Yesevî'nin
Fakr-nâmesi
YAZAR
PROF. DR. KEMAL ERASLAN
Yesevi’nin Fakr-nâmesi / yazar: Kemal
Eraslan. – Ankara : Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, 2016
96 s.; 16x24 cm. – (Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi incelemearaştırma
dizisi; yayın no: 32)
ISBN: 978-9944-237-38-3
1.Ahmed Yesevi, Hoca, 1093-1166. 2.Fakr-nâme
– İnceleme 3.Tasavvuf edebiyatı
297.78
UNESCO
2016
HOCA
AHMED
YESEVÎ
YILI
Anısına
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 3
Takriz / Prof. Dr. Musa Yıldız.....................................................................4
Takdim / Prof. Dr. Necdet Tosun............................................................6
Giriş.................................................................................................................................................9
Fakr....................................................................................................................................11
Fakîr..................................................................................................................................12
Fakr-nâme.................................................................................................................13
Dil Hususiyetleri, Ses Hususiyetleri................................................21
A- Ses Hususiyetleri....................................................................................21
B- Şekil Hususiyetleri................................................................................26
C- Sentaks Hususiyetleri.......................................................................34
Yesevînin Fakr-nâmesi (Metin).............................................................36
Yesevînin Fakr-nâmesi (Tercüme).....................................................48
Notlar........................................................................................................................................59
Kısaltmalar ve Bibliyografya.......................................................................69
Fakr-nâme Tıpkı Basım...................................................................................73
içindekiler
4 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Türkler arasında İslamiyet’in ve tasavvufun
yaygınlaşmasına öncülük eden Ahmed Yesevî,
Türkçe yazdığı Hikmetlerle İslamiyet’in Türkler
arasında hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamanın
yanı sıra tasavvuftaki incelikleri, tarikât adabını,
usulünü, erkânını Fakr-nâme adlı eserinde ele almıştır.
Fakr-nâme, Dîvân-ı Hikmet’in bir bakıma mukaddimesi
özelliğini taşımaktadır. Muhteva itibariyle;
tarikât adabını, usulünü, erkânını, kâmil bir şeyhin,
bir dervişin vasıflarını, tasavvuftaki “Dört
Kapı Kırk Makam”ı temsil eder. Ahmet Yesevî, yolunun
erkânını “Kırk Makam” esasına göre düzenleyen
ilk Türk sûfîsidir. Kendisini takip eden pek
çok Türk sûfîsinde de “Dört Kapı” sisteminin var
olduğunu görmekteyiz. Bu Dört Kapı “Şeriat, Tarikat,
Marifet ve Hakikât” kapılarıdır. Her kapının
takriz
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 5
PROF. DR.
MUSA YILDIZ
Ahmet Yesevi Üniversitesi
Mütevelli Heyet Başkanı
da on makamı vardır. Bu düşünce ilk önce Ahmet
Yesevî tarafından “Fakr-nâme”de dile getirilmiştir.
İnancı dört bölüme ayırarak öğrenme kolaylığı
sağlamak hedeflenmiştir. Fakr-nâme geleneği,
Ebu’l-Hasan Harakanî ile başlamış, Ahmed Yesevi
ve Âşık Paşa ile devam etmiştir. Yunus Emre tarafından
da aynı şekilde dile getirilen “Dört Kapı
Kırk Makam” anlayışı Türk İslâm tasavvufunun
temel anlayışını oluşturmuştur.
UNESCO 2016 Hoca Ahmed Yesevî Yılı anısına Mütevelli
Heyet Başkanlığımız tarafından hazırlanan
Hoca Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmet’inden sonra
Fakr-nâme kitabının da basılması bu değerli
büyüğümüzün daha çok tanıtılması adına güzel
bir hizmet olacaktır. Kitapta emeği geçen Prof. Dr.
Kemal Eraslan’a, Prof. Dr. Necdet Tosun’a şahsım
ve üniversitem adına en kalbî şükranlarımı sunarım.
6 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
“Fakr” kelimesinin lügat anlamı “fakirlik ve muhtaç olmak”
ise de, tasavvuf kültürü ve edebiyatında “dervişlik, sûfîlik,
zâhidlik, Allah’a muhtaç olduğunun farkında olmak” gibi anlamlarda
kullanılmaktadır. Bu durumda Fakr-nâme’yi “Dervişlik
Kitabı” diye tercüme etmek mümkündür.
Orta Asya tasavvuf literatüründe Hz. Peygamber’e nisbet edilen
“el-Fakru fahrî” yani “fakirliğimle (zâhidliğimle) övünürüm”
sözü ile “el-fakru sevâdü’l-vechi fi’d-dâreyn” yani “fakirlik, iki
cihanda yüz karasıdır” sözleri arasındaki çelişkiyi gidermek için
birçok yorumlar yapılmış, mesela ikinci cümle: “Fakirlik (dervişlik),
iki cihanda yüzün üzerindeki siyah ben yani güzelliği arttıran
noktadır” şeklinde tercüme edilerek iki cümlenin uyumlu
olduğu anlatılmak istenmiştir.
Dervişin manevî yolda ilerleyebilmesi için kötü ahlaktan sıyrılıp
güzel ahlak ile donanması gerektiğini ifade eden tasavvuf
ehli, bu yolda aşılması gereken bazı mertebeleri ve makamları
sıralama ihtiyacı duymuşlardır. Abdullah Ensârî Herevî’nin
Menâzilü’s-sâirîn (dervişlerin manevî yoldaki konaklama yerleri,
mertebeleri) ve Necmeddin Kübrâ’nın Usûlü aşere (on temel
prensip, on makam) isimli eserleri gibi Hoca Ahmed Yesevî’ye
nisbet edilen Fakr-nâme de dervişin uyması gereken kurallar ile
aşması gereken makamlara dâir mühim bir eserdir.
takdim
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 7
PROF. DR.
NECDET TOSUN
Fakr-nâme’nin içindeki konular, Hoca Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı
Hikmet isimli Türkçe eseri ve Risâle der Makâmât-ı Erbaîn isimli
Farsça eserindeki konular ile büyük benzerlik göstermektedir.
Ayrıca Ahmed Yesevî’nin müridi Sûfî Muhammed Dânişmend’in
Mir’âtü’l-kulûb isimli eserindeki birçok cümle ve paragrafı,
Fakr-nâme’de bulmak mümkündür. Bu durum, bizzat Ahmed Yesevî
tarafından yazılmasa bile, Fark-nâme’nin içerik yönünden
tamamen onun fikirlerinden ibaret olduğunu, bu sebeple Ahmed
Yesevî’ye ait kabul edilebileceğini göstermektedir.
Çağatay Türkçesi ile yazılmış olan Fakr-nâme’nin Taşkent, Duşanbe
ve Almatı kütüphanelerinde bazı mecmualar içinde yazma
nüshaları bulunmaktadır. Ayrıca Dîvân-ı Hikmet’in bazı taş
baskı nüshalarının başında Arap harfli olarak yayınlanmıştır.
Eser Prof. Dr. Kemal Eraslan tarafından 1977 yılında yeni harflere
çevrilerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili
ve Edebiyatı Dergisi’nin 22. sayısında uzunca bir makale hâlinde
yayınlanmıştı (s. 45-120). Bu mühim eserin, bir dergi içinde
kalmayıp geniş kitlelere ulaşmasının gerekli olduğunu düşünen
Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı, Fakr-nâme’nin
müstakil bir kitap şeklinde yayınlanmasına karar vermiş,
Kemal Eraslan beyin de yoğun çalışması ile eser 39 sene
sonra tekrar okuyucunun hizmetine sunulmuştur. Emeği geçenleri
tebrik eder, kitabın hayırlı olmasını dilerim.
Minyatür: Ömür Koç,
“Ahmet Yesevi ve Türbesi”
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 9
Yayınlamış olduğumuz Fakr-nâme mukaddimesi veya risalesi, Dîvân-i
Hikmet'in Taşkend ve bazı Kazan baskılarında yer almaktadır (bk. Òikmet-i
óaøret-i sulùÀnuèl-‘arifìn ÒÀce Aómed b.İbrÀhìm b. Maómÿd b. İftiòÀr-i
Yesevì*, Taşkend 1312, s. 2-15; DìvÀn-i Óikmet-i sultÀnuèl-‘Àrifìn ÒÀce
Aómed b. İbrÀhìm b. Maómÿd İftiòÀr-i Yesevì*, (Üçünci mertebe), Kazan
1311/1896, s. 3-17; DìvÀn-i Óikmet, áavåuèl-vÀãılìn sulùÀnuèl-‘Àrifìn ÒÀce
Aómed-i Yesevì Óikmetleri, Kazan 1901, s. 121-129). Fakr-nÀme müstakil
bir risaleden ziyade DìvÀn-i Óikmet'in mensur bir mukaddimesi durumunda
olup “AmmÀ bilgil kim bu risÀle-i úuùbuèl-aúùÀb ve server-i meşÀyıò, sultÀnuèl-
evliyÀ ve burhÀnuèl-etúiyÀ ferzend-i òÀn-i Óazret-i sultÀnuèl-enbiyÀ
ãalla’allu ‘aleyhi ve sellem òaøret-i sultÀn ÒÀce Ahmed-i Yesevì andaà aytıpdurlar
kim….” Sözleri ile başlamaktadır. 1901 tarihli Kazan baskısında ise
Fakr-nÀme “Hâzihî risÀle-i ÒÀce Aómed-i Yesevì raómetuèllahi taèÀlÀ ‘aleyhi”
başlığını taşımaktadır (bk. s. 121).
Fakr-nâme'nin gördüğümüz Dîvân-i Óikmet yazmalarının hiçbirinde yer
almayışı (bilinen yazmalar için bk. F.Köprülü, Türk Edebiyatı'nda İlk Mutasavvıflar
(İkinci basım), Ankara 1966, s.102, not: 4) bu mukaddime veya
risalenin Yesevì tarafından kaleme alınmadığını, daha sonra Dîvân-i Hikmet’i
tertip edenler tarafından yazılıp baskıya dâhil edildiğini göstermektedir.
F.Köprülü, sülûk âdâbına ait bu risalenin, Hazînî'nin CevÀhirüèl-ebrÀr min
emvÀcièl-bióÀr (yegâne yazması için bk. İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe
yazmalar, no: 3893) adlı eserinden çıkarıldığını ileri sürmektedir (bk. Aynı
* İftiòÀr'dan önceki (b.) fazla olmalıdır.
Giriş
10 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
eser, s.103, not: 5). Yaptığımız karşılaştırmada Fakr-nâme’nin adı geçen
eserle muhteva yönünden benzerlik gösterdiğini, ancak tertip yönünden
tamamen ayrıldığını tespit ettik (Hazînî'nin eseri hakkında fazla bilgi için
bk. F.Köprülü, aynı eser, umumî indeks, s.322-323). Esasen aynı duruma
Dîvân-ı Hikmet’te de rastlamaktayız. Gerek yazma, gerekse basma Dîvân-i
Hikmet nüshalarında yer alan hikmetlerin bir kısmının Yesevî’ye âit olmadığı
bilinmektedir. Aynı tarzda olan bu manzumeler ya Yesevî dervişleri tarafından
yazılıp şeyhin mahlası ile Dîvân-i Hikmet nüshalarına dâhil edilmişlerdir,
yahut da “Ahmed” adlı başka bir hikmet şairi tarafından yazılan
manzumeler Yesevî'nin dillerde dolaşan manzumeleri ile Dîvân-i Hikmet
adı altında birleştirilmiştir (bu husûs için bk. F.Köprülü, aynı eser, s.105).
İsminden de anlaşılacağı gibi fakr'ı, sülûk âdâb ve erkânını konu alan bu
mukaddime veya risale Taşkend baskısında on dört sahife kadardır. Biz, hikmet
geleneğinin hüküm sürdüğü sahayı göz önüne alarak metin tertibinde
Taşkend baskısını esas aldık ve gerektiğinde Kazan baskıları ile tamamladık.
Kazan baskılarından dâhil ettiğimiz kısımları ( ) içinde, baskılarda yer almayıp
ilâvesinde gerekli gördüğümüz kısımları da [ ] içinde gösterdik. Kazan
baskılarındaki farklar muhteva ile ilgili olmayıp, imlâ, ses ve şekil yönündendir
ki bunları da normal karşılamak gerekir.
Fakr-nâme'nin Millet Ktp. Şer'iye 1017 numarada kayıtlı bir yazması ise,
bu baskılardan birinden yer yer Türkiye Türkçesi'ne çevrilerek ve bazı atlamalarla
kopya edilmiştir. Çok muahhar olan, belki de Ali Emîrî tarafından
istinsah edilen bu nüshadan belirttiğimiz sebebiyle metnin tertibinde faydalanmak
mümkün olmadı.
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 11
Fakr
Tasavvufun önemli umdelerinden biri olan fakr kelimesi hakkında Kamus
Tercümesi’ nde şu kayıt bulunmaktadır: “ الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله El-fakr, yoksulluk manâsındadır,
gınâ mukabilidir. Fakr, masdar-ı metrûk olup isim olarak müstâmeldir.”
Sofiyye ıstılahatında fakr, mevhum olan varlıktan kurtulmak, fenâ
fi'llâh’a mazhar olmak yerinde kullanılan bir tabirdir (bk. M. Z. Pakalın, Osmanlı
Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I, İstanbul 1946, s. 585). Fakr
hakkında Gölpınarlı ise şunları yazmaktadır: “Tasavvufta fakr, bildiğimiz
yoksulluk değildir, mânevî yokluktur. Mevhum ve nazarî olan varlığı terkeden,
ef'âl, sıfât ve zâtını Hak'ta fâni kılan kimse hakikî fakr’a erişmiş ve "fakr
tamamlanınca Allah kalır." Meâlindeki
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
hadisi mucibince
fahredilecek fakr'a erişmiş olur. Böyle olan adamın isterse sayısız malı, mülkü
olsun, hiçbirine gönül bağlamayacağı ve tasavvufî tabiriyle malına kul olmayıp,
malı kendisine kul edeceği için hiç zararı yoktur (bk. Abdülbâki Gölpınarlı,
Kaygusuz-Vizeli Alâeddin, İstanbul 1932, s. 132).”
Tasavvufta fakr'ın önemli bir yer tutması bilhassa
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
“Fakr benim
iftiharımdır.” Mevzu hadisine dayanmaktadır. Risalemizde de bu husûsa
temas edilmiş ve meşayıhın fakr hakkındaki görüşleri şöylece belirtilmiştir:
“Faúr, Óaú TaèÀlÀnıñg bÀà-i vaãlıdın dıraòtı turur. Ol dıraòtnıñg buùaàı ‘aúl
turur, rìşesi hidÀyet turur, meyvesi, òayr u seòÀvet turur, sÀyesi úanÀèat turur,
anıñg bÿyı şevk turur. Anıñg bergi her kimge tegdi, ‘amel-i ãÀlió óÀsıl úıldı. Ve
her kim meyvesidin yedi, óayÀt-i cÀvidÀne taptı. Ve eger bÿyı her kimge yetse,
mest ü óayrÀn bolàay. Ve eger sÀyesinde orun alsa, ÀfitÀb-i óakikat añga tüşkey.”
(s.14)
12 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Fakîr
Kamus Tercümesi'nde fakîr kelimesi şu şekilde yer almaktadır: “… Elfakîr,
fakr u fakke sahibi kişiye denir. Cem'i fukarâ gelir, müennesi fakîre ve
cem'i fekâ'ir'dir. Mâlum ola ki fakrın mikdar-i derecesi hemen iyâline kifâyet
eyleyecek kadar nesnesi olmaktan ibarettir. Bazı nüshada iyâlini idare edecek
nesneye iktidarı olmamak demek olur. Zahiren bu müreccahtır. Ehl-i arabiyye
fakîr ile miskîn beyinlerini fark ederler ki fakîr şol kimsedir ki sedd-i ramak
edecek kût ve gıdâ bulur ola ve miskîn asla bir nesnesi olmaya. Ve inde’l-ba'z
fakîr, muhtaç ve gedâ ve miskîn ve zelîl ve hakîre denir. Zillet ve hakareti gerek
fakr u fakke sebebiyle ve gerek ahval-i sâire sebebiyle olsun. İmam Şâfi'î
aleyhi'r-rahme, dedi ki fukarâ kötrüm ve muk'id olup asla hırfet ve san'atları
olmayanlara, kezâlik gücü ehl-i hırfet olup lâkin hırfeti havâyic-i zaruriyyesini
idare eylemez olanlara denir. Ve miskîn şol kimselere denir ki gerçi hırfetleri
olup lâkin nafaka-i iyâline müfti olmamağla su’al eder olalar, yahud
fakîr kifâyet mikdarı maaşı olana ve miskîn asla nesnesi olmayana denir. Ve
inde’l-ba’z miskîn fakîrden hali ahsen olana denir. Ve ala kavl ikisi de beraberdir
ki zügürd ve gedâ olana denir.”
İslam Ansiklopedisi'nde ise fakîr hakkında şunlar yazılmıştır: “Maddî ve
mânevî bakımdan sıkıntı içinde olan, mukabili ganî. Kur'ân, XXXV, 16'da
‘Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız, Allah ise kimseye muhtaç değildir, O'na
hamd edilir'. Burada olduğu gibi, fakîr sonraları bilhassa Allah'a muhtaç
olan ve her suretle olsa tevekkül eden mânasına gelmeğe başlamıştır ve bu telakkinin
sevki ile Arapça konuşulan memleketlerde ‘dilenci derviş' mânasında
kullanılmıştır. “El-faúru faòrì” hadisi olarak söylenilen bu ‘Fakirlikle iftihar
ederim’ sözü bu mânanın değişmesine âmil olmuştur. Batı dillerinde bu tabir
riyazet yapanlara ve yogilere teãmil edilmiştir.
Metnimizde de “Faúìrlik mertebesi maúÀm-i aèlÀ turur, her kimge müyesser
bolmas… El-úıããa bu maúÀm enbiyÀlar ve ‘Àrifler ve ‘Àşıúlarnıñg maúÀmı
turur. Òuãÿsen Óaøret-i Resÿl-i Ekrem, salla’llÀhu ‘aleyhi ve sellemniñg
maúÀmları turur, yaènì
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة dediler…”(s.6-7) denilmektedir ki bununla
hem fakrın önemi belirtilmiş, hem de fakr İslâmî bir hüviyete büründürülmüştür.
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 13
Fakr-nâme
Bilindiği gibi Fakr-nâmeler, esas itibariyle fakr'ı, fakr'ın önemini ve
makamlarını belirtmeye çalışan öğretici (didaktik) eserlerdir. Bu husûslar
müstakil eserlere konu olduğu gibi, çeşitli tasavvuf ve tabakat kitaplarında
da, bölümler halinde veya yeri geldikçe ele alınmıştır. Ancak bu eserler üzerinde
durmak konumuz dışı olduğu için, biz kısaca Âşık Paşa'nın Fakr-nâme
mesnevisi ile yayınladığımız Fakr-nâme metni üzerinde duracağız.
Âşık Paşa'nın Fakr-nâme mesnevisini, mevcut Roma ve Manisa nüshalarına
dayanarak yayınlayan Agâh Sırrı Levend, eseri şu şekilde tanıtmaktadır:
“Fakr, tasavvufta tarikate yeni giren sâlik’ten istenen, dünya nimetlerini
hiçe sayarak azla yetinmek, alçak gönüllü olmak, nefse düşkünlük göstermemek,
dünya ile ilgiyi kesmek (alâyık kaydından çözülmek), Tanrı'dan gayrıyı
düşünmemek (mâsivadan geçmek) ve kendini Tanrı'ya vermektir. ‘Sâlikè tarikatteki
dereceleri birer birer geçerek ‘seyr-i sülûk’ı tamamlarken bu vasıfları da
kazanmış olur. Nihayet son bir mertebe kalır ki, o da ‘fenâfi’llâh mertebesidir.
Bu kendi varlığını Tanrı'nın varlığında yok etmektir. Âşık Paşa, bu mesnevisinde
alçak gönüllülüğü, dünya nimetlerini hiçe sayarak azla yetinmeyi ele
alıyor ve onu Tanrı tarafından türlü renklerle bezenmiş “fakr” adlı bir kuş
olarak tasvîr ediyor.”
Mesnevinin konusu ise şöylece özetlenmiştir: “Tanrı yeri göğü yarattıktan
sonra güzel bir kuş haline koyduğu fakr'a konacak bir yer bulmak üzere
uçmasını emrediyor. Kuş sırasiyle arş’ı, kürsi’yi, cennet’i, güneş’i yer’i dolaşıyor,
Âdem’e, Nûh’a, İbrâhîm’e, Mûsâ’ya, Îsâ’ya uğruyor fakat hiçbirinde durmayarak
Ahmed'e (Muhammed'e) gidiyor ve onda karar kılıyor. Çünkü o gâni iken
kendini fakîr bilmiştir ve bununla övünmüştür. Dünyada fakr'dan daha güzel
ne vardır. Fakr, alçak gönüllülüktür. Alçak gönüllü olmayan, azla yetinmeyen
ona yar olamaz. Yar, seni Hakk'a çağırandır. Ona kendini ver, bir nefes ikrarda
bulun. Eğer dünyadan bu ‘ikrarla gidersen sonuna kadar 'didar' (Tanrı'nın
cennette mü'minlere görünüşü) sana nasip olur.” (bk. A.S. Levend, Âşık
Paşa'nın bilinmeyen iki mesnevisi: Fakr-nâme ve Vasf-ı hal, TDAY, Belleten
1953, Ankara 1953, s.205-255+28 sahife fotokopi).
14 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Görüldüğü gibi Âşık Paşa'nın mesnevisi sâdece fakr'ın ne olduğunu
anlatmaya ve onun önemini belirtmeye çalışan san’atkârane bir eserdir. Bu
bakımdan yayınladığımız Fakr-nâme'den şekil ve muhteva itibariyle tamamen
ayrılmaktadır. Metnimizde de önce fakr'ın mahiyet ve önemi, daha
sonra da dervişlik, dervişliğin, onu şeriatte, onu tarikatte, onu mârifette, onu
da hakikatte olmak üzere kırk makamı, fakr'ın on makam, on nur, on yol ve
on orunu ile altı fakr âdâbı, sekiz fakr makamı ve yedi fakr mertebesi, ayrıca
sofi ve sofiliğin esas ve husûsiyetleri Hazret-i Muhammed ve birçok büyük
sofilerin sözleriyle izaha çalışılmıştır.
Hazret-i Ali'den naklen dervişliğin kırk makamı metnimizde şu şekilde
sıralanmıştır:
a) Şeriatte bulunan on makam şunlardır:
1. Óaú TaèÀlÀnıñg birlikige, barlıàıàa, ãıfÀtıàa ve õÀtıàa ìmÀn
keltürmek (Hak Taâlâ'nın birliğine, varlığına, sıfatlarına ve zâtına
iman getirmek)
2. NamÀz oúumaú (namaz kılmak)
3. Rÿze ùuùmaú (oruç tutmak)
4. ZekÀt bermek (zekât vermek)
5. Óac úılmak (hac farizasını yerine getirmek)
6. MülÀyim sözlemaú (yumuşak konuşmak)
7. ‘İlm örgenmaú (İlim öğrenmek)
8. Óazret-i Resûl-i Ekrem ãalla’llÀhu ‘aleyhi ve sellemniñg sünnetlerini
becÀy keltürmaú (Hazret-i Resul-i Ekrem salla'allâhu aleyhi ve
selleme'in sünnetlerini yerine getirmek)
9. Emr-i maèrÿfnı becÀy keltürmaú (şeriat bakımından yapılması
gerekli şeyleri yerine getirmek)
10. Nehy-i münker úılmaú (şeriatin yasakladığı şeylerden kaçınmak)
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 15
b) Tarikatte bulunan on makam şunlardır:
1. Tevbe úılmaú (tevbe etmek)
2. Pìrge úol bermaú (pìre el uzatmak)
3. Òavf (korku)
4. RecÀ (Tanrının rahmetinden ümitli olmak)
5. Vird-i evúÀtnı becÀy keltürmaú (belirli vakitlerde Kur’ân’dan sûreler
veya dualar okuyarak yapılan ibadeti yerine getirmek)
6. Pìrni òızmetide bolmaú (pîrin hizmetinde olmak)
7. Pìrniñg icÀzeti birle sözlemaú (pîrin izni ile konuşmak)
8. Naãìhat eãitmek (nasihat dinlemek)
9. Tecrìd bolmaú (tecrit olmak)
10. Tefrìd bolmaú (tefrit olmak)
c) Mârifette bulunan on makam şunlardır:
1. FenÀ bolmaú (fenâ olmak)
2. Dervìşlıúnı úabÿl úılmaú (dervişliği kabul etmek)
3. Her işke taóammül úılmaú (her işe tahammül etmek)
4. ÓelÀl ùayyib ùaleb úılmaú (helâl ve güzel istekte bulunmak)
5. Maèrifet úılmaú (mârifet kılmak)
6. Şerìèat ve ùarìúatnı ber-pÀy tutmaú (şeriat ve tarikatı ayakta
tutmak)
7. DünyÀnı terk úılmaú (dünyayı terketmek, dünya bağlarından sıyrılmak)
8. Áòiretni iòtiyÀr úılmaú (âhireti seçmek)
9. Vücûd maúÀmını bilmaú (varlık makamını bilmek)
10. Haúìúat esrÀrını bilmaú (hakikat sırlarını bilmek)
16 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
d) Hakikatte bulunan on makam şunlardır:
1. ÒÀk-rÀh bolmaú (herkesin yolunun toprağı olmak, alçak gönülülük)
2. Yaòşı yamannı tanımaú (iyiyi-kötüyü tanımak)
3. Yurun loúmage úol salmaslıú (bir parça lokmaya el uzatmamak)
4. Özini loúmasını sebìl-rÀh úılmaú (kendisini, lokmasını Hak yolunda
sebil etmek)
5. Kişini ÀzÀr bermemek (kimseyi incitmemek)
6. Faúìrlıúàa münkir bolmamaú (fakirliği inkâr etmemek)
7. Seyr-i sülÿk úılmaú (seyr-i sülûk kılmak)
8. Her kimdin sırrın saúlamaú (herkesten sırrını saklamak)
9. Şerìèat, ùarìúat, mÀèrifet ve óaúìúat maúÀmını bilmek ve ‘amel
úılmaú (şeriat, tarikat ve hakikat makamını bilmek ve buna göre
amel etmek)
10. ?
Fakirlik makamında bulunan on makam, on nur, on yol ve on orun (yer,
mevki) ise şu şekilde sıralanmıştır:
a) On makam şunlardır:
1. ÚanÀèat (kanaat)
2. BelÀàa taóammül úılmaú (belaya tahammül etmek)
3. (Teñgri) bendelikige giriftÀrlıú (Tanrı'nın kulluğuna bağlılık)
4. ‘AõÀb (azap)
5. Óayret (hayret)
6. RiyÀøet (riyazet)
7. Açlıà (açlık)
8. HelÀket (mahvolma)
9. Dil-òaste bolmaú (gönlü yaralı olmak)
10. Óaøret-i Rabbuèl-‘izzetlik (?)
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 17
b) On nur şunlardır:
1. Nÿr-i ãıdú (sıdk nuru)
2. Nÿr-i ãabr (sabır nuru)
3. Nÿr-i şükr (şükür nuru)
4. Nÿr-i fikr (fikir nuru)
5. Nÿr-i õikr (zikir nuru)
6. Nÿr-i namÀz (namaz nuru)
7. Nÿr-i rÿze (oruç nuru)
8. Nÿr-i ìmÀn (iman nuru)
9. Nÿr-i ãadaúa (sadaka nuru)
10. Nÿr-i pÀú-cÀn (temiz ruhluluk nuru)
c) On yol şunlardır:
1. Tevbe (tevbe)
2. Yazuúlardın úaytmaú (günahlardan vazgeçmek)
3. Yaman işlerdin peşìmÀnlıú (kötü işlerden pişmanlık)
4. Óayret (hayret)
5. ÒÀrlıú ve zÀrlıú (hakîrlik ve inleme)
6. Óaú TaèÀlÀdın yarı tilemek (Hak Taâlâ'dan yardım dilemek)
7. Yaman yollardın yanmaú (kötü yollardan geri dönmek)
8. ÒudÀ-yi TaèÀlÀnıñg õikri birlen bolmaú (Hüdâ-yi Taâlâ’nın zikri ile
olmak)
9. Tefekkür (tefekkür)
10. FenÀ bolmaú (fenâ olmak)
18 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
d) On orun şunlardır:
1. Óikmet (hikmet)
2. ‘Adl (adalet)
3. ‘Aúl (akıl)
4. Óilm (yumuşaklık)
5. ‘İzzet (ululuk)
6. ÓayÀt (hayat)
7. İósÀn (bağış)
8. SettÀrlıú (örtücülük)
9. EmÀnet (emanet)
10. Teslìm (kendini Allah'ın iradesine terk etmek)
Fakrın altı âdâbı şunlardır:
1. Yaòşı ve yaman sözge sükÿt úılmaú (iyi ve kötü söze sükût etmek)
2. Pìr aldıda òÀm bolmaú ve bì-icÀzet-i pìr sözlememaú (pîr huzurunda
susmak ve pîr izni olmadan konuşmamak)
3. Kişi birle açıà bolmamaú (kimseyle dargın olmamak)
4. ÒÀş u ‘Àmnıñg òiõmetini úılmaú (havas ve avamın, herkesin hizmetini
görmek)
5. Nefsni öltürmaú (nefsi öldürmek)
6. HevÀ vü hevesni terk úılmaú (geçici istekleri terk etmek)
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 19
Fakrın sekiz makamı şunlardır:
1. Tevbe (tevbe)
2. ‘İbÀdet (ibadet)
3. Maóabbet (sevgi)
4. äabr (sabır)
5. Şükr (şükür)
6. RıøÀ (rıza)
7. Zühd (züht)
8. ‘Áriflıú (âriflik)
Fakrın yedi mertebesi şunlardır:
1. CevÀnmerdlıú (civanmertlik)
2. SipÀhìlıú (sipahilik)
3. áarìblıú (gariplik)
4. Òırúa (hırka)
5. Sabr (sabır)
6. ÚanÀèat (kanaat)
7. Tevekkül (tevekkül)
Bu listeye göre metnimiz öğretici husûsiyetinin yanında sistematik bir
husûsiyete de sahiptir. Bununla beraber metinde yer yer sıralamada eksiklikler
ve tekrarlar, dolayısiyle bazı karışıklıklar da yok değildir.
Metnimizde “Ey dervìş, bol Faúr-nÀme’de her vaãiyyetì ki bitildi, kelÀm-i
rabbÀnì ve óadìå-i nebevìdin ve icmÀè-i ümmetdin bitildi.” Sözleri ile bu
Fakr-nâme Yesevî dervişlerine şeyhin bir vasiyyeti gibi sunulmuştur. Özbek
ve Türkmenler arasında Yesevîlik’in kuvvetli şekilde yer etmesinin en önemli
sebebi, onlar gibi Yesevîlik'in de şeriat esaslarına sıkı şekilde bağlı olmasıdır.
Bu husûs metnimizde açıkça görüldüğü gibi, DìvÀn-i óikmet’te yer alan
manzumelerde de görülmektedir.
ve Türbesi”
Minyatür: Ömür Koç,
“Ahmet Yesevi 63 yaşında”
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 21
A- Ses Hususiyetleri
Metnimizde yer alan başlıca ses hususiyetleri şunlardır:
Kapalı e (ẹ)
Bilindiği gibi Eski Türkçe’de kelime başında veya ilk hecede bulunan bazı
aslî e sesleri, Çağatayca'da i-, - i-, Özbekçe'de ẹ-, - ẹ-, Âzerî Türkçesi'nde ẹ-,
- ẹ - ve Türkiye Türkçesi'nde e-, - e - olmaktadır. Metnimizin Özbek metni
olduğunu veya Özbekçeleştirildiğini göz önüne alarak, -
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
veya
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
- ile
yazılan bu sesleri hep ẹ olarak kabul ettik: bẹr-, dẹ-, dẹk, ẹ-/ẹr-, ẹri-, ẹt - , kẹç-,
keçe, kẹltür-, kẹt-, mẹn, nẹçük, teñgiz, tẹr-, yẹ-, yẹt-, yẹti gibi.
Orta hece ünlüsünün düşmesi (syncope)
Bütün Türk lehçe ve şîvelerinde olduğu gibi metnimizde de belirli hallerde
orta hece ünlüsünün düştüğü görülür: baàrım (< baàırım), ornı (< orunı)
gibi.
Ünlü düşmesi (elision)
Şu misâllerde ünlü düşmesi kalıplaşmış durumdadır: nẹçük (< neçe+ök),
baãúaraèl -
(< baãkara al-), úılaèl - (< úıla al-) gibi.
Dil Hususiyetleri
Ses Hususiyetleri
22 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Düzleşme (delabialisation)
Diğer lehçe ve şîvelerde olduğu gibi metnimizde de bazı kelimelerde aslî
yuvarlak ünlünün düzleştiği görülür: savuú (< soàıú) gibi.
Yer değiştirme (métathése)
Metnimizdeki bazı kelimelerde kalıplaşmış durumdadır: örgen - (<
ögren-), örget - (< ögret-) gibi.
Ses ikilemesi (gemination)
Bilhassa Çağatay ve Âzerî Türkçesi'nde yaygın şekilde görülen ses ikilemesine
Özbekçe'de de rastlanır. Ancak belirli kelimelerde görülen ses ikilemesine
âit metnimizde bir işaret bulunmadığı için bu kelimeleri normal şekilleriyle
aldık: iki, sẹkiz, sẹkizinci, toúuz, toúuzınçı, yẹti, yẹtinçi, yoúarı gibi.
Önses türemesi (prothėse)
y protezi bakımından metnimizde y'li şekiller yer almıştır: yıl, yıllık, yüz, yüzlüg
gibi.
v protezi bakımından da metnimizde v'siz şekiller yer almıştır: ur-, uruş - gibi.
Ünsüz değişmeleri
-à - >-v - değişmesi: savuú (soàuú) gibi.
-ú>-à değişmesi: açlıà (< açlıú), yamanlıà (< yamanlıú) gibi.
-ú->-à - değişmesi: barlıàıàa (< barlıúıàa), butaàı (< butaúı) gibi.
-ñg->-à - değişmesi: yalàuz (< yalañguz) gibi.
Hemzenin y oluşu
Diğer lehçe ve şîvelerde de görülen bu husûsuiyet metnimizde de görülür:
‘acÀyib (<A.èacÀèib), fÀyide (< A. fÀèide), şerÀyit (<A. şerÀit) gibi.
t - ~ d - gelişmesi
Çağatayca'da da olduğu gibi Özbekçe'de de, kelime başındaki aslî t - sesi
muhafaza edilmekle beraber, bir-iki kelimede t'li ve d'li şekillerin birlikte
kullanıldığı görülür: tẹ - ~ dẹ - gibi
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 23
Pronominal n sesi
Metnimizde pronominal n sesinin kaide hâlinde yer almadığı görülmektedir:
ẹşikide, közige şarÀbıdın gibi. Ancak bir misÀlde pronominal n sesi kullanılmıştır:
maúÀmında.
Yardımcı ünlüler
Eski Türkçe’den beri yardımcı ünlüler düzlük-yuvarlaklık uyumuna bağlandıkları
için, metnimizde de normal olarak bu sesler düzlük-yuvarlaklık
uyumuna bağlanmışlardır.
Ek uyumsuzluğu
a) Kalınlık-incelik uyumu bakımından
Hârezm Türkçesi ve Çağatayca’da görülen kalınlık-incelik uyumsuzluğuna
metnimizde de rastlanmaktadır. Daha ziyade kalın ünlülü ek kullanma
temayülünün, bir imlâ mes'elesi mi, yoksa bir telâffuz mes'elesi mi olduğu
husûsunda kesin bir şey söylemek mümkün olmamaktadır (fazla bilgi için
bk. K. Eraslan, “Doğu Türkçesinde Ek Uyumsuzluğuna Dâir,” TDED. C.XVIII,
İstanbul 1970, s.1113-124). Metnimizde kalınlık-incelik bakımından
uyumsuzluk, bilhassa şu eklerde görülmektedir:
-àa/-ge, - úa/-ke (verme hali eki):
himmetiàa, sözleriàa, teñgizàa yanında, ‘arşke, dergÀhıge, loúmage gibi.
-àunça/-günçe (zarf-fiil eki):
yürmeàunça gibi
-àan/-gen, - úan/-ken (isim-fiil eki):
aytılgen, aytken gibi.
-lıú/-lik (isimden isim yapma eki):
‘Àriflıú, dervişlıú, faúìrlıú, müsÀfirlıú, pìrlıú, ãabrlıú, zÀhidlıú, yanında,
ùamaèlik gibi.
-maú/-mek (fiilden isim yapma eki)
bilmaú, kẹltürmaú, örgenmaú, sözlemaú, yẹmaú gibi.
24 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
b) Düzlük-yuvarlaklık uyumu bakımından
Aşağıdaki ekler düzlük-yuvarlaklık uyumuna bağlı değildirler:
-dın/-din (çıkma hali eki):
Daima düz ünlülüdür: hÿşumdın, kökdin gibi.
-nıñg/-niñg (ilgi hali eki):
Daima düz ünlülüdür.
-dı/-di, - tı/-ti, ;-du/-dü, - tu/-tü (görülen geçmiş zaman eki):
Ekseriyetle düz ünlülüdür: boldı, kördi, tüşti gibi
-ur/-ür (geniş zaman eki):
Daima yuvarlak ünlülüdür: bẹrür, úılurlar gibi.
-lıú/-lik (isimden isim yapma eki)
Daima düz ünlülüdür: altunlıú, tevÀøuèlıú gibi.
-sız/-siz (isimden isim yapma eki):
Daima düz ünlülüdür: tüpsiz gibi
-dur-/-dür-, - tur-/-tür - (fiilden fiil yapma eki):
Daima yuvarlak ünlülüdür: kẹltür-, úıldur-, sındur - gibi
-ur-/-ür - (fiilden fiil yapma eki):
Daima yuvarlak ünlülüdür: aşur - gibi
-dur/-dür, - tur/-tür (bildirme eki):
Daima yuvarlak ünlülüdür: úılmaúdur, yoútur gibi
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 25
c) Ünsüz uyumu bakımından
Ünsüz uyumu tam olarak teşekkül etmiş değildir. Bazı eklerin ünsüz
uyumu bakımından durumu şöyledir:
-àa/-ge, - úa/-ke (verme hali eki):
Ünsüz uyumuna bağlanmıştır: mürìdge, yanımàa, Óaúúa, óaøretke gibi.
-da/-de (bulunma hali eki):
Ünsüz uyumuna bağlı değildir: óaúìúatda, kökde gibi.
-dın/-din (çıkma hali eki):
Ünsüz uyumuna bağlı değildir: aùlasdın, øalÀletdin gibi.
-ça/-çe (eşitlik eki):
Ünsüz uyumuna bağlı değildir: miúdÀrımça gibi.
-dı/-di, - tı/-ti; - du/-dü, - tu/-tü (görülen geçmiş zaman eki):
Ünsüz uyumuna bağlıdır: açtım, kẹtti, uruştum, taptı gibi.
-àay/àey, - úay/-key (gelecek zaman eki):
Ekseriyetle ünsüz uyumuna bağlıdır: körsetkey, tapúay, urusúaylar
gibi. Nâdir olarak uyumun bulunmadığı da görülür: satàay gibi.
