KARIŞIK

13 Mart 2018 Salı

Cafer bin Akil bin Ebu Talip türbesi



                                                             kerbela şehitlerinin mezarları

Cafer bin Akil bin Ebu Talip (Arapçaجعفر بن عقیل), İmam Hüseyin’in (a.s) yârenlerinden ve Aşura günü Kerbela’da şehit olanlardandır.[1] Annesinin künyesi Ümmü Sagar’dır, bazıları ise Ümmü’l Benin olduğunu söylemiştir. Cafer de Müslim b. Akil gibi Hz. Ali’nin (a.s) damatlarındandır. Şehit olduğunda yaşının 23 olduğu söylenmiştir.


Cafer, Akil bin Ebu Talib’in oğludur. Makatilu’t Talibin kitabında annesinin Kilab oğulları kabilesinden Amir b. Amiri’nin kızı “Ümmü Sagar” olduğu belirtilmiştir.[3] Ancak TaberiHişam’dan annesinin Şakar b. Hizam’ın kızı Ümmü’l Benin olduğunu nakletmiştir.[4] Aynı şekilde annesinin Suğriye kızı Hafsa olduğu da söylenmiştir.[5] Cafer de kardeşi Müslim bin Akil gibi İmam Ali’nin (a.s) damadıdır.
Doğum tarihi hakkında fazla bir bilgi yoktur, ancak Lübabu’l Ensab kitabı yazarına göre Kerbela’da şehit düştüğünde yaşı 23’tür


 Hz. Cafer bin Akil’in savaş meydanına çıktığında şu recezi okuduğunu yazmıştır:
انا الغلام الابطحی الطالبی
من معشر فی هاشم و غالب
و نحن حقا سادة الذوائب
هدا حسین سید الاطائب
Ben Ebtahi (Mekke’li) genci ve Talib’in nesliyim
Haşim ve Galib’in hanedanındanım
Ve bizler kuşkusuz büyüklerin efendisiyiz
Bu temizlerin efendisi Hüseyin’dir




http://tr.wikishia.net/view/Cafer_b._Akil..alıntıdır..teşekkürler

İmam Muhammed Cevad  türbesi..kazımeyn






İmam Cevad diye meşhur olan Muhammed bin Ali bin Musa (Arapça: محمد بن علي بن موسی), Şiaların dokuzuncu imamı ve imam Rıza a.s. oğludur. Hicretin 195. yılında Recep ayında Medine’de dünyaya geldi. İmam Cevad (a.s) 25 yaşındayken Abbasi halifesi Mu’tasımtarafından şehit ettirildi ve dedesi İmam Musa b. Cafer’in (a.s) Kazımeyn’deki türbesinde toprağa verildi.[1] İmam Rıza (a.s), oğlu İmam Cevad (a.s) dünyaya geldiğinde doğumunun Şialar için çok hayırlı ve bereketli olduğunu söylemiştir. İmam Rıza’nın (a.s) şehadetinden sonra bazıları kardeşi Abdullah b. Musa b. Cafer’in peşine gittiler, bazıları da “Vakıfilere” katıldı, ancak Şiaların çoğunluğu o zaman daha küçük yaşta olan İmam Cevad’ın (a.s) imametine kabul ederek ona tabi oldu. İmam Cevad (a.s) ile saray bilginleri arasında çeşitli münazaralar yapılmıştır. İtikad, tefsir, fıkhın çeşitli konuları ile ilgili çeşitli hadisler İmam Cevad’dan (a.s) elimize ulaşmıştır.


Nesep, Künye ve Lakapları

İmam Cevad diye meşhur olan Muhammed b. Ali b. Musa b. Cafer b. Muhammed, On İki İmam Şialarının dokuzuncu imamıdır. Annesi Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) eşi Mariye Kıbtiye’nin hanedanından gelen “Subeyke” hatundur. Elbette bazı kaynaklarda Hizran ve Reyhane diye de zikredilmiştir.[2] Künyesi Ebu Cafer’dir. Genellikle tarihî rivayetlerde künyesi Ebu Cafer-i Evvel olan İmam Muhammed Bakır’ın künyesi ile karıştırılmaması için Ebu Cafer Sani (İkinci) olarak zikredilmektedir.[3] En meşhur lakabı Cevad’dır. Taki, Murtaza, Kani, Razi, Muhtar, Mütevekkil ve Münteceb lakapları da İmam Cevad’ın (s.a.a) lakaplarından sayılmıştır.[4]

Doğumu ve Şehadeti

Tarihçilerin kayıtlarına göre, İmam Cevad (a.s) hicretin 195. yılında Medine’de dünyaya gelmiştir. Ancak doğum günü ve ayı hakkında fikir ayrılıkları mevcuttur. Şeyh Tusi’nin “Misbahü’l Müteheccid”[5] kitabında naklettiği meşhur görüşe göre Receb’in onunda dünyaya gelmiştir, ancak çok sayıdaki kaynağa göre İmam Cevad (a.s) Ramazan ayının ortasında dünyaya gelmiştir.[6] İmam Cevad (a.s) 25 yaşında iken Abbasi halifesi Mu’tasım tarafından Bağdat’ta şehit edilmiştir. Kâzımeyn’de dedesi İmam Musa Kâzım’ın (a.s) türbesinin yanında toprağa verilmiştir.[7]

