KARIŞIK

29 Aralık 2022 Perşembe

abdal musa baba,


 

ACEPŞİR GAZİ(SULTAN SEYDİ) TÜRBESİ..erzincan





 Ziyaret yeri Erzincan ilinin güneyinde merkeze bağlı Binkoç eski adı “Cırzını” köyünün, hemen yakınında bulunan dağın boğaz kısmındadır.

Sultan Seydi türbesi ve ziyaretgâhı; Erzincan’ın İslamlaşmasında büyük rol oynayan üç kardeşten biri kabul edilen Acepşir Gazi’nin metfun bulunduğuna inanılan türbedir.Dörtgen temeller üzerine kurulmuş olan türbe, taştandır. Dışı ise sıvanmış ve beyaza boyanmıştır. Sac çatıyla kapatılan türbe. Tek göz odadan müteşekkildir.
Sultan Seydi hakkındaki en bilindik anlatı, Erzincan’ın savunması esnasındaki hadiseyle ilgilidir. İnanışa göre Sultan Seydi Erzincan’daki tekkesinde pek çok mürid yetiştirmiştir. Aynı zamanda savaşçı bir yiğit olan Sultan Seydi, o dönemde yaşanan bir savaşa müridleriyle birlikte katılır. Çok çetin çarpışmalardan sonra Sultan Seydi’nin başı kesilir ve oracıkta şehit olur. Ancak Sultan Seydi başını koltuğunun altına alır ve düşmanla savaşmaya devam eder. Savaş devam ederken bu hâli bir kadın görür ve hayrete düşerek bu durumun nasıl olduğunu askerlere sormaya başlar. Sırrın açığa çıkmasıyla birlikte Sultan Seydi dizleri üstüne çöker ve kılıcını yere saplayarak oraya yığılır kalır. O ana kadar cenk etmekte olan müridlerin ise her biri bir ardıç ağacına dönüşür. Türbenin etrafındaki sayısız ardıç ağacının bu askerler olduğu söylenir.
Bu hadisenin üzerinden uzun yıllar geçer. Erzincanlılar Fırat Nehri üzerine bir köprü inşa etmek için Sultan Seydi’nin türbesinin etrafındaki ardıç ağaçlarını keser. Köprü inşaatı bittiği günün gecesinde Sultan Seydi kabrinden kalkarak köprüyü dağıtır. Olaya şahit olan bir kişiye kendini tanıtan Sultan Seydi, o civardaki ardıç ağaçlarının asla kesilmemesi hususunda ikazda bulunur. O günden sonra kimse o civardaki ardıçlara dokunmaz.Köy halkı tarafından da birçok kez şahit olunan olaylar silsilesi de bu anlatılan rivayetleri doğrular niteliktedir.

29 Kasım 2022 Salı

 SEYYİD NİZAM TÜRBESİ..ZEYTİNBURNU.İSTANBUL



Seyyid Nizam Efendi Hazretleri ile birlikte hacca giden bir zat şöyle an­latıyor: "Seyyid Nizam ile hacca gitmek üzere yola çıktık. Beytullah'a ulaşma­mıza on günlük yol varken bana: "Oğlum! Aç gözünü bak. Yüce Allah Beytullah'ı bizi karşılamaya gön­dermiş. Meğer hacılar içinde ne makbul kullar varmış" buyurdu. Gökyüzüne baktım. Olanları gördüm. Biz yeryüzünde yürürken Beytullah da gökyüzünde yürüyordu. Medine-i Münevvere'de Rasulüllah Efendimiz'in ravzasına vardık. Ko­naklamak için çadırımızı kurduk. Seyyid Nizam Hazretleri abdest alıp kabri sa­adete girerken ben de gizlice arkasına düştüm. Hazret hücre-i saadetin kapısına yapışıp inleyerek feryat ediyor ve: "Ey Ceddim! Huzurunuza girmek ve bizzat kabri saadete yüzümü sürmek istiyorum" diyordu. O sırada kabri saadetten: "Teal ileyye yâ büneye (bana gel ey oğlum.)" diye bir hitap geldi. Hücre-i saadetin kapısının kilidi açıldı. O sırada kabri saadetten etrafa nur saçıldı. Olanları görünce aklım başımdan gitti. Bayılıp düşmüşüm. Daha sonra Seyyid Nizam Hazretleri’nin ne yaptığını hatırlamıyorum. Bir müddet sonra hazret dışarı çıkmış, beni kendinden geçmiş perişan bir halde bulmuş. Beni uyandırdı. "Niçin böyle yaptın. Haberim olmadan niçin arkamdan geldin?" diyerek beni azarladı ve sakın gördüğün bu hali kimseye söyleme" buyurdu. Ben de kendisi hayatta olduğu sürece bu sırrı kimseye söylemedim. Seyyid Nizam Hazretleri altmış üç yaşına geldiğinde 957 (m.1550) yılı Muharrem ayının bir cuma gecesinde rahatsızlandı. Ölüm hastalığı sırasında sağ tarafına bakıp: "Ceddim Rasulüllah Aleyhisselam geldi. "Bu dünyadan gidelim. Cennete uçalım" buyuruyor dedi. Ruhunu teslim etmeden önce burnundan kan geldi. Ellerini kana bulaştırarak güzel yüzlerine sürdü ve: "Allah'a hamdolsun ki, bu gün dedem Hazreti Hüseyin'in kana bulanmış oldukları gibi ben de öylece gidiyorum" buyurdu. "Yâ Allah" ism-i celilini söyleyerek ruhunu teslim etti. Büyük bir cemaatle cenaze namazı Fatih'te kılındı ve namazı Merkez Efendi Hazretleri kıldırdı. Telkin veren Merkez Efendi, kabirden "Bizim ceva­bımız verilmiştir" diye bir ses duyduğunu nakletmiştir. Ruhuna Fatiha. Makamı Áli ola..



