KARIŞIK

25 Ocak 2024 Perşembe

 Seyit Cemal Sultan Türbesi :Kütahya






Seyit Cemal Sultan Kimdir:
Hacı Bektaşi Veli’nin halifelerindendir.
1280 senesinde doğmuş, 1365 senesinde vefat etmiştir.
Türbede bulunan yazıtta Peygamberimizin 16. torunu ve Musa-i Sani’nin çocuğu olduğu belirtilmektedir.
Seyyid Cemal Sultan’ın Afyon, Kütahya ve Eskişehir’de Kemal Sultan olarak anılmakta ve bilinmektedir.
Derviş Cemal Ocağı’nın kurucusudur.
Türbenin Durumu:
Türbe 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyonu tamamlanmış ve halkın ziyaretine açılmıştır.
Türbe kesme taştan yapılma olup 700 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Türbe iki bölümden oluşmuştur.
Birinci bölümde Mehmet ve Ahmet adındaki iki kişinin mezarı bulunmaktadır.
İkinci bölümde ise Seyit Cemal Sultan’ın mezarı bulunmaktadır.
Türbenin bahçesinde sekiz tane üstü açık mezar bulunmaktadır ve bunlardan biri Gözcü Bal’a aittir.
Restorasyon Sonrası Türbe
Ziyaret Nedeni:
Her yıl 15 Mayısta düzenlenen Seyit Cemal Sultan Anma Etkinlikleri türbede yapılmaktadır.
Yöre halkı ve çevre illerden gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.
Seyit Cemal Sultan’ın vefat ettiği yer Döğer Kasabası Çakırlar Mevkii olduğu için türbe Çakırlar Tekkesi olarak da anılmaktadır.
Alevi-Bektaşi canlar tarafından ziyaret edilen türbede kurban kesilir, adak adanır ve Cem törenleri yapılır.
Menkıbeler:
1-) Hacı Bektaşi Veli’nin en sevdiği halife olarak anılan Seyit Cemal Sultan’ı tüm halifelerinin en önünde tutarmış ve sık sık sırtını sıvazlayarak “Cemal’imdir, Cemal’imdir, Cemal’imdir” diyerek sevgisini
SEYİT CEMAL SULTAN
Hacı Bektaş Veli düşüncesine bağlı olarak Türkmen Dervişlerinin çalışma gerçekleştirdikleri diğer önemli bir bölge Kütahya’dır.
Kütahya’da Türkleşme süreci XIII. yüz yıldan itibaren yoğun ve artan oranda artmaya başlamıştır.
(Turan,1993,57) Bölgede Türkmen Dede ve Babaların etkinlikleri de aynı dönemde görülmektedir.
Altıntaş yöresi ve çevresinde faaliyet gösteren Seyit Cemal Sultan Kütahya ve çevresinde Hacı Bektaş Veli düşüncesinin en önemli temsilcisidir.
Hacı Bektaş Veli velayetnamesinde Seyit Cemal Sultan ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.
Hacı Bektaş Hünkar Ahmet Yesevi’nin emriyle Rum ülkesine gelip Sulucakarahöyük’te yerleştikten sonra ünü her yana yayıldı.
Her taraftan ziyaretine gelenler çoğaldı.
Kimi gelir nasibini alır giderdi, kimi gelir kalır hizmet ederdi.
Kimisini de Hünkar bir yere yollar, kendisine halifelik verirdi.
Halife olan gittiği yerde Mürit, Muhip edinir, halkı uyarırdı.
Hacı Bektaş Hünkar otuz altı bin çerağ uyarmış, otuz altı bin halife dikmişti.
Bunların Üç yüz altmışı gece gündüz Hünkarın huzurunda hizmette bulunurdu.
Hünkar ahrete göçünce (Hakka yürüyünce) onların her biri Hünkarın gönderdiği yere gitti.
Hünkar Seyit Cemal Sultanı halifelerinin hepsinden fazla severdi, onu pek ağırlardı.
Bu yüzden diğer Halifeler de onu büyük bilir sayardı.