Eşleri ve Çocukları

Eşleri

İmam Cevad (a.s) h. 215. (veya 214.) yılda Abbasi Halifesi Me’mun’un kızı Ümmü Fazıl’la evlendi.[8] Bu evlilik Me’mun’un isteği üzerine gerçekleşmiş ve İmam Cevad (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) mehriyesi olan on beş dirheme eşit bir mehirle bu evliliğe onay vermiştir. İmam Cevad’ın (a.s) bu eşinden çocuğu olmamıştır.[9] İmam Cevad’ın (a.s) tüm çocukları Semane-i Mağribiye adlı bir başka eşinden dünyaya gelmiştir.[10] Bazılarının dediğine göre İmam Rıza (a.s) Horasan’da ikamet ettiğinde İmam Cevad bir keresinde babasını görmek için bu bölgeye bir seyahatte bulunur.[11] İşte bu seyahatte Me’mun, kızını imam Cevad’la (a.s) nikâhlar. Nitekim İbn Kesir, İmam Cevad’ın (a.s) Me’mun’un kızıyla nikâh hutbesinin daha İmam Rıza (a.s) hayattayken okunduğunu, ancak düğün töreninin Me’mun’un izni ile h. 215 yılında Tikrit’te yapıldığını söylemiştir. [12] Bu görüşle bazılarının evliliğin 202 yılında bazılarının ise 215 yılında gerçekleştiğine dair görüşleri arasında bir çelişki yoktur, ancak bu durum İmam Cevad’ın (a.s) Yahya b. Eksem’le[13]Bağdat’ta yaptığı ünlü münazara ile uyuşmamaktadır.

Çocukları

Şeyh Müfid’in naklettiğine göre İmam Cevad’ın (a.s): Ali (İmam Hadi), Musa, Fatıma ve Emame adlı dört çocuğu vardı.[14] Elbette bazıları İmamın Hekime, Hatice ve Ümmü Gülsüm adlı üç kızının olduğuna inanmaktadır.[15]

İmametinin Delilleri

İmam Cevad’ın (a.s) imameti (İmam Rıza’nın şehadeti ile) hicri 203 yılından 220 yılına kadar toplam 17 yıl sürmüştür. İmam Cevad’ın imametine birçok rivayet ve karine delalet etmektedir. Örneğin: İmam Rıza’nın (a.s) ashabından birisi halifesi ve vasisi hakkında kendisine yönelttiği bir soruda İmam Rıza (a.s) kendi eliyle önünde oturan oğlu Ebu Cafer’i (İmam Cevad’ı) işaret etmiştir.[16] Başka bir rivayette İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu Ebu Cafer’i kendi yerime tayin etmiş ve ona makamımı vermişim. Bizler küçüklerin büyüklerinden miras aldığı bir ailedeniz. (Yani büyükler ilmi mirası aldıkları gibi küçüklerimiz de hiçbir fark olmadan ilmi büyüklerden miras alırlar.)[17] Bir başka rivayette ise (İmam Rıza’nın ashabından) Ebü’l Hasan b. Muhammed, İmam Rıza’dan (a.s) şöyle duyduğunu rivayet etmiştir: “Ebu Cafer, ailem arasında benim halifem ve vasimdir.”[18]

http://tr.wikishia.net/view/%C4%B0mam_R%C4%B1za_(a.s)..alıntıdır.

BABA ZAKİR TÜRBESİ.yıldırım .BURSA







      Namazgah ile Mesudi Makramavi mahalleri arasında bir mahalleye adını vermiştir. Bugün bu mahalle Namazgah sınırları içinde kalmıştır.
Baba Zakir, hafi ve cehri zikre vâkıf bir velidir. Asıl adı kaynaklarda Ali, mezartaşında Alâaddin olarak yazılmıştır. Uzun zaman Emir Sultan Hazretlerinin hizmetinde bulunup zakirbaşı (okuyucu başı) olarak görev yaptı. Adının verildiği mahallede İmaret adı ile anılan bir cami ve bir zaviye yaptırdı.Çelebi Sultan Mehmet Han zamanında tahminen 1417 ylılnda 103 yaşında vefat etti. Kabri, bugün Yeşil Türbe den yukarı doğru çıkıldığında Dereboyu sokakta solda, apartmanlar arasında sıkışmış; iki apartmanın daracık havalandırma boşluğunda ona da bir yer bırakılmıştır. Hanımı Hatice Hanım ve kızının kabri 30 metre aşağıda yol üzerindedir.


http://www.yildirim.gov.tr/baba-zakir-turbesi..alıntıdır..teşekkürler.
 BABACI HATUN Türbesi ..taraz .kazakistan

 Babacı Hatun Türbesi Babacı Hatun Türbesi1 , Kazakistan’ın güneyinde (Taraz-Çimkent yolu üzerinde) Jambıl Eyaleti ‘nde Taraz şehrine 18 kilometre uzaklıktaki Ayşe Bibi köyünde, Ayşe Bibi külliyesi içerisinde Ayşe Bibi Türbesi’nin yanında yer almaktadır






Tarihlendirmesi
Türbenin inşa tarihi, banisi ve mimarisi hakkında kesin bilgiye sahip değiliz. Ancak bu konuda değişik araştırmacılar tarafından yapılmış çalışmalarda öne sürülen farklı görüş ve fikirler vardır. B. Glaudinov (2012: 127), eserinde Babacı Hatun Türbesinin kitabesi hakkında A.M. Beleniski ve M.E. Masson eserine istinaden, “Bu muhteşem Abacı Hatun (Babacı Hatun) Mezarının banisi…İlhanşah….Mimarı da Muhammed” yazısı okunduğunu belirtmiştir.



Türbenin inşa tarihi, banisi ve mimarisi hakkında kesin bilgiye sahip değiliz. Ancak bu konuda değişik araştırmacılar tarafından yapılmış çalışmalarda öne sürülen farklı görüş ve fikirler vardır. B. Glaudinov (2012: 127), eserinde Babacı Hatun Türbesinin kitabesi hakkında A.M. Beleniski ve M.E. Masson eserine istinaden, “Bu muhteşem Abacı Hatun (Babacı Hatun) Mezarının banisi…İlhanşah….Mimarı da Muhammed” yazısı okunduğunu belirtmiştir.