-àıl/-gil, - úın/-kin (2.teklik şahıs emir eki):
Ünsüz uyumuna bağlıdır: aytkin gibi.
-àan/-gen, - úan/-ken (isim-fiil eki):
Ünsüz uyumuna bağlıdır: aytken gibi.
-àunça/-günçe (zarf-fiil eki):
Ünsüz uyumuna bağlıdır: tozàunça gibi.
-dur/-dür, - tur/-tür (bildirme eki):
Ünsüz uyumu bakımından durumu karışıktır: aytıpdurlar, úılmaúdur,
yoútur gibi.
26 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
B- Şekil Husûsiyetleri
Metnimizin başlıca şekil husûsiyetleri şunlardır:
Hal ekleri
İlgi hali (genitif) eki: - nıñg/niñg
Doğu Türkçesi’nin umumî ilgi hali eki olan -nıñg/-niñg metnimizde de
düz ünlülü şekilleriyle yer almıştır: óaúìúatnıñg, pìrniñg gibi
Yükleme hali (accusatif) eki: - nı/-ni; - n-nı/-ni Çağatayca’da olduğu
gibi metnimizde de umumî yükleme hali ekidir: dünyÀnı, nefsni gibi. Özbek
ağızlarında görülüp son devir yazı diline de geçen bir husûsiyet olarak metnimizde,
- nı/-ni yükleme hali ekinin, - nıñg/-niñg yerine kullanıldığı da görülmektedir:
Ol úırú maúÀmnı onı maúÀm-i şerìèatda turur “O kırk makamın
onu şeriat makamındadır.” “Köñgülni Óaúnı rıøÀsıàa bẹrse kẹrek “Gönüllü
Hakk'ın rızasına vermelidir.” gibi (bu husûs için bk. A.J.E. Bodrogligeti,
ÒÀlisès Story of İbrÀhìm, Leiden 1975, s.9).
-n eki ise Eski Türkçe’den beri iyelikten sonra kullanılan yükleme hâli
ekidir. Eski Türkçe’de her şahıs iyelik ekinden sonra kullanıldığı hâlde, sonraları
kullanılış sahası daralmış, sâdece üçüncü şahıs iyelik ekinden sonra kullanılır
olmuştur. Metnimizde de bazen üçüncü şahıs iyelik ekinden sonra -n
ekinin kullanıldığı görülmektedir: daèvâsın, şerbetin gibi.
Verme hâli (datif) eki: - àa/-ge, - úa/-ke; - a/-e
-àa/-ge, - úa/-ke verme hâli ekinin metnimizde ünsüz uyumuna bağlanmış
olduğu görülür: yolàa, köke gibi. Ancak ekin kalınlık-incelik uyumu
bakımından durumu bilhassa yabancı kelimeler için kesinlik göstermez. Çağatayca’da
olduğu gibi, Özbekçe’de de kalın ek kullanma temayülü vardır:
risÀleàa, şeyòàa gibi.
-a/-e ekinin bazen iyelik ekli kelimelerden sonra kullanılışına Eski Türkçe’de
rastlanmaktadır (bk. AGr. §180). Daha sonra bu ekin sahası daralmış
Doğu Türkçesi’nde -àa/-ge, - ka/-ke umumî verme hâli eki olarak devam
etmiş, Batı Türkçesi ise, baştaki à-/g - seslerini düşürerek eki -a/-e olarak
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 27
umumîleştirmiştir. Metnimizde -a/-e ekine bir misâlde rastlanması (emrine),
bu eski kullanılışın bir kalıntısı olabileceği gibi, Batı Türkçesi imlâsının
tesiriyle de olabilir.
Bulunma hâli (locatif) eki: - da/-de
-da/-de bulunma hâli eki ünsüz uyumuna bağlı değildir: kökde, ùar1ada gibi.
Çıkma hali (ablatif) eki: - dın/-din
-dın/-din çıkma hali eki de ünsüz uyumuna bağlı değildir: aùlasdın, küfr
ü øalÀletdin gibi.
Eşitlik hâli (equatif) eki: - ça/-çe
-ça/-çe eşitlik hali eki ünsüz uyumuna bağlı değildir: miúdÀrımça gibi.
Vasıta hâli (instrumental)
Eski Türkçe’de vasıta hâlini kuran -n eki, bilindiği gibi daha sonra işlekliğini
kaybetmiş, bazı zarf ve edatlarda kalıplaşmıştır. Çağatayca'da da olduğu
gibi, metnimizde de vasıta hali birle, birlen edatları ile teşkil edilmektedir:
şerìèat emri birle, yazuú birlen gibi (bu husûs için bk. J.Eckmann, Chagatay
Manual, Indiana University Publications Uralic and Altaic Series, Volume
60, Mouton and Co., The Hague, The Netherlands 1966, § 48; K.Eraslan,
‘Alì Şìr NevÀyì, NesÀyimüèl-maóabbe min şemÀyinièl-fütüvve (Metin ve dil
hususiyetleri), İstanbul 1969 (Edebiyat Fakültesi doktora tezi).
İyelik ekleri
İyelik ekleri Eski Türkçe’den beri çeşitli şîve ve lehçelerde büyük bir
değişikliğe uğramadan bugüne kadar devam etmiştir. Başlıca değişme düz
ünlüden ibaret olan (-ı/-i gibi) veya içinde düz ünlü bulunan (-mız/-miz, -
ñgiz/-ñgiz gibi) eklerin, düzlük-yuvarlaklık uyumuna bağlanmaları ve Âzerî
Türkçesi'nde olduğu gibi - ñg>-v, - ñgiz>-vuz/-vüz olmalarıdır.
Teklik 1. şahıs: - m : içim, taşım
2. şahıs: - ñg
3. şahıs: - ı/-i, - sı/-si : maúÀmı, kẹçesi
Çokluk 1. şahıs: - mız/-miz
2. şahıs: - ñgız/-ñgiz : yüzüñgiz
3. şahıs: - ları/-leri : hÿşlarıàa
28 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Âitlik eki
Metnimizde âitlik eki olarak yalnızca -ki geçmektedir: kündekidin gibi.
Sıra sayı sıfatları
Metnimizde kullanılan sıra sayı sıfatlarının durumu şöyledir: ilk, evvel,
ikinçi, üçünçi, törtinçi/törtünçi, bẹşinçi, altınçı, yẹtinçi, sẹkizinçi, toúuzunçı,
onunçı.
Şahıs zamirleri
Metinde geçen şahıs zamirleri ve çekimleri şöyledir:
Teklik 1. şahıs: mẹn, mañga, mẹni
2. şahıs: sẹn
3. şahıs: ol, anıñg, anı, añga, anda
Çokluk 1. şahıs: biz, bizge, bizdin
2. şahıs: siz
3. şahıs: alar, alaràa, alardın
Dönüşlülük zamiri
Metnimizde Doğu Türkçesi’nde olduğu gibi dönüşlülük zamiri olarak
yalnızca öz zamiri kullanılmıştır: özüm, özi, özleri gibi.
İşaret zamiri
Metnimizde işaret zamiri olarak yalnızca bular geçmektedir.
Şekil ve zaman ekleri
Metnimizde yer alan şekil ve zaman eklerinin durumu şöyledir:
Geniş zaman eki: - (u)r/-(ü)r
Ekin yardımcı ünlüsü daima yuvarlaktır: ayturlar, bẹrür gibi.
Görülen geçmiş zaman eki: - dı/-di, - du/-dü; - tı/-ti, - tu/-tü
Ek ünlüsünün durumu, düzlük-yuvarlaklık uyumu bakımından karışıktır:
tüştüm, urdum yanında boldı, kördi, tüşti gibi
Öğrenilen geçmiş zaman eki: - pdur/-pdür (< - p turur)
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 29
Öğrenilen geçmiş zaman teşkilinde kullanılan bu şekil, Eski Türkçe
devresinden sonra ortaya çıkmış ve bilhassa Doğu Türkçesi ile Âzerî
Türkçesi’nde -mış/-miş, - muş/-müş ekinin yanında yer almıştır (bk. Chag.
Man. §126, 127; Nesâyim s. 132-134; Az. T. §121, 127); aytıpdurlar, sözlepdürler
gibi.
Gelecek zaman eki: àay/-gey, - úay/key
Metinde gelecek zaman bu ekle teşkil edilmektedir ve ek ünsüz uyumuna
bağlanmıştır: salàay, körgey, tapúay, örgetkey gibi. Bir misâlde ekin ünsüz
uyumuna bağlı olmadığı görülür: saùàay.
Şart eki: - sa/-se (< - sar/ - ser)
Şart eki ve şart çekimi diğer birçok şîve ve lehçelerde olduğu gibidir:
tileseñg, alsa gibi.
Emir ekleri
Metnimizde emir eklerinin ve emir çekiminin teklik şahısları geçmektedir:
Teklik 1. şahıs: - ay/-ey (< - ayın/ - eyin) : tapay
2. şahıs: - àıl/-gil (ekseri) : bolàıl, bilgil
- úın/-kin (nâdir) : aytkin
- (nâdir) : (naôar) úıl
3. şahıs: - sun/-sün : bolsun, körsün
Gereklilik
Gereklilik kipi teşkili, Doğu Türkçesi’nin birçok şîve ve lehçelerinde olduğu
gibi kẹrek kelimesinin - maú/-mek ekli fiil kök ve gövdelerine getirilmesi
ile yapılmaktadır: törtünçi kelime-i óaúìúatnı bilmek kẹrek “Dördüncü
(olarak) hakikat kelimesini bilmek gerek/Dördüncü (olarak) hakikat
kelimesi bilinmelidir.” gibi.
Menfi geniş zaman eki: - mas/-mes (< - maz/-mez)
Bilindiği gibi Eski Türkçe’de -maz/-mez olan menfi geniş zaman eki, bu
devreden sonra ekin sonundaki -z ünsüzünün sertleşmesi ile -mas/-mes şekline
geçmiş ve bu şekil Çağatayca ile Özbekçe’de umumîleşmiştir (bk. Chag.
Man. § 102; Nesayim. S. 127; ÖGr. § 294). Metnimizde de menfi geniş zaman
eki daima -mas/-mes şeklindedir: sıàmas, körünmes gibi.
30 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
İsim-fiil ekleri
Metnimizde geçen isim-fiil ekleri şunlardır:
-(u)r/-(ü)r
Metnimizde pek fazla misâlleri bulunmamaktadır: úılur bolsa gibi.
àan/-gen, úan/-ken
Doğu Türkçesi’nde en çok kullanılan isim-fiil eklerinden biridir. Eski
Türkçe devresinden sonra Doğu Türkçesi’nde -duú/-dük isim-fiil ekinin
yerini de almaya başlamıştır. Ek -duk/-dük mânasını taşıdığı gibi, bazen aktif
fiil kök ve gövdelerinde pasif mânasını da vermektedir: alàan niyÀzıdın
“aldığı yardımdan”, ãïfì dẹgenni gÿrıda tapmaàaylar “sofi denilen (kişiyi)
mezarında bulmazlar.”, aytken risÀleàa ‘amel úılıp “bildirilen risaleye göre
amel edip….”
-mış/-miş
Ek düzlük-yuvarlaklık uyumuna bağlı değildir ve metnimizde bir-iki
misâlde görülmektedir: bolmış turur, yẹmiş dẹk gibi (isim-fiil ekleri için bk.
K.Eraslan, Eski Türkçe’de isim-fiiller (partisipler), Doçentlik tezi - İstanbul
1974).
Zarf-fiil ekleri
Metnimizde geçen zarf-fiil ekleri şunlardır:
-a/-e
Birkaç birleşik fiilde görülmektedir: başúaraèl - (< başúara al-), köye bẹr - gibi.
-àanda/-gende (< - àan/-gen + da/de)
Türkiye Türkçesi dışında yaygın şekilde kullanılan ve -ınca/-ince fonksiyonunda
bir zarf-fiil ekidir: bolàanda “olunca” gibi.
-àunça/-günçe (< - àun/-gün + ça/çe)
Eski Türkçe’den beri kullanılan bu birleşik zarf-fiil eki, metnimizde büyük
ölçüde uyuma bağlıdır: tozàunça, bilmegünçe gibi. Bir misâlde de uyum
dışı olduğu görülür: yürmeàunça
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 31
-may/-mey (< - ma/-me+ y< - mayın/-meyin)
Daha ziyade Çağatayca ve Özbekçe'de yaygın kullanılışı olan ek metnimizde
de yer almıştır (ekin yapısı için bk. AGr. §234): úılmay, bilmey gibi.
-p
Ek Eski Türkçe’de olduğu gibi Doğu Türkçesi’nde de ünlü ile biten fiil
tabanlarına doğrudan doğruya getirilmekte, ünsüzle biten fiil tabanlarına ise
yardımcı ünlüyle getirilmektedir. Yardımcı ünlü eskiden beri düzlük-yuvarlaklık
uyumuna bağlanmıştır: sunup, köydürüp, dẹp, ẹrip gibi.
-u/-ü
Bir iki misâlde görülmektedir: úarşu (< úarış-u), tẹyü (< tẹ-y-ü) gibi.
Yardımcı fiiller
Metnimizde yer alan başlıca yardımcı fiiller şunlardır:
al-
Bu fiilin yardımcı fiil olarak kullanılışı Eski Türkçe devresinden sonradır.
Bilhassa Çağatayca ve Özbekçe’de bil - yardımcı fiilinin yanında ikinci bir
yardımcı fiil olarak iktidar çekiminin kuruluşunu sağlar (fazla bilgi için bk.
Chag. Man. § 81, e; Nesayim. S. 168-169). Metnimizde al - fiili ile ilgili şu
misâller bulunmaktadır: başúaraèl - (< başúara al-), úılaèl - (< úıla al-). gibi.
bẹr -
Birdenbirelik ifade eden bu yardımcı fiil metnimizde yer almaktadır:
toya bẹr-, köye bẹr - gibi.
bol-
Türkçe’nin isimlerle veya isim grubuna giren kelimelerle birleşik fiil teşkil
eden bu yardımcı fiili, Türkçe'nin diğer şîve ve lehçelerinde olduğu gibi
metnimizde de büyük ölçüde kullanılmıştır: úıyÀm bol-, büt bol - gibi.
ẹ-/ẹr-
Bilindiği gibi Türkçe’nin bu ana yardımcı fiili başlıca iki fonksiyona sahiptir:
Birincisi müstakil olarak bildirmeyi teşkil etmek, ikincisi de çekimli
fiillerle birleşik zamanı kurmak: taà ẹrür, revÀ ẹrmes gibi.
32 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
úıl-
Metnimizde, isimlerle birleşik fiil teşkil eden bu yardımcı fiil de geniş ölçüde
kullanılmıştır: iş úıl-, endìşe úıl - gibi.
tur-
Türkçe’de hem esas fiil, hem de yardımcı fiil olarak kullanılan tur - fiili,
Çağatayca’da da olduğu gibi yardımcı fiil olarak iki fonksiyonu bulunmaktadır:
Birincisi -p zarf-fiil ekli teşkillerle, geniş zaman kipinin veya bu kipin
ekleşmiş şeklinin birleşmesi ile öğrenilen geçmiş zamanı kurmak: aytıpdurlar
(< aytıp tururlar), sözlepdürler (< sözlep tururlar) gibi (bunun için bk.
Chag. Man. § 126-128; Nesayim. S. 133). İkinci fonksiyonu ise, teklik ve
çokluk 3.şahıslarda ẹrür yerine geçerek bildirmenin geniş zamanını kurmak.
Metnimizde bu fonksiyonu ile kullanılan tur - yardımcı fiili ekseriya varlığını
korumakta, bazen de ekleşmektedir: bÀùıl turur, uluàraú turur yanında
bardur, ãÿretidür, yoútur gibi.
Edatlar
Metnimizde yer alan başlıca edatlar şunlardır:
a) Ünlem edatları
Seslenme edatları : ey Ey ùÀlib, eger Óaúnı taleb úılıp…
yÀ YÀ ‘Alì, faúìrlıú maúÀmında on
maúÀm bar turur.
Sorma edatları : nẹ YÀ Rab, ol nẹ ãÿret ẹrdi…
: nẹçük Ey dervìş, aóvÀlımız nẹçük bolàay?
Gösterme edatları : uşbu Òıøır Babam mẹni saldı uşbu yolàa
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 33
b) Bağlama edatları
Sıralama edatları : ve Yaènì belâ ve miónet başıàa kẹlse…
Denkleştirme edatları : yÀ YÀ bilip âmel úılmasa…
Cümle başı edatları : ammÀ AmmÀ meşÀyıòlar ol ãÿretni beyÀnıda
muò telif sözlepdürler.
: eger Eger tevbe úılmay dünyÀdın barsa…
: meger Bol fièl müèminlerde bolmas,
meger münÀfıúlarda bolàay
Sona gelen edatlar : ki Her dervìş ki bol yẹti maúÀm dervìşlik
ni bilmese... kim Şeyò ŞihÀbüèd-dìn
raómetuèllÀhi ‘aleyhi aydılar kim…
c) Son çekim edatları
bilen duèÀ ve zÀrì bilen
birle şerìèat emri birle
birlen yazuú birlen, edeb birlen
dẹk su dẹk, pervÀne dẹk
soñgra andın soñgra, bizdin soñgra
üçün riyÀ üçün, dünyÀsı üçün
34 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
C- Sentaks Husûsiyetleri
Metnimizin sentaks husûsiyetleri olarak şunlar söylenebilir:
Bildirme
Bildirmenin müsbet ve menfisi genellikle er - yardımcı fiili ile teşkil edilmektedir:
Faúr bir taà ẹrür. Şeyò ornı añga revÀ ẹrmes. 3.şahıs müsbet bildirmede
ise ẹrür yerine turur geçebilir: Kelime-i şerìat bu turur. Bazen yardımcı
fiil ekleşir: Ol sÿret faúirlik ãÿretidür. Bazı hallerde yardımcı fiilin kullanılmadığı
görülür: Ve ayàaylar ki mẹn bìzÀr mẹn, ÒudÀ bìzÀr dẹgeyler. äïfìlerde
riyÀøet yoú, faúirlerde úanÀèat yoú…
Cümle unsurlarının sırası
Metinde cümle unsurları genellikle Türk cümle yapısına uygun bir sırada
olmakla beraber, bazı hallerde bu sıranın bozulduğu görülür: Ve eger ãïfì
ùÀatını òalúàa ôÀóir úılsa riyÀ üçün, ẹllig yıllıú ùÀèatını zerre-i ùaèÀmàa satàay.
Miktar uyumsuzluğu
Metnimizde sık sık görülen bir husûsiyetde bilhassa fâil ile fiil arasındaki
miktar uyumsuzluğudur: Ol şeyòler kim mürìdlerinin ùamaè úılàay… Eger
mürìdleri neõr ü niyÀz bẹrmese… Andaà şeyòler melèÿn turur. Hirmet ifade
etmek için, teklik fâile fiilin çokluk olarak bağlandığı görülür: ÒÀce Aómed-i
Yesevì aytıpdurlar kim… Şeyò Óasan-i Baãrì raómetuèllÀhi ‘aleyhi rivÀyet úılurlar.
Nẹçük kim Óaøret-i nebiyyinÀ ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellem aydılar.
Minyatür: Cihangir Aşurov,
“Dergâha odun taşıyan dervişler”
36 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Yesevî'nin Fakr-nâmesi
Metin
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
بسم الله الرحمن الرحيم
العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
رسول الله
رسول الله خلقة
رسول رسالة
من الكفر
AmmÀ bilgil bu risÀle-i úuùbuèl-aúùÀb ve server-i meşÀyıò sulùÀnuèl-evliyÀ
burhÀnuèl-etúiyÀ, ferzend-i òÀn-i óaøret-i sultÀnuèl-enbiyÀ, ãallaèllÀhu ‘aleyhi
ve selem, Óaøret-i sultÀn ÒÀce Aómed-i Yesevì andaà aytıpdurlar kim
bizdin soñgra Àòirüèz-zamÀn yaúın bolàanda andaà meşÀyıòlar peydÀ bolàay
kim İblìs, ‘aleyhièl-laène, alardın sebaú alàay ve heme òalú alaràa muóib
bolàay ve mürìdlerini baãkara’l-maàaylar.
Ol şeyòler kim mürìdleridin ùamaè úılàay ve cÀnını küfr ü êalÀletdin
ayırmaàay ve ehl-i bidèatnı yaòşı körgey (ve ehl-i sünnetni yaman körgey)
ve ‘ilm-i şerìèat birle ‘amel úılmaàay ve nÀ-maóremleràa köz salàaylar ve yaYESEVÎ’NİN
FAKR-NÂMESİ 37
manlıà pìşe úılıp AllÀhu TaèÀlÀnıñg raómetidin ümìd tutúaylar ve meşÀyıò
işlerini òor körgeyler, mürìdleri red bolàay, özleri (hem) mürted bolàaylar.
Ve yene òÀrlıú zÀrlıú birle mürìdleriniñg ẹşikide yürgeyler, ol óÀlda mürìdleridin
niyÀz alàaylar. Eger mürìdleri neõr ü niyÀz bẹrmese, uruşúaylar ve
ayàaylar ki mẹn bìzÀr mẹn, ÒudÀ bìzÀr, dẹgeyler.
Şeyò oldur ki niyÀz alsa, müstaóaúıaràa bẹrgeyler. Eger alıp özleri yẹseler
, murdÀr ẹt yẹmiş dẹk bolàay. Eger ton úılıp kẹyseler, ol ton tozàunça Óaú
TaèÀlÀ namÀz ve rÿzesini úabul úılmaàay. Ve eger alàan niyÀzıdın nÀn úılıp
yẹse, Óaú TaèÀlÀ anı dÿzeòde türlüg ‘aõÀbàa giriftÀr úılàay. Ve eger andaà
şeyòàa bir kişi iètiúÀd úılsa, kÀfir bolàay. Andaà şeyòler melèÿn turur. Anıñg
fitnesi DeccÀldın bed-ter turur. Şerìèatda, tarìúatda, óaúìúatda, maèrifetde
mürted turur.
Ey ùÀlib, eger Óaú’nı ùaleb úılıp tapay dẹseñg, andaà pìrge úol bẹrgil kim
şerìèatda ‘Àrif-i bièllÀh bolsa, óakìúatda kÀmil-i mükemmel bolsa, maèrifetde
deryÀ-yi ‘ummÀn bolsa. Andaà pìrge úol bẹrgil kim işiñg saèÀdet bolàay. Eger
mürìd şerìèat ‘ilmini bilmese, şerìèat ilmini örgetkey. Eger ùarìúatda vÀúiè
peydÀ bolsa, ùarìúat ‘ilmi birlen yolàa salàay ve óaúìúat sarıdın mürìdge yol
körsetkey ve maèrifetde ceõbe-i Óaú peydÀ úılduràay.
Şeyò Õuèn-nÿn-i Mıãrì, raómetuèllÀhi ‘aleyhi, andaà aytıpdurlar kim
mürìd úırú yıl òıõmet úılmaàunca, şeyòlıú ve faúìrlıú ve dervìşlıú ornı añga
taèyìn bolmas ve òırúa kẹymeki añga revÀ ẹrmes. Óaøret-i sultÀn Aómed-i
Yesevì aytıpdurlar ki her kim pìrlıú ve şeyòlıú daèvÀsın úılur bolsa, úırú yıl
tÀ pìrniñg òıõmetide yürmeàunça, şeyò ornı añga revÀ ẹrmes. Ve eger mürìd
alsai red turur. Her kim dervìşlik daèvÀsın úılsa, evvel Óaú emrine boyun
sunup şerìèat emri birle yolàa yürgey ve bÀùıl işlerdin ve bidèat işlerdin perhìz
úılàay. Kẹçe úıyÀm bolmaàunça ve kündüz òıõmet úılmaàunça şeyòlıú
daèvÀsın úılsa, işi bÀùıl turur. Her kim şerièat emridin çıúsa, mürted turur.
Eger tevbe úılmay dünyÀdın barsa, Óaú TaèÀlÀ tamuàda türlüg ‘aõÀbàa
giriftÀr úılàay.
Ey dervìş, eger zÀhid bolsa riyÀyì ve eger ‘Àbid bolsa sevdÀyì (ve eger) sïfì
bolsa gedÀyì (ve eger) dervìş bolsa hercÀyì, sïfìlıúları murdÀr, işleri fesÀd,
mürìdleri mürted; ãÿfìlıúları òïd-rÀylıú, dervìşlikleri ùamaèlik, niyetleri fitnelik,
ùarìúaları ibÀóet, sünnetleri bidèat, fièlleri úabÀóat, netìceleri şeúÀvet,
sırları òıyÀnet ve àuslları cenÀbet. äÿfìlerde riyÀzet yoú, faúìrlerde úanÀèat
yoú, àanìlerde seòÀvet yoú, dervìşlerde vehm-i úıyÀmet yoú.
38 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Ey dervìş, aóvÀlımız nẹçük bolàay? Ey dervìş, bilgil ve ÀgÀh bolàıl kim
evvel kelime-i şerìèat, ikinçi kelime-i ùarìúat, üçünci kelime-i maèrifet, törtünçi
kelime-i óaúìúatnı bilmek kerek. Eger ãÿfì bolup bu kelimelerni bilmese,
sÿfì ẹmes.
Kelime-i şerìèat bu turur :
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
محمد رسول الله
صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Kelime-i ùarìúat bu turur :
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Kelime-i maèrifet bu turur :
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Kelime-i óaúìúat bu turur :
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Ey dervìş meşÀyıò mÀ teúaddemeniñg faúìrlıúını úabÿl úılıp, sözleriàa
pey-revlıú úılıp, aókÀm ve erkÀnlarını bilip hevÀ vü hevesni terk úılıp, nefsni
mücÀhede yayı birlen sındurup özige muùìè úılıp ve úanÀèatnı pìşe úılıp,
úaøÀsıàa rÀøì bolup, belÀsıàa ãabr úılıp ni’metiàa şükr úılıp aytken risÀleàa
‘amel úılıp ÒudÀ-yi TaèÀlÀnıñg emrlerini becÀy kẹltürse, dervìşlik atı añga
müsellem bolur. Yoú ẹrse, bularnı bilmey şeyòlıú daèvÀsın úılsa, kıyÀmet
küni úara yüzlüg bolup şermende bolàay, neèÿõu bièllÀh min õÀlike. Faúìrlıú
mertebesi maúam-i aèlÀ turur, her kimge müyesser bolmas.
Úudret birlen Óaú’dın bizge fermÀn boldı,
Tüpsiz tẹñgiz içre yalàuz tüştüm dïstlar.
Ol tẹñgizàa uàan ẹõim fermÀn úıldı,
Bióamdi’llÀh ãıóóat selÀm kẹçtim dïstlar.
Yaşım yẹtti, ‘ömrüm kẹtti, kökke uçtum,
Baàrım taştı, ‘aúlım şaştı yẹrge tüştüm,
Nefs-i şeyùÀn òaylı birle köp uruştum,
äabr u rıøÀ maúÀmÀtın aştumdïstlar.
Toúuzımda tükel tozdım, tükenmedim,
On yaşımda oñg yanımàa örkülmedim
On birimde öz nefsimge øÀbıù boldım,
Faúr u rıøÀ maúÀmÀtın kẹçtim dïstlar.
On ikimde barça ervÀó kelÀm úıldı,
Óÿrlar úarşu kẹlip mañga selÀm úıldı,
Sır şerbetin sÀúì bolup mañga sundı,
Anı alıp edeb birlen içtim dïstlar.
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 39
On üçümde àavvÀã bolup deryÀ çomdum
Maèrifetni gevherini sırdın tẹrdim,
Şemèin körüp pervÀne dẹk özüm urdum,
Bì-hÿş bolup ‘aúlım kẹtti şaştım dïstlar
On törtümde tofraà-ãıfat òˇÀrlıú tarttım,
Hÿ Hÿ tẹyü başım birlen tünler úattım,
Miñg altunlıú úıymetini birge sattım,
Andın soñgra úanat úaúıp uçtum dïstlar.
On bẹşimde dergÀhıge yanıp kẹldim,
Yazuú birlen her iş úıldım, alıp kẹldim,
Tevbe úılıp Óaú’úa boyun sunup kẹldim,
Tevbe úılıp yazuúlardın úaçtım dïstlar.
CebrÀèìl vaóiy kẹltürdi òaú Resÿlàa,
Áyet kẹldi õikr aytkin dẹp cüz ü külàa,
Òıøır Babam mẹni saldı uşbu yolàa,
Andın soñgra deryÀ bolup taştım dïstlar.
Şerièatıñg bÿstÀnıda cevlÀn úıldım,
Ùarìúatnıñg gülzÀrıda seyrÀn úıldım,
Óaúìúatnıñg bÀzÀrıda ùayrÀn úıldım,
Maèrifetniñg ẹşikini açtım dïstlar.
Elest òamrın pìr-i muàÀn toya bẹrdi,
İçe bẹrdim miúdÀrımça úoya bẹrdi
Úul ÒÀce Aómed içim taşım köye bẹrdi,
ÙÀlibleràa dürr ü gevher saçtım dïstlar.
El-úıããa, bu maúÀm enbiyÀlar ve ‘Àrifler ve ‘Àşıúlarnıñg maúÀmı turur.
Òusÿsen Òaøret-i Resÿl-i Ekrem, salla’allÀhu ‘aleyhi ve sellemniñg maúÀmları
turur, yaènì
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين لااله الا الله محمد رسول الله
dẹdiler. Ve faúìrni yaóşı körmek ìmÀndın turur ve
faúìrni òˇÀr tutmaú küfr turur. Neçük kim Òaõret-i nebiyyinÀ, ãallaèllÀhu
‘aleyhi ve sellem, aydılar:
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه AmmÀ faúìrlıú
mertebesi ve óurmeti yẹti úat ÀsmÀndın ve yẹti úat yẹrdin uluàraú turur.
Neçük kim Óaøret-i Resÿl-i Ekrem, ãalla’llÀhu ‘aleyhi ve sellem, aydılar:
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
dẹp aydılar.
40 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Ey dervìş, her kim àanìlerni ikrÀm úılsa dünyÀsı üçün, ebedüèl-ÀbÀd ÒudÀ-
yi TaèÀlÀnıñg laènetiàa giriftÀr bolur; ve eger faúìrni òaúìr körse ve ihÀnet
úılãa, ÒudÀ-yi TaèÀlÀ çendìn ‘aõÀbàa giriftÀr úılàay. Bol fièl müèminlerde
bolmas, meger münÀfıúlarda bolàay.
Óaõret-i ‘Alì raøiyaèllÀhu ‘anhu, rivÀyet úılurlar kim dervìşlik maúÀmı
úırú turur. Eger bilip ‘amel úılsa, dervliki pÀk turur; ve eger bilmese ve örgenmese,
dervìşlik makÀmı añga óarÀm turur ve cÀhil turur. Ol úırú maúÀmnı
onı maúÀm-i şerìèatda turur ve onı maúÀm-i ùarìúatda turur ve onı maúÀm-i
maèrifetde turur ve onı maúÀm-i óaúìúatda turur.
Ol on maúÀm şerìèatda turur: Evvel ìmÀn kẹltürmek Óaú TaèÀlÀnıñg
birlikige ve barlıúıàa ve åıfÀtıàa ve õÀtıàa. İkinçi namÀz oúumaú turur.
Üçünçi rÿze tutmaú turur. Törtinçi zekÀt bẹrmek turur. Bẹşinçi óac úılmaú
turur. Altınçı mülÀyim sözlemaú turur. Yẹtinçi ‘ilm örgenmaú turur. Sẹkizinçi
Óaøret-i Resÿl-i Ekrem, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellemniñg sünentlerini
becÀy kẹltürmaú turur. Tokuzınçı emr-i maèrÿfnı becÀy kẹltürmaú turur.
Onunçı nehy-i münker úılmaú turur.
[Ol] on maúÀm ùarìúatda turur: Evvel tevbe turur. İkinçi pìrge úol
bẹrmaú turur. Üçünçi òavf turur, Törtinçi recÀ turur, yaènì Óaú TaèÀlÀ
raómetidin ümìdvÀr bolmaú turur. Beşinçi vird-i evúÀtnı becÀy kẹltürmaú
turur. Altınçı pìrni òıõmetide bolmaú turur. Yetinçi pìrniñg icÀzeti birle
sözlemaú turur. Sẹkizinçi naãìóat ẹşitmek turur. Tokuzınçı tecrìd bolmaú
turur. Onunçı tefrìd bolmaú turur.
On maúÀm maèrifetde turur: Evvel fenÀ bolmaú turur. İkinçi dervìşlıúnı
úabÿl úılmaú turur. Üçünçi her işke taóammül úılmaú turur. Törtünçi
óelÀl ùayyib ùaleb úılmaú. Beşinçi maèrifet úılmaú turur. Altınçı şerìèat ve
ùarìúatnı ber-pÀy tutmaú turur. Yetinçi dünyÀnı terk úılmaú turur. Sekizinçi
Àòiretni iòtiyÀr úılmaú turur. Toúuzunçı vücÿd maúÀmını bilmaú turur.
Onunçı óaúìúat esrÀrını bilmaú turur.
[Ol] on maúÀm óaúìúatda turur: Evvel òaú-rÀh bolmaú turur. İkinçi yaòşı
yamanı tanımaú ve burun loúmage úol salmaslıú, belki faølage úanÀèat úılmaútur.
Özini, loúmasını sebìl-rÀh úılmaú ve kişini ÀzÀr bẹrmegey ve faúìrlıúàa
münkir bolmaàay ve seyr-i sülÿk úılmaú, her kimdin sırrın saúlamaú ve
şerìèat ve ùarìúat [ve maèrifet] ve óaúìúat maúÀmını bilmek ve ‘amel úılmaú.
Şeyò Óasan-i Baãrì, raómetuèllÀhi ‘aleyhi, rivÀyet úılurlar: Óaøret-i
Resÿl, rahmetuèllÀhi ‘aleyhi ve selemdin Óaøret-i ‘Alì, raøiyaèllÀhu ‘anhu,
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 41
aydılar: MièrÀc kẹçesi Óaú TaèÀlÀnıñg fermÀnı birlen Óaøret-i ‘CebrÀèìl,
‘aleyhiès-selÀm, BurÀú kẹltürdiler. Yẹti úat ÀsmÀndın aşurdı, Teñgri, ‘azze ve
celle, úudreti birlen; ‘acÀyiblerni kördi. Óaøret-i Rabbuèl-erbÀbdın nidÀ kẹldi:
YÀ Seyyideèl-mürselìn, yoúarı naôar úıl! Óaøret-i Resÿl-i Ekrem, ãallaèllÀhu
‘aleyhi ve selem, naôar úıldılar ẹrse, ‘acÀyib ãÿretlerni kördiler ki anıñg
şerói yẹr ve kökke sıàmas. Anda óayrÀn úaldılar ve bì-hÿş boldılar. Yene hÿşlarıàa
kẹldiler ve aydılar: YÀ Rab, ol ne ãÿret ẹrdi ki kördüm, ‘aúl u hÿşumdın
kẹttim? Óaøret-i Rabbuèl-‘izzetdin nidÀ kẹldi ki ol ãÿret faúìrlıú ãÿretidür.
Ey Muóammed, eger mẹni tileseñg, faúìr ve tecrìd ve tefrìd bolàıl; ve eger
dìdÀr tileseñg, riyÀøet tartúıl, tÀ mẹniñg cemÀlımàa müşerref bolàay sẹn. Ve
her kim dìdÀr tilese, àayr-i Óaú añga óarÀm turur.
Faúìrlıú ãÿreti kökde ẹrdi, kökdin yẹrge indi. äaóÀbeler faúìrlıú ãÿretini
kördiler. AmmÀ meşÀyıòlar ol ãÿretni beyÀnıda muòtelif sözlepdürler. Óaøret-
i ‘Alì, kerremaèllÀhu vechehu, aydılar: Óaõret-i Muóammed MuãtafÀ,
ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellem, ol kẹçe MièrÀcdın yanıp kẹldiler, mubÀrek yüzleride
nÿrì kördüm. On sẹkiz miñg ‘Àlem mañga ol nÿrdın ‘iyÀn boldı. Anda
aydım: yÀ Resÿl’llÀh, bu kün yüzüñgizde nÿr kördüm, kündekidin ziyÀde.
Óaøret-i Resÿl, ãallèllÀhu ‘Àleyhi ve sellem, aydılar: Bol kẹçe MièrÀc’da Rabbuèl-‘
Àlemìn óaõretide faúìrlıú ãÿretini kördüm, ‘ışú şarÀbıdın bir cürèa nÿş
úıldım, dẹdiler. Óaøret-i ‘Alì, raøiyaèllÀhu ‘anhu, aydılar: Bu óÀlda mẹn hem
Àrzÿ úıldım. Óaøret-i Resÿl, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellem, ‘ışú şarÀbıdın cürèaì
mañga hem bẹrdiler, içtim, bì-óÀl boldum ve bì-hÿş boldum. Yene hÿşumàa
kẹldim, her ne Óaøretke muèÀyene ve müşÀhede erdi, mañga hem şundaà
boldı. Óaøret-i Resÿl-i Ekrem, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellem, aydılar: YÀ ‘Alì,
faúirlıú maúÀmında on maúÀm bar turur ve on nÿr bar turur ve on yol bar
turur ve on orun bar turur, úırú mertebe bar turur.
Ol on maúÀm bardur: Evvel úanÀèat turur, çünÀnçi Óaøret-i Resÿl-i
Ekrem, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellem, aydılar:
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
Yaènì
úanÀèat gencdür kim hergiz tükenmes. Ve mÀlnıñg fÀyidesi yoútur, ölüm
vaútıda münúatiè bolur. İkinçi maúÀm-i faúr, belÀàa taóammül úılmaúdur.
Üçünci maúÀm-i faúr, giriftÀrlıú turur bendelikige. Törtünçi maúÀm-i faúr,
‘aõÀb turur, Eyyüb dẹk bolmış turur. Bẹşinçi maúÀm-i faúr, óayret turur.
Altınçı maúÀm-i faúr, riyÀøet turur. Yẹtinçi maúÀm-i faúr, açlıà turur. Sẹkizinçi
maúÀm-i faúr, helÀket turur. Toúuzınçı maúÀm-i faúr, dil-òaste bolmaú
turur. Onunçı maúÀm-i faúr, Óaõret-i rabbuèl-‘izzetlik turur.
42 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Ve on nÿr-i faúr turur: Evvel nÿr-i ãıdú. İkinçi nÿr-i ãabr. Óaøret-i Resÿl,
ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve selem, aydılar:
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
Yaènì ãabr, behiştniñg
gencleridin turur. Üçünci nÿr-i şükr turur. Törtinçi nÿr-i fikr turur.
Bẹşinçi nÿr-i õikr turur. Altınçı nÿr-i namÀz turur. Yẹtinçi nÿr-i rÿze turur.
Sẹkizinçi nÿr-ı ìmÀn turur. Toúuzınçı nÿr-i ãadaúa turur. Onunçı nÿr-i pÀkcÀn
turur.
Ve on yol-i faúr turur: Evvel tevbe turur. İkinçi yazuúlardın úaytmaú turur.
Üçünçi peşìmÀnlıú turur, yaman işlerdin. Törtinçi óayret turur. Bẹşinçi
maúÀm òÀrlıú ve zÀrlıú turur. Altınçı Óaú TaèÀlÀ’dın yari tilemek turur.
