KARIŞIK

24 Temmuz 2016 Pazar

Huçek Baba Türbesi / AMASYA –Merzifon –Gazi Mahbub Mahallesi


Huçek Baba Türbesi

 Huçek Baba Türbesi, Amasya İli Merzifon İlçesi merkezinde bulunan Gazi Mahbub Mahallesi Çukur Sokaktadır.
Kadiri Tarikatından olması muhtemel Huçek Dede veya Hu Çek Babagörev yaptığı mescidi tekke olarak da kullanmakta ve burada müritleriyle beraber zikir törenleri düzenlemekteymiş. Hakkında başka bir bilgi yoktur.

TTürbe bir binanın kenarındadır. Üstü açık olan türbede ağaçlar bulunmaktadır.

Ziyaret Nedeni: Türbe değişik dilekler ve hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Menkıbeler: 1-) Huçek Baba’nın adının nereden geldiği değerli araştırmacı Abdülhalim Durma’nın “Evliyalar Şehri Amasya” kitabından aynen aktarıyorum:
Buralarda irşad görevi yapan şeyhin kırk tane dervişi vardır. Onlara devamlı olarak riyazet yaptıran, zikir çektiren dede hiç keramet göstermezmiş. Devamlı zikir ve riyazetten bıkan dervişler, bir keramet de göremeyince, teker teker bu mübareği terk etmeye başlarlar. Sonuncu dervişi de gittiğinde yapayalnız kalan bu şeyh yine de hiç kimse gitmemiş gibi yalnız başına zikirle meşgul olur. Fakat kısa zamanda halk, dedenin gittiği yolun yanlışlığından, batıl olduğundan söz etmeye başlayınca, dede bir çömlekçiye giderek kırk tane toprak testi alır. Bunları tekkede aynen dervişlerinin dizildiği şekilde dizerek bir zikir halkası oluşturur. Başlar "HU" lafzını zikretmeye. Onunla birlikte testilerde de bir kıpırdanma olur. ‘Bütün kainat, canlı cansız bütün her şey Allah'ı (cc) zikreder’, hadisi mucibince dervişane bir şekilde, bir sağa bir sola sallanarak yanında bulunan testilere vura vura zikretmeye başlarlar. Bu gürültüleri duyan halk tekkenin pencerelerine üst üste yığılarak bu olağanüstü olayı kendinden geçmiş bir vaziyette seyretmeye başlarlar. Onları fark eden dede hemen susar. Onunla birlikte testiler de zikri bırakırlar. Halk bu olayın vecdi içinde gözyaşlarına boğularak: "Hu çek dede, Hu çek !..", derler.
O da, tekrar zikre başlar. Testilerde görünmez bir işaret almışçasına ona iştirak ederler. Olayı takip eden dervişler büyük bir utanç içinde halkaya katılırlar. İşte o gün bu gün, şeyhin adı Huçek Dede kalmıştır.

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003

Hükkaşe Sultan Türbesi / AMASYA –Merzifon –Hırka Köyü



Hükkaşe Sultan Türbesi
Hükkaşe Sultan Türbesi
Hükkaşe Sultan Türbesi

Ukkaşe veya Hukkaşe Sultan olarak da anılan zat Sahabe’dendir ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in sırtında bulunan Peygamberlik Mührünü görmüş, öpmüş ve onun vücuduna yüzünü sürmüştür. (Bu konudaki kıssayı Hırka Köyü resmi sitesinde ve Sayın Abdülhalim Durma’nın eseri Evliyalar Şehri Amasya’dan detaylı okuyabilirsiniz.)
Daha sonra Hz. Muhammed Hükkaşe Sultan’ı görevlendirmiş ve ona hırkasını vermiştir. O da İslam ordularıyla beraber önce Kayseri’ye gelmiş, daha sonra savaşarak Merzifon’a kadar gelir ve buradaki Hırka Köyünde 681 yılında şehit düşer. Gerçek adı Ukkaşe bin Mihsen’dir. 


Hükkaşe Sultan Türbesi, Amasya İli Merzifon ilçesi Hırka Köyü mezarlığındadır.

Türbe mezarlığın içindedir ve 1968 yılında yenilemesi yapılan bir türbedir. Hayırseverler tarafından etrafı düzenlenmiş, türbe yanına bir aşevi yapılmıştır. Ukkaşe Hazretlerinin yaşadığı dönemde etrafta bolca geyik ve ayı bulunurmuş. Geyikler gelip hazretin ellerinden su içerlermiş. Türbe içindeki geyik boynuzlarının varlığı böyle açıklanmaktadır.

Hırka Köyü neredeyse kurulduğundan beri değişmemiştir. Bunu peygamberimizin hırkasına borçludur. Bu köye ve türbeye yedi kez gelenin Hac vazifesi kadar kadar kutsal bir görevi ifa etmiş sayılmaktadır. Bu ziyaretin temelinde de Hz. Muhammed’in “Hacca gidecekler önce senin yanına gelsin” veya “Benim mezarıma gelenler önce senin mezarına gelsin” sözlerinden kaynaklandığı söylenmektedir.

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003 / www.hirkakoyu.org /www.hirkakoyu.s5.com
Selman-ı Faris türbesi..filistin..kudüs






Filistin Kudüs’te ; Zeytin dağı’nda bulunan Selman-ı Farisi camii’nin içersinde.