Ancak günümüzde farklı dönemlerde yapılan onarımlarla Türbe kitabesinde tahribat görüldüğünden bu bilgiyi teyit edemedik. Türbe kitabesi, yapılan son restorasyon öncesi ve sonrası kitabesinde ise sadece ″E’ÂlÎ ( لى اع أ ( muhteşem2 … Babacı Hatun… ibaresi okunabilmektedir (Fotoğraf: 2-3). B. Glaudinov’un eserine göre (2012: 127), Babacı Hatun Türbesinin banisi İlhan Şah ve mimarının ise Muhammed olduğu anlaşılmaktadır. Ancak elimizdeki mevcut veriler ile bunu teyit etmek çok zordur. Eserin mimarı hakkında da herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Eserin mimarının Orta Asya kökeninden uzaktaki mimarlarla bağlantılı olduğu düşünülmektedir (Bernştam 1956: 59). Türbenin örtü sistemindeki altın oran uyumluluğu ile ahenkliğinin usta bir mimarın işi olduğu anlaşılmaktadır (Mendikulov 1950: 10-11).

M. M. Mendikulov (1951: 229), bu tarz türbeleri 10. yüzyılın sonu veya 11. yüzyılın başı olarak tarihlendirmiştir. Bununla birlikte Kazakistan’da türbelerin genelinde kubbe örtüleri konik veya piramidal külahlı olduğu ve bölgede 19. yüzyıla kadar yaygın bir şekilde kullanıldığı ifade edilmiştir. Kare planlı mekân üzerine çokgen prizma kasnağa oturan kaburgalı, konik külahlı örtü şeklinin ilk olarak 10. yüzyıl sonu ile 11. yüzyıl başı olarak tarihlendirilmiştir. Yapının kare planlı olması, çokgen prizmal kasnağa oturan konik veya prizmal külahlı olarak inşa edilmesi, daha sonraki dönemlerde inşa edilen türbe mimarisine örnek teşkil ettiğinden bahsetmiştir. A.N. Bernştam (1956: 94), “türbenin 10 – 12. yüzyıl Ermeni mimari yapı- larıyla benzerliğine değinerek türbe inşası gelişmiş Karahanlı dönemine (12. yüzyıl) değil, 11. yüzyıla tarihlemek gerekmektedir” demiştir. Buna ilaveten A.M. Belinskii de türbe kitabesindeki yazı çeşidinden hareketle erken dö- nem yapısı olarak tarihlendirme yoluna gitmiştir (Bernştam 1956: 94). T.N. Senigova (1972: 182), yapıyı ayrıntılı bir şekilde araştırmış ve türbenin tarihlendirilmesi hususunda 10. yüzyıl olabileceği ihtimali üzerinde durmuştur. Babacı Hatun Türbesi, plan, malzeme ve cephe düzenlemesi bakımından Samani ve Erken Karahanlı dönemi yapılarına büyük ölçüde benzerlikler göstermektedir. Babacı Hatun Türbesi gibi, 11. yüzyıl yapılarının kubbe örtüsü dilimli, yıldızvari prizmal külah mimari özelliklerini taşımaktadır. Bu sebeple türbe 11. yüzyıl yapısı olarak tarihlendirilmektedir. Çünkü 12. yüzyıldan sonraki anıtsal mimari yapılarda (türbe) yaygın bir şekilde terrakota kullanılmıştır. Buna örnek olarak 12 ve 13. yüzyıla ait Galinja’daki Marmaşen ve Anberde kiliseleri (Ermenistan) gösterilmiştir. Aynı şekilde, 12. yüzyıla ait Kafkasya ve İran’da İslam Mimarisinde konik külahlı, dilimli prizma veya yivli şeklinde örtü sistemi olan Nahçıvan Mümine Hatun, Bastan Yusuf İbn Küteyç ile Amal, Nasir-al-Halka ve Zari, Muhammed Sultan Risa türbeleri, Babacı Hatun türbesine mimari ve süsleme bakımından büyük ölçüde benzerlikler gösterdiği ifade edilmiştir (Bernştam 1956: 92). Babacı Hatun Türbesinin tarihlendirilmesinde sadece örtü sistemine dayanarak bir sonuca varmak eksik olur. Buna ilaveten Babacı Hatun Türbesinde oyma tekniği ile yazılmış Arapça kitabenin nesih yazı türü ve üslubu, 12. yüzyıl Karahanlı dönemine ait yazı örneklerinden ziyade daha çok 11. yüzyıl yazı tipleri ile benzerlik göstermektedir. Çünkü Orta Asya’da 11.yüzyıla ait yapılarda yaygın olarak nesih yazı çeşidi kullanılmıştır. Buna göre adı geçen türbenin yapı, teknik ve süsleme özelliklerine dayanarak Ayşe Bibi Türbesinden daha erken tarihlerde inşa edilmiş olduğu söylenmektedir (Bernştam 1956: 94). Bernştam (1956: 95), Babacı Hatun Türbesi inşaatı ve mimarisi hakkında şahsi bir yorumda bulunmuştur. Yazar bu yorumunda Yedisu (Jedisu) bölgesinde Nesturi (Ermeni) adlı topluluğa 1205 tarihine ait mezarlıktan bahsetmektedir. Buna istinaden 12. yüzyılda burada koloniler halinde Ermenilerin yaşadığını ve Babacı Hatun Türbesi’nin de Ermeni mimarisinden etkilenmiş olabileceğini öne sürmektedir (Bernştam 1956: 95). M. Oluş Arık, Babacı Hatun Türbesini 11. yüzyıla tarihlendirmiştir (Arık 1994: 13). Y.Yaralov, türbeyi 11. yüzyıl yapısı olarak tanıtmıştır (Yaralov 1962: 405). M. Cezar, Babacı Hatun’un, Ayşe Bibi’nin bir yakın bir akrabası olması sebebiyle, türbeyi 12. yüzyılda yapılmış olabileceği üzerinde durmuştur (Cezar 1977: 111-112). O. Aslanapa da M. Cezar’ın fikrine katılarak Babacı Hatun Türbesini 12. yüzyıla tarihlendirmiştir (Aslanapa 2010: 217). Yukarıda belirttiğimiz bilgiler ışığında Babacı Hatun’nun, Ayşe Bibi’nin yardımcısı veya lalası olduğu, dolayısıyla, Babacı Hatun Türbesinin 11. yüzyılın başında inşa edilmiş olabileceğini söyleyen M. M. Mendikulov’un fikrine katılmaktayız.  

