KARIŞIK

5 Şubat 2024 Pazartesi

 MECNUN DEDE TÜRBESİ,

BABADAĞ İLÇESİ, HİSAR KÖYÜ







Asıl adının Şeyh Hüsameddin olduğu anlaşılan Mecnun Dede Türbesi, Babadağ ilçesinin Hisar köyünde, Attuta Antik kentinin harabeleri içerisindedir. Yedilerden olduğuna inanılmaktadır.
Mecnun Dede Türbesi’nde hâlen savaş baltası, gürzü, gürz askılığı, sancakları, bayrağı, alemi ve sancak direği bulunmaktadır dense de türbeye bizim ziyaretimizde sancak ve diğerlerinin çalındığı fark edilmiştir. Fakat yazar Şükrü Tekin Kaptan, Gönül Sultanları Denizli’de Türbeler ve Yatırlar adındaki eserinde, Mecnun Dede’nin kullandığı iki sancağı, savaş baltası, gürzü, gürz askısı, el feneri, tespihi, bayrak direği ve alemi bulunmaktadır. Türbede sergilenen sancaklardan mavi renkli olanın üzerinde dört satırlık bir yazı; kırmızı renkli sancak üzerinde de üç satırdan oluşan bir yazı bulunmaktadır, demiş ve Türkçe okunuşu şöyle yer vermiştir.
Mavi Sancakta:
1-Maşalllah,
2-Bismillâhirrahmanirrahim,
3- Elhamdü’lillâhi Rabbil âlemin,
4-Lâ ilâhe illâllah Muhammedün resul Allah,
5-Ya Pir-i Hüsameddin Şeyh assâ fi Kuddûsi sirrihu, Sene (Hicri) 1397 (Miladi 1881).
Kırmızı Sancakta:
1-Ey Muhammed muhakkak biz sana apaçık zafer sağladık,
2- Allah katında bir yardım ve yakın bir zafer vardır,
3- Ey Muhammed hayırla müjdele.
Alemde yazılı olan “Pir Hüsameddin Şeyh” ifadesinden anlaşılacağı üzere Mecnun Dede’nin bir Bektâşî Derviş olduğu anlaşılmakta ve halk arasında da Hacı Bektâş Velî dervişi olduğu ifade edilmektedir. Yani Mecnun Dede savaştan sonra da halkına tekke vasıtasıyla hizmet etmeye devam eden tarikat ehli bir aziz olduğu görülmektedir.
Mecnun Dede’nin; Babadağ ilçesi, Demirli köyündeki Değnekli Baba; Babadağ ilçesi, Kıranyeri köyündeki Okçu Halil Baba; Babadağ ilçesi, İncirli köydeki Hıdırellez Dede; Sarayköy ilçesi, Kumluca köyündeki Karaca Ahmet Sultan gibi yörede bulunan türbelerde yatan azizlerin, Kıranyeri köyünün Kırılanyer Mevkisi’nde, Bizans savaşçıları ile Selçuklu kuvvetleri arasında, XIII. yüzyılın başlarında yapılan muharebelerde şehit olan gazi dervişlerden olduğu söylenmektedir. Türbede var olduğunu söylenen sancak, alem, savaş baltası, gürz ve bayrak direğinden anlaşılacağı üzerine Mecnun Dede, sancak sahibi bir komutan olmalıdır.
Türbesi Denizli Ovası’na hakim bir konumdadır. Türbenin olduğu yerde bir tekkenin de olduğu söylenmektedir. Anlaşılıyor ki, tekkenin olduğu yer Türklerin Denizli topraklarını fetih ederken bir ribat yani ileri karakol görevi ifa etmiş olmalıdır. Fetihten sonra da tekkeye dönüştürülmüştür. Halk arasındaki anlatıma göre; girdiği savaşlarda kendinden geçercesine kılıç salladığı ve büyük bir istekle savaştığı için kendisine “Mecnun Dede” denildiği söylenmektedir.
Yine Kadir Pektaş, Denizli’de Türk Varlığının Kadim Tarihi İlbadı Mezarlığı-1 adındaki eserde, İlbadı Mezarlığı kazılarında ele geçen bir çeşme kitabesinde, “Nazirdir bu su âb-ı hayâtın / İcân bundan ebed görmez cefâlar / Bunu Mecnun Baba ihya edüp ki / Hüseyin aşkına bulsun hemân / İki def’a Pertev geldi söyledi / Bu su vâkıflara olsun şifâlar / Sahibü’l-hayrât / Ve’l-hasenât Emir Sultân” yazdığını, ifade etmektedir.
Miladi 1874-1875 tarih düşülen çeşme kitabesinde adı geçen çeşmeyi ihya eden Mecnun Baba’nın bizim Mecnun Dede olma olasılığı yüksektir. Kitabedeki “Hüseyin aşkına bulsun heman” mısrasındaki “Hüseyin”, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın Kerbela Çöllerinde, Emevi Halifesi Yezit tarafından şehit edilen sevgili torunu Hazreti Hüseyin olduğu açıktır. Mecnun Baba’ya ithafen yazılmıştır. Çeşmeyi yeniden yaptıran Emir Sultan’ın da Buldan Yenicekent beldesinde türbesi olduğu söylenen Emir Sultan olması muhtemeldir. Hülasa Denizli’de Mecnun Dede veya Mecnun Baba olarak da bilinen Şeyh Hüsameddin Dede adında bir Bektâşî şeyhi olmalıdır.

