KARIŞIK

2 Şubat 2016 Salı

ANŞABACILAR ..TOKAT..HUBYAR SULTAN


Hubyar Sultan Dede
ANŞABACILILAR
            İsimlerini, Türbesi Tokat - Zile - Acısu Köyü'nde bulunan Anşa Bacı'dan almaktadırlar. Anşa Bacı Acısu Köyü'nden Kurtoğlu Veli’nin karısıdır. 1800'lü yılların ikinci yarısında yaşamışlardır. O dönemlerde Kurdoğlu Veli kimilerine göre bölgede düğünlerde ve bayramlarda davul çalan bir kişidir. Aynı zamanda Hubyar Köyü'nde bulunan Hubyar Ocağı Dedesi Hatip Efendi’nin sofusudur. Hatip Efendi adına köyde ve bölgede taliplerinin ihtiyacını karşılamakta, cemlerini yürütmektedir.
Hubyar Sultan Dede ve Yanında Bulunan

Torunlarının Hubyar Köyü'nde Bulunan Türbesi
            Bir zaman gelir ki Hubyar Tekkesi zayıf düşer, (bu zayıf düşmenin Hubyar Tekkesi'nin iç hesaplaşmalarından olduğu kanısı hâkimdir). Hatip Efendi ve de diğer Hubyar Dedeleri Tekke'de etkinliğini sürdüremezler. Talip Tekke'ye uğramaz olmuş Dedeler etkisiz hale gelmiştir. İşte bu sırada Dedelerin Hubyar yolunu bozduğunu, Hubyar Tarikatı'nı iyi yürütemediklerini söyleyen Davulcu Veli, Hubyar Sultan’ın kendisine el verdiğini bundan sonra Hubyar taliplerini kendisinin göreceğini, tarikatlarını kendisinin yürüteceğini beyan eder.
            Zaten Dedeler'in etkisizliği sebebiyle boşlukta bulunan Hubyar taliplerinin büyük bir kısmı Davulcu Veli’yi kabul ederler ve ona görülmeye başlarlar, hattâ Davulcu Veli etkinliğini öyle bir arttırır ki Hubyar Köyü'nde bulunan Dedeler bile kendisine görülmeye, biat etmeye başlarlar. O artık Davulcu Veli değil “Veli Baba”dır.
            Kendisi ocak soylu olmadığı için Dede unvanını kullanamaz ve “Baba” unvanını kullanmaya başlar. Kimilerine göre onu Hubyar'dan Hatip Efendi bu şekilde topluma lanse etmiştir. Kendisini Baba kabul eden ve talip olan kişilere de Babacılar denilmeye başlanmıştır. 3 yıl boyunca tüm Hubyar Ocağı Veli Baba'ya görülürler.
            Tarikatlarını Veli Baba'nın önderliğinde gerçekleştirirler. Veli Baba'nın bulunduğuAcısu Köyü âdeta Hubyar Tekkesi'nin yerini almıştır. Tüm Sıraç Aşireti bu köye Veli Baba'yı ziyerete gelirler. Veli Baba kısa sürede tüm Hubyar taliplerini kendisine bağlamıştır.
            Ne var ki Hubyar Dedeleri'nden bu durumdan hoşnut olmayan insanlar da vardır. İşte bunların başını çeken ve o zamanlar yarı Deli, yarı Dolu, Anadolu Dervişleri'nin ortak özelliği olan kısmen bu dünyada, kısmen öbür dünyada yaşayan, günümüzün deyimiyle Deli diye tâbir edilen “Hıdır Derviş”, Veli Baba’nın bu yükselişinden hiç memnun olmayan ve bu duruma dur denilmesi gerektiğine ve Hubyar Tekkesi'nin eski itibarına kavuşması gerektiğini düşünen bir kişi olarak ortaya çıkmıştır.
