KARIŞIK

26 Mart 2016 Cumartesi

KIZILBAŞ ( kaçarlar ) karabağ

KIZILBAŞ ( kaçarlar ) karabağ

Kaçarlar yine Karabağ bölgesindeki yurtlarında oturuyorlardı. Bu esnada başları olan Karabağ beğlerbeğisi İmam Kulu Han, Osmanlı kuvvetleri ile çarpışarak yurdunu korumuş, Ferhat Paşa ordusunun Karabağ'ı fethi üzerine oymağının mühim bir kısmı ile Arasbaran'a çekilmişti. Kendisi Kaçar'ın Yıva yahut belki de Yuva) obasından idi. 996 (1588) yılında adı geçen yerde öldü ve memuriyeti Ziyad Oğulları'ndan Şah Verdi Sultan'ın torunu ve Halil Han'ın oğlu Muhammed Han'a verildi.

Kaçarlar. İran’da yaşamakta olan bir Türkmen kabilesi. 1970 yılında sayıları 25 bin civarındaydı.
Moğollar zamanında İran ve Suriye arasındaki yerleri kendilerine yurt eden Kaçarlar, sonraları Azerbaycan ve Türkmenistan'a göçmüşlerdi. Azeri Türklerinin etnik yapısının oluşumunda Kaçarlar da payı vardır.[1]
İran'ın siyasi hayatında önemli yere sahip olmuşlardır. Kızılbaş kabilesinden olan Kaçarlar Ustaclu, Şamlu, Baharlu ve Afşar gibi diğer 7 kabile ile beraber Safevi Devleti'nin kurulmasına yardım etmişler. Safevi Hanedanı zamanında Karabağ ve Revan'da Kaçarlar egemen idi. I. Abbas (1587-1628) Kaçarları Azerbaycan’dan çıkarıp, Esterabad’a götürdü ve bunların bir kısmını orada yerleştirdi. Bir kısmını da Türkistan’ın Merv taraflarında yerleştirdi.[2]
Kaçar Hanedanı'nın asıl kurucusu olan Ağa Muhammed Han, 1779’da Esterabad’da şahlığını ilan etti. Ağa Muhammed Han, Şah İsmail gibi, başta Kaçarlar olmak üzere, yalnız Türk unsuruna dayanarak İran’da 1779’dan 1925 yılına kadar hüküm sürmüş yeni bir Türk hanedanının hakimiyetini tesis etti

Âzerbaycan, İran ve Anadolu’da yaşayan Türkmen kabîlesi ve İran’da (1796-1925) târihlerinde iktidar olmuş hânedân. Kaçar adı, Türkçe kaçmak kelimesinden türetilmiştir. Moğollar (1206-1320) devrinden beri Hazar Denizi kıyılarında otururlardı. İlhanlılardan Hülâgu Hanın (1256-1264), Alamut Bâtınîlerine ve Sûriye’ye karşı giriştiği seferlere katılan Kaçarlar; Irak, Sûriye ve Anadolu’ya kadar yayıldılar. İlhanlı Devleti yıkıldığı zaman, Sûriye hudûduna yerleştiler. Tîmûr Han Sûriye’yi ele geçirince, onları esas vatanları olan Türkistan’a yolladı. On altıncı yüzyılın başında kurulan Safevî Devleti (1502-1732) kurucusu Şâh İsmâil’i (1502-1524) destekleyen Kaçarlar; bu devirde vezirlik, başkumandanlık, beylerbeylik dâhil devlet kademelerinde vazîfe aldılar. Safevîlerin yıkılmasıyla, 18. yüzyılda Afşarlar (1736-1749) ile mücâdele ettiler. Afşarlı Nâdir Şaha (1736-1747) düşmanca davranan Kaçarlar, Kuzey İran üzerinden Âzerbaycan’a yayıldılar. Kaçarlı Mehmed Ağanın Âzerbaycan vâliliği sırasında İran’daki hâkimiyetleri kuvvetlendi. Zendlere (1749-1796) karşı 1779’da Şiraz’da zafer kazanan Mehmed Ağa, İsfehan bölgesini alarak, şahlığını îlân etti. 1796’da Zendlerin hâkimiyetine son veren Mehmed Ağa, İran’ı bütünüyle zaptetti. Böylece 1796’da kurulan Kaçar Devleti, Ruslarla mücâdele edip, 19. yüzyılda Avrupa devletleriyle diplomatik münâsebetler kurdu. Feth Ali Şah (1797-1834) devrinde Fransa ve İngiltere’ninn yanına çekilmek istenen İran’daki Kaçar Devleti, Çarlık Rusyasının Rint Okyanusuna inme politikasına karşı ordusunu kuvvetlendirerek, Avrupa’dan teknik eleman, silâh ve malzeme getirtti. Feth Ali Şah İran-Rus Harbi (1826-1828) sonunda imzâlanan Türkmençay Antlaşması ileİran, Kafkaslar havâlisindeki haklarını Rusya’ya vererek, Hazar Denizindeki Rus hâkimiyetini kabul etti. Muhammed Şâh (1834-1848) devrinde, Kuzey İran’da Acem asıllı Elbab Ali Muhammed’in talebesi İslâm düşmanı Behâullah’ın kurduğu“Behâîlik” ortaya çıktı. Behâîler Kaçarlı iktidârını tehdid edip, isyanlar çıkardı. Nâsireddîn Şah (1848-1896) Behâîleri kılıçtan geçirdi ise de bir fedâî tarafından öldürüldü. Doğu’nun fethedilmesi için Afganistan ve Herat’taki mücâdeleler, Hindistan’daki Gürganiyye Devleti (1526-1858)nin İngilizler tarafından yıkılmasına kadar devâm etti. Rusya, İngiltere ve Fransa’nın İran bölgesindeki rekâbeti, Kaçarlar Devleti üzerinde Avrupa devletlerinin iktisâdî hâkimiyetini arttırdı. Muzaffereddîn Şâh (1896-1907) devrinde liberalizm ve meşrûtiyet verilmesini isteyenlerin hareketleri karşısında, 1 Ocak 1907’de Meclis-i Şûrâ-yi Millî açıldı. Muzaffereddîn Şahtan sonra tahta geçen Muhammed Ali Şah (1907-1909) Meşrûtiyet Anayasasını îlân etmesine rağmen, tatbik ettirmemesi üzerine, Âzerbaycan ve diğer eyâletlerde Kaçarlı Hânedânına karşı, silâhlı mücâdeleler ile isyânlar başladı. Muhammed Ali Şahın Rus ve İngiliz kontrolündeki iktidârına ihtilâlciler son verince, yerine oğlu Ahmed Şah (1909-1925) geçti. Birinci Dünyâ Harbinde tarafsız kalan Kaçarlar Hânedanının ülkesi, Ruslar ve İngilizler tarafından muhârebe alanı olarak kullanılıp, buradan Osmanlı Devletine saldırılar tertiplendi. Harp sonrasında İran’da mahallî isyânlar ve ayrılma taraftarı hareketler gelişti. Bolşevik Rus orduları Kuzey İran’a girdi. İngilizler Ahmed Şahı 1923’te Londra’ya götürünce yerine saltanat nâibi ve ordu başkumandanı Ali Rızâ Han vekâlet etti. 1924’te İran Millî Meclisini elde eden Ali Rızâ Han, 1925’te kanlı bir darbe yaparak Kaçarlar Hânedânına son verip, Pehlevî hükûmetini (1925-1979) kurdu. Pehlevî hükûmeti devrinde Kaçarlar Hânedânından ve kabîlesinden birçok devlet adamına vazîfe verildi. Kaçarlar bugün Türkistan, Âzerbaycan ve kalabalık bir şekilde Esterâbat dâhil İran’da yaşamaktadır.