https://www.facebook.com/ibrahim.afatoglu?locale=tr_TR

ibrahim afatoğlu teşekkürler
alıntıdır

 MUSTAFA BABA TÜRBESİ,

TAVAS İLÇESİ, TEKKEKÖY MUSTAFA BABA MEZARLIĞI








Mustafa Baba Türbesi; Tavas ilçesi, Tekkeköyü’de kendi adı ile müsemma Mustafa Baba Mezarlığı içindedir. Kim olduğu ve ne zaman yaşadığı konusunda kaynaklara yansımış bir bilgi yoktur. Alevi – Bektâşî geleneğinden olduğu ve bu toprakların Türkler tarafından iskânı sırasında mücadele eden gazi dervişlerden biri olduğu söylenmektedir.
Türbe; 5 x 5 metre ölçülerinde kare planlı, beton kubbe yapılı, üstü teneke levha örtülü, taş yapılı, iç ve dış duvarları sıvalı, tek odalı, sergili, süslemesi olmayan, önemli bir mimari özelliği de olmayan basit, bakımlı ve temiz bir yapıdır. İçeride, Mustafa Baba’ya ait olduğu söylenen, doğu-batı doğrultusunda bir sanduka bulunmaktadır. Türbede, eski tarihlere ait büyük bir geyik boynuzu asılı olduğu görülmektedir. Geyik, Türk inanışlarında kutsal hayvanlardan olduğu, koruyucu özelliğine inanıldığı için türbe duvarında büyük bir geyik boynuzu asılıdır. Bahçesinde hayır yemekleri için gerekli olan mutfak eşyalarının depolandığı bir hizmet binası yapılmıştır. Günümüzde türbedarlığını Cafer Sadık Allın yapmaktadır.
Türbenin ön tarafında 800 yıllık olduğu söylen çınar ağaçları bulunmaktadır. Yöre halkı bu çınar ağaçlarını Mustafa Baba’nın koruduğuna ve onların kutsal ağaçlar olduğuna inanmaktadırlar. Mustafa Baba’nın sağlığında, bir keramet göstermek amacıyla elindeki kuru asayı yere dikmesi ve diktiği asanın yeşermesi neticesinde oluştuğu söylenmektedir. Diğer bir rivayete göre Sarı İsmail Sultan’ın Sulucakakahöyük’ten (Hacıbektaş) atarak Tavas’ta bir kilisenin damına düşen asasının buraya dikilmesi sonucu yeşeren çınar ağacı olduğu söylenmektedir. Bu yüzden bu çınar kutsal sayılmaktadır. Eski zamanlarda bu tarihi çınar ağacının Tekkeköy tarafına bakan dallardan birisi kırılıp yere düşerse o köyden bir kişi; Akyar köyü tarafından bir dal kırılıp yere düşerse Akyar köyünden birisinin öldüğü iddia edilmektedir
Rivayet odur ki; Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu (1925) gereğince Tavas kazasındaki yetkili memur gelmiş, dönemin türbedarı Şerif Ali Dede ile görüşmüş ve türbenin yıkılmasını istemiştir. Türbedar Şerif Ali Dede “Oğlum, bırak türbeyi yıkmayı, üzerinden bir taş düşse, bu kocamış halimle o taşı yerine koymaya gücüm yetse, onu yerine koymaya çalışırım” diye karşılık vermiş. Köy halkının da galeyana gelmesinden çekinen yetkili, yıkamayacağını anlamış, kapısını mühürlemiş ve türbeye giriş çıkışı yasaklamış. Atına binmiş ama atın huysuzluk yapmasından yere düşmüş. Tekrar binmiş, yine düşmüş. Bu birkaç defa tekrarlanmış. Bu arada da türbenin mührü ve kilidi de açılmış. Duruma sinirlenen yetkili, atına kamçı yapmak için, türbenin bahçesinde bulunan kutsal çınar ağacından bir dal koparmış. Ağacın dalını kopardığını gören Şerif Ali Dede “Sen bu ağacın dalını taşıyamazsın, sana ağır gelir, oğul!” diye seslenmiş. Yetkili memur, Şerif Ali Dede’nin sözüne aldırış etmeden yoluna devam etmiş. Ama 300 metre kadar sonra at, ağaç dalının ağırlığından yürüyemez hale gelmiş. Duruma bir anlam veremeyen yetkili geri dönmüş, kopardığı dalı ağacın dibine bırakmış ancak o şekilde Tavas’a gidebilmiştir. Dairesine geldiğinde attan inememiş, ancak arkadaşlarının yardımıyla inebilmiştir. Bu olaydan hemen sonra hastalanmış ve uzunca bir süre koma halinde hastanede yatmıştır. Kendine geldiğinde türbeye geri gelmiş, Mustafa Baba’ın huzurunda dua etmiş, Şerif Ali Dede’den özür dilemiş, türbede bir adak kesmiştir. Daha sonraki yıllarda da türbenin ihtiyaçlarının karşılanması konusunda da maddi yardımlarda bulunmuştur.
Mustafa Baba’nın biraz asabi olduğuna ve kendisini rahatsız edenleri cezalandırdığına inanılmaktadır. Bu konu ile ilgili de şu örneği vermektedirler: 1965’li yıllarda, doğu illerimizden buradaki maden ocağında çalışmak için gelen işçiler Mustafa Baba’nın türbesinin olduğu yere gelip yerleşmişler. Köy halkı onları buradan başka bir yere gitmeleri konusunda uyarmışlar ama onlar bunu dikkate almamışlar. Bu insanlar geceleri çıkıp etrafı kirletiyorlarmış. Bir gece, işçilerden birisi türbenin olduğu yere yakın bir yere çiş yaparken türbe tarafından heybetli bir boğa, bağırarak gelmiş ve adamı oradan uzaklaştırmış. Bunun üzerine işçiler o gece hemen orayı terk etmişlerdir.