            Rivayetlere göre Erzurum’da askerlik yaparken (Hıdır Derviş çok genç yaştadır o dönemlerde) Veli Baba’nın Hubyar Köyü'nde (İmizagil denilen yerde) Cem yürüttüğünü görür ve tüfeğini yerine nöbetçi dikerek Hubyar Köyü'ne gelir. Ceme karışır. Hıdır Derviş Cem'de bilgi ve becerisiyle Veli Baba'yı devre dışı bırakır; Hubyar Köyü de Veli Baba’ya bağlanmaktan vazgeçer. Hıdır Derviş Hubyar Ocağı'nı yeniden alevlendir ve Hubyar Dedeleri taliplerine sahip çıkmaya başlarlar. Bundan sonra Veli Baba’nın başını çektiği Babacılar ile Hıdır Derviş’in başını çektiği Dedeciler arasında büyük çekişmeler yaşanır.
Hubyar Semahı
            Anşa Bacılılar'a göre ise zaten rivayet olarak anlatılan bu olay gerçek değildir. Veli Baba'nın hayatta bulunduğu dönemlerde Hubyar Ocağı Talipleri - tüm sıraç toplulukları Veli Baba'ya biat etmişlerdir. Kendisinin Hubyar yolunu bozulmamış haliyle yürüttüğüne inanmışlardır. Hatta Hubyar Köyü'nde bulunan Hubyar Dedeleri bile Veli Baba'ya biat etmiştir. Hatip Efendi Acısu Köyü'nde Veli Baba'ya hizmet dahi etmiştir. Eski türbenin (Dergâhın) yapılmasında Hatip Efendi Veli Baba ile bizzat çalışmıştır.
Anşa Bacı ve Veli Baba'nın
Zile Acısu Köyü'nde
Bulunan Türbesinden Görüntü.

Fotoğraf : Ali Kenanoğlu
            Veli Baba'nın 1864 yılında ölümünden sonra yerine karısı Anşa Bacı geçer. Anşa Bacı çok dirayetli ve otoriter aynı zamanda da zengin bir kadındır. Veli Baba'nın taliplerine sahip çıkar, onların daha da genişlemesini sağlar. Bu sırada bu durumdan hoşnut olmayan birileri; kimine göre Dedeciler kimine göre de Sünni kesim (Anşa Bacılılara göre başını Hatip Efendi'nin çektiği Dedeler bu işi organize ederler) Anşa Bacı’ yı "Kızılbaşlık Propagandası" yapıyor diye Mutasarrıf olarak görev yapan Kazova'da Haruk Çiftliği sahibi Bekir Sami Paşa’ya şikayet ederler.
            16 Şevval 1311 – 10 Nisan 1894 tarihinde durum bir raporla Ankara Vâlisi tarafından Padişah Sultan Abdülhamit’e bildirilir. Bunun üzerine Anşa Bacı ve yanında bulunan beş çocuğu ile birlikte Tokat’a getirilirler. Aile altı ay Tokat'ta sorguya çekilir. İşkence görürler. Altı ay sonra Anşa Bacı ve yanındakiler İstanbul’a götürülmek üzere yola koyulurlar. Bu yolculukta hasta düşen büyük evlât Hüseyin Samsun’a gelmeden ölür. Geri kalanlar yolculuğa devam ederler ve Samsun’dan gemiyle İstanbul’a getirilirler.
            Orada tekrar soruşturmaya tâbi tutulurlar. Soruşturma esnasında Anşa Bacı Talibi ve Çakmak Köylü Tersane Paşası Osman Paşa Anşa Bacı'ya yardım eder. Soruşturma neticelenir, Padişah II. Abdülhamit’in emriyle Anşa Bacı ve oğulları ve damadı Köseoğlu İbrahim Suriye’nin Şam kentine sürgüne gönderilirler. Anşa Bacı yanındakilerle beraber üç yıl zorunlu olarak Şam'da sürgünde tutulmuştur. Bu üç yıl içerisinde Kerbela’yı Necef’i ziyaret etmişlerdir.
