KARIŞIK

26 Şubat 2016 Cuma

Şekerpare Kadın türbesi..eyüp sultan

1_ekerpare



Burada tanıtacağımız türbe Eyüp Sultan, Sultan Reşad Caddesi, Beybaba Sokak ile Camii Kebir Caddesinin kesiştiği nokta da, Ferhat Paşa türbesinin karşı köşesinde yer alan Şekerpare Kadın Türbesidir. Bugün türbenin içinde iki erkeğe ait sanduka vardır. Bu sandukalar, Sultan İbrahim devri Bâbüssaâde ağalarından Abdurrahman Ağa ile yine Sultan İbrahim devri hazine-i hassa ağalarından Hasan Ağa'ya aittir. Fakat türbenin adı Şekerpare Kadın türbesi olarak bilinir. Ayrıca kitabesinde de aynı ada rastlanır. O halde bu garip olayın aslı nedir? Osmanlı Devleti 16. yüzyılda muhteşem yükselişin arkasından 17. yüzyılda bir duraklama çağına girmişti. Sultan I. Ahmed'in kısa süren saltanatının arkasından düzenin bozulmaya başladığı görülür. İşte bu dönemlerde (1640-8) tahtta Sultan İbrahim bulunmaktadır.
Şekerpare Kadın ise yabancı uyruklu genç bir cariye olarak girdiği sarayda yetişmiş, harem entrikalarını görmüş, anlamış ve bunların içinde nasıl zengin olunabileceğini kavramış, güzel ve zeki bir kadındır. Padişahı elde edebilecek etkinlikte işvebaz, kurnaz ve hırslı bir genç kadın olduğu söylenmektedir. Onun padişahın musahibelerinden olduğu da bilinmektedir. Musahib veya musahibe hükümdarların sarayda sohbet ettikleri kişilerdir. Şekerpare Kadın, işte bu güç ve karizması ile hem Sultan İbrahim'in gözdelerinden biri olmuş hem büyük bir servete erişmiş hem de bir konağa yerleştiği gibi ayrıca kendisi için Eyüp Sultan'da bir türbe yaptırmıştı. Ancak Sultan İbrahim'in saltanatının son yıllarında karışık bir takım entrikaların içine bulaşması ve Kösem Sultan ile aralarının açılması Şekerpare Kadın'ın sürgün edilmesine, nikâhlısı Musa Paşa'nın ise idamına sebep olmuştur.
Sultan İbrahim'in annesi Osmanlı tarihinin ünlü ve etkili kadınlarından olan Kösem Sultan, keskin zekâsıyla oğullarını etkisi altına aldığı ve bütün saraya nüfuzunu kabul ettirdiği bilinmektedir. Şekerpare Kadın ile Kösem Sultan'ın aralarının açılmasının sebebi bilinmez. Belki şekerpare'nin bir takım yolsuzluklara adının bulaşması, Kösem Sultan'ın ise kendinden başka bir kadının hâkimiyetine göz yummak İstemeyişi aralarındaki soğukluğun başlıca sebebi olsa gerektir.
Bu rekabetin sonucunda "Kudretli Valide" genç hasekiyi harem ağalarına dövdürmüş ve ondan sonra da oğlu Sultan İbrahim'den ferman çıkararak bütün mallarına el konularak sürgüne gönderilmesini karar altına almıştır. Bu karar o derece şiddetlidir ki genç kadının konağına kadar gidip gerekli bazı şeyleri almasına dahi izin verilmemiş ve olduğu gibi saraydan yola çıkarılmıştır.
Şekerpare Kadın'ın sürgüne yollanması ile birlikte onun sayesinde yükselen ancak 5-6 gün sadrazamlığı olan nikahlısı Kaptan-ı Derya Kara Musa Paşa da gazaba uğramış ve İstanbul'da Yedikule'ye hapsedilerek, Şekerpare'nin sürgüne gönderildiği zamanlarda orada idam edilmiştir. 17. yüzyılda başta Sultan II. Osman olmak üzere bazı vezirlerin Yedikule'de idam edildikleri bilinir.