Yẹtinçi yaman yollardın yanmaú turur. Sẹkizinçi ÒudÀ-yi TaèÀlÀ’nıñg õikri
birlen bolmaú turur. Toúuzınçı tefekkür turur. Onunçı fenÀ bolmaú turur.
Ve on orun bar turur: Faúr turur òikmet turur, ‘adl turur, ‘aúl turur, óilm
turur, óayÀt turur, ‘izzet turur, iósÀn turur, settÀrlıú turur, emÀnet turur, teslìm
turur.
Şeyò äihÀbüèd-dìn, úaddesaèllÀhu sırrehu, aydılar: Dervìşlikke bol úırú
şerÀyitni bilmaú kẹrek. Andaà kişini ãïfì dẹgeyler. SulùÀn Aómed-i KübrÀ
aydılar: Yẹtmiş üç yıl ‘ömr kördüm, úırú yıl müsÀfirlıú birle boldum, yẹti yıl
óac úıldım, miñg mertebe òatm-i ÚurèÀn úıldım, yẹtmiş mertebe Óaøret-i
Resÿl-i Ekrem, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellemni tüşümde kördüm. MübÀrek
yüzlerige úarap bol úırú maúÀmnı mañga aydılar. Mẹn ‘amel úılaèlmadım,
Óaøret-i VÀcib TaèÀlÀàa yẹtişmedim. Óaøret-i Şeyò ŞihÀbüèd-dìn, raómetuèllÀhi
‘aleyhi, aydılar kim bol úırú maúÀmnıñg onı [maúÀm-i] şerièatda
turur ve onı maúÀm-i ùarìúatda turur ve onı maúÀm-i óaúìúatda turur ve
onı maúÀm-i maèrifetde turur. Her sÿfì ve her dervìş ve her fakìr ki bol úırú
maúÀmnı bilmese ve ‘amel úılmasa, ãÿfìlıú şeyòlıú, faúìrlıú daèvÀsın úılsa,
yalàan turur. Ve eger ãÿfìàa bu dünyÀnı nièmeti [ni] tamÀm bẹrseler, kÀfirlerge
işÀret úılsa kẹrek. Ve eger ‘uúbì nièmetini ve cennetni tamÀm bẹrseler,
müèminlerge işÀret úılsa kẹrek. Miónet ü renc [ü] belÀnı özige körse kẹrek.
äÿfì eger òalvetde bolsa, Óaú TaèÀlÀnı õikri birlen bolsa kẹrek. Ve eger òalú
arasıda bolsa, şerìèat emri birle iş úılsa kẹrek. Ve her vaútì ki dermÀnde bolsa,
anıñg dergÀhıàa ãabr úılsa kẹrek. äÿfì óelÀl yẹmaúdın tevbe úılsa kẹrek, illÀ
biúaderi øarÿretin, tÀ şübhege tüşmegey. Ve eger ãÿfì dünyÀ nièmetini tilese,
ãÿfì ẹmes. Ve eger duèÀ ve zÀrì bilen belÀ ve miónetàa ãabr úılsa, ãÿfì turur.
Ve şeyòlıú maúÀm-i mücÀhede turur. Ve ehl-i dünyÀ bülendni tiler ve
ehl-i ‘uúbì pestlikni tiler ve òÀrlıúnı tiler. Ve eger ãÿfìàa belÀ kẹlse, Àh vÀh
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 43
dẹmes ve ãabr úılur. Ve eger ãÿfìniñg nefsi nièmet Àrzÿ úılsa, nefsini Àrzÿsını
bẹrmegey. Ve eger ãÿfì aç bolsa ve bürehne bolsa, òoşnÿd bolàay ve ãabrdın
özgeni iòtiyÀr úılmaàay, òoş tevÀøuèlıú bolàay.
Bol on maúÀm şerìèatda turur ve on maúÀm ùarìúatda turur, teslìm turur,
yaènì belÀ ve miónet başıàa kẹlse, özini teslìmàa cÀn u dil birle salàay. Yene
içmek yemekni òalúdın tilemesün. Ve gilìm pÀresini aùlasdın ziyÀde körsün.
Kündüz rÿze, kẹçe namÀzda bolsun ve tilÀvet-i ÚurèÀn birle bolsun.
Naôm
Diliñg Àòırda bolsun rÀóat-i merg,
Oúup ÚurèÀn tilÀvet úılmagil terk.
Ve eger ùaèÀm yẹse ve libÀs kẹyse, niyeti ‘ibÀdet bolsun ve ehl-i maóabbetdin
özgeni õikr úılmasun. Ve yene iòlÀãı birle bolsun. äÿfì her kẹçe namÀz-i
teheccüdni terk úılmasun, òavf ve recÀ içide bolsun. Ve eger ãÿfì ùaèatını
òalúàa ôÀhir úılsa riyÀ üçün, ẹllig yıllıú ùÀèatını õerre-i ùaèÀmàa saùàay, Ùẹñgri,
‘azze ve celleàa şÀyeste bolmaàay.
Ve yene ãÿfì yolàa rÀstlıú birle úadem úoyàay ve rÀst sözlegey, zìrÀ ki köñgül
tilge òaber bẹrür. Yene ãÿfì nefsini köydürüp fenÀ úılsa kẹrek; dünyÀdın
sözlemese kẹrek. Óaú TaèÀlÀ’nıñg yÀdı birlen òoş-vaút bolsa kẹrek. Ve yene
ãÿfì pest-liúÀy bolsa, Óaú TaèÀlÀnı tapúay. Eger otúa baúsa, Óaúnı körgey
ve eger suàa baúsa, Óaúnı körgey ve eger yoúarı baúsa, Óaúnı körgey ve eger
ilgeri baúsa, Óaúnı körgey ve eger oltursa, Óaúnı körgey müşÀhede közi birlen.
Ve yene ãÿfì ilmeèl-yakìn ‘ayneèl-yakìn maúÀmını tapúay. Ve eger sır
közi birle yoúarı baúsa, ‘arşnı körgey. Ve eger úoyı baúsa, yẹti ùabaúa zemìnni
tÀ taóteèå-åerÀ, püşt-i gÀv-i mÀhìni körgey ve hìç óicÀb bolmaàay. Ve eger
óaúúeèl-yaúìn közi birlen baúsa, maòlÿúÀt ve maãnÿèÀtdın kẹçip bì-çün ve
bì-çigÿne Óaúnı körgey ve maèrifetde barça kevneyn ‘Àlemini körgey, tanımaú
turur bì-şekk ü bì-şübhe. Ve yene sÿfì dünyÀ ve Àòiretde anıñg himmetiàa
sıàmas, barça behiştniñg nièmetleri közige körünmes. Yene ãÿfì dẹgen
ÒudÀ-yi TaèÀlÀnıñg şevúıda su dẹk bolup ẹrip aúsa kẹrek, köñgülni Óaúnı
rıõÀsıàa bẹrse kẹrek, ferzendiàa ve mÀlıàa köñgül bẹrmese kerek. Yene ãÿfì
dẹgenni gıda tapmaàaylar, veyl ãırÀtda hem tapmaàaylar ve cennetde hem
44 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
tapmaàaylar, Óaõret-i VÀcib TaèÀlÀnıñg úurbıda tapàaylar. Eger ãïfì aytsa, ey
BÀr-ÒudÀyÀ, barça ‘Àãìlerni mañga baàışlaàıl dẹse, anıñg sözini Óaú TaèÀlÀ
red úılmaàay. Ve yene sÿfì tÀ Óaøret-i Óaú TaèÀlÀdın nidÀ ẹşitmese, cÀnını
bẹrmegey; münkir ve nekìrdin endìşe úılmaàay, úıyÀmetni endìşe úılmaàay,
óÿr u úusÿràa baúmaàay, tÀ Melik-i áaffÀrnı körmegünçe. Yene ãÿfì ol bolur
kim barça işlerdin köñgli savuúbolsa, nefs ve şehevÀtdın ãÀf bolsa, bÀùını
ÀfÀtdın ãÀf bolsa, yürüşi ãÀf bolsa, bÀùını puòte bolsa, közi iki dünyÀdın dÿòte
bolsa, sırrı efrÿòte bolsa.
Bol aytılgen sẹksen maúÀm boldı. Ey dervìş, her bir maúÀm bir peyàamberni
maúÀmları turur. Evvel Óaøret-i Ádem, ‘aleyhiès-selÀmnı ve Àòırı
Óaøret-i Muóammed Muãùafa, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellemni turur. SulùÀnuèl-
meşÀyıò Óaøret-i ÒÀce Aómed-i Yesevì, raómetuèllÀhi ‘aleyhi, aydılar
kim yẹtmiş ‘ilm-i ÀdÀbnı bilmegünçe, yẹtmiş maúÀm yolını ùay úılıp kẹzmegünçe
her kim şeyòlıú maúÀmı daèvÀsın úılsa, ol hemÀn büt bolàay.
Şeyò Serì-i Saúatì, raómetuèllÀhi ‘aleyhi, aydılar: Fakr, bir taà ẹrür, barça
kÀnlarnı mekÀnı turur. Şeyòuèl-meşÀyıò, úaddesaèllÀhu taèÀlÀ rÿóahu,
aydılar: Faúr, bir deryÀyì turur. Ol deryÀnıñg pÀyÀnı yoú, anıñg pÀyÀnı kişi
körgeni yoú, becüz Óaøret-i Muóammed MuãùafÀ, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellem.
Seyyidüèù-ùÀèife Óaõret-i Cüneyd-i BaàdÀdì ayturlar: Faúr, bir püşte
turur. Seyyid Aómed-i KübrÀ ayturlar: Faúr, nÿr-i ÒudÀ turur; her kimge
ol nÿrnı øiyÀsı tẹgse, anıñg øiyÀsıdın kemÀl-i ‘ışú tapar. Şeyò Aómed aytur:
Faúr, bir tÀc-i devlet turur; her kim başıàa úoydı, iki cihÀnda sulùÀn boldı.
Şeyò äaúìú-i Belòì, raómetuèllÀhi ‘aleyhi, aytur: Faúr bir ot turur; her kimniñg
köñglige tüşti, vücÿdı altun boldı. Şeyò Aómed-i CÀm aytur: Faúr, bir
şarÀb turur; her kişi cürèaì nÿş úıldı, tÀ úıyÀmetàaça pest-likÀy boldı. Şeyò
Úutbuèd-dìn Óayder aytur: Faúr, ceõbe-i ÒudÀvend ẹrür; her kimge tẹgse,
iki cihÀnda murÀdı óÀãıl bolur. ÒÀce ‘AbdulÀh Óayder aytur: Faúr, hidÀyet-i
rabbÀnì turur; her kim ki yol taptı, cÀvidÀne sulùÀnlıànı taptı. Şeyò Manãÿr-i
ÓallÀc aytur: Faúr, dìdÀr-i Óaú TaèÀlÀ turur; her kim ki kördi, körmedi.
LoúmÀn-i Seraòsì aytur: Faúr, şehbÀz-i himmet turur; her kimge úondı, ol
kişi ‘arşke pervÀz úıldı.
MeşÀyıò úavlı mundaà ẹrür: Faúr, Óaú TaèÀlÀnıñg bÀà-i vaãlıdın dıraòtì
turur. Ol dıraòtnıñg butaàı ‘aúl turur, rìşesi hidÀyet turur, meyvesi òayr u
seòÀvet turur, sÀyesi úanÀèat turur, anıñg bÿyı şevú turur. Anıñg bergi her
kimge tẹgdi, ‘amel-i sÀlió óÀãıl úıldı. Ve her kim meyvesidin yẹdi, óayÀt-i cÀYESEVÎ’NİN
FAKR-NÂMESİ 45
vidÀne taptı. Ve eger bÿyı her kimge yẹtse, mest ü óayrÀn bolàay. Ve eger
sÀyeside orun alsa, ÀftÀb-i óaúìúat añga tüşkey.
Ey dervìş faúrnıñg altı ÀdÀbı bar turur: Evvel yaòşı ve yaman sözge sükÿt
úılmaú ve pìr aldıda òÀmÿş bolmaú ve bì-icÀzet-i pìr sözlememaú, kişi birle
açıà bolmamaú ve òÀã u ‘Àmnıñg òıõmetini úılmaú ve nefsni öltürmaú ve
hevÀ vü hevesni terk úılmaú. Faúrdın pÀkìze nẹmerse bolmas. Faúr àurbet
turur, aç bolmaú turur. Ve eger aç bolsa, anıñg ùahÀreti ve õikri kẹtmes. Ve
eger toú bolsa, fesÀdlar peydÀ bolur.
Faúr maúÀmı sẹkiz turur: Evvel tevbe turur, ‘ibÀdet turur, maóabbet turur,
ãabr turur, şükr turur, rıõÀ turur, zühd turur, ‘Àriflıú turur. Evveli Óaøret-
i Ádem, ‘aleyhiès-selÀmdın úaldı, ‘abidlıú Óaøret-i İdrìs, ‘aleyhiès-selÀmdın
úaldı, şükr ve maóabbet Óaøret-i İbrÀhìm, ‘aleyhiès-selÀmdın úaldı,
ãÀbirlıú Óaøret-i Eyyÿb, ‘aleyhiès-selÀmdın (úaldı), rÀøìlıú Óaøret-i MÿsÀ,
‘aleyhiès-selÀmdın úaldı, zÀhidlıú Óaøret-i ‘ÌsÀ, ‘aleyhiès-selÀmdın úaldı,
‘Àriflıú Óaøret-i Muóammed MuãùafÀ, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve selemdin úaldı.
Faúr mertebesi yẹti turur: CevÀnmerdlıú turur, sipÀhìlıú turur, [àarìblıú
turur], òırúa turur, úanÀèat turur, tevekkül turur. CevÀnmerdlıú Óaøret-i
‘Alìdin úaldı, sipÀhìlıú Óaøret-i SüleymÀn, ‘aleyhiès-selÀmdın úaldı, àarìblıú
Óaøret-i YaóyÀ, ‘aleyhiès-selÀmdın úaldı, úanÀèatlıú Óaøret-i Muóammed
Muãùafa, ãallaèllÀhu ‘aleyhi ve sellemdin úaldı.
Her dervìş ki bol yẹti maúÀm-i dervìşlikni bilmese, yÀ bilip ‘amel úılmasa,
şeyò ve mürìd almaú añga óarÀm turur. Ey dervìş, bol Faúr-nÀmede her vaãiyyeti
ki bitildi, kelÀm-i rabbÀnì ve óadìå-i nebevìdin ve icmÀè-i ümmetdin bitildi.
Her ùÀlib ki bol vaãiyyetlerge ‘amel úılıp, istiúÀmet úılsa, dünyÀ ve ‘uúbì
müyesser bolàay. Ve eger ‘amel úılmasa, Àòır demide cÀyını körüp peşìmÀn
úılàay ve şermende-i Àòiret bolàay. Her dervìş bu úırú maúÀmnı bilmese ve
‘amel úılmasa, anıñg şeyòlıàı şeytÀnì turur. Evvel maúÀm-i melekÿt, ikinçi
maúÀm-i lÀhÿt, üçünci maúÀm-i nÀsÿt törtinçi, maúÀm-i ceberÿt şerièat turur,
maúÀm-ı melekÿt ùarìúat turur, maúÀm-ı lÀhÿt maèrifet turur, maúÀm-ı
nÀsÿt óaúìúat turur.
Temmet Faúr-nÀme bi-faølihi ve kemÀl-i keremihi
Minyatür: Ömür Koç,
“Ahmet Yesevi ve Türbesi”
Minyatür: Ömür Koç,
“Ahmet Yesevi menkıbeleri”
48 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
بسم الله الرحمن الرحيم
العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
رسول الله
رسول الله خلقة
رسول رسالة
من الكفر
Amma bil ki kutupların kutbu şeyhlerin başı, velilerin sultanı, takva sahiplerinin
delili, nebilerin sultanı (Peygamber) Hazretlerinin, Allah'ın salât
ve selâmı üzerine olsun, sofrasının çocuğu Sultan Hâce Ahmed-i Yesevî
Hazretleri bu risalede şöyle buyurmuşlardır: Bizden sonra âhır zaman yakın
olduğunda öyle şeyhler ortaya çıkacak ki İblîs, lânet onun üzerine olsun,
onlardan ders alacak ve bütün halk onlara dost olacak ve (fakat) müritlerini
idare edemeyecekler.
O şeyhler ki müritlerinden açgözlülükle bir şeyler dilerler ve canlarını
küfür ve dalâletten ayırmazlar ve bid'at ehlini iyi görürler ve sünnet ehlini
Yesevî'nin Fakr-nâmesi
Tercüme
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 49
kötü görürler ve şeriat ilmi ile amel etmezler ve nâmahremlere göz salarlar
(bakarlar) ve kötülüğü âdet edip Allahu Taâlâ'nın rahmetinden ümitli olurlar
ve şeyhlik işlerini değersiz görürler, (onların) müritleri de dinden çıkmış
olur, kendileri de dinden çıkmış olur. Ve yine değersiz bir şekilde ve inleyerek
müritlerinin eşiğinde dolaşırlar, o halde müritlerinden yardım alırlar.
Eğer müritleri bağış ve yardımda bulunmasa, döğüşürler ve derler ki “Ben
usanmışım, Tanrı da usanmıştır.” derler.
Şeyh odur ki yardım alsa, hakketmiş olanlara verir. Eğer alıp kendisi yese,
murdar et yemiş gibi olur. Eğer elbise yapıp giyse, o elbise eskiyene kadar
Hak Taâlâ (onun) namaz ve orucunu kabul etmez. Ve eğer aldığı yardımdan
ekmek yapıp yese, Hak Taâlâ onu cehennemde türlü azaba uğratır. Ve eğer
öyle şeyhe bir kişi itikat etse (inansa), kâfir olur. Öyle şeyhler mel'undurlar.
Onların fitnesi Deccal'dan beterdir. Şeriatten tarikatten, hakikatten, mârifetten
uzaklaşmışlardır.
Ey tâlip, eğer Hakk'ı bulayım desen, öyle pîre el ver (uzat) ki şeriatte ârif
bi'llah olsun, tarikatte sırlara vâkıf olsun, hakikatte tam mânasiyle olgun olsun,
mârifette büyük bir deniz olsun… Öyle pîre el ver (uzat) ki işin saadet
olsun… Eğer mürit şeriat ilmini bilmese, şeriat ilmini (ona) öğretsin. Eğer
tarikatte bir hÀl meydana gelse, tarîkat ilmi ile yola salsın ve hakikat yönünden
müride yol göstersin ve mârifette ilâhî cezbe meydana getirsin.
Şeyh Zu'n-nûn-i Mısrî, Allah'ın rahmeti üzerine olsun, şöyle demişlerdir
ki mürit kırk yıl hizmet kılmayınca, şeyhlik ve fakîrlik ve dervişlik mevkii
ona verilmez ve hırka giymesi ona lÀyık görülmez. Sultan Ahmed-i Yesevî
Hazretleri buyurmuşlardır ki bir kimse pîrlik ve şeyhlik iddiasında bulunsa,
kırk yıl tâ pîrin hizmetinde bulunmayınca, şeyhlik mevkii ona lâyık görülmez.
Ve eğer mürit alsa, (o mürit) dinden çıkmış olur. Dervişlik iddiasında
bulunan bir kimse, önce Hak emrine itaat edip şeriat emri ile yola girmeli
ve bâtıl işlerden ve bid'atlerden vazgeçmelidir. Gece kalkıp namaz kılmayınca,
gündüz hizmet etmeyince, şeyhlik iddiasında bulunsa, işi bâtıl olur. Bir
kimse şeriat emrinden çıksa, dinden (de) çıkmış olur. Eğer tevbe etmeden
dünyadan göçse, Hak Taâlâ (onu) cehennemde türlü azaba uğratır.
Ey derviş, eğer (o kimseler) riyakâr zâhit, sevdalı âbit veya dilenci sÿfi,
veya hercaî derviş olsalar, (onların) sÿfilikleri murdar, işleri fesat, müritleri
dinden çıkmış (olur); öylelerinin sÿfilikleri keyfî hareket (başı boşluk), dervişlikleri
açgözlülük, niyetleri fitnelik, yolları mübah kılma, sünnetleri bid'at,
50 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
fiilleri kabahat, neticeleri bedbahtlık, sırları hainlik, gusulları cenabettir. Sÿfilerde
riyazet yok, fakîrlerde kanaat yok, zenginlerde cömertlik yok, dervişlerde
kıyamet korkusu yok.
Ey derviş, halimiz nasıl olacak? Ey derviş, bil ve uyanık ol ki evvela şeriat
kelimesini, ikinci (olarak) tarikat kelimesini, üçüncü (olarak) mârifet kelimesini,
dördüncü (olarak) hakikat kelimesini bilmek gerek. Eğer (bir kimse)
sÿfi olup bu kelimeleri bilmese, sÿfi değildir.
Şeriat kelimesi budur :
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
محمد رسول الله
صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Tarikat kelimesi budur :
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Mârifet kelimesi budur :
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Hakikat kelimesi budur :
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Ey derviş, şeyhler daha önce gelenlerin fakîrliğini kabul edip, sözlerine
uyup, ahkâm ve erkânlarını bilip, geçici istekleri terk edip, nefsi mücahede
yayı ile parçalayıp kendisine itaat ettirip ve kanaatı âdet haline getirip, kazasına
razı olup, belasına sabredip, nimetine şükredip, bildirilen risaleye göre
amel edip Hüdâ-yı Taâla'nın emirlerini yerine getirse, dervişlik adı ona uygun
olur; yoksa bunları bilmeden şeyhlik iddiasında bulunsa, kıyamet günü
kara yüzlü olup mahcup olur. Öylelerinden Allah'a sığınırım. Fakîrlik mertebesi
yüce bir makamdır, herkesin kolayca eline geçmez.
Kudret ile Hak’tan bize buyruk oldu,
Dipsiz deniz içine yalnız düştüm, dostlar.
O denize kadir Rabb'ım buyurdu,
Allah'a hamd olsun, sıhhat ve esenlikle geçtim, dostlar.
Yaşım ilerledi, ömrüm tükendi, göğe uçtum,
Bağrım taştı, aklım şaştı, yere düştüm,
Şeytanî nefis güruhuyla (arzularıyla) çok vuruştum,
Sabır ve rıza makamlarını aştım, dostlar.
Dokuzumda toz gibi savruldum, tükenmedim,
On yaşımda sağ yanıma dolanmadım,
On birimde kendi nefsimi zabtettim,
Fakr ve rıza makamlarını geçtim, dostlar.
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 51
On üçümde dalgıç olup deryaya daldım,
Mârifetin cevherini sırdan derdim,
Mumunu görüp pervane gibi kendimi vurdum,
Kendimden geçip aklım gitti, şaştım, dostlar.
On dördümde toprak gibi hakîrlik çektim (hakîr görüldüm)
Hû Hû diyip gözyaşımla geceleri (birbirine) kattım,
Bin altınlık kıymetini bire sattım,
Ondan sonra kanat çırpıp uçtum, dostlar.
On beşimde dergâhına dönüp geldim,
Günah ile yaptığım her işi alıp geldim,
Tevbe edip Hakk’a boyun sunup geldim,
Tevbe edip günahlardan kaçtım, dostlar.
Cebrâil vahiy getirdi hak Resul'a,
Âyet geldi (indi) zikret diye cüz ve kül'e,
Hızır Baba'm beni saldı işte bu yola,
Ondan sonra derya olup taştım dostlar.
Şeriatın bostanında dolaşıp durdum,
Tarikatın gülzarında gezinip durdum,
Hakikatin pazarında uçup durdum,
Mârifetin eşiğini açtım, dostlar.
Elest şarabını pîr-i mugân doyasıya verdi,
İçiverdim miktarımca koyuverdi,
Kul Hâce Ahmed içim dışım yanıverdi,
Tâliplere inci cevher saçtım, dostlar.
Hâsılı bu makam nebîler ve ârifler ve âşıkların makamıdır. Bilhassa
Resul-i Ekrem Hazretlerinin, Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun,
makamlarıdır, yani
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين لااله الا الله محمد رسول الله
dediler. Ve fakîri iyi görmek (değerli tutmak)
imandandır ve fakîri bayağı tutmak (hor görmek) küfürdür. Nasıl
ki Peygamberimiz Hazretleri, Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun,
buyurdular:
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله Amma fakîrlik mertebesi
ve hürmeti yedi kat gökten ve yedi kat yerden daha yücedir. Nasıl ki Resul-
i Ekrem Hazretleri, Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, buyurdular:
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
diye buyurdular.
52 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Ey derviş, bir kimse zenginleri dünyası için ağırlasa, ebediyete kadar Hüdâ-
yi Taâlânın lânetine uğrar ve eğer fakîri hakîr görse ve horlasa, Hüdâ-yi
Taâlâ (onu) pek çok azaba uğratır. Bu türlü hareket mü'minlerde olmaz,
bilâkis münafıklarda olur.
Hazret-i Ali’den, Allah ondan razı olsun, rivayet ederler ki dervişlik makamı
kırktır. Eğer (bir derviş) bilip (buna göre) amel etse, dervişliği temiz
olur ve eğer bilmese ve öğrenmese, dervişlik makamı ona haram olur ve (o
kişi) cahildir. O kırk makamın onu şeriat makamında ve onu tarikat makamında
ve onu mârifet makamında ve onu hakikat makamındadır.
O on makam (ki) şeriattedir, ilki Hak Taâlâ'nın birliğine, varlığına, sıfatlarına
ve zâtına iman getirmektir. İkincisi namaz kılmaktır. Üçüncüsü oruç
tutmaktır. Dördüncüsü zekât vermektir. Beşincisi hac kılmaktır. Altıncısı
yumuşak konuşmaktır. Yedincisi ilim öğrenmektir. Sekizincisi Resul-i Ekrem
Hazretlerinin, Allâh'ın salât ve selâmı üzerine olsun, sünnetlerini yerine
getirmektir. Dokuzuncusu emr-i mârufu yerine getirmektir. Onuncusu
nehy-i münker kılmaktır.
O on makam (ki) tarikattedir, İlki tevbe etmektir. İkincisi pîre el vermektir
(uzatmaktır). Üçüncüsü havftır. Dördüncüsü recâdır, yani Hak Taâlânın
rahmetinden ümitli olmaktır. Beşincisi vird-i evkatı yerine getirmektir. Altıncısı
pîrin hizmetinde olmaktır. Yedincisi pîrin izni ile konuşmaktır. Sekizincisi
nasihat dinlemektir. Dokuzuncusu tecrit olmaktır. Onuncusu tefrit
olmaktır.
O on makam (ki) mârifettedir, ilki fenâ olmaktır. İkincisi dervişliği kabul
etmektir. Üçüncüsü her işe tahammül etmektir. Dördüncüsü helâl ve güzel
istekte bulunmaktır. Beşincisi mârifet kılmaktır. Altıncısı şeriat ve tarikatı
ayakta tutmaktır. Yedincisi dünyayı terk etmektir. Sekizincisi âhireti seçmektir.
Dokuzuncusu vücut (varlık) makamını bilmektir. Onuncusu hakikat
sırlarını bilmektir.
O on makam (ki) hakikattedir, ilki (herkesin) yolunun toprağı olmaktır
(alçak gönüllülük). İkincisi iyiyi-kötüyü tanımaktır. Ve (üçüncüsü) bir parça
lokmaya el uzatmamak, belki fazlaya kanaat etmektir. Ve (dördüncüsü) kendisini,
lokmasını Hak yolunda sebil etmektir. Ve (beşincisi) kimseyi incitmemektir.
Ve (altıncısı) fakîrliği inkâr etmemektir. Ve (yedincisi) seyr-i sülûk kılmaktır.
Ve (sekizincisi) herkesten sırrını saklamaktır. Ve (dokuzuncusu) şeriat,
tarikat, (mârifet) ve hakikat makamını bilmek ve onuncusu amel etmektir.
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 53
Şeyh Hasan-i Basrî, Allah'ın rahmeti üzerine olsun, rivayet ederler
ki Hazret-i Resul'dan Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, Hazret-i Ali,
Allah ondan razı olsun, naklettiler ki Mirac gecesi Hak Taâlâ'nın buyruğu
ile Hazret-i Cebrâil, selâm üzerine olsun, Burak getirdiler. Yedi kat göklerden
aşırdı Tanrı, aziz ve celil olsun, kudreti ile, acayipleri gördü. Hazret-i
Rabbu’l-erbab’dan nidâ geldi: Yâ Resulların (Peygamberlerin) Efendisi, yukarı
bak! Resul-i Ekrem Hazretleri, Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun,
baktılarsa, acayip sûretler gördüler ki onun açıklaması yer ve göğe sığmaz. O
an hayran kaldılar ve kendilerinden geçtiler. Tekrar kendilerine geldiler ve
buyurdular: Yâ Rab , o ne sûret idi ki gördüm, aklım (başımdan) gitti? Hazret-
i Rabbu'l-izzetden nidâ geldi ki o sûret fakîrlik sûretidir. Ey Muhammed,
eğer beni dilesen, fakîr ve tecrit ol ve eğer didar dilesen, riyazet çek, tâ benim
cemalime müşerref olasın. Ve her kim didar dilese, Hak'tan başka her şey
(ona) haramdır.
Fakîrlik sûreti gökte idi, gökten yere indi. Sahabeler fakîrlik sûretini gördüler.
Amma şeyhler o sûretin anlatılmasında çeşitli sözler söylemişlerdir.
Hazret-i Ali, Allah onun zâtını şerefli kılsın, buyurdular: Hazret-i Muhammed,
Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, o gece (ki) Mirac'dan dönüp geldiler,
mübarek yüzlerinde bir nur gördüm. On sekiz bin âlem bana o nurdan
apaçık belli oldu. O zaman dedim (ki): Yâ Resula'llah, bugün yüzünüzde
nur gördüm, her günkünden ziyade. Hazret-i Resul, Allah’ın salât ve selâmı
üzerine olsun, buyurdular: O gece Mirac’da Rabbu’l-âlemin huzurunda
fakîrlik sûretini gördüm, aşk şarabından bir yudum içtim, dediler. Hazret-i
Ali, Allah ondan razı olsun, buyurdular: Bu hâlde ben de arzu ettim. Hazret-
i Resul, Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, aşk şarabından bir yudum
da bana verdiler, içtim, hâlsiz düştüm ve kendimden geçtim. Tekrar kendime
geldiğimde, her ne Hazret-i (Peygamber)e gözükmüş ise, bana da aynı
şekilde gözüktü. Resul-i Ekrem Hazretleri, Allah’ın salât ve selâmı üzerine
olsun, buyurdular: Yâ Ali, fakirlik makamında on makam, on nur (haslet),
on yol ve on mevki vardır, (böylece) kırk mertebe vardır.
O on makamın ilki kanaattır, nasıl ki Resul-i Ekrem Hazretleri, Allah’ın
salât ve selâmı üzerine olsun, buyurdular;
الفقر
فاذا تم الفقر فهو الله
الفقر فخرى
الفقر فخرى
اى
ى
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه لا اله الا الله محمد رسول الله
لا اله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لا اله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
Yani, kanaat
hazinedir ki asla tükenmez Ve ölüm vaktinde malın faydası yoktur, son
bulur. İkinci fakr makamı belâya tahammül etmektir. Üçüncü fakr makamı
(Tanrının) kulluğuna tutkunluktur. Dördüncü fakr makamı azaptır, (Hazret-
i Eyyub gibi olmadır. Beşinci fakr makamı hayrettir. Altıncı fakr makamı
54 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
riyazettir. Yedinci fakr makamı açlıútır. Sekizinci fakr makamı mahvolmadır.
Dokuzuncu fakr makamı gönlü yaralı olmaktır. Onuncu fakr makamı
Hazret-i Rabbu’l-izzetliktir.
Ve on fakr nurunun ilki sıdk nurudur. İkincisi sabır nurudur. Hazret-i
Resul, Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, buyurdular:
لا اله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخرى
حب الفقراء من الايمان و بعض الفقراء من الكفر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الا رضين
القناعة كنتر لا ينفي
الصبركنز من كنوز الجنة
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمتقين والصلوة والسلام على رسوله محمد وآله أصحابه أجمعين
لااله الا الله محمد رسول الله
لااله الا الله صف ا صف ا محمد رسول الله
لااله الا الله عظمته محمد رسول الله خلقة
لااله الا الله بقدرته محمد رسول رسالة
الفقر فخوى
حب الفقرا و بغض الفقرا من السكر
حرمة الفقراء المؤمنين اعظم عند الله من سبع السموات و الارضين
القناعة لايفنى
القناعة كنز من كنوز الجنه
Yani sabır, cennetin hazinelerindendir. Üçüncüsü şükür nurudur. Dördüncüsü
fikir nurudur. Beşincisi zikir nurudur. Altıncısı namaz nurudur. Yedincisi
oruç nurudur. Sekizincisi iman nurudur. Dokuzuncusu sadaka nurudur.
Onuncusu temiz ruhluluk nurudur.
Ve on fakr yolunun ilki tevbedir. İkincisi günahlardan vazgeçmektir.
Üçüncüsü kötü işlerden pişmanlıktır. Dördüncüsü hayrettir. Beşincisi
makam hakîrlik ve inlemedir. Altıncısı Hak Taâlâ’dan yardım dilemektir.
Yedincisi kötü yollardan geri dönmektir (vazgeçmektir). Sekizincisi Hüdâyi
Taâlâ’nın zikri ile olmaktır. Dokuzuncusu tefekkürdür. Onuncusu fenâ
(yok) olmaktır.
Ve on mevki vardır: Hikmet, adl, akl, hilm, hayat, izzet, ihsan, settarlık,
emanet, teslim.
Şeyh Şihabü’d-din, Allah onun sırrını takdis etsin, dediler ki: Dervişlikte
bu kırk şartı bilmek gerek. Öyle kişiye sûfi derler. Sultan Ahmed-i Kübrâ
dediler ki: Yetmiş yıl yaşadım, kırk yıl seferde bulundum, yedi yıl hac kıldım,
bin defa Kur’ân'ı hatmettim, yetmiş defa Resul-i Ekrem Hazretlerini,
Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, düşümde gördüm. Mübarek yüzlerine
baktım, bu kırk makamı bana bildirdiler. Ben amel kılamadım, Vâcib-i Taâlâ
Hazretlerine ulaşamadım. Şeyh Şihabü’d-din, Allah'ın rahmeti üzerine
olsun, dediler ki bu kırk makamın onu şeriat makamındadır ve onu tarikat
makamındadır ve onu hakikat makamındadır ve onu mârifet makamındadır.
Her sÿfi ve her derviş ve her fakîr bu kırk makamı bilmese ve (bunlara
göre) amel kılmasa, sÿfilik, şeyhlik (veya) fakîrlik iddiasında bulunsa, yalan
olur. Ve eğer sÿfiye dünyanın nimetini tamamen verseler, (onun) kâfirliğine
işaret edilmiş olur. Ve eğer öbür dünya nimetini ve cenneti tamamen
verseler, (onun) mü'minliğine işaret edilmiş olur. (Sûfi) zahmet, sıkıntı ve
belÀyı kendisine reva görmelidir. Eğer sofi halvette olsa, Hak Taâlâ’nın zikri
ile olmalıdır. Ve eğer halk arasında olsa, şeriat emri ile iş yapmalıdır. Ve herhangi
bir zaman güçsüz olsa, O’nun (Tanrı'nın) dergâhında sabretmelidir.
Sÿfi zarurî miktarın dışında, helâl bile olsa, fazla yemekten kaçınmalıdır, tâ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 55
(ki) şübheye düşmesin. Ve eğer sofi dünya nimetini dilese, sûfi değildir. Ve
eğer dua ve ağlama ile belâ ve zahmete katlansa, sofidir.
Ve şeyhlik mücahede makamıdır. Ve dünya ehli yüksekliği diler ve öbür
dünya ehli alçak (gönüllü) oluşu ve hakîrliği diler. Ve eğer sûfiye belâ gelse,
âh vâh demez ve sabreder. Ve eğer sofinin nefsi nimet arzu etse, nefsinin arzusunu
vermez. Ve eğer sûfi aç olsa, çıplak olsa, hoşnut olur ve sabırdan başka
bir yolu seçmez; (bu ise) iyi bir alçak gönüllülük demektir.
Bu on makam (ki) şeraittedir ve on makam (ki) tarikattedir, teslimdir. Yani
(sûfinin) başına belâ ve zahmet gelse, kendisini can ve gönülden teslime salar.
Yine (sûfi) yemek ve içmeği halktan dilemesin. Ve kaba dokumayı atlasdan üstün
tutsun. Gündüz oruç, gece namazda olsun ve Kur'ân okumakta bulunsun.
Nazm
Gönlün, sonunda ölüm rahatlığı ile olsun,
Kur’ân oku, tilâveti terk etme.
Ve eğer (sûfi) yemek yese ve elbise giyse, niyeti ibadet olsun ve muhabbet
ehlinden başkasını anmasın. Ve yine (sofi) ihlâsı ile olsun. Sûfi her gece nâfile
namazı terk etmesin. Havf ve recâ içinde olsun. Ve eğer sûfi ibadetini halka
gösteriş için yapsa, elli yıllık ibadetini bir zerre yiyeceğe satmış olur; (bu türlü
hareket) Tanrı, aziz ve celil olsun, katında makbul sayılmaz.
Ve yine sûfi yola doğruluk ile ayak koysun ve doğru konuşsun, zira gönül
dile haber verir. Yine sofi nefsini yakıp yok etmelidir; dünyadan söz etmemelidir.
Hak Taâlâ'yı anarak vaktini hoş geçirmelidir. Ve yine sûfi alçak
gönüllü olsa, Hak Taâlâ’yı bulur. Eğer ateşe baksa, Hakk’ı görür ve eğer suya
baksa, Hakk'ı görür ve eğer yukarı baksa, Hakk’ı görür ve eğer ileri baksa,
Hakk’ı görür ve eğer otursa, Hakk'ı müşahede gözü ile görür ve yine sûfi ilme’l-
yakîn ayne’l-yakin makamını bulur. Ve eğer sır gözü ile yukarı baksa,
arşı görür. Ve eğer aşağı baksa, tâ tahte's-serâ'ya kadar yedi kat zemini, (hatta)
balık üstündeki deniz öküzünün sırtını görür ve (arada) hiç perde olmaz.
Ve eğer hakke’l-yakîn gözü ile baksa, mahlukat ve masnuattan geçip zâtından
soru sorulması doğru olmayan (nasılsızlık ve sebepsizlik vasfını taşıyan)
Hakk’ı görür ve mârifette bütün kevneyn âlemini görür, (bu ise) şeksiz ve
şübhesiz tanımaktır. Ve yine sûfi dünya ve ahrette onun himmetine sığınmaz,
bütün cennetlerin nimetleri gözüne görünmez. Yine sûfi denilen (kişi)
Hüdâ-yi Taâlâ’nın şevkinde su gibi olup eriyip akmalıdır, gönlünü Hakk'ın
56 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
rızasına vermemelidir, çocuklarına ve malına gönül vermemelidir. Yine sûfi
denilen (kişiyi) mezarında bulmazlar; (hatta) sıratta da, cennette de bulmazlar,
Hazret-i Vâcib Taâlâ'nın yakınında bulurlar. Eğer sofi, ey Bâr-Hüdâyâ, bütün
âsileri bana bağışla dese, Hak Taâlâ onun sözünü (isteğini) reddetmez. Ve yine
sofi Hak Taâlâ'dan nidâ işitmeyince canını vermez, münker ve nekirden endişe
etmez, kıyameti düşünmez, tâ Melik-i Gaffar’ı görmeyince hûri ve köşklere
bakmaz. Yine sûfi o kimsedir ki her işten gönlü soğuk olmalı, nefis ve şehvetlerden
arınmış olmalı, içi âfetlerden arınmış olmalı, davranışları temiz olmalı, içi
pişkin, gözü (her) iki dünyaya kapalı, kafası aydınlanmış olmalı.