Zaten Hünkar da bunu buyurmuştur.
Nice defalar eliyle sırtını sıvazlayarak CEMALİMDİR, CEMALİMDİR, CEMALİMDİR, CEMALİMDİR,
CEMALİMDİR, CEMALİMDİR demişti.
Seyit Cemal Sultan bütün Halifelerin üst yanına otururdu.
Seyit Cemal bir gün Hünkarın kapısında oturmaktaydı.
Acaba Hünkar bize de bir yurt gösterir mi ki orda Dem-yom oynatalım fikrine düştü.
Hünkara malüm oldu.
Cemalim dedi bizi varlık yurduna gönder, sonra bir merkep al yola düş.
Merkebini nerde kurt yerse orasını sana yurt verdik, oraya varır orda demini-yomunu oynatırsın.
Senden bir oğlumuz gelecek Akdeniz’e yol edecek.
Hünkar varlık yurduna göçünce Habib Emirci’yi seccadeye geçirdiler.
Seyit Cemal Sultan erenlerin sözüne uyup bir merkep alıp yola REVAN OLDU.
Vara vara Altıntaş’a vardı.
Gördü ki otlu, sulu, çayırlık, çimenlik öylesine güzel bir yer ki dille tarif etmenim imkanı yok.
Burası pek hoşuna gitti.
Merkebini çayıra saldı, kendisi yattı uyudu.
Bir müddet sonra uyanınca gördü ki merkebini kurt yemiş.
Erenlerin sözünü hatırladı, orda yerleşti.
Birçok kerametleri belirdi.
Evlendi bir oğlu oldu adını ASİLDOĞAN koydu.
Asildoğan bir aralık Rumeli yakasına geçti.
Gelibolu boğazına vardı, karşıya geçmek istedi.
Gemiciler, Kayıkçılar vasıta vermediler.
Bunun üzerine denize doğru yürümeye başladı, yürüdüğü yerden su çekiliyor, kara oluyordu.
Kayıkçılar bunu görünce amana geldiler, yalvardılar, kayık getirdiler, zorla razı edip kayığa bindirebildiler.
Seyit Cemal Sultan Altıntaş havalisinden Tökelcik’e (**Tökelcik günümüzde Afyonkarahisar, İhsaniye ilçesine bağlı Döğer Beldesinin sınırları içerisinde bulunan Çakırlar mevkiidir.
Seyit Cemal Sultanın türbesi de buradadır.**) yerleşti ve orda da hakka yürüdü.
Türbesi ordadır.
Seyit Cemal Sultanın Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir yöresinde asıl adının önüne geçmiş yerel adı KEMAL SULTAN’dır.
Seyit cemal sultan torunları Erzincan yaşamaktadır
Seyit Cemal Sultan Anadolu Alevileri tarafından adıyla anılan Alevi-İnanç-Dede ocağının kurucusu olarak kabul edilir.
**Derviş Cemal Ocağı **) Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir illerindeki onlarca Alevi köyünde Seyyid Cemal Sultan Ocağına mensup guruplar yaşamaktadır.
Belirttiğimiz yörelerde Seyit Cemal Sultan Ocağı Ocak aidiyeti bakımından en büyük ocaklardandır.
Seyit Cemal Sultan Ocağının “Talipleri” arasında Kayı boyuna mensup Karakeçili Yörükleri demografik (nüfus) çoğunluğu oluşturmaktadırlar.
Seyit Cemal Sultan Ocağı Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir yöreleri Aleviliğinin temel dinamiklerindendir.
Ocak bünyesinde geleneksel Alevilik yapılanışına uygun olarak ”Dede-Talip diyaloğu” ve “Cem ayini” pratikleri tüm canlılığı ile sürdürülmektedir.
Günümüzde Seyit Cemal Türbesi çevre Alevi-Bektaşi topluluklarının sıklıkla ziyaret ettiği, adak adadığı, kurban kestiği kutsal bir mekan olma özelliğine sahiptir.
KAYNAK: Horasan’dan Anadolu’ya Alevilik-Bektaşilik eseri.
Pir seyyid cemal sultan
ALINTIDIR..

