam Hüseyin ile Bektaş-ı Veli
Canım kurban beratına,işine

Kara Pirbat Al-i Aba yarıdır,
Koca Leşker günahları arıtır
Sultan Ağu’çen cümlenin piridir
Yüz sürelim eşiğine başına

Fakir Edna’m der ki babına varsam
Yeşil sancağına yüzümü sürsem
Ölmeden açsam da görsem
Gör üstadım Hatayi’nin işi ne…

MENKIBE
Seyit babanın asıl adı Seyit Burhanettin’dir. Seyit babanın dedeleri hoca Ahmet Yesevi ‘den nasip aldıktan sonra Hacı Bektaş Veli ile birlikte Horasan’dan yola çıkıyorlar. Vilayetname, Ahmet Yesevi’nin 99 bin halifesi olduğunu yazar. Hoca Ahmet Yesevi’den nasip alan dervişlere Horasan erenleri denilmektedir. Bunlar Anadolu’ya, İran yoluyla gelmişlerdir.
Seyit babanın dedeleri de İran yoluyla Anadolu’ya gelirler. Bu dervişler 6 tanedir. Hünkâr,  Kırşehir’e, Baba İlyas Amasya’ya gider. Seyit Baba’nın dedeleri de bir müddet Tunceli ( dersim) de kalırlar. Bunlara o yörede Sarıoğlu askerleri denilmektedir. Sarıoğulları Tunceli’den göçüp Divriği’nin Ziniski köyüne gelip yerleşirler. Aynı soydan gelme Koca Leşker, Erzincan’a bağlı İliç beldesinin Bağıştaş Köyü yakınlarında şehit düşer. Türbesi, Bağıştaş istasyonu yakınlarındaki bir koruluğun içerisindedir.

Menkıbe

Yine menkıbelere göre erikli köyünde yatmakta olan Koca Saçlı ailenin en büyüğü, Seyit Baba ortancası, ağar köyünde yatırı bulunan ağar baba da en küçükleridir.

Menkıbe

Başka bir menkıbeye göre Seyit Baba, Hünkârın halifelerindendir. Hünkârın emri ile Ziniski yöresini feth etmek için sancağını çeker dervişleriyle birlikte yola çıkar. Erikli Köyü üzerinden Ziniski’ye gelirken bir takım kerametler gösterir.
Seyit Baba, Er-Kız Ana’dan uçarak erliğini belli eder. Sonra Uçan Kaya’ya konar. Kılıç-Meşe’de kılıncını kuşanır, sancağını alarak Diynenecek’e kadar gelir ve burada dinlenir. Daha sonra dervişleri ile birlikte Ziniskiye girer.

Menkıbe

Seyit baba, bir Alp-Eren’dir. Yani, Gazi-Derviş’tir. Sincan’a kadar olan yerleri Rumlardan alır. Yöre ahalisini Müslüman eder. Bir rivayete göre savaşlar sırasında şehit düşerek bugünkü kabrine gömülür. Bu savaşta şehit düşen gazi dervişlerde türbe civarına gömülürler.
Bu husus sefil Edna’nın şiirinde de belirtilmekte  Sefil Edna , Seyit Baba’nın Koca Saçlı ile birlikte ‘ kafiri, Kızıl Elma’ya dek kırdığını’ söyler.

Seyit Baba’nın Kutsadığı Adak Yerleri/Düşekleri

Yöre halkı bir veliye ait kutsal alanlara düşek adını vermektedir.
Düşek genellikle bir veli tarafından kutsanan, içinde yatır bulunmayan kutsal bir alandır. Kutsamış olduğu mekân bazan bir ağaç, bir koruluk,bir kaya parçası, bir ulu dağ, bir geçit , bir göl, bir su kaynağı, bir kapalı yerdir.
Bu Türklerdeki Yer-Su Kültünün/inancının Anadolu’daki devamından başka bir şey değildir.

Er-Kız Ana Düşeği:
Ziniski –Erkli arasında ve yol kenarında bulunan kurumuş bir ardıç ağacıdır. Seyit Baba, Ziniski’ye gelirken erliğini ispatlamak için ardıç ağacının bulunduğu yerden uçarak adlı mevkiye kadar uçarak, Uçan Kaya’ya konar.

