KARIŞIK

9 Aralık 2025 Salı

 

Seyfe Köyü Kırklar Türbesi   çorum



Çorum merkeze yaklaşık 30 km mesafede bulunan Seyfe Köyü’nün sınırlarında, köyden yaklaşık 1,5 km’lik bir tırmanışla ulaşılan tepedeki Kırklar Türbesi, bölgedeki önemli ziyaret ve inanç merkezlerinden biridir. Türbenin bulunduğu tepe, Seyfe Köyü ile komşu Sapa Köyü arasında paylaşılmıştır. Türbenin elektrik kaydı Sapa Köyü üzerinden geçmekteyse de yol, kullanım ve aidiyet bakımından Seyfe Köyü’ne bağlı kabul edilmektedir.


Türbeye köyden başlayan yol parke taşlarıyla döşenmiş olup, ziyaretçilerin rahat erişimi sağlanmıştır. Türbe alanı tel örgüyle çevrilmiş ve geniş bir arazi üzerine kuruludur. Bu alanda doğal meşe ağaçlarının yanı sıra sonradan dikilmiş çam ve sedir türleri de görülmektedir. Araç girişine izin verilmediğinden, ziyaretçiler için türbenin dışında büyük bir otopark yapılmıştır. Ayrıca türbe çevresinde piknik yapılmasını engellemek amacıyla girişin karşısına oturma alanları ve banklar yerleştirilmiş, ziyaretçilerin bu alanları kullanmaları rica edilmiştir.

Türbe halk arasında “Kırklar Dede” veya “Kırklar Türbesi” olarak anılmaktadır. Türbenin türbedarlığını Hüseyin Doğan Dede yürütmektedir. Kendisi aslen Adana, Kozan kökenli bir aşirete mensuptur. Anlatısına göre, Yavuz Sultan Selim döneminde bu aşiretin bir kısmı Çorum yöresine sürülerek Seyfe Köyü’ne yerleştirilmiştir. Hüseyin Doğan Dede yaz aylarında dört ay boyunca Seyfe Köyü’nde kalarak türbeyi açmakta, gelen ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılamakta ve türbenin bakımını sağlamaktadır. Yılın kalan sekiz ayında ise Antalya’da ikamet etmekte, Pir Sultan Cemevi’nde görev almakta ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında faaliyet göstermektedir.

Türbenin yanında kurban sahipleri için son derece geniş imkânlar sunan iki büyük dikdörtgen bina yer almaktadır. Bu yapılardan biri kurban kesimi ve yemek hazırlanmasına yönelik olup, içinde makaralı kurban kesim sistemikancalar, mutfak donanımı, masa ve sandalyeler bulunmaktadır. Bu alan aynı zamanda aşevi olarak hizmet vermekte ve cem ayinleri için kullanılmaktadır.

Cemevi işlevi gören bu bölüm oldukça geniştir. İç mekânda post yerinin yanı sıra, karşılıklı altıdan on iki olmak üzere 12 İmam figürü resmedilmiştir. Bu düzenleme, Alevi-Bektaşi inancının sembolik dünyasına uygun bir tasarım sunmaktadır.

Ziyaretçiler ve Katılım

Elektrik ve su imkânlarının sağlanmış olması, burayı kurban sahipleri için oldukça elverişli kılmaktadır. Türbedar Hüseyin Doğan Dede’nin aktardığına göre, yalnızca Seyfe Köyü değil, Çorum’un pek çok köyünden kurban getirilmekte; ayrıca Afyon, Eskişehir, Malatya, Sivas, Tokat ve Amasya gibi Alevi nüfusunun yoğun olduğu illerden de ziyaretçiler gelmektedir. Bu durum, Kırklar Türbesi’nin yalnızca yerel değil, bölgesel ölçekte de tanınan ve sahiplenilen bir ziyaretgâh olduğunu göstermektedir.

Kırklar Türbesi’ne Dair Efsaneler ve Halk İnançları

 

Kırklar Türbesi çevresinde, diğer Alevi-Bektaşi ziyaretgâhlarında olduğu gibi, çok sayıda efsane ve inanç anlatısı mevcuttur. Türbenin çevresinden yakacak odun götürmek kötü sayılır. Sapa Köyü’nde görev yapan bir öğretmenin bu inanca karşı çıkarak öğrencileriyle birlikte türbe çevresinden odun topladığı ve okul deposuna taşıdığı rivayet edilir. Ancak o gece öğretmenin rüyasına Kırklar Dede girmiş ve büyük korku yaşamıştır. Sabah olmadan odunları geri getirip yerine bırakmış ve ardından bir kurban keserek özür dilemiştir.