 YATAĞAN BABA TÜRBESİ-

DENİZLİ SERİNKENT


Hünkar Hacı Bektaş Veli Halifelerindendir. Abdal Musa Sultanın Elmalı’ya yerleşmeden önce uzun bir müddet hizmet gördüğü Yatağan Baba Türbesi 1826 Yeniçeri-Bektaşi kıyımı esnasında yıktırılarak emanetleri ve arazileri talan edilmiştir. Günümüzde, Antalya yolu üzerinde, Denizli, Serinket (Kızılhihisar) Yatağan kasabası şehir kabristanlığı arazisi içerisinde yeralır.







5 Ocak 2024 Cuma

 DURBALİ SULTAN DERGÂHI










Reni Tekkesi ismiyle tanınmış olan mekânın Bektâşî arşivlerindeki ismi Durbali Sultân Dergâhıdır. Durbali Sultân Horasan kökenli Seyf-ī meşreb Bektâşî azizlerinden olup, Dimetko’lı Seyyid Ali Sultân’ın çağdaşlarındandır. Seyyid Ali Sultân hicri 804 miladi 1390 yılında Hakk’a yürümüştür. Orhan Gazi döneminde Rumeli’ye yapılan seferde, Durbali Sultânında olduğu rivâyet edilmektedir. Durbali Baba, Seyyid Ali Sultân tarafından icâzet verilerek Mora yarımadası sınırları dışında bir dergâh uyandırmaya selahiyet verilir. Ancak elimizde bulunan bilgiler bu dergâhın kuruluş yılını hicri 869 miladi 1480 tarihinden başlatmaktadır. Çevre de yaşayan Arnavut kökenli Bektâşî canlar dergâha Torbalı Baba Tekyesi ismi vererek “Tegjae Madh” (Büyük Tekye) sıfatıyla anarlar. Dergâh Mora yarımadasının kuzeyinde, Teselya bölgesinin Pharsala kentindedir. Tepedelen’li Mehmet Ali Paşa’nın miladi 1790 1822 yılları arasındaki Epirus Valiliği döneminde büyük ölçekli himâye görmüştür.1882 yılından sonra Teselya’nın Yunanlılar tarafından ilhâkı üzerine dergâh bu tarihten itibaren Osmanlı sınırları dışında kalmıştır. Durbali Baba Sultan hakkında anlatılan kerametleri göre Osmanlı ordusunun Mora yarımadasını fethi esnasında, yerden bir avuç kum alır ve Meriç nehrine atar ve böylece kuruyan nehir üzerinden orduyu geçirdiği anlatılır. Selânik de; “Üçler çeşmesi” yöresi ve Yenice Karasu’da “Kırklar Tekyesi” isimleri adı altında dergâhlar uyandırır. Yine müridanından Şâhin Baba’yı “Temple” vadisi olan yöreye göndererek “Köpekli” (kepekli) köyü yakınlarında bir dergâh uyandırır. Durbali Baba Dergâhının son postnişinlerden Muharrem Mahzûni Baba erenler, aşşağıda arz edeceğim nefeslerinde bu rivâyetlere yer vermektedir.
Hû Dost
“Horasan şehrinden geliyor Veli
Rûm’a kadem bastı Şâh’ım Durbali
Derya’ya bend’edüp nûr-u ezeli
Bir avuç kum ile Şâh’ım Durbali
Üçler çeşmesinde dergâh eyledi
Kırklar dergâhında er’ler peyledi
Şâhin Babam köperli’ye meyledi
Dürlü kerâmetle Şâh’ım Durbali
Yedi dağ üstüne hazer indiren
Dembedem daima mû’ciz gösteren
Meş’e palamudundan kiraz verdiren
Kanûn-u Sâni’de Şâh’ım Durbali
Ey Mahzuni terk’ol uyma cihana
Fani kulun üç günlük safasına
İmâm-ı zaman’ın yüz sür babına
Günahkârım affet, Şâh’ım Durbali
