KARIŞIK

9 Şubat 2016 Salı

Şıh Ali Ziyareti / ANKARA / POLATLI

Şıh Ali Ziyareti / ANKARA / POLATLI / Şeyhali Köyü

Ziyaretin Yeri: Şıh Ali Ziyareti, Ankara İli, Polatlı İlçesi, Şeyhali Köyü Aydede Mevkiindedir.

Şıh Ali Ziyareti Nedir: Şeyhali Köylüleri ismini bir Yörük cemaatinden almıştır. Şıh Ali Ziyaretinin varlığını değerli araştırmacı Abdülkerim Erdoğan’dan öğreniyoruz.

Ziyaretin Durumu: Ziyaret Aydede Mevkiinde üstü açık bir mezar şeklindedir.

Ziyaret Nedeni: Köylüler duaları ve adakları için bu ziyarete gelmektedir.

Kaynakça: www.ankarasevdam.net  

Taylan Köken

7 Mart 2015 Cumartesi

Yusuf Baba Türbesi / ANKARA / POLATLI / Tatlıkuyu Köyü

Türbenin Yeri: Yusuf Baba Türbesi, Ankara İli, Polatlı İlçesi, Tatlıkuyu Köyü Tekke Mevkiindedir.
Yusuf Baba Türbesi
Yusuf Baba Kimdir: Yusuf Baba’nın kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Bölgeye yerleşip burada Tekkesini açıp irşad görevine başlayan Kolonizatör Dervişlerinden biri olduğu düşünülmektedir.
Türbenin bulunduğu alan Tekke ve Kemikliye Mevkii olarak anılmaktadır. Sakarya Savaşında Sakarya Nehrinin üzerindeki köprü Yunan Birlikleri tarafından yıkılınca Türk Ordusu bayağı zayiat vermiştir. Bu alanda bol miktarda şehit kemikleri görüldüğü için Kemikliye olarak anılmaktadır.           

Türbenin Durumu: Türbe betonarmeden yakın zamanda yenilenmiş olduğunu düşünüyoruz. Türbe etrafında antik dönem devşirme malzeme bulunmaktadır. Türbe Sakarya Nehrine hakim bir yamaç üzerinde olup hem eski bir yerleşim yeri üzerindedir, hem de yanında Müslüman Mezarlığı bulunmaktadır.

Ziyaret Nedeni: Yusuf Baba özellikle hayır duası ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.

Fatma Bacı Türbesi / ANKARA / SİNCAN

Fatma Bacı Türbesi / ANKARA / SİNCAN / Bacı Mahallesi

Türbenin Yeri: Fatma Bacı Türbesi, Ankara İli, Sincan İlçesi, Temelli Kasabası Bacı (Köyü) Mahallesinde bulunan Fatma Bacı Camisine bitişiktir.
Fatma Bacı Cami ve Türbesi
Türbe Kitabesi
Türbe Sandukaları
Fatma Bacı Kimdir: Bacı Köyü ve çevresi Antik Dönemlerden kalmış birçok yerleşime sahiptir. Bacı Köyü bölgede Türklerin ilk iskân yerlerinden biridir.
Bacım Sultan olarak da anılan Fatma Bacı Polatlı İlçesi Gedikli Köyünde medfun olan Hacı Tuğrul Baba’nın torunudur. Bacıyan-ı Rum olan Ahi Liderlerinin kadın olanındandır. 1310 yılında Bacı Köyünde vefat etmiştir. Ahi Fatma Bacı, Tımar Sahibi, Fütüvvet Ehli ve Ahi bir Veliyye’dir.
Başka bir rivayete göre Fatma Bacı, Taptuk Emre’nin kızıdır.
1530 yılı Osmanlı Kayıtlarında Fatma Bacı Köyü, Ahi Fatma Bacı Köyü olarak anılan köydeFatma Bacı Zaviyesi’ne ait birçok kayıt bulunmaktadır.

Türbenin Durumu: Türbenin yaklaşık 700 yıl önce Yunus Emre tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Bu tamamen rivayettir. Türbe duvarındaki kitabede “Vaktin neseb yönüyle dost ve yüce insanı Fatıma Bacı. 20 Muharrem sene 710 H./1310” yazmaktadır.
Türbe içinde Fatma Bacı, Eşi, İki çocuğu ve bir hizmetlisi medfundur.
Türbe yakın zamanda Vakıflar tarafından restore edilmiştir, çevre düzenlenmesi ise Belediye tarafından yapılmıştır.  

Ziyaret Nedeni: Fatma Bacı, özellikle hayır duası ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.