https://www.facebook.com/ibrahim.afatoglu?locale=tr_TR

çok teşekkürler..ibrahim afatoğlu hocam

2 Şubat 2024 Cuma

 Taşkın Baba Türbesi.. alaaddin beldesi





Alaaddin Han, halk arasında bilinen adı ile Taşkın Baba Türbesi; Alaaddin beldesinde, adı ile müsemma Taşkın Mevkii’nde, Alaaddin’e 2500 metre uzaklıkta, dağ bayırında bir türbedir. Kasaba ve çevre halkı tarafından "Taşkın Baba" olarak bilinen Alaaddin Han’ın, yine Alaaddin'de türbesi olan Dona Baba ile silah arkadaşı veya kardeş olduğu, Oğuz köyünde türbesi olan Oğuz Baba ile birlikte 1200’lü yıllarda yaşadığı, bölgenin Türkler tarafından alınması sırasında Bizans güçleri ile yapılan savaşlara katıldığı, Horasan Türklerinden olup, kasabanın kurucularından olduğu rivayet edilmektedir. Kendisi, eşi ve iki çocuğunun bu çevrede yapılan savaşlarda şehit oldukları, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın sülalesinden olması nedeniyle bu isimle tanındığı, adının da buradan geldiği söylenmektedir.
Ali Vehbi Aykota, “Acıpayam” adındaki kitabında, Alaaddin beldesi hakkında bilgi verirken “Bu köy halen Oğuz köyünde yatan Oğuz Baba boyundan bu topraklara yerleşmiş olan obanın önderliğini yapan Taşkın Baba lakabı ile yâd edilen Alaaddin Han’ın adını taşımaktadır. Bu zat köyün batısındaki Kuz Deresi’nin kuzey yamacı eteğinde medfundur. Senenin ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde, mahyalar (Aslı “muhayyâ – ihyâ” etmekten, “mahya” olarak değişmiştir. Kutlu gece ve günlerde hazırlanan yemekler, tatlılar, şerbetler yenilip içildikten sonra, o geceyi veya gündüzü toplu halde ibadetle ve zikirle geçirmek) tertip edilerek kabrine ziyaret yapılmak suretiyle ecdatlarının anılması ve zihinlerde yerleşen ananevi duyguları nispetinde, Alaaddin Han’ın yâd edilmesi ve tarihi öneminin belirtilmesi eski bir gelenek ve görenek halindedir.” şeklinde Alaaddin Han veya Taşkın Baba hakkında bilgi vermektedir.
Yukarıda da fotoğrafını yer verdiğimiz önceki türbe binası; kare biçimli, ahşap kırma çatılı, taş yapılı, Marsilya kiremidi örtülü, duvarları sıvalı, kireç badanalı, ahşap kapılı, tek pencereli, tek odalı, mimari özelliği olmayan, oldukça sağlam ve bakımlı bir binadır. Bu türbe, Kasaba halkından Kaykıların Mustafa tarafından 1974 yılında yaptırılmıştır. Daha önceleri Selçuklu mimari tarzında yuvarlak (çokgen) biçimli, kubbe örtülü, üzeri sac kaplamalı olan bir türbe olduğu ifade edilmektedir.
Bugünkü türbe binası ve sosyal tesisleri hayırseverlerin katkıları ve Alaaddin Belediyesi’nin koordinesi ile 2010 yılında yapılmış olduğu yazmaktadır. Türbe; giriş takı, şadırvan, yapma şelale, üstü çelik çatı ve teneke örtülü sığınma alanı ve sandukanın bulunduğu yapıdan oluşan bir sosyal tesisler alanı şeklinde düzenlenmiştir. Türbe, girişin sol tarafında en uç noktada yer almaktadır. Türkistan mimarisi imitasyonu şeklindedir. Güncel yapı malzemeleri ve yapı teknikleri kullanılarak yapılmıştır. Simetrik altıgen şeklinde tasarlanmıştır.