9 Mart 2018 Cuma

Uzun Hasan Türbesi - Tunceli

İlçenin girişinde, Tekya Mevkiinde, blok bir kaya üzerine inşa edilmiş halk arasında Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’a ait olduğu sanılan türbenin kitabesinde yazılan bilgilere göre aslında türbenin 1572 yılında Behlülbey oğlu Şah Bey ve iki oğlu için yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Giriş kapısı üzerinde yer alan iki satırlık kitabesinde; “Emera bi-imareti hâzihi rav datirş-şerif el merman Hatun binti’l- masum ummhuma Şah Bey ve Cihan Şah Bey ebnau Muhammed Bey bin behlül bin Hüseyin el mekki fi sene 980.” (Hüseyin Mekki Bey’in oğlu Behlül Bey’in oğlu Muhammed Bey’in çocukları olan Şah Bey ve Cihan Şah Bey, kızları Masum kızı Merman Hatun için bu şerefli tübeyi 980 senesinde yapmayı emretti.) Türbe iki katlı olup alt katta cenazelik vardır. Doğal kaya üzerinde sekizgen planlı iki katlı tamamı kesme taştan yapılan türbe içten ve dıştan piramit çatı ile örtülmüştür. İç mekan kuzey ve batıda birer pencere ile aydınlatılmıştır. Kültür Bakanlığı tarafından 1971 yılında restore edilen yapı, Selçuklu mimari tarzını yansıtan seçkin bir yapıdır.

ABDULVAHAP GAZİ  TÜRBESİ...BURSA İZNİK






 Abdulvahap Gazi, Emeviler döneminde yaşamış ve İslam kuvvetleriyle Anadolu seferine katılmış ünlü bir ordu komutanıdır. Doğum tarihi belli değildir. Taberi ve İbnü’l Kesir, Abdulvahap 
Gazi’nin H.113(M.731) yılında şehit düştüğünü belirtir.
Abdulvahap Gazi, Battal Gazi’nin ve Ahmet Turan Gazi’nin silah arkadaşıdır.Abdulvahap Gazi’nin İznik’den başka Sivas, Elazığ ve Bayburt’ta da türbe ve makamları bulunmaktadır.
Menkıbelere göre Abdulvahap Gazi, Hz. Peygamber’in sancaktarıdır. Onun duası ile uzun bir ömür yaşamıştır. Hz. Peygambere ait mübarek emanetleri yıllarca sonra Malatya’ya gidip Battal Gazi’ye teslim etmiştir. Daha sonra Battal Gazi ve Ahmet Turan Gazi, Anadolu’yu İslamlaştırmak için birlikte hareket etmişlerdir. Abdulvahap Gazi, Soğuk Çermik yakınlarındaki bir savaş sırasında Ahmet Turan Gazi ile birlikte şehit düşmüş; sel sularına kapılan mübarek vücudu uzun müddet Yukarı Tekke kayalıklarının altından akan ırmakta kalmış, görülen bir rüyadan sonra mübarek cesedi buradan alınarak, Yukarı Tekke’deki kabrine nakledilmiştir.
Gelenek: Sivas halkının inancına göre Abdulvahap Gazi, Hz. Peygamber’in bayraktarı sayılmakta ve bayraktarların piri kabul edilmektedir. İşte böyle bir inançtan doğan bir düğün geleneği vardır. Bu gelenek şöyledir:
Oğlan tarafı gelini almak için başlarında bayraktarları, bayrağı çekmiş halde kızın bulunduğu köye veya mahalleye yaklaşırlar. Bunları kız tarafı karşılar. Kız tarafının bayraktarı, oğlan tarafının bayraktarına şöyle seslenir:
Bayraktar, bayrağını kaldır
Yönünü kıbleye döndür
Pirine bir salavat gönder
Verelim muhammed’e selavat,
Sallu ala Muhammed
Herkes selavat getirir. Bu sefer oğlan tarafının bayraktarı, kız tarafının bayraktarına şöyle der:
Kitap üstünde yazı
Okurlar bazı bazı
Pirimiz Abdulvahap Gazi
Verelim Muhammed’e selavat
Sallu ala Muhammed…

8 Mart 2018 Perşembe

KIRKLAR SULTAN TÜRBESİ..İSTANBUL 




Kırklar sultan Hz. Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyid bir zat olup kabri Kanuni Sultan Süleyman zamanında keşfedilmiştir. O dönemim şeyhlerinden Kemal Efendi tarafından keşfedilmiş olup, üstün keramet sahibi bir kimse olduğu rivayet edilmektedir. İnsanların düşüncelerini okuyabildiği ‘Ledun’ ilmine sahip olduğu ve Hızır As’ın talebelerinden olduğu rivayet edilmektedir.İnsaların akıllarında geçen düşünceleri bilmek gibi kerametleri vardır.Kırklar Sultan Kabri bir çok kimse tarafından bilinmemektedir ancak Beykoz için ayrı bir öneme sahiptir. Kabrin temizliği her gün nöbetleşerek gönüllü insanlar tarafından yapılmaktadır. Beykoz’un Dereseki köyünde bulunan kabir, Yüşa Peygamber Hz. Türbesine yaklaşık 15 dakikalık Akbaba hz. İse ise 2dk mesafede bulunmaktadır. 