Ardıçtepe Yatırları / ANKARA / ŞEREFLİKOÇHİSAR

Ardıçtepe Yatırları / ANKARA / ŞEREFLİKOÇHİSAR / Karandere Köyü

Türbenin Yeri: Anayurt Türbesi, Ankara İli, Şereflikoçhisar İlçesi, Karandere Köyü, Ardıç Tepe Mevkiindedir.
Ardıç Tepe
Ardıçtepe Yatırları Kimdir: Karandere Köyü ilk olarak Ardıç Tepe yamacında kurulmuştur. Ardıç Tepe üzerindeki mezarlar Yatır olarak anılmakta ve ziyaret edilmektedir. Kim oldukları konusunda herhangi bir bilgi yoktur.

Türbenin Durumu: Türbenin durumu hakkında herhangi bir bilgimiz yoktur.

Zuhurat Baba

Zuhurat Baba

istanbul-evliyalari-14-zuhurat-baba
Bakırköy’de yaşayanların çok iyi bildikleri aynı zamanda bu güzel semtte bir mahalleye de adını vermiş Zuhurat Baba Türbesi, İstanbul’un meşhur türbelerindendir. Türbeyi, İncirli Caddesi’nden Bakırköy Meydanı’na inerken, Bakırköy Kaymakamlığı’na gelmeden sağdaki ilk caddeye girdiğinizde yolun sonuna doğru görürsünüz ki girdiğiniz bu caddenin adı da Zuhurat Baba Caddesi’dir zaten. Fetih sırasında Bizans’ın zehirlediği su kuyularının susuzluğa sebep olduğu bir anda sırtında su kırbası, elinde su tasları ile ak sakallı, nur yüzlü bir kişi olarak ortaya çıktığı ve bitmeyen bir suyu dağıttığı rivayet edilir.

Selami Dede

Selami Dede

istanbul-evliyalari-10-selami-dede
Kısıklı’dan Çamlıca Tepesi’ne doğru çıkılırken yolun solunda bulunan küçücük bir türbedir Selami Dede’nin türbesi. Bu türbe Selami Dede’ye gönülden bağlanmış pek çok kişi tarafından ziyaret edilir, dilekleri kabul olanlar buraya tekrar geldiklerinde mutlaka bir kutu kesme şekerle gelir ve kutuyu oraya bırakırlar ki dileğinin kabul olmasını isteyenler alsın.

Helvacı Baba Türbesi

Helvacı Baba Türbesi

istanbul-evliyalari-09-helvaci-baba
Halk arasında helvacılık da yaptığı için “Helvalı Baba” ya da “Helvacı Baba” gibi isimlerle bilinen bir tasavvuf ehline ait olan bu türbe Vefa’dan Veznecilere giden yol üzerindedir. Ziyaretçisi hiç eksik olmayan bu türbede özellikle Cuma günleri dilek sahipleri helva dağıtarak dileklerinin kabulü için dua ederler.

Telli Baba

Telli Baba

istanbul-evliyalari-03-telli-baba
Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdâyi, Beykoz’da Yuşa Peygamber, Beşiktaş’ta Yahya Efendi ile birlikte boğazın dört bekçisinden biri olduğuna inanılır. Telli Baba, İstanbul’un bir ucunda Rumelikavağı’nda bulunan bir küçük türbedir. Tam olarak kime ait olduğu belli olmayıp, hakkında çeşitli rivayetler olan bu türbeyi daha çok evlenmek isteyen kişiler, duası kabul olup evlenen gelinler bir de dilekleri olanlar sıklıkla ziyaret eder…
Bir rivayete göre asıl adı İmam Abdullah Efendi olan Telli Baba, Fatih devrinde orduda tabur imamı iken şehit olur. Uzun yıllar önce hastalıklı bir genç kızın onu rüyasında görmesiyle birlikte mezarı keşfedilir. O günden sonra iyileşen genç kızın peşinden birçok insan da bu türbeyi ziyaret etmeye başlar.

Oruç Baba

Oruç Baba

istanbul-evliyalari-01-oruc-baba
İstanbul ve Ramazan denince akla ilk gelenlerdendir. Özellikle Ramazan’ın ilk günü mahşeri bir kalabalık kaplar Topkapı Şehremini’nde bulunan türbenin sokağını. Oruç Baba’nın yüzü suyu hürmetine Allah’tan ne dilerlerse bir yıl içinde gerçekleşeceğine inanan ve dileği olanlar, yedi ya da on bir kişiden zeytin, sirke veya şeker alarak burada açarlar ilk oruçlarını.

Seyyid Hasan Basri Türbesi .AFYONKARAHİSAR .