Tanınmış tarihçi ve gezgin Von Hasluck “Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı” isimli çalışmasında bu dergâh’a İsevi’lerin Aya Yorgi ve Aya Dimitri isimli Ortodoks azizlerinin ismini atfederek, ziyâret’de bulunduklarını zikreder. Ayrıca kaynağını belirtmeksizin (1888) tarihinde 54 dervişin olduğunu kaydeder. Yine miladi 1914 yılında yaptığı tesbitlere göre dergâhın postnişîni ile bizzât görüştüğünü ve Durbali Sultân ile Cafer ve Mustafa Babalara ait türbelerin ziyâret mekânları olduğundan söz eder. Ayrıca dergâh hazīresinde gâziyandan pekçok zevâtın medfûn olduğundan bahseder. Dergâh; II. Mahmud dönemi yapılan Bektâşî katliamı esnasında Nakşibendi icâzetli Bektâşî babalarının postnişinlik yapmaları nedeniyle 1826-1840 yıllarını fâsılasız geçirmiştir. Dergâhın, kuruluşundan çağımıza kadar meşâyih silsilesi, A.B.D. Detroit Tekyesi postnişîni Recep Ferdi Halîfebaba tarafından açıklanmış olup bilinen rivâyetlerin aksine Durbali Babayı miladi 1480-1522 yılları arasına yerleştirmektedir.
Durbali Dergâhı Postnişinleri:
1. Durbali Baba
Vefât M.1522
2. Bağdatlı Musa Baba
Vefât M.1553
3. Horasanlı Şâhin Baba
Vefât M.1581
4. Halep’li Cafer Baba
Vefât M.1596
5. Hacı Ali Baba (Mısır’lı)
Vefât M.1604
6. İskenderunlu Tayyar Baba
Vefât M.1627
7. Bağdatlı Kasım Baba
Vefât M.1643
8. Kerbelâ’lı Emin baba
Vefât M.1655
9. Lahor’lu Mustafa Baba
Vefât M.1660
10. Basra’lı Zeynel Abidin Baba
Vefât M.1663
11. Kırşehir’li Yahya Hadi Baba
Vefât M.1680
12. Şemseddin Ali Baba (Bosna’lı) Vefât M.1694
13. Bağdat’lı Seyyid Maksûd Baba Vefât M.1713
14. Bağdat’lı Salih Ali Baba
Vefât M.1725
15. Basra’lı Mahsur Baba
Vefât M.1736
16. Erzurum’lu Edhem Naki Baba Vefât M.1744
17. Bağdat’lı Selim Baba
Vefât M.1753
18. Tiran’lı Hüseyin Baba
Vefât M.1779
19. Gega Hasan Baba
Vefât M.1794
20. Debre’li Hasan Baba
Vefât M.1794 (Altı ay)
21. Gega Ahmed Baba
Vefât M.1802
22. İpek’li Mehmed Baba
Vefât M.1809
23. Gega Mahmûd Baba
Vefât M.1811
24. Jirokastro’lu Cemâli Baba Vefât M.1815
25. Koniça’lı Cemâl Baba
Vefât M.1819
26. Gega Hüseyin Baba
Vefât M.1845
27. Ergiri’li Muharrem Mahzûni Baba Vefât M.1867
28. Ahçı Baba (Konya’lı)
Vefât M.1869
29. Piremeti’li Bayram Baba Vefât M.1904
30. Koplara’lı Nazif Baba
Vefât M.1905
31. Bubzi’li Tahir Baba
Vefât M.1919
32. Berat’lı Kâzım Baba
Vefât M.1942
33. Skrpar’lı Seyyid Said Seyfi Baba Vefât M.1961-62
Dergâhın son postnişîni Said Seyfi Baba erenler, Salih Niyâzi Dedebaba’dan halîfelik icâzeti de almış olan bir zât-ı âlidir. Kabri dergâh hazeresindedir. Yakınlarında bulunan Katerin dergâhının 1961 yılında Hakk’a yürüyen son postnişîni halîfe Veli Marendi Baba ise vasiyeti gereği bu dergâha sırlanmıştır. Durbali Sultan Dergâhında çok önemli Bektâşî şairleri çıkmıştır. Daha önce bir nefesini zikrettiğimiz Jirokastro’lu (Ergiri’li) Muharrem Mahzuni Baba aslen, Mora-Yenişehir’li olmasına rağmen Ergiri’li bilinir olup aruz ve serbest vezin ile birçok nefes yazmıştır. Kendisi Leskovik’li Abidin Baba’nın mürşîdi olup, el yazma divânı halen Jirokastro Asım Baba (zall) dergâhında mahfûz’dur. Öte yandan yine tanınmış şairlerden Ali Resmi Girid’i Baba bu dergâh’ta yetiştikten sonra Girid Kandiye Horasanlı Ali Baba dergâhına postnişîn olarak nasbolunmuştur. Durbali Sultân dergâhında postnişinlik yapan otuz üç Bektâşî Babasının tümü de mûcerred (kutsal bekâr) olup, bu dergâh tarihi boyunca evlâdiye olarak değil erbabiye seyir göstermiştir. Dergâhın son postnişîni Seyfi Babanın 1962 yılında Hakk’a yürümesinden bu yana meşihâtı boş kalan dergâh elân metrûk fakat korunaklı durumdadır.
Cem Dergisi, Temmuz 2002
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 236-237