Ziyaretgâhın, hastaları iyileştirdiğine, çocuk sahibi olmayanlara çocuk verdiğine, iş veya sınav gibi dünyevi dileklerin gerçekleşmesine vesile olduğuna inanılmaktadır. Anlatılan rivayetlerden birine göre, başka bir köyden battaniyelere sarılarak getirilen kötürüm bir kişi türbeyi ziyaret ettikten sonra yürüyerek evine dönmüştür. Bu tür anlatılar, türbenin şifa merkezi olarak algılanmasına yol açmaktadır.

Türbenin yanında bulunan ve gövdesinde bir oyuk barındıran büyük çam ağacının da özel bir yeri vardır. Bu oyukta yılın 365 günü boyunca su biriktiği söylenmektedir. Bizzat gözlemleyenlerin, suya ellerini sokarak bu olayı teyit ettikleri aktarılır. Bu suyun özellikle egzama ve çeşitli deri hastalıklarına iyi geldiğine inanılmaktadır.

Her ne kadar çamın gövdesinde bulunan bal peteğini alıp ağacı yaralayan kişi hakkında bir akıbet anlatısı aktarılmamış olsa da genel inanış; türbeyi ziyaret eden inançlı kişilerin dileklerini burada dile getirdikleri, dileklerinin gerçekleşmesi halinde de kurban keserek şükranlarını sundukları yönündedir.

 

Kırklar Türbesi ile ilgili bilgiler

 

Adres: Seyfe Köyü Kırklar Türbesi ÇORUM

Yetkili kişi: Hüseyin Doğan (Dede)

 Seyyit Baba Türbesi divriği




🏡 Temel Bilgiler
Akmeşe, bugün Türkiye’nin Sivas iline, ilçesi de Divriği’ye bağlı bir köydür.

Köyün eski adı Ziniski’dir, Resmî eski-ad listelerinde “Akmeşe – Ziniski” olarak geçer.

📜
Eski Dönem ve Köyün Yapısı
Bazı yerel kaynaklarda, Ziniski’nin bir dönemde “kasaba büyüklüğünde, canlı bir yerleşim” olduğu; medrese, camii, hamam, han, pazar; bahçeli evler ve su kanalları ile eski buluntular verdiği belirtilir.
Bu kaynaklarda köyün üç mahalleden oluştuğu – “tekke mahallesi, orta mahalle ve kilise mahallesi” – ifade edilir.