ON YEDİ HİZMET

ON YEDİ HİZMET SIRASIYLA ŞÖYLEDİR.



1, Hizmet MÜRŞİT Hizmeti

2, Hizmet PİR Hizmeti

3, Hizmet REHBER Hizmeti

4, Hizmet ZAKİR Hizmeti

5, Hizmet GÖZCÜ Hizmeti

6, Hizmet DELİLCİ Hizmeti

7, Hizmet SÜPÜRGECİ Hizmeti

8, Hizmet PEYİKÇİ Hizmeti

9, Hizmet SAKACI Hizmeti

10, Hizmet KURBANCI Hizmeti

11, Hizmet ERKANCI Hizmeti

12, Hizmet YÜREKÇİ Hizmeti

13, Hizmet KAPICI Hizmeti

14, Hizmet PAZVANTCI Hizmeti

15, Hizmet KARA KAZANCI Hizmeti

16, Hizmet KADINCIK ANA Hizmeti (Çömçeci-niyazcı)

17, Hizmet İZNİKÇİ Hizmeti

12 ERKAN

12 ERKAN

İmam Cafer yoluna uyanların yerine getirmesi gereken erkânlar (kurallar) şöyle sıralanır:

Birinci Erkan : Kanaat sahibi olmaktır.

İkinci Erkan : Sabır sahibi (sabır ehli) olmaktır.

Üçüncü Erkan : İyi huylu, yumuşak huylu (mülayim ) olmaktır. 

Dördüncü Erkan : Cömert olmaktır.

Beşinci Erkan : Gördüğünü örtmek,görmedim demektir.

Altıncı Erkan : Pirin rızalığı dışında iş istememektir.

Yedinci Erkan : Dövene ,sövene kul olmaktır.

Sekizinci Erkan : Küfrü iman saymaktır.

Dokuzuncu Erkan : Sağ mürebbidir.

Onuncu Erkan : Sağ musahiptir.

Onbirinci Erkan : Sağ sohbettir.

Onikinci Erkan : Sağ aşinadır.

İmam Cafer’e göre “Selamün Aleyküm” (Tanrının selameti üzerine olsun) cümlesi
şeriat ehline gelmiştir. “Aşk olsun” tarikat ehlidir. “Hu !” demek ise hakikat ehlinin işidir.
(Tahtacılardaki buyruktan alınmıştır.)

ALEVİLİK TE VE BEKTAŞİLİKTE KIBLE

BEKTAŞİLİKTE KIBLE

Alevilikte ve Bektaşilikte kıble 5 çeşittir. Bunlar sırasıyla şöyledir:

1- Mekke’deki kıble : Maddi kıble,Bektaşi deyimi ile Ten Kıblesi’dir. Bunun Bekta
şilikteki diğer bir adı Meydan Taşı’dır. Meydan odasının giriş kapısının solunda bulunur.
Bu taşa “Kızıl eşik taşı – Mürvet Taşı” da denir. Burası “Kolu Açık Hacım Sultan”
makamıdır.
Suçluların yargılanması burada yapılır, cezaları da burada verilir.