Seyyid Hasan Basri Türbesi 

/ AFYONKARAHİSAR -İscehisar -Seydiler Beldesi

Seyyid Hasan Basri Türbesinin Yeri: Afyonkarahisar İlinin İscehisar İlçesine bağlı olan Seydiler Beldesi Cumhuriyet Mahallesinde camisi ile bitişik türbesi vardır.
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Türbe Tabelası
Seyyid Hasan Basri Kimdir: Seydiler kasabasına ismini veren Seyyid Hasan Basri ve arkadaşlarıdır. Halep’te öğrenim gördükten sonra, Hacı Bektaşı Veli’nin yanına gelen Hasan-ı Basri burada eğitimini tamamlayıp arkadaşları, Yargeldi SultanHayran Balı Sultan ve Karaca Ahmet Sultan ile birlikte Afyonkarahisar’a gelip burada dağılırlar ve kendi zaviyelerinin kurarlar. Hasan-ı Basri’nin Kadiri tarikatına mensup olduğu belirtilmektedir.
Bektaşi menakıplarında adı Karaca Ahmet Sultan ile birlikte adı anıldığından Hasan-ı Basri’nin 13.yüzyılın sonu veya 14.yüzyılında başında yaşadığı düşünülmektedir. 1333 tarihli icazetnameye göre asıl adı Hasan bin Basri bin Habib’dir.    
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Türbenin Durumu: Türbe camiye bitişiktir. Ahşap tavanlı türbe yine iki adet ahşap direk ile desteklenmektedir. Türbede Hasan-ı Basri’nin sandukasının haricinde bu zaviyede görev almış arkadaşlarının sandukaları bulunmaktadır. Türbede Hasan-ı Basri, eşi ve oğlunun türbesinin haricinde yedi tane arkadaşının türbesi bulunmaktadır. Türbede dört adet sancak bulunmaktadır. Ayrıca gelen hastanın türbede gecelemesi için de bir yatak bulunmaktadır.
Türbenin yanındaki hazirede değişik dönemlerden kalma arkeolojik devşirme taşların da kullanıldığı mezarlar bulunmaktadır.   
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Ziyaret Nedeni: Genellikle kedi köpek ısırması üzerine ısırılan kişi türbeyi ziyarete getirilir. Türbedar tarafından türbeden alınan toprakla ovalanan kişiye, perhiz verilir ve tuz yedirilir. Hayvan tarafından ısırılan kişinin, eğer ısırılmadan kısa zaman sonra türbeye getirilirse iyileşeceğine inanılır.
Türbeye bayılma ve benzeri rahatsızlıkları olan hastalar getirilir. Hastalar günün her saati kabul edilir. Hastaya tekkenin görevlendirdiği hastabakıcılar bakar. Hasta suya baktırılır, üşüyüp üşümediği sorulur. 
Türbeye Hasan-ı Basri hazretlerinin torunları bakmaktadır. Gelen hastaya kadınsa kadın, erkekse erkek görevli eşlik eder. Kuduz tedavisinde şu ilginç uygulama yapılır: Ağustos ayının başında 10 gün kadar tekkeye 1cm büyüklüğünde Kuduz Böceği denilen böcekler gelmektedir. Bu böcekler sadece Tekke görevlileri tarafından toplanır ve kaplara konularak ölmesi beklenir. Ölünce güneşte kurutulan böcekler, tedavi için toz haline getirilir.
Hayvanlar ısırılan kişiler tedavi için tekkeye gelir. Muayene edildikten sonra tedavi genellikle bir gün sürer ve yeterli sonuç alınamazsa tedavi üç güne çıkarılır, sonra yanına terkipten verilerek hasta evine gönderilir. Tedavide, hasta Hasan-Basri’nin sandukası yanında dua ettirilir, tekke suyunun içine bir fiske Kuduz Böceği tozu, türbe toprağı karıştırılır ve hastaya üç yudumda içirilir. Sonra yağsız, tuzsuz çorba mayasız ekmekle beraber hastaya verilir. Hasta tedavisi iyileşinceye kadar aynı şekilde devam eder.       
Menkıbeler: 1-) Bektaşi Menakıbına göre Seyyid Hasan Basri, Karaca Ahmet Sultan,Yargeldi Sultan (Akşemsettin) ve Hayran Veli Sultan arkadaştırlar. Eğitimlerini tamamlayıp Afyon’a gelirler ve dolaşırlarken susarlar ve namaz vakti gelmiştir. Karaca Ahmet Sultan asasını yere vurur ve yerden su fışkırır. Çıkan su ile işlerini hallederler. Bu suyun çıktığı yere bir çeşme yapılır. Bu çeşme bugün Olucak Çeşmesi’dir.
2-) Bu menkıbe diğer versiyonunda ise Hasan Basri ve askerleri Afyon’dan dönerlerken askerlerinden birisi yolda rahatsızlanır. Karın ağrısı çeken askeri görünce Hasan Basri asasını yere vurur ve topraktan “acı su” fışkırır. Bu suyu içen askerin karın ağrısı hemen geçer. İşçehisar’ın doğusunda iki tepe arasında bu su hala kaynamaya devam etmektedir.