Selman-ı Farisi, İsfahan’da çok zengin Mecusi  bir tüccarın oğluyken, hakkı arama uğruna giriştiği mücadele sonrasında, başında geçen bir talihsizlik sonucu, köle olarak Medine’ye gelir. Peygamber efendimizin Medine’ye gelmesi üzerine iman eden Selman; bizatihi Hazreti Muhammet tarafından satın alınarak özgürlüğüne kavuşturulur.Efendimiz(s.a.v.) , onun için; ” Selman Bendendir , Ehli Beytimdendir ” buyurmuştur. Kuşatıcı vasfıyla öne çıkan ve pek çok tasavvuf ehli tarafından ( özelikle Nakşibendiyye Tarikatı)pir kabul edilen , zühdü ve takvasıyla meşhur bu sahabe efendimizin makamı, bugün Kudüs’te zeytin Dağ’ında aynı adla anılan caminin içerisinde olup, aynı muhitte oturan bir müslüman aile tarafından bakım ve hizmeti görülmektedir. Caminin hemen yan tarafında bir müslüman Mezarlığı bulunmaktadır.
Selman-ı Farisi hz.’nin , Hz. Osman döneminde Kudüs’e geldiği ve bir müddet burada kaldığı kesindir. İhtimal burası da Müslümanların, büyük zatların bir süre yaşadığı yerlere hatıralarına hürmeten inşa ettikleri Makamlardandır.
Selman-ı Farisi hz’nin kabri şerifi kuvvetli rivayetle Medine’nin 450 km güneyinde bulunan Median da dır.
Tekke Köyü Türbe ve Mezarlığı - (Zeytindağı –Bergama )







Tekke Köyü Türbesi Bergama İlçesinin Zeytindağı mevkiinde bulunmaktadır. İzmir – Bergama karayolunun Bergama’ya doğru giderken Zeytindağ Çandarlı kavşağını 2-3 km. geçtikten sonra yoldan sağa doğru 1 km. kadar içerde bir tepenin üzerindedir. Türbenin kime veya kimlere ait olduğu bilinmemektedir. Tekke köyüne ait bir mezarlığın içinde bulunmaktadır. Mezarlık günümüzde de Tekke Köylüleri tarafından halen kullanılmaktadır.
Türbenin giriş bölümü yuvarlak kemerli blok taşlarla yapılmış olup, türbenin içi iki bölümden oluşmaktadır. Malzeme düzgün taş arasına tuğla dizileri ile oluşmuştur. Kapının sağında olan pencere dikdörtgen formlu olup, söveleri taş bloktur. Üstünde dikdörtgen taş üzerinde yuvarlak form içinde çiçek rozeti yer almaktadır. Girişin sağında ve solunda yan cephede birer pencere bulunmaktadır. Giriş kapısında kemer içi genişliğinde ve diğer kısımlarda mezarlar yer almaktadır. Mezarlık alanı içinde eski mezar taşları ve yerlerde yoğun seramik görülmüştür. Bu alanda ve çevrede arkeolojik çalışmaların yapılması gerekmekte ve türbenin de koruma altına alınması gerekmektedir.
Türbenin kitabesi yoktur. Giriş kapısının sağında ve solunda birer, kapının tam karşısında 3 adet, giriş kapısının sağ tarafında ayrı bir bölmede 3 adet daha mezar bulunmaktadır. Mezarların kimlere ait olduğu hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Yalnız bu türbe hakkında şu anlatılır. Karasi Bey Bizans'tan Bergama'yı alır. Kozak'a çekilen Bizans ordusu ile Mehmet'ül-İns Kumandasındaki Karasi Bey ordusu Güneşli Yaylasında çatışmaya girerler. Bu çatışmada hayatını kaybeden komutanın türbesi ve askerlerin mezarları burada bulunmaktadır. Güneşli’nin eski Adı Tekke, bu olayla ilgili olarak konulmuştur. Fakat halk kendi yaşantısı içinde bir Tekkedere söylencesi üreterek bu mezarı Çoban Dede diye birine mal eder. Anlatılır ki, Kozak’ta asıl yayla burasıdır.
“Ağacı az, otlağı çok, yeri yüksek, kışı sert, yağışı karlı, yazın pınarları buzludur. Yörükler yayla obası olarak buraya geldiklerinde otlak, sulak diye bildikleri bu yer zamanla kurak, çorak oluverir. Kışın karı eksik mi düştü, yazın sıcağı baskın mı çıktı neyse, sıkıntı baş gösterir. İnsanlar düşünüp taşınmaya başlarlar. Hastalık yayılmaya, susuzluktan hayvanlar bayılmaya, ölenler sayılmaya başlayınca Çoban Dedeyi arayıp bulurlar, el aman deyip ayağına kapanırlar. Çoban Dede üç gün bekler, kulağını yere koyar, akşamüzeri güneşi arkasına alıp değneğini savurup atar. Değneğin düştüğü yere koşan Yörükler gürül gürül akan bir suyun kaynadığını görünce bayram yaparlar. Dönüp dedeye teşekkür için geldiklerinde onu ölmüş görünce yasa bürünürler.”
Bugün dedenin mezarı olduğu yer türbedir. Sarı Dede ismiyle de anılan Tekke Dede ilçeye 25 km. mesafedeki Zeytindağı beldesine iki km. mesafede bulunan bir tepededir. İki kubbeli sağlam bir yapı olup duvar ve kubbeleri gibi pencerelerin de demir parmaklıkları iyi bir işçilikle yapılmıştır. Türbede üç mezar bulunmaktadır. İlkbaharda özellikle dağ köylerinden ziyarete gelen halk burada kurban keser.
Kaynak: Eyüp Eriş. Bergama Söylenceleri. Bergama Belleten-17 Sh. 122
SARI ANA TÜRBESİ...muğla.marmaris



Muğla'nın Marmaris ilçesinde bulunan Sarı Ana Türbesi yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. 