2- Kalb Kıblesi : “Beyt-ül Mamur” dur. Gökte bulunduğuna ve meleklerin 
(gök ehlinin)
kıblesi olduğuna inanılan tapınaktır.


3- Akıl Kıblesi : Arş yani göğün en üstün yeridir. İnsanın beynidir, üretilen 
düşüncelerdir (tefekkürdür).Bektaşilikte Çerağdır, posttur, mürşittir.


4- Fehim Kıblesi : Kürsidir ,inandır, Bektaşilikte Çerağ Tahtıdır.

5- Can Kıblesi : Diğer bir deyişle “Zat-ı Bari” yani tanrısal kimlik ,Tanrı kişiliği ,
insanın yüzüdür (Cemalullahtır.) 

ALEVİLİKTE İKRAR


ALEVİLİKTE İKRAR



Malım ile Canım ile Bu Yoldayım Malım Kurban, Canım Tercüman



Alevi toplumsallığı ikrar yani söz üzerine kurulur.Her bir Alevi can ancak ikrarı ile 
toplumun bir parçası olur.Alevi hukukunun yaptırımları da gücünü canın topluma verdiği 
ikrardan alır.Yola giren cana yolun emir ve yasaları , toplumsal kurallar bütün incelikleri ile 
ifade edilir, anlatılır. Yolun zorluğu dile getirilir.Can bunları bilerek isteyerek yola katılma 
iradesini tüm canların önünde beyan eder. Bu irade açıklamasıyla birlikte alevi hukukunun 
yaptırımlarının da kendi şahsında işlemesineolur vermiş olur.Alevi hukuku bağlayıcılığını
ikrardan alır.



ALEVİLİKTE FARZLAR VAR MIDIR?

Alevilikte olsun Bektaşilikte olsun farzlar kişinin hangi makamda olduğuna göre 
değişir.Fakat yaşamla özdeş olan Alevi ibadetinde, bütün yaşam boyunca uyulması 
gereken Oniki Farzda konulmuştur.Bunlar şöyledir :

1- Allah’ı sevmektir. Başkasının hakkına zarar getirmekten korkmaktır.

2- Kimseye haksız söz söylememek,cümle insanlara aynı gözle bakarak bencillik
etmemektir.


3- Yola ,erkana, edep ile bağlı olmak, tüm varlıklara şefkatli ve öğütçü olmaktır.

4- İnsanın yüceliğini tanımak ve ona saygı göstermektir.

5- Tanrı’dan gelene razı olmak ve belalara sabırlı olmaktır.

6- Dünya işlerinin içinde kaybolmamaktır.

7- Her şeye tahammüllü olmaktır. 

8- Halktan sakınmaktır.

9- Kanaat ehli olmaktır.Aza kanaat çoğu getirir.

10- Haktan gelen rızk için gam tutmamaktır.

11- Yalnızlık.Halka karışmamak gerekir.

12- Hakka ulaşmaya, O’nunla birleşmeye istekli olmaktır.

Görüldüğü gibi tüm bu farzlar biçime ilişkin değil,öze ilişkindir.Saygı yada 
sevginin biçimi anlatılmamış,özde olması gereken varlıkları övülmüş ve farz kılınmıştır.
















Halkalı Dede Türbesi..amasya

Halkalı Dede Türbesi..amasya
























Amasya’da Çeribaşı (Sarıbaş) Mahallesi sınırında Halkalı Sokakta bir teras üstünde yer alan türbenin Şadgeldi Paşanın torunlarından 1475 yılında vefat eden Burak Beyin kızı Sâru (Şahruz) Hatun’a ait olduğu kabul edilir. Sadece güney tarafı duvarla örtülü olan yapı baldaken tarzı türbelere girer. Ayaklar, konsollara oturan sivri kemerlerle birleştirilmiş, üzeri bir kubbe ile örtülmüştür. Geniş bir kare kasnağa oturan bu kubbe beton mozaik kaplıdır. Kubbeye içte tromplarla geçilmiştir. İçinde bulunan yere gömülü tek parça mermer sandukanın üzeri yazılıdır. Mezarın baş ve ayak taşlarında da yazılar vardır. Kenarları dört metreye yaklaşan kare planlı yapının orta yerinde bulunan sandukanın kuzeyinde dikdörtgen şeklinde siyaha yakın birbiriyle karşı karşıya duran iki taş üzerinde bulunan halkalar sebebiyle burası Halkalı Evliya diye meşhur olmuştur. Halk arasında Halkalı Dede Türbesi olarak da tanınantürbede sandukanın altındaki mahzende bulunan tabuttaki naaşınbozulmamış olup hafifçe sararmış olduğundan söz edilir. Halk arasında yürümeyen çocukların ayaklarının üç hafta cumartesi günleri taşlar üzerindeki halkalara geçirilmesi durumunda Allah’ın izniyle yürüdükleri inancı hakimdir.
-Evliyalar Şehri Amasya'dan-

25 Mart 2016 Cuma

Hacı Bayram-ı Veli Türbesi

Hacı Bayram-ı Veli Türbesi 

ANKARA / ALTINDAĞ – Hacı Bayram Mahallesi

Hacı Bayram-ı Veli Türbesi, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Hacı Bayram Mahallesi, Hacı Bayram Caddesinde bulunan Hacı Bayram Camisine bitişiktir.

