KARIŞIK

14 Nisan 2016 Perşembe

KAYGUSUZ ABDAL TÜRBESİ

KAYGUSUZ ABDAL TÜRBESİ

ANKARA ..BEYPAZARI ..Kabaca Köyü

 Kaygusuz Abdal Türbesi, Ankara İli Beypazarı İlçesi Kabaca Köyünün mezarlığındadır.
Kaygusuz Abdal Türbesi
Kaygusuz Abdal Türbesi
Kaygusuz Abdal Türbesi
Kaygusuz Abdal Türbesi
Kaygusuz Abdal Türbesi
Kaygusuz Abdal Türbesi
Kaygusuz Abdal Türbesi
Kaygusuz Abdal Alaiye (Alanya) Beyinin oğlu iken Abdal Musa’ya intisap etmiş uzun yıllar hizmetinde kalmıştır. Gaybi mahlasıyla yazmış olduğu şiirleri meşhurdur. Mısır’a giderek burada vefat ettiği bilinmesine rağmen, bazı kaynaklara göre 1168 yılında Kabaca Köyüne gelerek burada vefat etmiştir.
Türbe içindeki güneydoğu köşede kalan sandukanın üzerinde Kaygusuz Derviş, bu mezarın solunda kalan sandukada Kaygusuz Musa, giriş kapısının yakınındaki sandukada yineKaygusuz Derviş adı görülmektedir. Burada medfun olan şahısların Hacı Bayram-ı Velihazretlerinin tarikatı olan Bayramiye tarikatına mensup oldukları, Abdal Musa’ya olan saygılarından dolayı türbenin bu adı aldığı düşünülmektedir. 
Türbenin Durumu: Türbe kare planlı 8,2x8,6m ölçülerinde 2,1m yüksekliğindedir. Yığma taştan iki oda olarak inşa edilmiştir. Saçtan, kubbeli biçimde çatısı vardır. Türbe içinde irili ufaklı 10 sanduka bulunmaktadır. İnşa tarihi olarak 16-17. yüzyıl olarak düşünülen türbe Osmanlı Döneminden kalma olduğuna göre Kaygusuz Abdal’ın burada medfun olması zor gözükmektedir. Türbe 1992 yılında Koruma Kurulu kararıyla 1.Derece Anıt Eser olarak tescillenmiştir. Türbe içindeki bezemeler 1997 yılında yapılmıştır.

Türbe özellikle hayır duası için, değişik dilekler için ziyaret edilmektedir. Sandukalar üzerine giysiler, yaşmaklar bırakılmaktadır. Bu türbeye yine deliler ve çocuğu olmayanlar getirilmektedir.

Kaynakça: Hikmet Tanyu –Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri –Ankara Üni.Basımevi -1967 / www.envanter.gov.tr / www.kbc-koyu.tr.gg / Tolga Bozkurt -Beypazarı'ndaki Türk Devri Yapıları -2004

SOĞUKKUYU TÜRBESİ

SOĞUKKUYU TÜRBESİ


ANKARA ..NALLIHAN ..Soğukkuyu Köyü

 Soğukkuyu Türbesi, Ankara İli Nallıhan İlçesi, Soğukkuyu Köyünün güneybatısında mezarlığa yakın bir konumdadır.

Soğukkuyu Türbesinde kimin medfun olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Türbenin varlığını çok güzel bir çalışmayla bize tanıtan Sayın Yard.Doç.Dr. Murat Çerkez’den öğreniyoruz. 14 veya 15. yüzyıl Anadolu Türk Eseri olan mezarın detaylı incelemesi yapılmış, projesi çıkarılmış, ufak çapta temizliği yapılarak, türbenin tüm detayları ortaya konmuştur. Türbe Soğukkuyu halkı tarafından cami olarak bilinmektedir.  

 Türbe az miktarda düzgün kesme taştan, çoğunluğu ise yığma moloz taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Türbe harap durumda olup, çatısı yıkılmak üzeredir. Köyden uzak olması sebebiyle definecilerin yaratmış olduğu ağır tahribat türbeyi viran hale getirmiştir.