Uçan Kaya:
Ziniski Köyü yakınlarındaki kaya. Er-Kız Ana’dan uçan Seyyit Baba, Uçan Kaya’nın üzerine konar. Yakın yıllarda bu kayanın bir bölümü parçalanıp düştüğü için köylüler, parçalanıp yuvarlana kaya anlamında da bu simi kullanmaktadırlar.

Kılıç Meşe:
Ziniski köyü yakınlarındaki meşe ağacı. Seyit Baba kılıncını kuşanmadan önce, bir müddet kılıncını bu ağaca asar. Daha sonra Kılıç Meşe de kılıncını kuşanır; sancağını da çekerek gazi-dervişleriyle birlikte Diynenecek adlı mevkiye kadar gelir.

Diynenecek/Seyit Baba Düşeği

Diynenecek , Erikli-Ziniski yolu üzerindeki tümsek bir kayadır. Kayanın alt tarafında susuz bir dere geçer. Adak yeri, köye beş dakika mesafededir. İnanışa göre. Seyit Baba, Ziniski’ye girerken yorgunluğunu gidermek için bu kayaya sırtını vererek bir müddet dinlenmiştir. Kaya, Seyit Baba’dan dolayı kutsallık kazanmıştır. Köylüler eski yıllarda hayvanları ile geçip dönerken, aşağı inerler, kayaya niyaz ederler; biraz uzaklaştıktan sonra tekrar hayvanlarına binerlerdi. Şimdilerde yaşlı köylüler, adak yerinden geçip dönerken, Seyit Babaya hürmeten kayaya niyaz etmektedirler. Şifa maksadıyla kayanın karşısındaki cöherlikten bir miktar toprak alıp şifa niyetine yemektedirler. Burası çocuk sahibi olmak isteyenlerin, hamile kaldığı halde düşük yapanların sıkça uğradığı bir yerdir.
Düşük yapan kadınlar, bu kayaya satılırlar, Seyit Baba ocağına mensup ocaklı bir kadında düşük yapan kadını satın alır.

Yağmur Duası
Kurak mevsimlerde yapılan yağmur duasında da Seyit Baba türbesi ziyaret edilirdi.1930 ‘lu yıllarda sabi çocuklar ve yaşlı kimselr bir kamyonla Seyit Baba türbesine gelir ,   burada yapılan ziyaret ve duadan sonra sırasıyla Hasan Paşa , Hüseyin Gazi ziyaret edilir.Divriği Ulucamii ve Kantepe Camisinde yapılan duadan sonra merasim biterdi.Kaynak şahsın ifadesine göre merasimden hemen sonra yağmur yağmaya başlardı.

Seyid Baba’nın Sancağı
Seyid Baba’nın yeşil sancağı Divrikliler tarafından büyük itibar görmüştür. İlçede çıkan salgın hastalıklar, toplu ölümler, yangın, sel gibi felaketlerde ve afetlerde sancak ocaklılar tarafından at üzerinde Divriği’nin etrafında dolaştırılır ve kurbanlar kesilirdi. Bu uygulama son defa 1. Dünya Savaşı sırasında uygulanmıştır. bu sayede koleraya bağlı toplu ölümlerin sonu alınmıştır.


Sen bir yatarsın uludan ulu
Hakdan yana Tanrı’nın kulu
Hacı Bektaş-ı  Veli’den biri
Yüz sürüp gel gör Seyit Baba
Cümle canlar ziyaretine geliriz
Seni Ali’nin nesli biliriz
Saf saf olup huzurunda dururuz
Manevi inancımızsın Er Seyit Baba

Akmeşe Köyü dört mahleden oluşur
Cümle canlar mahalinde buluşur
Cem olunca küsülüler barışır
Gönüllere güzellik ver Seyit Baba

Horasan’dan gelenlerden birisin
Ne ölüsün ne de dirisin
Candan sevenleri bilirsin
Sevenleri de seversin Er Seyit Baba

Yüz sürer gelir gelini kızı
Kimi koyun keser kimisi kuzu
Yarın mahşerde unutma bizi
Yardımın bekleriz Er Seyit Baba