LAHUTİ ABDULLAH BABA TÜRBESİ..
HAYDARPAŞA TREN GARI YANI.İSTANBUL








 ALINTIDIR. DOGAN PUR

25 Eylül 2022 Pazar

 DERVİŞ ALİ KÂHYA EFENDİ TÜRBESİ..DENİZLİ






Derviş Ali Kâhya Efendi Türbesi, İlbadı Mezarlığı’nın içerisindedir. 1960’lı yıllarda onarım ve tamirat gören türbe; dıştan dışa 520 x 620 santimetre ölçülerinde, dikdörtgen planlı, taş yapılı, güncel harç ile sıvalı, ahşap beşik çatılı, Marsilya kiremidi örtülü, içi ve dışı yeşil boyalı, sergili, mimari ve sanatsal özelliği olmayan basit bir yapı niteliğindedir.
Derviş Ali Kâhya Efendi, 1800’lü yıllarda, Denizli’nin Kayalık Mahallesi’nde yaşamış, Kaplanlar Camisi’nde imamlık yapmış, iyilik timsali, hayır ve hasenat sahibi, muhtaç olan insanlara yardımlarını esirgemeyen, zamanında ilmi derinliği olan, türbesindeki kitabesine göre de 1872 yılında hakkın rahmetine kavuşmuş olan bir zat-ı muhteremdir.
Rivayet odur ki; alkolü bırakmak isteyen bir sarhoş, türbeye gelmiş Ali Kâhya Efendi’ye şahit tutarak “Bir daha içki içmeyeceğine dair” yemin etmiş. Ettiği yeminin üzerinden günler geçmiş olmasına rağmen yeminini unutmuş ya da yeminini tutmamış. Yeniden içki içmeye ve kendine hakim olamayacak şekilde sarhoş olmaya başlamış. Yine içki içtiği ve sarhoş olduğu bir günün gecesinde Derviş Ali Kâhya Efendi rüyasına girmiş ve: “Sen, beni şahit tuttun, içmeyi bıraktın. Fakat yeminini tutmadın ve yeniden içmeye başladın, ben de senin şahitliğinden düştüm, yeminin kefaretini ödemelisin.” diye seslenmiş. Sarhoş gereğini yapmayınca Ali Kâhya Efendi birkaç gece daha aynı şekilde rüyasına girmeye devam etmiş. Bakmış ki; Derviş Ali Kâhya Efendi’den kurtuluş yoktur. Sarhoş bir gün gelmiş, türbede kurban kesmiş ve yemininin kefaretini ödemiş. Kurbanı kestiği günün gecesinde, sıcak bir tebessümle birlikte, nur deryası içerisinde görünen Derviş Ali Kâhya Efendi, rüyasında yeniden sarhoş adama ziyaret etmiş ve: “Tutmayacağın veya tutamayacağın sözler verme evladım.” demiş ve kaybolmuş. Sarhoş adam o günden sonra Derviş Ali Kâhya Efendi’nin türbesinin hizmetkârı olmuş. Her gün türbeye ziyarete gidip Ali Kâhya Efendi’ye dualar ederek ömrünü geçirmiş.
Kaynak: İbrahim Afatoğlu, Denizli Evliyaları ve Türbeleri, Selvi Yayınları, Ankara

24 Eylül 2022 Cumartesi

 İMZE BABA VE İMZE BABA TÜRBESİ..denizli.çal





İmze Baba Türbesi, Çal ilçesi, Çalçakırlar köyündedir. Köyün nüfusu Babagân Bektaşilerden oluşmaktadır. Çalçakırlar köyü, Denizli ve İç Ege yöreleri Bektaşi kültürünün ana merkezi olmasının yanı sıra, Anadolu Bektaşiliğinin tüm orijinal ve otantik unsurlarının yaşadığı sayılı yerleşim birimlerinden biridir. Bektaşi kimliklerinin yanında, kendilerinin “Oğuz Türk’ü” olduklarını her fırsatta belirtmektedirler. Köy adını, kurucusu Çakır Bey’in adından aldığını, “Çakır Yörük’ü” olarak da tanındıklarını söylemektedirler.
İmze Sultan’ın Çalçakırlar Köyü’nden olduğu, odunculukla geçimini sağladığı ve 1825 yılında vefat ettiği söylenmektedir. Köyde, İmze Sultan hakkında anlatılan çokça rivayet vardır. Bazı insanlara rüyasında göründüğü, yaş ağaç kesmemeleri konusunda uyarılarda bulunduğu ifade edilmektedir. Yaş ağaç kesenlerin üzerine de kuru dal düşürerek ikaz ettiği anlatılmaktadır.
Rivayet odur ki; başkaları yaş ve iyi odun getirdiği halde İmze Sultan evine, çalı çırpı mahiyetinde kuru odun getirirmiş. Elalem yaş ve iyi odun getiriyor, sen ise çalı çırpı mahiyetinde kuru odun getiriyorsun diye karısı dırdır edermiş. İmze Sultan da: “Ben de iyi ve yaş odun getirmek isterim ama hangisini kesmek istesem ağaç dile geliyor ‘Kıyma bana Sultanım!’ diye yalvarıyor. Ben de ağaçları kesemiyorum.” dermiş ama karısı inanmazmış. Bir gün oduna karısı ile birlikte gitmişler. Kesmek için bir ağaca yaklaşınca ağaç: “Kıyma bana Sultanım!” diye inlemiş. Başka birine yaklaşmışlar aynı ses. Karısı hak vermiş ve kuru odun toplayarak evlerine dönmüşler.
İmze Sultan hayatta iken şimdi türbesinin bulunduğu yerin karşısındaki arazi onunmuş ve orayı eker biçermiş. Onun bir de eşeği varmış. Eşeğinin otladığı yerler hiç yenmemiş gibi olurmuş. Hatta orada ekinler ve otlar çok daha gürbüz olurmuş. Bir gün İmze Sultan’ın eşeği komşu tarlada otlarken, tarla sahibi tarafından yakalanmış. Tarla sahibi eşeğin semerini ters çevirmiş ve içine taş doldurmuş. Eşek bu durumda yerinden kıpırdayamamış, olduğu yerde kalmış. Eşeğini merak eden İmze Sultan, gelip eşeği bu halde bulunca: “Bundan sonra burada hiç ot bitmesin!” diye beddua etmiş. O zamandan beri “Keseyeri” denen yerin yakınında bulunan bu yerde hala hiç ot bitmezmiş. İmze Sultan, eşeğin otladığı “Keseyeri” denen yer için de “Dünya durdukça buranın ekini bol olsun!” diye dua etmiş. Şimdi hiç yağmur yağmasa bile oranın ekini çok güzel olurmuş.
Yine Rivayet edilir ki; bir gün eşi ekmek yapıyor, İmze Sultan da pişiriyormuş. Derin bir düşünceye dalmış ve ekmeği yakmış. Karısı da oklava ile İmze Sultan’ı dürtmüş ve: “Ekmek yandı, sen ne yapıyorsun?” demiş. İmze Sultan: “Kara Deniz’de gemimiz batıyordu, askerlerimize yardım ediyorum.” demiş. Karısının inanmadığını görünce de yanan ateşin içerisine elini sokmuş, bir canlı balık çıkarmış ve teknenin içerisine atıvermiş. Bu olaydan sonra İmze Baba çok yaşamamış ve Hakk’a yürümüş.
Kaynak: İbrahim Afatoğlu, Denizli Evliyaları ve Türbeleri, Selvi Yayınları, Ankara
,
İBRAHİM AFATOĞLU alıntıdır..teşekkürler

