KARIŞIK

4 Mayıs 2016 Çarşamba

MEHMET ZİYA BABA DİVANI

MEHMET ZİYA BABA 

kaddesellâhü sırrahu’l alî DÎVÂNI


MEHMET ZİYA BABA  kaddesellâhü sırrahu’l azîz “Akıbet çekilir zuhûr-u cemâle perde Bu hatt-ı hatıram kalsın bergüzâr sizde ”
MEHMET ZİYA BABA
kaddesellâhü sırrahu’l azîz
“Akıbet çekilir zuhûr-u cemâle perde
Bu hatt-ı hatıram kalsın bergüzâr sizde ”

hzl: Kemalettin DENİZ
Arş. Gör., G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi

Özet:

Bu yazıda M. Ziya Baba Karaşar İnanç Eğitim Hayır Vakfı tarafından yayımlanan M. Ziya Baba Dîvânı adlı kitap tanıtılmaktadır. M. Ziya Baba’nın şiirlerinin toplandığı bu eserde çoğunlukla nefes, az sayıda da kıt’a , müsvedde ve müfred tarih bulunmaktadır.
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi kütüphanesine yeni katılan eserlerden bir tanesi M. Ziya Baba Dîvânı’ dır. Esere Hasan Baba (Efe) tarafından yazılan ön sözde Mehmet Ziya Baba’nın Horasan Erenlerinin kaynaklarından yeşerdiği; gönül erlerinden ve zamanın sahibi olanlardan birisi olarak insanlığı gerçek yola çağırdığı belirtilmektedir.
Mehmet Ziya Baba’nın hayatı ile ilgili kısa bir bölüm kitabın başında Hasan Baba (Efe) tarafından yazılmıştır. Burada belirtildiğine göre M. Ziya Baba (Şişman), 1894 yılında Üsküp’te doğmuştur. Evli ve yedi çocuğu vardır. 1932’ye kadar Üsküp’te yaşamıştır. Genç yaşlarından itibaren tarikatlara ilgi duymuş; Kadirî, Halvetî, Rufâî, Nakşibendî tarikatlarına girerek hizmetlerde bulunmuştur. 1932’de Türkiye’ye taşınarak İstanbul’a yerleşmiştir. Doğramacılık mesleğiyle geçimini sağlamıştır. Seyyid Hasan Basri Taptuk Baba Erenlerle tanışarak Bektaşîliğe intisab etmiş ve bu yolda hizmetlerde bulunmuştur,1967’de Hüseyin Hâki Baba’dan Halife Baba olmuştur. 08.01.1973 tarihinde İstanbul’da Hakk’a yürümüştür. Aziz naaşı İstanbul’da Kozlu  Kabristanından 2001 yılında Ankara, Sincan Kesiktaş’taki Taptuk Baba Türbesine nakledilmiştir.
M. Ziya Baba şiirlerinde Abdal Ziya mahlasını kullanmıştır. Ziya Babanın şiirlerinin özelliklerinden biri başlık bulunmamasıdır. Kitapta içindekiler bölümü oluşturulurken şiirlerin ilk mısralarından yararlanılmıştır. Eserde 214 nefes,ve az sayıda kıt’a, müseddes, ve müfred tarih bulunmaktadır.
Nefes, Bektaşi şairlerin yazdıkları tasavvufî şiirlere denir.(Dilçin, 1992: 346). Bu tür şiirlerde genellikle, Hz. Muhammed’e ve Hz. Ali’ye övgüler yer alır. Bunun yanında vahdet-i vücud kuramı ve Bektaşilik anlatılır. M. Ziya Baba Divanı’nda da bu temalara ağırlıklı olarak yer verildiği görülür:

Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem;
Hak Muhammed Mustafâ’sın
Pençe-i âl-i abâsın
Kavli muhtar Müctebâ’sın
İhsâna geldim yâ -Habîb (s. 204)
Hz. Ali kerremallâhü veche;
Derde düşmüş ehl-i derd derdine dermandır Ali
 Nâr-ı hicranda kalmış her cana canandır Ali (s. 55)
Hacı Bektaş Veli kaddesellâhü sırrahu’l azîz;
Nidem gayrı sevda Ali kuluyum
Hünkâr Hacı Bektâş Velî gülüyüm (s. 18)
Bektaşilik;
Bektaşi kesret içinde Hak’kı seçer
Ser koyup kesret âleminden geçer
Tevhîd’i mânâ kadehinden içer
Sermest olur da bulur dem-sâzını (s. 40)

Vahdet-i Vücud;
Hak’kın cemâli sende, kemâli de sendedir
Âşık-ı billâh olan aşkullâha bendedir (s. 143)

Ziya Baba şiirlerinde öğüt verici;
iradeni kullan dostun yolunda
Görürsün yârini sağ u solunda
Bu lezzet bulunmaz arı balında
İcâzet olmayınca varıp gitme (s. 91)

Kalenderane;
Abdal Ziya bu devrân gelip geçer
Her yaratık ecel şerbetin içer
 Birgün Melekül-mevt seni de seçer
Kendi noksânın gözet, elin görme (s. 121)
 bir üslûp kullanılmıştır.
Şiirlerde daha çok 8,11,14,ve 15’li hece vezni kullanılmıştır.
Kaynaklar:
DİLÇİN, Cem; Türk Şiir Bilgisi,
TDK Yay. Ankara: 1992.
M. ZİYA BABA DÎVÂNI,
Ziya Baba Karaşar İnanç Eğitim Hayır Vakfı,
Yayın No: 2, 2002.

NUTK-U ŞERİFLERİNDEN

Âşık-ı billâh gelen geçen devrândan usanmaz
Cânânına verdiği ahd ü peymândan usanmaz
Ettiği ahde sıdk u sadâkatle sâdık olur
Huzûr-i aşk ile gördüğü seyrândan usanmaz
Meydân görüp verdi ikrâr neş’e- yâb oldu
Sâdık Er meydânına koydu ser, o meydândan usanmaz
Sâdıkların sabrına mümkün mü hayran olmamak
Cân-ı cânâna verir çün terk-i candan usanmaz
Abdal Ziya bunca hâli ahvâli etti beyân
Hâk-i pâyine yüz sürdüğü sultândan usanmaz
**
Gerçeklerle gerçek olayım dersen
Kendi noksanın gözet elin görme
Kahr ile lûtfu bir edeyim dersen
Kendi noksanın gözet elin görme
 
Mürşit pendini nakşeyle özüne
Kulak verme gayrilerin sözüne
Yâr-u ağyâr bir görünsün gözüne
Kendi noksanın gözet elin görme
 
Erenler yolunu dâimâ izle
Riyâdan âri ol kalbin temizle
Gel sırrı fâş etme can içre gizle
Kendi noksanın gözet elin görme
 
Meydân-ı Erenlerde riyâ olmaz
Gördüklerin bir hayâl bâki kalmaz
Kimsenin ârı kimseden sorulmaz
Kendi noksanın gözet elin görme
 
Kâmil görür örter bilir söylemez
Bu mânâyı her bir âlim çözemez
Nefsini bilmeyen Rabb’in bilemez
Kendi noksanın gözet elin görme
 
ABDAL ZİYA bu devran gelir geçer
Her yaratık ecel şerbetin içer
Bir gün melek’ül mevt senide seçer
Kendi noksanın gözet elin görme
**
Gerçekler ululardan hayâ eder
Nasihâtlarını eylemez heder
Bilgi gurur inat değildir kader
Vallâhi billâhi görürsün keder
 
Ârif ol neylersin benliği kini
Gözetle özünü tanı kendini
Gel boş yere üzme karşındakini
Vallâhi billâhi görürsün keder
 
Şeriatta yoktur böyle bir esrar
Tarikatta bine hizmet bir ikrar
Uyup nefsine gel olma bî karar
Vallâhi billâhi görürsün keder
 
Ar edersen hakikata erersin
Erenler katında devran edersin
Âr etmez isen gümâna düşersin
Vallâhi billâhi görürsün keder
 