23 Şubat 2018 Cuma

Karaağaç Dede Türbesi / AMASYA –Suluova –Arucak Köyü


Karaağaç Dede Tekkesi

Dilek Taşları

Karaağaç Dede Türbesi, Amasya İli Suluova İlçesi Arucak Köyünde Tekke denilen mevkidedir.
 Arucak Köyünün tarihi eskidir. Selçuklu ile birlikte bölgeye gelip yerleştikleri söylenmektedir. Karaağaç Dede’nin kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur.
Türbe Tekke denilen yerdedir. Etrafı bir duvarla çevrilmiştir. Kurbanları pişirmek için bir yemekhane vardır.

Türbe değişik dilekler için ziyaret edilmektedir. Tekke etrafındaki kayalarda, mum yakma, kayaya taş yapıştırma gibi ritüeller uygulanmaktadır. Adak olarak kurban adağında bulunulmakta ve toplu olarak yenmektedir.

13 Şubat 2018 Salı

Keremali Türbesi - Sakarya



Bugün Hendek’in güneyinde bulunan Keremali Dağı’ndaki türbe ile ilgili çeşitli efsaneler anlatılmaktadır: Anadolu'nun İslamlaşmasında büyük yararlılıklar gösteren yedi kardeş evliyadan dördü ölünce geriye kalan Kerem, Ali ve Hasan bir kayıkla bugünkü Keremali tepesinin eteğine gelirler. Kerem ile Ali’nin kayıktan inmelerine rağmen, Hasan inmez. Diğerleri arkasından; “Dur Hasan” diye bağırırlar, ancak Hasan durmaz ve suda kaybolup gider. O günden sonra buraya “Durhasan” denilir. Sonrasında Kerem ile Ali ise savaşa savaşa yaralı bir halde tepeye kadar tırmanırlar ve tepede şehit olurlar. Onun için tepeye “Keremali Tepesi” denir. Bugün, çıktıkları yerlerdeki kan ve ayak izleri ile oturup ağladıkları yerler hâlâ bellidir. Halkın anlattığına göre savaşlarda Keremali’nin türbesinde top patlıyormuş. Nitekim Kıbrıs Savaşında da bunu görenler olmuştur.

İMAM NAKİ TÜRBESİ... IRAK




Irak – Samerra – Oğlu İmam Hasan askeri hazretlerinin yanında
Medine’nin 3 mil uzağında bulunan ve Mûsa b. Ca’fer tarafından kurulan Sureyya köyünde 214 (829) yılında doğdu. Babası Muhammed Cevâd et-Takî, annesi Semâne veya Sûsen adında Mağribli bir cariyedir. Annesinin Halife Me’mûn’un kızı Ümmü’1-Fazl olduğu da rivayet edilir. Künyesi Ebü’l-Hasan, en meşhur lakapları Hâdî ve Nakî’dir. Bunlardan başka Nâsih, Fettâh, Emîn, Murtazâ lakaplarıyla da anılır. Bağdat yakınlarındaki Sâmerrâ şehrinin Asker mahallesinde oturduğu için Askerî nisbesini almıştır.
Sâmerrâ’da altı yıl birlikte yaşadığı babası ölünce yaşının küçüklüğüne rağmen İsnâaşeriyye Şîası tarafından imam kabul edildi. Küçük bir grup ise kardeşi Mûsâ’yı imam olarak tanıdı. Avfî, Deylemî, Muhammed b. İsmâil es-Saymerî gibi şairler kendisini öven şiirler yazdılar. Hasan el-Askerî, Hüseyin, Muhammed, Ca’fer, Âişe (veya Al iyye) adlarında dört oğlu ve bir kızı olan Ali el-Hâdî’nin soyu sekizinci kuşakta Hz. Fâtıma ve Hz. Ali’ye ulaşır. Kendisinden sonra ise Hasan Askeri ile devam eder.
Aynı zamanda bir fıkıh âlimi olan Ali el-Hâdî, Halife Vâsik ve Mu’tasım devirlerinde Medine’de ömrünü zühd ve takvâ içinde ilimle uğraşarak, Kur’an, hadis, akaid ve fıkıh dersleri okutarak geçirmiştir. Ancak Mütevekkil döneminde birkaç defa halifeye şikâyet edildi. Medine Valisi Abdullah b. Muhammed de evinde silâh, devrin yöneticileri tarafından mahzurlu görülen bir kitap ve taraftarlarına ait eşya bulundurmakla suçlayarak onu halifeye ihbar etti. Ali Naki El hadi hazretleri , halifeye kendisini savunan bir mektup yazdı. Bunun üzerine Mütevekkil Ali Naki El hadi hazretleri’ye inanarak valiyi değiştirdi. Fakat sonraları Şiîler’in halifeye hücum hazırlığı içinde bulundukları haberi gelince, Mütevekkil, Ali’yi Bağdat’a getirmek üzere Yahyâ b. Herseme’yi Medine’ye gönderdi. Halifenin emriyle gelen Türk asıllı görevliler, onu tek başına kıbleye yönelmiş olarak Kur’an’daki va’d ve vaîd âyetlerini okurken buldular ve alıp Sâmerrâ’ya götürdüler (848).
Hayatının geri kalan kısmını burada gözetim altında geçiren Ali el-Hâdî, bununla birlikte şehir içinde serbest dolaşıp üst seviyedeki kimselerle görüşebiliyor, halifeden yardım görüyor ve taraftarlarıyla temas kurabiliyordu. Sâmerrâ’da vefat eden Ali Naki El Hadi hazretleri ikamet ettiği eve defnedildi. Şiîler onun, Halife Mu’tez veya Mu’temid tarafından zehirlendiğini iddia ederler ve genç yaşta ölmesini buna delil gösterirler.
Âlim, müttaki, cömert ve zâhid bir kişi olan Ali el-Hâdiye Şiî rivayetlerde, çok sayıda yabancı dil bilmesi, beklenmedik fırtınaları ve bazı insanların vefatını önceden haber vermesi, avucuna aldığı taş parçalarının altına dönüşmesi gibi kerametler atfedilir.
Ali Naki El Hadi hazretleri’ne üç risâle nisbet edilir:
1. Risâle fi’r-red “alâ ehli’l-cebı ve’t-tefviz. Cebriyye ile Kaderiyye’nin tenkit edildiği bu risâle İbn Şu’be’nin Tuhafü’l-cukîıl adlı eseri içinde yayımlanmıştır (Beyrut 1969).
2. Kıt’a min ahkâmi’d-dîn. Fıkha dair olan bu risaleyi Şehrâşûb, Mükâtebetü’r-ricâl canil-‘Askeriyyîn adlı eserinde nakletmiştir.
3. Mübâhasâtü Yahyâ b. Ekşem. Bu risâle de İbn Şu’be’nin Tuhafü’l-‘ ukül’ünde mevcuttur.
İMAM HASAN ASKERİ TÜRBESİ...IRAK