28 Aralık 2023 Perşembe

 

 



22 Aralık 2023 Cuma

 EBU SAİD SURUR MEYMUN İBN KASİM EL TEBERANİ TÜRBESİ

D.961-Ö.1035 LAZKİYE SURİYE







SURİYE LAZKİYE BİSNADA
Seyyid Hüseyin bin Hamdan el-Khasibi'den sonra Arap Alevilerin en önemli dini-tarihi şahsiyetlerinden olan, El-Şeb el-Sikâ, Meymun lakaplı Ebu Said Surur hazretleri 961 yılında o tarihte Alevilerin yoğun yaşadığı Filistin’in Taberiye kentinde doğup büyüdü. (O'nun ismi "Surur"dur. Surur= daimi mutluluk anlamına gelir).
Kuran-ı kerim hafızı, Fıkıh alimi, Hadis ve mantık bilgini olup, hayatını Alevi akidesini sapkın görüşlerin etkisinden korumaya ve Ehlibeyt a.s.ın ilim ve akidelerini en duru ve yalın haliyle müminlere aktarmaya harcamıştır.
Şöhret ve namı kendisinden bahseden kaynaklardaki bilgilerden çok daha büyüktür, ama biz, O’na düşman olan art niyetlilerin O’nun şöhretini ve hakikatini gizlemeye çalışmalarını normal görüyoruz, her şeye rağmen O’nun hakikat ilmi konusundaki bıraktığı eserler günümüze kadar devam etmekte ve kıyamete kadar ariflerin yolunu aydınlatmaya devam edecektir.
Seyyid Ebu Said kendi zamanındaki sapkın görüşlerle mücadele etti, muarızlarıyla Alevi akidesi çerçevesinde kesin delillerle tartıştı, ta ki onların tüm dayanaklarını çürütene kadar. Özellikle döneminde Hululi görüşleriyle bilinen ve bu görüşleri Alevi çevrelerinde yaymaya çalışan İsmail bin Hallad (Ebu Duheybe) ile sıkı tartışmalara girişmiş ve ârı akidesiyle o şahsın fikirlerini çürütmüştür.
Memleketi Taberiye civarında dolaşmış, din kardeşlerinin sorunlarıyla ilgilenmiştir. Sonra Taberiye’den Haleb’e gitti, orada Üstadı Şeyh Muhammed bin Ali El-Cilli r.a. ile tanıştı.
Beyrut, Tartus ve Lazkiye’de ariflerle tanıştı.
Baalbek’te(Lübnan ) Ebu Duheybe ile mücadele etti.
-İlimlerinden faydalandığı önemli şeyhler:
Muhammed bin Ali el-Cilli r.a.
Ebu Kamil el-halebi
Ebu Hasan Muhammed bin ebi Muslih
Ebu Abdillah Muhammed bin Tekin el-Mehlemi
Ebul Kasem Ali bin Ahmed El-Taberani
Muhammed bin Abbas el-Horasani
Ebu Hüseyin Ali bin Süleyman el-Belkhi
-Lakapları ve anlamları:
Eşşeb Essikâ; “Güvenilir genç”. Bu Lakabı O’na üstadı Muhammed bin Ali el-Cilli hazretleri, genç yaşta sahip olduğu ilmi düzeyi ve ilmi güvenilirliği üzerine verdi.
Meymun: Şanslı, Mübarek kılınmış, Hayırlı. Bu Lakaba da küçük yaşlarda bir kuyuya düşüp uzun süre orda kalmasına rağmen, oradan sağsalim çıkması üzerine kendisine verildi.
-Bu Dini ve Tarihi şahsiyetin Alevi toplumu üzerinde çok hakkı geçmiş , bugüne gelmesinde katkıları sayılamayacak kadar çok olan bir kişiliktir.
1035 yılında Lazkiye’de rabbine kavuştu .Arap Alevilerin son genel şeyhiydi ondan sonra genel bir şeyh olmadı her şeyh kendi bölgesinde (köyünde)şeyhlik yaptı.Seyyid Ebu Said, Lazkiye’de sahil kıyısında defnedildi, 1970’lerde ise Lazkiye limanının genişletilmesi kararı alınınca O’nun mezarının liman projesi içinde kalması üzerine Lazkiye valisi O’nun mezarını yıkmaya kalkmış ama becerememiş, bunun üzerine Lazkiye’nin ileri gelenleriyle görüşüp mezarının başka yere taşınması üzerinde anlaşılmış ve mübarek mezarı Bisnada köyüne nakledilmiştir.
Şeyh Muhammed Beddur'un anlatımı ile Mezarın nakledilme hikayesi :
Bir bahar günü mezarın topraklarını ellerimizle kazdık.Bedenine yaklaştıkça toprağın parlaklaştığını gördük. Bedeni ilk günkü gibi bozulmamıştı. Yeşil kumaşa bedenini sararak tekbirler eşliğinde onu ebedi yerine Lazkiye / Bisnada'ya defnettik...Allah iy kaddes Ruho,,Allah yırzıkna Min Radah..