Türbe ne Selçuklu ne de Osmanlı Dönemi yapısı özelliği göstermez. Tam bir geçiş dönemi yapısı olan türbenin doğru kişilerin elinde restorasyonuyla ülkemizin kültür değerleri arasına katılması dileğiyle.  
Türbe 2007 yılında Koruma Kurulu kararıyla 1.Derece Anıt Eser olarak tescillenerek koruma zırhına alınmıştır.
Türbenin Eski Hali
Temizlikten Sonraki Hali

Türbenin Eski Hali
Temizlikten Sonraki Hali

Yusuf Baba Türbesi ANKARA / POLATLI / Tatlıkuyu Köyü

Yusuf Baba Türbesi 

ANKARA / POLATLI / Tatlıkuyu Köyü



Yusuf Baba Türbesi Yusuf Baba Türbesi, Ankara İli, Polatlı İlçesi, Tatlıkuyu Köyü Tekke Mevkiindedir.
Yusuf Baba’nın kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Bölgeye yerleşip burada Tekkesini açıp irşad görevine başlayan Kolonizatör Dervişlerinden biri olduğu düşünülmektedir.

Türbenin bulunduğu alan Tekke ve Kemikliye Mevkii olarak anılmaktadır. Sakarya Savaşında Sakarya Nehrinin üzerindeki köprü Yunan Birlikleri tarafından yıkılınca Türk Ordusu bayağı zayiat vermiştir. Bu alanda bol miktarda şehit kemikleri görüldüğü için Kemikliye olarak anılmaktadır.
           
Türbe betonarmeden yakın zamanda yenilenmiş olduğunu düşünüyoruz. Türbe etrafında antik dönem devşirme malzeme bulunmaktadır. Türbe Sakarya Nehrine hakim bir yamaç üzerinde olup hem eski bir yerleşim yeri üzerindedir, hem de yanında Müslüman Mezarlığı bulunmaktadır.

Yusuf Baba özellikle hayır duası ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.

Ali Rıza Dede Türbesi AFYONKARAHİSAR –Çay – Karacaören B.

Ali Rıza Dede Türbesi

 AFYONKARAHİSAR –Çay – Karacaören B.

 Afyonkarahisar İli Çay İlçesi Karacaören Kasabasında türbesi vardır.
Türbe betonarmeden yapılmış mimari değeri olmayan üstü kapalı bir türbedir.

 Çevre halkı tarafından özellikle çocuğu olmayan kadınlar tarafından ziyaret edilmektedir. Eğer çocuk olursa erkek çocuğuna Ali Rıza ismini, kız olursa da Sultan ismini verirler.

 Yerel evliyalardan olan Ali Rıza Dede hakkında elimizde herhangi bir bilgi yoktur.
Ali Rıza Dede Türbesi

Türbenin İçi

8 Nisan 2016 Cuma

pirlerimiz yol erenleri.ergün..ahteri

Anadolu güzelliği Tahtacılar

Anadolu güzelliği Tahtacılar











Anadolu güzelliği Tahtacılar

Babam evli iken dayısının kızına aşık olur.Dayısının kızı da(Annem) baba'ma.
Aşk bu ferman dinler mi hiç.
Annemin evlenme çağı gelmiştir başkasına vermek isterler.
çaresizdirler.
Babam kaçırsa nereye kaçıracak annemin ağabeyleri iki dayımla babam çok
 samimidir birlikte çalışırlar.Aynı yaşlardalar Babamın kaçabileceği gidebileceği 
her yeri herkesi dayılarım da bilir.
Dayılarımın bilmediği bir tek yer vardır.
Babamın dayılarıma hiç söylemediği asker arkadaşı yürekten sevdiği Muğla'da 
Dalyan'ın kemaliye köyü'ndeki tahtacı Habib Tuğral.
Sonunda oraya kaçarlar
Tahtacılar bu aşk kaçaklarını el üstünde tutarlar annemi ve babamı bir eve
 yerleştirirler.
bütün ihtiyaçlarını karşılayıp eşyalarını düzerler
Köyün ortasında bir yol vardır.
Bir tarafında tahtacılar diğer tarafında türkler otururlar.
Sunilere köyde türk diye hitap edilirmiş oysa gerçek türklerin kültürleriyle 
tahtacı olduklarını bilmediklerinden.
Annemin ilk zamanlar daha önce hiç görmediği için bu ayrımcılık tuhafına 
gitse de bakmış insanlar birbirleriyle görüşüyor arkadaş dost oluyorlar zamanla
 alışmış.
Köyde bir çoğuda biz tahtacılara yakın olduğumuzdan bizi tahtacı bilmişler.
Aslımız gerçekten tahtacıdır.
Uşak Denizli sınırında oturuyoruz o bölgede osmanlı kurulmadan önce 
Germiyan oğulları vardı şimdiki tahtacı kültüründe. Taaaki Fatih istanbul'u 
aldıktan sonra Beylerbeyi ilan ettigi rum asıllı ishak paşanın zorla 
sunileştirmesine kadar.Kabul etmeyenler kılıçdan geçirilmişti.
Bu şekilde Fatih'de Timur'la birlikte Ankara savaşına katılan 
Germiyan şah'ı Yakup beyden dedesi Yıldırım Beyazıt'ın intikamını almıştı.