Bu söylentiler seksen makam oldu. Ey derviş, her bir makam bir peygamberin
makamıdır. İlki Hazret-i Âdem, selâm ona olsun, sonuncusu Hazret-i
Muhammed Mustafa’nın Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, makamlarıdır.
Şeyhlerin sultanı Hâce Ahmed-i Yesevî Hazretleri, Allah’ın rahmeti
üzerine olsun, buyurdular ki (bir kimse) yetmiş edep ilmini bilmeyince,
yetmiş makam yolunu aşıp gezmeyince, şeyhlik makamı iddiasında bulunsa,
o derhal kâfir olur.
Şeyh Serî-i Sakatî, Allah’ın rahmeti üzerine olsun, buyurdular: Fakr
bir dağdır, bütün değerli maden ocaklarının mekânıdır. Şeyhu’l-meşayıh,
Allahu Taâlâ onun ruhunu takdis etsin, buyurdular: Fakr bir denizdir. O
denizin sonu yok, onun sonunu Hazret-i Muhammed Mustafa’dan, Allah’ın
salât ve selâmı üzerine olsun, başka kimsenin gördüğü yok. Seyyidü’t-tâife
Hazret-i Cüneyd-i Bağdadî buyurdular: Fakr bir tepedir. Seyyid Ahmed-i
Kübrâ buyurdular: Fakr Hüdâ’nın nurudur; her kime o nurun ışığı değse,
onun ışığından aşkın kemâlini bulur. Şeyh Ahmed buyurur: Fakr bir devlet
tacıdır: Her kim (onu) başına koydu ise, iki cihanda sultan oldu. Şeyh Şakîk-i
Belhî, Allah’ın rahmeti üzerine olsun, fakr bir ateştir. Her kimin gönlüne düştü
vücudu altın oldu. Şeyh Ahmed-i Câm buyurur: Fakr bir şaraptır; her kim
ki bir yudum içti, tâ kıyamete kadar yüzü yerde (mest) oldu. Şeyh Kutbu’d-din
Hayder buyurur: Fakr Allah’ın cezbesidir; her kime değse, iki cihanda muradı
yerine gelir. Hâce Abdullah Hayder buyurur: Fakr ilâhî hidayettir; her kim ki
(ona) yol buldu, ebedî sultanlık buldu. Şeyh Mansur-i Hallac buyurur: Fakr
Hak Taâlâ’nın didarıdır; her kim ki gördü, görmedi. Lokman-i Serahsî buyurur:
Fakr himmet doğanıdır; her kime kondu ise, o kişi arşa uçtu.
Şeyhlerin sözü ise şöyledir: Fakr Hak Taâlâ’nın vuslat bağından bir
ağaçtır. O ağacın budağı akıldır, kökleri hidayettir, meyvası hayır ve
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 57
cömertliktir, gölgesi kanattır, kokusu şevktir. Onun yaprağı her kime değdi
(ise), iyi amel elde etti. Ve her kim meyvasından yedi (ise), ebedî hayat buldu.
Ve eğer kokusu her kime ulaşsa, mest ve hayran olur. Ve eğer (bir kişi) gölgesinde
yer tutsa, hakikat güneşi ona vurur.
Ey derviş, fakrın altı âdâbı vardır: İlki iyi veya kötü söze sükût etmektir,
(ikincisi) pîr huzurunda susmaktır, ve pîr izni olmadan konuşmamaktır,
(üçüncüsü) kimseyle dargın olmamaktır, (dördüncüsü) havas ve avamın
(herkesin) hizmetini görmektir, (beşincisi nefsi öldürmektir, (altıncısı) geçici
istekleri terk etmektir. Fakrdan temiz bir şey yoktur. Fakr gurbettir, aç
olmaktır. Eğer insan aç olursa, temizliği ve zikri gitmez. Ver eğer tok olursa,
fesatlar ortaya çıkar.
Fakr makamı sekizdir: İlki tevbedir, (ikincisi) ibadettir, (üçüncüsü) sevgidir,
(dördüncüsü) sabırdır, (beşincisi) şükürdür, (altıncısı) rızadır, (yedincisi)
zühttür, (sekizincisi) ârifliktir. İlki Hazret-i Âdem’den, selâm ona
olsun, kaldı; âbidlik Hazret-i İdrîs’ten, selâm ona olsun, kaldı; şükür ve sevgi
Hazret-i İbrâhim’den, selâm ona olsun, kaldı; sabretme Hazret-i Eyyub’dan,
selâm ona olsun, (kaldı); razılık Hazret-i Mûsâ’dan, selâm ona olsun kaldı; zâhidlik
Hazret-i Îsâ’dan, selâm ona olsun, kaldı; âriflik Hazret-i Muhammed
Mustafa’dan, Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, kaldı.
Fakr mertebesi yedidir: Civanmertliktir, sipahîliktir, (garipliktir), hırkadır,
sabırdır, kanaattır, tevekküldür. Civanmertlik Hazret-i Ali’den kaldı;
sipahîlik Hazret-i Süleyman’dan, selâm ona olsun, kaldı; gariplik Hazret-i
Yahya’dan, selâm ona olsun, kaldı; kanaatlık Hazret-i Muhammed Mustafa’dan,
Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, kaldı.
Her derviş bu yedi dervişlik makamını bilmese, veya bilip amel etmese,
şeyh ve mürit almak ona haram olur. Ey derviş, bu Fakr-nâme’de her vasiyet
ki yazıldı, Tanrı kelâmından, Peygamber’in hadislerinden ve icma-i ümmetden
yazıldı. Her tâlip bu vasiyetlere göre amel edip doğru yol tutsa, dünya ve
ukbayı (ahreti) kolaylıkla elde eder. Ve eğer amel etmese, son anında yerini
görüp pişman olur ve ahret mahcubu olur. Her derviş bu kırk makamı bilmese
ve amel etmese, onun şeyhliği şeytancadır. İlki melekût makamı, ikinci
lâhût makamı, üçüncü nâsût makamı, dördüncü ceberût makamı (dır). Ceberût
makamı şeriattir, melekût makamı tarikattir, lâhût makamı mârifettir,
nâsût makamı hakikattir.
Allah’ın fazlı ve sonsuz cömertliği sâyesinde Fakr-nâme tamamlandı.
Minyatür: Cihangir Aşurov,
Ahmed Yesevî’nin Öğütleri
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 59
1. baãúaraèlmaàaylar (< baãúar-a almaàaylar) “idare edemeyecekler, hâkim
olamayacaklar, yol gösteremeyecekler”. başúar - “idare etmek,
hâkim olmak, yol göstermek” esas fiili, al - yardımcı fiiline -a/-e ünlü
zarf-fiil eki ile bağlanarak birleşik fiil meydana getirmiştir. al-yardımcı
fiili Doğu Türkçesi'nde başlangıçta müsbet iktidar çekiminde kullanılırken
daha sonra hem müsbet, hem de menfi iktidar çekiminde
kullanılmış ve bu fonksiyonu ile Çağatay yazı dilinde umumîleşmiştir
(bk.Chag.Man. s 81, e; Nesâyim. S. 168-169). Ancak bu yardımcı fiilin
kullanılışında yan-yana gelen ünlülerden birinin ekseri düştüğü
(ünlü düşmesi, Fr., Ing. Elision, Alm. Vokalausstossung, Osm. Hazf
hadisesi) görülür.
başúar - fiilinin baş isminden -àar-/-ger-, - úar-/-ker - isimden fiil yapma
eki ile genişletilerek teşkil edildiği ortadadır. Eski Türkçe'de çınàar
- “araştırmak”, köñgülker - “tefekkür etmek”, tüpker - “aslını araştırmak”
gibi kelimelerde de görülen ek, pek fazla işlek değildir (ek için
bk. AGr. s 87). Radloff ve Şeyh Süleyman lugatleri kelimeyi şöylece
kaydetmişlerdir: Radloff, Wb. başúar - [(Çağ. Kaz.) baş + úarèdan] =
başar - “1. hâkim olmak, idare etmek 2. (Kaz.) bitirmek, son vermek,
sona erdirmek”; Şeyh Süleyman. (başúarmaú) “başarmak, becermek,
ucuna varmak, idare etmek, baş etmek, ihtida etmek, yol göstermek”.
2. yürgeyler (< yür-gey-ler) “yürüyecekler” ve yürmeàunça (< yür-meàunça)
“yürümeyince” Metnimizde yer alan bu iki örnekten birinde
ince ek, diğerinde de kalın ek kullanılmıştır. Kalın ek kullanılışını,
Çağatayca ve Özbekçe'de de görülen ek uyumsuzluğuyla izah etmek
Notlar
60 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
mümkündür (bu husûs için bk. K.Eraslan, Doğu Türkçesi'nde Ek
Uyumsuzluğuna Dâir, TDED, c.XVIII, İstanbul 1970, s.113-124;
ayrıca bk. Manzum Oğuznâme, not: 6). Kalın örnek yormaàunça olarak
okunduğu takdirde, metinde aynı mânada yor - ve yür - şeklinde
iki ayrı fiilin kullanıldığı neticesine varılır ki, bir ihtimal olarak düşünülebilir.
Esasen Eski Türkçe'de bile yorı - yanında yür - şeklinin bulunuşu (bk.
An. İnd.) iki ayrı fiilin varlığını kabul ettirmektedir; çünkü yorı - fiilinin
başta bulunan y tesiri ile ince sıraya geçmesi ve kökteki i sesinin
herhangi bir sebeple düşmesi sonucu yür - şeklinin ortaya çıkması hiç
olmazsa Eski Türkçe için uzak bir ihtimaldir.
Batı Türkçesi dışında kalan lehçeler genellikle yür - (<Kaz., Kır. cür-)
fiilini kullandıkları hâlde, Batı Türkçesi yorı - fiilini kullanmaktadır.
Ancak Batı Türkçesi yorı - fiilinin ince sıraya geçmiş ve düzlük-yuvarlaklık
uyumuna bağlanmış şeklini (yorı-> yöri - >yürü-) müstakil fiil
olarak kullandığı hâlde, şimdiki zaman teşkilinde fiilinin kalın ünlülü
ve ekleşmiş şeklini devam ettirir (bk. TDB. § 459).
3. tozàunça (< toz-àunça) “eskiyene kadar, çürüyüp dağılana kadar”
toz - “eskimek, köhneleşmek, çürümek, çürüyüp dağılmak vb. gibi”
fiili gerek yapı, gerekse mana bakımından toz ismi ile ilgili olmalıdır.
Eski Türkçe'de toz ismi yanında toz - fiilinin bulunması ilk bakışta
eş-sesli isim-fiil kökleri olduğunu düşündürmektedir (bu husûs için
bk. T.Tekin, Türkçe'nin Yapısı ve Eşsesli İsim-Fiil Kökleri, Hacettepe
Sosyal ve Beşerî Bilimler Dergisi, c.5, sy. 1, Mart 1973, s. 36-46). Bir
ihtimal olarak toz - fiilinin, toz isminden -ı-/-i-, - a-/-e - isimden fiil
yapma ekiyle tozı-/ toza - şeklinde bir fiil yapıldığı, sonradan bunun
toz - şekline geçtiği de düşünülebilir. Nitekin Zenker, Wb.'da toz -
yanında tozı-, ùoza - şekilleri de zikredilmiştir.
toz - fiili çeşitli sözlüklerde verilen manalariyle dikkati çekmektedir:
AGr. (Glossar) toz - “bitirmek, yükselmek”; US. toz - “bitirmek, çıkmak,
yükselmek”; DS. toz - “yerden kaldırmak, yükseltmek”; Clauson,
EDPT. toz - “toz haline gelmek”; Dîvân. toz - “tozarmak, toz
yükselmek”; Radloff, Wb. toz - [(Çağ., OT., Kır.)] “1.küçük parçalara
ayrılmak, toz hâline gelmek 2. (Kır.) birbirinden ayrılmak, dağılmak,
yayılmak, saçılmak 3.son bulmak, eskimek”; Zenker Wb. toz - tozı -
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 61
toza - “toz hâlinde serpmek, dağılmak”; El-İdrâk. tozdı “toz koptu,
kalktı”; Et-Tuhfetüèz-Zekiyye. toz - “toz olmak”; Şeyh Süleyman. toz
- “eskimek, köhne ve fersûde olmak; devam ve mukavemet etmek” vb.
gibi. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi toz - fiili başlıca şu manalara
gelmektedir: 1.bitirmek, 2.çıkmak, yükselmek, kaldırmak, yükseltmek,
3.toz yükselmek, toz kalkmak, 4.toz hâline gelmek, birbirinden
ayrılmak, dağılmak, yayılmak, saçılmak, 5. eskimek, köhne ve fersûde
olmak. Bu manalardan birincisinin nerden geldiğini açıklamak kolay
olmasa gerek. “bitirmek” manasında ayrı bir toz - fiili düşünülebilir
mi? Diğer manalar ise birbiriyle ilgili görünmektedir, “eskimek”
mânası, mâna kayması veya mana genişlemesi sonucu ortaya çıkmış
olmalıdır (bu husûs için bk. D.Aksan, Anlambilimi ve Türk Anlambilimi,
Ankara 1971, Ank. Üniv. DTCF yayınları; 217, s.144-146).
toz - fiilinin genişlemiş şekilleri olarak da şunlar zikredilebilir: Dîvân.
ùoøàır - “toz kalkar gibi olmak”, tozıt - “tozutmak”; Radloff, Wb.
tozun - (Osm.) “toz gibi ince olan şeyler toz haline gelmek”, tozut
- (Osm.) “toz kaldırmak”, tozuş - (Osm.) “birlikte toz kaldırmak, birlikte
toz halinde yükselmek”, tozdur - (Çağ.) “toz kaldırmak, yükseltmek”;
Şeyh Süleyman. tozutmek “toz kaldırmak, toz etmek, ber-pâ ve
bünyad eylemek, yükseğe çıkarmak, husûle getirmek”.
4. örgetkey (<örge-t-key) “öğretecek” *örge - (<ögre - <ö-g-r-e-) fiili elimizdeki
malzemeye göre -t - (faktitif) veya -n - (dönüşlülük) ekiyle
genişlemiş olarak kullanılmaktadır: ögret-, örgen - gibi. Ayrıca Batı
Türkçesi dışındaki lehçe ve şîveler bu fiillerin yer değiştirme'ye uğramış
örget-, örgen - şekillerini kullanırlar. Yukarıda da belirttiğimiz
gibi *örge - fili gövdesi, ö - “düşünmek” fiilinden - g ekiyle (ek için bk.
AGr. § 95) meydana getirilmiş bir gövdedir. ö - kökü ile ilgili teşkilleri
şöylece gösterebiliriz:
62 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
ö - “düşünmek”
ög (<ö-g) “akıl” ök - (<ö-k) “düşünmek”
ökün - (< ök-ü-n-) “pişman olmak”
öglen - (< ög-le-n-) “kendine gelmek” *ögü - (<ög-ü-) “nasihat etmek”
öglendür - (<ög-le-n-dür-) “kendine getirmek” ögüt (< ögü-t) “öğüt”
ögren - (<ög-re-n-) “öğrenmek” ögütle - (<ögü-t-le-) “öğütlemek”
ögret - (<ög-re-t) “öğretmek”
ögretin - (<ög-re-t-i-n) “temrin etmek”
ögsire - (<ög-sire-) “kendinden geçmek”
ögret - (ög-re-t) “temrin, itiyat”
ögreyük (<ög-re-yük) “görenek, âdet”
Bu şemadan çıkarılabilecek sonuçlar şunlardır: “1. Türkçe, bilhassa
Eski Türkçe devresinden sonra, tek ünlülü köklerden uzaklaşmaya
başlamıştır. (bk. Manzum Oğuznâme, not: “), 2. Bir kökten meydana
getirilen gövdelerin hepsi Türkçe’de kullanılmamakta, bazı kullanılmayan
gövdelerin ise daha da genişlemiş şekilleri kullanılmaktadır
(* ögre - kullanılmadığı halde, örgen - ve ögret-‘in kullanılışı gibi). 3.
Türkçe kelimelerin manaları ve mana değişmeleri üzerinde geniş ölçüde
durmanın gerekliliği.
5. körsetkey (<körse-t-key) “gösterecek” körse - “görmek istemek” fiil
gövdesinin Eski Türkçe'de körügse - (<kör-ü-g-se-; - ü - yardımcı
ünlü, - g fiilden isim yapma eki, - se - isimden bilhassa istek ifade eden
(desideratif) fiil yapma eki) olduğunu biliyoruz (meselâ bk. AGr.
(Glossar)., US., DS., Clauson, EDPT., Dîvân. körügse - “görmek
istemek”). körügse - fiilinin -t - faktitif ekiyle genişlemiş şekli olan körügset
- fiiline Eski Türkçe'de rastlanmamaktadır. Fiil Eski Türkçe
devresinden sonra çeşitli lehçe ve şîvelerde hece düşmesine (haplologie)
uğramış olarak körset - “göstermek” şeklinde yaşamaktadır (meYESEVÎ’NİN
FAKR-NÂMESİ 63
selâ bk. Radloff, Wb. kürset - (Kaz.) “göstermek”; Et-Tuhfetü'z-Zekiyye,
körset - “göstermek” gibi). körügse - > körse - oluşunda Clauson, g
sesinin düşmesini, avurt ünsüzü (lateral ünsüz) kalın ve ince l sesinin
düşmesi hadisesine benzetmektedir (bk. EDPT. S. 746). Oysa Türkçe'de
à/g sesi diftonglaşmaya müsâit ses olduğundan birçok hâllerde
düşmektedir (bu husûs için bk. R.R.Arat, Atabetü'l-hakayık, İstanbul
1951, not: 6).
Batı Türkçesi'nde körset - fiili, k-> g - değişmesi ve yer değiştirme'ye
(metathese) uğramış hâliyle (körset-> göster-) devam ettiği halde, Batı
Türkçesi dışında her iki şekil de yaşamaktadır: Meselâ Radloff, Wb.
kürset-, (Kaz.) “göstermek” küsteril - (Kaz.) “gösterilmek”, köstür -
(Kaçinz) “göstermek”; El-İdrâk. Kösterdi “gösterdi”; Şeyh Süleyman.
köstermaú “irâe, ibraz ve izhar etmek, ayan ve nümayan eylemek, nişan
dâden” v.b. gibi.
A.von Le Coq körügse - fiilini kör - “görmek” ve ökse - “şiddetli şekilde
arzu etmek” fiillerinden meydana gelmiş birleşik bir fiil kabul
etmektedir (bk. M.I,. Anmerkung: 15). Bizce bu izah doğru değildir;
her şeyden önce ökse - yardımcı fiil olmadığı gibi, iki fiilin birleşmesi
birinci fiilin zarf-fiil ekini alması gerekir.
6. yalàuz “yalnız”. Kelime Eski Türkçe'de yalañuz/yalıñuz, orta hece
düşmesi (syncope) ile yalñuz şekillerinde görülmektedir (bk. AGr.
(Glossar), US.). Gabain, kelimenin yÀlinus şeklini de kaydetmiştir
ki oldukça düşündürücüdür. Clauson, kelimeyi yalñu:s şeklinde tesbit
etmiş, etimolojisinin belli olmadığını ve -z'li şeklinin daha sonra
ortaya çıktığını bildirmiştir (bk. EDPT. s. 930). Bizce -z'li şekil aslî,
- s'li şekil ise Eski Türkçe devresi sonunda ortaya çıkmış olmalıdır.
Nitekim bazı ek ve kelime sonlarındaki - z>-s değişmesi Eski Türkçe
devresinden sonraya âittir (-maz/-mez>-mas/-mes, kögüz>kögüs
gibi). Dîvân.'da da kelime yalñus şeklinde yer almıştır.
yalañuz/yalıñuz kelimesinin menşei belli olmamakla beraber, kelimeyi
ET. yalañ/yalıñ “çıplak” kelimesi ile ilgili görmekteyiz. Aynı
şekilde yalañuú “insan” kelimesi de bununla ilgili olmalıdır: yalañuz
< * yalañ-u-z (-u - isimden fiil yapma eki, - z fiilden isim yapma eki),
yalañuú < * yalañ-u-ú (-ú fiilden isim yapma eki). Şüphesiz ki bu izah
yeterli değildir ve mâna yönünün ayrıca ele alınması gerekmektedir.
64 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Yine bir ihtimal olarak yalañ kelimesi ile úarañàu “karanlık” (<* úarañ-
àu Kelimenin úara “kara, siyah” ile ilgili olduğu muhakkaktır) kelimesi
arasındaki benzerlik üzerinde durulabilir.
Bazı kök ve eklerdeki ñg sesinin Doğu Türkçesi'nde à/g, Batı Türkçesi'nde
de n olduğu bilinmektedir. Bu sebeple yalañuz/yalıñuz kelimesi
değişik şekillerde karşımıza çıkmaktadır: DS. yalàuz “yalnız, tek”,
Radloff, Wb. yalàuz (Tar., Çağ., OT.), yalàus (Kaz.), yalàız (Kom.,
Kar.), yalıñz/yalñız (Osm.), yañıs (Alt., Küer., Tel.). “yalnız, tek”
(yañıs şeklinde, keltür->ketür-, oltur->otur - misâllerinde olduğu gibi
l sesi düşmüştür): Şeyh Süleyman: yalàuz yalıñguz “yalnız, ârî, sâde,
tenha, tek”; Et-Tuhfetü'z-Zekiyye: yalıñgız, yalıàız “yalnız”; El-İdrâk:
yalañuz “yalnız”; İbnü Mühennâ: yalnız “tek” v.b. gibi.
7. aştum (< aş-tu-m) “aştım”. Görülen geçmiş zaman eki ünlüsünün
yuvarlak oluşu, bir imlâ hususiyeti değilse, bir ağız husûsiyetidir. Eğer
dudak ünsüzü m tesiriyle yuvarlaklaştığını kabul edersek, aynı duruma
şiirde yer alan kẹçtim, içtim, şaştım, úaçtım, taştım, açtım, saçtım
gibi şekillerde de rastlamamız gerekirdi.
8. örkülmedim (< örkül-me-di-m) “dolanmadım, dönmedim”. örkül -
şeklinde okuduğumuz fiil, Radloff, Wb. ürkül - [ (Çağ.)] “kendi etrafında
dönmek, dolanmak”; Şeyh Süleyman. örkül - (“dört dolaşmak,
deveran, cevelan etmek, münkalib olmak, dönmek”; ÖGr. (Glossar).
örgül - “dönmek” şekillerinde tesbit edilmiştir. Fiilin yapısı hakkında
kesin bir şey söylemek mümkün olmamakla beraber, ör - “örmek” ile
ilgili olduğunu sanıyoruz. Bu takdirde örkül - < ör-ü-k-ü-l - (-ü - yardımcı
ünlü, - k fiilden isim yapma eki, (bk. AGr. § 85), - l - fiilden
fiil yapma (pasiflik-meçhulluk eki); örgül-<ör-gü-l - (-gü fiilden isim
yapma eki, - l - isimden fiil yapma eki (bk. AGr. § 88) şekillerinde
düşünülebilir.
9. çomdum (<çom-du-m) “daldım”. Metinde, deryâ çom - “deryaya
dalmak” şeklinde kullanılmıştır. Eski Türkçe'de fiilin kalın sırada olduğu
aldığı eklerden anlaşılmaktadır. Daha sonra baştaki ç - ünsüzü
tesiriyle çöm - şekli ortaya çıkmıştır. Çeşitli lehçe ve şîvelerde her iki
şekil de görülmektedir (bk. Clauson, EDPT. s. 422). Türkçe'de ç, s,
ş, y gibi inceltici ünsüzler tesiriyle bazı kalın sıradaki kelimelerin ince
sıraya, başka sebeplerle de bazı ince sıradaki kelimelerin kalın sıraya
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 65
geçtikleri bilinmektedir (bu husus için bk. Manzum Oğuznâme,
not: 10). çim - “çimmek, yüzmek, suya batıp çıkmak vb. gibi” fiili de
çom-/çöm-‘nin bir varyantı olmalıdır.
10. yazuú (< yaz-uú) “günah, suç” yaz - “kusur, hata etmek, şaşmak, yanılmak,
yolunu kaybetmek, yoldan çıkmak, azmak, unutmak, günah
işlemek vb. gibi” (bk. AGr. (Glossar), DS., US., Clauson, EDPT.,
Dîvân., Radloff, Wb.) fiilinden -uú/ük eki ile teşkil edilen yazuú “günah,
suç” kelimesi Eski Türkçe'den beri çeşitli lehçe ve şîvelerde bazı
değişikliklerle yaşamaktadır. Teşkil ekinin -uú oluşu, düz ünlülü fiil
köküne gelişinden bellidir. Eğer teşkil eki -ú olsaydı, Eski Türkçe'den
beri yardımcı üwwnlüler düzlük-yuvarlaklık uyumuna bağlı olduğu
için, kelimenin yazıú şeklinde olması gerekirdi.
yaz - fiilinin y protezsiz şekli olan az - “azmak, şaşırmak, yanılmak,
yoldan çıkmak, yolunu, yönünü kaybetmek” fiili de Eski Türkçe'den
beri yaz - ile birlikte yaşamaktadır.
yazuú kelimesi bugün Türkiye Türkçesi'nde düzlük-yuvarlaklık uyumuna
bağlanarak yazıú şekline geçtiği gibi, mana bakımından yerini
günah kelimesine terk etmiş ve “acıma, esef” ifade eden bir söz olarak
kullanılmaktadır: yazık! ne yazık! kullanışlarında olduğu gibi. Anadolu
ağızlarından Diyarbakır ağzında yazık kelimesi “acıma, merhamet”
manasında yaygın şekilde kullanılmaktadır: yazığı gel - “acımak, merhamet
duymak” gibi.
11. salmaslıú (< sal-mas-lıú) “salmamak, uzatmamak”. Metinde: ve yurun
loúmage úol salmaslıú “ve bir parça lokmaya el uzatmamak”. -mas/-
mes (<-maz/-mez) isim-fiil ekiyle teşkil edilen isim-fiiller, teşkil ekleri
ile genişletilmeye pek elverişli olmamakla beraber, gerek Doğu Türkçesi'nde,
gerekse Batı Türkçesi'nde nadir olarak -lıú/-lik isimden isim
yapma, veya -la-/-le - isimden fiil yapma ekleri ile genişletildikleri de
görülür. Bilhassa -lıú/-lük ekiyle genişletilen şekiller mücerret hareket
ismi manası taşırlar (fazla bilgi için bk. K.Eraslan, Eski Türkçe'de
İsim-fiiller (Partisipler), İstanbul 1974, s.114-115, Edebiyat Fakültesi
Doçentlik Tezi).
12. bol (< bu+ol) “bu” Eski Türkçe devresinden sonra ortaya çıkan bol ve
paraleli şol şekli, daha ziyade Batı Türkçesi dışında kalan lehçe ve şîvelerde
kullanılmaktadır. Eski Anadolu Türkçesi devresinde şol şekli
66 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
kullanılmış, Osmanlıca'nın sonlarına doğru da kullanılıştan düşmüştür
(benzeri teşkiller için bk. Manzum Oğuznâme, not: 7).
13. yarı “yardım”. Daha önce yazdığımız bir notta, kelimenin menşei ve
yapısı hakkında kesin bir şey söylenemeyeceği, Farsça yÀrì kelimesi ile
ilgili olabileceği belirtilmişti (bk. Manzum Oğuznâme, not: 80). Kelimenin
büyük bir ihtimalle Türkçe olabileceği düşünülerek bu notta
yeniden ele alındı.
Uygur metinlerinde yarı kelimesine rastlanmamakla beraber büyük
bir ihtimalle bunun -lıà/-lig isimden isim yapma eki ile genişlemiş
şekli olan yarlıà (yarı-lıà) “fakir, muhtaç, yoksul, sefil” (bk. AGr.
(Glossar)., Clauson, EDPT., US., DS.) kelimesi yer almaktadır. Yarı
kelimesi Karahanlı Türkçesi (bk. KB. 618; AH. Yarı “yardım”) ile
modern lehçelerde görülmektedir.
Kelime, ilk bakışta *yar - gibi bir fiilden -ı/-i zarf-fiil ekiyle teşkil edilmiş
bir isim olduğunu düşündürmektedir. Türkçe'de bilhassa edatların
bu şekilde meydana geldiği bilinmektedir (bk. N.Hacıeminoğlu,
Türk Dilinde Edatlar, İstanbul 1971). Kelimenin menşei ve yapısı
hakkındaki tereddüdü Clauson da belirtmiştir (bk. EDPT. s.967).
Doerfer ise yarlıà “fakir” kelimesi ile yarsı - (<yar-sı-) “tiksinmek, iğrenmek”
kelimesini yar “salya, tükürük” kelimesi ile ilgili görmektedir
(bk. TMEN. IV, 158). Eski Anadolu Türkçesinde yarı kelimesi ile ilgisi
şübhe götürmeyen yardım ve yardın şekilleri kullanılmıştır (bk.
TTS. s.VI). Türkiye Türkçesi bugün bunlardan yardım şeklini devam
ettirmektedir. Bu iki kelime *yar - ile ilgili ise teşekkülleri şöyle olmalıdır:
yardım<yar-ı-t-ı-m, yardın< yar-ı-t-ı-n (-ı-‘lar yardımcı ünlü, - t
- fiilden fiil yapma (faktitif) eki, - m ve -n fiilden isim yapma ekleri).
Kelimenin El-İdrâk'de yarlu (< yarı-lu veya yar-ı-l-u) “miskin” şekillerinin
bulunuşu tereddüdümüzü kuvvetlendirmektedir. Bununla
beraber Batı Türkçesi'nin tesiri ile yarlıà > yarlu/yarlı olabileceği düşünülebilir.
14. sıàmas “sığmaz, sığınmaz”. Kelime şu cümlede geçmektedir: Ve yene
ãÿfì dünyÀ ve Àòiretde anıñg himmetiàa sıàmas, barça behiştniñg
ni'metleri közige körünmes. “ve yine sÿfi dünya ve ahrette onun
himmetine sığınmaz ve cennetin nimetleri gözüne görünmez.” Fiil
için bk. Dîvân. sıà - “sığmak, tesir etmek, dokunmak, koymak”; Şeyh
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 67
Süleyman. sıà-“meşmul olmak, muhtevi olmak, sığmak, güncâyiş”.
Bilhassa Şeyh Süleyman'daki manaları göz önüne alarak, fiili tercümede
“sığınmaz” şeklinde karşıladık.
15. savuú “soğuú”. Kelimenin -à->-v - değişmesi ile soàıú> soàuú> savuú,
ayrıca da soàıú <soàı-ú olduğu malûmdur. Doğu Türkçesi daha ziyade
ilk hecedeki yuvarlak ünlüyü düzleştirerek savuú, savuà şekillerini,
Batı Türkçesi ise yazı dilinde soàuú, ağızlarda ise sovuú, souú, savuú
şekillerini kullanır (kelimenin çeşitli lehçe ve şîvelerdeki durumu için
bk. Clauson, EDPT. s.808; Radloff, Wb. c.IV, s. 233, 516, 517. Ayrıca
bk. W.Bang-G.R. Rahmeti, Oğuz Kağan Destanı, İstanbul 1936,
not: 238).
16. Metinde Şeyòu'l-meşÀyıò úaddesaèllÀhu taèÀlÀ ervÀóehu yazılmış.
Kasdedilen bir kişi olduğuna göre, ibarenin Şeyòuèl-meşÀyıò úaddesaèllÀhu
taèÀlÀ rÿóahu olması gerekir.
17. aldıda “önünde, huzûrunda, nezdinde, katında”. ald kelimesi Çağatayca
ve Özbekçe gibi modern lehçelerde iyelik eki ve verme, bulunma
veya çıkma hali eklerinden biri ile kullanılmaktadır: aldıàa, adlıda,
aldıdın gibi.
Kelimenin yapısını ve teşekkülünün anlamak için yer ve yön gösteren
benzer kelimeleri göz önüne almak gerekir. Eski Türkçe'de kullanılan
bu kelimeler şunlardır: al “yan, alt taraf”, bundan -dın/-din, - tın/-tin;
- dun/-dün, - tun/-tün eki ile genişlemiş olan altın “alt, alt taraf, altta,
altında, aşağı” (ek için bk. T.Tekin, OGr.s.152); as kökünden -ra/-
re yön eki ile genişleyen asra “altta, aşağıda” (ek için bk. AGr. §187;
OGr. s.135); *üs/*üz kökünden -a/-e verme hali eki ile genişleyen üze
“yukarı, yukarıda, üstünde” (ek için bk. AGr. §180; OGr. s.103); -
dın/-din, - tın/-tin;-dun/-dün, - tun/-tün eki ile genişleyen üsk (<*
üs-k) “ön” ile, - tın/-tin ekinin -t sesini bünyesine alan veya altın, üstün
kelimelerinin yanlış bölünmeleri sonucu (altın<al-tın yerine altın<
alt-ı-n ve üstün < üs-tün yerine üstün<üst-ü-n; - ı-, - ü - yardımcı
ünlü, - n vasıta hali eki telâkki edilerek) meydana gelen alt ve üst (bu
husûs için ayrıca bk. Clauson, EDPT. s.130, 242). Daha sonra bu
gruba Orta Türkçe'den sonra kullanılış sahasına giren ve aynı şekilde
teşekkül eden ast “alt, alt kısım” kelimesi dahil olur. ast kelimesi de
iyelik ve hal ekleri ile kullanılmaktadır. ald kelimesinin teşekkülü de
68 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
bu yolla olmalıdır. Esasen Türkçe’de bu şekilde bünye değişikliğine
uğrayan pek çok kelime mevcuttur. ald < al-d olduğuna göre, - d sesi
için şunlar söylenebilir: İyelik ve hal ekleri ile kullanılan al kelimesi
ikizleşme sonucu allıàa, allıda şekline girer (Çağatayca'da olduğu gibi)
ve bu şekillerde iyelik ve hal eklerinin ayrılması ile kök all olarak kalır
ve - ll>-ld değişmesi ile ald şekli ortaya çıkar. Türkçe'nin bazı lehçe
ve şîvelerinde, meselâ Kazakça'da - l>-d değişmesi geniş ölçüde görülmektedir.
-ld seslerinin yan yana bulunuşu Türkçe için normal bir
şeydir. Göktürk alfabesi de bu sesler için ayrı bir işaret kullanmıştır.
18. nẹmerse “şey, herhangi bir şey”. Metinde: Faúrdın pÀkìze nẹmerse
bolmas “Fakrdan temiz bir şey yoktur.”Kelimenin nẹmerse < nẹ +
me+erse olduğu bilinmektedir. Ne soru kelimesi Eski Türkçe'den beri
birçok edatlarla birleşmiş olarak da kullanılır (bk. Clauson, EDPT.
s.774-777; Manzum Oğuznâme, not: 7). ne kelimesinin birleştiği
edatlardan biri de ma/me kuvvetlendirme edatıdır (Gabain, ma/me
edatını yme<yim-e ile ilgili görmektedir, bk. AGr.§ 291, 352). Bu
şekilde teşekkül eden neme kelimesinin Eski Türkçe'den sonra birlikte
kullanıldığı erse (< er-se) ile de birleştiği görülür: neme +erse >
nemerse. Batı Türkçesi dışında kalan yazı dillerinde nẹme, nse (< ne
+ erse) ile nẹmerse'nin birlikte kullanıldığı dikkati çeker. Oğuz-Kıpçak
Türkçesi'nde de mahiyeti açık olmayan netse “nesne” (bk. Kisâèî,
Kitâbu Bedèièd-dünyâ ve Kısâsièl-enbiyâ, Ayasofya Ktp. 3354) şekli
görülmektedir. Bugün Türkiye Türkçesinde kullanılan nesne (<ne
+erse+ne) kelimesi de aynı şekilde teşekkül etmiştir.
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 69
A. Arapça Kaç. Kaçinz ağzı
Alm. Almanca Kaz. Kazakça
Alt. Altay Türkçesi Kır. Kırgızca
Çağ. Çağatayca Kom. Koman Türkçesi
ET. Eski Türkçe Küer. Küer Türkçesi
F. Farsça Osm. Osmanlıca
Fr. Fransızca OT. Orta Türkçe
İng. İngilizce T. Türkçe
K. Kur’ân-ı Kerîm Tar. Tarançı Türkçesi
Kar. Karaim Türkçesi Tel. Teleüt Türkçesi
AGr. A. Von Gabain, Alttürkische Grammatik, Leipzig 1950 (2. Baskı)
AH. Edîb Ahmed b. Mahmud Yüknekî, Atabetü’l-hakayık (Yayınlayan
Reşid Rahmeti Arat, İstanbul 1951, T.D.K. yayınlarından,
C.II. 32)
An. İnd. W. Bang - A. Von Gabain, Analytischer Index zu den fünf ersten
Stücken der türkishen Turfan-Texte, Berlin 1931
Az.T. Muharrem Ergin, Azeri Türkçesi, İstanbul 1971, İst. Üniv.
Ed. Fak.Yayınları, no: 1633
Kısaltmalar ve
Bibliyografya
70 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Chag. Man. Janos Eckmann, Chagatay Manual Indiana University Publications,
Uralic and Altaic Series, Volume 60, Mouton and
Co., The Hague, The Netherlands 1966
Clauson, EDPT. Sir Gerard Caluson, An Etynological Dictionary of Pre-Thirteenth-
Century Turkish, Oxford 1972
Dîvân Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugat-it-Türk (Yayınlayan: Besim
Atalay, c.I-III, Ankara 1938-1941; Dizin, Ankara 1943
Doerfer, TMEN. Gerhard Doerfer, Türkische und mongolische Elemente im
Neupersischen, c. I-IV, Wiesbaden 1969-1975
DS. Drevnetyurkskih Slovar, Akademiya Nauk CCCP, Institut
Yazıkovnaniya, Leningrad 1969
El-İdrâk. Abû Hayyân, Kitâb al-İdrâk li-Lisân al-Atrâk (Yayınlayan:
Ahmet Caferoğlu, İstanbul 1931)
Et-Tuhfetü’z-Zekiyye. Et-Tuhfetü’z-Zekiyye fil-lûgat-it-Türkiyye (Yayınlayan:
Besim Atalay, İstanbul 1945, T.D.K. yayınlarından)
İbnü Mühennâ. İbnü Mühennâ Lûgatı (Yayınlayan: Aptullah Battal, İstanbul,
1934)
KB. Yûsuf Has Hacib, Kutadgu Bilig (Yayınlayan: Reşid Rahmeti
Arat, I Metin, İstanbul 1947, Türk Tarih Kurumu yayınlarından)
Manzum Oğuznâme Kemal Eraslan, Manzum Oğuznâme ,
TM. c. XVIII, İstanbul 1976, s. 169-236
M.I A. Von Le Coq, Türkische Manichaica aus Chotscho I, Berlin
1912 (Aus den Anfang zu den Abhandlungen der Königl.