Ziyaretçilerinin hiç eksik olmadığı Marmaris'in manevi mimarlarından Sarı Ana, yüzyıllardır halkın kalbinde sevgi ve saygı ile yaşayan tarihi bir simge halinde. 

Bir adı da Yörük Fatma olan Sarı Ana'nın hikayesi Marmaris Müftülüğü'nce şöyle anlatılıyor: "1522 yılında Rodos'u fethetmek için Marmaris'e gelen Kanuni Sultan Süleyman onu ziyaret ederek, fetih hakkında tavsiyelerini sorar. O da 'Armutalan semtinde konaklayan askerlerden, halkın meyvesini izinsiz olarak alan askerleri bu sefere götürmediğin takdirde başarılı olacaksın' der. Buna uyan Kanuni Rodos'u fethetmiştir. Rodos'tan dönen Kanuni teşekkür etmek için uğradığı Sarı Ana'nın vefatını öğrenir ve üzülür. Kabri üzerine bir türbe yapılmasını ve önündeki dereye de halkın ziyareti için köprü inşaedilmesini emreder. 16. yüzyılda yaşayan Sarı Ana'nın türbesi kendi adını taşıyan semtte Marmaris merkezine ve koyuna bakan yamaçta bulunmaktadır." 

Sarıana'nın günümüzde olduğu gibi yaşadığı devirde de manevi kimliği ve kerametlerinin ünü memleketin her tarafına yayılmıştır. Sarı Ana'nın bir inekten Kanuni'nin birliklerine yetecek kadar süt sağması, hayırlı işlerde halka yol göstermesi ve çeşitli kerametleri hala anlatılmaktadır. - MUĞLA
SARI ANA TÜRBESİ...muğla.marmaris
 Sarı Ana
Bir adı da ‘Yörük Fatma’ olan Sarı Ana, iyiliğiyle, hoşgörüsüyle, çevresindekilerin sevgisini kazanmış kadın evliyalardandır. Rivayetlere göre, Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında Osmanlı ordusu ve donanması ile birlikte Rodos’u denizden kuşatmak için yürüyerek 40 günde İstanbul’dan Marmaris’e gelir. Marmaris’te geçici konaklama yapan Kanuni, askerlerinin kadırgalara binişi ve diğer hazırlıkların yapılışı sırasında, ‘Kentin Ulu’su kimdir kimin duasını talep edelim’ diye sorar. Padişah’a hemen Sarı Ana’yı söylerler. Kanuni, Sarı Ana’yı ziyaret eder ve elini öper.
Armut hikayesi...
Sarı Ana, elinde olan tek ineğini sağarak orduya süt verir. Kocaman ordu karnını bu ineğin sütüyle doyurur. Bunu gören Kanuni, Sarı Ana’nın ermiş olduğunu anlar. Kanuni, Sarı Ana’ya  “Sarı anam deyiver Rodos’u alacak mıyız” der. Sarı Ana’nın yanıtı şöyle olur; “Ordunda kimsenin yanında haram nesne yoksa zafer senindir.”  Kanuni meraklanır; “Bunu nasıl anlayacağız, Sarı Anam, bize bildir” diye sorar. Sarı Ana da “Şimdi armut mevsimidir. Askerlerin torbasına bak. Armut varsa bu, Marmaris bahçelerinden toplanmış haram nesnedir. Ancak benim de bir dileğim var. Torbasından haram çıkana bir şey yapmayacaksın. Onu gazadan alıkoy. Bu ona en büyük cezadır” der. Kanuni torbaları aratır. Birkaçından armut çıkar. Bu askerleri gazadan beri kılar ve sefere çıkar. Ve Rodos’u kuşatarak savaşı kazanır.
Denizcilerin koruyucusu...
Rodos’tan zaferle dönen Kanuni, teşekkür etmek ve hayır duasını almak için Marmaris’e Sarı Ana’nın yanına uğrar. Ancak Sarı Ana’nın vefat ettiğini öğrenir ve üzülür. Hemen Sarı Ana’nın kabri üzerine bir türbe yapılmasını ve önündeki dereye de halkın ziyareti için bir köprü inşa edilmesini emreder. Yöre halkının inancına göre, Sarı Ana balıkçıların ve denizcilerin koruyucusudur. Denizde zor durumda kalanlar ondan medet umarlar, oda yardımlarına koşar.


Muğla'nın Marmaris ilçesinde bulunan Sarı Ana Türbesi yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. 

Ziyaretçilerinin hiç eksik olmadığı Marmaris'in manevi mimarlarından Sarı Ana, yüzyıllardır halkın kalbinde sevgi ve saygı ile yaşayan tarihi bir simge halinde. 

Bir adı da Yörük Fatma olan Sarı Ana'nın hikayesi Marmaris Müftülüğü'nce şöyle anlatılıyor: "1522 yılında Rodos'u fethetmek için Marmaris'e gelen Kanuni Sultan Süleyman onu ziyaret ederek, fetih hakkında tavsiyelerini sorar. O da 'Armutalan semtinde konaklayan askerlerden, halkın meyvesini izinsiz olarak alan askerleri bu sefere götürmediğin takdirde başarılı olacaksın' der. Buna uyan Kanuni Rodos'u fethetmiştir. Rodos'tan dönen Kanuni teşekkür etmek için uğradığı Sarı Ana'nın vefatını öğrenir ve üzülür. Kabri üzerine bir türbe yapılmasını ve önündeki dereye de halkın ziyareti için köprü inşaedilmesini emreder. 16. yüzyılda yaşayan Sarı Ana'nın türbesi kendi adını taşıyan semtte Marmaris merkezine ve koyuna bakan yamaçta bulunmaktadır." 