Derken Kemaliye Okçular köyünde bu satırları yazan ben doğmuşum.
Bu arada dayılarım tüfekleriyle izmir Aydın ovasında Uşak'ta Afyon'da tam 
iki yıl bizimkileri aramışlar ama nafile.Nerden akıllarına gelecek bilmiyorlar ki.

Habib amcamla babam vefat etti ama biz çocukları bu dostluğu sürdürüyoruz
 bu dostluk bizden sonra gelenlerle de sonsuza kadar sürecek.Benim için 
dünyanın en güzel cennetidir orası asıl cennet olan insanlarıdır dostlarımdır.
 yaşlılık günlerimi orada geçirmek ölmeden cenneti yaşamak istiyorum.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Tahtacıların Kökenleri
Tahtacılar, Ege ve Akdeniz bölgelerinin ormanlık yörelerinde yaşayan ve ağaç
 işçiliğiyle uğraşan Alevî Türkmenlerdir ancak bugün çoğunluğu bu işle meşgul
 değildir.

Ataları, Oğuz boylarından Ağaçeriler'dir.
Timur Türkistan ve Horasan'ı egemenliği altına alınca, yurtlarını terk etmek
 zorunda kalan Ağaçeriler'in bir bölümü İran'a, çoğunluğu da Anadolu'ya yerleşti.
Moğolların Anadolu'yu işgal etmesi üzerine, buraya gelmiş olan Ağaçeriler 
bu kez Suriye ve Irak'a göç ettiler. Bunların bazısının, Timur'un ölümünden 
sonra 1405 yeniden Anadolu'ya döndüğü ve sonradan Tahtacılar olarak
 anıldığı kabul edilir.
Fatih Sultan Mehmed'in, İstanbul'un fethi sırasında 
kullanılan gemilerin yapımı için,
 Balıkesir'in Kaz Dağları'ndaki köylerden aydın muğla çine taraflarından Tahtacıları
 getirdiği bilinir.

Tahtacıların yerleşim yerleri
Zamanla yerleşik yaşama geçmeye başlayan Tahtacılar günümüzde daha
 çok Maraş, Adana, Mersin, Antalya, Akçeniş, Hızırkahya Denizli, Isparta, 
Burdur, Muğla, Aydın, İzmir, Manisa, Balıkesir, Çanakkale, Çorum, Tokat 
dolaylarında görülmektedir; sayıları milyon dolayındadır (2000)

Dil ve Din
İnançlarında ve yaşam biçimlerinde Şamanistliğe ilişkin kanıtlarla 
Alevî- Bektaşi inanç ve töreleri iç içe geçmiştir.

Türk dilini ve Orta Asya'daki geleneklerini korumaya önem verirler.
Orta Asya'da kullanılan Türkçeye (Öz Türkçe) en yakın dili kullanan kavimdir.