Irak – Samerra – Babası İmam Ali Naki El Hadi hazretlerinin yanında
232 yılının Rebîülevvel veya Rebîülâhir ayında (Kasım – Aralık 846) Medine’de dünyaya geldi. Sâmerrâ’da doğduğunu belirten rivayetler zayıf sayılmaktadır. Babası onuncu imam Ali el-Hâdî’dir. İki üç yaşlarında iken babası ile beraber, İmâmîler’in faaliyetlerini daha yakından takip etmek isteyen Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah tarafından yeni hilâfet merkezi Sâmerrâ’ya götürüldü. Sâmerrâ’da ikamete mecbur edilen ve hayatı boyunca buradan ayrılmasına izin verilmeyen Hasan b. Ali bu sebeple Askerî nisbesiyle anılmıştır. Kendisine ayrıca Sâmit, Zekî, Naki, Refîk, Hâdî ve Hâlis gibi lakaplar verilmiştir.
Büyük kardeşi Ebû Ca’fer Muhammed babasından önce vefat ettiği için İmam Ali el-Hâdî ölümünden (254/868) dört ay önce Hasan el-Askerî’yi kendine halef tayin etti . Ali el-Hâdî’-nin ölümünden sonra Hasan el-Askerî’- nin diğer kardeşi Ca’fer kendi imâmetini iddia ettiyse de pek ilgi görmedi. Abbâsi yönetimince çok sıkı bir kontrol altında tutulan Hasan Askeri Hazretleri hayatı boyunca taraftarları ile pek temas imkânı bulamamış, ancak babasına da hizmet eden Ebû Amr Osman b. Saîd el-Ömerî, “humus” gibi imama verilmesi gereken vergileri onun adına İmâmîler’den toplayıp kendisine ulaştırmıştır.
Hasan Askeri Hazretleri 260 yılı Rebiülevvel ayının başında (874 Aralık sonu) hastalandı. Bir hafta süren bu hastalık sonunda 8 Rebîülevvel 260 (1 Ocak 874) tarihinde vefat etti. Bazı İmâmî rivayetlere göre Halife Mu’temid-Alellah’ın evine gönderdiği tabipler tarafından zehirlenerek öldürülmüştür. Halifeyi temsilen Ebû îsâ b. Mütevekkil tarafından kıldırılan cenaze namazından sonra oturduğu evde bulunan babasının mezarının yanına defnedildi.
Büveyhî Hükümdarı Muizzüddevle’nin 335’te (946) yaptırdığı, XIX. Yüzyılın sonlarına doğru İran Hükümdarı Nâsırüddin Şah tarafından geniş çapta tamir ettirilen bu iki türbe bugünkü Sâmerrâ’nın en mühim âbidesidir. Kendinden sonra imâmeti devam ettirecek erkek evlât bırakmadan öldüğü ileri sürülen Hasan el-Askerî’nin vefatı İmâmîler arasında büyük bir buhran yaratmış ve onların on dört veya on beş fırkaya ayrılmasına sebep olmuştur. Bu fırkalardan biri Hasan el-Askerî’nin ölmediğini, geçici bir süre için gaybet’e girdiğini ve mehdî olarak tekrar zuhur edeceğini, bir başka fırka ise onun ölümünü kabul etmekle beraber mehdî olarak tekrar hayata döndürüleceğini ileri sürmüştür. Fakat zamanla, Hasan el-Askerî’nin ölümünden bir süre önce Rum veya zenci asıllı Nercis adlı bircâriyeden doğan Muhammed el-Mehdî adında bir oğlunun olduğu inancı İmâmîler arasında yaygınlaştı ve diğer inançları savunan fırkalar tamamen ortadan kalktı. Doğumunda Askerî’nin teyzesi Hakime bint Cevâd’ın hazır bulunduğu, mensuplarından dört kişi ve birkaç hizmetçisinin gördüğü rivayet edilen Muhammed el-Mehdî el-Muntazar da kısa bir süre sonra ölmüştür. İmâmî Şiiler’e göre ise ölmeyip gaybete girmiştir ve zuhuru halen beklenmektedir.
Eseleri
Hasan el-Askerî’ye nisbet edilen eserlerden günümüze intikal edenler şunlardır:
1. Tefsîrü’l-İmâm el-Hasan el-Askeri. Şeyh Sadûk’un Muhammed b. Kasım el-Esterâbâdî, Ebû Ya’küb Yûsuf b. Muhammed b. Ziyâd ve Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Seyyâr tarikiyle rivayet ettiği bu tefsirin Hasan el-Askerî’ye nisbeti hakkında Şîa âlimleri arasında ihtilâf vardır. Şeyh Sadûk, İbn Şehrâşûb ve Hür el-Âmilî eserin nisbetinin sahih olduğunu ve imlâsının imama ait bulunduğunu belirtirken Muhammed Cevâd Belâgî, Âyetullah Hûyî ve Muhakkik Şüşterî gibi son devir âlimleri eserin imama ait olmadığını söylemektedirler Tefsirin ilk taş baskısı 1268 yılında Tahran’da yapılmış, diğer iki taşbaskı 131 S’te Tebriz’de gerçekleştirilmiştir. Eser, yazma nüshaları ve ilk baskıları dikkate alınarak Müessese-i İmâm Mehdî tarafından yayımlanmıştır