Kaynakça: Nihat Aytürk – Bayram Altan – Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri- Altanoğlu – 1992 / Abdulhalim Durma –Evliyalar Şehri Afyonkarahisar -2009.

Seyyid Cemal Sultan Türbesi /

Seyyid Cemal Sultan Türbesi /


 AFYONKARAHİSAR -İhsaniye -

Seyyid Cemal Sultan Türbesinin Yeri: Afyonkarahisar İli İhsaniye İlçesine bağlı Döğer Beldesine 5km uzaklıktaki bir tepenin yamacında türbesi vardır.
Seyyid Cemal Sultan Türbesi
Seyyid Cemal Sultan Kimdir: Hacı Bektaşi Veli’nin halifelerindendir. 1280 senesinde doğmuş, 1365 senesinde vefat etmiştir. Türbede bulunan yazıtta Peygamberimizin 16. torunu ve Musa-i Sani’nin çocuğu olduğu belirtilmektedir. 
Seyyid Cemal Sultan’ın Afyon, Kütahya ve Eskişehir’de Kemal Sultan olarak  anılmakta ve bilinmektedir. Derviş Cemal Ocağı’nın kurucusudur.  

Türbenin Durumu: Türbe 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyonu tamamlanmış ve halkın ziyaretine açılmıştır. Türbe kesme taştan yapılma olup 700 yıllık bir geçmişe sahiptir. Türbe iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Mehmet ve Ahmet adındaki iki kişinin mezarı bulunmaktadır. İkinci bölümde ise Seyyid Cemal Sultan’ın mezarı bulunmaktadır. Türbenin bahçesinde sekiz tane üstü açık mezar bulunmaktadır ve bunlardan biri Gözcü Bal’a aittir.
Türbe Restorasyon Yapılırken
Restorasyon Sonrası Türbe
Ziyaret Nedeni: Her yıl 15 Mayısta düzenlenen Seyyid Cemal Sultan Anma Etkilikleri türbede yapılmaktadır. Yöre halkı ve çevre illerden gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.  
Seyyid Cemal Sultan’ın vefat ettiği yer Döğer Kasabası Çakırlar Mevkii olduğu için türbeÇakırlar Tekkesi olarak da anılmaktadır. Alevi-Bektaşi yurttaşlarımız tarafından ziyaret edilen türbede kurban kesilir, adak adanır ve Cem törenleri yapılır.

Menkıbeler: 1-) Hacı Bektaşi Veli’nin en sevdiği halife olarak anılan Seyyid Cemal Sultan’ı tüm halifelerinin en önünde tutarmış ve sık sık sırtını sıvazlayarak “Cemal’imdir, Cemal’imdir, Cemal’imdir” diyerek sevgisini belirtirmiş.

Abalı Dede .ankara







Abalı Dede .ankara
Abalı Dede'nin 1351 yılında o gunku adı Memluk olan Memlik'te doğdugu, 1426 yılında da yine doğduğu yerde 77 yasındayken ebediyete irtihal ettiğini, bütün hayatını ibadet, hayır ve hasenetten sonra bina yapımı, tamiri işleriyle devam ettiğini, tarihi kaynaklardan ögrenmis bulunuyoruz.  Bina yapımı işleriyle ilgilenirken, ABA (Sayaktan yapılmış , yakasız uzun üstlük) giydiği icin ABALI DEDE adını almıştır. Hasan Veli Abalı Baba, Yüce Allah'ın sevgili kullarından olduğuna inanılan keramet sahibi mübarek bir zattır.  


Türkiye’nin neredeyse her köyünde “Horasan eri” olarak anılan “Allah dostları”nın kabirleri veya adına yapılmış türbeleri vardır. Bu ulu kişilere “gazi”, “derviş”, “dede”, “baba”, “seydâ”, “velî”, “şah”, “şeyh”, “ermiş”, “seydî”, “sultan” ve “seyyid” gibi  ünvanlar verilir ve dualar bu kutlu kişilerin makamlarında yapılır. Allah rızası için kurbanlar bu makamlarda kesilir.  Hasta olanlar, muradı olanlar, bu makamları ziyaret ederek bu ulu kişilerin ruhaniyetlerinden istimdat umarlar.  