Öncelikle bu büyük ulu kişileri tanıtmak, onların kim olduğu konusunda kelam etmek bizim harcımız değildir. Haklarında yüzlerce araştırma yapılmış, kitaplar yayınlanmış bu kişiler hakkında verebileceğimiz bilgiler, her yerde bulabileceğiniz, rahatça ulaşabileceğiniz ansiklopedik bilgiler olacaktır. Kaynakça bölümünde yayınlamış olduğumuz iki kitap temel referans noktalarıdır. Daha detaylı bilgi almak isteyen, konuyu daha derinlemesine ve ayrıntılarıyla çalışmak isteyenlere bu kitapları tavsiye edebiliriz. Bu kitaplar dahi Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerini tanımamız için ancak bir önsöz olacaktır…

Ankara’nın Solfasol Köyünde doğmuştur. Doğum tarihi kaynaklarda 1350-56 yılları arasında gösterilmektedir. Kesin tarih bilinmemektedir. Asıl adı Numan’dır. Babası Koyunlucalı Ahmetveya Koyunluca Ahmed, annesi Fatma Hanım’dır. Abdal Murad ve Safiyüddin adlı kendisinden küçük iki erkek kardeşi vardır. Babasının çiftçilikle uğraştığı veya hayvancılık yaptığı düşünülmektedir.

Hacı Bayram-ı Veli’nin eğitime çocukluk yıllarında başlamıştır. İlk eğitimi Yayık Sokakta metfun olan Şey İzzettin tarafından verildiği söylenmektedir. Fakat bu bilgi aradaki 50 yıllık farktan dolayı muhtemelen yanlıştır. Medrese eğitim alan Hacı Bayram-ı Veli gençlik yıllarında Tefsir, Fıkıh, Hadis, Matematik, Felsefe, Arapça, Farsça Edebiyat gibi çeşitli dersleri okumuştur.
Hacı Bayram-ı Veli öğrencilik hayatından sonra Ankara’da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese’de müderrislik yapmıştır. Hacı Bayram-ı Veli zamanın ünlü din bilgini olan Şeyh Hamid-i Veli (Somucu Baba) tarafından Kayseri’ye davet edilir. Bir Halveti şeyhi olan Somuncu Baba ile karşılaşması ilk defa bir  kurban bayramı günü olduğu için şeyh kendisine Bayram adını verir. Bugünden sonra Numan ismi yerine Bayram ismini kullanır. Bu ziyaret esnasında Somuncu, Baba Hacı Bayram-ı Veli’ye zahir ilminin ve batın ilminin derecelerini ve geleceğini  manevi yolla kendisine göstererek, ikisi arasında bir seçim yapmasını söyler ve kendisini tasavvuf yoluna girmeye, bu yolda  öğrencisi  olmaya davet eder. Hacı Bayram-ı Veli bu daveti kabul eder ve  tasavvuf eğitimine Şeyh Hamid-i Veli yanında başlar.
Kesin tarih bilinmese de Şeyhi ile birlikte 1394 yıllarında Bursa’ya geçerler. Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet (Yeşil) Medrese’de müderrislik yapar. Yine Şeyhi ile birlikte 1400 yıllarında Bursa’dan ayrılıp Şam, Mekke ve Medine’ye hac yolculuğuna çıkarlar. 1412 yıllarında döndüklerinde Şeyh Hamid-i Veli yaşlı ve yorgundur. 1412 yılında Akasaray’da vefat eder. Hacı Bayram-ı Veli Ankara’ya döner. Artık kendi adıyla anılan Bayramilik Tarikatının şeyhidir. Ankara’nın merkezinde Ogust (Augustus) Tapınağının yanında 1415 yılında Tekkesini kurar.
Tekkenin ilk imamı ileride damadı olacak olan Eşrefoğlu Rumi’dir. Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin Hocalığı, bilgisiyle Bayramilik Tarikatı hızla yayılacaktır. Alimlerin büyüklerinden olan Akşemsettin Hazretleri de gelip öğrencisi olacaktır. Bayramiliğin ilerlemesi Osmanlı’da tedirginlik yaratır. Yakın zamanda Şeyh Bedreddin olayından ağzı yanan Osmanlı bu tür ilerlemelere kuşkuyla bakacaktır. Sultan II. Murad Han tahta çıkınca, 1421 yılında Hacı Bayram-ı Veli’yi Edirne’ye çağırır. Öğrencisi Akşemsettin’le birlikte Edirne’ye geçen Hacı Bayram-ı Veli burada padişahı ve yanındakileri etkilemeyi başarır. İhbarın ve dedikoduların boş olduğu anlaşılır. Birkaç kez daha Edirne’ye geçen Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri geride halife olarak Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer’i bırakarak 1430 yılında Ankara’da vefat eder.
Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin üç kız ve beş erkek çocuğu olduğunu biliyoruz. Kızlarından sadece Eşrefoğlu Rumi ile evlenen Hayrunisa’nın ismi bilinmektedir. Oğullarının adları sırasıylaŞeyh Ahmet Baba, Ethem Baba, Baba Sultan, İbrahim ve Ali’dir.
Bilenen halifeleri şöyledir: Selahaddin Bolevi, Seyyid Abdülkadir İsfahani, Bursalı Şeyh Ömer Dede, Şeyh Lütfullah Efendi, Molla Zeyrek, Şeyh Baba Nahhasi Ankaravi, Şair Şeyhi, Akbıyık Meczup Sultan, İnce Bedreddin, Kızılca Bedreddin, Kemal Halveti, Şeyh Elvan-ı Kirazi, Akşemseddin Hazretleri, Eşrefoğlu Rumi, Yazıcızade Muhammed Efendi, Ahmet Bican, Şeyh Yusuf Hakiki Baba, Şeyh Muslihiddin Halife, Şeyh Ahmed Baba, Bardaklı Baba ve Şeyh İsa Dede'dir.
Hacı Bayram-ı Veli Türbesi
Hacı Bayram-ı Veli Türbesi
Hacı Bayram-ı Veli Türbesinin Tavanı
Hacı Bayram-ı Veli'nin Sandukası
Kare planlı, kubbeli yapılan türbe, 1429/1430 yıllarında inşa edilmiştir. Çatı kurşun kaplamadır. Türbe Hacı Bayram Camisinin mihrap duvarına bitişik inşa edilmiştir. Türbe yığma ve düz taştan, kiremitten inşa edilmiştir. Türbe içinde Hacı Bayram-ı Veli’ye ait sandukayla birlikte dokuz sanduka daha bulunmaktadır. İkisi oğulları Ethem Baba ve Şeyh Ahmet Baba’ya aittir.   
Cami ve türbe Koruma Kurulu Kararıyla 1972 yılında, Hacı Bayram-ı Veli’nin Solfasol Köyünde bulunan doğduğu ve öldüğü ev 1996 yılında, Annesinin türbesi ise 2007 yılında 1. Derece Anıt Eser olarak tescillenmiş ve korumaya alınmıştır.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri öncelikle hayır duası için ziyaret edilmektedir. Ayrıca değişik dilekler için de ziyaret edenler vardır.
        