22 Eylül 2022 Perşembe

 ARDIÇLI BABA TÜRBESİ..denizli






Ardıçlı Baba Türbesi Honaz-Dereçiftlik köyündedir. “Dereçiftlik köyü nüfusu, Tahtacı ve Evci-Alevi Türkmenlerinden oluşmaktadır. Ocak mensubiyeti olarak da Yanyatırlı ve Hacı Emirli ocaklarına bağlıdırlar. Köyün kurucusu, Hasan Kâhya olarak bilinmektedir. Hasan Kâhya köy arazisini 1926 yılında satın almış, Çivril, Erdek, Buldan gibi yörelerden Alevi-Türkmen grupları gelerek yerleşmişlerdir.
Türbe, etrafı çam ağaçları ile kaplı, Kaklık Ovası’na hâkim bir tepe olan Bayram Tepesi’nin üzerindedir. Burada yattığına inanılan kişinin; Osmanlı Dönemi’nde, Honaz ilçesi dolaylarında, Osmanlı emniyet kuvvetleriyle Türkmen-Yörükler arasında çıkan bir karışıklıkta öldüğü rivayet edilmektedir. Hıdrellez ve Sultan Nevruz gibi özel günlerde, türbede bütün halkın katıldığı hayır yemekleri verilmektedir.
Alevi-Bektaşi türbelerinde olduğu gibi türbe duvarlarında, Müslümanların dördüncü halifesi Hazreti Ali Efendimizin tasvir posteri ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sivil posteri süslemektedir. Türbe içerisi, İslam'ı temsil eden yeşil ve Türklüğü temsil eden kırmızı renkler hakimdir.
“Asker elbiseli, aksakallı olarak köylülerin rüyalarına girdiği, bulunduğu tepeye nur olarak indiği rivayet edilmektedir. Adının “Ayhan” veya “Elele Müred” olduğu söylense de, türbenin yanında bulunan ve kutsallık atfedilen ardıç ağacından dolayı çevrede “Ardıçlı BabaTürbesi” olarak bilinmektedir.
Rivayet odur ki; Dereçiflik köyünde “Adıgüzel” adında çiftçilikle uğraşan bir adam yaşarmış. Bu adam bir gün köy kahvehanesine gelmiş ve: “Bu sene seksen dönüm pamuk ektim, eğer Allah otuz bin liralık hasat verirse bu paranın on bin lirası ile Ardıçlı Baba’nın türbesini yaptıracağım” demiş. Adam pamuğu satınca gerçekten otuz bin lira kazanmış ve on bin lirasına türbeyi yaptırmış…
Daha sonraki yılların birinde de adam yine pamuk ekmiş ama tarlasına gelen su başkasının tarlasından geçtiği için tarla sahibi bazen suyun geçmesine izin vermiyormuş. Bu yüzden de pamuk verimi yeterince olmuyormuş. Bunun üzerine Adıgüzel, Ardıçlı Baba Türbesi’ne gitmiş: “Ya benim tarlama su ver ya da beni bu adamdan kurtar” diye dua etmiş. O gece rüyasında birisi ona: “Kalk tarlanı su bastı!” demiş. Sabah olunca kalkıp bakmış ki gerçekten pamuk tarlasının tamamı sular içinde kalmış. Suyun nereden geldiğini araştıran kişi kendi tarlasının köşesinde bir su kaynağının akmakta olduğunu görmüş. Adam uzun seneler bu su kaynağından çıkan suyla kimseye muhtaç olmadan tarlasını sulamış, hatta ihtiyacı olan yakın komşularına da bu sudan verip onların da yararlanmasını sağlamış.
Kaynak: İbrahim Afatoğlu, Denizli Evliyaları ve Türbeleri, Selvi Yayınları, Ankara

14 Eylül 2022 Çarşamba

SEYDİ YAKUP TÜRBESİ...bayburt







 Buhara ve Horasan erenlerinden Seyyid Emir Kulali Hz. nin soyundan olduğu söylenen Seyyid Yakub Baba Hz.nin türbesi İlimiz Merkeze Bağlı Seydiyakub köyündeki tepede bulunmaktadır.

AHMEDİ ZENCAN TÜRBESİ -bayburt






 Halk arasında “Kümbet” diye isimlendirilen bu yapı ilimiz Cumhuriyet İlkokulu karşısındadır . Yapının Ahilerden Ahmet-i Zencaniye ait olduğu bilinmektedir . Ahmet-i Zencani İlhanlı hükümdarı Olcaytu Hüdâbende Han zamanında , Emir Mahmut tarafından yaptırılan Mahmudiye ve Celaleddin Hoca Yakut tarafından yaptırılan Yakutiye Medresesinde çalışmış , ilim ve kültür hareketlerinde şöhret bulmuş bir şahıstır . Yapının H.1200 tarihli onarım kitabesi vardır . Sekiz kenarlı bir poligon durumunda olan kümbetin içinde kare şeklinde bir mezar odası mevcut olup , çatısı piramit şeklinde yapılmıştır . Türbenin 1315-1325 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır .

18 Nisan 2022 Pazartesi

 UZUN HAYREDDİN BABA TÜRBESİ

SARAYKÖY İLÇESİ, KABAAĞAÇ KÖYÜ MEZARLIĞI









Uzun Hayreddin Baba Türbesi; Sarayköy ilçesi, Kabaağaç köyü mezarlığında, Sarayköy yolu üzerindedir. Uzun Hayreddin Baba hakkında yazılı kaynaklara yansımış bilgi yoktur. Sarıbeyli Yörüklerinden olduğu, irşat görevi ile Horasan yöresinden geldiği, İslam’ın bu yörede yayılması için öncülük edenlerden ve Kabaağaç köyünün kurucularından olduğu rivayet edilmektedir. Hayreddin’den galat, köylüler tarafından “Hardin Dede” olarak da bilinmektedir. Yöredeki diğer gazi-dervişler gibi Hacı Bektâş Velî geleneğinden olduğu söylenmektedir.
Evliya Çelebi (1611-1682), 1671 yılında hacca giderken Denizli’den geçmiştir. Seyahatnamesinde ifade ettiğine göre Uzun Hayreddin Türbesi’ni de ziyaret etmiştir. “Ziyaret edilmesi gereken yerlerdendir” şeklinde de not düşmüştür.
Bir veya iki kaynağa göre Uzun Hayreddin Baba’nın kurmuş olduğu Kabaağaç Tekkesi diye bir tekke olduğu anlaşılmaktadır. Kurtuluş Savaşı sırasında meydana gelen Denizli Olayında idamları durduran ve Demirci Mehmet Efe tarafından Denizli’nin tamamen yakılmasını engel olan Sarayköylü Tahir Baba’nın Uzun Hayreddin Baba Tekkesi’nde postnişinlik yaptığı bilinmektedir.
Türbe; dikdörtgen biçimli, düz beton çatılı, taş yapılı, tek odalı, sergili bir yapı niteliğindedir. Mimari ve teknik her hangi bir özelliği bulunmayan yapının içerisinde, kuzey-güney doğrultusunda, 320 x 430 santimetre ölçülerinde, birbirine bitişik betonla kaplanmış beş yeşil boyalı kabir bulunmaktadır. Kabirlerin baş tarafına yeni dikildiği anlaşılan ve üzerlerinde baştan sona doğru Uzun Hayreddin, eşi Sultan, kızı Esma, oğlu Rıza ve çırağı Davut olduğu yazan taşlar dikilmiştir. Türbe bakımsız ve kötü durumdadır.
Kabaağaç köyünden bazı insanlar, adakta bulunmak, hayır yemeği vermek, niyaz etmek ve dua etmek için komşu köy olan Tekke köyündeki Sultan Sarı Baba Türbesi’ne giderlermiş. Uzun Hayreddin Baba’nın köyden bazı insanların rüyasına girerek “Ben burada sizi beklerken, neden Sultan Sarı Baba’nın yanına gidiyorsunuz?” diye sitem ettiği söylenmektedir.

 SERVER GAZİ SULTAN TÜRBESİ

MERKEZEFENDİ İLÇESİ, SERVERGAZİ MAHALLESİ





Server Gazi Türbesi, Merkezefendi ilçesi, Servergazi mahallesindedir. Hakkında ulusal kaynaklara yansımış bir bilgi yoktur. Ancak yerel kaynaklarda anlatılan kısıtlı rivayetlere göre 12. yüzyılın sonu 13. yüzyılın başlarında yaşadığı ifade edilmektedir. Selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhüsrev tarafından Denizli havalisinin 4. fethi sonrasında Mehmet Gazi ile birlikte Server Gazi de ayrı ayrı tümen komutanı olarak görevlendirilmiştir. Bu iki komutan emirlerindeki birer tümenle, o zamanki adıyla Laodikya üzerine sevk edilmiştir. Bizans kuvvetleriyle önce Honaz (Colossea) civarında, şimdiki Honaz harabelerinin yakınında çarpışmıştır. İlk çarpışmada galip gelmişlerdir. Geriye çekilen Bizans Ordusu’nu izlemişler ve şimdiki Denizli’nin Deretekke (Sarayköy Caddesi) semtindeki geniş alanda yeniden harbe tutuşmuşlardır. O sırada Mehmet Gazi şehit olmuş, askerleri Server Gazi’nin emrine geçmiştir. İki ateş arasında kalan Bizans Ordusu yenilip yok edilmiştir. Server Gazi, sağ kalan bir düşman askerinin attığı okla 1210 yılında şehit düştüğü rivayet edilmektedir. Server Gazi, vasiyeti gereği şehit olmadan önce görüp çok beğendiği şimdiki türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir.
Selçuklu tümen komutanı olan Server Gazi, Denizli ve çevresinin Türk yurdu haline gelmesinde çok büyük emeği olan alperen ve gazi-dervişlerden olduğu bilinmektedir.
Türbesinin bakımını 55 yıldır üstlenen 78 yaşındaki Türbedar Hatice Nine, Sever Gazi’yi hem rüyasında hem de gerçekte gördüğünü söylemektedir. Hatice Nine, Server Gazi’yi iki vagon trenle Kıbrıs Savaşı’na giderken gördüğünü ve kendisine “Hatice, ben hemen gelirim kızım, buraları iyi bak!” dediğini söylemektedir. Hatice Nine ertesi günü akşama doğru türbeyi aydınlatan gaz lambasını yakmak üzere türbeye gittiğinde, duvarda asılı duran Server Gazi’nin sancağının yerinde olmadığına fark etmiştir. Onuncu günü gaz lambasını yakmak üzere tekrar türbeye gittiğinde, sancağın eski yerinde asılı olduğunu görmüştür. O akşam yanında götürdüğü akrabalarından bir kadınla birlikte sancağın üzerinde bir leke olduğunu görünce Hatice Nine, “Herhalde çamur bulaşmış, sancağı yıpratmadan çamuru üzerinden ufalayarak temizleyelim” diyerek sancağı dokunduğunda, eline kan bulaştığını görmüşlerdir. Bu olayı gözleri yaşararak anlatan Hatice Nine’ye göre Server Gazi ve askerleri Kıbrıs Savaşı’na katılmak için bu sancakla birlikte Kıbrıs’a gittiklerine inanmaktadır.
Ve yine Türbedar Hatice Nine şu olayı anlatmıştır: Şırnak’ta askerlik yapmış olan bir genç kasabaya gelmiş, Hatice Nine’yi bulmuş. Başından geçen bir olayı ve buraya nasıl geldiğini şöyle anlatmıştır: Şırnak’ta teröristlerle yoğun çatışmalar yaşandığı sırada nöbet tutan Ispartalı gence, nöbet sırasında uyuklayınca birisi dokunmuş ve uyandırmıştır. Bu olay aynı nöbet sırasında üç kere tekrarlanmıştır. Genç, sonuncu uyuklamasında bir rüya görmüş ve rüyasında bir kişi “Ben Server Gazi’yim. Denizli’nin Yeşilköy Beldesi’nde oturuyorum. Orada Hatice diye birisi var. Onu bul. O seni bana getirecektir. Benim ziyaretime gel!” demiştir. Asker, teskeresini aldıktan sonra Denizli’ye gelmiş. Hatice Nine’yi bulmuş ve başından geçenleri anlatmıştır.
Halk arasında anlatılan bir başka menkıbe de şöyledir: Bugünkü türbeyi yaptıran Denizli Valisi, İzmir’e tayin olmuştur ve İzmir Valisi olmuştur. İzmir’de kalbinden rahatsızlanıp hastaneye yatmıştır. Geceleyin Server Gazi, eşkire ona görünmüş ve göğsünü üç kere sıvazlayarak, “ Senin önemli bir şeyin yoktur oğlum, bir şeyin kalmadı. Sabahleyin kalkarsın ve gidersin!” demiştir. Sabahleyin vali, doktorlar tarafından tekrar muayeneden geçirilmiş ve hiçbir rahatsızlığının kalmadığı anlaşılmıştır. Valinin arkadaşları Hatice Nine’yi aramış, bu olayı anlatmış ve valinin selamını söylemişlerdir.
Server Gazi Türbesi'nde iki sanduka bulunmaktadır. 110 x 350 santimetre ölçülerinde, büyük olan Server Gazi’nin sandukasıdır. Küçük olan da türbedarın genç oğlunun sandukasıdır. Rivayete göre; hem kendi bağ ve bahçe işleri ile geçimini sağlayan hem de türbedarlık yapan ailenin genç oğlu, sabah namazını kıldıktan sonra türbenin içerisinde, Server Gazi’nin ruhuna hediye etmek için birkaç cüz Kur’an okumuş. Genç oğlan Kur’an okumayı bitirdikten sonra Server Gazi, kabrinden ayağa kalkmış ve delikanlıya hitaben “Bugün öğle namazından sonra benim yanıma geleceksin, senin yerin benim yanımdadır” demiş ve tekrar kabrine geri dönmüş. Oğlan, başından geçeni babasına anlatmış ama babası olayı bir anlam verememiş. Delikanlı, öğle namazına müteakip vefat etmiş. Baba, oğlanın sabah anlattıklarını hatırlayınca, Server Gazi’nin vasiyet şeklindeki kerametinin yerine getirilmesi gerektiğini idrak etmiş ve oğlunu büyük alperenin yanına defnetmişler.