Sarıana'nın günümüzde olduğu gibi yaşadığı devirde de manevi kimliği ve kerametlerinin ünü memleketin her tarafına yayılmıştır. Sarı Ana'nın bir inekten Kanuni'nin birliklerine yetecek kadar süt sağması, hayırlı işlerde halka yol göstermesi ve çeşitli kerametleri hala anlatılmaktadır. - MUĞLA
SARI ANA TÜRBESİ...muğla.marmaris



Muğla'nın Marmaris ilçesinde bulunan Sarı Ana Türbesi yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. 

Ziyaretçilerinin hiç eksik olmadığı Marmaris'in manevi mimarlarından Sarı Ana, yüzyıllardır halkın kalbinde sevgi ve saygı ile yaşayan tarihi bir simge halinde. 

Bir adı da Yörük Fatma olan Sarı Ana'nın hikayesi Marmaris Müftülüğü'nce şöyle anlatılıyor: "1522 yılında Rodos'u fethetmek için Marmaris'e gelen Kanuni Sultan Süleyman onu ziyaret ederek, fetih hakkında tavsiyelerini sorar. O da 'Armutalan semtinde konaklayan askerlerden, halkın meyvesini izinsiz olarak alan askerleri bu sefere götürmediğin takdirde başarılı olacaksın' der. Buna uyan Kanuni Rodos'u fethetmiştir. Rodos'tan dönen Kanuni teşekkür etmek için uğradığı Sarı Ana'nın vefatını öğrenir ve üzülür. Kabri üzerine bir türbe yapılmasını ve önündeki dereye de halkın ziyareti için köprü inşaedilmesini emreder. 16. yüzyılda yaşayan Sarı Ana'nın türbesi kendi adını taşıyan semtte Marmaris merkezine ve koyuna bakan yamaçta bulunmaktadır." 

Sarıana'nın günümüzde olduğu gibi yaşadığı devirde de manevi kimliği ve kerametlerinin ünü memleketin her tarafına yayılmıştır. Sarı Ana'nın bir inekten Kanuni'nin birliklerine yetecek kadar süt sağması, hayırlı işlerde halka yol göstermesi ve çeşitli kerametleri hala anlatılmaktadır. - MUĞLA

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Ali Baba Türbesi - ( Tire )








Ali Baba ve Hasan Baba türbeleri eskiden günümüze gelen Anadolu nun Türk yaşamına açılmasında öncülük eden Ahilik geleneğinin bir devamını yansıtan ve bugün de Anadolu nun sayılı Bektaşi dergahlarından biridir.

Beylikler Döneminde özellikle zengin aşiret ve boy yerleşmesinin Tire ye kültürel zenginlik, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi temel boyutlar kazandırmış olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Çok yönlü aşiret yerleşimleri içinde kültürel transferler zamanla üretimde, sanatta ve düşüncede yeni boyutlara ulaşmış, bu kültürün öncüsü olmuştur.

Dışarıdan göçen dervişlerden özellikle Horasan grubu Ali Han Sultan, Buğday Dede ve Hacı Bektaşi Veli nin arkadaşı Bahattin Sultan ın oğlu gibi dervişlerle beraber , Ali Baba yalnız Tire nin değil bölgenin önemli adlarındandır. Bu yıllarda gelişme imkanı bulan başta Mevlevi, Rufai, Hurifi, Bektaşi, Nakşi, Havleti, Şazeli ve Uşşaki gibi tarikat mozayiğinin oluşmasını sağlamışlardır.

XIV. yüzyılda İbni Batutanın ifadesine göre, Tire bir Ahilik kentidir. Ahilik gelenekleri sonuncunda Tire de birçok el sanatı gelişmiş, daha sonraları unutulmaya ve yok olmaya başlayan bu el sanatları Tire´nin ekonomik ve kültürel gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.

Ali Baba Türbesi kitabesi yoktur. Ali Baba nın XIV. yüzyılda yaşadığı kabul edilmektedir. Ali Baba, Evliya Çelebi tarafından müfessir ve muhaddis olarak belirtilmekte, kayıtlarda ise, Ahi Babası olarak geçmektedir.

Ali Baba Türbesi Tire´nin doğusunda, Boynuyoğun Köyü hudutları içerisinde, Ali Baba Türbesi diye anılan yerdedir. Plan düzenlemesi bakımından da ilgi çekicidir. İki bölümden oluşan, önde sekizgen meddal bulunan, sekizgen gövdenin yüksek kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmesinden ibaret sıvalı bir yapıdır. Düzenli bir bahçe içinde ve türbe binasının dışında yer alan çeşitli mekanların oluşturduğu bir yapı topluluğu şeklindedir.

Türbe ibadetlerin yanısıra çeşitli dini vecibelerin yerine getirildiği ve içinde çeşitli Bektaşi babalarının mezarlarının (Hasan Baba vs.) yer aldığı bir kompleks şeklindedir.

Tire nin en düzenli türbelerinden biridir. Yaklaşık 15.000 m2 miktarlı bir arazi üzerinde yer alır. Su pınarı, kuyusu, ağaçları ve havuzu ile Batı Anadolu daki önemli bir dergah merkezi durumundadır.

Ali Baba Türbesi, daha önceleri Gökçen adını alan Fota adlı Rum Köyünde iken, 16. yüzyılda Tire nın oğlu Ali Baba adına yaptırılan bu Dergâh, birçok ünitelerden meydana gelmiştir.