Abalı Baba Türbesi, psikolojik rahatsızlıkları olan kişiler tarafından sıkça ziyaret edilir. 
Anadolu’da yaygın olan “ocak tedavi” merkezidir.  


Abalı Baba, türbede üç evladı ve hanımı ile birlikte medfun... 




Bir rivayete göre; Abalı Baba, Hacı Bayram-ı Veli ile buluştuklarında sohbet esnasında, gelenlerden biri şöyle der; Ya Mübarek yerin hoş güzel, havadar fakat gölgeliğin yokmuş der, Abalı baba hemen yerinden kalkıp ocaklarda yanmakta olan üç meşe palamut ağacını alır, ayrı ayrı yerlere diker ve pürlen ya mübarek dediğinde o uçları yanmakta olan ağaçlar Allah'ın izniyle yemyeşil gölgelikli ağaçlar olurlar, gölgesinde yemeklerini yerler. 
Ağaçlar hala orada bulunuyor fakat kurumuş... 


8 Şubat 2016 Pazartesi

Hızır Aleyhisselam ve Samandağ Türbesi

Hızır Aleyhisselam ve Samandağ Türbesi (Ziyaret)

Hz. Hızır Türbesi









Hızır Kelimesinin Anlamı ve Hızır’ın Kimliği
Hızır, Arapçadaki imlâsıyla el-Hadır kelimesi, hemen hemen bütün kaynaklarda bir isim değil, lakap olarak değerlendirilmiştir. Bu kelimenin bazı kaynaklarda da el-Hadr, el-Hıdır seklinde kaydedildiği görülürse de, doğrusunun el-Hadır olduğu kabul edilmiştir. Bu kelimenin Türklerde Hızır veya nadiren Hıdır, İranlılarda ise Khezr şeklinde kullanıldığı bilinmektedir. El-Hadır kelimesinin yine Arapçadaki el-Ahdar manasına geldiğini belirten Ocak, bu kelimenin de yeşil, yeşilliği çok olan yer manasına geldiğini ifade eder. ( Ocak 1990, 59–60)
Hızır’ı işaret eden özelliklerden birisi de oturduğu yerlerin veya dokunduğu yerlerin hemen yesillenmesidir. Bu yüzden Hatay’daki Hızır Türbelerinde her ne kadar beyaz renk hâkimse de bazı yerlerinin (kapı, pencere) ve bazı sandukaların yesil olduğu gözden kaçmamaktadır.
Hızır’ın kimliği konusunda çesitli inanışlar mevcuttur. Bazıları Nebi olarak kabul ederken veli veya melek olduğunu düşünenler de vardır. Darda ve zorda kalan, sıkıntıya düşen herkesin yardımına koşan ve insanları sıkıntılardan kurtaran Hak’la Hak olmus Veliyullah’tır. Hızır, Nusayri inançlarına göre sıkıntılarda, ibadetlerde hep yardıma çağrılır. Hızır, gittiği her yerde mutluluk, sağlık, bolluk verirken zor durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir. Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eden, dertlere derman olan, hastalara şifa veren ve bitkilerin yeşermesine ve yaşamasına vesile olan yine Hızır’dır.
Hıdır aleyhisselam enbiya zincirinin altın halkalarından biridir. Kısas-ı enbiyada-Peygamberler tarihinde Resulullahın ceddi olan Hz. İbrahimden sonra yaşamış bir nebidir... Musa peygamberle yolculuk eden ve Onu sabır sınavından geçiren yoldaşıdır... Avrasya hakimi İskender Zulkarneyn'in ordu komutanlarından biridir. İskender Zulkarneynin teyzesi oğludur ki; cesedini tufana kadar muhafaza edip, Nuh tufanından sonra sular çekilince defnetmiştir.
Adem babanın Kabil soyundan ilk nesil torunudur... Hz. İbrahimin çağdaşı olup, Nemrut zulmünden sonra birlikte Babili terk etmişler...