Özellikle “kilise mahallesi / kilise mahalleleri / Gavur mahallesi” adlandırması, köyün geçmişinde — kaynaklara göre — Ermeni ve Rum Ortodoks nüfusuna dair söylentilerin olduğunu gösterir.
Rivayetlere göre köyde zanaatkâr Ermeniler (özellikle demir işçiliği / döküm) ile Rum çiftçilerin yaşadığı, bu yapının bir çeşit toplumsal ve ekonomik çeşitlilik sağladığı iddia edilir.
Türkçe Bilgi
✡️İnanç, Manevi Miras ve Âdetler — Seyyit Baba Türbesi
Ziniski / Akmeşe köyü, manevi bir merkez olarak da bilinir: Köyde “Seyyit Baba” adlı eren/erenler cemaatine ait bir türbe-tekkesi olduğu söylenir.
Halk arasında anlatılanlara göre, Seyyit Baba — eski çağlarda bu coğrafyada yaşamış, “Alp-Eren / Horasan erenlerinden” sayılan bir zat. Rivayete göre Mengücekler döneminde sancaktarlık yapmış, bir savaşta şehit düşmüş. Bu yüzden türbesi hem “şehit yeri” sayılır hem de saygı görür.
Bugün bile çevre köylerden; hatta Erzincan, Erzurum gibi uzak illerden gelenler, çocuk sahibi olabilmek, adak, dilek gibi nedenlerle türbeye ziyaret eder — bu, köyün manevi belleğini yaşatıyor.
📉 Nüfus & Zamanla Değişim
Köyün eski vakti “kasaba/yerleşim” niteliği taşıdığı, nüfusun belirli bir kültürel ve sosyal çeşitlilik içerdiği belirtiliyor.
Günümüzde ise yapı — ekonomik koşullar, göç, demografik değişim vb. sebeplerle — köy görünümüne dönmüş.
Tarım ve hayvancılık köyün temel geçim kaynakları; ayrıca köy yolunun asfalt olması, elektrik ve sabit telefon hattı, kapalı su şebekesi gibi altyapı hizmetleri olduğu biliniyor.
📝 Not: Kaynaklar & Belirsizlikler
Bazı anlatılar — özellikle Ermeni / Rum varlığı, demir dökümcülük, medrese-yapı, “kasaba” büyüklüğü — yerel rivayetler ve anonim halk belleğine dayanıyor. Bu yüzden her iddia için arkeolojik ya da belgeli tarih demek zor.
Özellikle “kilise – Gavur mahallesi, kilise kalıntıları” gibi bilgiler — eski dönemlere ait olabilir; ama bugün bunların fiziksel izleri ya çok az ya da yok.
Manevi figür olan Seyyit Baba ile ilgili bilgiler de çoğunlukla halkın söylemlerine dayanıyor; yazılı döneme ait kesin belgeler her zaman yok.
🖋️ Önerilen Tanıtım/Paylaşım Metni (Köy Sayfası için)
Akmeşe (Eski adı: Ziniski)
Sivas – Divriği ilçesine bağlı bu köy; köy adı değiştirilmeden önce “Ziniski” olarak bilinirdi. Zamanında bir kasaba büyüklüğünde olduğu, medrese, camii-hamam, han, pazar ve bahçeli evlerle dolu düzenli bir yerleşim yeriydi.
Köyün geçmişinde — söylentilere göre — Ermeni ve Rum zanaatkâr/çiftçi halk yaşamış; demir dökümcülüğü, zanaat ve tarım yapılmış. Günümüze ulaşan su kanalları, tandır harabeleri, eski ev temelleri bu eski yapının izlerini taşımaktadır.
Akmeşe aynı zamanda manevi bir merkezdir: Köydeki Seyyit Baba Türbesi, uzun yıllardır çevre köylerden — hatta Erzurum–Erzincan gibi uzak illerden — ziyaretçi ağırlamış, adak-ziyaretler yapılmıştır. Bu türbe; köyün manevi ve toplumsal belleğinde özel bir yere sahiptir.
Günümüzde, eski dönemin görkeminden geriye — altyapı imkânları, tarım-hayvancılık, köy yaşantısı kaldı. Ancak hem yaşayan insanların anıları hem de rivayetler, Ziniski zamanlarının hatırasını — bir köyün değil, bir tarih ve kültür katmanının — Akmeşe’de yaşadığını gösteriyor.

Bu yazıda geçen şunlar:
Köyün eski adı (Ziniski)
Köyün geçmişteki yapısı (medrese, camii-hamam, han, pazar, mahalleler)
Manevi figür: Seyyit Baba ve türbesi / tekkesi, köyün manevi kimliği

28 Nisan 2025 Pazartesi

 Mem u Zin Türbesi - Cizre, Şırnak








Abdaliye Medresesi, Cizre Dağkapı Mahallesi’ni mezarlığa bağlayan Cizre Suru’nun üzerinde kuruludur. Mem-u Zin Türbesi ise bu medresenin idare odalarının altındaki bodrumdadır. İçeride üç adet mezar bulunmaktadır. Mezarlar Zin, Bekir ve Mem’e aittir. Mezar taşlarının birinin üzerinde “ölümü 854’te Allah onu ve tüm Müslümanlara rahmet etsin” ibaresi yer almaktadır. Mem-u Zin, içinde ilahi aşk olan Leyla-u Mecnun tarzında bir hikayedir. Bu aşk hikayesi Cizre Beyi Emir Zeynuddin döneminde Hicri 854 (1450-1451) tarihinde yaşanmıştır. Hikaye, Mem ve Zin adlı iki genç arasında yaşanan aşk üzerine kurgulanmıştır. Mem ile Zin’in bir bayramda karşılaşması ile başlayan hikaye, kavuşamayan aşıkların dramatik bir biçimde ölümü ile sonuçlanır. 