Preuss. Akademie der Wissenschaften 1911)
Nesâyim. Kemal Eraslan, Alî Şîr Nevâyî, Nesâyimü’l-muhabbe min
şemâyimi’l-fütüvve-Metin ve Dil Hususiyetleri-İstanbul
1969 (Ed. Fak. Doktora Tezi)
Ork. Gr. Talat Tekin, A Grammar of Orkhon Turkic, Indiana University
Publications, Uralic and Altaic Series, Volume 69, Mouton
and Co., The Hague, The Netherlands 1968
ÖGr. A.von Gabain, Özbekische Grammatik, Leipzig und Wien
1945
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 71
Radloff, Wb. Wilhelm Radloff, Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte,
c. I-IV, Mouton and Co., The Hague, The Netherlands
1960
Şeyh Süleyman. Şeyh Süleyman Efendi-i Buharî, Lugat-i Çağatay ve Türkî-i
Osmanî İstanbul 1298
TDAY. Belleten Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten
TDB. Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, İstanbul 1972,
TDED. Türk Dili ve Edebiyat Dergisi
TM. Türkiyat Mecmuası
TTS. Tanıklariyle Tarama Sözlüğü, c. I-VI, Ankara 1963-1972
US. Ahmet Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul
1968, T.D.K. yayınları, sayı: 250
Zenker, Wb. Julius Theodor Zenker, Türkisch-arabisch, persisches Handwörterbuch,
Leipzig 1866
Makale içinde zikredilenler dışında faydalanılan eserler:
Abdullah Develioğlu, Gülzar-i Sofiyye (Kaside-i Taiyye Şerhi), İstanbul 1961
Abdülbâki Gölpınarlı, Yunus Emre, Risâlet al-Nushiyye ve Dîvân, İstanbul 1945
(Açıklamalar kısmı)
Abdülbâki Gölpınarlı, Tasavvuf’tan dilimize geçen deyimler ve atasözleri, İstanbul
1977
A.Mertol Tulum, Sinan Paşa, Tazarru’nâme, İstanbul 1971, MEB. Yayınlarından
(Notlar ve açıklamalar kısmı)
el-Kuşeyrî, Risâle I, (Çeviren: Tahsin Yazıcı, İstanbul 1966, MEB. Yayınlarından,
Şark-İslam klasikleri: 40)
Hucvîrî (Alî b. Osmân el-Cullâbî el-Hucvîrî), Keşfü’l-mahcûb (Yayınlayan: Reynold
A. Nicholson, London 1976)
Seyyid Ca’fer-i Seccâdî, Ferheng-i Lugât ve Istılâhat ve Ta’bîrât-i İrfânî, Tahran
1350.
72 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
Minyatür:
Cihangir
Aşurov,
Ahmed Yesevî,
Zikir
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 73
Fakr-nâme
Tıpkı Basım
(Almatı Milli Kütüphane Nüshası)
74 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 75
76 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 77
78 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 79
80 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 81
82 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 83
84 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 85
86 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 87
88 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 89
90 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 91
92 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 93
94 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ 95
96 YESEVÎ’NİN FAKR-NÂMESİ
İnceleme Araştırma Dizisi
Yayın No: 32
Baskı Tarihi: Nisan 2016
©Ahmet Yesevi Üniversitesi
Mütevelli Heyet Başkanlığı
Taşkent Cad. Şehit H. Temel Kuğuoğlu Sokak No: 30
06490 Bahçelievler/ANKARA
Tel: 0312 216 06 00 • Faks: 0312 216 06 09
www.ayu.edu.tr • yayinlar@yesevi.edu.tr
Yazar
Prof. Dr. Kemal Eraslan
Yayın Danışmanı
Prof. Dr. Necdet Tosun
Yayın Koordinatörü
Halil Ulusoy
Minyatür
Ömür Koç
Cihangir Aşurov
Tasarım & Baskı
SFN Televizyon Tanıtım Tasarım Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: 0312 472 37 73-74
www.sfn.com.tr
ALINTIDIR..TEŞEKKÜRLER
Yazar
Prof. Dr. Kemal Eraslan
4 Eylül 2016 Pazar
Labels:
Yesevî'nin Fakr-nâmesi
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Pîrî Baba Velayetnamesi
Velayetname of Pîrî Baba
Muzaffer DOGANBAġ*
Özet
Pîrî Baba, muhtemelen 15. yüzyılda Amasya‟nın Merzifon Ġlçesinde yaşamış bir velidir. Pîrî Baba‟nın menkıbevi hayatını anlatan bir de velâyetname bulunmaktadır. Bu çalışmada henüz hiçbir yerde yayınlanmamış olan söz konusu velâyetname nüshası Latin harflerine çevrilerek Pîrî Baba konusu aydınlatılmaya çalıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Pîrî Baba, velâyetname, keramet, Alevilik-BektaĢilik
Abstract
Piri Baba is believed to live in Amasya, Merzifon in the fifteenth century. There has been a velâyetname which tells his life. In this study our aim is to express his life by publishing this velâyetname with Romance letters.
Key Words: Piri Baba, Velâyetname, Keramet, Alevism-Bektashism
A- GiriĢ
ĠslâmlaĢan Anadolu‟da, geçmiĢten günümüze değin halkın belleğinde yaĢamıĢ velîler bulunmaktadır. Bu velîlerden birçoğu hakkında bilgi veren yazılı bir takım kaynaklara da sahibiz. Bu kaynaklar ülkemizin kütüphane ve araĢtırma merkezlerinde mevcut bulunmaktadır. ĠĢte bu kaynaklardan bir tanesi de Pîrî Baba Velâyetnamesidir.
Pîrî Baba‟nın tarihsel kiĢiliği hakkında ne yazık ki çok fazla bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte onun menkıbevi hayatını anlatan “Pîrî Baba Velâyetnamesi” önemli bir kaynak olarak elimizde bulunmaktadır. Pîrî Baba Velâyetnamesinin henüz hiçbir akademik çalıĢmada ele alınmamıĢ ve yayınlanmamıĢ olması bu çalıĢmayı gündeme getirmiĢtir. Burada konuya bir giriĢ yapılarak ulaĢılabilen mevcut kaynaklarla durum aydınlatılmaya çalıĢılmıĢtır.
Konuya açıklık getirebilmek için öncelikle velî kavramı ve Pîrî Baba‟nın velîliği hususu kısa bir Ģekilde iĢlendikten sonra asıl mevzuya girilecektir.
1- Velî Kavramı Üzerine:
Velâ kökünden türeyen velî kelimesi ve bu kelimenin çoğul hali olan evliya kelimesi Kur‟ân-ı Kerim‟de 80‟den fazla âyette geçmektedir (Öztürk, 1994: 610). Velî kelimesi Türkçe‟ye “sahip, ermiĢ ve eren” anlamlarıyla (Devellioğlu, 1999: 1146) geçmiĢtir. Ayrıca, velî kelimesi sevgili, dost, yakın ve yardımcı gibi ek anlamlara da sahip olmakla birlikte kelimenin asıl kök karĢılığı evlâ yani “bir iĢte ya da herhangi bir Ģeye herkesten daha öncelikli olan” anlamına gelmektedir (Çuhacıoğlu, 2002: 283).
Velî kelimesine tarihsel süreç içerisinde terimsel bazı anlamlar yüklenmiĢtir. Öyle ki velî, bir takım üstün özellikleri nedeniyle sıradan bir insanın yapamayacağı mükemmel Ģeyler yapan bir kiĢi gibi algılanmıĢtır. Bu anlayıĢın doğal bir sonucu olarak da velî olarak adlandırılan insanlar kerametleriyle
anıla gelmiĢlerdir. Böylelikle velî-keramet iliĢkisi halk arasında kabul görmüĢ ve keramet kavramı velîliğin alametlerinden sayılmıĢtır (Ocak, 1997: 1, 3).
Velîler yaĢadıkları çağda belli bir itibara sahip kimselerdir. Çoğunlukla bu kimseler öldükten sonra onların kerametlerini ve menkabelerini anlatan bazı eserlerin yazılmıĢ olduğu bilinmektedir. Bu eserlere menâkıbname veya velâyetname adı verilmektedir.
2- Pîrî Baba‟nın Velîliği Üzerine:
Pîrî Baba‟nın velî olup olmadığı konusunda velâyetnamede bazı tartıĢmalar aktarılmıĢtır. Velâyetname yazarı bu aktarmaları vermekle birlikte Pîrî Baba‟nın gerçek bir velî olduğunu yedi ayrı yerde ifade etmektedir (1b, 4b, 6a, 8b, 10b, 11b ve 16b). Zaten, “Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm. Bundan sonra ne vechile zuhur idüp ve ne mertebe veliyullah olup vücuda gelüp tevarihler yazıldığını eydür.” sözleriyle baĢlayan velâyetnamenin genel çerçevesi Pîrî Baba‟nın velîliği üzerine kuruludur.
Pîrî Baba‟nın velîliği konusuyla bağlantılı olarak velâyetnamede ilginç bir konu anlatılmaktadır. Bu bölümde; Pîrî Baba‟nın Eski Hamam içerisinde kadınlar ile birlikte yıkanması konusu iĢlenmektedir. Pîrî Baba‟nın bu davranıĢına karĢılık bazı Merzifonluların itirazda bulunduğuna dikkat çekilmiĢtir. Hatta bu itirazların sahipleri, durumu o günlerde Merzifon‟a gelmiĢ olan Osmanlı padiĢahı Fatih Sultan Mehmet‟e arz ettikleri velâyetnamede ifade edilmektedir. Bu bölümde (10b); kimileri Pîrî Baba‟nın divane, kimileri budala ve kimileri de velî olduğunu ileri sürmektedirler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet, Eski Hamama Pîrî Baba‟yı görmeye gider. PadiĢah Eski Hamam‟da gördükleri karĢısında Pîrî Baba‟nın velîyullah olduğuna karar verir (11b).
B- Pîrî Baba‟nın Hayatı ve Türbesi
1- Pîrî Baba Hakkında Bilgi Veren Kaynaklar:
Pîrî Baba hakkında bilgi veren kaynakların baĢında Evliya Çelebi seyahatnamesi gelir. Evliya Çelebi, Merzifon‟a geldiğinde Pîrî Baba türbesine uğradığını, onun Hoca Ahmed Yesevî‟nin izniyle Anadolu‟ya gelip Merzifon‟a yerleĢtiğini, ara sıra hamamlarda yatan ilâhî meczup biri olduğunu belirterek Pîrî Baba‟nın pek çok menkıbesinin (övünülecek yanının) olduğunu yazmaktadır (Evliya Çelebi, 1970: IV, 95).
Evliya Çelebi‟nin verdiği bilgilerden hareketle Fuad Köprülü Türk Edebiyatında Ġlk Mutasavvıflar adlı eserinde Pîrî Baba‟nın (Pîr Dede) Hoca Ahmed Yesevî‟nin Anadolu‟ya gönderilen halifelerinden olduğunu kabul etmektedir (Köprülü, 1993: 46).
Abdi-zâde Hüseyin Hüsameddin “Amasya Tarihi” adlı eserinde; Pîrî Baba‟yı Horasanlı olarak takdim etmekte ve Pîrî Baba‟nın 868H./1464M. tarihinde Merzifon‟da bir zâviye yaptırarak bu zâviye için vakıf tanzim ettirdiğini ayrıca Pîrî Baba‟nın Merzifon‟u ihya edenlerden olduğunu ifade etmektedir (Abdi-Zâde H. Hüsameddin, 1986: I, 326-327).
F. R. Haslok, 20. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde BektaĢîlik üzerine yapmıĢ olduğu çalıĢmaları yayımladığı eserinde; Piri Baba‟ya bir cümle ile değinerek, Piri Baba‟yı Hacı BektaĢ‟ın dostlarından biri olarak takdim etmektedir (Haslok, 2000: 11-12).
M. ġükrü Akkaya, 1930‟lu yıllarda yaptığı Anadolu seyahati kapsamında Amasya ve Merzifon‟u da gezmiĢ ve bu konuda hazırladığı kitabının Merzifon bölümünde buranın yatırlarına da değinmiĢtir. Akaya bu bölümde, Pîrî Baba‟dan kısa bir cümleyle bahsederek onu bir mestçi çırağı olarak tanıtmaktadır (Akkaya, 1934: 47).
Uzun yıllar Merzifon‟da öğretmenlik yapmıĢ olan Vehbi Cem AĢkun‟un hazırlamıĢ olduğu “Pîrî Baba” adlı eser –akademik bir titizlikle yapılmamıĢ olsa da- bugüne kadar Pîrî Baba hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan biridir. AĢkun eserinde; Pîrî Baba‟nın Merzifon‟un Marınca (Kara Mustafa PaĢa) köyünden olduğunu ve velîler içerisinde irĢat görevi olmayan bir meczup olduğunu ifade ederek Pîrî Baba Velayetnamesinin özetini de okuyucuya vermektedir (AĢkun, 1947: 19-30).
Pîrî Baba hakkında akademik titizlikle yapılmıĢ olan çalıĢmalardan biri kuĢkusuz Suraiya Faroqhi‟ye ait makaledir (Faroqhi, 2001: 119-140). Faroqhi çalıĢmasında, Topkapı Sarayı Müzesinde yer alan Pîrî Baba Velâyetnamesi ile Evliya Çelebi‟nin vermiĢ olduğu bilgiler ıĢığında bir değerlendirmede bulunmaktadır. Faroqhi makalesinde, velâyetnamenin tıpkıbasımını da ek olarak vermektedir.
Merzifon üzerine bir kitap çalıĢması yapmıĢ olan Aziz TaĢan, Pîrî Baba ile ilgili olarak Evliya Çelebi, Fuad Köprülü ve Vehbi Cem AĢkun‟dan aktarmalar yapmakta ve halk arasında anlatılan bazı menkıbelere değinmektedir (TaĢan, 1979: 113-114).
Hüseyin Piroğlu, “Evliyalar Yatağı Anadolu” adlı kitabında; Pîrî Baba hakkında herhangi bir kaynağa dayanmayan ve aynı zamanda Pîrî Baba Velayetnamesiyle de bağdaĢmayan bazı bilgiler vermektedir (Piroğlu, 1992: 9-10). Örneğin o, Pîrî Baba‟yı Hoca Ahmet Yesevî‟den ve devamla Lokman Perende ile Hacı BektaĢ Velî‟den öğrenim görmüĢ birisi olarak sunmaktadır ki bu anlatılanlar tarihsel olarak mümkün olmayan Ģeylerdir.
Ġsmail Onarlı tarafından kaleme alınan bir makalede; Pîrî Baba‟nın hayat hikâyesi ve bu konuda bilgi veren mevcut kaynaklar ile Pîrî Baba‟nın tekkesi hakkında bilgilere yer verilmektedir (Onarlı, 1997: 18-21).
Ahmet YaĢar Ocak tarafından kaleme alınan ve Menâkıbnâmeler (velâyetnameler) üzerine yapılmıĢ derli toplu akademik çalıĢmaların baĢında gelen eserde, Pîrî Baba Velayetnâmesine bir cümle ile değinilmiĢ ve burada Pîrî Baba Velâyetnamesi 16. yüzyıla tarihlendirilmiĢtir (Ocak, 1997: 61).
Eraslan Doğanay hazırlamıĢ olduğu “Anadolu‟da YaĢayan Dergâhlar” adlı kitabında Pîrî Baba‟ya değinmiĢ ve bu çalıĢmada Pîrî Baba‟yı, Hacı BektaĢ Velî‟nin Anadolu‟daki babalarından biri olarak takdim etmiĢtir. Ayrıca yazar, konu hakkında Ġsmail Onarlı ve Hüseyin Piroğlu‟nun görüĢlerini tekrar etmekten öteye gitmemiĢtir (Doğanay, 2000: 49-54).
2- Pîrî Baba Türbesi:
Amasya iĠli Merzifon ilçesi Nusratiye mahallesinde yüksekçe bir mevkide yer alan Pîrî Baba türbesi, Merzifon‟un önemli ziyaretgâhlarındandır. Türbe, Kültür ve Turizm Bakanlığı‟na bağlı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu‟nca tescil edilerek koruma altına alınmıĢtır.
Evliya Çelebi, Pîrî Baba dergâhından söz ederken dergâhın büyük kubbelerle süslü olduğunu ve buranın aĢevi ve derviĢ hücreleriyle donatıldığını, burada her gece iki yüz insanın konakladığını ve Pîrî Baba‟nın baĢı açık iki yüz derviĢinin bulunduğunu yazmaktadır (Evliya Çelebi, 1970: II, 398). Günümüzde ise sadece türbe ayaktadır.
Pîrî Baba türbesi kare mekânlı ve üzeri tek kubbelidir. Sekizgen kasnaklı kubbeye geçiĢ dilimli tromplarla sağlanmıĢtır. Türbe moloz taĢ malzeme ile yapılmıĢ ve önde yer alan iki gözlü revak kısmında ise, moloz taĢ ve tuğla malzeme kullanılmıĢtır. Ayrıca eserin beden duvarları ve kubbe kasnağı üzerinde tuğla dizilerinden oluĢan kirpi saçaklar bulunmaktadır. Türbe doğu ve batı duvarlarında, kubbe kasnağı seviyesinde açılmıĢ bulunan küçük birer pencere ile güney cephede yer alan bir pencereyle aydınlanmakta ve genel yapısı itibariyle dıĢa kapalı bir görünüm arz etmektedir. Ayrıca türbenin güney cephe alınlığında, sırlı tuğla ve çini bezeme izleri görülmektedir.
Türbe üzerinde inĢa kitabesi bulunmadığı için kesin yapım tarihi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Fakat mimari özelliklerinden hareketle 15. yüzyılda yapılmıĢ olabileceği kabul edilebilir. Bu noktada “Amasya Tarihi” adlı eserde konuyla ilgili az da olsa verilen bilgi tarihleme konusundaki görüĢümüzü desteklemektedir (Abdi-zâde H. Hüsameddin, 1986: I, 327).
Pîrî Baba türbesine birkaç basamaklı bir merdivenle önce revak kısmına geçilir. Türbe iki katlı olup, alt kat cenazelik kısmıdır. Ziyaret edilen üst kat ise, sandukanın bulunduğu kısımdır. Buradaki sanduka alıĢılmıĢın dıĢında yüksek ve geniĢ bir biçimdedir. Sanduka dıĢa taĢıntı yapan bir kaide üzerindedir ve türbe mekânının tam ortasında mekânın büyük bir kısmını kaplamaktadır. AhĢap sandukanın üzerinde yeĢil renkte bir örtü bulunmaktadır.
Pîrî Baba türbesi sanat tarihimiz açısından da önemli bir yere sahiptir. Çünkü içerisin de yer alan duvar resimleri, geç devir Osmanlı resim sanatının seçkin örnekleri arasındadır. Burada olabildiğince bütün iç mekân kök boyalarla bezenmiĢtir. Beden duvarlarında özellikle dikkati çeken olgu birbirinin benzeri olan natürmort (ölü doğa) çalıĢmalarıdır. Ayrıca doğu duvarda yer alan ve kare bir pano içerisine karĢılıklı, birbirine bakar Ģekilde iĢlenmiĢ teber (derviĢ baltası), tespih ve zülfikâr1 motifleri ile ortada bir ipe asılı olan keĢkülden oluĢan kompozisyon ilgi çekicidir. Buradaki keĢkül motifi üzerine yazılmıĢ bir “destûr” ibaresi ve bu ibarenin altında iki satırlık bir de kitabe bulunmaktadır. Arap harfleriyle yazılmıĢ olan kitabe Ģöyledir:
Zâir gir bu makama bâ-hulûs bâ-ihtirâm
Kıl ziyâret merkad-ı Pîrî Baba zîr bu makâm (DoğanbaĢ, 2003: 174)
Ağırlıklı olarak patlıcan moru, kirli sarı, kırmızı, yeĢil, viĢneçürüğü ve mor renklerin kullanıldığı kalem iĢi bezemeleri yapan usta, imzasını giriĢ kapısının üzerinde bulunan kitabelik kısmına atmıĢtır. Ġki satırlık kitabenin üst satırında belirgin bir Ģekilde Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh (Kelime-i Tevhid ibaresi), altta ise, üste oranla mütevazı bir Ģekilde yazılmıĢ NakkaĢ Ġbrahim sene-1322 ibaresi yer almaktadır.
Pîrî Baba türbesinin, 20. yüzyıl baĢlarında büyük bir onarım geçirmiĢ olduğu (Erken, 1972: 334) göz önüne alındığında, NakkaĢ Ġbrahim tarafından 1322 H./1906 M. yılında yapılmıĢ olan duvar resimlerinin bu onarım kapsamında çizildiği anlaĢılmaktadır. Pîrî Baba türbesi, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1977 yılında bir onarım daha görmüĢtür (Erken, 1972: 334).
Pîrî Baba türbesi, içerisinde çok sayıda ağaç bulunan geniĢ bir bahçeye sahiptir. Bahçe içerisinde kuruluk, mutfak ve çeĢme gibi birimler de bulunmaktadır. Ayrıca, türbenin güney kısmında bir de hazire (mezarlık) yer almaktadır.
C- Pîrî Baba Velâyetnamesi
1- Pîrî Baba Velâyetnamesinin Mevcut Nüshaları:
Pîrî Baba Velâyetnamesinin ilk kez ne zaman kaleme alındığı bilinmemektedir. Bununla birlikte mevcut nüshalar incelendiğinde, bu velâyetnameyi ġamluoğlu Hoca Ġbrahim adlı Ģahsın kaleme almıĢ olduğu anlaĢılmaktadır (Ocak, 1997: 61).
Muhtemelen XVI. yüzyılda yazılmıĢ olan velâyetname, bu dönemde BektaĢîlik tarikatı bünyesinde yazılmıĢ iki önemli eserden biridir. Diğeri ise Menakıb-ı Kaygusuz Baba adlı eser olduğu ifade edilmektedir (Ocak, 1997: 61).
Günümüzde Pîrî Baba Velâyetnamesinin kaç nüshasının bulunduğu konusunda kesin bir Ģey söyleyebilmek kolay değildir. Bugün halk arasında Pîrî Baba Velâyetnamesinin bilinmeyen nüshalarının olması kuvvetle muhtemeldir. Ġnsanlar bu tip el yazması eserleri açığa çıkarma noktasında biraz çekingenlik göstermektedirler. Doğallıkla bu tutumunda çeĢitli nedenleri bulunmaktadır.
Pîrî Baba hakkındaki çalıĢmalar sırasında Ġstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı Türkçe Yazmalar Bölümünde 1313 numarada kayıtlı bir velâyetname nüshasına rastlanmıĢtır. Transkripsiyon çalıĢması yapılırken el yazması olan bu nüsha esas alınmıĢtır. ÇalıĢmada bu nüsha kısaca TSM nüshası olarak adlandırılmıĢtır.
Vehbi Cem AĢkun “Pîrî Baba” adlı eserinde tıpkıbasımını vermediği bir velâyetname nüshasını yayınlamıĢtır. Ayrıca bununla birlikte kendisine sonradan gönderilen ikinci bir velâyetname nüshasından da bahsetmektedir. AĢkun, yayınlamıĢ olduğu nüshanın kim tarafından ve hangi tarihte kaleme alındığının bilinmediğini ve diğer bahsettiği ikinci velâyetname nüshasının ise, Mehmet Akdağ adındaki arkadaĢı tarafından kendisine gönderildiğini ve bu nüshayı Merzifonlu Kara Mustafa PaĢa Camiinin eski imamlarından Mehmet Hafız Efendi‟nin yazmıĢ olduğu bilgisini vermektedir (AĢkun, 1947: 19, 26).
Ġsmail Onarlı, yazmıĢ olduğu bir makalede; Merzifon‟da gazeteci-yayıncı olan Nurettin Gürgen adlı Ģahsın elinde bir Pîrî Baba Velâyetnamesinin bulunduğu bilgisini aktarmaktadır (Onarlı, 1997: 20).
TSM nüshası, Vehbi Cem AĢkun‟un bilgisini verdiği nüshalar ve Nurettin Gürgen‟de olduğu ifade edilen nüshadan baĢka, Ģahsıma ait özel kitaplığımda bir Pîrî Baba Velâyetnamesi bulunmaktadır. Böylelikle toplam (5) adet velâyetname nüshasının varlığı tespit edilmiĢtir.
Vehbi Cem AĢkun‟un bilgisini vermiĢ olduğu nüshalar ile Nurettin Gürgen‟de bulunduğu ifade edilen velâyetname nüshalarının akıbeti bilinmediğinden ne yazık ki teknik özelliklerine burada değinilememiĢtir. Bu nedenle burada sadece TSM nüshası ve özel kitaplığımızdaki nüshadan bahsedilecektir.
TSM Nüshası:
Pîri Baba Velâyetnamesinin TSM nüshası, aharlanmıĢ kâğıt üzerine nesih yazı ile harekeli olarak yazılmıĢtır. Yapraklar, 155 mm. boy ve 110 mm. enindedir. Metin kısmı 50 mm. uzunluğunda ve 11 satır olarak yazılmıĢtır (Karatay, 1961: I, 379). Karton kapak içerisinde, (17) yaprak (34 sayfa) halinde düzenlenmiĢ olan bu nüshanın ne zaman ve kim tarafından yazılmıĢ olduğu belli değildir. Ne yazık ki eserde bu konuda herhangi bir bilgiye yer verilmemiĢtir.
Bu nüshanın ilk yaprağının ön yüzü (1a) boĢ bırakılmıĢ ve velâyetname metnine ilk yaprağın arka yüzünden (1b) baĢlanılmıĢtır. Eserin son yaprağının önyüzünde (17a) Hz. Muhammed‟e ait Ġbn Abbas‟tan nakledilen bir duadan bahsedilerek duaya aynı yaprağın arka yüzünde (17b) yer verilmiĢtir.
Özel Kitaplığımızdaki Nüsha:
Özel kitaplığımızda yer almakta olan nüshada ise, Pîrî Baba Velâyetnamesi ile birlikte Hacı BektaĢ Velî ve Koyun Baba Velâyetnamelerine yer verilmiĢtir. Üç velinin menkıbelerini içeren bu nüsha, toplam (155) yapraktan (310 sayfa) ibarettir. Sayfalar, 240 x 170 mm. ebatlarındadır. Harekesiz olarak yazılmıĢ olan metnin ilk bölümünde Hacı BektaĢ Velî Velâyetnamesi, ikinci bölümünde Koyun Baba Velâyetnamesi ve üçüncü bölümünde ise Pîrî Baba Velâyetnamesi yer almaktadır.
Pîrî Baba Velâyetnamesi 149. sayfanın (149a) ön yüzünün 12. satırının son iki kelimesiyle baĢlamakta olup ilk iki satır kırmızı mürekkepli kalemle yazılmıĢtır. Velâyetname metni 155. sayfanın ön yüzünün (155a) sonunda bitmektedir. Metin kısmı, 17 satır halinde, 170 mm. boy ve 110 mm. eninde bir alanı kaplamakta olup, kırmızı mürekkepli kalemle iki sıra halinde çerçevelenmiĢtir.
Bu nüshanın 155. yaprağının arka yüzünde (155b), velâyetnamenin hicri 1303 yılı ramazan ayında “Alancık karyesinden Ġnce Ali Oğlu Molla Sadık Efendi” adlı kiĢi tarafından yazılmıĢ olduğu belirtilmektedir. Bu kısmın alt tarafında ise, önce yedi beyitlik devamında ise beĢ beyitlik bir nefese yer verilmiĢtir.
Yazmanın deri cildi orijinal olmayıp yenidir. Sayfalar yer yer yıpranmıĢ olmakla birlikte, özellikle Pîrî Baba Velâyetnamesinin olduğu kısımlardaki bazı sayfalar kısmen yırtık ve eksik bir haldedir. Bu nedenle transkripsiyon çalıĢmasında bu nüsha esas alınmamıĢtır.
2- TSM Kütüphanesindeki Nüshanın Özeti:
Pîrî Baba, Merzifon‟un Narince köyündendir. Yedi-sekiz yaĢlarındayken annesi onu Merzifon‟a getirip bir yaĢmakçının yanına çırak olarak verir. Pîrî Baba küçük yaĢlarından itibaren ibadet ehli ve keramet sahibi bir erendir. Öyle ki, o; öğle namazlarını Kâbe‟de kılar ve tekrar gelip sanatıyla meĢgul olurmuĢ.
Üstadı Pîrî Baba‟yı birkaç kez suya gönderir ve her seferinde Pîrî Baba sudan geç gelir. Çünkü o bazen ġad suyuna, bazen de Ġmam Hüseyin çeĢmesine gider. Fakat üstadı bilmediği için bu duruma çok kızar ve onu her seferinde uyararak incitici sözler söyler. Hatta bir keresinde Pîrî Baba üstadına zemzem suyu getirmek için Kâbe‟ye gider ama üstadı buna inanmadığı için onu değnekle dövmeye çalıĢırken araya adamlar girer ve Pîrî Baba‟yı ustasının elinden alırlar.
Pîrî Baba‟nın ustası bir gün hacca gitmeye karar verir. Hacdan dönene kadar Pîrî Baba‟yı baĢka bir üstadın yanına verir. Verirken de Pîrî Baba‟nın akĢamları kendi eĢinin yanında kalmasını Ģart koĢar.
Üstadı hacdayken hanımı bir kazan helva piĢirir. Pîrî Baba bu helvayı alır Kâbe‟ye götürür. Üstadı niyazda iken, kendisine göstermeden bir lenger helvayı üstadının yanına bırakır. DönüĢte üstadının eĢi bu olan bitenden dolayı Pîrî Baba‟nın “velî” olduğunu anlar.
Yine bir gün üstadı Pîrî Baba‟dan su ister. O da eline yeĢil bir bardak alarak suya gider fakat yine geç kalır. Bu nedenle üstadı Pîrî Baba‟ya olur olmaz sözler söyleyerek onu dövmeye kalkıĢınca Pîrî Baba‟nın Ģahadet parmağıyla iĢaret etmesi üzerine üstadının bir gözü kör olur. Bu olayı duyan Ģehir halkı Pîrî Baba‟nın ziyaretine gelirler. Bu sırada Pîrî Baba‟nın ilk ustası hacdan döner ve eĢine helva lengerini sorar. EĢi olan biteni anlatır ve Pîrî Baba‟nın bir velî olduğunu açıklar. Yine bu arada, Hz. Ġmam Hüseyin‟inden (Kerbelâ‟dan) birkaç kimse gelir. AĢura günü elinde yeĢil bir bardak ile Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su alan gencin Pîrî Baba olduğunu bildirirler. Pîrî Baba‟nın ustası, bütün bu olup bitenleri onun annesine anlatarak, artık Pîrî Baba‟nın kendilerine değil kendilerinin Pîrî Baba‟nın hizmetine layık olduklarını bildirir. Bu olaylardan sonra Pîrî Baba, eski hamam külhanına girer ve kerametler gösterir.
Pîrî Baba bir gün külhanda yatarken cuĢ edip eline aldığı bir keseri külhan ocağında bir taĢa koyup onu yumruğuyla bir karıĢ batırır. Gittiği bir bağda henüz piĢmemiĢ olan kebabı erken piĢirir. Yine bir bağda henüz olmamıĢ olan üzümleri yenecek duruma getirir. Eski hamamın damlayan tavanına “hamam bundan sonra damlama” der ve hamam artık damlamaz.
Bir gün Geylan (Gilan) vilayetinden bir âlim bazı sorulara cevap bulmak için önce Amasya‟ya gider fakat Amasya‟nın âlimleri sorularını cevaplayamayınca Merzifon‟a gelir. Buradaki âlimler sorularına tam bir cevap veremeyince Pîrî Baba, Molla Ali adındaki âlime cevapları söyler.
Pîrî Baba eski hamamda, öğleye değin erkeklerle, öğleden sonra ise kadınlarla beraber yıkanır ama kadınlara bakmayıp kendi halinde gezermiĢ. Bu duruma bazı Merzifonlular razı olmazlar ve konuyu, Merzifon‟a gelmiĢ olan Osmanlı padiĢahı Fatih Sultan Mehmed‟e bildirerek bu konuda hüküm vermesini isterler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, Pîrî Baba‟nın bulunduğu eski hamama gider. Pîrî Baba zekerini eline alarak Fatih‟in üzerine yürür. Kapıcılar ise engel olmak isterler. Fakat Fatih Pîrî Baba‟ya engel olmamalarını ister. Bu arada Pîrî Baba zekerin salıvererek padiĢahın kulağına Ģahadet parmağıyla üç kere “aldılar verdiler” diyerek hamamdan çıkar. Bunun üzerine PadiĢah Pîrî Baba‟nın veliyullah olduğunu anlar ve bu söz ve davranıĢlarını müneccimlerden yorumlamalarını ister. Müneccimler, Pîrî Baba‟nın zekerinin “anahtar” kulağının ise “kapı” olduğunu ve padiĢahın bir vilayet fethedeceğini bildirirler. Fatih Sultan Mehmed, Pîrî Baba için vakıflar tahsis etmek ister fakat Pîrî Baba istemez. O bu tahsisi Merzifonlu âlimler için ister.
Fatih Sultan Mehmed, Merzifon‟dan Osmancık Ģehrine gider ve orada Koyun Baba‟ya uğrar. Koyun Baba‟yla görüĢtükten sonra Ġstanbul‟a hareket eder ve kendisine Ġstanbul‟un alındığı müjdesi verilir.
Pîrî Baba her gün iki kez uğradığı yerde (tekkesinde) vefat eder. Bu arada Narıncalılar Pîrî Baba‟nın cesedini alıp köylerine götürmek isterlerse de Merzifon‟un âlimleri buna razı olmaz ve Pîrî Baba‟nın öldüğü yerde toprağa verilmesini isterler. Ve Pîrî Baba Merzifon‟da toprağa verilir. Olan bitenin padiĢaha bildirilmesi ve Pîrî Baba‟ya köyler vakfedilmesi için Kara Baba adındaki kiĢi Ġstanbul‟a gönderilir. Ancak Kara Baba Ġstanbul‟a varıp padiĢahla görüĢtükten sonra burada vefat eder.
Bu arada Merzifonlular, Pîrî Baba için bir türbe ve tekke yapması için Pîrî Baba‟nın akrabalarından olan Ali Dede‟den istekte bulunurlar. Ali Dede bu iĢe pek olumlu bakmamakla beraber kendisine yapılan baskılardan da rahatsız olur.
Bu sırada ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namında biri denizde fırtınaya tutulur. Bunun üzerine “Yâ Pîrî Baba eğer bu fırtınadan kurutulursam evime gitmeden önce mezarının üzerini yaptırayım.” diye dilekte bulunur. Bu arada Hoca Ġbrahim uykuya dalar ve rüyasında bir akca güvercin donunda Pîrî Baba‟yı görür. Rüyasında Pîrî Baba‟ya mezarının üzerine bir türbe yaptıracağını tekrar eder ve kızını da süpürgeci olarak adayacağını ahdeder. Bu arada güvercin uçup gider.
ġamluoğlu Hoca Ġbrahim fırtınadan kurtulduktan sonra hemen Merzifon‟a gelir ve Bizircioğlu namındaki Ģahıstan yer satın alarak, Pîrî Baba‟nın türbesini ve tekkesini yaptırır. Hoca Ġbrahim, kızını da Pîrî Baba‟nın kardeĢinin oğlu Ali Dede‟yle evlendirmek ister. Ali Dede yetmiĢ seksen yaĢlarında yaĢlı bir insan olduğunu ve bu yaĢtan sonra zürriyeti olmayacağını gerekçe göstererek bu teklifi reddeder. Fakat sonra yapılan ısrarlar üzerine evlenmeyi kabul eder ve bir evladı olur.
3- Velâyetnamede Anlatılan Kerametler:
Pîrî Baba Velâyetnamesi, baĢtan sona Pîrî Baba‟nın veliliğini ve kerametlerini anlatan bir eserdir. Velâyetname yazarının esere, “Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm.” ifadeleriyle baĢlaması da bunun açık bir kanıtıdır. Velâyetnamede anlatılan kerametler maddeler halinde aĢağıya çıkarılmıĢtır.
1- Pîrî Baba‟nın Öğle Namazlarını Kâbe‟de Kılması: (2a), Pîrî Baba‟nın üstadının hizmetinde olduğu ifade edildikten sonra onun her gün öğle namazını Kâbe‟de kıldığı ve sonra gelip tekrar sanatıyla meĢgul olduğu belirtilmektedir.
2- Pîrî Baba‟nın Üstadına Zemzem Suyu Getirmesi: (2b-3a), Üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba üstadı için zemzem suyu getirir. Fakat üstadı onun sudan geç gelmesine kızar. Pîrî Baba‟nın zemzem suyu getirdiğini söylemesine de inanmaz ve kendisiyle eğlendiğini sanır hatta onu dövmeye yeltenir.
3- Üstadı Hacdayken Ona Helva Götürmesi: (4a), Pîrî Baba‟nın üstadı hacca niyet edip gider. Bu arada Pîrî Baba üstadı tarafından baĢka bir üstada çırak olarak verilir. Ama akĢamları hacca giden üstadının evinde kalır. Üstadı hacdayken üstadının hanımı hac arifesinde bir kazan helva piĢirir. Pîrî Baba, bu helvadan bir kısmını bir lengere koyarak Kâbe‟de olan üstadına götürür.
4- Kendisini Dövmeye ÇalıĢan Üstadının Bir Gözünü ġahadet Parmağıyla ĠĢaret Edip Kör Etmesi: (5a-5b), Yine günlerden bir gün üstadı Pîrî Baba‟dan su getirmesini ister. Pîrî Baba eline yeĢil bir bardak alarak su getirmeye gider. Fakat yine geç kalır. Geldiğinde üstadı bu duruma sinirlenir. Pîrî Baba ise, “Bu içtiğin su buraya uzaktır. Üç buçuk aylık yoldur.” diye açıklamada bulunur. Ancak üstadı yine inanmaz ve bulduğu bir değnek ile Pîrî Baba‟yı dövmeye çalıĢtığında, Pîrî Baba Ģahadet parmağıyla iĢaret ederek nazar eylemesi üzerine üstadının bir gözü kör olur.
5- Pîrî Baba‟nın Ġmam Hüseyin ÇeĢmesinden Su Getirmesi: (5a, 6a), Üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba eline aldığı yeĢil bir bardak ile çıkar ve suyolunda geç kaldığı için üstadı ona kızar hatta onu dövmeye yeltenmesi üzerine üstadının bir gözünü kör eder. Sonrasında ise Hazret-i Ġmam Hüseyin‟den Pîrî Baba‟yı ziyarete gelen bazı kimseler aĢure günü Ġmam Hüseyin ÇeĢmesinden elinde yeĢil bir bardak ile su alanın Pîrî Baba olduğunu ifade ederler.
6- Keseri TaĢa Batırması: (6b), Pîrî Baba, Eski Hamam külhanında kaldığı bir zamanda, “bir kere cuĢ edip” eline bir keser alarak yumruğuyla keseri külhan ocağındaki bir taĢa batırır.
7- Kebapların Erken PiĢmesi: (7a-7b), Bazı kiĢiler Havyalı nahiyesine bir bağa kebap yemeye giderler. Kebabı ocağa koyarlar. Bu arada Pîrî Baba çıkagelir ve orada oturur. Henüz kebap piĢmemiĢken Pîrî Baba kebap getirin de yiyelim der. Kebabı ocağa koyanlar ĢaĢırıp kalırlar. Pîrî Baba‟ya kebabın piĢmesine daha çok zaman olduğunu söylerler. Pîrî Baba ısrar ettiğinde, ocağı açıp bakarlar ki kebap çoktan piĢmiĢ.