30 Ocak 2024 Salı

 ŞEYH HASAN ESAD BAĞDADİ

Adana/Kozan
Adana'nın Kozan İlçesi Kozan Kalesi eteklerindeki Şeyh Hasan Esad Bağdadi türbesi Alevi türbesidir..
Şeyh Hasan Esad Bağdadi Kozan Kalesinin fethi esnasında atı ile birlikte düşerek şehit olmuştur.. Büyük bir alim olarak bilinmektedir..




25 Ocak 2024 Perşembe

 Seyit Cemal Sultan Türbesi :Kütahya






Seyit Cemal Sultan Kimdir:
Hacı Bektaşi Veli’nin halifelerindendir.
1280 senesinde doğmuş, 1365 senesinde vefat etmiştir.
Türbede bulunan yazıtta Peygamberimizin 16. torunu ve Musa-i Sani’nin çocuğu olduğu belirtilmektedir.
Seyyid Cemal Sultan’ın Afyon, Kütahya ve Eskişehir’de Kemal Sultan olarak anılmakta ve bilinmektedir.
Derviş Cemal Ocağı’nın kurucusudur.
Türbenin Durumu:
Türbe 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyonu tamamlanmış ve halkın ziyaretine açılmıştır.
Türbe kesme taştan yapılma olup 700 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Türbe iki bölümden oluşmuştur.
Birinci bölümde Mehmet ve Ahmet adındaki iki kişinin mezarı bulunmaktadır.
İkinci bölümde ise Seyit Cemal Sultan’ın mezarı bulunmaktadır.
Türbenin bahçesinde sekiz tane üstü açık mezar bulunmaktadır ve bunlardan biri Gözcü Bal’a aittir.
Restorasyon Sonrası Türbe
Ziyaret Nedeni:
Her yıl 15 Mayısta düzenlenen Seyit Cemal Sultan Anma Etkinlikleri türbede yapılmaktadır.
Yöre halkı ve çevre illerden gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.
Seyit Cemal Sultan’ın vefat ettiği yer Döğer Kasabası Çakırlar Mevkii olduğu için türbe Çakırlar Tekkesi olarak da anılmaktadır.
Alevi-Bektaşi canlar tarafından ziyaret edilen türbede kurban kesilir, adak adanır ve Cem törenleri yapılır.
Menkıbeler:
1-) Hacı Bektaşi Veli’nin en sevdiği halife olarak anılan Seyit Cemal Sultan’ı tüm halifelerinin en önünde tutarmış ve sık sık sırtını sıvazlayarak “Cemal’imdir, Cemal’imdir, Cemal’imdir” diyerek sevgisini
SEYİT CEMAL SULTAN
Hacı Bektaş Veli düşüncesine bağlı olarak Türkmen Dervişlerinin çalışma gerçekleştirdikleri diğer önemli bir bölge Kütahya’dır.
Kütahya’da Türkleşme süreci XIII. yüz yıldan itibaren yoğun ve artan oranda artmaya başlamıştır.
(Turan,1993,57) Bölgede Türkmen Dede ve Babaların etkinlikleri de aynı dönemde görülmektedir.
Altıntaş yöresi ve çevresinde faaliyet gösteren Seyit Cemal Sultan Kütahya ve çevresinde Hacı Bektaş Veli düşüncesinin en önemli temsilcisidir.
Hacı Bektaş Veli velayetnamesinde Seyit Cemal Sultan ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.
Hacı Bektaş Hünkar Ahmet Yesevi’nin emriyle Rum ülkesine gelip Sulucakarahöyük’te yerleştikten sonra ünü her yana yayıldı.
Her taraftan ziyaretine gelenler çoğaldı.
Kimi gelir nasibini alır giderdi, kimi gelir kalır hizmet ederdi.
Kimisini de Hünkar bir yere yollar, kendisine halifelik verirdi.
Halife olan gittiği yerde Mürit, Muhip edinir, halkı uyarırdı.
Hacı Bektaş Hünkar otuz altı bin çerağ uyarmış, otuz altı bin halife dikmişti.
Bunların Üç yüz altmışı gece gündüz Hünkarın huzurunda hizmette bulunurdu.
Hünkar ahrete göçünce (Hakka yürüyünce) onların her biri Hünkarın gönderdiği yere gitti.