Gelenek ve Görenekler
Orta Asya Türklerinin dili, örf ve geleneklerini bozulmadan sürdürebilen
 sayılı oymaklardandır.
Tahtacılar oymak damgasını kutsal sayar.
Bu damganın kendilerini her türlü kötülükten koruyacağına inanırlar.
Ağaç işçiliğinde kadın - erkek birlikte çalışırlar.
Kadına çok değer verirler.
Cumhuriyetin ilanından sonra baskılar azalınca ağaç işçiliğinden vazgeçerek 
ziraat, küçük esnaflık, memuriyet vb. işlere de başlamışlardır.
Azerbaycan ve İran şiileri ile zaza, kürt alevileri ve Bektaşiler arasında tanımlar,
 ritüeller bakımdan birçok fark vardır.
Şiilerde eski İran dinlerinin etkisi,
Bektaşilerde ise caferilerin ve sunnilerin etkileri vardır.
Bu topluluklarda sonradan olma-devşirme alevilik anlayışı yoktur.
Alevi doğulur ve dedeler ocaktan gelir.



Balıkesir Tahtacı Türkmenleri: Balıkesir Kazdağları'nda ve Balıkesir ovası

Sosyal yasam
Kuzey ege'den başlayıp doğu toroslara kadar uzanan ege ve akdeniz kıyı
 şeridinin iç kesimlerinde ormancılıkla geçinen ve hızla yerleşik hayata geçen
 türkmen alevi topluluğudur tahtacilar.
Genellikle iktidar tarafından dileri inanç tarzlari ve gelenekleri yüzünden hor
 görülmüşler ve dışlanmışlardır. Zaten tahtacılar da osmanlı boyunca devletten
 uzak durup kendi içlerine dönük bir hayatı tercih etmişlerdir. Bu nedenle askere
 gitmemek için çoğu kez acem veya kıpti (roman) olarak kendilerini nüfusa
 kaydetirmişlerdir. 
çepni aşireti ile alevilik ve türkmenlik dolayısıyla ortak noktaları olmakla 
birlikte çepni aşiretinden oldukları iddiası gerçeklik taşımaz.

 Osmanlı kayıtlarına 16. yüzyılda "Cemaat Tahtacıyan" olarak geçmişlerdir.
 Bazı bilgilere göre Tahtacılar 11. yüzyılda Anadolu’ya göçen "Ağaçeri"’lerin
 soyundan gelen bir topluluk. Tahtacılar çoğunlukla göçebelikten yerleşik
 düzene geçmiş durumdalar.
Tahtacılar tarih boyunca bir çok batılı araştırmacının dikkatini çekmişlerdir.
Bu araştırmacıların dikkatini en çok Aleviliği uygulama biçimleri ve doğayla 
olan ilişkileri çekmiştir.
Tahtacılar tarih boyunca hep doğayla iç içe yaşamışlardır.
Doğayı sevmek, onunla birlik olmak, onu yaşamın kaynağı olarak görmek.
Bununla beraber Tahtacılar doğal bitkilerden elde ettikleri ilaçlarla kendi 
dertlerinin dermanını kendileri bulmuşlardır.
Yine Tahtacıların giyim kuşamları, el sanatları, yemek kültürleri ile büyük
 bir kültürel zenginliğe sahipler. Örneğin desen desen halıları, yine büyük 
kıl çadırlar. Bu çadırlar yağmur geçirmez. Kışın sıcak, yazın serinletici olurlar
 Bütün bu özgünlüklerle beraber Alevi öğretisini uygulamaları, Alevi inancının
 kadına verdiği özgürlüğü yaşamsallaştırmaları, tarih boyunca ve günümüzde 
bütün Alevilerde olduğu gibi Tahtacılar için de bir aşağılanma konusu olmuşlardır.
Tahtacı kadını gerçek anlamıyla yiğit bir kadındır.
Zorlu göçebelik koşullarında işin en büyük kısmı Tahtacı kadınının omuzundadır.
Tahtacı kadını ana olarak fedakârdır, çocukların bakımı, klasik ev (çadır) işleri,
 hayvanların bakımı ve hayvansal ürünlerin üretime dönüştürülmesi, bütün 
bunları Tahtacı kadını gerçekleştiriyor.
Bunun yanı sıra dağ koşullarında oluşan yiğitlik ve özgürlük.
Yiğitliği iki anlamda kullanabiliriz. Hem fiziksel hem ruhsal yiğitlik.
Başta da belirttiğimiz gibi Tahtacılar Alevi toplumunun önemli bir öğesi
 durumundadır.
Günümüzde her ne kadar yerleşik hayata geçip kendilerine Tahtacı 
denilmesinden hoşlanmasalar da, Tahtacılar gerçek anlamıyla büyük bir
 kültürel zenginliğe sahiptirler.
Bu zenginlikler salt Tahtacı Aleviler ve diğer Alevi topluluklar için değil,
 bütün insanlık için bir değerdirler