8- Üzümlerin Erken Olması: (7b-8a-8b), Pîrî Baba, birlikte kebap yediği kiĢilere, bir yer tarif ederek oraya gitmelerini ve oradaki bağda olmuĢ olan üzümlerden getirmelerini ister. Bu istek üzerine buradaki kiĢiler ĢaĢırarak henüz üzüm mevsiminin gelmediğini dolayısıyla bu mevsimde üzüm bulamayacaklarını ifade ettiklerinde, Pîrî Baba gitmelerini ister. Gidip bakarlar ki üç tevekte üzümler olmuĢ. Bu kiĢiler aralarında anlaĢarak iki tevekteki üzümleri alıp birini bırakırlar ve gidip hep beraber yerler. Bu kiĢiler geride bıraktıkları bir tevek üzüm için bir plân hazırlarlar. Üzümünü yedikleri bağın sahibine bu mevsimde taze üzüm bulduklarını söylerler. Bağın sahibi ise bu mevsimde üzüm olacağına inanmaz ve aralarında bahse girerler. Bunun üzerine bağa gelip bakarlar ki üzümlerin yerinde yeller esiyor. Anlarlar ki üzümler Pîrî Baba‟nın kerametiyle olgunlaĢmıĢ.
9- Eski Hamamın Damlamaması: (9a), Merzifon‟daki Eski Hamamın tavanı terlediği için damlarmıĢ. Pîrî Baba‟nın “Hamam bundan sonra damlama” diye nefes etmesi üzerine hamam bir daha damlamamıĢ.
10- Geylanlı Âlimin Sorusuna Cevap Vermesi: (9a-9b-10a), Bir gün Geylan (Gilan) Vilayetinden bir âlim çıkar gelir. Önce Amasya‟ya uğrar ve buradaki âlimlere bazı sorular sorar. Amasya âlimleri Geylanlı âlimin sorularını cevaplayamadıkları için Geylanlı âlim bu kez de Merzifon‟a gelir. Burada da aynı soruları sorar ve bu sorularına karĢılık arar. Merzifon âlimleri de soruların cevabını veremez. Ancak Molla Ali adlı kiĢi Geylanlı âlimden biraz süre ister ve Eski Hamama doğru giderken yolda Pîrî Baba‟yla karĢılaĢır. Pîrî Baba, Molla Ali‟ye soruların karĢılığını söyler. Bu kez Molla Ali Geylanlı âlime bir soru sorar. Fakat Geylanlı âlim de bu soruyu cevaplayamaz ve Molla Ali‟nin bir velinin himmetiyle sorulara cevap verdiğini anlar. Molla Ali de sorulara Pîrî Baba‟nın himmetiyle cevap verdiğini açıklar.
11- Ġstanbul‟un Fethinin Önceden Haber Verilmesi: (11a-11b), Fatih Sultan Mehmet Merzifon‟a geldiği bir zamanda, Pîrî Baba‟yla sohbet etmek için Eski Hamama gider. Bu arada Pîrî Baba zekerin eline alarak padiĢahın üzerine doğru yürür. PadiĢahın koruma görevlileri Pîrî Baba‟yı durdurmak isterlerse de padiĢah buna engel olur. Bunun üzerine Pîrî Baba zekerini salıverir. PadiĢaha gelerek onun kulağına Ģahadet parmağıyla üç kere “aldılar, verdiler.” diyerek hamamın kapısından çıkar. Bu durumu müneccimlere yorumlatan padiĢah, zekerin anahtar, kulağının da kapı olduğunu öğrenir. Fatih Sultan Mehmet, Osmancık‟tan dönüĢte Ġstanbul‟un alındığı müjdesini alır.
12- Koyun Baba ile Fatih Sultan Mehmed Arasındaki KonuĢmaların Pîrî Baba‟ya Mâlum Olması: (13a), Fatih Sultan Mehmed, Merzifon‟dan Osmancık Ģehrine gider ve orada uğradığı Koyun Baba‟ya “Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın?” diye sorduğunda, Koyun Baba itlerine yallık için köy, abdallarına aba ve yüz elli altın ister. Bu durum Pîrî Baba‟ya malum olur ve Pîrî Baba “Koyun Baba gayrı dünya meĢakkatine düĢtü.” der.
13- Pîrî Baba‟nın Güvercin Donunda Görünmesi: (15b-16b), Denizde fırtınaya tutulan ġamlıoğlu Hoca Ġbrahim adındaki kiĢi, fırtınadan kurtulursa Pîrî Baba‟nın türbesini yaptıracağını vaat eder. Sonrasında ise uykuya dalar ve rüyasında, Pîrî Baba ağca güvercin donunda kendisine görünür. Fırtınadan kurtulduktan sonra söz verdiği gibi türbeyi yaptıran ġamlıoğlu Hoca Ġbrahim, Pîrî Baba‟yı yine ağca güvercin donunda görür ve O‟nunla konuĢur.
4- Velâyetnamede Pîrî Baba-Koyun Baba ĠliĢkisi:
Koyun Baba Ġmam Ali Rıza soyundan gelmektedir. Ġmam Ali Rıza ise, Hz. Ali soyundan gelen ve 12 Ġmamlar olarak bilinen Ġmamların sekizincisi olup Ġran‟da Horasan‟ın MeĢhed Ģehrinde medfun bulunmaktadır. Velâyetname-i Koyun Baba adlı esere göre; XV. yüzyılda yaĢamıĢ olduğu ve Fatih Sultan Mehmet ile çağdaĢ olduğu bilinmektedir (ġahin, 2002: 26, 229).
Pîrî Baba velâyetnamesinde Pîrî Baba ve Koyun Baba iliĢkisi Ģu Ģekilde gündeme gelmektedir: Fatih Sultan Mehmet Merzifon‟dan Ġstanbul‟a giderken Osmancık Ģehrine uğrar ve bu Ģehirde bulunmakta olan Koyun Baba‟nın yanına giderek velâyetnamenin deyimiyle “merhaba etmek murad eyler.” Fakat Koyun Baba elini padiĢaha vermeden önce “Beylerbeyi”ne uğrayıp uğramadığını sorar. PadiĢah bu soruya karĢılık “Yâ Sultan‟ım beylerbeyi kimdir?” sorusuyla cevap verir. Bunun üzerine Koyun Baba Ģu karĢılığı verir: “…Merzifon‟da eski hamam külhanında sakin olan Pîrî Baba‟ya dirler.” Fatih Sultan Mehmet bu cevap üzerine Koyun Baba‟ya: “Hay Dede Sultan biz dediğin kimsenin himmetiyle gideriz” Cevabını verir. Ondan sonra Koyun Baba Fatih Sultan Mehmet ile “merhaba” eder.
Fatih ile Koyun Baba arasında geçen bu konuĢmadan sonra, PadiĢah Koyun Baba‟ya “Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın ?” diye sorması üzerine Koyun Baba: “Ya padiĢahım benim itlerime yallık içün bir köy viresin dahi abdallarıma aba viresin yüz elli altun viresin.” Diyerek isteklerini sıralar. PadiĢah ise, “BaĢ üstüne sultanım emir sizindir.” Diyerek Koyun Baba‟nın isteklerini kabul eder.
Fatih Sultan Mehmet ile Koyun Baba arasındaki bu diyalog, bu sırada Eski Hamam külhanında oturmakta olan Pîrî Baba‟ya malûm olur ve o bunun üzerine eleĢtirel bir üslupla: “Koyun Baba gayri dünya meĢakkatine düĢdi.” diye söyler (12b-13a).
Yukarıda anlatılanlar ıĢığında Pîrî Baba‟nın Koyun Baba ve Fatih Sultan Mehmet ile çağdaĢ olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Fakat tarihsel olarak gerçekten Fatih Sultan Mehmet‟in Ġstanbul‟un fethinden önce Merzifon ve Osmancık‟a uğrayıp uğramadığı konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz.
5- Velâyetnamede Su Olgusunun ĠĢlenmesi:
Velâyetnamede; üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba genellikle uzak mesafelerden su getirir ve her seferinde de geç kaldığı için üstadının sitemlerine maruz kalır (2a, 2b, 5a). Hatta Ģiddete maruz kaldığı bile olur (3a). Bir keresinde ise, Ģiddete maruz kaldığı bir anda keramet göstererek üstadının bir gözünü kör eder (5a).
Pîrî Baba üstadının su istemesi üzerine bir keresinde Ģad (Ģat) suyundan bir keresinde zemzem suyundan bir keresinde ise Kerbela‟daki Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su getirir. Bu konunun velâyetnamede iĢlenmesi oldukça anlamlıdır.
Gerek zemzem suyunun gerekse Ġmam Hüseyin çeĢmesi suyunun konu edilmesi rastgele bir anlatım değildir. Yani velâyetname yazarının bu iki tarihsel olayı çağrıĢtıran su olgusunu Pîrî Baba Velâyetnamesine tesadüfen taĢımamıĢ olduğu düĢünülmektedir. Üstadının Pîrî Baba‟dan su istemesi ve geç kaldığı için ona sitem ve azarda bulunması hatta dövmeye yeltenmesi, bütün bunlar aslında sembolik birer anlatımdan baĢka bir Ģey değildir.
Velâyetnamedeki zemzem suyu, sabır ve Allah‟a teslimiyeti ifade eden tevhid dinini, Ġmam Hüseyin çeĢmesinden AĢure günü getirilen su ise, Ġmam Hüseyin‟in Kerbela‟da haince katlediliĢini ifade eden sembolik bir anlatım olduğu kanaatindeyiz. Buradaki anlatımın özünde; henüz Kerbela‟nın mesajını kavrayamamıĢ olan bir anlayıĢa karĢı, Muhammedî Ġslâm‟ı savunan ve bu uğurda canını ortaya koyarak tevhid dininden taviz vermemiĢ olan Hz. Ġmam Hüseyin‟in dik duruĢu vurgulanmıĢ olmalıdır. Bu anlamda Pîrî Baba‟nın ustasının Muhammedî Ġslâm‟ı kavrayamamıĢ bir anlayıĢı temsil ettiği kuvvetle muhtemeldir.
D- Pîrî Baba Velayetnâmesinin Latin Harflerlerine Çevirisi
(1b) Bismillahirrahmanirrahim.
Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm. Bundan sonra ne vechile zuhur idüp ve ne mertebe veliyullah olup vücuda gelüp tevarihler yazıldığını eydür.
Pîrî Baba hazretleri kariyye-i Narince‟den olup amma yedi sekiz yaĢına vardıkda validesi Merzifon‟a getürüp bir y(p)aĢmakcıya Ģakirdliğe virüp. Pîrî Baba üstadı yanında iĢine meĢgul iken ve dahi tıfıllık halinde ibadete meĢgul idi. Üstazının (2a) hizmetinde olup herhalde üstazı emrine muti idi. Amma her gün öyle namazın Kâbe‟de kılup gelür yine dükkânda oturup sanatına meĢgul idi.
Bir gün Pîrî Baba Hazretleri‟ni üstadı suya saldı. Pîrî Baba dahi sudan giç gelüp üstadı eyitdi:
“Bre oğlan niçün eğlendin?” didi. Pîrî Baba üstadına eyledi ki:
“Hay usta bu araya Ģad suyu çok menzildir.” didi. Üstadı incinüp eyitdi:
“Bre yaban oğlanı sen beni hiç bir nesne komazsın bana böyle latife idersin bu nasıl sözdür Ģad suyu bu araya çok menzildir (2b) dirsin.” Pîrî Babaya vafir sözler söyledi. Amma caizdi ki keramete eriĢdiğüni evvel vakit Pîrî Baba hazretlerinin gönlüne geldi ki üstadın alup Ģad ırmağı kenarında koya yine sabridüp durdu andan sonra günlerde bir gün üstadı eyitdi. Ya Pîrî Baba eline bir bardak alup kapu taĢra alup bu kez varup zemzem suyundan bir getürüp üstadıma zemzem suyu içüreyim didi. Pîrî Baba suda eylenüp bir mikdar giç kaldı yine üstadı eyitdi:
“Bre oğlan seni bir dahi bir yere göndermeyom zira sen bu san‟ata muhabbet (3a) etmeyüp öğrenmeğe sa‟y etmezsin” didi. Pîrî Baba eyitdi:
“Bu içdüğin su değildir zemzemdir.” didi. Üstadı eyitdi:
“Bre yaban oğlanı sen beni mezlenür misin” didi. Pîrî Babayı döğmeye değnek tedarik iderken araya adamlar düĢüp elinden aldılar. Andan sonra bir nice eyyam üstadı ile sanata meĢgul oldu. Andan Pîrî Baba‟nın üstadı hacca niyyet idüp meĢgul günlerde bir gün revan olup gitmiye falan gün deyü va‟d eylediler. Pîrî Baba‟yı üstadı getürüp bir âhir usta (3b) yanına emanet virüp eyitdi:
“Sen bu oğlanı alasın amma ahĢam oldukça benim hanımda olsun inĢallah gelmek müyesser olursa yine oğlan Ģâkirdimdir.” deyüp karar itdiler. Andan üstadı hacca revan olup gitdiler.
Pîrî Baba âhir usta yanında iĢine meĢgul ahĢam olıcak gelüp üstadı hanesinde sakin olur idi. Amma üstadı beyt-i Ģerifde iken çünki hac arefesi oldu. O hatun kalkup bir kazan helva biĢürüp andan ortaya bir mikdar helva koyup bugün üstadın bunda olmak (4a) gerek idi didi. Pîrî Baba eyitdi :
“Getür bir lengeri içine helvâ koyun anı üstadıma iletem” didi. Hatun eyitdi:
“Ya oğlan üstadın dükkânda değil ki sen bu helvâyı iletesin” didi. Baba dahi:
“Sen elbetde bu helvayı virin iletürem.” deyüp durdu. Hatun eline bir lengeri alup içine bir mikdar helva koyup Pîrî Baba eline virdi. Pîrî Baba taĢra olup tarfetülayn varup üstadı beyt-i Ģerifin altun oluk altına baĢını secdeye koyup günahlarına tevbe idüp rabbisine niyazda iken Pîrî Baba helvayı üstadı yanına (4b) koyup gözden pinhan oldu.
Baba Pîrî hatun yanına gelüp oturdu. Hatun eyitdi :
“Ya Pîrî kani lenger ile helvayı getürdin” didi. Pîrî hazretleri eyitdi :
“Üstadıma iletüp virdim” didi. Hatun eyitdi:
“Bana böyle cevab idersin” deyü hatırı Ģerifinizde olup Pîrî Babaya birkaç sözler söyledi. Pîrî Baba hemen bî-huzur olup eyitdi:
“Bir lengeri zayi eylemedi. Üstadıma virüp bunda gelürem.” didi. Hatun bildi ki bu oğlan velidir.
Raviler Ģöyle rivayet iderler ki o (v)akitde Pîrî Baba ol hatunu alup beyt-i Ģerife iletüp anı (5a) dahi irĢad eyledi. Ve bu tarafda olan üstadı ile san‟ata meĢgul iken bir gün üstadı:
“Ya Pîrî var bir su getür.” deyüp eline bir yeĢil bardak alup dükkândan taĢra olup gitdi. Suyolunda eğlenüp giç kaldı. Üstadı Pîrî Babaya olur olmaz sözlere baĢlayup söyledi. Pîrî Baba eyitdi:
“Niçün böyle söylersin bu içdüğün su buraya ırakdır üç buçuk aylık yoldur.” didi. Üstadı bunun bu sözüne kakup hemen değnek tedarikin idüp döğe. Hemen Pîrî Baba Ģahadet barmağı ile iĢaret idüp (5b) nazar eyledüği gibi üstadının bir gözi kör oldu. ġehir halkı Pîrî Baba‟nın bu kerametlerin görüp iĢidenler ziyaretine geldiler.
Hikmet-i Hüda üstadı selametle evine geldiğünde:
“Hatun bu ahval ne ahvaldir.” deyüp helva lengerinden sual eyledi. Hatun veliyullah oldığın bilmiĢ idi. Hacıya bir bir naklidüp baĢladı Pîrî Baba‟ya azim iltifat idüp kerametleri bir bir zuhura gelüp beyan olundı. Andan sonra Pîrî Baba‟ya üstadı yanına okuyup Ģefaatin dileyüp duasın rica ve niyaz eyledi.
Raviler Ģöyle (6a) rivayet eylediler. Hazret-i Ġmam Hüseyin‟den birkaç kimseler Pîrî Baba‟nın ziyaretine geldiler, gördiler Ġmam Hüseyin çeĢmesinden gelüp elinde bir yeĢil bardak ile AĢura gününde gelüp su alan oğlan budur deyü Ģehadet eyleyüp cem olup Pîrî Baba‟yı gördükleri gibi dar ayağına düĢüp merhaba sultan veliyullah deyüp eyitdiler :
“Biz bu oğlanı Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su alurken elin(d)e bir yeĢil bardak gördiğimiz bu oğlan” didiler. Üstadı validesine haber idüp Pîrî Baba‟nın kerametlerin haber virüp validesi eline teslim idüp:
“Bu Ģimden gerü bize (6b) hizmete layık değildir bize buna hizmetkâr olmağa layık olduk.” deyüp Pîrî‟nin gözlerine öpüp duasın rica itdiler.
Pîrî Baba dahi külhana düĢüp meczup divane meĢrep kendi olup kerametleri bir bir zuhur eyledi. Pîrî Baba eski hamam külhanında oturdı. Bir gün külhana yatarken bir kere cuĢ idüp eline bir keseri alup külhan içine girüp ol keseri2 külhan ocağında bir taĢa koyup yumruğıyla kakduğı gibi keseri bir karıĢ taĢa battı. Keramet zahir (o) eyledi.
Raviler Ģöyle rivayet eylediler bir gün Ģehirden bir nice kiĢiler bağ bağçe muhabbeti (7a) etmeye gitmek murad eylediler. Hayvalı nahiyesinde bir bağa kebab yemeğe andan sonra bağa oturup anı ortaya koyup kebap kesmeğe aldılar. Anda olan kimseler her biri bir iĢe tayin olup kebap ĢiĢine saçup ocağa aldılar ve kimi dahi ayak üzre iken anı gördiler ki Pîrî Baba çıkageldi. Hazır olan yarenlere selam virdi. Anlar dahi aleyke alup cümlesi ayağa kalkup:
“HoĢ geldin ya Dede Sultan.” didiler. Pîrî geçüp oturdı. Eyitdi:
“Kebab biĢmiĢ ocakdan indirin yiyelüm.” didi. Ol kimseler birbirine bakıĢup eyitdiler:
“Hay Dede Sultan dahi ocak henüz aldık (7b) nice piĢdi?” didi.
“Ġndirin” didi. Ġndirdiler gördiler içi taĢrasından pek piĢmiĢ ele aldılar eyvah eyvah kebaba hizmet yediler. Pîrî Baba eyitdi :
“Var ki Ģol bağa üzüm getürin kebap üzerine yiyelüm.” didi. Ol kimseler birbirine bakıĢup e(yit)diler:
“Dede Sultan Ģimdi üzüm zamanı değil.” Pîrî eyitdi :
“Hele siz varın vardır.” didi. Anlar eyitdiler :
“Bağlarının kimi buda nur kimi de riylup (?) üzüm vakti değildir.” didiler. Pîrî eyitdi :
“siz varın benim didiğim üç tevekde üzüm bitmiĢ bil ki öyle üzüm olmaz.” taaccübe kaldılar. Didiler ki gelmek bu tevekde olan (8a) üzüm ikisin keselüm birini alıkoyalum bunu kimse görmiĢ değildir falan kimseye bu ahvali söylerüz ol dahi inanamaz Ģimdi üzüm olmaz dir biz dahi ideriz ki bize ne ikrar idesin ki sana taze tevekde bitmiĢ üzüm getürelüm. Andan iki tevekde kesdiler birin alıkoydılar. Gelüb eyvah eyvah kebap ile yediler. Andan kalkup Ģehir halkı geldiler ol dedikleri kimsenin bağına varup eyitdiler :
“Bu gün biz bir bağda taze üzüm gördük.” didiler. Ol adam eyitdi:
“Sen deli misin Ģimdi tımar vaktidir.” didi. Bunlar müca(de)leye varurlar eğer tane üzüm bulur ise ben felan Ģeyi virem sana eğer (8b) bulunmaz ise sen dahi bana fülan Ģeyi viresin didi. Sözü yerine kodılar andan kalkup bağa geldiler yerinde yeller eser ma-hâzâ ol üzüm Pîrî Baba‟nın kerameti olmuĢ.
Andan sonra Pîrî Baba eski hamam külhanını mekân eyleyüp Pîrî Baba‟nın kerametleri bir bir beyan olunup zuhura gelüp cümle Ģehir halkı bulup agâh oldılar. Pîrî Baba gerçek veliyullahdır Pîrî Baba‟nın ziyaretine gelür. Ol dahi hamamdan gaip olup külhandan çıkup gördiler ki Pîrî Baba külhan önünden oturur sonra külhandan gaip olur hamam içinde oturur.
Ol vakit eski hamam terleyüp damlardı. Pîrî Baba (9a) eyitdi :
“Hamam bundan sonra damlama.” deyü nefes eyitdi haliya Ģimdi eski hamam damlamaz.
Günlerde bir gün Geylan (Gilan) vilayetinden bir âlim zahir oldı. Vakitde bir ehli ilim var bulursam bir mesele vardır anı sual iden bulurlar mı deyü Amasya Ģehrine geldi. Anda olan ulemalar cem eyledi. Geylani meseleye sual eyledi anlar aciz olup cevap virmeye kadir olamadılar. Andan kalkup azm-i Merzifon deyüp gelür. Ulemaların cem ider ol meseleyi bunlara dahi sual ider. Anlar dahi hiç bilmezler. Amma Monla Ali namında bir ehl-i ilim kimse var idi. Bana destur vir ki Hamid Camisi (9b) amma ziyade mudayaka çekerdi. Geylani‟ye eyitdi:
“Ya Ģeyh imdi bana destur vir ki hamid camisi mescidinde iki rekât namaz kılayum andan gelüp meseleye cevap vireyim.” didi. Andan Geylan(i) Monla Ali‟ye destur virdi. Monla Ali mescidde iki rekât namaz kılup kitaba meĢgul iderken Monla Ali üĢüdi. Kalkup eski hamam külahına gelürken Pîrî Baba çıkageldi. Monla Ali‟ye selam virüp eyitdi :
“Ya Monla Ali, Geylan vilayetinden bir kimse gelmiĢ bir mesele sual eylemiĢ hiçbir kimse bilmemiĢ. Ya Monla Ali ol mesele Ģudur.” deyü cevap virdi. Hemen Monla Ali eline kalem alup (10a) filhal (v)arup Geylani‟ye karĢu çıka. Geylani Monla Ali‟ye merhaba ider. Monla Ali Geylani‟ye tiz sen dahi bana cevap vir (di)di. Geylani hemen Monla Ali‟nin eline ayağına düĢüp eyitdi:
“Ya Ģeyh sen velisin yahud bir veliye eriĢmiĢsin kerem idüp kimseye dimeyesin.”
“Beli ya Ģeyh Pîrî Baba himmetiyle sana cevap virdim.” didi. Geylani gelüp Pîrî Baba ziyaretine meded eyitdi. Andan bu sırrı saklayasın inĢallah Ġslambol‟a varayımda andan senin yanında kalayım didi. Azm-i Ġslambol deyüp gitmekde olsun.
Raviler Ģöyle rivayet iderler kim Pîrî Baba‟nın âdeti eski hamamda öyleye değin erkek (10b) ile bağlanur öyleden ahĢama değin avratlar ile yuyunur. Velâkin kendi halinde avratlara bakmayup meczup gezüp yürür. Amma bazılar buna razı olmadılar. Didiler her birisi bir mana virir didiler kimi didi divanedir ve kimi didi ve kimi budaladır didi velidir. Amma ol mahalde Sultan Mehemmed Merzifon‟a gelmiĢ idi. Merzifon büyükleri bir yere olup ittifak eylediler ki Sultan Mehemmed‟e bir arzuhal idüp virelüm bu iĢden fârig ola didiler. Eyitdiler:
“Ya padiĢahım vilayetimizde bir budala zahir oldı gerçi veliyullahdan bir kimsedir Pîrî Baba dirler. Amma eski hamamda olur. Hamamda avratlar ile gezer. Biz buna razı (11a) olmayuz. Siz lutf u kerem idüp söyleyesiz ferman senindir.” didiler. PadiĢah eyitdi :
“Ana ben varayım.” didi.
Raviler Ģöyle haber virdiler ki günlerde bir gün Sultan Mehemmed hamama sohbeti içün Pîrî Baba‟yı görmek müĢtak oldı. PadiĢah hamama girüp oturdı. Sağında ve solunda vezirler el bağlayup turdular. Gördiler ki Pîrî Baba zekerin eline alup padiĢahın üzerine yürüdi. Kapucılar komadı. PadiĢah gördi ki gelen Pîrî Baba‟dır. Değmen deyü iĢaret eyledi. Pîrî Baba zekerin salıverdi. PadiĢah hazretlerinin kulağına Ģahadet barmağıyla üç kerre:
“aldılar (11b) virdiler.” deyüp hamamın kapusından taĢra olup yürüyordı. Bu iĢ padiĢahın hoĢuna geldi. Pîrî‟nin ardınca adam tayin itdi. Elbetde ol budalayı getürin didi. Vardılar gördiler külhan ocağına girmiĢ oturur. Gelüp padiĢaha ahval-i haber virdiler. PadiĢah dahi bildi ki Pîrî Baba veliyullahdır. Müneccim getürüp tiz bana cevap virin. Biz bu Pîrî‟nin bu iĢinden acaba ne lazım gelür didi. PadiĢaha cevap virdiler ki ol Pîrî‟nin zekeri anahtardır, kulağınız kapudır. ĠnĢallah ol devletlünin himmet-i âlisi ile bir vilayeti feth idersin “lâ yâ lemul ğaybe illellâh”3 didiler. PadiĢah bunlara ihsan idüp (12a) hatta Ali Dede‟ye ve Kara Dede‟ye bir kaftan eyledi amma Pîrî Baba bunlara bî-huzur olur. PadiĢahın kaftanın giydiler deyü. Andan sonra padiĢah eyitdi :
“Var ki Pîrî Baba‟ya söyleyin Merzifon‟u kendüye vakf ideyüm.” deyüp haber gönderdi. Külhan içinde otururken gelen adamlara Pîrî Baba cevap virdi ki:
“Bana vakıf hacet değil Ģehrin ulemalarına vakf eylesün. Benim ruhım içün okuyup bana hayr dua eylesünler.” didi. Gelüp eyitdiler:
“Sultan bir dahi cevap kadir olmadın.” Pîrî Baba cevap virdi:
“Merzifon ulemalarına vakıf eylesün.” didi deyüp cevap virdiler. PadiĢah(a) Pîrî‟nin bu cevabı hoĢ (12b) geldi. Pîrî abdallarına sadaka-i müsliminden hâsıl olan tekkeye deyü buyurdı.
Andan sonra padiĢah azm-i Ġslambol deyüp revan olup Osmancuk Ģehrine dâhil olunur. Koyun Baba‟ya uğradı. Merhaba etmek murad eyledi. Koyun Baba padiĢaha elin virmedi. PadiĢah eyitdi:
“Bu devletlü niçün yüz çevirdi bizden muradın ola.” didi. Koyun Baba cevap virdi:
“Beylerbeyine uğradın mı?” PadiĢah:
“Ya sultanım beylerbeyi kimdir?” didi. Koyun Baba eyitdi:
“PadiĢah Merzifon‟da eski hamam külhanında sakin olan Pîrî Baba‟ya dirler.” didi. PadiĢah cevap virdi eyitdi:
“Hay Dede (13a) Sultan biz dediğin kimsenin himmetiyle gideriz.” didi. Koyun Baba padiĢah ile merhaba idüp eyitdi andan sonra padiĢah eyitdi:
“Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın?” Koyun Baba eyitdi:
“Ya padiĢahım benim itlerime yallık içün bir köy viresin dahi abdallarıma aba viresin yüz elli altun viresin.” didi. PadiĢah eyitdi:
“BaĢ üstüne sultanım emir sizindir.” didi. Pîrî Baba Hazret-i Merzifon‟da eski hamam külhanında otururken Pîrî Baba‟ya malum oldı. Abdallarına eyitdi:
“Koyun Baba gayri dünya meĢakkatine düĢdi.” deyüp söyledi. Andan sonra (13b) padiĢah Ġslambol‟a varmasu zin bulda mücde haberleri zahir oldı. Eyitdiler :
“PadiĢahım Ġslambol alındı iĢte anahtarlar” deyüp virdiler. PadiĢah bu haberi iĢidicek sevindi. Ġslambol‟a dâhil olup.
Raviler Ģöyle rivayet iderler ki Pîrî Baba her gün iki zamanında gün batıncaya değin bu asitanenin yerinde sakin olurdı ahĢam yine durmayup külhana giderdi. Bir gün Pîrî Baba yine gelüp bu asitanenin yerinde bi-emrullah merhum olup rahmetullahı aleyh.
Andan sonra Narinceli bunı iĢidüp merhum bizimdir alup gitmek isterler. Merzifon (14a) âlimleri cem olup Pîrî Baba‟yı virmeğe razı olmadılar. Bu yere defn olsun ve hem üzerine tekke bina olsun deyüp karar eylediler. Andan sonra Ģehir halkı gayet melül olup kaldılar. PadiĢah tarafından olanlar gelüp eyitdiler padiĢah Pîrî Baba‟ya ruhiçün köyler vakf idecekdir elbetde ki senin deyü bir hattı Ģerif getürdiler. Olmaz Kara Baba‟ya elbetde sen varup padiĢaha hali beyan idüp bildirsin didiler. Andan sonra Kara Baba‟ya azm-i Ġslambol deyüp varup padiĢaha buluĢup eyitdi:
“PadiĢahım Allah sizlere ömürler virsün.” deyüp andan padiĢah Baba‟ya bir oda virüp anda oturup (14b) kız sefasında meĢgul iken bir gün varup gördiler ki Kara Baba kubbesi içinde vefat eylemiĢ. Gelüp padiĢaha eyitdiler:
“PadiĢahım Merzifon‟dan gelen derviĢ merhum olmuĢ.” deyü haber virdiler. PadiĢah dahi bildi ki evliyanın kendiçün köyler vakıf olmaya izni yokdır. Merhumu defn eylediler.
Bu tarafda Ali Dede‟ye cümle halk bu merhumun üzerini yap ve hem tekke bina olsun didiler ve dahi her neye vardısa evliyalar Ali Dede‟nin yakasına yapuĢurlar. Elbetde ol merhumun üzerini yap deyü kendi olup Ali Dede bir tarafa revan olup halkın (15a) elinden halas bulam deyü her nereye varsa rahatlık bulmayup yine evine gelür.
Yine halk baĢına üĢürler ki sen bu merhumın üzerine niçün yanmazsın deyü görse olmaz mübaĢeret iderken ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namında bir kimse derya içinde iken hikmet-i Hüda bir fırtına oldı ki kimi içinde olan adamlar birbirlerine helallik dilediler andan sonra ġamluoğlu Hoca eyitdi:
“Ya Pîrî Baba eğer Ģu fırtınadan selamet bulursam evime varmayumda evvel ol senin üzerine varup kabr-i Ģerifini yapdırayım.” didi. Hoca Ġbrahim‟in gözine uyhu galip (15b) olup uyudı. Hemen düĢi içinde bir kimse gelüp eyitdi kim ya Hoca Ġbrahim iĢte ol nezir idüp üzerini yapdırayım. Gine Pîrî Baba benim didi zinhar ahdin bozma didi. Hoca hem uykusı nezir olsun önünde süpürgeci olsun diyecek. Hemen Pîrî Baba bir akca güğercin tonında olup serendireğinin baĢına konup uçdı gitdi.
Vakitde Hoca Ġbrahim uyanup gördi Allah Tealâ ol fırtınadan halas virüp emin oldılar. Andan ġamluoğlu Hoca Ġbrahim evine gelüp Bizircioğlu namında bir kimse var idi (16a) andan satun alup bu asitaneyi yapdırup bu cümle vakıfları ġamluoğlu Hoca Ġbrahim bina idüp ve ol nezir eyledüği kızı Pîrî Baba karındaĢı oğlu Ali Dede‟ye helalliğe murad eylediler. Ali Dede kabul etmeyüp ben yetmiĢ seksen yaĢımdan sonra zürriyetim gelmez bana göre kız almak gerek değildir didi. Elbetde sen bu kızı almak gereksin didiler. Raviler Ģöyle rivayet iderler Ali Dede ol kızı alur bir evladı olur.
Pîrî Baba‟nın mezarının üst eĢiğine tarih yazmak murad eylediler. Sahibü‟l hayrat ve‟l hasenat (16b) bina sahibi ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namı kim kıyamete değin duadan yâd itmeyeler çünkü Pîrî Baba‟nın kerametlerin iĢidüp bildiler gerçek. Pîrî Baba bir ağca güğercin donında gelüp Hoca Ġbrahim fasih lisan birle söyleyüp andan Hoca Ġbrahim eyitdi :
“Sizinle akrabadan olduk.” deyü taĢdan bir güğercin tasgir idüp Pîrî Baba‟nın üst eĢiğine karĢu asa kodılar. Her kim ziyarete gelürse nazar idüp bileler Pîrî Baba‟nın gerçek veliyullah imiĢ deyüp ruhiçün bir fatiha Ģerif (17a) okuyalar deyü bu kitabı telif idüp yazdılar. Pîrî Baba‟nın kerametleri bir bir beyan olunup destan idüp yazdılar. Çünkü bu kıssa bundan oldı tamam vir Muhammed Mustafa ruhuna yüz bin selam. Temmet.
Ġbn Abbas radyallahu anhu eyitdi :
“Ben Resulullah‟dan iĢitdim ki: „Benim ümmetimden bu duayı her sabah okusa bir kere ya iki kere ya üç kere Allah Teala o kulun gönlin ve gözin zâhirin ve bâtınin keremiyle pür-nûr eyleye Ģeytan iğvasından emin eyleye.‟ Ol mübarek dua budur.”
(17b) Bismillâhirrahmânirrahîm. Allâhümmecal fî kalbî nûran ve fî Ģemmî nûran ve fî basarî nûran ve an Ģimâli nûran ve emâmi nûran ve halfî nûran ve tahtî nûran ve fevkî nûran vecalnî nûran ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm. Temmet.
Kaynaklar
Abdi-zâde H. Hüsameddin. (1986). Amasya Tarihi. Haz: Ali YILMAZ-Mehmet AKKUġ. Ankara: Amasya Belediyesi Kültür Yayınları.
AKKAYA, M. ġükrü. (1934). Orta Anadolu‟da Bir DolaĢma. Ankara.
AġKUN, Vehbi Cem. (1947). Piri Baba. Sivas: Kâmil Basımevi.
BABĠNGER, Franz. (1988). “Koyun-Baba”. Ġslâm Ansiklopedisi. C. 6. s. 881. Ġstanbul: MEB
BÖCEKÇĠ, Turan. (2002). Amasya Evliyaları. Amasya.
ÇUHACIOĞLU, Abdulkadir. (2002). Hz. Peygamberin Dilinden Hz. Ali. El-Hasâis Tercüme ve ġerhi. Amasya.
DOĞANAY, Eraslan. (2000). Anadolu‟da YaĢayan Dergâhlar. Ġstanbul: Can Yayınları.
DOĞANBAġ, Muzaffer. (1999). “Piri Baba Türbesi”. Cem Dergisi. S. 87. Ġstanbul.
DOĞANBAġ, Muzaffer. (2001). “Amasya Yöresi Alevî Ziyaretgâhları”. Hacı BektaĢ Velî AraĢtırma Dergisi. S. 17. Ankara.
DOĞANBAġ, Muzaffer. (2003). Kültürel ve Sanatsal Boyutuyla Amasya. Ankara.
EVLĠYA ÇELEBĠ. (1970). Evliya Çelebi Seyahatnamesi. C. IV. Haz: Zuhuri DanıĢman. Ġstanbul.
ERKEN, Sabih. (1972). Türkiye‟de Vakıf Abideler ve Eski Eserler-I. Ankara.
FAROQHĠ, Suraiya. (2001). “Osmanlı Ġmparatorluğunda Bir Kent Ereninin Hayat Hikâyesi: Merzifonlu Pîrî Baba”. Hacı BektaĢ Veli AraĢtırma Dergisi. S. 18. Çev: Harun Yıldız. Ankara
HASLOK, F. R. (2000). BektaĢîlik Tetkikleri. Haz: Kâmil Akarsu. Ankara.
KARATAY, Fehmi Edhem. (1961). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu. C. I. Ġstanbul.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad. (1993). Türk Edebiyatında Ġlk Mutasavvıflar. Ankara.
OCAK, Ahmet YaĢar. (1997). Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler. Ankara.
ONARLI, Ġsmail. (1997a). “Pîrî Baba Tekkesi-I”. Cem Dergisi. S. 71. Ġstanbul.
ONARLI, Ġsmail. (1997b). “Pîrî Baba Tekkesi-II”. Cem Dergisi. S. 72. Ġstanbul.
ÖZTÜRK, YaĢar. (1994). Kur‟an‟ın Temel Kavramları. Ġstanbul.
PĠROĞLU, Hüseyin. (1992). Evliyalar Yatağı Anadolu. Ankara.
ġAHĠN, HaĢim. (2002). “Koyun Baba”. TDV Ġslâm Ans. C. 26. s. 229-230. Ankara.
TAġAN, A. Aziz. (1979). Dünden Bugüne Merzifon. Ġstanbul.
* Amasya Müzesi AraĢtırmacısı.
1 Zülfikâr, Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından Hz. Ali‟ye (a.s) armağan edilmiĢ olan kılıçtır.
2 Akeseri gibi de okunabilir. Çünkü keser sözcüğünün baĢında elif harfi bulunmaktadır.
3 “Ğaybı ancak Allâh bilir.” Âyeti.
alıntıdır..TEŞEKKÜRLER.
Muzaffer DOGANBAĞ
Velayetname of Pîrî Baba
Muzaffer DOGANBAġ*
Özet
Pîrî Baba, muhtemelen 15. yüzyılda Amasya‟nın Merzifon Ġlçesinde yaşamış bir velidir. Pîrî Baba‟nın menkıbevi hayatını anlatan bir de velâyetname bulunmaktadır. Bu çalışmada henüz hiçbir yerde yayınlanmamış olan söz konusu velâyetname nüshası Latin harflerine çevrilerek Pîrî Baba konusu aydınlatılmaya çalıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Pîrî Baba, velâyetname, keramet, Alevilik-BektaĢilik
Abstract
Piri Baba is believed to live in Amasya, Merzifon in the fifteenth century. There has been a velâyetname which tells his life. In this study our aim is to express his life by publishing this velâyetname with Romance letters.
Key Words: Piri Baba, Velâyetname, Keramet, Alevism-Bektashism
A- GiriĢ
ĠslâmlaĢan Anadolu‟da, geçmiĢten günümüze değin halkın belleğinde yaĢamıĢ velîler bulunmaktadır. Bu velîlerden birçoğu hakkında bilgi veren yazılı bir takım kaynaklara da sahibiz. Bu kaynaklar ülkemizin kütüphane ve araĢtırma merkezlerinde mevcut bulunmaktadır. ĠĢte bu kaynaklardan bir tanesi de Pîrî Baba Velâyetnamesidir.