DEMİR BABA VE TEKKESİ..BULGARİSTAN















Ayhan Aydın
Demir Baba Ve Tekkesi
Bektaşi yolunun azametinden
Pir Balım eseri Demir Baba’dır,
Akyazılı Hakk’ın kerametinden
Beliren Hak eri Demir Baba’dır
Münkir’in kalbinden uzağa kaçan
Kanaralarından yıldırım saçan,
Dipsiz gölde engin deryalar açan
Gerçekler serveri Demir Baba’dır.
Sanında az gelir onun ne desen
Muhiplere aşkı sabaca esen,
Batım kılıcıyla ejderha kesen
Dervişler haberi Demir Baba’dır.
Hep akar deresi yadigarınca
Pir Hacı Bektaş’ın Akpınır’ınca,
Beşparmak suyunu o çıkarınca
Gösteren hüneri Demir Baba’dır.
Türbe kubbesinde olan nişanın
Tarzı ey Haydari Balım Sutanım,
Hacı Bektaş’ım söyler beyanım
Hakk’ın erenleri Demir Baba’dır. (Haydar Cemil Baba)
XVI. Yüzyılda yaşamış, aynen Otman Baba, Akyazılı Sultan gibi adına bir Velâyetname de bulunan Demir Baba, tüm Bulgaristan’da ve Balkanlar’da ismi en çok anılan erenlerden birisidir.
Rumeli’de o güne kadar yaşamış erenler dışında; tümüyle, bir başka yerden, coğrafyadan göçmeden, Bulgaristan’da doğup, yaşayan Demir Baba’nın mürşidi Akyazılı Sultan olmuştur.
Demir Baba, Akyazılı Sultan ve onun mürşidi Otman Baba’yı ve diğer bölgedeki erenleri manevi yönden de, kültürel- inançsal yönden de birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Otman Baba’da olduğu gibi öküzlerini çifte süren, yarenleriyle (muhipleriyle) geniş bölgelerde dolaşan, hiçbir şeyden korkmayan “tınmayan”, sürekli hareket halinde olan Demir Baba’nın Tekkesi tarihte hiçbir zaman boş kalmamış, sürekli ziyaretçileriyle tüm kuzey Bulgaristan’da canlı bir çekim merkezi olmuştur. Zaman içinde birçok eren, ozan orayı ziyaret etmiştir. Demir Baba Velayetnamesi’nin bir yerinde şu söylenmektedir: “Doymadum, Kişi neye doyarsa doyar, eyilik ile muhabbete doymaz” didi., demektedir. (Filiz Kılıç – Tuncay Bülbül, Demir Baba Velayatnamesi, (İnceleme – Tenkitli Metin), G. Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları, 2011, Ankara)
Velayetnamesi’nden de öğrendiğimize göre bir çok yere bu arada bugünkü Yunanistan’daki Kızıldeli Tekkesi’ne de giden Demir Baba, sözünü sakınan, sessiz bir şekilde olayları izleyen bir önder değil, olaylara da müdahale edebilen, sözünü esirgemez bir eren portresi çizmektedir.
Pehlivan Hasan Baba olarak da anılan o dönemin “kutbu” Demir Baba, aynı zamanda yörede yiğitliğin de temsilcisi-sembolü olarak kabul edilmektedir. Hatta onun Bulgaristan’ın kurucularından birisi, yani büyük bir han olduğu iddia edilmiş, kemikleri yerinden alınmış, Sofya’da incelenmiş, bir müzeye konulmuş, uzun yıllar sonrasında ise tekrar yerine getirilmiştir.
Kendi ismiyle anılan ve yaşadığı dönem hakkında, o dönemdeki erenler hakkında çok önemli bilgiler veren Demir Baba Velâyetnamesi’nin birçok yerinde ise Demir Baba’nın ismi Timur Baba olarak da geçektedir.
Demir Baba aynı zamanda mazlum halkların öcünü alan yerel destan kahramanlarıyla bütünleştirilerek, bir halk önderi olarak da anılmaktadır. Diğer erenlerden ziyade Demir Baba yörede bir nevi Sarı Saltık benzeri bir halk önderi olarak kabul görmektedir. Buna göre Demir Baba aynı zamanda haksızlığa hiç tahammülü olmayan, kendi gücüne güvenen, yiğit bir savaşçıdır. O azla yetinse de, kesinlikle hiçbir haksızlığa boyun bükmez, yiğit ve çok usta bir güreşçi, mazlumun yanında bir halk öncüsüdür. Nihayetinde Demir Baba bu haliyle çok önemli bir halk edebiyatı motifi olarak da, Bulgaristan Türk Kültürü’nde benzersiz bir yere sahip bir karakterdir. Nihayetinde bir araştırma konusu olmak üzere aynı yörede halk hareketleri oldukça çok olmuştur. Aynı zamanda yakın zamanda yani yüz yıl önce geçmiş olsa da Civan Aliş Destanı’da yine bu yörede yazılmıştır.