Hünkar Seyit Cemal Sultanı halifelerinin hepsinden fazla severdi, onu pek ağırlardı.
Bu yüzden diğer Halifeler de onu büyük bilir sayardı.
Zaten Hünkar da bunu buyurmuştur.
Nice defalar eliyle sırtını sıvazlayarak CEMALİMDİR, CEMALİMDİR, CEMALİMDİR, CEMALİMDİR,
CEMALİMDİR, CEMALİMDİR demişti.
Seyit Cemal Sultan bütün Halifelerin üst yanına otururdu.
Seyit Cemal bir gün Hünkarın kapısında oturmaktaydı.
Acaba Hünkar bize de bir yurt gösterir mi ki orda Dem-yom oynatalım fikrine düştü.
Hünkara malüm oldu.
Cemalim dedi bizi varlık yurduna gönder, sonra bir merkep al yola düş.
Merkebini nerde kurt yerse orasını sana yurt verdik, oraya varır orda demini-yomunu oynatırsın.
Senden bir oğlumuz gelecek Akdeniz’e yol edecek.
Hünkar varlık yurduna göçünce Habib Emirci’yi seccadeye geçirdiler.
Seyit Cemal Sultan erenlerin sözüne uyup bir merkep alıp yola REVAN OLDU.
Vara vara Altıntaş’a vardı.
Gördü ki otlu, sulu, çayırlık, çimenlik öylesine güzel bir yer ki dille tarif etmenim imkanı yok.
Burası pek hoşuna gitti.
Merkebini çayıra saldı, kendisi yattı uyudu.
Bir müddet sonra uyanınca gördü ki merkebini kurt yemiş.
Erenlerin sözünü hatırladı, orda yerleşti.
Birçok kerametleri belirdi.
Evlendi bir oğlu oldu adını ASİLDOĞAN koydu.
Asildoğan bir aralık Rumeli yakasına geçti.
Gelibolu boğazına vardı, karşıya geçmek istedi.
Gemiciler, Kayıkçılar vasıta vermediler.
Bunun üzerine denize doğru yürümeye başladı, yürüdüğü yerden su çekiliyor, kara oluyordu.
Kayıkçılar bunu görünce amana geldiler, yalvardılar, kayık getirdiler, zorla razı edip kayığa bindirebildiler.
Seyit Cemal Sultan Altıntaş havalisinden Tökelcik’e (**Tökelcik günümüzde Afyonkarahisar, İhsaniye ilçesine bağlı Döğer Beldesinin sınırları içerisinde bulunan Çakırlar mevkiidir.
Seyit Cemal Sultanın türbesi de buradadır.**) yerleşti ve orda da hakka yürüdü.
Türbesi ordadır.
Seyit Cemal Sultanın Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir yöresinde asıl adının önüne geçmiş yerel adı KEMAL SULTAN’dır.
Seyit cemal sultan torunları Erzincan yaşamaktadır
Seyit Cemal Sultan Anadolu Alevileri tarafından adıyla anılan Alevi-İnanç-Dede ocağının kurucusu olarak kabul edilir.
**Derviş Cemal Ocağı **) Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir illerindeki onlarca Alevi köyünde Seyyid Cemal Sultan Ocağına mensup guruplar yaşamaktadır.
Belirttiğimiz yörelerde Seyit Cemal Sultan Ocağı Ocak aidiyeti bakımından en büyük ocaklardandır.
Seyit Cemal Sultan Ocağının “Talipleri” arasında Kayı boyuna mensup Karakeçili Yörükleri demografik (nüfus) çoğunluğu oluşturmaktadırlar.
Seyit Cemal Sultan Ocağı Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir yöreleri Aleviliğinin temel dinamiklerindendir.
Ocak bünyesinde geleneksel Alevilik yapılanışına uygun olarak ”Dede-Talip diyaloğu” ve “Cem ayini” pratikleri tüm canlılığı ile sürdürülmektedir.
Günümüzde Seyit Cemal Türbesi çevre Alevi-Bektaşi topluluklarının sıklıkla ziyaret ettiği, adak adadığı, kurban kestiği kutsal bir mekan olma özelliğine sahiptir.
KAYNAK: Horasan’dan Anadolu’ya Alevilik-Bektaşilik eseri.
Pir seyyid cemal sultan
ALINTIDIR..