            Sürgün cezaları bitip Tokat - Zile – Acısu Köyü'nün yolunu tutan Anşa Bacı ve yanındakilerin geleceği haberini duyan binlerce kişi Anşa Bacı'yı Amasya’da karşılamışlar ve kalabalık bir halk kitlesiyle Anşa Bacı ve evlâtları Acısu Köyü'ne dönmüşlerdir. Anşa Bacı'nın yaşadığı bu sürgün hayatı ve işkence dönemi mazlumun yanında yer alan Alevi kitlesini daha çok etkilemiş ve Anşa Bacı'nın etkinliği ve sevenleri daha çok artmıştır.
            Anşa Bacı çocuklarının da küçük yaşta olması sebebiyle Aşiretin başına geçmiş ve Acısu Köyü'nde bulunan Hubyar Ocağı'na tâbi posta oturmuştur. Tüm köyler akın akın Anşa Bacı'yı ziyaret ederken, Anşa Bacı da onları tarikatlarından geri koymamıştır. Anşa Bacı burada vefat etmiştir. Mezarı Acısu Köyü'nde Veli Baba’nın yanındadır.
Veli Baba Türbesi'nde Zile Acısu Köylüleri
Cuma Akşamı Türbe İçinde Lokma Yerken.

Fotoğraf : Ali Kenanoğlu
            Anşa Bacı hem Hubyar Ocağı açısından hem de Alevi tarihi açısından çok önemli bir şahsiyettir. Hubyar Ocağı'nda Dedeler'e karşı Veli Baba'nın başlattığı ve kendilerine göre bozulmamış Hubyar yolunu devam ettiren bir kadın postnişindir. Anşa Bacı Anadolu Aleviliği'nde bir kadın postnişin olarak da çok önemli bir yere sahiptir. Aleviliğin kadına verdiği değeri ve Alevilik'teki kadının yerini belirlemek ve örneklemek için oldukça belirgin bir kişidir.
            Anşa Bacı kocası Veli Baba'nın 1864 yılında ölümünden sonra aşiretin başına geçerek, belirli bir süre Hubyar Ocağı Aşireti'nin tamamını, daha sonra Hubyar Ocağı mensubu Sıraç topluluklarının önemli bir kısmının hem siyasî hem de dinî liderliğini yapmıştır. Kocasının ölümünden sonra aşiretin en başında yer alarak türlü işkencelere mâruz kalmıştır. Sürgünler yaşamıştır.
Hubyar Köyü'nü Ziyaret
Araştırmacı Fikri KARAMAN  Bey'in Sitesinden Alınmıştır.
            Tüm bunlara rağmen otoritesini ve dirayetini hiç bozmamış ve ömrünün sonuna kadarSıraç topluluklarının önemli bir kısmına siyasî ve dinî liderlik etmiştir. Anşa Bacı örneği Orta Asya Türk Devletleri'nde yaşanan Kadın Hakanlar geleneğinin Anadolu'ya bir yansıması olarak da değerlendirilmelidir. Orta Asya'da Türkler'in Müslümanlığı kabul etmeden öncesinde kurmuş oldukları devletlerde kocalarının ölümünden sonra tahta geçen kadın hakanlara rastlanılmaktadır.
            Veli Baba ve Anşa Bacı’nın sülâlesi şu şekildedir :
            Veli Baba – Anşa Bacı
            Çocukları; Hasan - Hüseyin - Ali - Hatice - Fidan.
            Hasan Baba’nın çocukları; Abdullah – Rüstem - Behçet.
            Rüstem Baba'nın oğlu; Ali Kurt, Veysel Kurt ve diğer kardeşleri.
Hubyar Semahı
            Anşa Bacılılar halen Anşa Bacı'nın evlâtlarından gelen Baba'lara görülmekteler, diğer taraftan da Hubyar Türbesi'ni ziyaret edip, kurbanlarını buraya kesmektedirler. Anşa Bacılılar’da her bir köyde sofu bulunmaktadır. Baba'nın olmadığı zaman bu sofu gerekli hizmetleri yapmakta ve Cemler'ini yürütmektedir. Sofular, köyün bilge kişilerinden oluşmaktadır. Çoğu kez Baba'nın bulunduğu Cem'de de Cem'i sofu yürütmektedir.