Bütün serveti elinden alınan ve ancak haline acıyanların yardımlarıyla yaşamını sürdüren genç kadının çilesi esas buradan sonra başlıyordu. Şekerpare'nin sürgün yeri İbrim kalesi olmuştur. Bu Mısır'ın en güneyinde Osmanlı ülkesinin Habeşistan (Etiyopya) sınırındaki son kalesidir.
Şekerpare'nin burada ne kadar yaşadığı da bilinemez. Ancak o çağın içinde yaşamış olan Evliya Çelebi Şekerpare'nin bir süre sonra İbrim'den çıkarak Mısır'a yerleştiğini ve orada öldüğünü bildirir. Ölüm tarihinin kaç olduğu ve bir mezarının bulunup bulunmadığı hakkında da bir bilgi yoktur.
Şekerpare kadının mal varlığına el konulduğu sırada kendi adına yaptırdığı buradaki türbe'sine de el konularak satılmıştır. Abdurrahman Ağa ile yakın dostu Hasan Ağa bu türbeyi ortaklaşa satın almışlardır. Türbenin kitabesinden anlaşıldığına göre aralarında çok sıkı dostluk bağı vardır. Hasan Ağa Abdurrahman Ağa ile birlikte 1652 yılında öldürülmüştür. Ayrıca Sadr-ı Esbak Mustafa Nail Paşa'nın eşi olan Fatma Sultan da (1867) burada gömülüdür.
Alman şair ve edebiyatçısı Heinrich Heine bir yazısında "Her mezar taşının altında bir dünya tarihi yatar" demiştir. Gerçekten mezarlıklardaki binlerce mezar taşı bir vakitler yaşamış ve tarihe mal olmuş kişilerin hatırasını yaşatır.
Her ölü tarihte nam bırakmış bir kişi değildir. Fakat o kişi hayatta olduğu yıllarda bir tarih yaşamıştır. Basit bir mezar taşından daha önemli bir mezar anıtı olan türbe ise tabiatıyla içinde yatan kişi veya kişilerin tarih içindeki varlıklarını hayat hikayelerini daha ayrıntılı bir şekilde yansıtmaktadır.
Alman şairi Heine'nin sözü, Eyüp Sultan semtindeki Şekerpare kadın türbesinde bütün canlılığı ile kendisini göstermektedir. Bu türbe Osmanlı tarihinin entrikalarla, karmaşık olaylarla dolu bir döneminde yaşayan Şekerpare Kadın'ın ibret vesikası sayılabilecek trajik hayat hikâyesinin abidesi olarak İstanbul tarihindeki yerini almaktadır.
1957 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılan imar hareketinden önce Türbe, senelerce marangoz atölyesi olarak kullanılmıştır. İmar sırasında türbenin yola bakan kısmındaki sebil kaldırılmıştır. 
Türbe üzerindeki kitabe şöyledir:

Çün Şekerpare Kadın türbesini mirinden
Nakd-i semen ile bey'itmek olundu ferman

İştirâ eylediler anı, bahasını virüp
İştirak üzre iki zâbit-i sahib-erkân

Birisi bab-ı saâdet ağası kim dinülür
Namına izzet ü ikram ile Abdurrahman

Birisi de ser-hazin Hasan Ağa odur
Kadr ile hâfız-ı emval-i Şehinşah-ı cihan

Oldular ol iki ağay-ı mükerrem zira
Birbirine meveddet ile misâl-i ihvan

Dâr-ı dünya vü ukbada Hüda Cevri
Birbirinden ayırmaya bihakk-ı Furkan

Aldılar türbeyi binellisekizde ikisi
Hak mahallinde ide her birine kasr-u cihan. 
Kaynaklar:
S. Eyice: Eyüp Sultan Sempozyumları, C. 9, s. 111-121, 2005.
R. Akakuş: Eyüp Sultan ve Kutsal Emanetler, s. 161-163, 1973.
Nidayi Sevim
HaberKültür.Net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.