 NİYAZİ BABA TÜRBESİ, BURDUR-YEŞİLOVA,

NİYAZLAR KÖYÜ






Günümüzde Niyazi Baba Türbesi, Burdur ili, Yeşilova ilçesi, Niyazlar köyünde bulunmaktadır. Niyazi Baba hakkında halk hafızasında yaşayan menkıbelerden başka henüz kaynaklara yansımış bir bilgi yoktur. Aşağıda kayıtlara geçirilen menkıbe ve rivayetlerden anlaşıldığına göre Niyazi Baba, Tavas ve Acıpayam Bölgesi’nin Türkleşmesi sırasında savaşlara katılmış bir gazi-derviş olmalıdır. Çünkü halk hafızasındaki bütün anlatımlar, onun savaşçı biri olduğu varsayımı üzerine söylenmiş rivayetlerdir.
Niyazlar köyü, Denizli-Acıpayam’a ait bir köy iken, 1936 yılında Yeşilova nahiyesi ilçe olup Burdur vilayetine bağlanınca, Eşeler Dağı’nın doğu istikametinde kalan Niyazlar köyü, Burdurun bir ilçesi haline getirilen Yeşilova’ya bağlanmış ve Denizli sınırlarından çıkarılmıştır. Günümüzde Burdur vilayeti, Yeşilova ilçesine bağlı olan Niyazlar köyü bir Babagan Bektâşî köyüdür. Ancak sosyal ve inançsal olarak Denizli ile bağları devam ettirilmektedir.
Tavas, Acıpayam ve Yeşilova bölgelerinde anlatılan rivayetlere göre Niyazi Baba’nın yaklaşık olarak 500 yıl kadar önce Horasan Bölgesi’nden gelmiş olan bir asker veya komutan olduğu söylenmektedir. Bir savaştan dönerken bir ağacın altında dinlenmiş ama yolculuğu devam ederken hırkasını ağacın gölgesinde unutmuş. Bundan dolayı bu köyün adı Tavas ilçesi “Hırka Köyü” olarak kalmış. Yolunu devam etmiş yine dinlendiği bir yerde teberini unutmuş, bu köyü de "Teber Köyü” adı verilmiştir.
Yine sıcak bir yaz günü öğle vakti, yolunu devam ederken Tavas-Solmaz köyünde, bir pınarın yanından geçerken, su dolduran taze bir geline rastlamış. Taze gelin, “Baba, yorulmuşsun, gel dinlen ve sana bir tas su vereyim.” demiş ve bir tas su doldurmuş. Pınarın başında bulunan çam dalından kopardığı çam yaprağını ve yaprağı kopardığı dalda biriken bir damlacık öz suyu da su tasının içerisine koyup Niyazi Baba’ya vermiş. Niyazi Baba da suyu çam yaprağını yutmamak için ağır ağır içmiş. Suyu içtikten sonra gelin kıza, “suyun içerisine neden çam yaprağı attığını sormuş. Gelin kız da: “Baba, bu sıcak havada yoldan geliyorsun, terlemişsin. Eğer suya çam yaprağı atmasaydım, bir yudumda içecek ve pınarın soğuk suyu size dokunacaktı. Hâlbuki çam yaprağını yutmamak için ağır ağır içtin ve su sana dokunmadı. Çamın öz suyunu da suya karıştırdım ki, size lezzet versin diye.” demiş. Bu inceliği gören Niyazi Baba, “Güzelleriniz solmasın, çamlarınız da kurumasın!” şeklinde dua etmiş. İşte o zamandan beri o köyün adı Tavas “Solmaz Köyü” olmuş ve hikmet-i Hüdâ bu köyün kadınları yetmiş yaşına girse bile güzel ve genç kalırlarmış. Çamları da kesilse bile yeniden filiz çıkarır ve asla kurumazmış. Acıpayam-Sırçalı köyü yakınlarında yapılan bir savaşta, düşman askerleri tarafından başı kesilmiş. Kellesini koltuğuna alan Niyazi Baba, Böğrüdelik adındaki yere kadar gelmiş. Orada bir kayaya asası ile üç defa vurarak, “Yâ mübârek su, çık yeryüzüne!” diye seslenmiş. Kaya üç yerden yarılarak gürül gürül su akmaya başlamış. Bu su Böğrüdelik adlı yerde hala akmaktaymış. Niyazi Baba, oradan da şimdiki Niyazlar köyünün üst tarafındaki çamlığa gelmiş, pınarın yanında kuzu yemiş. Bu sebeple de bu yere Kuzupınarı adı ile anılmaya başlamış. Niyazi Baba bir müddet bu çamlıkta kalmış. Oradan da Niyazlar köyünün alt tarafındaki Çilehane’ye gelip yatmış. Orada kaç yıl yattığı belli değildir. Bir müddet sonra oradan da kalkarak şimdiki türbenin olduğu yere gelmiş ve artık burada devamlı kalmış.
Niyazi Baba Türbe’sinde herhangi bir kitabe olmadığı için türbenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı belli değildir. Niyazi Baba’nın ne zaman şehit olduğu konusunda da kaynaklara yansıyan bir bilgi yoktur. Tarihte Niyazlar köyünde bir Bektâşî Tekkesi olduğu da bilinmektedir. Niyazi Baba’nın Bektâşî dervişi olduğu sanılmaktadır.