Söylerim ismini alemler duya
Kimi araba ile gelir kimisi yaya
Çekeilen emekleri vermeyesin zaya
Hizmet edenleri gör Seyit Baba

Ziyaretçin gelir Divriği’den Cürek’ten
Çağırırlar sana candan yürekten
Kimi itikatten alır kimi dilekten
Bunların muradın ver Seyit Baba

Erlerin içinde sancaktar ersin
Üçyüz evliyadan birisin
Manevi gözlerin açıktır görürsün


http://www.sivastime.com..alıntıdır.teşekkürler

 ŞEYHBAL TÜRBESİ..batman..mardin



Şehbal Türbesi, Batman ili Sason ilçesine bağlı Aşağı Umurlu (Haydar) köyünün 4km güneyinde yer alan Ziyaret mezrasının 250m güneybatısındaki mezarlık alanın içinde bulunmaktadır. Aşağı Umurlu köyü, Batman il merkezinin 52km kuzeydoğusunda, Sason ilçe merkezinin 12km batısında yer almaktadır.

Türbe, dikdörtgen planlıdır. Türbenin kuzeyinde bulunan yuvarlak kemerli giriş ile türbeye geçiş sağlanmaktadır. Bu girişe bitişik durumda yakın dönemde modern malzeme ile yapılmış kare planlı bir mekân bulunmaktadır. Türbenin üst örtüsü mevcut olmayıp sadece bazı bölümleri demir ayaklar üzerine saçlarla kapatılmıştır.

Türbenin içinde Şeyhbal’a ve akrabalarına ait dört adet mezar bulunmaktadır. Mezarların baş ve ayak şahidelerinde herhangi bir yazı veya süslemeye rastlanılmamıştır. Şeyhbal’a ait mezarın üzeri yeşil bir bezle ile örtülmüştür. Türbenin güney duvarında, mihrap nişi bulunmaktadır. Bu mihrap nişinin doğu ve batı duvarında üzerinde kazıma tekniğiyle Arapça yazıların mevcut olduğu taşlar bulunmaktadır. Zemini fayans ile döşenen türbenin içinde Şeyhbala ait üç adet kılıç ve bir adet orak bulunmaktadır.

Seyyid Bilal Türbesi... mardin ..batman








Batman'ın hem tarihi hem de dini atmosferinin bir arada bulunduğu yerlerden biridir Seyyid Bilal Türbesi.

İnanç turizminde önemli bir yeri olan Seyyid Bilal Türbesi, hem halk tarafından sıkça ziyaret edilmekte hem de başka şehirlerden gelen turistlerin yoğun ilgisini görmektedir. Seyyid Bilal'in Hz. Muhammed (SAV)'in torunu Hz. Hüseyin'in soyundan geldiği biliniyor. Bu sebepten dolayı sürekli ziyaret ediliyor.

Kuş Baba (Kuşşeyh) türbesi..sahinler.amasya









Şahinler Köyü‘nde medfun bulunan Kuş Baba’nın aslen Horasanlı olduğu ve Anadolu Selçuklu Devleti dönemlerinde yaşadığı rivayet edilmektedir. Kabrin hemen kuzey-batı tarafına 16 metrekare kadar namazgah olarak üzeri örtülü bir mescit yapılmıştır. Şahinler Köyü’nün daha önceki ismi Kuş Baba’dan dolayı Kuşu, Koşu ve Kuşşeyh ve yerel ağızla Kuşuf’tur.
Şahinler Köyü halkı tarafından kutsal kabul edilen “Kuş Baba” için her yıl Mayıs ayında kutlanan hıdırellez vesilesi ile 700 yıldır kurbanlar kesiliyor. Köy halkı tarafından verilen paralarla alınan koç kurbanlıklar Kuş Baba türbesinde kesilip, kurbanların etinden  pişirilen pilav köy halkına ikram ediliyor. 1250-1300 yıllardan günümüze kadar gelen bu gelenek, ertesi günü toplu olarak piknikle devam ediyor.