ABDAL ZİYA böyle görmüş hayatı
Âşıklarda burda bulmuş necatı
Sâkin ol gel olma demirden katı
Vallâhi billâhi görürsün keder
**
Sen cümlenin cânânısın
Dertlilerin dermânısın
Sultanların sultanısın
 
El medet medet’ül medet
Yâ gâni Allah’ım medet
 
Sensin yoklukta vârımız
Yok gayri bir melcâ’ımız
Destegir-ü penâhımız
 
Bu dünyaya kadem bastık
Şu fâniyi bâki sandık
Ki bahr-i isyâna daldık
 
Girye-yi dilzâr olalım
Rencide dil olmayalım
İsyân içre kalmayalım
 
Gönül mir’atı subnidir
ABDAL ZİYA Hak gânidir
Yalvar çün kerem kânidir
**
Varlıktan soyunup âbad olalım
Elimizden bu fırsat kaçar birgün
Hak’la kul arasına girmeyelim
Hak mağfiret kapısın açar birgün
 
Menkûş edip bu sözü tak gûş’una
Yum gözün karışma kemin işine
Yarın bilmezsin ne gelir başına
İsyanla kuş kafesten uçar birgün
 
Gördüğü ayıpları örten adem
Fâzilet sahibidir ol demâdem
Ekilen ekine benzer bu âlem
Kendi ekdiğin kendi biçer birgün
 
Vakti eyyam gelir dökülür yaprak
İyiyi kötüyü yer kara toprak
Bizlere meçhuldur Hak ile nâhak
Biri nur biri de nar saçar birgün
 
ABDAL ZİYA son durak karşımızda
Yazı yazarlar mezar taşımızda
Selvi dikilir yanı başımızda
Baykuşlar hazin hazin öter birgün
**
Yâ Rab tard et cennetinden
Dûr eyleme izzetinden
Sorulmaz hiç hikmetinden
 