kaynak..alevikonseyi. + Vikipedia
Burada belirtilen bilgilere ilave yada itiraz etmek isteyen dostlarımız 
yorumlar bölümüne yazarlarsa dikkate alıp düzeltme yada ilave 
yapabileceğimizi belirtiriz saygılar
insan
https://www.facebook.com/insan-1619324298340133/








 

ŞEYH BEĞ TÜRBESİ...samsun

ŞEYH BEĞ TÜRBESİ...samsun



Ondokuzmayıs İlçesine 4 kilometre uzaklıktaki Yörükler Beldesi’nde, Kızılırmak Deltası, Kuş Cennetinin kıyısı Fevzi Çakmak mahallesinde bulunmaktadır.

Halk arasında “Şeyh Beğ ” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmamaktadır. Şeyh Beğ 1730-1825 yılları arasında Dağ Köyü’nde yaşamış ve Yörükler beldesinde şehit düşmüştür. Kendisi gibi şehit düşen Hızar,Hüseyin ve Musa adındaki kardeşleri ise Dağ Köyü’nde metfundur.
Türbe; Kızılırmak Deltası, Kuş Cennetinin kıyısındadır. Kâgir inşaat tekniği kullanılmış kubbeli şekilde inşa edilmiş olup, içinde mermerden yapılı sanduka vardır.
RİVAYET: Günlerden bir gün, İstanbul’dan Hopa’ya yük getiren bir gemi, Karadeniz Ereğlisi açıklarında fırtınaya tutulur. Gemi ha battı ha batacak! Mürettebat ve kaptan büyük bir korkuya kapılmış durumda Allah’a dua ederlerken, nur yüzlü, aksakallı, yaşlı bir zat ortaya çıkar. Allah’ın izniyle, tehlikenin geçeceğini, telaşa kapılmalarına gerek olmadığını söyleyerek hem onları teskin eder, hem de onlarla birlikte duada bulunur. Bir süre sonra fırtına geçer, gemi salimen yoluna devam eder.Bu arada gemi kaptanı, kendilerine yardımcı olan yaşlı adama;-“Baba, senin adın ne? Sana kim derler? Evin, yurdun neresi?” diye sorar.İhtiyar;—Benim evim, Samsun –Bafra Yolu üzerinde, Engiz denilen bir yer var. Oradan Balık göllerine giderken Boğaz üzerinde köprü ve mezarlık var. Mezarlıktaki yaşlı dut ağacının hemen yanındaki ev benim evim. Biz 7 kardeşiz” derve ortalıktan kaybolur. Daha sonra “Şeyh Beğ “i rüyasında gören kaptan Samsun’a geldiğinde Engiz’e varırkendisine tarif edilen dut ağacını bulur. Fakat yanında ev falan yoktur. Sadece tek bir mezar vardır. O zaman anlarki, Şeyh Beğ ulu bir zattır. Orda hemen karar vererek mevcut mezar üstüne bugünkü binayı (Türbeyi) yaptırır.Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak için ziyaret edilmektedir.