Pîrî Baba‟nın tarihsel kiĢiliği hakkında ne yazık ki çok fazla bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte onun menkıbevi hayatını anlatan “Pîrî Baba Velâyetnamesi” önemli bir kaynak olarak elimizde bulunmaktadır. Pîrî Baba Velâyetnamesinin henüz hiçbir akademik çalıĢmada ele alınmamıĢ ve yayınlanmamıĢ olması bu çalıĢmayı gündeme getirmiĢtir. Burada konuya bir giriĢ yapılarak ulaĢılabilen mevcut kaynaklarla durum aydınlatılmaya çalıĢılmıĢtır.
Konuya açıklık getirebilmek için öncelikle velî kavramı ve Pîrî Baba‟nın velîliği hususu kısa bir Ģekilde iĢlendikten sonra asıl mevzuya girilecektir.
1- Velî Kavramı Üzerine:
Velâ kökünden türeyen velî kelimesi ve bu kelimenin çoğul hali olan evliya kelimesi Kur‟ân-ı Kerim‟de 80‟den fazla âyette geçmektedir (Öztürk, 1994: 610). Velî kelimesi Türkçe‟ye “sahip, ermiĢ ve eren” anlamlarıyla (Devellioğlu, 1999: 1146) geçmiĢtir. Ayrıca, velî kelimesi sevgili, dost, yakın ve yardımcı gibi ek anlamlara da sahip olmakla birlikte kelimenin asıl kök karĢılığı evlâ yani “bir iĢte ya da herhangi bir Ģeye herkesten daha öncelikli olan” anlamına gelmektedir (Çuhacıoğlu, 2002: 283).
Velî kelimesine tarihsel süreç içerisinde terimsel bazı anlamlar yüklenmiĢtir. Öyle ki velî, bir takım üstün özellikleri nedeniyle sıradan bir insanın yapamayacağı mükemmel Ģeyler yapan bir kiĢi gibi algılanmıĢtır. Bu anlayıĢın doğal bir sonucu olarak da velî olarak adlandırılan insanlar kerametleriyle
anıla gelmiĢlerdir. Böylelikle velî-keramet iliĢkisi halk arasında kabul görmüĢ ve keramet kavramı velîliğin alametlerinden sayılmıĢtır (Ocak, 1997: 1, 3).
Velîler yaĢadıkları çağda belli bir itibara sahip kimselerdir. Çoğunlukla bu kimseler öldükten sonra onların kerametlerini ve menkabelerini anlatan bazı eserlerin yazılmıĢ olduğu bilinmektedir. Bu eserlere menâkıbname veya velâyetname adı verilmektedir.
2- Pîrî Baba‟nın Velîliği Üzerine:
Pîrî Baba‟nın velî olup olmadığı konusunda velâyetnamede bazı tartıĢmalar aktarılmıĢtır. Velâyetname yazarı bu aktarmaları vermekle birlikte Pîrî Baba‟nın gerçek bir velî olduğunu yedi ayrı yerde ifade etmektedir (1b, 4b, 6a, 8b, 10b, 11b ve 16b). Zaten, “Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm. Bundan sonra ne vechile zuhur idüp ve ne mertebe veliyullah olup vücuda gelüp tevarihler yazıldığını eydür.” sözleriyle baĢlayan velâyetnamenin genel çerçevesi Pîrî Baba‟nın velîliği üzerine kuruludur.
Pîrî Baba‟nın velîliği konusuyla bağlantılı olarak velâyetnamede ilginç bir konu anlatılmaktadır. Bu bölümde; Pîrî Baba‟nın Eski Hamam içerisinde kadınlar ile birlikte yıkanması konusu iĢlenmektedir. Pîrî Baba‟nın bu davranıĢına karĢılık bazı Merzifonluların itirazda bulunduğuna dikkat çekilmiĢtir. Hatta bu itirazların sahipleri, durumu o günlerde Merzifon‟a gelmiĢ olan Osmanlı padiĢahı Fatih Sultan Mehmet‟e arz ettikleri velâyetnamede ifade edilmektedir. Bu bölümde (10b); kimileri Pîrî Baba‟nın divane, kimileri budala ve kimileri de velî olduğunu ileri sürmektedirler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet, Eski Hamama Pîrî Baba‟yı görmeye gider. PadiĢah Eski Hamam‟da gördükleri karĢısında Pîrî Baba‟nın velîyullah olduğuna karar verir (11b).
B- Pîrî Baba‟nın Hayatı ve Türbesi
1- Pîrî Baba Hakkında Bilgi Veren Kaynaklar:
Pîrî Baba hakkında bilgi veren kaynakların baĢında Evliya Çelebi seyahatnamesi gelir. Evliya Çelebi, Merzifon‟a geldiğinde Pîrî Baba türbesine uğradığını, onun Hoca Ahmed Yesevî‟nin izniyle Anadolu‟ya gelip Merzifon‟a yerleĢtiğini, ara sıra hamamlarda yatan ilâhî meczup biri olduğunu belirterek Pîrî Baba‟nın pek çok menkıbesinin (övünülecek yanının) olduğunu yazmaktadır (Evliya Çelebi, 1970: IV, 95).
Evliya Çelebi‟nin verdiği bilgilerden hareketle Fuad Köprülü Türk Edebiyatında Ġlk Mutasavvıflar adlı eserinde Pîrî Baba‟nın (Pîr Dede) Hoca Ahmed Yesevî‟nin Anadolu‟ya gönderilen halifelerinden olduğunu kabul etmektedir (Köprülü, 1993: 46).
Abdi-zâde Hüseyin Hüsameddin “Amasya Tarihi” adlı eserinde; Pîrî Baba‟yı Horasanlı olarak takdim etmekte ve Pîrî Baba‟nın 868H./1464M. tarihinde Merzifon‟da bir zâviye yaptırarak bu zâviye için vakıf tanzim ettirdiğini ayrıca Pîrî Baba‟nın Merzifon‟u ihya edenlerden olduğunu ifade etmektedir (Abdi-Zâde H. Hüsameddin, 1986: I, 326-327).
F. R. Haslok, 20. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde BektaĢîlik üzerine yapmıĢ olduğu çalıĢmaları yayımladığı eserinde; Piri Baba‟ya bir cümle ile değinerek, Piri Baba‟yı Hacı BektaĢ‟ın dostlarından biri olarak takdim etmektedir (Haslok, 2000: 11-12).
M. ġükrü Akkaya, 1930‟lu yıllarda yaptığı Anadolu seyahati kapsamında Amasya ve Merzifon‟u da gezmiĢ ve bu konuda hazırladığı kitabının Merzifon bölümünde buranın yatırlarına da değinmiĢtir. Akaya bu bölümde, Pîrî Baba‟dan kısa bir cümleyle bahsederek onu bir mestçi çırağı olarak tanıtmaktadır (Akkaya, 1934: 47).
Uzun yıllar Merzifon‟da öğretmenlik yapmıĢ olan Vehbi Cem AĢkun‟un hazırlamıĢ olduğu “Pîrî Baba” adlı eser –akademik bir titizlikle yapılmamıĢ olsa da- bugüne kadar Pîrî Baba hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan biridir. AĢkun eserinde; Pîrî Baba‟nın Merzifon‟un Marınca (Kara Mustafa PaĢa) köyünden olduğunu ve velîler içerisinde irĢat görevi olmayan bir meczup olduğunu ifade ederek Pîrî Baba Velayetnamesinin özetini de okuyucuya vermektedir (AĢkun, 1947: 19-30).
Pîrî Baba hakkında akademik titizlikle yapılmıĢ olan çalıĢmalardan biri kuĢkusuz Suraiya Faroqhi‟ye ait makaledir (Faroqhi, 2001: 119-140). Faroqhi çalıĢmasında, Topkapı Sarayı Müzesinde yer alan Pîrî Baba Velâyetnamesi ile Evliya Çelebi‟nin vermiĢ olduğu bilgiler ıĢığında bir değerlendirmede bulunmaktadır. Faroqhi makalesinde, velâyetnamenin tıpkıbasımını da ek olarak vermektedir.
Merzifon üzerine bir kitap çalıĢması yapmıĢ olan Aziz TaĢan, Pîrî Baba ile ilgili olarak Evliya Çelebi, Fuad Köprülü ve Vehbi Cem AĢkun‟dan aktarmalar yapmakta ve halk arasında anlatılan bazı menkıbelere değinmektedir (TaĢan, 1979: 113-114).
Hüseyin Piroğlu, “Evliyalar Yatağı Anadolu” adlı kitabında; Pîrî Baba hakkında herhangi bir kaynağa dayanmayan ve aynı zamanda Pîrî Baba Velayetnamesiyle de bağdaĢmayan bazı bilgiler vermektedir (Piroğlu, 1992: 9-10). Örneğin o, Pîrî Baba‟yı Hoca Ahmet Yesevî‟den ve devamla Lokman Perende ile Hacı BektaĢ Velî‟den öğrenim görmüĢ birisi olarak sunmaktadır ki bu anlatılanlar tarihsel olarak mümkün olmayan Ģeylerdir.
Ġsmail Onarlı tarafından kaleme alınan bir makalede; Pîrî Baba‟nın hayat hikâyesi ve bu konuda bilgi veren mevcut kaynaklar ile Pîrî Baba‟nın tekkesi hakkında bilgilere yer verilmektedir (Onarlı, 1997: 18-21).
Ahmet YaĢar Ocak tarafından kaleme alınan ve Menâkıbnâmeler (velâyetnameler) üzerine yapılmıĢ derli toplu akademik çalıĢmaların baĢında gelen eserde, Pîrî Baba Velayetnâmesine bir cümle ile değinilmiĢ ve burada Pîrî Baba Velâyetnamesi 16. yüzyıla tarihlendirilmiĢtir (Ocak, 1997: 61).
Eraslan Doğanay hazırlamıĢ olduğu “Anadolu‟da YaĢayan Dergâhlar” adlı kitabında Pîrî Baba‟ya değinmiĢ ve bu çalıĢmada Pîrî Baba‟yı, Hacı BektaĢ Velî‟nin Anadolu‟daki babalarından biri olarak takdim etmiĢtir. Ayrıca yazar, konu hakkında Ġsmail Onarlı ve Hüseyin Piroğlu‟nun görüĢlerini tekrar etmekten öteye gitmemiĢtir (Doğanay, 2000: 49-54).
2- Pîrî Baba Türbesi:
Amasya iĠli Merzifon ilçesi Nusratiye mahallesinde yüksekçe bir mevkide yer alan Pîrî Baba türbesi, Merzifon‟un önemli ziyaretgâhlarındandır. Türbe, Kültür ve Turizm Bakanlığı‟na bağlı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu‟nca tescil edilerek koruma altına alınmıĢtır.
Evliya Çelebi, Pîrî Baba dergâhından söz ederken dergâhın büyük kubbelerle süslü olduğunu ve buranın aĢevi ve derviĢ hücreleriyle donatıldığını, burada her gece iki yüz insanın konakladığını ve Pîrî Baba‟nın baĢı açık iki yüz derviĢinin bulunduğunu yazmaktadır (Evliya Çelebi, 1970: II, 398). Günümüzde ise sadece türbe ayaktadır.
Pîrî Baba türbesi kare mekânlı ve üzeri tek kubbelidir. Sekizgen kasnaklı kubbeye geçiĢ dilimli tromplarla sağlanmıĢtır. Türbe moloz taĢ malzeme ile yapılmıĢ ve önde yer alan iki gözlü revak kısmında ise, moloz taĢ ve tuğla malzeme kullanılmıĢtır. Ayrıca eserin beden duvarları ve kubbe kasnağı üzerinde tuğla dizilerinden oluĢan kirpi saçaklar bulunmaktadır. Türbe doğu ve batı duvarlarında, kubbe kasnağı seviyesinde açılmıĢ bulunan küçük birer pencere ile güney cephede yer alan bir pencereyle aydınlanmakta ve genel yapısı itibariyle dıĢa kapalı bir görünüm arz etmektedir. Ayrıca türbenin güney cephe alınlığında, sırlı tuğla ve çini bezeme izleri görülmektedir.
Türbe üzerinde inĢa kitabesi bulunmadığı için kesin yapım tarihi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Fakat mimari özelliklerinden hareketle 15. yüzyılda yapılmıĢ olabileceği kabul edilebilir. Bu noktada “Amasya Tarihi” adlı eserde konuyla ilgili az da olsa verilen bilgi tarihleme konusundaki görüĢümüzü desteklemektedir (Abdi-zâde H. Hüsameddin, 1986: I, 327).
Pîrî Baba türbesine birkaç basamaklı bir merdivenle önce revak kısmına geçilir. Türbe iki katlı olup, alt kat cenazelik kısmıdır. Ziyaret edilen üst kat ise, sandukanın bulunduğu kısımdır. Buradaki sanduka alıĢılmıĢın dıĢında yüksek ve geniĢ bir biçimdedir. Sanduka dıĢa taĢıntı yapan bir kaide üzerindedir ve türbe mekânının tam ortasında mekânın büyük bir kısmını kaplamaktadır. AhĢap sandukanın üzerinde yeĢil renkte bir örtü bulunmaktadır.
Pîrî Baba türbesi sanat tarihimiz açısından da önemli bir yere sahiptir. Çünkü içerisin de yer alan duvar resimleri, geç devir Osmanlı resim sanatının seçkin örnekleri arasındadır. Burada olabildiğince bütün iç mekân kök boyalarla bezenmiĢtir. Beden duvarlarında özellikle dikkati çeken olgu birbirinin benzeri olan natürmort (ölü doğa) çalıĢmalarıdır. Ayrıca doğu duvarda yer alan ve kare bir pano içerisine karĢılıklı, birbirine bakar Ģekilde iĢlenmiĢ teber (derviĢ baltası), tespih ve zülfikâr1 motifleri ile ortada bir ipe asılı olan keĢkülden oluĢan kompozisyon ilgi çekicidir. Buradaki keĢkül motifi üzerine yazılmıĢ bir “destûr” ibaresi ve bu ibarenin altında iki satırlık bir de kitabe bulunmaktadır. Arap harfleriyle yazılmıĢ olan kitabe Ģöyledir:
Zâir gir bu makama bâ-hulûs bâ-ihtirâm
Kıl ziyâret merkad-ı Pîrî Baba zîr bu makâm (DoğanbaĢ, 2003: 174)
Ağırlıklı olarak patlıcan moru, kirli sarı, kırmızı, yeĢil, viĢneçürüğü ve mor renklerin kullanıldığı kalem iĢi bezemeleri yapan usta, imzasını giriĢ kapısının üzerinde bulunan kitabelik kısmına atmıĢtır. Ġki satırlık kitabenin üst satırında belirgin bir Ģekilde Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh (Kelime-i Tevhid ibaresi), altta ise, üste oranla mütevazı bir Ģekilde yazılmıĢ NakkaĢ Ġbrahim sene-1322 ibaresi yer almaktadır.
Pîrî Baba türbesinin, 20. yüzyıl baĢlarında büyük bir onarım geçirmiĢ olduğu (Erken, 1972: 334) göz önüne alındığında, NakkaĢ Ġbrahim tarafından 1322 H./1906 M. yılında yapılmıĢ olan duvar resimlerinin bu onarım kapsamında çizildiği anlaĢılmaktadır. Pîrî Baba türbesi, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1977 yılında bir onarım daha görmüĢtür (Erken, 1972: 334).
Pîrî Baba türbesi, içerisinde çok sayıda ağaç bulunan geniĢ bir bahçeye sahiptir. Bahçe içerisinde kuruluk, mutfak ve çeĢme gibi birimler de bulunmaktadır. Ayrıca, türbenin güney kısmında bir de hazire (mezarlık) yer almaktadır.
C- Pîrî Baba Velâyetnamesi
1- Pîrî Baba Velâyetnamesinin Mevcut Nüshaları:
Pîrî Baba Velâyetnamesinin ilk kez ne zaman kaleme alındığı bilinmemektedir. Bununla birlikte mevcut nüshalar incelendiğinde, bu velâyetnameyi ġamluoğlu Hoca Ġbrahim adlı Ģahsın kaleme almıĢ olduğu anlaĢılmaktadır (Ocak, 1997: 61).
Muhtemelen XVI. yüzyılda yazılmıĢ olan velâyetname, bu dönemde BektaĢîlik tarikatı bünyesinde yazılmıĢ iki önemli eserden biridir. Diğeri ise Menakıb-ı Kaygusuz Baba adlı eser olduğu ifade edilmektedir (Ocak, 1997: 61).
Günümüzde Pîrî Baba Velâyetnamesinin kaç nüshasının bulunduğu konusunda kesin bir Ģey söyleyebilmek kolay değildir. Bugün halk arasında Pîrî Baba Velâyetnamesinin bilinmeyen nüshalarının olması kuvvetle muhtemeldir. Ġnsanlar bu tip el yazması eserleri açığa çıkarma noktasında biraz çekingenlik göstermektedirler. Doğallıkla bu tutumunda çeĢitli nedenleri bulunmaktadır.
Pîrî Baba hakkındaki çalıĢmalar sırasında Ġstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı Türkçe Yazmalar Bölümünde 1313 numarada kayıtlı bir velâyetname nüshasına rastlanmıĢtır. Transkripsiyon çalıĢması yapılırken el yazması olan bu nüsha esas alınmıĢtır. ÇalıĢmada bu nüsha kısaca TSM nüshası olarak adlandırılmıĢtır.
Vehbi Cem AĢkun “Pîrî Baba” adlı eserinde tıpkıbasımını vermediği bir velâyetname nüshasını yayınlamıĢtır. Ayrıca bununla birlikte kendisine sonradan gönderilen ikinci bir velâyetname nüshasından da bahsetmektedir. AĢkun, yayınlamıĢ olduğu nüshanın kim tarafından ve hangi tarihte kaleme alındığının bilinmediğini ve diğer bahsettiği ikinci velâyetname nüshasının ise, Mehmet Akdağ adındaki arkadaĢı tarafından kendisine gönderildiğini ve bu nüshayı Merzifonlu Kara Mustafa PaĢa Camiinin eski imamlarından Mehmet Hafız Efendi‟nin yazmıĢ olduğu bilgisini vermektedir (AĢkun, 1947: 19, 26).
Ġsmail Onarlı, yazmıĢ olduğu bir makalede; Merzifon‟da gazeteci-yayıncı olan Nurettin Gürgen adlı Ģahsın elinde bir Pîrî Baba Velâyetnamesinin bulunduğu bilgisini aktarmaktadır (Onarlı, 1997: 20).
TSM nüshası, Vehbi Cem AĢkun‟un bilgisini verdiği nüshalar ve Nurettin Gürgen‟de olduğu ifade edilen nüshadan baĢka, Ģahsıma ait özel kitaplığımda bir Pîrî Baba Velâyetnamesi bulunmaktadır. Böylelikle toplam (5) adet velâyetname nüshasının varlığı tespit edilmiĢtir.
Vehbi Cem AĢkun‟un bilgisini vermiĢ olduğu nüshalar ile Nurettin Gürgen‟de bulunduğu ifade edilen velâyetname nüshalarının akıbeti bilinmediğinden ne yazık ki teknik özelliklerine burada değinilememiĢtir. Bu nedenle burada sadece TSM nüshası ve özel kitaplığımızdaki nüshadan bahsedilecektir.
TSM Nüshası:
Pîri Baba Velâyetnamesinin TSM nüshası, aharlanmıĢ kâğıt üzerine nesih yazı ile harekeli olarak yazılmıĢtır. Yapraklar, 155 mm. boy ve 110 mm. enindedir. Metin kısmı 50 mm. uzunluğunda ve 11 satır olarak yazılmıĢtır (Karatay, 1961: I, 379). Karton kapak içerisinde, (17) yaprak (34 sayfa) halinde düzenlenmiĢ olan bu nüshanın ne zaman ve kim tarafından yazılmıĢ olduğu belli değildir. Ne yazık ki eserde bu konuda herhangi bir bilgiye yer verilmemiĢtir.
Bu nüshanın ilk yaprağının ön yüzü (1a) boĢ bırakılmıĢ ve velâyetname metnine ilk yaprağın arka yüzünden (1b) baĢlanılmıĢtır. Eserin son yaprağının önyüzünde (17a) Hz. Muhammed‟e ait Ġbn Abbas‟tan nakledilen bir duadan bahsedilerek duaya aynı yaprağın arka yüzünde (17b) yer verilmiĢtir.
Özel Kitaplığımızdaki Nüsha:
Özel kitaplığımızda yer almakta olan nüshada ise, Pîrî Baba Velâyetnamesi ile birlikte Hacı BektaĢ Velî ve Koyun Baba Velâyetnamelerine yer verilmiĢtir. Üç velinin menkıbelerini içeren bu nüsha, toplam (155) yapraktan (310 sayfa) ibarettir. Sayfalar, 240 x 170 mm. ebatlarındadır. Harekesiz olarak yazılmıĢ olan metnin ilk bölümünde Hacı BektaĢ Velî Velâyetnamesi, ikinci bölümünde Koyun Baba Velâyetnamesi ve üçüncü bölümünde ise Pîrî Baba Velâyetnamesi yer almaktadır.
Pîrî Baba Velâyetnamesi 149. sayfanın (149a) ön yüzünün 12. satırının son iki kelimesiyle baĢlamakta olup ilk iki satır kırmızı mürekkepli kalemle yazılmıĢtır. Velâyetname metni 155. sayfanın ön yüzünün (155a) sonunda bitmektedir. Metin kısmı, 17 satır halinde, 170 mm. boy ve 110 mm. eninde bir alanı kaplamakta olup, kırmızı mürekkepli kalemle iki sıra halinde çerçevelenmiĢtir.
Bu nüshanın 155. yaprağının arka yüzünde (155b), velâyetnamenin hicri 1303 yılı ramazan ayında “Alancık karyesinden Ġnce Ali Oğlu Molla Sadık Efendi” adlı kiĢi tarafından yazılmıĢ olduğu belirtilmektedir. Bu kısmın alt tarafında ise, önce yedi beyitlik devamında ise beĢ beyitlik bir nefese yer verilmiĢtir.
Yazmanın deri cildi orijinal olmayıp yenidir. Sayfalar yer yer yıpranmıĢ olmakla birlikte, özellikle Pîrî Baba Velâyetnamesinin olduğu kısımlardaki bazı sayfalar kısmen yırtık ve eksik bir haldedir. Bu nedenle transkripsiyon çalıĢmasında bu nüsha esas alınmamıĢtır.
2- TSM Kütüphanesindeki Nüshanın Özeti:
Pîrî Baba, Merzifon‟un Narince köyündendir. Yedi-sekiz yaĢlarındayken annesi onu Merzifon‟a getirip bir yaĢmakçının yanına çırak olarak verir. Pîrî Baba küçük yaĢlarından itibaren ibadet ehli ve keramet sahibi bir erendir. Öyle ki, o; öğle namazlarını Kâbe‟de kılar ve tekrar gelip sanatıyla meĢgul olurmuĢ.
Üstadı Pîrî Baba‟yı birkaç kez suya gönderir ve her seferinde Pîrî Baba sudan geç gelir. Çünkü o bazen ġad suyuna, bazen de Ġmam Hüseyin çeĢmesine gider. Fakat üstadı bilmediği için bu duruma çok kızar ve onu her seferinde uyararak incitici sözler söyler. Hatta bir keresinde Pîrî Baba üstadına zemzem suyu getirmek için Kâbe‟ye gider ama üstadı buna inanmadığı için onu değnekle dövmeye çalıĢırken araya adamlar girer ve Pîrî Baba‟yı ustasının elinden alırlar.
Pîrî Baba‟nın ustası bir gün hacca gitmeye karar verir. Hacdan dönene kadar Pîrî Baba‟yı baĢka bir üstadın yanına verir. Verirken de Pîrî Baba‟nın akĢamları kendi eĢinin yanında kalmasını Ģart koĢar.
Üstadı hacdayken hanımı bir kazan helva piĢirir. Pîrî Baba bu helvayı alır Kâbe‟ye götürür. Üstadı niyazda iken, kendisine göstermeden bir lenger helvayı üstadının yanına bırakır. DönüĢte üstadının eĢi bu olan bitenden dolayı Pîrî Baba‟nın “velî” olduğunu anlar.
Yine bir gün üstadı Pîrî Baba‟dan su ister. O da eline yeĢil bir bardak alarak suya gider fakat yine geç kalır. Bu nedenle üstadı Pîrî Baba‟ya olur olmaz sözler söyleyerek onu dövmeye kalkıĢınca Pîrî Baba‟nın Ģahadet parmağıyla iĢaret etmesi üzerine üstadının bir gözü kör olur. Bu olayı duyan Ģehir halkı Pîrî Baba‟nın ziyaretine gelirler. Bu sırada Pîrî Baba‟nın ilk ustası hacdan döner ve eĢine helva lengerini sorar. EĢi olan biteni anlatır ve Pîrî Baba‟nın bir velî olduğunu açıklar. Yine bu arada, Hz. Ġmam Hüseyin‟inden (Kerbelâ‟dan) birkaç kimse gelir. AĢura günü elinde yeĢil bir bardak ile Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su alan gencin Pîrî Baba olduğunu bildirirler. Pîrî Baba‟nın ustası, bütün bu olup bitenleri onun annesine anlatarak, artık Pîrî Baba‟nın kendilerine değil kendilerinin Pîrî Baba‟nın hizmetine layık olduklarını bildirir. Bu olaylardan sonra Pîrî Baba, eski hamam külhanına girer ve kerametler gösterir.
Pîrî Baba bir gün külhanda yatarken cuĢ edip eline aldığı bir keseri külhan ocağında bir taĢa koyup onu yumruğuyla bir karıĢ batırır. Gittiği bir bağda henüz piĢmemiĢ olan kebabı erken piĢirir. Yine bir bağda henüz olmamıĢ olan üzümleri yenecek duruma getirir. Eski hamamın damlayan tavanına “hamam bundan sonra damlama” der ve hamam artık damlamaz.
Bir gün Geylan (Gilan) vilayetinden bir âlim bazı sorulara cevap bulmak için önce Amasya‟ya gider fakat Amasya‟nın âlimleri sorularını cevaplayamayınca Merzifon‟a gelir. Buradaki âlimler sorularına tam bir cevap veremeyince Pîrî Baba, Molla Ali adındaki âlime cevapları söyler.
Pîrî Baba eski hamamda, öğleye değin erkeklerle, öğleden sonra ise kadınlarla beraber yıkanır ama kadınlara bakmayıp kendi halinde gezermiĢ. Bu duruma bazı Merzifonlular razı olmazlar ve konuyu, Merzifon‟a gelmiĢ olan Osmanlı padiĢahı Fatih Sultan Mehmed‟e bildirerek bu konuda hüküm vermesini isterler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, Pîrî Baba‟nın bulunduğu eski hamama gider. Pîrî Baba zekerini eline alarak Fatih‟in üzerine yürür. Kapıcılar ise engel olmak isterler. Fakat Fatih Pîrî Baba‟ya engel olmamalarını ister. Bu arada Pîrî Baba zekerin salıvererek padiĢahın kulağına Ģahadet parmağıyla üç kere “aldılar verdiler” diyerek hamamdan çıkar. Bunun üzerine PadiĢah Pîrî Baba‟nın veliyullah olduğunu anlar ve bu söz ve davranıĢlarını müneccimlerden yorumlamalarını ister. Müneccimler, Pîrî Baba‟nın zekerinin “anahtar” kulağının ise “kapı” olduğunu ve padiĢahın bir vilayet fethedeceğini bildirirler. Fatih Sultan Mehmed, Pîrî Baba için vakıflar tahsis etmek ister fakat Pîrî Baba istemez. O bu tahsisi Merzifonlu âlimler için ister.
Fatih Sultan Mehmed, Merzifon‟dan Osmancık Ģehrine gider ve orada Koyun Baba‟ya uğrar. Koyun Baba‟yla görüĢtükten sonra Ġstanbul‟a hareket eder ve kendisine Ġstanbul‟un alındığı müjdesi verilir.
Pîrî Baba her gün iki kez uğradığı yerde (tekkesinde) vefat eder. Bu arada Narıncalılar Pîrî Baba‟nın cesedini alıp köylerine götürmek isterlerse de Merzifon‟un âlimleri buna razı olmaz ve Pîrî Baba‟nın öldüğü yerde toprağa verilmesini isterler. Ve Pîrî Baba Merzifon‟da toprağa verilir. Olan bitenin padiĢaha bildirilmesi ve Pîrî Baba‟ya köyler vakfedilmesi için Kara Baba adındaki kiĢi Ġstanbul‟a gönderilir. Ancak Kara Baba Ġstanbul‟a varıp padiĢahla görüĢtükten sonra burada vefat eder.
Bu arada Merzifonlular, Pîrî Baba için bir türbe ve tekke yapması için Pîrî Baba‟nın akrabalarından olan Ali Dede‟den istekte bulunurlar. Ali Dede bu iĢe pek olumlu bakmamakla beraber kendisine yapılan baskılardan da rahatsız olur.
Bu sırada ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namında biri denizde fırtınaya tutulur. Bunun üzerine “Yâ Pîrî Baba eğer bu fırtınadan kurutulursam evime gitmeden önce mezarının üzerini yaptırayım.” diye dilekte bulunur. Bu arada Hoca Ġbrahim uykuya dalar ve rüyasında bir akca güvercin donunda Pîrî Baba‟yı görür. Rüyasında Pîrî Baba‟ya mezarının üzerine bir türbe yaptıracağını tekrar eder ve kızını da süpürgeci olarak adayacağını ahdeder. Bu arada güvercin uçup gider.
ġamluoğlu Hoca Ġbrahim fırtınadan kurtulduktan sonra hemen Merzifon‟a gelir ve Bizircioğlu namındaki Ģahıstan yer satın alarak, Pîrî Baba‟nın türbesini ve tekkesini yaptırır. Hoca Ġbrahim, kızını da Pîrî Baba‟nın kardeĢinin oğlu Ali Dede‟yle evlendirmek ister. Ali Dede yetmiĢ seksen yaĢlarında yaĢlı bir insan olduğunu ve bu yaĢtan sonra zürriyeti olmayacağını gerekçe göstererek bu teklifi reddeder. Fakat sonra yapılan ısrarlar üzerine evlenmeyi kabul eder ve bir evladı olur.
3- Velâyetnamede Anlatılan Kerametler:
Pîrî Baba Velâyetnamesi, baĢtan sona Pîrî Baba‟nın veliliğini ve kerametlerini anlatan bir eserdir. Velâyetname yazarının esere, “Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm.” ifadeleriyle baĢlaması da bunun açık bir kanıtıdır. Velâyetnamede anlatılan kerametler maddeler halinde aĢağıya çıkarılmıĢtır.
1- Pîrî Baba‟nın Öğle Namazlarını Kâbe‟de Kılması: (2a), Pîrî Baba‟nın üstadının hizmetinde olduğu ifade edildikten sonra onun her gün öğle namazını Kâbe‟de kıldığı ve sonra gelip tekrar sanatıyla meĢgul olduğu belirtilmektedir.
2- Pîrî Baba‟nın Üstadına Zemzem Suyu Getirmesi: (2b-3a), Üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba üstadı için zemzem suyu getirir. Fakat üstadı onun sudan geç gelmesine kızar. Pîrî Baba‟nın zemzem suyu getirdiğini söylemesine de inanmaz ve kendisiyle eğlendiğini sanır hatta onu dövmeye yeltenir.
3- Üstadı Hacdayken Ona Helva Götürmesi: (4a), Pîrî Baba‟nın üstadı hacca niyet edip gider. Bu arada Pîrî Baba üstadı tarafından baĢka bir üstada çırak olarak verilir. Ama akĢamları hacca giden üstadının evinde kalır. Üstadı hacdayken üstadının hanımı hac arifesinde bir kazan helva piĢirir. Pîrî Baba, bu helvadan bir kısmını bir lengere koyarak Kâbe‟de olan üstadına götürür.
4- Kendisini Dövmeye ÇalıĢan Üstadının Bir Gözünü ġahadet Parmağıyla ĠĢaret Edip Kör Etmesi: (5a-5b), Yine günlerden bir gün üstadı Pîrî Baba‟dan su getirmesini ister. Pîrî Baba eline yeĢil bir bardak alarak su getirmeye gider. Fakat yine geç kalır. Geldiğinde üstadı bu duruma sinirlenir. Pîrî Baba ise, “Bu içtiğin su buraya uzaktır. Üç buçuk aylık yoldur.” diye açıklamada bulunur. Ancak üstadı yine inanmaz ve bulduğu bir değnek ile Pîrî Baba‟yı dövmeye çalıĢtığında, Pîrî Baba Ģahadet parmağıyla iĢaret ederek nazar eylemesi üzerine üstadının bir gözü kör olur.
5- Pîrî Baba‟nın Ġmam Hüseyin ÇeĢmesinden Su Getirmesi: (5a, 6a), Üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba eline aldığı yeĢil bir bardak ile çıkar ve suyolunda geç kaldığı için üstadı ona kızar hatta onu dövmeye yeltenmesi üzerine üstadının bir gözünü kör eder. Sonrasında ise Hazret-i Ġmam Hüseyin‟den Pîrî Baba‟yı ziyarete gelen bazı kimseler aĢure günü Ġmam Hüseyin ÇeĢmesinden elinde yeĢil bir bardak ile su alanın Pîrî Baba olduğunu ifade ederler.
6- Keseri TaĢa Batırması: (6b), Pîrî Baba, Eski Hamam külhanında kaldığı bir zamanda, “bir kere cuĢ edip” eline bir keser alarak yumruğuyla keseri külhan ocağındaki bir taĢa batırır.
7- Kebapların Erken PiĢmesi: (7a-7b), Bazı kiĢiler Havyalı nahiyesine bir bağa kebap yemeye giderler. Kebabı ocağa koyarlar. Bu arada Pîrî Baba çıkagelir ve orada oturur. Henüz kebap piĢmemiĢken Pîrî Baba kebap getirin de yiyelim der. Kebabı ocağa koyanlar ĢaĢırıp kalırlar. Pîrî Baba‟ya kebabın piĢmesine daha çok zaman olduğunu söylerler. Pîrî Baba ısrar ettiğinde, ocağı açıp bakarlar ki kebap çoktan piĢmiĢ.
8- Üzümlerin Erken Olması: (7b-8a-8b), Pîrî Baba, birlikte kebap yediği kiĢilere, bir yer tarif ederek oraya gitmelerini ve oradaki bağda olmuĢ olan üzümlerden getirmelerini ister. Bu istek üzerine buradaki kiĢiler ĢaĢırarak henüz üzüm mevsiminin gelmediğini dolayısıyla bu mevsimde üzüm bulamayacaklarını ifade ettiklerinde, Pîrî Baba gitmelerini ister. Gidip bakarlar ki üç tevekte üzümler olmuĢ. Bu kiĢiler aralarında anlaĢarak iki tevekteki üzümleri alıp birini bırakırlar ve gidip hep beraber yerler. Bu kiĢiler geride bıraktıkları bir tevek üzüm için bir plân hazırlarlar. Üzümünü yedikleri bağın sahibine bu mevsimde taze üzüm bulduklarını söylerler. Bağın sahibi ise bu mevsimde üzüm olacağına inanmaz ve aralarında bahse girerler. Bunun üzerine bağa gelip bakarlar ki üzümlerin yerinde yeller esiyor. Anlarlar ki üzümler Pîrî Baba‟nın kerametiyle olgunlaĢmıĢ.
9- Eski Hamamın Damlamaması: (9a), Merzifon‟daki Eski Hamamın tavanı terlediği için damlarmıĢ. Pîrî Baba‟nın “Hamam bundan sonra damlama” diye nefes etmesi üzerine hamam bir daha damlamamıĢ.
10- Geylanlı Âlimin Sorusuna Cevap Vermesi: (9a-9b-10a), Bir gün Geylan (Gilan) Vilayetinden bir âlim çıkar gelir. Önce Amasya‟ya uğrar ve buradaki âlimlere bazı sorular sorar. Amasya âlimleri Geylanlı âlimin sorularını cevaplayamadıkları için Geylanlı âlim bu kez de Merzifon‟a gelir. Burada da aynı soruları sorar ve bu sorularına karĢılık arar. Merzifon âlimleri de soruların cevabını veremez. Ancak Molla Ali adlı kiĢi Geylanlı âlimden biraz süre ister ve Eski Hamama doğru giderken yolda Pîrî Baba‟yla karĢılaĢır. Pîrî Baba, Molla Ali‟ye soruların karĢılığını söyler. Bu kez Molla Ali Geylanlı âlime bir soru sorar. Fakat Geylanlı âlim de bu soruyu cevaplayamaz ve Molla Ali‟nin bir velinin himmetiyle sorulara cevap verdiğini anlar. Molla Ali de sorulara Pîrî Baba‟nın himmetiyle cevap verdiğini açıklar.
11- Ġstanbul‟un Fethinin Önceden Haber Verilmesi: (11a-11b), Fatih Sultan Mehmet Merzifon‟a geldiği bir zamanda, Pîrî Baba‟yla sohbet etmek için Eski Hamama gider. Bu arada Pîrî Baba zekerin eline alarak padiĢahın üzerine doğru yürür. PadiĢahın koruma görevlileri Pîrî Baba‟yı durdurmak isterlerse de padiĢah buna engel olur. Bunun üzerine Pîrî Baba zekerini salıverir. PadiĢaha gelerek onun kulağına Ģahadet parmağıyla üç kere “aldılar, verdiler.” diyerek hamamın kapısından çıkar. Bu durumu müneccimlere yorumlatan padiĢah, zekerin anahtar, kulağının da kapı olduğunu öğrenir. Fatih Sultan Mehmet, Osmancık‟tan dönüĢte Ġstanbul‟un alındığı müjdesini alır.
12- Koyun Baba ile Fatih Sultan Mehmed Arasındaki KonuĢmaların Pîrî Baba‟ya Mâlum Olması: (13a), Fatih Sultan Mehmed, Merzifon‟dan Osmancık Ģehrine gider ve orada uğradığı Koyun Baba‟ya “Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın?” diye sorduğunda, Koyun Baba itlerine yallık için köy, abdallarına aba ve yüz elli altın ister. Bu durum Pîrî Baba‟ya malum olur ve Pîrî Baba “Koyun Baba gayrı dünya meĢakkatine düĢtü.” der.
13- Pîrî Baba‟nın Güvercin Donunda Görünmesi: (15b-16b), Denizde fırtınaya tutulan ġamlıoğlu Hoca Ġbrahim adındaki kiĢi, fırtınadan kurtulursa Pîrî Baba‟nın türbesini yaptıracağını vaat eder. Sonrasında ise uykuya dalar ve rüyasında, Pîrî Baba ağca güvercin donunda kendisine görünür. Fırtınadan kurtulduktan sonra söz verdiği gibi türbeyi yaptıran ġamlıoğlu Hoca Ġbrahim, Pîrî Baba‟yı yine ağca güvercin donunda görür ve O‟nunla konuĢur.
4- Velâyetnamede Pîrî Baba-Koyun Baba ĠliĢkisi:
Koyun Baba Ġmam Ali Rıza soyundan gelmektedir. Ġmam Ali Rıza ise, Hz. Ali soyundan gelen ve 12 Ġmamlar olarak bilinen Ġmamların sekizincisi olup Ġran‟da Horasan‟ın MeĢhed Ģehrinde medfun bulunmaktadır. Velâyetname-i Koyun Baba adlı esere göre; XV. yüzyılda yaĢamıĢ olduğu ve Fatih Sultan Mehmet ile çağdaĢ olduğu bilinmektedir (ġahin, 2002: 26, 229).