            Anşa Bacılılar Hubyarlı Topluluklar içerisinde geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan bir topluluktur. Anşa Bacılılar ile Hubyarlılar arasında yaşanan çekişmeler ve birbirinden kopmaların sebeplerinden birisi de budur. Araştırmacı Hıdır TEMEL’de bu konuda bizimle aynı paralelde düşünmektedir. (Bkz. Kervan Dergisi S. 25) Hubyar Dedeleri zamanla Osmanlı ile ilişki içerisinde olup, bazı konularda geleneklerinden ödün vermişlerdir. Oysa Anşa Bacılılar bunu hepten reddederek, zamanla Hubyarlılar'ı da Cemler'ine ve cenazelerine almamaya, kız alıp vermemeye başlamışlardır.
            Gerçi Hubyar Dedeleri Anşa Bacılıları talip olarak gördüğü için zaten kız alıp vermemektedir. Bazı köylerde her iki grup birlikte yaşasa da Cemler'i ayrı ayrı yapılmaktadır. Hattâ bazı köylerde Cem Evleri dahi ayrıdır. Örneğin Ulutepe (Kelit) Kasabası'nda Anşa Bacılılar ile Dedeciler'in Cem Evleri ayrıdır.
            Anşa Bacılılar'a bağlı bir çok köyde cenazeler eski geleneklere bağlı kalınarak kaldırılmaktadır ve gömülmektedir. Yani döşek, yorgan, yastığı ile eşyaları ile beraber gömülmektedir. Bu geleneklerinin hor görülmesinden çekinen Anşa Bacılılar cenazelerini kimsenin görmemesi için ya gün batımından sonra karanlıkta ya da sabahın erken bir vaktinde kaldırmaktadırlar.
            Hüseyin Ağalılar;
            Hubyar Ocağı içerisinde yer alan ve kimilerine göre Babacılar kimilerine göre de Dedeciler grubu içerisinde yer alan önemli bir topluluk da Hüseyin Ağa grubudur. Araştırmalarımız esnasında Hüseyin Ağa'nın torunu ve bugün bu topluluğun hizmetlerini yürüten Eraslan Doğanay ile de bir çok kez görüştük. Hattâ kendisinin çalışmalarımıza bizzat katkıları olmuştur. Kendisini şükranla anıyoruz.
            Hüseyin Ağa; Eraslan Doğanay'ın beyanatı ve kendi derlemelerine göre Hubyar Evlâtları'ndan Hüseyin Abdal evlâdı Mustafalılar grubuna tâbidir. Yaptığım görüşmelerde Hubyar Dedeleri de bu konuda aynı görüşü ifade etmişlerdir. Eraslan Doğanay’ın talipleri kendisine “Baba” diye hitap etmektedir. Eraslan Doğanay ise kendisinin “Dede” olduğunu söylemekte ve ayrıca Dede ile Baba arasında hitap şekli dışında bir fark olmadığını da söylemektedir. Baba ile Dede arasında hitap şekli dışında bir fark olmadığı doğrudur. Ancak Hubyar - Sıraç topluluklarında Baba ve Dede hitap şekli de önemli iki farklı grubu yansıtmaktadır.
            Anşa Bacılılar Hüseyin Ağa ile ilgili olarak şu görüşleri ifade etmektedirler. "Veli Baba sağlığında Hubyar Köyü'nden bir öksüz çocuğu yanına almış ve onu Çayır Köyü'ne yerleştirmiştir ve o öksüz çocuğa kızını vermiştir. Veli Baba'nın kızı ile Dede çocuğunun dünyaya İncir Mehmet - Hüseyin Ağa - Mustafa Ağa isminde üç evlâdı gelmiştir. Anşa Bacının sürgün yıllarında Hüseyin Ağa damat durumunda olması sebebiyle de Aşirete sahip çıkmıştır. Anşa Bacıya tâbi sıraçların tarikatını yürütmüştür. Bu sebeple de kendisine birçok sıraç topluluğu talip olmuştur." denilmektedir.