Bu aciz gedâ kulundan
Tek bir gönül incinmesin
 
Nuh misâl tufan göreyim
Nemrut nârına gireyim
Kurban olduğum bileyim
 
Bu aciz gedâ kulundan
Tek bir gönül incinmesin
 
Yakup gibi hem ağlayam
Yusuf gibi bel bağlayam
Sular gibi hep çağlayam
 
Bu aciz gedâ kulundan
Tek bir gönül incinmesin
 
Ver bana Eyüp sabrını
Musallat et Firavun’u
Çekeyim cümle kahrını
 
Bu aciz gedâ kulundan
Tek bir gönül incinmesin
 
Şecer içre biçtir beni
Çarmıha çaktır bu teni
Dilimden ayırmam seni
 
Bu aciz gedâ kulundan
Tek bir gönül incinmesin
 
Kul kurbanım Muhammed’e
Feda canım Ehl-i Beyt’e
Katlanırım her mihmete
 
Bu aciz gedâ kulundan
Tek bir gönül incinmesin
 
ABDAL ZİYA zevkle doldu
Kendini kendine sordu
Cehenneme razı oldu
 
Bu aciz gedâ kulundan
Tek bir gönül incinmesin

Untitled Document

***
Firakınla beni cânân perişan kılacaksın 
Kereminle meclûbunu şaduman kılacaksın
Göster cemâlini inletme ağlatma bîçâreni
Encamı hoştur derdime sen derman kılacaksın
Sahib-i basirettir cevr ü cefaya katlanan
Encamı hoştur derdime sen derman kılacaksın
Şüphe yok lâl-i lebinden dökülen aşk-ı hayat
Rû-be-rû gelip o demde sen devran kılacaksın
Hasretin yetti canıma can da sen cânân da sen
ABDAL ZİYA’yı akıbet şen ü şadan kılacaksın
***
Senin aşkından bu sevdaya daldım
Hünkâr Hacı Bektaş er Ali’sin sen
Günahkâr kulum himmetine kaldım
Kerem eyle şahım er Velîsin sen
Sensin ol nokta-yı bâ-ı bismillâh
Esrâr-ı ilm-i ledünsün eyvallah
İmanım kavidir sensin sırrullah
Bu aciz naçizin er dilisin sen
Aşkınla birçok ere ettim hizmet
Gösterme bu gedâna bir musibet
Mürüvvet et kurtar sende kerem et
On iki imamın ergülüsün sen
Aliyy’el Mürteza dedendir senin
Yeşil hâtem olan elindir senin 
ABDAL ZİYA kemter kulundur senin
Şefâatın diler er ulusun sen
***
Vahdetten ayrılmayalım kardaşlar
Erenler bezminde cevlân edelim
Yolumuzdan şaşmayalım sırdaşlar
Hakikat sırrını pinhan edelim
Ehl-i beyt yoluna olalım berdâr
Kâvl-ı sadık hiç arar mı gayrı yâr
Muhammet Ali gibi şahımız var
Gönül âleminde seyran edelim
Evvel-i âlem Resûl-i Ekrem’dir
Anın çün gönül Beytü’l mükerremdir
Ki tavâf etmek bir lütf u keremdir
Bu lûtfu devr ile devrân edelim
Âl-i Nebi’den gelir bu râhımız
Dürrü âl-i abâdır mekânımız
ABDAL ZİYA âl-i Ali mâhımız
Cihanı bu râha hayran edelim.
***
Yolu erkâm sorarsan
Himmet dile erenlerden
Cânda cânânı ararsan 
Himmet dile erenlerden
Yol Muhamet erkân Ali
Er Hacı Bektaş-ı Velî
İhya etti erkân yolu
Himmet dile erenlerden
Bil bu yol esrâr-ı Hak’tır
Pîr’den alınan sebaktır
Dar düşızıemeye duraktır
Himmet dile erenlerden
Kolayca can düşürülmez
Çün düşmüşler kaldırılmaz
Koyuna kurt saldırılmaz
Himmet dile erenlerden
ABDAL ZİYA koyun yârdır
Kurt ise bir canavardır
Uyan ateş-i suzândır
Himmet dile erenlerden
***
Gerçeksen gemini salma engine
Gerçek esrarına payan bulunmaz
İncinme çalızur kara gönlüne
Gönül yarasına derman bulunmaz
Aşıklara lâzım olan şehâmet
Gösterme efsane ile kerâmet
İncitme bir gönül etme nedâmet
Bil senden yüce bir sultan bulunmaz
Nâzenin ikrârı cümleye fâik
Yolumuz hülyaya değildir lâyık
Sanma sakın her yolda var hakâyık
Aliler çok Şah-ı Merdan bulunmaz
Tanınmaz oldu bu âlemde erler
Çıktı birtakım efsane hünerler
Eblehlere sorsan ârifiz derler
Yalnız benden gedâ nâdan bulunmaz
ABDAL ZİYA bu âlemin kemteri
Sim ü zer efsanede yok hüneri
Hüseyin aşkına terketti seri
Hüseyin’den ulu cânân bulunmaz
***
Garip kaldım ey nesl-i Ali
Hak Muhammet, Ali Hasan aşkına
Kutb-ı âlem Hacı Bektaş-ı Velî
Deşt-i Kerbelâ yı Hüseyn aşkına
Levh-ı kalem senin dîdârındadır
Şevk-i şefkat senin gülzârındadır
Bu gedana himmet âsârındadır
Zeynel Babâ Bakır Cafer aşkına
Serde takât kalmadı hâlim yaman
Sensin dertlilerin derdine derman
Medet mürüvvet dilerim el aman
Musa Kâzım, Ali Rıza aşkına
Dûr eyleme kapında bir gedânım
Terk eyledim mezhep ile edyânım
Merhamet ey! benim ulu sultânım
Takî hem Nakî Askeri aşkına
Aşk-ı çevk ile vardım dergâhına
Yüzüm gözüm sürdüm kademgâhına
Şefaat bu ABDAL ZİYA kuluna
Ol sahibü’l zaman Mehdî aşkına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.