17 Nisan 2022 Pazar

 ŞEYH KEMAL TÜRBESİ,


KARACASU İLÇESİ, ATAKÖY MAHALLESİ, AYDIN








Halk arasında Âşıklar Dedesi olarak da bilinen Şeyh Kemal Türbesi, Aydın vilayeti, Karacasu ilçesi Ataköy mahallesinde, Karacasu’ya 15 kilometre, Denizli-Babadağ’a 13 kilometre kadar uzaklıkta Baba Dağ’ın batı istikametinde, Baba Dağ eteklerindedir. Şeyh Kemal Türbesi’nin Denizli-Babadağ ve Sarayköy’e olan bu yakınlıktan dolayı, tarihte Denizli-Babadağ ve Sarayköy ilçelerinde yaşayan Tahtacı Türkmenlerinin önemli ziyaret yerlerinden birisi olmuştur.
Zira Denizli-Sarayköy ilçesi Tekke köyünde bulunan Sultan Sarı Baba Türbesi, Denizli-Sarayköy ilçesi Tırkaz köyünde bulunan Çiçek Baba Türbesi; Denizli-Babadağ ilçesi Demirli köyünde bulunan Değnekli Baba Türbesi ve Aydın-Karacasu ilçesi, Ata köyünde bulunan Şeyh Kemal Türbesi’nin oluşturduğu bu türbeler, Denizli-Aydın “eren yolu” güzergâhını oluşturmaktadır. Bu güzergâhta türbeleri olan bu gazi-dervişlerin Denizli-Sarayköy ve Aydın-Karacasu bölgesinin fethi sırasında bu yol vasıtası ile haberleştikleri ve birbirlerine yardımcı oldukları düşünülmektedir.
Şeyh Kemal’in yukarıda isimlerini saydığımız diğer erenler gibi 1300’lü yıllarda yaşadığı, Karacasu Bölgesi’nin fethi sırasında savaşlara katıldığı, savaştan sonra da tıpkı Denizli-Baklan ilçesinde türbesi olan Hüsameddin Dede gibi dağ başında, 300 dönüm kadar bir arazi üzerinde, kardeşi ile birlikte bir tekke kurduğu, bu tekkede Denizli-Babadağ Bölgesi’nden Aydın-Karacasu Bölgesi’ne gelip giden yolculara yemek ve yatacak yer verdiği, onların ihtiyaçlarını karşıladığı ve ömrünü gaza mefkuresine adamış olan gazi-dervişlerden olduğu anlaşılmaktadır.
Şeyh Kemal’in kardeşi ile birlikle kurmuş olduğu tekkeye ölümünden sonra oğulları Ali ve Hüseyin’in idare ettiği, 1528 tarihli Osmanlı nüfus sayımı sırasında da Bayramlu ile Resul adındaki torunlarının tekkenin başında oldukları kayıtlara geçirilmiştir. Bu sırada da Tekkede 14 erkek nüfus yaşadığı da kayıtlarda görünmektedir.
Ziyaretimiz sırasında aldığımız bilgilere göre Aydın vilayeti Karacasu, Bozdoğan, Burhaniye; Denizli vilayeti Babadağ ve Sarayköy gibi yakın bölgelerden yoğun ziyaretçi geldiği, özellikle Tahtacı Türkmenlerinden gelenlerin çok olduğu söylenmektedir. Türbe etrafında adak kurbanı kesim ve yemek pişirme yerleri bulunmaktadır. Türbenin hemen yanındaki çeşmenin şifalı olduğuna inanılmaktadır. Bizim ziyaretimiz sırasında bile otomobillerle gelmiş olan ziyaretçilerin damacanalara su doldurdukları görülmektedir.

