KARIŞIK

12 Mart 2016 Cumartesi

Seyyid Emir Külal Özbekistan – Buhara’da

Seyyid Emir Külal


Özbekistan – Buhara’da



Büyük velîlerden. İnsanları Hakk’a dâvet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin on dördüncüsüdür. Hazret-i Hüseyin’in soyundan olup, seyyiddir. Evliyânın meşhûrlarından olan Muhammed Bâbâ Semmâsî’nin talebesi ve Behâeddîn-i Buhârî Nakşibend hazretlerinin hocasıdır. Çömlekçilik yaptığı için “Külâl” ismiyle meşhûr olmuştur. Buhârâ’nın Sûhârî kasabasında doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1370 (H. 772) sensinde Sûhârî’de vefât etti. Kabri oradadır. Büyük bir âlim ve mürşid-i kâmil olup, her ânını İslâmiyete uygun olarak geçirdi. Pekçok kimse onun sohbet ve derslerinde kemâle gelmiştir. Onun üstün hâllerini gösteren çok menkıbesi vardır.
Annesi şöyle anlatmıştır: “Emîr Külâl’e hâmile iken, şüpheli bir lokma yesem, krın ağrısına tutulurdum. O lokmayı mîdemden geri çıkarmadıkça, karın ağrısından kurtulamazdım. Bu hâl başımdan üç defa geçti. Sonra çok temiz ve hayırlı bir çocuğa hâmile olduğumu anladım. Bunun üzerine yediğim lokmaların helâlden olmasına çok dikkat edip, ihtiyatlı davrandım.”
Sâlih bir zât olan babası Seyyid Hamza, Medîne’den gelip, Buhârâ’nın Efşene köyüne yerleşmişti. Bir defâsında, devrinin en meşhûr velîsi Seyyid Atâ beraberinde zamânın en meşhûr zâtlarıyla, büyük bir cemâat hâlinde, Emîr Külâl hazretlerinin babası Seyyid Hamza’nın bulunduğu köyden geçiyordu. Bu yolculuğu sırasında tanışıp dost oldular. Bundan sonra Seyyid Atâ’nın her ne zaman oraya yolu düşse, evvelâ dosdoğru Seyyid Hamza’nın evine gider, başkalarıyla daha sonra görşürdü. Yine bir defâsında Efşene köyüne uğramış ve Seyyid Hamza’nın yanına gelmişti. Bu gelişinde ona bir müjde verip; “Ey kardeşim! Allahü teâlâ sana şânı pek yüce olacak bir evlât verecek. Cihân, baştan başa onun hizmetine girecektir. Bu çocuk doğduğu zaman, ismini Emîr Külâl koy!” dedi. Aradan yıllar geçti. Seyyid Hamza’nın bir oğlu oldu. Seyyid Atânın işâreti üzerine, ismini “Emîr Külâl” koydu.
Emîr Külâl, on beş yaşlarında iken güreşmeye heves etmiş ve bu işle meşgûl olmaya başlamıştı. Bir gün güreş meydanına çıkıp dönerken, seyircilerden birinin kalbine şöyle gelir: “Bu seyyid çocuk, güreş ile meşgûl oluyor, hâlbuki böyle hâlde bulunmak, kendisinin yüksek değerine v eseyyidlik şerefine uygun değildir. Kalbine bu düşüncenin gelmesiyle, oturduğu yerde uyur; rüyâda kıyâmetin koptuğnu ve göğsüne kadar bir bataklığa battığını görür. Çıkmaya gücü de yoktur. O sırada Emîr Külâl hazretleri gelip, elleriyle onu pazusundan ttup, bataklıktan çıkarır. Uykudan uyanınca, güreşin sona erdiğini görür. O zaman Seyyid Emîr Külâl hazretleri, ona dönüp; “Senin rüyânda gördüğün gün için pehlivanlık ediyorum; senin gibi çamura ve bataklığa batmış olanları kuvvet ve himmetle kurtarırım.” buyurmuştur. O zât, Emîr Külâl’in ellerine kapanıp, tövbe ve istigfâr etmiştir.
Yine gençlik yıllarında bir gün, er meydanında güreş tutmakta ve büyük bir kalabalık da onu seyretmekte idi. Zamânın büyük âlimi ve mürşid-i kâmili olan Muhammed Bâbâ Semmâsî, o güreşirken tam oradan geçmekte idi. Orada durup, uzun müddet ayakta onu seyretti. Yanında bulunan talebeleri bu hâle şaşıp, kendi kendilerine; acaba bu işle meş”ul olanları seyretmesinin sebebi nedir? diye düşündüler. Muhammed Bâbâ Semmâsî, yanında bulunan talebelerinin kalblerinden geçeni anlayıp buyurdu ki: “Bu meydanda öyle bir mert vardır ki, pekçok kimse onun sohbetinin bereketiyle evliyâlık konaklarının üstün mertebelerine kavuşacaktır. Onu, bulunduğumuz yola bağlamak istiyorum.”
Onlar böyle konuşurken, Emîr Külâl’in gözleri Muhammed Bâbâ Semmâsî’ye takıldı. Onu görür görmez, birdenbire kalbi ona tutulup değişiverdi. Hemen koşup yanına yaklaştı. Muhammed Bâbâ Semmâsî’nin ellerine kapandı. O güne kadar yaptığı bütün hatâ ve günahlardan tövbe etti ve Muhammed Bâbâ Semmâsî’ye sâdık bir talebe oldu. Bundan sonra, hayâtında yeni ve bambaşka bir safha başlamıştı. Hocasının sohbet ve hizmetinden hiç ayrılmadı. Yirmi sene sohbetine ve derslerine devâm etti. Her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri, Sûhârî’den beş fersah (30 km kadar) uzakta bulunan ve hocasının ikâmet ettiği Semmas’a gider gelirdi. Hocasına olan bağlılığı, temizliği, gayreti, ilme olan arzu ve isteği, onu kısa zamanda olgunlaştırdı. Hocasının ders ve sohbetlerinde kemâle ulaştı. İnsanlara doğru yolu gösteren kıymetli bir rehber oldu. Hocası Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretlerinin vefâtından sonra, onun yerine geçip, irşâd vazifesi yaptı. İnsanların İslâm ahlâkı ile ahlâklanmasını, kalbin ve rûhun kötü huylardan kurtulmasını, Allah rızâsı için güzel iş ve ibâdet yapmayı sağlayan ve bu iş için lâzım olan bilgileri öğreten tasavvuf ilminde çok talebe yetiştirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.