Kaynak: A. Munis Armağan
Seydi Baba Türbesi - ( Gaziemir )







Seydiköy (Gaziemir) adını Türklerin İzmire yerleşimi ile başlayan Aydınoğlu döneminde Gazi Umur Beyin komutanlarından Seyd-i Mükremüddün den adını alır.
Emir Çaka Beyin İzmir i almasıyla başlayan İzmirdeki Türk yerleşimi Aydınoğulları döneminde artarak devam etmiştir.

Seyid ismi peygamber soyundan gelenlere verilir.Peygamber soyundan gelen Seyd-i Mükremüddün taifesinin Seydiköy e yerleşimiyle Türk hakimiyeti artmaya başlamıştır. Aydınoğulları döneminde Seydiköy, Birgiden sonra önemli bir yerleşim yeridir.
Günümüzde Seydiköy ün yerini almış olan Gaziemir adı; burayı Seyyid Mükerremüddin Zaviyesi”ne vakfetmiş olan ve babası Mehmet Beyin eski Türk devlet geleneği ve idare anlayışı doğrultusunda kendisine verdiği İzmirde ikamet ederek, hayatını savaşlarla geçirmiş olan Aydınoğlu Gazi Umur Beye izafeten verilmiş olan bir isimdir. Gaziemir ismi Gazi Umur un zaman içerisinde uğramış olduğu değişim sonucunda yaygınlaşan bir isim olduğudur.
Eşref Rumi Türbesi – Çınarköy- ( Kemalpaşa )






Kemalpaşa Çınarköy ‘de Cami avlusunda türbesi bulunan kişi Eşref-i Rûmî veya Eşrefoğlu Rûmî olarak anılır. Asıl adı Abdullah'tır. Yine de babasının ismi dolayısıyla genellikle Eşrefoğlu, Eşrefzâde veya İbnül Eşref olarak anılmıştır.İznik doğumlu olduğu için de sık sık İznikî olarak anılmış, yine de en sık kullanılan hitabı Eşref-i Rûmî olmuştur. Eşrefoğlu Abdullah Rûmî (ö. 1469), Türk şair, mutasavvıftır.
İznik doğumlu Abdullah'ın babasının zamanında Mısır'dan Anadolu'ya göçmüştür. Babasının ismi genelde Seyyid Ahmed ül Mısrî olarak geçer. Bu künyedeki Seyyid, şahsın İslam dininin son peygamberi Muhammed'in sülalesine dayandığını gösteren bir ibaredir.
Eşrefoğlu ilk eğitimini İznik'te yapmıştır. Babası ve dedesi mutasavvıf olsa ve tasavvufa da meyli olsa da daha çok ilmi eğitim görmüştür. Orta yaşlarında, bazı söylentilere göre 40 yaşlarındayken, ilim eğitimini sonlandırır ve dönemin ünlü fakihlerindenbirinin yanında çalışmaya başlar. Buna rağmen tüm bu zaman boyunca tasavvufa olan ilgisi artmıştır ve sonunda ilmi bir kenara bırakıp tasavvufi hayat tarz ve görüşüne girer. Tasavvufa girişi genellikle o dönemde Bursa'da yaşayan Abdal Mehmet isimli meczup bir veli ile arasında yaşanan bir olaya bağlanır. Fakat bunun gerçekliği tartışmalıdır.
Eşrefoğlu tasavvufi yola giriş yapmak istediğinde Bursa'nın ünlü velilerinden Emîr Sultan'a bağlanmak ister. Fakat Emir Sultanonu Ankara'ya, Hacı Bayram Veli'ye gönderir. Bir süre Hacı Bayram Veli'nin dergâhında kaldıktan sonra, öneri üzerineHama'daki kâdirî şeyhi Şeyh Hüseyn-i Hamevî'ye gider. Buraya ailesi ile birlikte gider ve bir zaman burada kalır. SonundaHama'dan İznik'e geri döndüğünde Eşrefoğlu büyük bir mutasavvıftır. İznik'te başlarda münzevi bir yaşam sürse de daha sonraları halkla iletişime geçmiş kendi tasavvufi görüşünü yaymıştır. Burada Eşrefoğlu Rumi kurucusu olduğu ve Kâdirîliğinbir kolu olan Eşrefîliği yayar. 1469 yılında yine İznik'te vefat eder.
Eşrefoğlu eserlerinde genelde yalın bir Türkçeyi tercih etse de az da olsa Arapça ve Farsça sözcükler de kullanır. Eserlerinde tasavvufi etki rahatlıkla görülebilir. En çok işlediği konu tasavvuf olduğu gibi genellikle kullandığı motifler ve kurgusal unsurlar da tasavvufi imgelerdir. Bunun dışında eserleri genel dini öğütler de içerir. Her ne kadar teknik bakımdan çok büyük başarı göstermese de, Türk tasavvufi halk edebiyatının en önemli isimlerindendir.
Eşrefoğlu'nun en önemli eseri Divan'ı olsa da, Müzekinnüfûs isimli meşhur bir eseri de bulunur. Müzekinnüfûs dini ve tasavvufi nasihatler içeren bir eserdir. Bunlar dışında matbu olmayan fakat yazma nüshalar halinde olan çeşitli eserleri vardır:Tarîkatnâme, Fütüvvetnâme, Delâil ün nübüvve, İbretnâme, Mâziretnâme, Hayretnâme, Elestnâme, Nasîhatnâme,Esrarüttâlibîn, Münâcaatnâme ve Tâcnâme.
Kaplan Paşa Türbesi – Kaplan Köyü – ( Tire )