Kaynakça: Doç. Dr. Ethem Cebecioğlu –Hacı Bayram Veli ve Tasavvuf Anlayışı –Muradiye Kültür Vakfı Yayınları -1994 / Abdülkerim Erdoğan –Ankara’nın Menavi Mimarı Hacı Bayram-ı Veli –Ankara BŞB. Yayınları -2011 / www.hacibayramiveli.com / www.enventer.gov.tr

Hacı Doğrul Türbesi ANTALYA / AKSEKİ – Yarpuz Beldesi

Hacı Doğrul Türbesi 

ANTALYA / AKSEKİ – Yarpuz Beldesi


Hacı Doğrul’un Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin kardeşi olduğu rivayet edilmektedir. Horasan ereni olduğu da söylenmektedir. Türbede ayrıca Yusufi Dede ve Torununun da mezarı vardır. Onlar Yarpuzludur. Yarpuz’un eski ismi Doğrul’dur. Bu adı Hacı Doğrul’dan almış olmalıdır.

Türbe 1988 yılında inşa edilmiştir. Taş duvarlardan inşa edilen türbenin, kubbesi de betondandır. 

Bölge halkı tarafından büyük saygı gören Hacı Doğrul değişik dilekler için ziyaret edilmektedir. Yöre halkı her yıl bir kez hayır için pilav günü düzenlemektedir.

Serik İlçesinde Cuma Selası verilirken ilçenin ileri gelenlerine “Bana bir at verin, köyümde Hoca yok, Cuma Namazı kıldıracağım” der. Atı alınca hareket eder. Ardına iki izlemesi için gönderilir. Namaz vaktine iki, üç dakika kala yetişir ve köyünde namazını kıldırır. Aynı yere onu takip edenler iki gün sonra ulaşmıştır. Cuma namazını kim kıldırdı diye sorduklarında Yusufi Dede cevabını alınca, onun evliyadan olduğunu anlamışlardır.       
   
Kaynak: Dr. Yaşar Kalafat –Horasan Eri Olarak Bilinen Anadolu Yatırları –I  

Hacı Doğrul Türbesi

Kınalı Türbesi ANTALYA / ELMALI – Eskihisar Mahallesi

Kınalı Türbesi 

ANTALYA / ELMALI – Eskihisar Mahallesi

Kınalı Türbesi, Antalya İli, Elmalı İlçesi, Eskihisar (Köyü) Mahallesi Kınalı Mevkiinde yer almaktadır.
Kınalı Türbesi
Eskihisar Köyü gelenek ve görenekleri bakımından Oğuz/Türkmen boylarından biri tarafından kurulmuş olmalıdır. Köy yakınındaki Kınalı Türbesi 6 Mayıs tarihinde Hıdrellez Törenleri kapsamında köylüler ve çevreden gelenler tarafından topluca ziyaret edilmektedir. Hakkında başka herhangi bir bilgi yoktur. 