Demir Baba Tekkesi Ve Bazı Gelenekler
Demir Baba’nın Türbesi; Razgrat yakınlarında Kemaller (İsperih) İlçesi, Mumcular (Sveştari) Köyü’ne yakın Dipsiz Göl denilen yerdedir. Yaklaşık iki yüz merdivenle inilen, bir büyük kayanın üzerinde yükselen Demir Baba Türbesi, tüm Balkanlar’daki en eşsiz Türk eserlerinden birisidir.
Demir Baba Türbesi’nin bulunduğu yer gerçekten de arkeolojik olarak da ilk çağdan beri bilinen bir yerdir. Bu geniş coğrafya bir gölün kuruması veya buradaki suların çekilmesiyle, geçirimli kayaç yapısıyla mağara oluşumuna da, insanoğlunun yerleşimine açık, elverişli bir yerdir. Türbenin çok yakınındaki bir arazide, Kubrat Belediyesinin UNESCO ile işbirliği içinde sürdürdüğü çalışmalar sonucunda, Trakyalara ilişkin çok önemli anıt – mezar ve yerleşimlerin de olduğu tespit edilen Demir Baba Tekkesi’nin bulunduğu alanın, aynı zamanda, inançlarının farklı olmasından dolayı büyük çileler çeken, binlercesi yakılarak yok edilen Bogomillerin de yaşadıkları söylenmektedir.
Demir Baba’nın o dönemde Osmanlı’da belli bir yasak olmaması, gerçekten de yiğit bir halk önderi olarak da bilinmesine rağmen tekkesini böylesine farklı, biraz da tenha bir yerde kurması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur. Belki de o tarihte Osmanlı her ne kadar Bektaşi Tekkelerine iyi gözle baksa da, bu durum her şeye rağmen bu Osmanlı’dan bir korunma içgüdüsü mü vardı? Ama öyleyse yöre için gerçekten de zor bulunan mermerlerin buraya getirilmesi ve böylesine bir türbenin yapılması neyi ifade ediyordu? Bir de dikkat çeken husus Demir Baba Tekke binalardan geriye fazla bir şey kalmaması neyle açıklanabilir? Acaba bir kısmı ahşap olan bu yapılar, yine araştırmalarımızdan, yerel olarak söyleşilerden elde ettiğimiz bilgilerde olduğu gibi daha yakın zamana kadar var olan değirmenler gibi bazı binalar sellerle ve doğal afetlerler mi yok olmuştur?
Merdivenleri inerken her iki yanındaki dallarda nice nice umutların bağlandığı ipler, sizi hayaller ötesi bir yolculuğa götürür gibi. Sonrasında merdivenlerin çok düzenli bir şekilde yanlarındaki korunaklarla yaşlıların imdadına yetişen yolun sonunda sizi bir pınar bekliyor. Bu küçük göze, cam gibi dibinden kaynayan billur suyuyla bir şifa kaynağı, mihmanlara, buraya gelip içenlerin dertlerine derman, Demir Baba’nın abu hayat suyudur. Bu gözenin üstü basit bir çatıyla kiremitleşmiştir.
İlk avludan bakınca karşınızda iki katlı bir bina çıkıyor. Altı tümüyle taştan yapılan ve bir bekçinin evi olarak kullanılan yapının ikinci katının yarısı çok sağlam ahşap bir oda, diğer taraf da yine sağlam bir başka odadan oluştuğu görülüyor. İsteyenler, gelen ziyaretçiler, binanın önündeki balkonda dinlenebiliyor. İşte bu bina ile sanki bin yıllık doğal bir mabede giriş kapısının arasında taş bir blok var. Yine bu kapının diğer tarafı da büyük ve biçimle kesilmiş taşlarla duvara duvar bloğuna dayanıyor. İşte karşınızda tüm muhteşemliğiyle, gönüller titreten Demir Baba Türbesi.