Tire İlçe merkezine beş km. mesafede bulunan Kaplan köyünün batı yakasında dere kenarındaki türbede iki mezar bulunmaktadır. Bugün türbe tamamen yıkılmış olup sadece temel kalıntıları görülmektedir. Türbe, belgelerde çatılı olarak verilmektedir. Türbe alanı içinde, Girit fatihi vezir kaptan-ı derya Kaplan Ahmet Paşa ile Üsküdar Mevlevi şeyhi Mahmut Sadık Dede'nin mezarları bulunmaktadır. Yola yakın bölümdeki mezarda Kaplan Ahmet Paşa yatmaktadır.
Mezar taşında ; " Hü Dost kutbül arifin sultan el kilici eşşeyhü Kaplan Baba ruhu için el fatiha", ifadeleri kullanılmıştır.
Kitabede tarih yoktur. Ancak, Kaplan Ahmet Paşa'nın 17.yüzyılın ikinci yarısında vefat ettiği bilinmektedir. Evliya Çelebi, Girit'in fethine gidilirken kadırgaya onun bindirdiğini yazmaktadır.

KAPLAN AHMET PAŞA sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın eniştesi olup Tire'ye sürüldükten sonra Arpacılar (Kaplan) köyünde oturmaya zorlanır. Bu ünlü daha sonra, hem köye adını verecek hem de Tire'ye inen su yolları ve çeşmeleriyle gözde bir ad olacaktır. Özellikle Tire'nin Ertuğrul, Dumlupınar, Ketenci, Turan ve Cumhuriyet Mahallelerinin su şebekeleri önemli ölçüde Kaplan Ahmet Paşa tarafından sağlanmıştır. Ve bu su hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için de önemli vakıflar bırakmıştır. Yaşamını daha sonra kendi adı verilecek olan Arpacılar'da sürdürmüş ve burada ölmüştür.

Diğer kitabe Mahmut Sadık Dede'ye aittir ve kitabede tarih vardır.
Kitabesinde :
"Sabıkan Galata Mevlevihanesinde şeyh olan Yeğen Ali Paşazade eş-Şeyh Numan Bey’in halifesi merhum ve Mağfur eş-Şeyh Muhammed Sadık Dede. 1207" yazılıdır.
Sadık Dede Üsküdar Mevlevihanesinde kendisine verilen görev gereği Mevlevihanenin vakfiyesinde bulunan Mahmutlar Çiftliğinin bulunduğu esnada vefat eder ve Kaplan Dede namıyla anılan kabrin yanına defnedilir.
Kız Bacı Sultan Türbesi – Zeytinova – ( Bayındır )










Bayındır İlçesinin Zeytinova Beldesinin asri mezarlığının hemen üstünde olan türbe ‘de Kadın erenlerden Kız Bacı Sultan yatmaktadır. Ölümü 1416 ( H 816 )tarihindedir. Mezar alanı içinde pırnar ağaçları bulunmaktadır. Mezarın asli mi yoksa makam mezarı olduğu saptanamamıştır.
Anonim bilgilerden genellikle çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarımızın ziyaret ettikleri, dilek diledikleri, bazılarının ise isteklerini beşik şeklinde bezlerle ifade ettikleri görülmektedir.
Yerden yaklaşık bir metre yüksekliğinde bir platform üzerinde bulunan mezar 50-60 metrekarelik bir alan içerisindedir. Küçük bir bir tepe üzerine yapılmış, kapalı mekanlar hayır ve kurban dağıtım yerleri olarak düşünülmüştür.
Yörük Dede (Doğan Bey) Türbesi...ANKARA




Öksüzler Sokakta yer alan kümbetin, mimari elemanlarının değerlendirilmesiyle XIV. yüzyılda yapılmış olduğu tahmin edilmektedir.

Beş kenarlı planı ile çok değişik ve ilgi çekici olan Yörük Dede Kümbeti'nin beden duvarları moloz taştan ve taşlar arası tuğla parçaları ile kasetli olarak yapılmıştır. Beden duvarları üzerindeki kasnak sekizgen kenarlı olup, kasnakta üç sıra halinde tuğla hatıllar kullanılmıştır. Binanın üzeri dıştan, sekiz kenarlı piramit şeklindeki bir külâhla örtülmüştür. En enteresan olan tarafı, külâhın alt sıralarında daha uzun kenarlı olan tuğlaların, yukarı doğru daraldıkça ebatlarının da küçülmesi ve mümkün olduğu kadar tuğla sayısının aynı tutulmaya çalışılmış olmasıdır.
 

 

Kümbetin iç planı da dışta olduğu gibi beş kenarlı olmakla beraber, kıble köşede yerleştirilmiş olan çok dar mihrap kenarı ile, plânın altı kenarlı hale getirilmiş olduğu hissini vermektedir. Batı yönündeki iki kenar ile doğudaki kenarları kırık sivri kemerli nişlerle genişletilmiştir. Türbenin giriş kapısının hemen solundaki köşeye küçük bir mihrap yapılmıştır.

Türbenin örtüsü, Selçuklu türbelerinin hemen hepsinde olduğu gibi konik çatı altında kubbeli olarak yapılmıştır. Beden duvarlarından kubbeye geçmeden evvel küçük mukarnaslı pandantifler yer alır. Türbe plânı beş kenarlı olmasına mukabil pandantiflerin altı tane oluşu dikkati çeker. Güney kenardaki kapının solundaki köşeye yerleştirilmiş olan mihrabın üst kenarları kubbe eteğine kadar çıkmakta ve böylece birbirine çok yakın olan altıncı kenar meydana gelmektedir. Kubbe içten kasnaksızdır.