23 Mart 2016 Çarşamba

KIZ DEDESİ..balıkesir

KIZ DEDESİ..balıkesir


Yatır Muharrem Hasbi Koray lisesi karşısında bulunmaktadır.Bu mezar Sultan Beyazıt'a hocalık yapmış değerli bir alim olan Hoca Sinan efendiye aittir.1930 lu yıllarında burası garipler mezarlığıydı yakınlarının ziyarete gelen okuma yazması olmayan bir kişi bu türbenin kapısının üzerinde bir ad olmadığını görüp gelişi güzel seçtiği bir mezar taşını bu türbenin üstüne koyar. Bu mezar taşı bir bayana ait olduğu için daha sonraki yıllarda türbe Kız dedesi olarak anılmaya devam eder.

İBRAHİM DEDE..balıkesir

 İBRAHİM DEDE..balıkesir



 Halk tarafından Allah(CC) kabul edilen İbrahim Dedenin kabri  Sındırgı Hisaralan köyünde bulunmaktadır.İbrahim dedeyle ilgili köylüler tarafından anlatılan Menkibesi: Vaktiyle hizmetini yaptığı zengin bir  Ağa, hacca gitti ve orada bir gün canı helva istedi  Onun bu arzusu İbrahim Dede’ye malum olunca koştu ağanın hanımına. 
- Bir sahan helva yapar mısın? 
- Olur, ama ne yapacaksın? 
- Birine göndereceğim. 
O esnada Ağa, Mekke’de, çadırında namaz kılıyordu. Selam verince, bir sahan helva gördü yanında.Yeni pişmiş, sıcacık. 
“Biri bırakmıştır” diye düşündü. Afiyetle yiyip dua etti gönderene. 
Ancak sahan yabancı gelmedi ona.“Bu, bizim sahana ne kadar da benziyor” diye geçirdi içinden. Ve hacdan döndü... 
Hanımı, eşyaları arasında helva sahanını görünce şaşırdı. 
Ve sordu hayretle: 
- Bu sahan evdeydi. Sende ne arıyor? 
- Evde miydi? 
- Evet, ben bununla helva yapıp, İbrahim Dede’ye vermiştim. O günden beri bu sahanı arıyorum. 
Ağa da olanları anlatınca bilmece çözüldü.
( İbrahim dedeye hürmeten köyde davul çalınmaz ve köylüleri tarafından yılda iki defa adına hayırlar yapılır)

KABAKLI BABA TÜRBESİ: balıkesir

KABAKLI BABA TÜRBESİ:  balıkesir




 Balıkesir merkeze 15 km uzaklıkta kabaklı köyünde bulunmaktadır.  Rivayetlere göre hacca giden tarla sahibi hizmetçisine buğday ekmesini söyler ancak bu yerlere kabak eken kişi hac dönüşü buğday ek dediği yerlerde kabak görünce kızar ve kabağa sopayla vurur.kabak kırılır içinden ise buğday çıkar.diğer kabaklardan da çıkınca tarla sahibi bu zatın ermiş olduğunu kabul eder. Bu ermiş zat ölünce mezarıda buraya yapılır.köyün adıda kabaklı köyü olarak kalır.
Bu kişinin 5-6 yüzyıl önce Arabistandan gelme biri olduğuda söylenmektedir.Bundan dolayı Arap dedesi de denmektedir.

BALLICA SULTAN ..balıkesir

BALLICA SULTAN ..balıkesir





Bu türbeden yatan zat evliyaullahtan Geyikli baba ve hanımı balım sultanır.Bu kişiler  Sultan Orhan zamanın da yaşamış Bursa'nın fethinde bulunmuş ve hocasının işaretiyle Balıkesir'e Şimdikiyerine yerleşmiştir.

PAŞA SULTAN..balıkesir

PAŞA SULTAN..balıkesir




Karesi beyliğinin kuruluş döneminde 1300'lü yıllarda yaşamış Karesi beyinde de hocalığını yaptığı rivayet edilen ilimizin ilk önemli manevi sultanlarındandır. Kabri Aygören Mahallesinde Karaoğlan camisinin yanınındadır

ALEMŞAH KÜMBETİ..sivrihisar

ALEMŞAH KÜMBETİ..sivrihisar




Sivrihisar'da XIV. yüzyıla ait bir türbe.

Kapısı üstündeki Arapça kitabeden analaşıldığına göre, İlhanlı Beyi Sultan Şah için bir mescid ve bir medrese İle birlikate 728 (1327-yılında Melikşah taarafından yaptırılmıştır. Son yıllarda da önemli ölçüde bir tamir görerek harap olmaktan kurtarılmıştır.

Türbenin sekizgen gövdesi muntazam işlenmiş kesme mermer taşlarından yaapılmış, üstü tuğladan yine sekiz dilimli bir piramit külahla örtülmüştür. İki taaraflı merdivenle çıkılan üst mekâna zenagin süslemeli bir niş içine açılmış kapıadan girilir. Bir duvarında mihrap olan bu mekânın altında esas mezar odası bulunmaktadır. Nisbetleri bakımından biraz dar ve geometrik motiflerin hâkim olduğu çerçevelerle sınırlanmıştır. Bu çerçevelerde dal kıvrımları aralarınada hayvan kabartmaları yer almaktadır.