Koca İbrahim Hoca türbesi..taşova ..amasya

Koca İbrahim Hoca Alucra’da bulunan Zihar Tekkesi’nde yetişmiştir. 1877-1878 Rus Savaşında (93 Harbi) tekkeden ayrılarak Amasya Taşova’ya gelmiş ve Durucasu Köyü‘ne yerleşmiş, burada medfun olmuştur. Koca lakabı hem ailenin büyük çocuğu olmasından hem de ilminden kaynaklanmaktadır.

24 Ağustos 2018 Cuma

Haçkalı Baba  türbesi..trabzon





Haçkalı baba nın hayatı
Son devir Trabzon evliyalarındandır. Hakkında en çok malumat ve menkıbe bulunan tasavvuf ehli meşhur evliyadır. Asıl adı Mustafa Tarhan’dır. ‘Haçkalı Hoca’ diye meşhur olmuştur. Kuş Mustafa, Beyaz Hoca, Haçkalı Baba diye de anılmaktadır. 
Haçkalı Hoca, Trabzon’un Of ilçesinin Dağönü (eski ismi Hanlut) köyünde 1864 yılında doğmuştur. Babası Mollahasanoğulları’ndan İbrahim Efendi’dir. Onun da babası Hacı Durmuş olarak Haçka’daki mezarındaki kitabesinde yazılıdır. Haçkalı Baba’nın mezarındaki kitabesinde Durmuş’un babası Buharalı Kutbuzzaman Mollahasan Efendi olarak geçer. Yrd. Doç. Dr. Hanefi Bostan’ın incelemelerinde , 1681 tarihindeki Of Avarız Defterlerinde Hanlut’ta vergi verenler arasında Hasan Efendi’nin geçmesi Hacı Durmuş’un kimliğini doğrular. Mekke’den Buhara’ya, Buhara’dan Erzurum’a oradan da Of’un Dağönü (Hanlut) Köyüne (bu köy şimdi Hayrat ilçesine bağlıdır) İslami tebliğ için gelmiştir. 
Haçkalı Hoca’nın dedesi Hacı Durmuş’un mezarı şu anda Of’un Dağönü köyünün Varhali mahallesinde bulunmaktadır. Haçkalı Hoca’nın babası İbrahim Efendi, oğlu Mustafa (Haçkalı Hoca) çok küçük yaşta iken fahri imamlık yapmak için oğlu ile birlikte Of’tan ayrılıp Haçka’ya (Düzköy) yerleşmişlerdir. Dağönü köyündeki evinin yeri ve satmış olduğu bir miktar arazi şu anda orada bulunan Mollahasanoğulları’nın elindedir. 
Haçkalı Hoca, babası gibi Haçka’da Doğanköy (Muzura) merkez camiinde fahri imam hatipliğe başlamış. Bu görevi yürüttüğü sırada kendisine bir gece manevi bir hal ile “kalk” denildi. Çünkü ona büyük görev verilecekti. Manevi işareti almıştı. Bu işarete göre Çorum iline gitmek gerekiyordu ve gitti. Orada bulunan zamanın kutbu Çorumlu Hacı Mustafa’nın huzuruna vardı. Dergâhın etrafında yüzlerce derviş bulunan Çorumlu Murşid-i Kamil ‘’Trabzon’dan benim misafirim gelecek, o gelmeden hiçbirinizi kabul etmeyeceğim” diyerek yüzlerce insanı bekletip Haçkalı Hoca’yı bizzat gözetleyerek ziyaretçi kabul etmemiştir. Haçkalı Hoca, huzuruna vardığında o Murşid-i Kamil “Kuş Mustafa geldin mi?” diyerek ona Kuş Mustafa ismini vermiştir. 