Ancak temel öğretimize göre "Baki olan yalnız Allahtır". Her insan gibi Hıdır da doğmuş, büyümüş, var oluş-yaratılış misyonunu tamamlamış ve ölmüştür. her şeye gücü yeten Allah, Onun ruhuna kıyamete kadar bazı özellikler bağışlamış. Hıdır, istediğinde insan şeklinde görünebildiği, istediği coğrafyaya ve istediği zaman ulaşabildiği gibi tüm zahiri ve Batıni ilimlere de vakıftır. Her lisanı konuşabilir.
Battal Gaziden Bektaşi gülbanklarına kadar sayısız hikâyelerde Hızır motifi yer alır.
Hatay'da ve Dünya'da Hıdır Ziyaretleri
Musa ve Hızır’ın buluştuğu yerin yani “Mecma’ül- Bahreyn”in “Samandağ” olduğuna inanılmaktadır. Türbenin girişinde bununla ilgili bilgi verilmiştir. Samandağ’ın, Asi nehrinin denize dökülen yer olması, “Mecma’ül- Bahreyn”in insanların kabulünde burası olmasını kuvvetlendirmiştir. Hızır makamlarının bazıları yer olarak Asi nehrinin kıvrımlarını takip eder. Bu türbe, Hatay’da bulunan Hızır Türbelerinin en önemlisi olarak kabul edilir. Bu türbe etrafında çesitli inanışlar vardır.
İskenderun-Antakya karayolunun sağında, Bedirge ile Topboğazı arasında küçük bir Hıdır makamı vardır. Bakras köyünün Amik ovasına açılan ilk tepesi üzerindedir. Etrafı kireçle çırpılmış, dört köşe minyatür kubbelidir. Aynı şekilde İskenderundan Karaağaç istikametinde ve Arsuza kadar müteaddit Hıdır ziyaretleri vardır. Esas konumuzun materyali ise Samandağ sahilindedir. Orta büyüklükte taş-kerpiç karışımı dairevi bir yapıdır. Orta Anadolu, Azerbaycan ve Afganistan'da gördüğümüz eski Türkmen yatırlarına benzer. İnanca göre Hıdırın dünyada görüldüğü ve konakladığı kabul edilen her yerde bir ziyaretgâhı vardır.
Bu türbeler arasında en önemlileri Samandağ ilçesinde ve Harbiye Beldesinde bulunan türbelerdir. Bu türbelerin en önemli özelliği Kehf süresinde geçen Hızır-Musa bulusmasının inanısa göre bu iki türbenin olduğu yerde geçmesidir. Kuran’da anlatılan bu bulusma hikâyesi (60–82. ayetler) ile Samandağ’da anlatılan hikâye arasında biraz farklılıklar olmakla beraber anlatılan hikâyenin kaynağının semavi kitaplar olduğu görülür.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ve Şeria nehrinin denize döküldüğü yerde Hızır Aleyhisselama ait bir "Ziyaretgah-ı Hasu Amme" vardır. Bunlardan başka Anadolu ve Ortadoğu Hızır-Hıdır ziyaretgahlarıyla doludur.
Cebel-i Lübnan eteklerinde Hıdır ziyareti, Baku şehrinin banliyösünde "Hızır-ı Zinde Ziyaretgahı", Edirne ve Kırklarelinde Hızır ziyaretleri, Mudurnuda Hıdırlık kayası, Çorumda Hızırlık ziyaretgahı, Şam-Dımışk, Sayda ve Semerkantta Hızır makamları, Anadolunun en uzun nehri Kızılırmak kollarından biri olan Hıdır suyu, Afyon ve Akşehirde Hıdırlık tepeleri, Denizlide Hıdırlık Sultan ziyareti, Kütahyada Hızırlık dağı ve Hızırlık tekkesi, Giresun sahilinde Hızırlık kayalıkları... Ve daha nice şehir girişlerinde ve tarihi olaylara damgasını vuran kalelerde "Hızır Kapıları" ve Hızır Camilerine rastlıyoruz. Anadoluda Yunus Emrenin makamı yedi yerdeyse Hızır Aleyhisselam'ın yetmiş yerdedir. Gılgamış Destanı, Hindu geleneği, İskender hikâyeleri, Kıtab-ı Mukaddes, Yahudi efsaneleri ve Eski Ahit denilen Tevrat; Hızır Aleyhisselamı konu alır.