Alemşah Kümbeti Anadolu Selçuklu türbe mimarisinin devamı sayılan bir yapı olmakla beraber, süslemesindeki bazı motifler Orta Asya geleneklerine işaret etmektedir. [394]



Bibliyografya


1) Tahsin Özalp, Sivrihisar Tarihi, Eskişehir 1960, s. 72; 

2) Hamza Gündoğdu, “Sivrihisar Alemşah Kümbetinin Mimarisi, Geometrik ve Plastik Süslemeleri Üzerine”, VD, XVI (1982), s. 135, 142. [395]

ÖMER HAYYAM.iran

                                           ÖMER HAYYAM.iran




Astronomi ve matematik âlimi, şâir. İsmi, Ömer bin İbrâhim’dir. Künyesi Ebü’l-Feth olup, lakabı Gıyâsüddîn’dir. Şiirlerinde Hayyam (çadırcı) mahlasını kullandığı için, bu mahlas ile meşhûr oldu. 1044-1132 (H. 436-517) seneleri arasında yaşadı. Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Önce Nasîrüddîn Şeyh Muhammed Mansûr’dan, daha sonra meşhûr âlim ve hekim Muvaffaküddîn Abdüllatîf ibni Lubad ile matematikçi Hâce Ali’den ilim öğrendi. Hayyam, Nizâm-ül-mülk ve Hasen Sabbâh’ın aynı hocadan ders aldığı da rivayet edilmektedir (Bkz. Nizâm-ül-mülk, Hasen Sabbâh).
Ömer Hayyam, Selçuklu sultânı Melikşâh’ın ve Karahanlı sultânı Şemsül-Mülûk’un iltifatına kavuştu. Çalışmalarında Nihavendi, Mahanî, Mervezî, Sabit bin Kurra, Ebü’l-Kâmil Suca’, Bettânî, Neyrîzî, Ebü’l-Vefâ, İbn-i Yûnus, İbn-i Heysem, Bîrûnî ve İbn-i Sînâ gibi İslâm âleminde yetişmiş fen âlimlerinin eserlerinden faydalandı. Uzun bir ömür süren Ömer Hayyam, 1132 senesinde Nişâbûr’da öldü. Kabri bu şehrin Hira mezarlığındadır.
Ömer Hayyam, matematik alanında yaptığı çalışmalar ile meşhûr oldu. Cebirde ikinci dereceden denklemlerin geometrik ve cebirsel çözümleriyle, üçüncü dereceden denklemlerin geniş bir tasnifini yapmıştır. Bu tasnif, o zamana kadar yapılmamıştı. Üç kökü pozitif olan bir üçüncü derece denkleminin üç kökünü tâyin etmiştir. Bugünkü cebir ile matematik analizde seri ve dizi konusunda yeni bir uygulama alanı olan; formülünü ortaya koymuştur. Bu formül, zamanımız cebir kitaplarında Binom formülü veya Nevvton formülü otarak bildirilmektedir. Bu formülün terimlerin açılımlarının katsayılarını pratik olarak veren;
(a + b)° 1
(a + b)1 1 1
(a + b)2 1 2 1
(a + b)3 1331
(a + b)4 14641
(a + b)5 15101051
(a + b)6 16 15 20 15 61
(a + b)7 1 7 21 35 35 21 7 1
bu tablo bugün aritmetik üçgen veya Paskal Üçgeni adını almaktadır. Bu tablo da Hayyam’a ait bir keşiftir. Binom formülü ve aritmetik üçgeni, matematik târihinde ilk defa Ömer Hayyam tarafından ortaya konduysa da, ondan asırlar sonra yaşamış batılı ilim adamları bunlara sâhib çıkarak kendi buluşlarıymış gibi ilim dünyâsına açıklamışlardır.
Ömer Hayyam, denklemler üzerinde çok önemli çalışmalar yapmıştır. Birçok cebir denklemlerinin çözümünü, geometrik olarak açıklamıştır. Kübik denklemlerin kısmî çözüm şekillerini sistematik bir şekilde tarif ve tasnif etmiştir. Hayyam, Fransız Matematikçi Descardes’dan ortalama altı asır önce, analitik geometrinin Harezmî’den sonra ikinci önderidir. Bu denklemleri; x3 + b2x = b2c denklemini, x = by ve y2 = x(c-x) koniklerinin kesiştirilmesiyle;
x3 + ax2 + bx2 = b2c denklemini de, x2 = (x + a). (c-x) ve x (b+x) = bc eğrilerinin kestirilmesiyle çözmüştür.
Bugün matematikte önemli bir yer tutan, on yedinci asır Fransız matematikçisi Pierre Fermat’ın adına atfen, Fermat Teoremi’nin özel bir durumu olan x3+y3 = 23 denkleminin tam sayılarla çözülemiyeceğini, büyük bir ustalıkla Fermat’tan beş buçuk asır önce göstermiştir. Bu konudaki çalışmaları kendinden sonra gelen matematikçiler tarafından temel kural olarak kabul edilmiştir.
Ömer Hayyam’ın geometrideki çalışması, Oklid elemanları üzerine yaptığı araştırmayı ihtiva etmektedir. Oklid’in yaptığı çalışmaları geliştirmiş, genişletmiş ve mükemmel bir hâle getirmiştir. Bugünkü cebirsel geometriye ilk adımı atanlardan birisidir. Ömer Hayyam’ın matematikdeki şöhreti, özellikle üçüncü dereceden denklemleri mükemmel bir surette tasnif etmesinden ve bunları sistematik olarak çözmüş olmasından ileri gelmektedir. Her ne kadar onun çözüm metodları Harezmî’ninki gibi geometrik görüşlere dayanıyorsa da, Hayyam’ın cebirinde her şeyden önce, şu yön kayda şayandır. Hayyam kullandığı denklemlerin hepsinde, nümerik veya cebirsel çözümleri geometrik metodlara bağlamakla bu işi kânunlaştırdı. Üçüncü dereceden denklem tipleriyle dördüncü dereceden bâzı denklemlerin özellikle Ebü’l-Vefâ tarafından çözümüne başlanılmış olan x4 + ax3 = b tipindeki denklemi çözmeye muvaffak oldu.