HASİP BABA DERGÂHI ... İSKEÇE









İskeçe’nin doğusundaki aşağı mahallelede Christou Kopsida 34’te bugün küçük bir kısmı kalmış bir Bektaşi tekkesi var. Cadde ile sokağın köşesindeki kuçkuç tekkesi de denilen Hasip Baba tekkesi beyaz badanalı, kiremitli, orta büyüklükte kagir bir yapı. Önünde de dört mezar olan avlusu var. Belli ki büyük bir kısmı yola ve çevresindeki evlere gitmiş.
Tekke meşhur 1826 Vakâ-ı Hayriye’den sonra tahrip edilir ve boşaltılır. Bu baskı uzun sürmez ve yirmi yıl içinde baskı gevşer, bir müddet sonra da Bektaşiler üzerindeki takibat kalkınca tekke yeniden faal olur. O dönemlerde postta Kesriyeli Hafız Kemalî Baba oturmaktadır. Hafız Baba’nın vefatının ardından yerine Limnili İbrahim Baba nasbedilir. İbrahim Baba dergahın halini görünce üzülür ve İstanbul’dan, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan yardım ister. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba bu iş için o zamanlar 86 yaşında olan Sütlüce Caferâbad dergâhı postnişini Hacı Hasib Baba’yı görevlendirir ve gönderirken de tamirat için bir tarih düşürür. Bu dörtlük kitabe olarak hâlen dergahın girişinde kapının üstünde asılır. Bir kısı boyanmış kitabe şöyle:
Edip bezl-i himem Hacı Hasîb Baba kerem mu’tâd
Mücedded eyledi bu İskeçe dergâhını bünyâd
Hem İbrâhim Baba’dır tâ bu rutbeye bâis âbâd
Binüçyüzde çerâğın avn-ı Hak’la itdiler îkâd (1303/1885)
Mücerred olan Hasip Baba burayı sevmiş veya görevlendirilmiş olacak ki tadilattan sonra geri dönmez, burada kalır ve dört yıl sonra da Hakk’a yürür ve tekkenin haziresine sırlanır. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba vefatına bir tarih düşürür ve türbede sandukanın arkasındaki duvara asılır:
Hâcı Hasîb Baba kim bu dergâh-ı irşâdda
Mürşid-i âgâh idi sebeb-i sülûka âşinâ
Pîr-i erkân-ı tarîk-i nâzenînden yâd tutup
Hâcı Bektâş Velî’yi eylemişti pîşvâ
Lücce-i tevhîde gark olmuşdu zikr-i Hak ile
Eylemezdi sohbet-i efsâne-yi çün u çerâ
Vâkıât-ı Kerbelâ’yı yâd edip leyl ü nehâr
Âh-ı mâtemle hemîşe eyler idi hû-yı hâ
Himmet-i pîr ile sa’y etdi muvaffak oldu hem
Yaptı bir dergâh olup ihyâ cây-ı dil-güşâ
Âlem-i ukbâya seyyâh oldu seyrân itmeye
Şâfii mahşerde olsun hamse-i âl-i abâ
Cevher-i hüzn ile Hilmî söyledim târihini
Ravza-ı cennet ola yâ Rab Hasîb Baba’ya câ (1304/1886-7)
Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın hem gönderirken hem de vefatından sonra tarih düşürmesi Hacı Hasip Baba’yı çok sevdiğini ve tuttuğunu gösteriyor. Hacı Hasip Baba’nın İskeçe’de bulunması ilk değil. İstinsah ettiği Cavidannâme’nin Türkçe tercümesinde 1857’de İskeçe’de olduğu kayıtlı. Güvenmesinin yanı sıra oraları biliyor olmasının gönderilmesinde payı olsa gerek. İbrahim Baba ise 1922’de vefat edene kadar tekkede hizmetine devam eder. İbrahim Baba’nın ardından Tekirdağlı Mustafa Mahfi Baba nasbedilir. Ancak 1924’te Yunan Hükümeti tarafından Türkiye’ye gönderilir.
Kaynaklarda Hasip Baba’nın tekkenin bahçesine sırlandığı yazılı. Oysa bugün sandukası kapalı alanda. Demek ki başlangıçta oralar da bahçe idi, babanın ardından türbeye çevrildi. Tekke’nin meydanı ve diğer binaları da hep yıkılmış oluyor bu durumda.
Tekkede büyüyen Emine Hanım’ın Abdürrahim Dede’ye anlattıklarına göre bir zamanlar tekkenin güllerle ve ağaçlarla dolu fıskıyeli bir bahçesi varmış. O güzel bahçeden eser yok şimdi. Bugün haziresinde sadece dört mezar kalmış. Dört mezardan yoldan taraftan üçüncüsü bir şeyh efendiye ait. Hem diğerlerinden yüksekte olmasından hem de başındaki 12 terkli Hüseyni tâcından anlarsınız hemen. Taşların üçünde teslim taşı motifi olmasından baba olduklarını anlıyoruz. Diğer iki taş dört terkli Ethemi veya Haydâri tâc. Demek ki onlar mürşit postuna oturmamış dervişler. Bir dönem mücerred babalar on iki terkli tac takarken evliler dört terkli takarlarmış. Hasip Baba’nın mücerret olduğu kayıtlı kaynaklarda. Diğerlerini bilmiyoruz maalesef ama tâclara bakarak evli oldukları düşünülebilir. Tüm taşlar beyaza boyandığı için ve yazı olan kısımlar da aşındığı için iyice kaybolmuş. Duvar tarafındaki taş üzerinde Bektaşi olduğuna dair bir işaret yok, canlardan veya muhibbandan birine ait olmalı.
Dursun Gümüşoğlu’nun çektiği fotoğraflardan gördüklerime göre tekkenin içinde sandukadan başka kubbe şeklindeki tavanından sarkan bir avize, köşesinde üst tarafına Yâ Allah, Ya Muhammed, yâ Ali ve Ya Hüseyn kazılı tahta bir minber (taht-ı Muhammedî), ve giriş kapısının karşısındaki duvarda asılı nefir, mütteka ve üç paslı teber varmış. Taht-ı Muhammed Bektaşilikte meydanın tam karşısında, ortada duran üç basamaklı ahşaptan yapılan bir kürsü.
Bundan kırk-elli sene öncenin çocukları bu tekkenin yanından geçer bildikleri duaları okur, sanki türbeden yatan eren kalkıp dileklerini yerine getirecekmiş ümidiyle bir miktar bekler, sonra üstbaşlarından kopardıkları veya söktükleri ipi pencereye bağlar giderlermiş. Büyükler de dilekleri olduğunda türbeyi ziyaret eder, dilekler tutar, mumlar yakarlarmış. Maalesef bugün o canlılığını kaybetmiş, insanlar da unutmuşlar yavaş yavaş.
"İSMAİL GÜLEÇ BEY'İN YAZISIDIR"