Haçkalı Hoca’nın diğer hocası Boztepe’de Evren Dede’nin ayakucunda yatan Akçaabatlı Veli Hakkı Baba’dır. Fakat en fazla bilgiyi Çorumlu Mustafa Efendi’den almıştır. Ayrıca Trabzonlu hocalardan da çeşitli dersler almıştır. Gümüşhaneli İsmail Bey’de hocalarındandır. Arapça ve Farsça konuşmaktaydı. 
Haçkalı Hoca iki kez evlenmiştir. İlk eşi Emine Hanım, ikinci eşi ise Zehra Hanım'dır. Emine Hanım'dan Zeliha (Haskız) adını verdiği bir kız çocuğu olmuştur. Tek evladı Haskız Hanım'dır. Haskız Hanım, Abdullah Kazancı ile evlenmiş, bu evlilikten Yılmaz Kazancı ve Süleyman Kazancı adlı iki oğlu ve Gülşen, Saadet, Sabahat (Hafız), Olcay isimlerinde 4 kızı olmuştur. Kızı Haskız Hanım 1983 yılında, torunu Gülşen Hanım ise 2002 yılında vefat etmiş olup diğer 5 torunu halen hayattadır. İlk eşi Emine Hanım aslen Tonya'lıdır. Bu Hanım genç kızken ciddi bir hastalık geçirmiş, erkek kardeşi Haçkalı Hoca'ya başvurmuş, 'kardeşimi ancak siz iyileştirirsiniz' diyerek onu Tonya'ya götürmüştür. Hoca Baba Emine Hanım'ı görünce beğenir, 'sen yakında iyileşeceksin, sonra bana varır mısın?' der. Emine Hanım iyileştikten sonra Haçka'ya giderek Hoca ile evlenir fakat kardeşleri bu duruma çok kızar. Emine Hanım'ı Hoca'nın kaçırdığını düşünerek onu öldürmek üzere yola çıkarlar. Fakat Haçka'ya varınca kinleri kaybolur ve Hoca'nın elini öperek Tonya'ya geri dönerler. 
Haçkalı Hoca 1949 senesinin Ramazan ayında Akçaabat’ın bir köyünde hastalandı.At ile şu anda yattığı makama Haçka (Düzköy) yaylasına götürdüler. Ramazan ayının dördüncü günü (Cuma günü) şu anda yanında yatan Haskız annemizin (Zeliha Kazancı) kucağında vefat etmiştir. Haçkalı Hoca’nın torunu Yılmaz Kazancı’nın anlattığına göre; Haçkalı Hoca Haçka Yaylası’ndaki evinde vefat ederken açık olan pencereden içeri küçük bir kuş girip göğsüne kondu. 3 gün boyunca orada kalan kuş kovulmaya çalışılsa da kaçmadı ve sadece cenaze yıkanırken göğsünden uçtu, yıkama işleminden sonra yine gelip mübarek göğsü üzerinde bekledi. 
Cenaze toprağa verilirken de kaçmayan bu kuş sonuçta cenaze ile defnedildi. Müridleri o yıllar yaz kış demeden Türbesi’ni de içine alan küçük bir cami inşa ettiler. Şimdi bu küçük caminin yanında çok büyük bir cami inşa edilmiştir. Ziyaretgâhı için Trabzon belediyesi tarafından düzenli olarak otobüs seferleri düzenlenmektedir.