Demir Baba Türbesi; Akyazılı Sultan Türbesi ve Otman Baba Türbelerinde olduğu gibi iki ana bölümden oluşuyor. Kabrin olduğu ana yapının önünde bir giriş kısmı var. Her üç yapıda da bu ilk girişlerin kubbe şeklinde çatılarının olduğunu ve bu bölümlerin de ana yapı kadar gösterişli ve sağlam yapılar olduğunu görürsünüz. Otman Baba Türbesi’nin önündeki bu giriş bölümü mermer sütunlardan oluşmaktadır. Demir Baba Türbesi önündeki ilk giriş bölümünün çatısı ise oval değil, dik şekildedir.
Demir Baba Türbesinin içinde ve yanındaki başka yerlerden getirilerek yapılmış duvarda, yaşam, evren, inançla ilgili çok önemli semboller-simgeler bulunmaktadır; yaşamı simgeleyen Lotus (nilüfer) çiçeği, evrenin dönüşünü simgeleyen Çarklar, ölümsüzlük ve mezarlıkları temsilen Selviler, türbe içinde bir Zülfikar kabartması ve daha niceleri. Tüm türbelerin aslında sanat tarihçileri tarafından da iyice bir incelenmesi gerekmektedir.
Buradaki simgelerle ilgili birçok gelenek olarak, söylence vardır. Örneğin gözlerini kapatan insanların, duvardaki bir taş blokta oyuk olarak bulunan iki deliğe doğru yürüyüp, gelip parmaklarını hedefe yerleştirenlerin dileklerinin yerine geleceğine inanılmaktadır.
Demir Baba Türbesi aslında bir kayalık zemin üzerinde yükselmektedir. Bu kaya parçalarından birisi tam da Demir Baba’nın mezarının bulunduğu ana türbenin dış bölümünde yer almakta, bu kayanın üstüne dümdüz yatanın ağrılarının geçtiğine inanılmaktadır. İnsanlar hala gelip bu taş blok üzerine sırt üstü yatmaktadırlar. Bu taşın üstünde ise bezler bağlanmış bir küçük pencere, bu pencerenin üstünde ise yine çiçek ve diğer semboller kazılıdır. Merdiven şeklinde bir taş blok, yine bir başka taş blok türbenin altından yükselmektedir. Demir Baba’nın fındıklarını kırdığı söylenen, büyük yuvarlak taşı kaldırmak ise hayli çok zordur.
Ahmet Hezarfen ve Hakkı Saygı’yla birlikte 2000 yılında ilk geldiğimizde türbenin için oldukça bakımsız bir haldeydi. Ama mumların yakılması için basit ama sağlam demirden yapılmış sehpalar üzerinde mumlar yanıyordu. Hz. Ali’nin resmi yanında kadınların el işleriyle yaptıkları ve tüm Bulgaristan’da çok yaygın olduğunu gözlemlediğim gibi kanaviçe şeklinde işlenen her türden hayvan, çiçek işlemeleri burada da vardı. Kuşların yanında köpek tasvirleri de vardı. Anadolu’da gittim hem Alevi evlerinde, hem de türbelerde kadınların el işlerinin çok bol bir şekilde buralarda, yaşamın içinde yer almaları çok ilginç. Hemen aklıma geldi, Tokat’ta Keçeci Baba da bunu bol miktarda görmüştüm.
Aynı zamanda Demir Baba yöredeki Hüseyin Baba (Voden Milli Parkı içinde Ostrovo (Adaköy) Yakınları) ve Yunus Abdal’la (Yonkovo – Yunus Abdal Köyü (Aynı zamanda Yazar Ahmet Hezarfen’in köyü olan burasıyla ilgili Hezarfen’den derlediğim bayağı bilgi oluştu.) da ilişkilendirilmektedir. Bunların üçünün kardeş olduğunu söyleyen yöre insanı aslında bu erenler arasında bir bağlantı kurmaktadır. Yöre insanı bu üç velinin birbirleriyle “bilezer”, “kafadar” yani müsahip gibi geçindiklerini de söylemektedirler.
Aynı zamanda bir pehlivan olan Demir Baba; gücün, çalışkanlığın, bilincin bir simgesi olarak bugün de Bulgaristan Türk halkının, Alevi – Bektaşi topluluklarının gönlünde yaşamaya devam etmektedir.
Gerek Demir Baba Türbesi yakınlarında, gerekse de, türbe alanına inmeden önce şimdi ağaçlarla kaplı alanda Veysel Bayram’la gezilerimizde birçok mezara denk gelmiştik.