Dede Çamları Ziyareti

Dede Çamları Ziyareti 

ANKARA / KAZAN / Sarıayak Köyü

 Ziyaret, Ankara İli Kazan İlçesi Sarıayak Köyü yakındaki bir tepededir.
Dede Çamları Köy halkı tarafından Türklerin ağaca bağlı inanç sistemine göre ziyaret edilen bir yerdir. Genellikle Yağmur Duası için ziyaret edilmektedir. Bu çamlar 700 yaşındadır ve Anıt Ağaç olarak tescillenmiştir.        
 Ziyaret iki çamdan oluşmaktadır. Burada yağmur duasına çıkılır, adaklar kesilir. Bu ağaçlar kutsal kabul edildiğinden hiç kesilmez.
Dede Çamları
Dede Çamları

.        
Kaynak: www.ankarasevdam.net (Abdülkerim Erdoğan, Geçmişten Günümüze Kazan, Kazan Belediyesi Yayınları, Ankara, 2009) / www.web.ogm.org.tr

Dede Palamutları Ziyareti

Dede Palamutları Ziyareti

ANKARA / KAZAN / Sarılar Mahallesi

 Ziyaret, Ankara İli Kazan İlçesi Sarılar (Köyü) Mahallesinde dere yatağındadır.
Dede Palamutları Köy halkı tarafından Türklerin ağaca bağlı inanç sistemine göre ziyaret edilen bir yerdir. Genellikle Yağmur Duası için ziyaret edilmektedir. Yağmur duası için gelinen ağaçların yanında dualar okunur ve buradan sonra kurban kesmek için Kurban Tepesi’ne toplu olarak çıkılır.
Dede Palamudu


Kaynak: www.ankarasevdam.net (Abdülkerim Erdoğan, Geçmişten Günümüze Kazan, Kazan Belediyesi Yayınları, Ankara, 2009)

Şıh Ahmed Yatırı ..AMASYA

Şıh Ahmed Yatırı

 AMASYA –Göynücek –Başpınar Köyü

 Şıh Ahmed Yatırı, Amasya İli Göynücek İlçesi Başpınar Köyü yakınındadır.
 Şıh Ahmed’in kim olduğu konusunda herhangi bir bilgimiz yoktur.
Türbe ve mezar yoktur. Etrafı bir duvarla çevrilmiş olan ardıç ağacından oluşmaktadır.
Şıh Ahmed değişik dilekler için ziyaret edilmektedir. Ağaca çaput bağlanmakta, mum adağında bulunulmaktadır.
Şıh Ahmed Türbesi

Şıh Ahmed Türbesi
Şıh Ahmed Türbesi
Şıh Ahmed Türbesi


Kaynakça: www.panoramio.com 

Ahmet Dede ..çorum..laçin



Ahmet Dede ..çorum..laçin




            İlçenin en önemli ziyaret yerlerindendir. Halkın saygı duyduğu ve zamanla ziyaret ettiği ulu bir erenin kabrinden oluşmaktadır. Ahmet Dede’nin 1481-1522 yılları arasında Laçin’de yalnız yaşadığı bilinmektedir. Osmancık ilçesinde türbesi bulunan Koyunbaba’nın kardeşi olduğu söylenir. Çorum Hıdırlık’ta türbesi bulunan Alperen  Kerebi Gazi ile Kargı civarlarında savaşa katıldığı iddia edilmektedir. Türbesi ilçe merkezinin yaklşık 300 metre yükseğinde bulunan bir tepededir. Türbenin etrafında temel taş kalıntılarının bulunması burada zamanla yerleşik bir düzenin olduğunu göstermektedir. 
 
              Ahmet Dede halk tarafından ermiş keramet sahibi ulu bir kişi olarak bilinmektedir. Türbe içerisinde Saplı bir tokmak  (Topuz)  ın bel ağrılarını geçirdiğine inanılmaktadır. Çocuğu olmayanların türbe etrafında dolaşması halinde bel ağrılarını geçirdiğine, türbe etrafında bulunan ağaçların kesilmesi halinde ise kesenin mutlaka bir zarar göreceğine inanılır. 

7 Nisan 2016 Perşembe

REGAİP KANDİLİNİZ .MÜBAREK OLSUN..

REGAİP KANDİLİNİZ .MÜBAREK OLSUN.. TÜM İNSANLIĞA SEVGİ İMAN İHSAN EYLESİN..

Regaib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelime olarak "Regâib'in aslı budur.
Receb ayının ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ (c.c) bu gecede, Müminlere, ragibetler (ihsanlar, ikramlar) yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Regaib gecesi'nde yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.
AHTERİ..07/04/2016