7 Nisan 2022 Perşembe

 SERVER GAZİ SULTAN, MERKEZEFENDİ İLÇESİ, SERVERGAZİ MAHALLESİ





Server Gazi Türbesi, Merkezefendi ilçesi, Servergazi mahallesindedir. Hakkında ulusal kaynaklara yansımış bir bilgi yoktur. Ancak yerel kaynaklarda anlatılan kısıtlı rivayetlere göre 12. yüzyılın sonu 13. yüzyılın başlarında yaşadığı ifade edilmektedir. Selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhüsrev tarafından Denizli havalisinin 4. fethi sonrasında Mehmet Gazi ile birlikte Server Gazi de ayrı ayrı tümen komutanı olarak görevlendirilmiştir. Bu iki komutan emirlerindeki birer tümenle, o zamanki adıyla Laodikya üzerine sevk edilmiştir. Bizans kuvvetleriyle önce Honaz (Colossea) civarında, şimdiki Honaz harabelerinin yakınında çarpışmıştır. İlk çarpışmada galip gelmişlerdir. Geriye çekilen Bizans Ordusu’nu izlemişler ve şimdiki Denizli’nin Deretekke (Sarayköy Caddesi) semtindeki geniş alanda yeniden harbe tutuşmuşlardır. O sırada Mehmet Gazi şehit olmuş, askerleri Server Gazi’nin emrine geçmiştir. İki ateş arasında kalan Bizans Ordusu yenilip yok edilmiştir. Server Gazi, sağ kalan bir düşman askerinin attığı okla 1210 yılında şehit düştüğü rivayet edilmektedir. Server Gazi, vasiyeti gereği şehit olmadan önce görüp çok beğendiği şimdiki türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir.
Selçuklu tümen komutanı olan Server Gazi, Denizli ve çevresinin Türk yurdu haline gelmesinde çok büyük emeği olan alperen ve gazi-dervişlerden olduğu bilinmektedir.
Türbesinin bakımını 55 yıldır üstlenen 78 yaşındaki Türbedar Hatice Nine, Sever Gazi’yi hem rüyasında hem de gerçekte gördüğünü söylemektedir. Hatice Nine, Server Gazi’yi iki vagon trenle Kıbrıs Savaşı’na giderken gördüğünü ve kendisine “Hatice, ben hemen gelirim kızım, buraları iyi bak!” dediğini söylemektedir. Hatice Nine ertesi günü akşama doğru türbeyi aydınlatan gaz lambasını yakmak üzere türbeye gittiğinde, duvarda asılı duran Server Gazi’nin sancağının yerinde olmadığına fark etmiştir. Onuncu günü gaz lambasını yakmak üzere tekrar türbeye gittiğinde, sancağın eski yerinde asılı olduğunu görmüştür. O akşam yanında götürdüğü akrabalarından bir kadınla birlikte sancağın üzerinde bir leke olduğunu görünce Hatice Nine, “Herhalde çamur bulaşmış, sancağı yıpratmadan çamuru üzerinden ufalayarak temizleyelim” diyerek sancağı dokunduğunda, eline kan bulaştığını görmüşlerdir. Bu olayı gözleri yaşararak anlatan Hatice Nine’ye göre Server Gazi ve askerleri Kıbrıs Savaşı’na katılmak için bu sancakla birlikte Kıbrıs’a gittiklerine inanmaktadır.
Ve yine Türbedar Hatice Nine şu olayı anlatmıştır: Şırnak’ta askerlik yapmış olan bir genç kasabaya gelmiş, Hatice Nine’yi bulmuş. Başından geçen bir olayı ve buraya nasıl geldiğini şöyle anlatmıştır: Şırnak’ta teröristlerle yoğun çatışmalar yaşandığı sırada nöbet tutan Ispartalı gence, nöbet sırasında uyuklayınca birisi dokunmuş ve uyandırmıştır. Bu olay aynı nöbet sırasında üç kere tekrarlanmıştır. Genç, sonuncu uyuklamasında bir rüya görmüş ve rüyasında bir kişi “Ben Server Gazi’yim. Denizli’nin Yeşilköy Beldesi’nde oturuyorum. Orada Hatice diye birisi var. Onu bul. O seni bana getirecektir. Benim ziyaretime gel!” demiştir. Asker, teskeresini aldıktan sonra Denizli’ye gelmiş. Hatice Nine’yi bulmuş ve başından geçenleri anlatmıştır.
Halk arasında anlatılan bir başka menkıbe de şöyledir: Bugünkü türbeyi yaptıran Denizli Valisi, İzmir’e tayin olmuştur ve İzmir Valisi olmuştur. İzmir’de kalbinden rahatsızlanıp hastaneye yatmıştır. Geceleyin Server Gazi, eşkire ona görünmüş ve göğsünü üç kere sıvazlayarak, “ Senin önemli bir şeyin yoktur oğlum, bir şeyin kalmadı. Sabahleyin kalkarsın ve gidersin!” demiştir. Sabahleyin vali, doktorlar tarafından tekrar muayeneden geçirilmiş ve hiçbir rahatsızlığının kalmadığı anlaşılmıştır. Valinin arkadaşları Hatice Nine’yi aramış, bu olayı anlatmış ve valinin selamını söylemişlerdir.
Server Gazi Türbesi'nde iki sanduka bulunmaktadır. 110 x 350 santimetre ölçülerinde, büyük olan Server Gazi’nin sandukasıdır. Küçük olan da türbedarın genç oğlunun sandukasıdır. Rivayete göre; hem kendi bağ ve bahçe işleri ile geçimini sağlayan hem de türbedarlık yapan ailenin genç oğlu, sabah namazını kıldıktan sonra türbenin içerisinde, Server Gazi’nin ruhuna hediye etmek için birkaç cüz Kur’an okumuş. Genç oğlan Kur’an okumayı bitirdikten sonra Server Gazi, kabrinden ayağa kalkmış ve delikanlıya hitaben “Bugün öğle namazından sonra benim yanıma geleceksin, senin yerin benim yanımdadır” demiş ve tekrar kabrine geri dönmüş. Oğlan, başından geçeni babasına anlatmış ama babası olayı bir anlam verememiş. Delikanlı, öğle namazına müteakip vefat etmiş. Baba, oğlanın sabah anlattıklarını hatırlayınca, Server Gazi’nin vasiyet şeklindeki kerametinin yerine getirilmesi gerektiğini idrak etmiş ve oğlunu büyük alperenin yanına defnetmişler.

alıntı.

Ibrahim Afatoğlu