            Bu konu ile ilgili olarak Eraslan Doğanay ise şunları söylemektedir. Hüseyin Ağa, Mustafa Abdal sülâlesinden Nebi Şeyh evlâdı Hasan Baba’nın oğludur. Kökeni Hubyar Sultan’a dayanmaktadır. Anşa Bacılılar'dan bizim bir kız almışlığımız yok. Aksine onlar Dedemin Bacısı olan Gülizar Bacı'yı almışlardır. Gülüzar Bacı Hasan Baba’nın karısıdır.
Hubyar Köyü - Bekulu Mezra
            (Rüstem Baba’nın annesi) Veli Baba Dedemin Babası (Hüseyin ağanın Babası) olan Hasan Baba'nın amcası ve şu an türbesi Tokat - Zile – Çayır Köyü'nde bulunan Hacı Şeyh'in sofusuymuş. Ben Dedemin zamanına yetiştim, tüm bunları kendisinden dinledim. Dedem Anşa Bacı'yı bizzat hatırlamaktaydı. Kendisi Babasının atının terkisinde Anşa Bacı'yı karşılamaya gittiğini söylerdi.
            Anşa Bacı'nın Sıraç Toplulukları olan Beğdili Aşireti'nin koruyucusu ve lideri olduğunu, Sıraç topluluklarını Yozgat'da bulunan Çapanoğlu çetesine karşı iyi bir şekilde koruduğunu anlatmaktaydı. Anşa Bacılılar'ın Ocakzade olmadığını, ancak aşiretin liderliğini iyi bir şekilde yaptığını ifade etmekteydi. Anşa Bacıyı Osmanlı'ya Dedelerin değil Çapanoğlu çetelerinin şikayet ettiğini söylemekteydi.
VELİ BABA - ANŞABACI CEMEVİ
            Anşabacı Cemevi’nin tavan özelliği Hacı Bektaş Dergâhı meydan evi ile 1224 yılında yapılan Şeyh Hasan Ocağı’nın “Büyük Ocak Cemevi” mimarî tarzı yapı teknikleri ile benzeşmektedir. Kırlangıç yapı biçiminde olan tavan gök katlarını simgelemektedir.
            Orta - Asya eski Türk inanışına göre çeşitli gök katları vardır : 3, 7, 9 kat gökten söz edilir. Şaman, Bahşi, Kam; gök âyini sırasında göğe çıkarken, bu katları aşmak zorundadır. 7 kattan oluşan göğün en üst katında Tanrı Ülgen ile karısı oturur. Diğer katlarda ise, çocuklar ile Tanrılar'ın insanlara elçi olarak gönderdiği ruhlar bulunur.
            Orta Asya’da göçebe Türkler; Gök - Tanrı için yapılan âyin nedeniyle her zaman kurulan olan 12 direkli ve ortasında tügünük deliği olan çadır, doğrudan doğruya göğü simgeler. Aynı çadır özelliklerini Cemevlerinde de görüyoruz. Gök - Tanrı’ya kurbanlar adanır ve en iyi hayvanlar kesilir, toplu şölenler verilir.
            19. yüzyılda Veli Baba tarafından Alevi geleneklerine uygun bir mimarî tarzda, taş ve ağaç malzemeler kullanılarak yapılmıştır. Bir kısım değişiklikler olsa da inşaat tekniği ve tavan doğrama biçimi, çerağ direği ve diğer direklerin dizaynı, ocak ve diğer bölümleri orijinal mimarî özelliklerini halâ taşımaktadır. XIII. yüzyıl “Karadirek Cemevi” özelliklerini muhafaza eden ibadet mekânı işlevini sürdürmektedir.
Hubyar Köyü Karagözgil
Kaynak : Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç TürkmenleriA. KENANOĞLU - İ. ONARLI - Hubyar Sultan Derneği Yayınları, No. 1.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.