 YATAĞAN BABA TÜRBESİ-

DENİZLİ SERİNKENT


Hünkar Hacı Bektaş Veli Halifelerindendir. Abdal Musa Sultanın Elmalı’ya yerleşmeden önce uzun bir müddet hizmet gördüğü Yatağan Baba Türbesi 1826 Yeniçeri-Bektaşi kıyımı esnasında yıktırılarak emanetleri ve arazileri talan edilmiştir. Günümüzde, Antalya yolu üzerinde, Denizli, Serinket (Kızılhihisar) Yatağan kasabası şehir kabristanlığı arazisi içerisinde yeralır.







5 Ocak 2024 Cuma

 DURBALİ SULTAN DERGÂHI










Reni Tekkesi ismiyle tanınmış olan mekânın Bektâşî arşivlerindeki ismi Durbali Sultân Dergâhıdır. Durbali Sultân Horasan kökenli Seyf-ī meşreb Bektâşî azizlerinden olup, Dimetko’lı Seyyid Ali Sultân’ın çağdaşlarındandır. Seyyid Ali Sultân hicri 804 miladi 1390 yılında Hakk’a yürümüştür. Orhan Gazi döneminde Rumeli’ye yapılan seferde, Durbali Sultânında olduğu rivâyet edilmektedir. Durbali Baba, Seyyid Ali Sultân tarafından icâzet verilerek Mora yarımadası sınırları dışında bir dergâh uyandırmaya selahiyet verilir. Ancak elimizde bulunan bilgiler bu dergâhın kuruluş yılını hicri 869 miladi 1480 tarihinden başlatmaktadır. Çevre de yaşayan Arnavut kökenli Bektâşî canlar dergâha Torbalı Baba Tekyesi ismi vererek “Tegjae Madh” (Büyük Tekye) sıfatıyla anarlar. Dergâh Mora yarımadasının kuzeyinde, Teselya bölgesinin Pharsala kentindedir. Tepedelen’li Mehmet Ali Paşa’nın miladi 1790 1822 yılları arasındaki Epirus Valiliği döneminde büyük ölçekli himâye görmüştür.1882 yılından sonra Teselya’nın Yunanlılar tarafından ilhâkı üzerine dergâh bu tarihten itibaren Osmanlı sınırları dışında kalmıştır. Durbali Baba Sultan hakkında anlatılan kerametleri göre Osmanlı ordusunun Mora yarımadasını fethi esnasında, yerden bir avuç kum alır ve Meriç nehrine atar ve böylece kuruyan nehir üzerinden orduyu geçirdiği anlatılır. Selânik de; “Üçler çeşmesi” yöresi ve Yenice Karasu’da “Kırklar Tekyesi” isimleri adı altında dergâhlar uyandırır. Yine müridanından Şâhin Baba’yı “Temple” vadisi olan yöreye göndererek “Köpekli” (kepekli) köyü yakınlarında bir dergâh uyandırır. Durbali Baba Dergâhının son postnişinlerden Muharrem Mahzûni Baba erenler, aşşağıda arz edeceğim nefeslerinde bu rivâyetlere yer vermektedir.
Hû Dost
“Horasan şehrinden geliyor Veli
Rûm’a kadem bastı Şâh’ım Durbali
Derya’ya bend’edüp nûr-u ezeli
Bir avuç kum ile Şâh’ım Durbali
Üçler çeşmesinde dergâh eyledi
Kırklar dergâhında er’ler peyledi
Şâhin Babam köperli’ye meyledi
Dürlü kerâmetle Şâh’ım Durbali
Yedi dağ üstüne hazer indiren
Dembedem daima mû’ciz gösteren
Meş’e palamudundan kiraz verdiren
Kanûn-u Sâni’de Şâh’ım Durbali
Ey Mahzuni terk’ol uyma cihana
Fani kulun üç günlük safasına
İmâm-ı zaman’ın yüz sür babına
Günahkârım affet, Şâh’ım Durbali
Tanınmış tarihçi ve gezgin Von Hasluck “Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı” isimli çalışmasında bu dergâh’a İsevi’lerin Aya Yorgi ve Aya Dimitri isimli Ortodoks azizlerinin ismini atfederek, ziyâret’de bulunduklarını zikreder. Ayrıca kaynağını belirtmeksizin (1888) tarihinde 54 dervişin olduğunu kaydeder. Yine miladi 1914 yılında yaptığı tesbitlere göre dergâhın postnişîni ile bizzât görüştüğünü ve Durbali Sultân ile Cafer ve Mustafa Babalara ait türbelerin