Pîrî Baba velâyetnamesinde Pîrî Baba ve Koyun Baba iliĢkisi Ģu Ģekilde gündeme gelmektedir: Fatih Sultan Mehmet Merzifon‟dan Ġstanbul‟a giderken Osmancık Ģehrine uğrar ve bu Ģehirde bulunmakta olan Koyun Baba‟nın yanına giderek velâyetnamenin deyimiyle “merhaba etmek murad eyler.” Fakat Koyun Baba elini padiĢaha vermeden önce “Beylerbeyi”ne uğrayıp uğramadığını sorar. PadiĢah bu soruya karĢılık “Yâ Sultan‟ım beylerbeyi kimdir?” sorusuyla cevap verir. Bunun üzerine Koyun Baba Ģu karĢılığı verir: “…Merzifon‟da eski hamam külhanında sakin olan Pîrî Baba‟ya dirler.” Fatih Sultan Mehmet bu cevap üzerine Koyun Baba‟ya: “Hay Dede Sultan biz dediğin kimsenin himmetiyle gideriz” Cevabını verir. Ondan sonra Koyun Baba Fatih Sultan Mehmet ile “merhaba” eder.
Fatih ile Koyun Baba arasında geçen bu konuĢmadan sonra, PadiĢah Koyun Baba‟ya “Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın ?” diye sorması üzerine Koyun Baba: “Ya padiĢahım benim itlerime yallık içün bir köy viresin dahi abdallarıma aba viresin yüz elli altun viresin.” Diyerek isteklerini sıralar. PadiĢah ise, “BaĢ üstüne sultanım emir sizindir.” Diyerek Koyun Baba‟nın isteklerini kabul eder.
Fatih Sultan Mehmet ile Koyun Baba arasındaki bu diyalog, bu sırada Eski Hamam külhanında oturmakta olan Pîrî Baba‟ya malûm olur ve o bunun üzerine eleĢtirel bir üslupla: “Koyun Baba gayri dünya meĢakkatine düĢdi.” diye söyler (12b-13a).
Yukarıda anlatılanlar ıĢığında Pîrî Baba‟nın Koyun Baba ve Fatih Sultan Mehmet ile çağdaĢ olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Fakat tarihsel olarak gerçekten Fatih Sultan Mehmet‟in Ġstanbul‟un fethinden önce Merzifon ve Osmancık‟a uğrayıp uğramadığı konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz.
5- Velâyetnamede Su Olgusunun ĠĢlenmesi:
Velâyetnamede; üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba genellikle uzak mesafelerden su getirir ve her seferinde de geç kaldığı için üstadının sitemlerine maruz kalır (2a, 2b, 5a). Hatta Ģiddete maruz kaldığı bile olur (3a). Bir keresinde ise, Ģiddete maruz kaldığı bir anda keramet göstererek üstadının bir gözünü kör eder (5a).
Pîrî Baba üstadının su istemesi üzerine bir keresinde Ģad (Ģat) suyundan bir keresinde zemzem suyundan bir keresinde ise Kerbela‟daki Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su getirir. Bu konunun velâyetnamede iĢlenmesi oldukça anlamlıdır.
Gerek zemzem suyunun gerekse Ġmam Hüseyin çeĢmesi suyunun konu edilmesi rastgele bir anlatım değildir. Yani velâyetname yazarının bu iki tarihsel olayı çağrıĢtıran su olgusunu Pîrî Baba Velâyetnamesine tesadüfen taĢımamıĢ olduğu düĢünülmektedir. Üstadının Pîrî Baba‟dan su istemesi ve geç kaldığı için ona sitem ve azarda bulunması hatta dövmeye yeltenmesi, bütün bunlar aslında sembolik birer anlatımdan baĢka bir Ģey değildir.
Velâyetnamedeki zemzem suyu, sabır ve Allah‟a teslimiyeti ifade eden tevhid dinini, Ġmam Hüseyin çeĢmesinden AĢure günü getirilen su ise, Ġmam Hüseyin‟in Kerbela‟da haince katlediliĢini ifade eden sembolik bir anlatım olduğu kanaatindeyiz. Buradaki anlatımın özünde; henüz Kerbela‟nın mesajını kavrayamamıĢ olan bir anlayıĢa karĢı, Muhammedî Ġslâm‟ı savunan ve bu uğurda canını ortaya koyarak tevhid dininden taviz vermemiĢ olan Hz. Ġmam Hüseyin‟in dik duruĢu vurgulanmıĢ olmalıdır. Bu anlamda Pîrî Baba‟nın ustasının Muhammedî Ġslâm‟ı kavrayamamıĢ bir anlayıĢı temsil ettiği kuvvetle muhtemeldir.
D- Pîrî Baba Velayetnâmesinin Latin Harflerlerine Çevirisi
(1b) Bismillahirrahmanirrahim.
Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm. Bundan sonra ne vechile zuhur idüp ve ne mertebe veliyullah olup vücuda gelüp tevarihler yazıldığını eydür.
Pîrî Baba hazretleri kariyye-i Narince‟den olup amma yedi sekiz yaĢına vardıkda validesi Merzifon‟a getürüp bir y(p)aĢmakcıya Ģakirdliğe virüp. Pîrî Baba üstadı yanında iĢine meĢgul iken ve dahi tıfıllık halinde ibadete meĢgul idi. Üstazının (2a) hizmetinde olup herhalde üstazı emrine muti idi. Amma her gün öyle namazın Kâbe‟de kılup gelür yine dükkânda oturup sanatına meĢgul idi.
Bir gün Pîrî Baba Hazretleri‟ni üstadı suya saldı. Pîrî Baba dahi sudan giç gelüp üstadı eyitdi:
“Bre oğlan niçün eğlendin?” didi. Pîrî Baba üstadına eyledi ki:
“Hay usta bu araya Ģad suyu çok menzildir.” didi. Üstadı incinüp eyitdi:
“Bre yaban oğlanı sen beni hiç bir nesne komazsın bana böyle latife idersin bu nasıl sözdür Ģad suyu bu araya çok menzildir (2b) dirsin.” Pîrî Babaya vafir sözler söyledi. Amma caizdi ki keramete eriĢdiğüni evvel vakit Pîrî Baba hazretlerinin gönlüne geldi ki üstadın alup Ģad ırmağı kenarında koya yine sabridüp durdu andan sonra günlerde bir gün üstadı eyitdi. Ya Pîrî Baba eline bir bardak alup kapu taĢra alup bu kez varup zemzem suyundan bir getürüp üstadıma zemzem suyu içüreyim didi. Pîrî Baba suda eylenüp bir mikdar giç kaldı yine üstadı eyitdi:
“Bre oğlan seni bir dahi bir yere göndermeyom zira sen bu san‟ata muhabbet (3a) etmeyüp öğrenmeğe sa‟y etmezsin” didi. Pîrî Baba eyitdi:
“Bu içdüğin su değildir zemzemdir.” didi. Üstadı eyitdi:
“Bre yaban oğlanı sen beni mezlenür misin” didi. Pîrî Babayı döğmeye değnek tedarik iderken araya adamlar düĢüp elinden aldılar. Andan sonra bir nice eyyam üstadı ile sanata meĢgul oldu. Andan Pîrî Baba‟nın üstadı hacca niyyet idüp meĢgul günlerde bir gün revan olup gitmiye falan gün deyü va‟d eylediler. Pîrî Baba‟yı üstadı getürüp bir âhir usta (3b) yanına emanet virüp eyitdi:
“Sen bu oğlanı alasın amma ahĢam oldukça benim hanımda olsun inĢallah gelmek müyesser olursa yine oğlan Ģâkirdimdir.” deyüp karar itdiler. Andan üstadı hacca revan olup gitdiler.
Pîrî Baba âhir usta yanında iĢine meĢgul ahĢam olıcak gelüp üstadı hanesinde sakin olur idi. Amma üstadı beyt-i Ģerifde iken çünki hac arefesi oldu. O hatun kalkup bir kazan helva biĢürüp andan ortaya bir mikdar helva koyup bugün üstadın bunda olmak (4a) gerek idi didi. Pîrî Baba eyitdi :
“Getür bir lengeri içine helvâ koyun anı üstadıma iletem” didi. Hatun eyitdi:
“Ya oğlan üstadın dükkânda değil ki sen bu helvâyı iletesin” didi. Baba dahi:
“Sen elbetde bu helvayı virin iletürem.” deyüp durdu. Hatun eline bir lengeri alup içine bir mikdar helva koyup Pîrî Baba eline virdi. Pîrî Baba taĢra olup tarfetülayn varup üstadı beyt-i Ģerifin altun oluk altına baĢını secdeye koyup günahlarına tevbe idüp rabbisine niyazda iken Pîrî Baba helvayı üstadı yanına (4b) koyup gözden pinhan oldu.
Baba Pîrî hatun yanına gelüp oturdu. Hatun eyitdi :
“Ya Pîrî kani lenger ile helvayı getürdin” didi. Pîrî hazretleri eyitdi :
“Üstadıma iletüp virdim” didi. Hatun eyitdi:
“Bana böyle cevab idersin” deyü hatırı Ģerifinizde olup Pîrî Babaya birkaç sözler söyledi. Pîrî Baba hemen bî-huzur olup eyitdi:
“Bir lengeri zayi eylemedi. Üstadıma virüp bunda gelürem.” didi. Hatun bildi ki bu oğlan velidir.
Raviler Ģöyle rivayet iderler ki o (v)akitde Pîrî Baba ol hatunu alup beyt-i Ģerife iletüp anı (5a) dahi irĢad eyledi. Ve bu tarafda olan üstadı ile san‟ata meĢgul iken bir gün üstadı:
“Ya Pîrî var bir su getür.” deyüp eline bir yeĢil bardak alup dükkândan taĢra olup gitdi. Suyolunda eğlenüp giç kaldı. Üstadı Pîrî Babaya olur olmaz sözlere baĢlayup söyledi. Pîrî Baba eyitdi:
“Niçün böyle söylersin bu içdüğün su buraya ırakdır üç buçuk aylık yoldur.” didi. Üstadı bunun bu sözüne kakup hemen değnek tedarikin idüp döğe. Hemen Pîrî Baba Ģahadet barmağı ile iĢaret idüp (5b) nazar eyledüği gibi üstadının bir gözi kör oldu. ġehir halkı Pîrî Baba‟nın bu kerametlerin görüp iĢidenler ziyaretine geldiler.
Hikmet-i Hüda üstadı selametle evine geldiğünde:
“Hatun bu ahval ne ahvaldir.” deyüp helva lengerinden sual eyledi. Hatun veliyullah oldığın bilmiĢ idi. Hacıya bir bir naklidüp baĢladı Pîrî Baba‟ya azim iltifat idüp kerametleri bir bir zuhura gelüp beyan olundı. Andan sonra Pîrî Baba‟ya üstadı yanına okuyup Ģefaatin dileyüp duasın rica ve niyaz eyledi.
Raviler Ģöyle (6a) rivayet eylediler. Hazret-i Ġmam Hüseyin‟den birkaç kimseler Pîrî Baba‟nın ziyaretine geldiler, gördiler Ġmam Hüseyin çeĢmesinden gelüp elinde bir yeĢil bardak ile AĢura gününde gelüp su alan oğlan budur deyü Ģehadet eyleyüp cem olup Pîrî Baba‟yı gördükleri gibi dar ayağına düĢüp merhaba sultan veliyullah deyüp eyitdiler :
“Biz bu oğlanı Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su alurken elin(d)e bir yeĢil bardak gördiğimiz bu oğlan” didiler. Üstadı validesine haber idüp Pîrî Baba‟nın kerametlerin haber virüp validesi eline teslim idüp:
“Bu Ģimden gerü bize (6b) hizmete layık değildir bize buna hizmetkâr olmağa layık olduk.” deyüp Pîrî‟nin gözlerine öpüp duasın rica itdiler.
Pîrî Baba dahi külhana düĢüp meczup divane meĢrep kendi olup kerametleri bir bir zuhur eyledi. Pîrî Baba eski hamam külhanında oturdı. Bir gün külhana yatarken bir kere cuĢ idüp eline bir keseri alup külhan içine girüp ol keseri2 külhan ocağında bir taĢa koyup yumruğıyla kakduğı gibi keseri bir karıĢ taĢa battı. Keramet zahir (o) eyledi.
Raviler Ģöyle rivayet eylediler bir gün Ģehirden bir nice kiĢiler bağ bağçe muhabbeti (7a) etmeye gitmek murad eylediler. Hayvalı nahiyesinde bir bağa kebab yemeğe andan sonra bağa oturup anı ortaya koyup kebap kesmeğe aldılar. Anda olan kimseler her biri bir iĢe tayin olup kebap ĢiĢine saçup ocağa aldılar ve kimi dahi ayak üzre iken anı gördiler ki Pîrî Baba çıkageldi. Hazır olan yarenlere selam virdi. Anlar dahi aleyke alup cümlesi ayağa kalkup:
“HoĢ geldin ya Dede Sultan.” didiler. Pîrî geçüp oturdı. Eyitdi:
“Kebab biĢmiĢ ocakdan indirin yiyelüm.” didi. Ol kimseler birbirine bakıĢup eyitdiler:
“Hay Dede Sultan dahi ocak henüz aldık (7b) nice piĢdi?” didi.
“Ġndirin” didi. Ġndirdiler gördiler içi taĢrasından pek piĢmiĢ ele aldılar eyvah eyvah kebaba hizmet yediler. Pîrî Baba eyitdi :
“Var ki Ģol bağa üzüm getürin kebap üzerine yiyelüm.” didi. Ol kimseler birbirine bakıĢup e(yit)diler:
“Dede Sultan Ģimdi üzüm zamanı değil.” Pîrî eyitdi :
“Hele siz varın vardır.” didi. Anlar eyitdiler :
“Bağlarının kimi buda nur kimi de riylup (?) üzüm vakti değildir.” didiler. Pîrî eyitdi :
“siz varın benim didiğim üç tevekde üzüm bitmiĢ bil ki öyle üzüm olmaz.” taaccübe kaldılar. Didiler ki gelmek bu tevekde olan (8a) üzüm ikisin keselüm birini alıkoyalum bunu kimse görmiĢ değildir falan kimseye bu ahvali söylerüz ol dahi inanamaz Ģimdi üzüm olmaz dir biz dahi ideriz ki bize ne ikrar idesin ki sana taze tevekde bitmiĢ üzüm getürelüm. Andan iki tevekde kesdiler birin alıkoydılar. Gelüb eyvah eyvah kebap ile yediler. Andan kalkup Ģehir halkı geldiler ol dedikleri kimsenin bağına varup eyitdiler :
“Bu gün biz bir bağda taze üzüm gördük.” didiler. Ol adam eyitdi:
“Sen deli misin Ģimdi tımar vaktidir.” didi. Bunlar müca(de)leye varurlar eğer tane üzüm bulur ise ben felan Ģeyi virem sana eğer (8b) bulunmaz ise sen dahi bana fülan Ģeyi viresin didi. Sözü yerine kodılar andan kalkup bağa geldiler yerinde yeller eser ma-hâzâ ol üzüm Pîrî Baba‟nın kerameti olmuĢ.
Andan sonra Pîrî Baba eski hamam külhanını mekân eyleyüp Pîrî Baba‟nın kerametleri bir bir beyan olunup zuhura gelüp cümle Ģehir halkı bulup agâh oldılar. Pîrî Baba gerçek veliyullahdır Pîrî Baba‟nın ziyaretine gelür. Ol dahi hamamdan gaip olup külhandan çıkup gördiler ki Pîrî Baba külhan önünden oturur sonra külhandan gaip olur hamam içinde oturur.
Ol vakit eski hamam terleyüp damlardı. Pîrî Baba (9a) eyitdi :
“Hamam bundan sonra damlama.” deyü nefes eyitdi haliya Ģimdi eski hamam damlamaz.
Günlerde bir gün Geylan (Gilan) vilayetinden bir âlim zahir oldı. Vakitde bir ehli ilim var bulursam bir mesele vardır anı sual iden bulurlar mı deyü Amasya Ģehrine geldi. Anda olan ulemalar cem eyledi. Geylani meseleye sual eyledi anlar aciz olup cevap virmeye kadir olamadılar. Andan kalkup azm-i Merzifon deyüp gelür. Ulemaların cem ider ol meseleyi bunlara dahi sual ider. Anlar dahi hiç bilmezler. Amma Monla Ali namında bir ehl-i ilim kimse var idi. Bana destur vir ki Hamid Camisi (9b) amma ziyade mudayaka çekerdi. Geylani‟ye eyitdi:
“Ya Ģeyh imdi bana destur vir ki hamid camisi mescidinde iki rekât namaz kılayum andan gelüp meseleye cevap vireyim.” didi. Andan Geylan(i) Monla Ali‟ye destur virdi. Monla Ali mescidde iki rekât namaz kılup kitaba meĢgul iderken Monla Ali üĢüdi. Kalkup eski hamam külahına gelürken Pîrî Baba çıkageldi. Monla Ali‟ye selam virüp eyitdi :
“Ya Monla Ali, Geylan vilayetinden bir kimse gelmiĢ bir mesele sual eylemiĢ hiçbir kimse bilmemiĢ. Ya Monla Ali ol mesele Ģudur.” deyü cevap virdi. Hemen Monla Ali eline kalem alup (10a) filhal (v)arup Geylani‟ye karĢu çıka. Geylani Monla Ali‟ye merhaba ider. Monla Ali Geylani‟ye tiz sen dahi bana cevap vir (di)di. Geylani hemen Monla Ali‟nin eline ayağına düĢüp eyitdi:
“Ya Ģeyh sen velisin yahud bir veliye eriĢmiĢsin kerem idüp kimseye dimeyesin.”
“Beli ya Ģeyh Pîrî Baba himmetiyle sana cevap virdim.” didi. Geylani gelüp Pîrî Baba ziyaretine meded eyitdi. Andan bu sırrı saklayasın inĢallah Ġslambol‟a varayımda andan senin yanında kalayım didi. Azm-i Ġslambol deyüp gitmekde olsun.
Raviler Ģöyle rivayet iderler kim Pîrî Baba‟nın âdeti eski hamamda öyleye değin erkek (10b) ile bağlanur öyleden ahĢama değin avratlar ile yuyunur. Velâkin kendi halinde avratlara bakmayup meczup gezüp yürür. Amma bazılar buna razı olmadılar. Didiler her birisi bir mana virir didiler kimi didi divanedir ve kimi didi ve kimi budaladır didi velidir. Amma ol mahalde Sultan Mehemmed Merzifon‟a gelmiĢ idi. Merzifon büyükleri bir yere olup ittifak eylediler ki Sultan Mehemmed‟e bir arzuhal idüp virelüm bu iĢden fârig ola didiler. Eyitdiler:
“Ya padiĢahım vilayetimizde bir budala zahir oldı gerçi veliyullahdan bir kimsedir Pîrî Baba dirler. Amma eski hamamda olur. Hamamda avratlar ile gezer. Biz buna razı (11a) olmayuz. Siz lutf u kerem idüp söyleyesiz ferman senindir.” didiler. PadiĢah eyitdi :
“Ana ben varayım.” didi.
Raviler Ģöyle haber virdiler ki günlerde bir gün Sultan Mehemmed hamama sohbeti içün Pîrî Baba‟yı görmek müĢtak oldı. PadiĢah hamama girüp oturdı. Sağında ve solunda vezirler el bağlayup turdular. Gördiler ki Pîrî Baba zekerin eline alup padiĢahın üzerine yürüdi. Kapucılar komadı. PadiĢah gördi ki gelen Pîrî Baba‟dır. Değmen deyü iĢaret eyledi. Pîrî Baba zekerin salıverdi. PadiĢah hazretlerinin kulağına Ģahadet barmağıyla üç kerre:
“aldılar (11b) virdiler.” deyüp hamamın kapusından taĢra olup yürüyordı. Bu iĢ padiĢahın hoĢuna geldi. Pîrî‟nin ardınca adam tayin itdi. Elbetde ol budalayı getürin didi. Vardılar gördiler külhan ocağına girmiĢ oturur. Gelüp padiĢaha ahval-i haber virdiler. PadiĢah dahi bildi ki Pîrî Baba veliyullahdır. Müneccim getürüp tiz bana cevap virin. Biz bu Pîrî‟nin bu iĢinden acaba ne lazım gelür didi. PadiĢaha cevap virdiler ki ol Pîrî‟nin zekeri anahtardır, kulağınız kapudır. ĠnĢallah ol devletlünin himmet-i âlisi ile bir vilayeti feth idersin “lâ yâ lemul ğaybe illellâh”3 didiler. PadiĢah bunlara ihsan idüp (12a) hatta Ali Dede‟ye ve Kara Dede‟ye bir kaftan eyledi amma Pîrî Baba bunlara bî-huzur olur. PadiĢahın kaftanın giydiler deyü. Andan sonra padiĢah eyitdi :
“Var ki Pîrî Baba‟ya söyleyin Merzifon‟u kendüye vakf ideyüm.” deyüp haber gönderdi. Külhan içinde otururken gelen adamlara Pîrî Baba cevap virdi ki:
“Bana vakıf hacet değil Ģehrin ulemalarına vakf eylesün. Benim ruhım içün okuyup bana hayr dua eylesünler.” didi. Gelüp eyitdiler:
“Sultan bir dahi cevap kadir olmadın.” Pîrî Baba cevap virdi:
“Merzifon ulemalarına vakıf eylesün.” didi deyüp cevap virdiler. PadiĢah(a) Pîrî‟nin bu cevabı hoĢ (12b) geldi. Pîrî abdallarına sadaka-i müsliminden hâsıl olan tekkeye deyü buyurdı.
Andan sonra padiĢah azm-i Ġslambol deyüp revan olup Osmancuk Ģehrine dâhil olunur. Koyun Baba‟ya uğradı. Merhaba etmek murad eyledi. Koyun Baba padiĢaha elin virmedi. PadiĢah eyitdi:
“Bu devletlü niçün yüz çevirdi bizden muradın ola.” didi. Koyun Baba cevap virdi:
“Beylerbeyine uğradın mı?” PadiĢah:
“Ya sultanım beylerbeyi kimdir?” didi. Koyun Baba eyitdi:
“PadiĢah Merzifon‟da eski hamam külhanında sakin olan Pîrî Baba‟ya dirler.” didi. PadiĢah cevap virdi eyitdi:
“Hay Dede (13a) Sultan biz dediğin kimsenin himmetiyle gideriz.” didi. Koyun Baba padiĢah ile merhaba idüp eyitdi andan sonra padiĢah eyitdi:
“Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın?” Koyun Baba eyitdi:
“Ya padiĢahım benim itlerime yallık içün bir köy viresin dahi abdallarıma aba viresin yüz elli altun viresin.” didi. PadiĢah eyitdi:
“BaĢ üstüne sultanım emir sizindir.” didi. Pîrî Baba Hazret-i Merzifon‟da eski hamam külhanında otururken Pîrî Baba‟ya malum oldı. Abdallarına eyitdi:
“Koyun Baba gayri dünya meĢakkatine düĢdi.” deyüp söyledi. Andan sonra (13b) padiĢah Ġslambol‟a varmasu zin bulda mücde haberleri zahir oldı. Eyitdiler :
“PadiĢahım Ġslambol alındı iĢte anahtarlar” deyüp virdiler. PadiĢah bu haberi iĢidicek sevindi. Ġslambol‟a dâhil olup.
Raviler Ģöyle rivayet iderler ki Pîrî Baba her gün iki zamanında gün batıncaya değin bu asitanenin yerinde sakin olurdı ahĢam yine durmayup külhana giderdi. Bir gün Pîrî Baba yine gelüp bu asitanenin yerinde bi-emrullah merhum olup rahmetullahı aleyh.
Andan sonra Narinceli bunı iĢidüp merhum bizimdir alup gitmek isterler. Merzifon (14a) âlimleri cem olup Pîrî Baba‟yı virmeğe razı olmadılar. Bu yere defn olsun ve hem üzerine tekke bina olsun deyüp karar eylediler. Andan sonra Ģehir halkı gayet melül olup kaldılar. PadiĢah tarafından olanlar gelüp eyitdiler padiĢah Pîrî Baba‟ya ruhiçün köyler vakf idecekdir elbetde ki senin deyü bir hattı Ģerif getürdiler. Olmaz Kara Baba‟ya elbetde sen varup padiĢaha hali beyan idüp bildirsin didiler. Andan sonra Kara Baba‟ya azm-i Ġslambol deyüp varup padiĢaha buluĢup eyitdi:
“PadiĢahım Allah sizlere ömürler virsün.” deyüp andan padiĢah Baba‟ya bir oda virüp anda oturup (14b) kız sefasında meĢgul iken bir gün varup gördiler ki Kara Baba kubbesi içinde vefat eylemiĢ. Gelüp padiĢaha eyitdiler:
“PadiĢahım Merzifon‟dan gelen derviĢ merhum olmuĢ.” deyü haber virdiler. PadiĢah dahi bildi ki evliyanın kendiçün köyler vakıf olmaya izni yokdır. Merhumu defn eylediler.
Bu tarafda Ali Dede‟ye cümle halk bu merhumun üzerini yap ve hem tekke bina olsun didiler ve dahi her neye vardısa evliyalar Ali Dede‟nin yakasına yapuĢurlar. Elbetde ol merhumun üzerini yap deyü kendi olup Ali Dede bir tarafa revan olup halkın (15a) elinden halas bulam deyü her nereye varsa rahatlık bulmayup yine evine gelür.
Yine halk baĢına üĢürler ki sen bu merhumın üzerine niçün yanmazsın deyü görse olmaz mübaĢeret iderken ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namında bir kimse derya içinde iken hikmet-i Hüda bir fırtına oldı ki kimi içinde olan adamlar birbirlerine helallik dilediler andan sonra ġamluoğlu Hoca eyitdi:
“Ya Pîrî Baba eğer Ģu fırtınadan selamet bulursam evime varmayumda evvel ol senin üzerine varup kabr-i Ģerifini yapdırayım.” didi. Hoca Ġbrahim‟in gözine uyhu galip (15b) olup uyudı. Hemen düĢi içinde bir kimse gelüp eyitdi kim ya Hoca Ġbrahim iĢte ol nezir idüp üzerini yapdırayım. Gine Pîrî Baba benim didi zinhar ahdin bozma didi. Hoca hem uykusı nezir olsun önünde süpürgeci olsun diyecek. Hemen Pîrî Baba bir akca güğercin tonında olup serendireğinin baĢına konup uçdı gitdi.
Vakitde Hoca Ġbrahim uyanup gördi Allah Tealâ ol fırtınadan halas virüp emin oldılar. Andan ġamluoğlu Hoca Ġbrahim evine gelüp Bizircioğlu namında bir kimse var idi (16a) andan satun alup bu asitaneyi yapdırup bu cümle vakıfları ġamluoğlu Hoca Ġbrahim bina idüp ve ol nezir eyledüği kızı Pîrî Baba karındaĢı oğlu Ali Dede‟ye helalliğe murad eylediler. Ali Dede kabul etmeyüp ben yetmiĢ seksen yaĢımdan sonra zürriyetim gelmez bana göre kız almak gerek değildir didi. Elbetde sen bu kızı almak gereksin didiler. Raviler Ģöyle rivayet iderler Ali Dede ol kızı alur bir evladı olur.
Pîrî Baba‟nın mezarının üst eĢiğine tarih yazmak murad eylediler. Sahibü‟l hayrat ve‟l hasenat (16b) bina sahibi ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namı kim kıyamete değin duadan yâd itmeyeler çünkü Pîrî Baba‟nın kerametlerin iĢidüp bildiler gerçek. Pîrî Baba bir ağca güğercin donında gelüp Hoca Ġbrahim fasih lisan birle söyleyüp andan Hoca Ġbrahim eyitdi :
“Sizinle akrabadan olduk.” deyü taĢdan bir güğercin tasgir idüp Pîrî Baba‟nın üst eĢiğine karĢu asa kodılar. Her kim ziyarete gelürse nazar idüp bileler Pîrî Baba‟nın gerçek veliyullah imiĢ deyüp ruhiçün bir fatiha Ģerif (17a) okuyalar deyü bu kitabı telif idüp yazdılar. Pîrî Baba‟nın kerametleri bir bir beyan olunup destan idüp yazdılar. Çünkü bu kıssa bundan oldı tamam vir Muhammed Mustafa ruhuna yüz bin selam. Temmet.
Ġbn Abbas radyallahu anhu eyitdi :
“Ben Resulullah‟dan iĢitdim ki: „Benim ümmetimden bu duayı her sabah okusa bir kere ya iki kere ya üç kere Allah Teala o kulun gönlin ve gözin zâhirin ve bâtınin keremiyle pür-nûr eyleye Ģeytan iğvasından emin eyleye.‟ Ol mübarek dua budur.”
(17b) Bismillâhirrahmânirrahîm. Allâhümmecal fî kalbî nûran ve fî Ģemmî nûran ve fî basarî nûran ve an Ģimâli nûran ve emâmi nûran ve halfî nûran ve tahtî nûran ve fevkî nûran vecalnî nûran ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm. Temmet.
Kaynaklar
Abdi-zâde H. Hüsameddin. (1986). Amasya Tarihi. Haz: Ali YILMAZ-Mehmet AKKUġ. Ankara: Amasya Belediyesi Kültür Yayınları.
AKKAYA, M. ġükrü. (1934). Orta Anadolu‟da Bir DolaĢma. Ankara.
AġKUN, Vehbi Cem. (1947). Piri Baba. Sivas: Kâmil Basımevi.
BABĠNGER, Franz. (1988). “Koyun-Baba”. Ġslâm Ansiklopedisi. C. 6. s. 881. Ġstanbul: MEB
BÖCEKÇĠ, Turan. (2002). Amasya Evliyaları. Amasya.
ÇUHACIOĞLU, Abdulkadir. (2002). Hz. Peygamberin Dilinden Hz. Ali. El-Hasâis Tercüme ve ġerhi. Amasya.
DOĞANAY, Eraslan. (2000). Anadolu‟da YaĢayan Dergâhlar. Ġstanbul: Can Yayınları.
DOĞANBAġ, Muzaffer. (1999). “Piri Baba Türbesi”. Cem Dergisi. S. 87. Ġstanbul.
DOĞANBAġ, Muzaffer. (2001). “Amasya Yöresi Alevî Ziyaretgâhları”. Hacı BektaĢ Velî AraĢtırma Dergisi. S. 17. Ankara.
DOĞANBAġ, Muzaffer. (2003). Kültürel ve Sanatsal Boyutuyla Amasya. Ankara.
EVLĠYA ÇELEBĠ. (1970). Evliya Çelebi Seyahatnamesi. C. IV. Haz: Zuhuri DanıĢman. Ġstanbul.
ERKEN, Sabih. (1972). Türkiye‟de Vakıf Abideler ve Eski Eserler-I. Ankara.
FAROQHĠ, Suraiya. (2001). “Osmanlı Ġmparatorluğunda Bir Kent Ereninin Hayat Hikâyesi: Merzifonlu Pîrî Baba”. Hacı BektaĢ Veli AraĢtırma Dergisi. S. 18. Çev: Harun Yıldız. Ankara
HASLOK, F. R. (2000). BektaĢîlik Tetkikleri. Haz: Kâmil Akarsu. Ankara.
KARATAY, Fehmi Edhem. (1961). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu. C. I. Ġstanbul.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad. (1993). Türk Edebiyatında Ġlk Mutasavvıflar. Ankara.
OCAK, Ahmet YaĢar. (1997). Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler. Ankara.
ONARLI, Ġsmail. (1997a). “Pîrî Baba Tekkesi-I”. Cem Dergisi. S. 71. Ġstanbul.
ONARLI, Ġsmail. (1997b). “Pîrî Baba Tekkesi-II”. Cem Dergisi. S. 72. Ġstanbul.
ÖZTÜRK, YaĢar. (1994). Kur‟an‟ın Temel Kavramları. Ġstanbul.
PĠROĞLU, Hüseyin. (1992). Evliyalar Yatağı Anadolu. Ankara.
ġAHĠN, HaĢim. (2002). “Koyun Baba”. TDV Ġslâm Ans. C. 26. s. 229-230. Ankara.
TAġAN, A. Aziz. (1979). Dünden Bugüne Merzifon. Ġstanbul.
* Amasya Müzesi AraĢtırmacısı.
1 Zülfikâr, Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından Hz. Ali‟ye (a.s) armağan edilmiĢ olan kılıçtır.
2 Akeseri gibi de okunabilir. Çünkü keser sözcüğünün baĢında elif harfi bulunmaktadır.
3 “Ğaybı ancak Allâh bilir.” Âyeti.
alıntıdır..TEŞEKKÜRLER.
Muzaffer DOGANBAĞ
Labels:
Pîrî Baba Velayetnamesi
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
2 Eylül 2016 Cuma
Pir İlyas..amasya
Gümüş madeni dolayısıyla Amasya’nın Gümüş adını alan bir kasabası vardır. Bu kasabanın önde gelen sülalelerinden biri de Gümüşlüoğlu diye bilinir. Gümüşlüzade Şücaeddin İlyas’ın 1400’lere doğru Amasya müftüsü olarak şöhret bulduğu anlaşılıyor. Menkıbe onu aksak Timur ile karşı karşıya getirir. Önemli bir askeri kuvvet ile Amasya’ya gelen Numaneddin ül Cebbar el Mutezili adında faziletli bir zatın başkanlığındaki heyet, Amasya ulemasını imtihana davet eder. Akli ve nakli ilimlerden on tane zor soru soracaktır. İyi cevap verildiği takdirde Amasya halkı zulüm görmeyecek, aksi takdirde Sivas gibi Teymurlenk’in ordusu tarafından urulacak, kılınçtan geçirilecektir.Şücaeddin İlyas Amasya’daki ilim heyetini toplar ve bu davete icabet eder. Sorulan sorulara tereddütsüz gayet ikna edici cevaplar verir. Timur’un heyeti hayrete düşer ve Amasya ve halk böylece büyük bir felaketten kurtarılmış olur.
Timur Şücaeddin İlyas’ın ilmi derecesini takdir eder ve şehzadesi Kara Mehmet’e gönderdiği fermanla onu ve yeğeni Mevlana Şemseddin Ahmed’i Şirvan’a gönderir(1402). Amasya’da boşalan müftülük makamına da İlyas’ın oğlu Gümüşlüzade Celaleddin Abdurrahman Çelebi geçer. Şirvan’da bir müddet tedris ile meşgul olmakla birlikte Sadreddin Hayayi’nin meclislerine de katılan Şücaeddin İlyas, burada ahz-ı tarikat eyler. Timur’un vefatından (1405) bir müddet sonra yeğeniyle birlikte Şirvan’dan Amasya’ya dönen İlyas’ın burada artık Halveti tarikatının neşrine çalıştığı görülür. Anadolu Beylerbeyi Yakup Paşa’nın yaptırmış olduğu 1413 tarihli vakfiyesi ile tekke, mescid, tabhanesi ve çile odalarıyla tarikatın Amasya’daki merkezi haline gelir. Pir İlyas’ın burada uzun seneler hizmet verdiği ve 1433 yılında vefat ettiği anlaşılıyor.
Yakup Paşa Tekkesi’nin hemen üzerinde medfun bulunduğu yere 1482 yılında II.Bayezid tarafından inşa ettirilmiş olan türbesi, enine dikdörtgen planlı olup inşa kitabesi giriş kapısı üzerinde yer alır.“Yakin ve fena makam sahiplerinin önderi, ulu şeyhlerin kutbu, Gümüşlüoğlu diye bilinen Şeyh Şücaeddin Pir İlyas için bu türbe imar edildi. Allah onun aziz ruhundan bizi faydalandırsın. Bu bina 887 yılında yaptırıldı.” Merzifon’un Kara Mağara adlı köyünün geliri de bu türbeye meşruta olarak vakfedilmiştir. Bu arada Amasyalı şaire Mihri Hanım’ın pirin torunu olduğunu not edelim.
Velilerin hayat hikayelerini anlatan eserlerde onun tasavvuf alanındaki kudretinden övgüyle bahsedilir. Vaktiyle bir rüsum uleması olmaktan mana alemlerinin sırlarına vakıf bir Hakk aşığı olma yoluna geçişi aslında hiç de kolay olmamıştır. Arif-i billah Sadreddin Hayayi’nin sohbetiyle şereflendiği ve onun yanında kırk gün halvette kaldığı sıralarda, nefsin istediği şeyleri yapmamanın ve nefsin istemediklerini yerine getirmenin zorluklarını yaşar. Hocasının ümmi oluşu, müridin teslimiyetini adeta imkansız kılar. Yalnız başına yürümenin mümkün olmadığını da düşünerek Zeynüddin Hafi’ye gitmeye karar verir. Fakat rüyasında alemlerin efendisini görür. Peygamber efendimiz ona şöyle buyurur. “Ey İlyas!..Kalbinden başka sevgileri çıkar. Şu anda zamanın en hayırlısı Sadreddin Hayayi’dir. Hizmetine koş.” Uyanır ve yaptığı hatayı kabul eder. Tövbe edip Sadreddin Hazretlerinin huzuruna koşar. Keramet ehli mürşidin talebelerine, “Pir İlyas geliyor, onu karşılayın” dediği anlatılır. Önünde diz çöken müridine de, “Peygamber efendimizin yol göstermesi nimetine herkes nail olamaz” diye buyurarak gördüğü rüyayı bildiğini işaret eder. Bundan sonra Pir İlyas’ın şeyhinin hizmetinde kalıp mücahede ve riyazetle meşgul olduğu anlaşılıyor.Onun Amasya’ya döndükten sonra artık Taciyye diye bilinen dergahta talebe yetiştirerek, peygamber efendimizin ahlakını anlatmak ve yaymakla meşgul olduğu görülür. Yaşayışıyla etrafındakilere örnek olur. Kendisine sorulan, “evliyanın alametleri nelerdir?”, sorusuna şu karşılığı verir. “Söz söylemek icap etse, nasihat veren olur. Evliya o kişidir ki, boş işlerle meşgul olmaz. Ve yine, Kur’an-ı Kerim okuduğunda, dinleyenlerin kalplerinin yumuşadığı kimsedir.”
Pir İlyas vefat ettiğinde, cesedi kendi bağlarındaki sofada gasledilip yıkandığı esnada, kırılan bir ağaç parçası üzerlerine düşerken doğrulup bir eliyle bu ağacı tutar ve kenara bırakır. Sonra yerine uzanır. Cenaze başında bulunanlar bu hali görünce büyük bir hayrete düşerler. Bu olayın birçok kişinin imanını güçlendirdiği anlatılır.
Evliya Çelebi, Amasya’ya geldiğinde şeyhin kabrini ziyareti vesilesiyle şunları yazar. “Yüzlerce başı ve ayağı açık aşıkları vardır. Vakıfları çok olduğundan gelip geçene nimeti boldur. Hakire ziyareti müyesser olduğu vakit, ruhları için bir hatm-i şerif okumaya başladım. Mezarının duvarında bir kağıda şu beyitler yazılıydı.
“Ali kulunu eyleme bigane(ye) kıyas Hızır ol ona her vartada ya Hızır İlyas
Dergahına mensubdur ol beynennas Sal devlet bünyadına avnü ile esas”
Şehirde bir zamanlar fakirlere ve yolculara yemek sağlayan imaretler arasında Pir İlyas Dede İmareti’nin adı da yer alır.
Labels:
Pir İlyas..amasya
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)