6 Ağustos 2018 Pazartesi

KARACA AHMET KARACA AYŞE TÜRBESİ ..İSKEÇE


                                          KARACA AHMET KABRİ


                                                     KARACA AYŞE KABRİ

Karaca Ahmet ve Karaca Ayşe iki kardeştir. Emirler Köyü’ne vardıklarında misafir edilmek istemişler, onları kimse kabul etmemiş. Abdest alıp namaz kılmak için su istediklerinde köyümüz susuz diyerek su da vermemişler. Köyün dışına çıkmadan önce sormuşlar; “Kaç hanesiniz?”, “39 haneyiz” demeleri üzerine “40 hane olmayasınız” denmiştir. İlginçtir! Hala köyün nüfusunun 40 haneye ulaşmadığı söylenir… Daha sonra köyün dışına çıkmışlar ve inançla ellerindeki değneği vurduklarında su fışkırmış ve abdest almışlar ve namazlarını kıldıktan sonra yola koyulmuşlar. Bunun üzerine köy halkı çok pişman olmuş, fakat köyde kalmaları için onları ikna edememişlerdir. Ertesi gün Şahin Kasabası’na varmışlar. Kendilerine çok büyük misafirperverlik gösterilmiş. Bir çok aile onları evlerine misafir etmek istemiş, merkezde bir aileye misafir olmuşlar. Akşam yemek ikram edilmiş, sohbetler yapılmış. Yatsı namazından sonra ev sahibi ayrılırken onlara tasın içerisinde kalan pilav su ve ekmeği bırakmış. Belki gece vakti acıkır yerler diye. “Bu köyün bereketi hiç kalkmasın” diye dua etmişler. Sabah namazı sonrası ev sahibi onlara kahvaltı ikram etmek istemiş, ama onların orada olmadıklarını, ayrıldıklarını içinde pilavın bulunduğu tasa baktıklarında (önceden yarısı yenildiği halde) sanki pilava hiç dokunulmamış, akşamdan hiç yenilmemiş vaziyette olduğunu hayretle görürler. Ertesi gün birçok kişi onları rüyalarında gördüklerini söylemişler ve rüyalarında iki yer ve iki işaret gördüklerini söylemişler. O yere gittiklerinde Karaca Ahmet Camii’nde bir küçük kılıç, Karaca Ayşe’nin yerinde terlik çember ve ibrikle karşılaşmışlar. Kılıç Balkan savaşlarında Bulgarlar’dan saklanmış, bilinmeyen bir ailede saklandığı söylenmektedir.
Şahin Halkı bu işaretlerin bulunduğu yerde türbeler yapmışlardır.
Halktan yaşlı amcanın ifadesi de ilginç. Şöyle ki;
1941 yılında Almanya 2. Dünya Savaşı Cihanı titretti. Yunanistan’ı da almaya teşebbüs etti.O esnada kısa bir zaman içerisinde Şahin Kasabası hudutlarına dayandı. Bize de hemen dışarı çıkılması yönünde emir geldi. Çünkü Alman cepheyi vuracak. Öyle korkulu günler geçti ki, herkes kaçmak için çareler aramaya başladı. Bütün halk hayvanlara yüklerini yükleyerek dışarı çıkmaya başladılar. Evlerini bırakarak derelere tepelere sığınmaya başladılar. Yaklaşık 5 gün böyle geçirildi. Alman çok büyük zayiat gördü. Toplar yağmur yağar gibi atıldı ve özel olarak Karaca Ayşe’nin Türbesi hedef alındı. Türbe de bir kiremit parçasının bile zayi olmadığını gözlerimizle gördük. Daha sonra Bulgarlar geldi. Birkaç sene dağ bölgemizi Andartlar (Çeteler) işgal etti. Yunanistan’ın her yerine girip tahribat yaptılar. Şahin Kasabası’na hücum etmeye yanaşamadılar bile. Birgün Andartlar’dan bir grup yakaladık ve sorduk; siz iki akşam önce Şahin Kasabası’na gelecektiniz, neden gelmediniz?” Onların cevabı ise çok ilginç;” Nasıl gelelim? Sinikova Köyünden Şahin’e doğru giderken ihtişamlı bir orduyla karşılaştık. Ve bize “Buradan öteye gidemezsiniz! Geçit yok! “dediler. Biz de mecburen geri dönmek zorunda kaldık. ” Memleketimiz kısa zamanda onlardan arındı. Bütün kurulan tuzaklara rağmen ayakta kalışımız evliyamızın hürmetine olduğu inancındayız.
Yakın tarihte anlatılan bir olay da yine ilginç. Şöyle ki;
2000 yılında araştırma yapmak üzere bir arkeolog Şahin Kasabası’na gelir. Karaca Ayşe Türbesi’nin olduğu yere ziyaret maksadıyla değil, farklı gayelerle gelir. Anlatılanlara inanamayarak sabaha karşı bir vakitte türbeyi açma girişiminde bulunur. Türbeye girerken temiz halde girmesi gerektiğini bildiği halde, temizlenmeden girmek ister. O sırada pis bir su üzerine sıçrar. İşte o zaman temiz olarak girmek gerektiğini anlar. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde yıkanıp türbeyi açmak gayesiyle yine türbeye girmek ister. İçeri ayağını uzattığında kendisini kasabanın küçük çayında bulur.(Tepeden çaya bir anda fırlatılması anlaşılması güç bir olay .) Bu olayı bizzat yaşayan arkeoloğun, köyün iki gencine anlattığı bir olaydır.