ziyâret mekânları olduğundan söz eder. Ayrıca dergâh hazīresinde gâziyandan pekçok zevâtın medfûn olduğundan bahseder. Dergâh; II. Mahmud dönemi yapılan Bektâşî katliamı esnasında Nakşibendi icâzetli Bektâşî babalarının postnişinlik yapmaları nedeniyle 1826-1840 yıllarını fâsılasız geçirmiştir. Dergâhın, kuruluşundan çağımıza kadar meşâyih silsilesi, A.B.D. Detroit Tekyesi postnişîni Recep Ferdi Halîfebaba tarafından açıklanmış olup bilinen rivâyetlerin aksine Durbali Babayı miladi 1480-1522 yılları arasına yerleştirmektedir.
Durbali Dergâhı Postnişinleri:
1. Durbali Baba
Vefât M.1522
2. Bağdatlı Musa Baba
Vefât M.1553
3. Horasanlı Şâhin Baba
Vefât M.1581
4. Halep’li Cafer Baba
Vefât M.1596
5. Hacı Ali Baba (Mısır’lı)
Vefât M.1604
6. İskenderunlu Tayyar Baba
Vefât M.1627
7. Bağdatlı Kasım Baba
Vefât M.1643
8. Kerbelâ’lı Emin baba
Vefât M.1655
9. Lahor’lu Mustafa Baba
Vefât M.1660
10. Basra’lı Zeynel Abidin Baba
Vefât M.1663
11. Kırşehir’li Yahya Hadi Baba
Vefât M.1680
12. Şemseddin Ali Baba (Bosna’lı) Vefât M.1694
13. Bağdat’lı Seyyid Maksûd Baba Vefât M.1713
14. Bağdat’lı Salih Ali Baba
Vefât M.1725
15. Basra’lı Mahsur Baba
Vefât M.1736
16. Erzurum’lu Edhem Naki Baba Vefât M.1744
17. Bağdat’lı Selim Baba
Vefât M.1753
18. Tiran’lı Hüseyin Baba
Vefât M.1779
19. Gega Hasan Baba
Vefât M.1794
20. Debre’li Hasan Baba
Vefât M.1794 (Altı ay)
21. Gega Ahmed Baba
Vefât M.1802
22. İpek’li Mehmed Baba
Vefât M.1809
23. Gega Mahmûd Baba
Vefât M.1811
24. Jirokastro’lu Cemâli Baba Vefât M.1815
25. Koniça’lı Cemâl Baba
Vefât M.1819
26. Gega Hüseyin Baba
Vefât M.1845
27. Ergiri’li Muharrem Mahzûni Baba Vefât M.1867
28. Ahçı Baba (Konya’lı)
Vefât M.1869
29. Piremeti’li Bayram Baba Vefât M.1904
30. Koplara’lı Nazif Baba
Vefât M.1905
31. Bubzi’li Tahir Baba
Vefât M.1919
32. Berat’lı Kâzım Baba
Vefât M.1942
33. Skrpar’lı Seyyid Said Seyfi Baba Vefât M.1961-62
Dergâhın son postnişîni Said Seyfi Baba erenler, Salih Niyâzi Dedebaba’dan halîfelik icâzeti de almış olan bir zât-ı âlidir. Kabri dergâh hazeresindedir. Yakınlarında bulunan Katerin dergâhının 1961 yılında Hakk’a yürüyen son postnişîni halîfe Veli Marendi Baba ise vasiyeti gereği bu dergâha sırlanmıştır. Durbali Sultan Dergâhında çok önemli Bektâşî şairleri çıkmıştır. Daha önce bir nefesini zikrettiğimiz Jirokastro’lu (Ergiri’li) Muharrem Mahzuni Baba aslen, Mora-Yenişehir’li olmasına rağmen Ergiri’li bilinir olup aruz ve serbest vezin ile birçok nefes yazmıştır. Kendisi Leskovik’li Abidin Baba’nın mürşîdi olup, el yazma divânı halen Jirokastro Asım Baba (zall) dergâhında mahfûz’dur. Öte yandan yine tanınmış şairlerden Ali Resmi Girid’i Baba bu dergâh’ta yetiştikten sonra Girid Kandiye Horasanlı Ali Baba dergâhına postnişîn olarak nasbolunmuştur. Durbali Sultân dergâhında postnişinlik yapan otuz üç Bektâşî Babasının tümü de mûcerred (kutsal bekâr) olup, bu dergâh tarihi boyunca evlâdiye olarak değil erbabiye seyir göstermiştir. Dergâhın son postnişîni Seyfi Babanın 1962 yılında Hakk’a yürümesinden bu yana meşihâtı boş kalan dergâh elân metrûk fakat korunaklı durumdadır.
Cem Dergisi, Temmuz 2002
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 236-237

28 Aralık 2023 Perşembe

 

 