Ahmet Hezarfen ise büyük bir aşk ve heyecanla halk inançlarını bana anlatıyordu, tepeden türbeyi gören bir düzlükte halkın gelip ziyaret ettikleri “Demir Baba’nın ve Öküzlerinin Ayak İzleri”ni. Kayalar içine oyulmuş gerçekten de ayak şeklindeki bu boşluklar tarihin de, coğrafyanın da halka bir armağanı gibi. Yöre insanı Demir Baba’ya duydukları saygı ve sevgiden dolayı halk gelip bu izleri ziyaret ediyorlarmış. Bu arada Ahmet Hezarfen’in Demir Baba’yla ilgili yazıları ve çevirilerinin de olduğunu hatırlatalım. Bu arada benim de Balkanlar’la ilgili ilk okuduğum yazılardan birisi 1990’larda Cem Dergisi’nde yayınlanan Ahmet Hezarfen’in Demir Baba’yla ilgili yazısıydı.
2005’de, Veysel Bayram’ın yardımıyla, yöreye birlikte yaptığımız bir gezide Prof. Dr. Cemal Kafadar ve Prof. Dr. Gülru Necipoğlu Kafadar; bu türbenin ve çevredeki kalıntıların benzersiz olduğunu, buradaki sembollerin sadece Alevi-Bektaşi dünyası için değil, Türk kültür tarihi açısından da çok önemli olduğunu söylemişlerdi.
Veysel Bayram’la birlikte yaptığımız bir gezimizde yine halkla sohbet ederken, Demir Baba sizce neler yapmıştır? Deyince yöreyi ziyaret eden yaşlı bir teyze “be evladım o çalışmış, kazanmış. Öyle olmak lazımdır, boş durmadan çalışmak, kazanmak lazımdır.” Demiştir.
Dünyaya biraz daha gerçekçi bakan Rumeli insanı, efsaneler kadar, gerçekçilikle olaya bakmakta, çalışmanın önemini her daim dile getirmektedirler. (Her zaman Dersim Yöresi ve Deliorman Bölgesi’nin karşılaştırmalı olarak çalışılması gerektiğini söyler dururum. Ey Alevi Bektaşi kurumları, iş adamları bu konuda çalışma yapacak genç bilim insanlarını destekleseler, neler neler ortaya çıkar, kim bilir?)
Demir Baba yörede öyle derin bir etkiye sahiptir ki, kendisiyle bir söyleşi de yaptığım Bulgar Ressam Todor Todorof onun menakıpnamelerinden ve yaşadığı coğrafyadan çok etkilenip birçok çok önemli ve güzel resim de yapmıştır.
Son Söz…
Demir Babalar hiçbir zaman ölmezler, halkın ve sevenlerinin gönüllerinden silinmezler, yok olmazlar…
Onların yaktıkları çerağlar sonsuza kadar sönmeden yanacaktır…
Demir Baba’yı bilinçlerinde, ruhlarında, özlerinde yaşatanlara bin selam olsun…
Demir Babaların halka aşıladıkları umut, sevgi, cesaret, direnç duygularını da yeryüzünde hiçbir kuvvet yok edemez…
Demir Babaların demi devranı yürüsün…
Hakk deyip, hakça bir düzene, bölüşüme doğru yürüyenlere aşk olsun…
Yeryüzünü Hak Adalet Özgürlük İnsanlık bilinci kaplasın…
Adaletin Yılmaz Savaşçısı Demir Baba’nın yolundan gidenlerin;
Kılıçları her daim keskin olsun ki, ikiyüzlü riyakârların önlerindeki kirli perdelerini yırtsın,
Attıkları aşk okları paslı kalpleri tam hedefinden vursun ki, gönüllerdeki ikilikler ortadan kalksın birlik olsun,
Kalemleri kuvvetli olsun ki, doğruları görüp gerçekleri yazsınlar…
İlimleri gür olsun ki, insanlığı aydınlatsınlar…
Tarihte gül bahçesi olan tekke ve dergâhlarımız tekrar Alevi Bektaşi toplumuna verilsin ki, bu meydanlarda; nice nice Kırklar Cemi yürüsün, Akyazılı - Kızıldeli aşkına muhabbetler sürülsün…
Hü, gerçek erenlerin demine, devranına!
Hü, yarınlarımızın aydınlığına!
Hü, yeryüzü insanlığının gerçek barışına, dostluğuna, kardeşliğine!
Hü, doğruyu eninde sonunda görüp bu kutlu yola sahip çıkacak olduğuna inandığım gençlerimizin ve çocuklarımızın bilinçlerine, yüksek ahlak ve zekâlarına, erdemlerine, inançlarına!
Dostlara bin muhabbetlerimle…
Aşk ile…
Fotoğraflar: Ayhan Aydın