2. Kitâbühû (‘aleyhi’s-selâm) ilâ İshâk b. İsmâ’îl en-Nîsâbûrî. Hasan Askeri Hazretleri İshak en-Nîsâbûrî’ye yazdığı çeşitli tavsiye ve uyarılarını ihtiva eden bir mektuptur.
3. Mâruviye ‘anhü mine’l-mevâ’izi’lkışar , Hasan el-Askerî’nin öğütleri ve hikmetli sözlerinden ibarettir (a.g.e., s. 516-
4. Risâletü’l-menkabe. Askerî’nin helâl ve haramlarla ilgili sözlerini ihtiva eden bu risâle, İbn Şehrâşûb’un Menâkıbü Âli Ebi Tâlib adlı eseri içinde yer almaktadır
Menkıbeleri ;
Behlül adında bir kimse anlatır: ”Bir yere gidiyordum. Çocukların oynadıklarını gördüm. Küçük Hasan Askeri de yolun kenannda oturmuş ağlıyordu. Onun diğer çocukların elindeki oyuncaklar için üzülüp ağladığını zannettim. Yanına yaklaştım ve,
- Sana da bir oyuncak alayım mı, dedim. Hasan Askeri hazretleri ;
- Ey akılsız kimse! Biz oyun oynamak için yaratılmadık, dedi. Behlül,
- Ya ne için yaratıldık, diye sordu. Hasan Askeri Hazretleri ; 
- Biz ilim ve ibadet için yaratıldık, dedi. Behlül,
- Bunu nereden öğrendin, diye sordu. Hasan Askeri Hazretleri
- Allah Teala Kur’an-ı Kerîm’de, “Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattık sanıyorsunuz. Bize dönmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz” (Mü’minün 23/115)ayetinden öğrendim, dedi.
Behlül, bu küçük çocuğun sözlerine ve hareketlerine hayret etti. Ondan, kendisine nasihat etmesini istedi. Hasan Askeri Hazretleri , bazı beyitler okuyarak nasihatte bulundu. Fakat o sırada aniden fenalaştı ve düşüp bayıldı. Bir müddet sonra ayılıp. Kendine geldi. Behlül ona,
- Sana ne oldu. Sen küçük ve günahsızsın, dedi. Hasan Askeri hazretleri ,
- Ey Behlül Annemi ateş yakarken gördüm. Büyük odunları tutuşturmak için küçük odunları yakıyordu. Ben de cehennemin küçük odunlanndan olmaktan korkuyorum, diye cevap verdi.
Hasan Askeri hazretlerinin, bazı hasetçi kimselerin kışkırtmaları sebebiyle, zamanın devlet adamlarıyla arası açıldı. Bu sebeple hapse atıldı. Hapishanede bulunduğu sırada birçok kerameti görüldü.
İsa b. Feth anlatır:
Biz hapishanedeyken Hasan Askeri hazretleri yanımıza girdi. Bana,
- Ey Isa! Senin ömrün altmış beş yaşını bir ay iki gün geçti, dedi. Hakikaten doğum tarihimin yazılı olduğu kağıda baktığım zaman onun dediği gibi olduğunu gördüm. Bana,
- Senin çocuğun oldu mu, diye sordu. Ben de,
- Hayır, olmadı, dedim. Ellerini açtı ve,
- Allahım! Buna, kendisine kuvvet verecek hayırlı bir evlat ihsan eyle. Çocuk ne güzeldir, diye dua etti. Ben,
- Ey efendiml Senin evladın var mı, diye sordum. Şöyle dedi:
- Allah Teala’ya yemin ederim ki benim bir oğlum olacak ve yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Fakat şu anda yoktur. Daha sonra onun Muhammed Mehdi isminde alim ve faziletli bir oğlu oldu.
Talebelerinden biri şöyle nakletti:
Zindana düşmüştüm. Zindan çok dar ve ayağımdaki zincirler de çok ağırdı. Askeri hazretlerine mektup yazarak sıkıntımı anlattım. Mektuba geçim sıkıntımın da olduğunu yazacaktım. fakat utandığı için yazamadım. İmam hazretleri, mektuba verdikleri cevapta,
- Bu mektubu aldığın gün, öğle namazını evde kılacaksın, diye yazmıştı. Hakikaten o gün öğle üzeri beni zindandan çıkarıp serbest bıraktılar. Sevinç içinde evime geldim, namazımı kıldım. Kapım çalındı, kapıyı açtığımda Hasan Askerî hazretlerinin hizmetçisi ile karşılaştım. Bana 100 altın ile bir mektup bıraktı. Mektubu açtığımda şunların yazılı olduğunu gördüm.
- Ne zaman bir ihtiyacın olursa iste! İstediğin şeye, Allah Teala’nın izniyle kavuşursun.
İmamı sevenlerden biri, basından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır:
Hasan Askeri hazretlerine bir mektup yazarak bazı şeyler sordum. Bahar hummasından da soracaktım. Fakat unutmuştum. Daha sonra suallerimin cevabı geldi. Suallerin cevabından sonra şöyle yazmıştı:
- Bu sorularla beraber bahar hummasını da soracaktın, fakat unuttun. Onun cevabını da verelim. (Enbiya 21/69) ayet-i kerimesi yazılıp, hummalı hastanın boynuna asılırsa şifa bulur, buyurdu. Dedikleri gibi yaptım, hasta şifa buldu.