7 Şubat 2016 Pazar

Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi, Muratpaşa, Antalya


Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi

Muratpaşa, Antalya


 Yivli Minare ve Camii, Muratpaşa, Antalya
Antalya'nın Muratpaşa İlçesinde Yivli Minare’nin avlusunda yer alan Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi'nin hemen yanında yer almaktadır.
1377 yılında yapılmıştır.
Aynı zamanda Mevlevihane’nin doğusundaki küçük bir terasta bulunan bu türbe, sekizgen planlı olup, kesme taştan yapılmıştır.
Türbenin içerisi giriş kapısı dışındaki yedi duvarda birer dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır.
Türbenin üzeri Selçuklu kümbetleri üslubunda sekizgen, piramidal taç bir külahla örtülmüştür.
Güneybatı kenarındaki türbe giriş kapısı beden duvarlarından dışarıya doğru hafif bir çıkıntı meydana getiri ve çevresi profillerle kuşatılmıştır.
Dikdörtgen girişin içerisinde, yay biçiminde kapısı bulunmaktadır.
Bu kapının kemer taşları üzerinde iki satırlı kitabesi ve üç de rozeti vardır.
Kitabede:
“Allah’tan başka her şey helâk olucudur.
Devlet, dini ve dünyanın savaşçısı, âlim ve fikirlerin terbiyecisi büyük emir Mehmet Yunus Bey oğlu Mehmet’e
779 h. (1377) senesi Şaban ayının sonlarında merhum ve mâfur.
Emirzade Ali için-Allah kabrini nurlandırsın, şu şerife kubbenin inşasını emir etti.
Mülkü halkı, ebedi olsun”.
Giriş kapısındaki taştan halka Mehmet Bey’e unvanından ötürü kopardığı zincirler için sembolik olarak konulmuştur.
Türbenin içerisi sıva ile kaplıdır.
Köşelerdeki küçük trompcuklarla kubbeye geçilir.
Böylece türbenin içerisi kubbe, dışarısı da piramidal taş külahlıdır.
Türbenin içerisinde Zincirkıran Mehmet Bey’in sandukası ile birlikte iki sanduka daha bulunmaktadır. Kaynaklarda çinili olduğu yazılı olan bu sandukalar bugün çinisizdir.

Ebu Derda Türbesi, Bartın




Ebu Derda Türbesi, Bartın





 Ebu Derda Türbesi, Bartın
Hz. Peygamberimizin Sancaktarı Ebu Derda Hazretlerine ait olduğu söylenir. Ancak; tarihi kaynaklara göre, Hicretin 50. yılında İstanbul’un kuşatılması sırasında bu bölgeden geçerken buralarda bir süre kaldığı tahmin edilen Ebu Derda Hazretleri hatırasına sonradan bir türbe yapıldığı ve burasının manevi bir makam olarak kabul edildiği olasıdır.

 Türbenin belgelenemeyen bir rivayete göre Bartın Müftülerinden Toscuoğlu Hacı Rıfat Efendi tarafından yaptırıldığı söylenmekte, yılı bilinmemektedir. Eldeki kaynaklardan, takriben yüz yıl kadar önce tamamen yandıktan sonra onarıldığı anlaşılmaktadır.
 Günümüze sadece bir taş lahidi ulaşan ve yanında küçük bir cami ile kavşak suyu çekmesi ve bir kuyu bulunan türbe, manevi makam olarak hayli ziyaretçi çekmektedir. 

Mızraklı Dede türbesi

                       Mızraklı Dede türbesi





Bozyaka semtinde, Türbe Caddesindedir. Şu an İZSU su deposunun altında kaldığını duydum. Bu yatırla ilgili bir hikaye aşağıya çıkarılmıştır.

En önemli romancı-larımızdan, `Çalıkuşu `nun yazarı Reşat Nuri Güntekin`in yurt izlenimlerini anlattığı `Anadolu Notları `nı uzun yıllar sonra tekrar okudum. İki cilt halinde yayınlanan `Anadolu Notları ` 1930`lu yıllarda kaleme alınmıştır. Güntekin bu kitapta köylünün parayla ilişkisinden, gönül çelen tuluat tiyatrolarına, otel manzaralarından rakı muhabbetlerine, Anadolu insanına ilişkin keskin gözlemlerde bulunur. İnsan her çağda farklı noktalara odaklandığından aşağıdaki anekdotu çoktan unutmuştum. Tekrar okuduğumda şaşırarak hatırladım. Paylaşmak isterim: Reşat Nuri `nin çocukluk günleri. 1889 doğumlu olduğuna göre 19`uncu asrın son yıllarındayız. Küçük Reşat Nuri , sütninesinin İzmir Dübekbaşı`ndaki evinde yaşamaktadır. Mahalle sakinlerinin arasında Şehnaze Hanım ve gümrük katibi kocası da vardır. Aptesinde namazında, melek gibi bir adam olan katip, günün birinde bayramlık kıyafetlerini giyip evden ayrılır. Bir daha da dönmez! `Eyvah herif evlendi` diye bir yaygara kopar. Gerçekten de gümrük katibi Damlacık taraflarında yaşayan genç bir dulla evlenmiştir. Olacak iş değildir. Mahallenin kadınları, adama büyü yapıldığına karar verir. Bir yandan büyüyü bozmak için hazırlıklara girişilirken, işini sağlama almak isteyen Şehnaze Hanım Mızraklı Dede `ye bir tavuk adar. Ve şimdi dikkat: Bu arada... Yani tavuğu adarken... Bir yandan dualar okur... Ama aynı anda da, en hafifi `edepsiz` olmak üzere, `evliya ` sayılan Mızraklı Dede `ye olmadık hakaretler eder. Sadece o mu? Şehnaze`ye eşlik eden diğer kadınlar da Mızraklı Dede `ye küfür müfür, dümdüz gitmektedir. Daha önce birçok camiye, türbeye giden, dualar eden Reşat Nuri `nin tüyleri, bu manzara karşısında diken diken olur. Olacak iş midir? Bir evliyaya nasıl hakaret edilir? Hem hakaret edip, hem de nasıl yardım istenir? Neler olup bittiğini sütninesine sorar. O da... Mızraklı Dede `nin bir boş anında başka bir evliyaya küfrettiğini... Bu yüzden bütün ömrü boyunca vicdan azabı çektiğini... Ölürken de, `Benim adımı ananlar, bana da öyle küfretsinler ki istediklerini yapayım` dediğini, anlatır... Hem İslami, hem de rasyonel açıdan yaklaşıldığında gerçekten de saçma, abuk sabuk bir hurafe, bir batıl itikat bu. Ama olayın `dini` değil de, `folklorik` boyutuna bakıldığında ne kadar müthiş, ne kadar renkli, ne kadar tuhaf bir olay değil mi? `Ancak kendisine küfredildiğinde, bir adağı yerine getiren evliya `! İnsan zihninin olağanüstü yaratıcılığı! Şaşırtıcı bir tersine çevirme.