Yörük Dede Türbesinin altında bir cenazeliği bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Fakat Selçuklu Türbelerinin hemen hepsinde cenazelik bulunduğuna göre, mutlaka burada da bulunması gerekmektedir. Yapılacak bir kazıyla ortaya çıkması muhtemeldir.
Cenabî Ahmed Paşa Türbesi... ANKARA / ALTINDAĞ





Caminin kuzeyinde bir set üzerinde yer alan türbe, sekizgen gövdeli, kubbeli bir yapıdır. Türbenin çevresinde Mevlevilere ait hamuşan da denen hazire vardır. Hazirenin devamındaki parkın tamamı mezarlık idi. Haziredeki mezar taşlarının çoğu sade ve yazısızdır. Ulucanlar Caddesinden cami avlusuna girilirken, tür­benin yanından basamaklarla cami seviyesine inilir.
Türbe, beyaz düzgün kesme taşla yapılmıştır. Kemer örgüle­rinde kırmızı ve beyaz taşlar birlikte kullanılmıştır. Gövdenin son sırası ve penceresi de kırmızı taştır. Kubbesi kurşunla kaplıdır.
Alçak bir kaide üzerinde sekizgen bir kütle olarak yükselen türbenin her cephesini sınırlayan düz silmeler, bu görünüşü öne çıkarmaktadır. Türbenin kuzeydeki giriş cephesinin altında taç kapısı, üstünde sivri kemerli bir pencere vardır. Kuzey cephenin diğer cephelerden farkı, iki köşede yuvarlak birer sütuncenin yükselmesidir.
Türbenin taç kapı şeklindeki kapısına dört basamaklı bir mer­divenle ulaşılır. Dıştan geniş ve sade bir silmeyle sınırlanan taç kapının sivri kaş kemerli nişi içinde basık kemerli giriş kapısı yer alır. Kapının eşik ve söveleri tek pencere taşla yapılmıştır. Kapı kemeri üstündeki kitabelik boş bırakılmıştır. Üstte 1228 /1813 tarihi yazılıdır. Taç kapının üstünde sivri kemerli alçı pencere, diğer cephelerde de yer almaktadır. Güney cephede alt pencere
yoktur. Birbirinin aynısı olan alt cephede söve ve lentoları üstün­deki sivri kemerin demir parmaklıklı dikdörtgen pencerelerin kırmızı taştan aynalığı sadedir.
Türbenin içi beyaz badanalıdır. Kubbeye geçişte mukar­naslı bir süsleme kullanılmıştır. Kubbenin ortasında bir mührü Süleyman vardır. Alt pencerelerin üstünde alçı ile yapılmış kemer alınlığı ve güneyde Bursa kemerli bir mihrabiye görülür. Pencere üstlerine içi siyah ve kırmızı kalemle yapılan ince kıvrık dal motifleri ve yazı; mihrabiyede ise siyah kalemle rûmi motif­ler işlenmiştir. Türbenin üst pencerelerinden, güneydeki ve iki yanındakiler renkli cam işçiliğine sahip olup diğerleri sadedir.
İçerde bulunan tek mezarın kare gövdeli, serpûşlu mezar taşı üzerindeki yazılarda herhangi bir isim okunamamıştır. Türbede Cenabî Ahmed Paşa yatmaktadır. Türbenin kapısındaki 1228 / 1813 tarihi, onarıma ait olmalıdır.
Kaliteli bir işçiliğin eseri olan klasik Osmanlı üslubundaki türbenin, herhangi bir kayıt olmamasına rağmen, cami ile aynı anlayışı taşıması sebebi ile Mimar Sinan mektebinin bir ürünü­dür denebilir. Çünkü cami ile türbenin birbirlerine göre konumu bile bir ustalığın eseridir. Türbe, camiden yüksekçe ve ondan nispeten uzak bir yere yapılmak suretiyle, caminin gölgesinde ezdirilmemiştir. Türbeyi, Cenabî Ahmed Paşa'nın ölüm yılı olan 1565-6 yılına tarihlemek mümkündür.
FATMA BACI TÜRBESİ..ANKARA



Eskişehir Yolu Temelli bölgesindeki Bacı Köyü’nde bulunan Fatma Bacı Türbesi , Yunus Emre tarafından yaklaşık 700 yıl önce yaptırılmış
Bölgede islam dinini yaymak için dergah kurmuştur.Bu Dergahtaki öğrencilerden biride YUNUS EMRE'dir.Yunus Emrenin de bu köyde yaşadığı bilinmektedir.Ancak Yunus EMRE TABDUK EMRE’nin dergahında arkadaşlarıyla okurken kaçmaya karar vermişler ve kaçmışlar.Ancak YUNUS EMRE pişman olmuş ve geri dönmüş.Tabduk EMRE’nin eşi olan EZME hanıma YUNUS EMRE Hocama ben kendimi nasıl affettiririm demiş.Ezme hanım da TABDUK EMRE sabah namazına kalkar.O zaman kapının eşiğine yat. Bu kim diye sorar.Ben de Yunus derim demiş.Hangi Yunus derse arkana bakmadan çek git demiş.Bizim yunus mu derse kalk elini öp bil ki hocan seni affetmiştir der ve olay gerçekleşir. TABDUK EMRE Ezme hanıma burada burada yatan kim diye sorar.O da yunus der. TABDUK EMRE de bizim yunus mu der. YUNUS EMRE de hocam der elini öper ve affolur.Ancak YUNUS EMRE yle TABDUK EMRE nin kızı olan Fatma evlilik yapacaklarmış.Köy halkı tarafından dedikodu çıkarılmış. YUNUS EMRE de sen benim bacım ve sultanımsın demiş.onun için köyün adı BACI köyü olarak kalmıştır.Fatma bacı hiç evlilik yapmamıştır.fatma bacının vefatından sonra da türbeyi de YUNUS EMRE yaptırmıştır.TABDUK EMRE nin kabrinin Bacı köyü mezarlığında bulunmakta ve yeri tam olarak bilinmemektedir.
HELVACI BACI..BURSA