Ömer Hayyam, matematiğin yanında astronomi ilmi ile de meşgul olmuştur. Nizâm-ül-mülk’ün yardımı ile Nişâbûr” da eski bir astrolojik rasad kulesinde rasadlar yapmıştır. Daha sonra 1074 senesinde Bağdâd Dâr-ür-Rasad’ına müdür tâyin edilerek Zîc-i Melikşâh’ı hazırlamakla görevlendirildi. Bir süre sonra tekrar Nişâbûr’a dönen Hayyam, Sultan Melikşâh tarafından Fars takviminin ıslâhına me’mûr edildi. Hayyam, bunun üzerine Melikşâhî veya Celâlî takvimi adı ile anılan güneş takvimini hazırladı. Bu takvimde hatâ, 5000 senede takriben bir gündür. Zîyc-i Melikşâh’ı Batlemyüs’ün astronomik tablolarını esas alarak hazırlamıştır. Bu cetveller adlarıyla birlikte yüz yıldızın enlem ve boylamını ihtiva eder.
Doğu dünyâsında Ömer Hayyam, ilmî cephesinden daha çok rubâîleri ile meşhûr olmuştur. Kolay anlaşılır, akıcı ve açık bir üslûbla bu türün en güzel örneklerini vermiştir. Rubâîlerindeki bütün mısra’lar, kelimeler ve kâfiyeler ölçülü, çok kuvvetlidir. Dünyâ ve insan hayâtını konu alan yaklaşık iki yüze yakın rubaisinde; geçici ve fâni olan (ölüm bulunan) dünyâdan azamî seviyede zevk almak gerekir görüşünü ileri sürmektedir. Ahıret hayâtından habersizmiş gibi görünerek eğlence, aşk ve şarap konularına ağırlık vermekte, kendisini bunlarla teselli etmeğe çalışmaktadır. Ömer Hayyam için gerçek olan, yaşanan ve ele geçendir. Alamut kalesini işgal ederek bir eşkıya devleti kurmuş olan Hasan Sabbah’ın etkisinde kalmış ve onun yoluna girmiştir. Bu dünyânın ötesinde ikinci bir dünyâ olduğuna ve öldükten sonra dirilmeye inanmaz. En mühim ölçünün bütün felsefeciler gibi akıl olduğuna inanır. Gerçeğe ancak akıl yoluyla varılabileceğini zanneder. Bu yüzden şuarâ tezkirelerinde rubailerinin değeri takdir edilmekle beraber, insanların îmânî esaslarını bozan düşünceleri sebebiyle makbul olmadığından bahsedilmektedir.
Ömer Hayyam, astronomi, cebir ve geometri ile ilgili bir çok eser yazmıştır. Bunlardan en önemlisi Fil-berâhin âlâ mesâil-il-Cebr vel-Mukâbele’dir. Aslı elli iki sahîfeden ibaret olan eser muhtevası bakımından beş ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm; önsöz, cebirin esas rasyonlarının tarifleri ve denklemlerinden ibarettir. İkinci bölüm; birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümünü ihtiva eder. Üçüncü bölüm, kübik denklemlerin teşkilinden bahseder. Dördüncü bölüm, paydalarında bilinmiyenin kuvvetleri bulunan kesirli terimli denklemlerin münâkaşasını ihtiva eder. Beşinci bölüm ise, Cebire dâir bâzı ek ilâveler hakkındadır. Eser, 1851 senesinde F.Woepcke tarafından Fransızcaya tercüme edilmiştir. Eserin Leiden, Paris ve india Office kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur.
Yazmış olduğu diğer eserlerden bâzıları şunlardır: 1-Risale fi şerhi mâ-eşkele min müsâdereti Kitabı Oklides, 2-Muhtasar fit-tab’iyyat, 3-Risale fî Külliyât-il-vücûd, 4-Risâlet-ül-kevn vet-teklîf, 5-Müşkilât-ül-hisâb, 6-Mîzân-ül-hikme, 7-Levâzım-ül-emkine, 8-Kitâb-üş-şifâ, 9-Risale fi ha el-ihtiyâl li-mârifeti mikdâr-iz-zeheb vel-fîddati fî cismin mürekkebin, 10-Nevruznâme 11-Ravdat-ül-kulûb, 12-Risâle-i vücûdiyye.
Eserlerinin ve rubailerinin hepsi bütün dünyâ dillerine tercüme edilmiştir. Yahya Kemâl de dâhil olmak üzere bir çok şâir ve yazar tarafından rubâîleri nesir ve nazım şeklinde Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Ömer Hayyam’ın geometrideki mantıkî ve derin araştırmaları, cebirdeki kendisinden önce bu ilimlerde büyük gayret gösterenlerin çalışmaları üzerine kaydettiği ilerleme, asırlarca bu ilimlerdeki değişmeyen program olarak kalmıştır.