BOSTANCI DEDE TÜRBESİ;

TAVAS İLÇESİ, BAHÇEKÖY MAHALLESİ



Bostancı Dede Türbesi; Tavas ilçesi, Bahçeköy Mezarlığı’nın orta yerindedır. Hakkında yazılı kaynaklara bir bilgi yansımamıştır. Ancak adı, hakkında anlatılan rivayetler, bölgenin demografik yapısı gibi bazı unsurlar göz önüne alınacak olursa Bostancı Dede’nin bir Alevî-Bektâşî dervişi olduğunu söyleyebiliriz.
Türbe; 4 x 8 metre ölçülerinde, dikdörtgen biçimli, ahşap beşik çatılı, Marsilya kiremidi örtülü, tek odalı, taş yapılı, sergisiz, basit bir yapı niteliğindedir. Mimari ve teknik her hangi bir özelliği bulunmayan yapının duvarları toprak sıvalı, kireç badanalıdır. 180 santimetre yüksekliğinde oldukça alçak olan tavan sunta çakılıdır. Ahşap çatı ve kiremitler eskidiği için çatının aktığı görülmektedir. Bakımsız ve harap durumdadır. Tek gözlü türbe binasında kitabeye rastlanılamamıştır. Süsleme sanatı olmayan binanın içinde, kuzey-güney doğrultusunda, her biri 90 x 240 santimetre ölçülerinde, 20 santimetre yüksekliğinde, üzeri betonla kaplanmış, yan yana iki kabir görülmektedir. Sol taraftaki kabrin Bostancı Dede’ye, diğerinin de ikinci eşine ait olduğu söylenmektedir.
Bazı kaynaklarda Pamukkale ilçesi Tekkeköy Mahallesi Mezarlığı’da türbesi olan Bostancı Baba ile Tavas ilçesi, Bahçeköy Mezarlığı’nda türbesi olan Bostancı Dede birbirine karıştırılmaktadır. Hacı Bektâş Velî Halifelerinden Pamukkale ilçesi, Tekkeköy Mahallesi Mezarlığı’nda Türbesi olan; bazı kaynaklarda Hacı Şems, Hacı Şen, Hacı Şemseddin olarak adı geçen, halk arasında da Haşam Baba olarak bilinen Bostancı Baba; Hacı Bektâş Velî Velayetnamesi’nde adı geçen Bostancı Baba’dır. Tavas ilçesi, Bahçeköy Mezarlığı’nda türbesi olan ve şimdi anlattığımız Bostancı Dede, Hacı Bektâş Velî Velayetnamesi’nde anlatılan Bostancı Baba’dan ayrı başka bir Bostancı Dede’dir. Belki Tavas ilçesi, Bahçeköy’deki Bostancı Dede Türbesi’ndeki aziz kişi, Pamukkale ilçesi, Tekkeköy Mahallesi Mezarlığı’nda türbesi olan ve Hacı Bektâş Velî halifelerinden Bostancı Baba’nın bir öğrencisi olması muhtemeldir.