22 Aralık 2023 Cuma

 EBU SAİD SURUR MEYMUN İBN KASİM EL TEBERANİ TÜRBESİ

D.961-Ö.1035 LAZKİYE SURİYE







SURİYE LAZKİYE BİSNADA
Seyyid Hüseyin bin Hamdan el-Khasibi'den sonra Arap Alevilerin en önemli dini-tarihi şahsiyetlerinden olan, El-Şeb el-Sikâ, Meymun lakaplı Ebu Said Surur hazretleri 961 yılında o tarihte Alevilerin yoğun yaşadığı Filistin’in Taberiye kentinde doğup büyüdü. (O'nun ismi "Surur"dur. Surur= daimi mutluluk anlamına gelir).
Kuran-ı kerim hafızı, Fıkıh alimi, Hadis ve mantık bilgini olup, hayatını Alevi akidesini sapkın görüşlerin etkisinden korumaya ve Ehlibeyt a.s.ın ilim ve akidelerini en duru ve yalın haliyle müminlere aktarmaya harcamıştır.
Şöhret ve namı kendisinden bahseden kaynaklardaki bilgilerden çok daha büyüktür, ama biz, O’na düşman olan art niyetlilerin O’nun şöhretini ve hakikatini gizlemeye çalışmalarını normal görüyoruz, her şeye rağmen O’nun hakikat ilmi konusundaki bıraktığı eserler günümüze kadar devam etmekte ve kıyamete kadar ariflerin yolunu aydınlatmaya devam edecektir.
Seyyid Ebu Said kendi zamanındaki sapkın görüşlerle mücadele etti, muarızlarıyla Alevi akidesi çerçevesinde kesin delillerle tartıştı, ta ki onların tüm dayanaklarını çürütene kadar. Özellikle döneminde Hululi görüşleriyle bilinen ve bu görüşleri Alevi çevrelerinde yaymaya çalışan İsmail bin Hallad (Ebu Duheybe) ile sıkı tartışmalara girişmiş ve ârı akidesiyle o şahsın fikirlerini çürütmüştür.
Memleketi Taberiye civarında dolaşmış, din kardeşlerinin sorunlarıyla ilgilenmiştir. Sonra Taberiye’den Haleb’e gitti, orada Üstadı Şeyh Muhammed bin Ali El-Cilli r.a. ile tanıştı.
Beyrut, Tartus ve Lazkiye’de ariflerle tanıştı.
Baalbek’te(Lübnan ) Ebu Duheybe ile mücadele etti.
-İlimlerinden faydalandığı önemli şeyhler:
Muhammed bin Ali el-Cilli r.a.
Ebu Kamil el-halebi
Ebu Hasan Muhammed bin ebi Muslih
Ebu Abdillah Muhammed bin Tekin el-Mehlemi
Ebul Kasem Ali bin Ahmed El-Taberani
Muhammed bin Abbas el-Horasani
Ebu Hüseyin Ali bin Süleyman el-Belkhi
-Lakapları ve anlamları:
Eşşeb Essikâ; “Güvenilir genç”. Bu Lakabı O’na üstadı Muhammed bin Ali el-Cilli hazretleri, genç yaşta sahip olduğu ilmi düzeyi ve ilmi güvenilirliği üzerine verdi.
Meymun: Şanslı, Mübarek kılınmış, Hayırlı. Bu Lakaba da küçük yaşlarda bir kuyuya düşüp uzun süre orda kalmasına rağmen, oradan sağsalim çıkması üzerine kendisine verildi.
-Bu Dini ve Tarihi şahsiyetin Alevi toplumu üzerinde çok hakkı geçmiş , bugüne gelmesinde katkıları sayılamayacak kadar çok olan bir kişiliktir.
1035 yılında Lazkiye’de rabbine kavuştu .Arap Alevilerin son genel şeyhiydi ondan sonra genel bir şeyh olmadı her şeyh kendi bölgesinde (köyünde)şeyhlik yaptı.Seyyid Ebu Said, Lazkiye’de sahil kıyısında defnedildi, 1970’lerde ise Lazkiye limanının genişletilmesi kararı alınınca O’nun mezarının liman projesi içinde kalması üzerine Lazkiye valisi O’nun mezarını yıkmaya kalkmış ama becerememiş, bunun üzerine Lazkiye’nin ileri gelenleriyle görüşüp mezarının başka yere taşınması üzerinde anlaşılmış ve mübarek mezarı Bisnada köyüne nakledilmiştir.
Şeyh Muhammed Beddur'un anlatımı ile Mezarın nakledilme hikayesi :
Bir bahar günü mezarın topraklarını ellerimizle kazdık.Bedenine yaklaştıkça toprağın parlaklaştığını gördük. Bedeni ilk günkü gibi bozulmamıştı. Yeşil kumaşa bedenini sararak tekbirler eşliğinde onu ebedi yerine Lazkiye / Bisnada'ya defnettik...Allah iy kaddes Ruho,,Allah yırzıkna Min Radah..