ŞEYH GÜZEL TÜRBESİ....NİGDE..ALTUNHİSAR










Niğde – Altunhisar İlçesinin 3 km yakınındaki Türbeönü mevkiinde
Türbe, kapının üst kısmına yerleştirilen inşa kitabesine göre, “Şeyh Güzel” adina 955 H./ 1548 M. yılında yapılmıştır.
Günümüze bazı onarımlar görerek gelen türbe, orijinal özelliğim korumaktadır. Ön cephede yer alan tamir kitabelerine göre, 1138 H./ 1726 M. ve 1218 H./ 1803 M. yıllarında onarım görmüştür. Ayrıca yakın zamanlarda da tamir edildiği anlaşılmaktadır. Bu onarımlar sırasında cephe duvarlannda aşınan taşlar yenilenmiş, içten duvarlar ve örtü sistemi sıvanarak badana edilmiş ve zemin betonla kaplanmıştır.
Kitabeler:
Yapının ön cephesinde inşa kitabesi ile iki tamir kitabesi bulunmaktadır.
İnşa kitabesi, kapının üst kısmına yerleştirilmiştir. Kitabe, 0.35 x 0.35 m. ölçülerindeki mermer levha üzerine nesih hat ile beş satır olarak yazılmış ve satırlar iki kartuş içerisine alınmıştır.
1. Heza makam-ı Şeyh Güzel
2. Rahmetullahi ‘aleyhi tab-ı serah
3. Tarih-i bina sene 955
4. Dediler tuğrama tarih o




5. Dedim kim zikriniz tarih ola.
[Bu (türbe) Şeyh Güzel’in makamıdır. Allalı ona rahmet edip. toprağını bol eylesin. Türbe 955 yilinda inşa edildi. Bu yapıya tarih olarak da: “Dedim kim zikriniz tarih ola” (düşürüldü)]. İnşa kitabesine göre türbe, “Şeyh Güzel Efendi” için 955 H. 1548 M. yılında yapılmıştır. Aynı zamanda kitabenin son satırı Ebced hesabına göre tarih düşürülmüştür.
Tamir Kitabeleri:
Kapının üst kisminda iki tamir kitabesi bulunmaktadır. Rakamlar taşın üzerinde yüzeysel olarak kazılmıştır. Kapı kemerinin hemen üstündeki taşa ” Sene 1138” profili silmenin üst kısmındaki taşa da ”Sene 1218” yazılmıştır. Bu kitabelere göre türbenin, 1138 H./1726 M. ve 1218 H./1803 M. yıllaırnda onarım gördüğü anlaşılmaktadır.

9 Şubat 2018 Cuma

KEREBİ GAZİ TÜRBESİ..çorum





Çorum hıdırlık cami batısında bulunan Peygamber Efendimizin sahabilerinden Kerebi Gazi nin türbesi;
kitabesinden alıntıdır...;
Kerebi Gazi , Hz Peygamberimizin huzurunda Hz Ali delaleti ile Müslüman olmuştur.Şair ,hatip ve pehlivandır.Hz Ömerin bin atlıya bedeldir diye göndermiş olduğu Kadisiye muharebesinde büyük yayarlar göstermiştir.Fillere karşıda savaşmış bir kahramandır.Hicretin 40. senelerinde İstanbula fethe giderken buralarda şehit olmuştur. 

YUSUF BABA TÜRBESİ

ANKARA / POLATLI / Tatlıkuyu Köyü


Yusuf Baba Türbesi
Yusuf Baba Türbesi, Ankara İli, Polatlı İlçesi, Tatlıkuyu Köyü Tekke Mevkiindedir.
 Yusuf Baba’nın kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Bölgeye yerleşip burada Tekkesini açıp irşad görevine başlayan Kolonizatör Dervişlerinden biri olduğu düşünülmektedir.
Türbenin bulunduğu alan Tekke ve Kemikliye Mevkii olarak anılmaktadır. Sakarya Savaşında Sakarya Nehrinin üzerindeki köprü Yunan Birlikleri tarafından yıkılınca Türk Ordusu bayağı zayiat vermiştir. Bu alanda bol miktarda şehit kemikleri görüldüğü için Kemikliye olarak anılmaktadır.           

 Türbe betonarmeden yakın zamanda yenilenmiş olduğunu düşünüyoruz. Türbe etrafında antik dönem devşirme malzeme bulunmaktadır. Türbe Sakarya Nehrine hakim bir yamaç üzerinde olup hem eski bir yerleşim yeri üzerindedir, hem de yanında Müslüman Mezarlığı bulunmaktadır.

Ziyaret Nedeni: Yusuf Baba özellikle hayır duası ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.