Rivayet odur ki, Bostancı Dede çiftçilikle uğraşır, geçimini bostan satarak sağlarmış. Büyük ve küçük olmak üzere iki eşi varmış. Büyük eşi sürekli Bostancı Dede’den küçük eşini daha çok itibar ettiği konusunda şikâyet edermiş. Bir gün iki eşi ile beraber tarlasına bostan ekmiş, hemen ertesi günü de eve misafir gelmiş. Evde misafire ikram edebilecekleri bir şey yokmuş. Büyük eşine, “Hanım bostana git ve ektiğimiz bostandan üç kavun getir de misafirlere ikram edelim.” demiş. Büyük Hanım, “Sen şaşırdın mı muhterem? Daha dün ektik, bugün bostan mı olur?” demiş ve gitmemiş. Bostancı Dede bu sefer küçük eşine, “Hanım bostana git ve bostandan üç kavun getir de misafirlere ikram edelim.” demiş. Küçük eşi hiçbir şey söylemeden torbayı sırtına geçirmiş ve bostana gitmiş. Dönüşünde üç kavun getirmiş ve misafire ikram etmişler. Böylece Bostancı Dede küçük eşini büyük eşinden neden daha çok itibar ettiğini kerametiyle göstermiş olmuş. Şimdi Bahçeköy'de insanlar ne zaman tarlaya bir şeyler ekecek olsalar “Allah’ım Bostancı Dede bereketi ver!” diye dua etmektedirler.



GÖZCÜ BABA TÜRBESİ .ERZİNCAN   .KEMAH









Erzincan Kemah'ta bulunan Gözcübaba türbesi, Erzincan yolundan Kemah’a girişte; Karasu nehrinin sol tarafında yer alan kesik kayanın üzerine inşa edilmiştir.Türbe, Kemah’ın girişine hâkim ve Kemah Kalesi’ni çok iyi gören bir noktadadır.Tren yolunun geçtiği tünel, türbenin tam altından uzanır. Bu tren yolu, Doğu Ekspresi’nin kullandığı hattır. Kemah Kalesi’nin batı tarafından gelip Karasu’ya karışan Tanasur Deresi; tren yolunun altından, Kale ile Gözcübaba Türbesi’nin arasından akar.
Türbenin konumu ve pencerelerin baktığı taraf dikkate alınırsa; düşman gözetleyen önemli bir asker veya devrinin önde gelen bir din önderinin burada metfun olması muhtemeldir. Eski gelenekte; o devrin ve yörenin manevi sahibi sayılan kişinin kabri, en stratejik noktaya kurulur. Bu kişi ölmüş olsa bile manevi koruyuculuğunun devam ettiğine dair inanç, türbenin konumunu belirlemiş olmalıdır. Türbe, bugün koruma altındadır.
İnanışa göre; türbenin etrafındaki kayaların üzerinde Hz. Ali’nin atının izi vardır. Ayrıca Hz. Ali bu kayalara yaslanmış, yaslandığında taşın üzerinde belirgin çöküntü olmuştur. (KK 1; KK 2; KK 3; KK 4). Türbenin kapısına adak bezleri de bağlanmıştır. Çocuğu olmayanların türbeye gelerek adak adadıkları ve mum yaktıkları da görülmüştür.