İmamı Caferi Sadık Tayyar Türbesi İZMİR

İmamı Caferi Sadık Tayyar Türbesi İZMİR

İzmir Konak Kubilay Mah. 1021 Sk.da İmam Cafer-i Sadık isimli türbedir.

İmam Cafer-i Sadık,Hicri 83 yılında Medine'de doğdu, 148 (m. 765)'de orada vefat etdi. "Sadık" lakabıyla meşhur olan İmam Cafer b. Muhammed, Ali'nin torununun torunudur. Muhammed Bâkır'ın oğlu ve Mûsâ Kâzım'ın babasıdır. Oniki imamın altıncısıdır.Cafer-i Sadık'ın şii öğretisine göre en büyük özelliği tam bir öğretmen rehber olmasıdır. Şiilik öğretisine göre, 148. yılında Abbasi halifesi Mansur'un emriyle zehirletilerek şehid edilmiştir. İzmirle aslında hiç bir ilgi ve alakası yoktur. Fakat bu ismi nasıl aldı ve burada yatan kişi gerçekte kimdir bilemiyoruz. Ama kesinlikle bu isimle alakası yoktur.



Örneğin “12 İmamın Başı İmam Caferi Sadık Tayyar Hazretlerinin Türbesi’’ levhasının asılı olduğu tarihi binada gördüklerim çok ilginçti. Türbeye bir aile yerleşmiş.


Mahalleliden duyduklarıma göre, Bir Japon turist fotoğraf çekerken, orayı işgal edenlerce dövülmüş.

Güzel Baba..KARAKOÇAN

Güzel Baba:
Tüm Anadolu abdallarında olduğu gibi Güzel Baba`nın hayatı hakkında da kesin bilgiler mevcut değildir. Yöre halkının sevgisini kazanmış saygın bir kişiliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Rivayetlere göre Pir Cemal Abdal`ın kardeşidir. Halk arasında kendisine duyulan saygıdan dolayı ölümünden sonra mezarı ve çevre ormanı korunmuştur.(Meşe ormanından ağaç kesilmesi halk arasında günah olarak nitelendirilmektedir.) Bazı düzenlemelerle hem bir ziyaret yeri, hem de bir mesire yeri olarak kullanılmaktadır

Pir Cemal Abdal..karakoçan

PİR CEMAL ABDAL HAZRETLERİ



Selçuklu döneminde 1160-1230 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Pir Cemal Abdal Orta Asya’ dan Anadolu’ya gelen Yesevi şeyhlerinden biridir. Anlatılan rivayetlere göre Mevlana Celalettin Rumi’nin babası Bahaeddin Veled ’le birlikte Belh yöresinden kalkarak önce Erzincan’a daha sonra, Pir Cemal Abdal’la aynı oymaktan olan Okçu Yusuf ve kardeşleri olan Hamza, Bahadır, Çakbey, Kızıl ve Şevti ile birlikte bugünkü Okçular Köyüne geldiği ve buraya yerleşmelerine ise Sultan Alaaddin Keykubat’ın aracılık ettiği söylenir. Pir Cemal Abdal’ın Üçbudak Köyü’ndeki ev kalıntısından kalan izlere halen rastlamak mümkündür.
İlçemizin kuzey batısında bulunan Üçbudak Köyü’nde medfundur. Mezarı son yıllarda mermer bir sanduka içine alınmıştır. Bu mermer sandukanın etrafı demir bir kafesle çevrilidir.