ALINTIDIR..AYHAN AYDIN BEYE HÜRMETLERİMLE

MUSA BABA TÜRBESİ ..SELANİK







 Musa Baba/ türbesi. Bektaşi tarikatına göre kutsal bir ermiş kişi olan Musa Baba'nın bulunma yeridir. Musa Baba keramet sahibi bir ermiştir. Türbenin avlusu Bektaşi dervişlerinin toplanma yeriydi. Musa Baba türbesi Yunanistan'ın Selanik kentinde Terpsithesis meydanında bulunan Osmanlı dönemine ait bir türbedir. 16. Yy. da tarihlenmiştir. Türbenin güneyinde Aziz Charalomposa ait bir türbe sunak bulunmaktadır

14 Nisan 2025 Pazartesi

 PATE ABLA TÜRBESİ

BULGARİSTAN DELİORMAN






Deliorman Alevi İnançlı Türkler arasında türbeler önemli ziyaret yerledir. Günümüzde oluşan türbeye örnek #Silistre #Dulovo (#Akkadınlar) #Çernik (#Karalar) köyünde "#Pate Abla Türbesi" Çernik yarı alevi yarı sünni %100 Türk kökenli bir köy #PateAbla okuryazar olmayan konuşamayan bir kadın. Pate; Fadime'nin Deliorman ağzında kısaltılmış hali. Pate Abla köyde herkes tarafından saygı duyulan bir kadınmış. Halkla yaptığım söyleşide dediler ki insanlar Pate Abla'nın yanında durunca huzurlu olurlarmış.Türbede duvarda asılan reminin yanına resim bırakılıyor bunun onlara huzur vereceğine inanıyorlar .Pate Abla Türbesinin girişinde adak kurbanların pişirilip beraber yendiği bir aşhane var. Bir dernek kurulmuş. Türbe içinde gelinlik, nişanlık ve sünnetlik elbiseler var. Buraya bağışlanıyor. İhtiyacı olanlar bu giysileri kullanıyor. Türbenin yanında bir camide inşa edilmiş çocuklara burada Kuran-ı Kerim dersi de veriliyor Türbeyi Nurettin Hakkı abi ve karısı Sevcan Hasan ile gezdik, Nurettin Abi; 89 göçünde Erzurum'a yerleşmiş. Erzurumlular iyi insandı ama iş bulamadık geri döndük diyor. Alevi Sünni karıştı buralar artık diyor. Herkes birbiriyle evleniyor. Pate Abla'nın hikayesine gelince şöyle; Pate çocuk iken Ruslar Romanya üzerinden Bulgaristan'a girerken yol üzerinde oynayan Pate'nin ayaklarını tank paleti eziyor. Rus ordusu durmuyor ama yan köye varmadan tanklar bozuluyor. Rus komutan hata yaptığını düşünerek geri dönüp Pate'yi hastaneye götürüyor ve konvoy hareket ediyor. Pate hayatı boyunca hiç konuşmamış sadece "Anam" dermiş. İnsanlar o günden sonra Pate'yi Allah'ın sevdiği kulu olarak görmüş, Pate yaz kış çıplak ayakla gezip gecelik giyermiş.Köylüler Pate bir insanın yanında durunca o insan mutlu olur bütün dertlerini unuturdu diyor. Ölünce bir türbe yapmışlar.