Bulgaristan’ın Filibe Kasabasından Bursa’ya geldiği rivayet edilen Helvacı Bacı, keramet gösteren “Bursa Evliyaları” arasında zikredilmektedir. Hakkında çok az bilgi vardır. Tahtakale Semti, Veziri Caddesinde, Pınarbaşı Mezarlığına doğru çıkarken, sol tarafta Helvacıoğlu Mescidi önünde bulunan kabir, Helvacı Bacı’ya aittir. Bu mezar bilhassa kadınlar tarafından zaman zaman ziyaret edilerek, helva adağı yapılmaktadır. Söylentiye göre, Helvacı Bacı bir fabrikatörün hizmetçisi idi. Fabrikatör hacca gitmişti. Evde hanımı helva pişiriyordu. Bu sırada hizmetçi kıza: “Efendim helvayı çok severdi” dediği zaman, hizmetçi kız eline bir tabak alıp içine bir miktar helva koyduktan sonra: “Ağız tadıyla bu helvayı yesin” demiştir. Bu durumu gören kadın şaşırmış ve hizmetçi kıza ne yaptığını sormuştur. Fabrikatörün hacdan dönüşünde tabak eşyaları arasından
çıkmıştır. Bu durum, bacının kerameti olarak kabul edilmiştir. Bu olaydan sonra kendisini “Helvacı Bacı” olarak çağırmışlar, hürmet ve sevgi beslemişlerdir. Vefat ettiğinde mescidin önüne defnedilmiştir.81 Helva vaat edilmesi halinde isteklerin derhal yerine geleceği inancı gereği82 Helvacı Bacı’ya helva adağının yapıldığı, evde yapılan helvaların mezarın üzerine konulduğu veya mezar çevresinde bulunan kimselere verildiği, oradan gelip geçenlerin veya yakında bekleşen çocukların bu helvaları alıp yedikleri ve sonra dua ettikleri söylenmektedir.83 Bursa’da eskiden her Ramazan’da, her gün bir kişinin helva yapıp bir köşede Helvacı Bacı hayrına dağıtma âdeti günümüzde kalkmıştır.

21 Temmuz 2016 Perşembe

KOÇALİ BABA  türbesi..urfa..siverek



Siverek ilçe merkezindedir. Sivri kemerlerle birbirine bağlanmış dört bazalt sütun üzerine oturan sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülü olan türbenin içerisinde Koç Ali Baba’nın mezarı bulunmaktadır.
 
“Keşkül”  adlı el yazması eserde: Koç Ali Baba türbesinin Siverek kasabasının Havuz Bahçe mevkiindeki mezarlıkta kargir bir yapı olduğu, ancak bu alanın Maarif’e verilmesi nedeniyle bu türbenin içerisindeki tahta tabutlarda yatan Koç Ali Baba’nın hanımının, oğlunun ve kölesinin naaşlarının naklinin yapıldığı sırada Koç Ali Baba’nın cesedinin mumyasız olduğu halde çürümediği, sol memesi altındaki yaranın ve kölesinin kesik başlı oluşunun bunların şehit edildiklerine işaret sayıldığı ifade edilmektedir. Abdulcelilzade Zühtü Efendi, bu durum karşısında olayın vilayete bildirildiğini ve Ankara’dan alınan emirler 1927 tarihinde Urfa           valisi Fuat Bey Genel Müfettiş Tali Bey, Siverek Hükümet Tabibi Dr. Kamil Bey ve Sağlık Müdürü tarafından yapılan incelemede de “cesetlerin çürümediği tespit edildiğini, Ankara’ bildirildiğini ve Ankara’dan mezarların olduğu şekilde korunması emrini aldıklarını” belirtmektedir.
 
Bu bilgilere dayanarak, esas türbenin Siverek’in Havuz Bahçe mevkiindeki mezarlıkta bulunduğu, 1927 yılında bugünkü yerine nakledildiği ve üzerine günümüzdeki baldeken kümbetin yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bugün kümbet içerisinde sadece Koç Ali Baba’nın mezarının bulunması, onun hanımı, oğlu ve kölesinin mezarlarının da nakledilip edilmediği hakkında bilgi vermemektedir.
 
Koç Ali Baba ve yine Siverek’te türbesi bulunan Cerrah Baba’nın 639’da bölgenin fethine gelen İslam Ordularının komutanı İyaz Bin Ganem’in yanında savaşan Cabir el-Ensar’ın çocukları olduğu, Siverek’i fetheden İyza bin Ganem’in, Koç Ali’yi vali, kardeşi Cerrah’ı da imam olarak Siverek’e tayin ettiği halk arasında anlatılmaktadır.
 
Yine her iki kardeşle ilgili olarak halk arasında şöyle bir olay anlatılmaktadır:
“Bir gün Cabir, peygamberimizi yemeğe davet eder, ve evdeki kuzuyu keser. Kuzunun kesildiğini gören küçük oğlu Cerrah, babasının kuzuyu nasıl kestiğini kardeşi Ali’ye tarif edeyim derken Ali’yi keserek öldürmüş olur. Korkusundan kaçarken damdan düşen Cerrah boynu kırılarak ölür.  Bunu duyan peygamberimiz her iki çocuğun cesedini yanına getirterek mesh eder ve çocuklar dirilir”


<iframe width="100%" height="500" src="http://mekan360.com/360fx_kocalibabaturbesisanliurfa,S.html"></iframe>