27 Kasım 2023 Pazartesi

 Hüseyin bin Hamdan el Khasibi türbesi..suriye ..halep






Allahumma Salli ve Sellem 3ale nebina Muhammed Mustafa ve Seyyidina il Hıdır Ahdar u Mevlena 3Aliy İbin Ebu Talib ve 3ele 3eleyhi Ecmeğin.Allahın Bereketi selamı üzerinize olsun..
Hakikat rehberi, irfan ve iman yolunun meşalesi Seyyidim Şeyh Hüseyin bin Hamdan el Khasibi'nin ebedi istirahatgahının son hali.
Allah Yırzıkna Min Radah..Suriye Halep



https://www.facebook.com/hotmailtarsus alıntıdır...



23 Kasım 2023 Perşembe


Şeyh Muhammed el Kerim
Şeyh Turhan Reyhani türbeleri






Şeyh Muhammed el Kerim (K.A.S) ve Şeyh Turhan Reyhani iki makamlı bu ziyaretin arkasında bulunan birde Şeyh Ali (K.A.S) makamıda vardır. Genelde şehir dışından gelen ziyaretçiler bu makamı, arka bahçede olduğu için pek bilmezler.
Makamdan sorumlu kişiler bu değerli rahmetli şeyhimizin etrafındaki diğer mezarlıklarla beraber temizliğini yaptırmak için bir kepçe kiralarlar.
Kepçe operatörü mezarların arasında yetişen otları, kaba toprağı düzeltir ve sıra bu değerli Şeyhimizin çevre düzenlenmesine gelir. Kepçe operatörü mezara kepçesiyle dokunur ve makamı yerinden sallamak ister. O an kepçe, ayakları toprağa sabitlenmişken yerinden sökülür ileri doğru düşer. Kepçe operatörü tekrar aynı yere gelir ve tekrar makamın epey eskimiş olan betonunu yerinden oynatmak ister. Mezarlıktan sorumlu olan kişiler eğer bu mezar yerinden oynamıyor, ayakları toprağa sabit bu kepçeyi ileri doğru atıyorsa vardır bir hikmeti bir kerameti deyip ve bu mezardan uzak durmasını söyledik ve yarım kalan işi ertesi güne bıraktık.
Ertesi gün sabah koşar adımlarla bize doğru büyük telaşla mezarlığa gelen kepçe operatörü gördüğü rüyasınının bir kısmını dehşete kapılmış bir şekilde;
gece rüyasına girdiğini ve "ben senin yıkmaya çalıştığın kişiyim.
Mezarımı sakın elleme, yoksa senin evini başına yıkarım" gördüğüm bu rüyadan ve dün tanık olduğum olaydan ötürü bu mezarlıkta beni kimse çalıştırmaz deyip kepçesini korkulu gözlerle alıp uzaklaşır operatör.
Mezarlıktan sorumlu kişiler ve hayır sahiplerinin de katkı ve yardımlarıyla yukarıda gördüğünüz resimlerde ki gibi Makamların çevre düzenlenmesi yapılır.
Ancak olayın kerametini yaşatan Şeyh Ali (K.A.S) efendi ziyaret ise hâlâ göründüğü gibidir.
Makamdan sorumlu kişiler bu değerli Şeyhimizin etrafını boyatıp gördüğünüz şekilde çevirdiler.
Böyle mümin keramet sahibi değerli Şeyhlerimize gani gani rahmet olsun.
Birbirimizi sevmeye çaba gösteren, barış içinde yaşamak bir toplum olmamızın mücadelesini veren herkese selam olsun.