KARIŞIK

14 Mayıs 2016 Cumartesi

MURTAZA BABA VE HÜSEYİN DEDE TÜRBESİ



MURTAZA BABA VE HÜSEYİN DEDE TÜRBESİ..

        TEKİRDAĞ...MURATLI



Muratlı’ya bağlı Kırkkepenekli mahallesinde bulunan Murtaza Baba ve Hüseyin Dede türbeleri
Kapısının, bahçesinin ve çevresinin bakımsız olması, iki türbenin bulunduğu evlerin çevresi saman depoları, gelişigüzel atılmış eşyalarla, “dini değerlerimize böyle mi sahip çıkılıyor denilmektedir.
Yapılan araştırmada,bu türbelerin iç temizliğini,mahalle imamının gönüllü olarak yaptığı,türbelerin temizlik ve bakımının yapılabilmesi için resmi bir görevlinin bulunmadığı,bu türbelerde bir güvenlik zafiyeti bulunduğu,adaklık kurban kesim yerinin hijyenik olmadığı görülmüş olup,bu tür eylemlerin gerçekleştirilmesinin kim tarafından yapıldığı merak edilmektedir

Horoz Dede Türbesi

Horoz Dede Türbesi 

AFYONKARAHİSAR –Merkez –Yukarı Pazar Mescidi Yanı









Horoz Dede’nin gerçek adı Necmeddin Ruzbe’dir. Sahipata Fahreddin’in torunu olan Şemseddin Mehmet Beye Afyon’un valiliği verilinceye kadar ilin yönetiminden sorumlu olmuştur. Afyonkarahisar’ın fethi esnasında çıkarmış olduğu seslerden dolayı halk arasında Horoz Dede denmekte ve saygı gösterilmektedir. Horoz Dede, Deve Dedeve Mürdümek Sultan fethe beraber katılmışlardır. Hem asker hem de derviştir.   

 Afyonkarahisar İli merkezinde Yukarı Pazar Mescidinin 50mt kadar güneydoğusunda türbesi vardır.  

Türbe 1902 yılında büyük yangında yanmadan önce Yukarı Pazar Mescidinin batı kesimindeydi. Sonradan taştan sandukası yapılmış, daha sonra türbe üzerine ev yapılması üzerine, kemikleri yapılan evin çatısına taşınmıştır. 

Menkıbeler: 1-) Halk arasında Horoz Dede’nin, Afyonkarahisar kalesinin fethi için savaşan Türk yiğitlerinden efsaneleşmiş bir kahraman olduğu söylenmektedir. Fetih sırasında komutanlar tarafından, sabah erken vakitte horozların ötmesi ve ezanın okunmasıyla birlikte, ‘Allah Allah’ nidalarıyla kaleye hücum edilmesi kararlaştırılır. Ancak, gece boyunca meçhul bir kahraman, sabredemez, gece yarısı vakitsiz horoz gibi ötmeye başlar. Bunu duyan Mürdümek Sultan da gür sesiyle sabah ezanını okur. Düşmanı gaflet uykusunda bastıran Türkler böylece kaleyi fethederler. Bu kahramana da Horoz Dede lakabı verilir.

2-) 1920 yılında Yunan işgalinde bir asker Horoz Dede’nin kabri üzerinde ata biner gibi yapar. Yunan askerinin derhal ayağı uyuşur, ağzı köpürerek yere yuvarlanır.

Kaynakça: Yusuf Ilgar – Afyonkarahisar’da Mezarlıklar ve Türbeler / Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – 2009 / Mehmet Gündoğan – Afyon Alimleri Evliyaları -1994

Şeyh Müslüm Türbesi

Şeyh Müslüm Türbesi..şanlıurfa


 Suruç ilçesinin 5 km güneydoğusunda yer alan cami, iki türbe, minare vb. çeşitli birimlerden oluşan bir yapı topluluğudur. İnşa kitabesi bulunmayan yapının camii, zaviye tekke ile birlikte 1168-1169 yılında inşa edildiği kabul edilir. Külliyenin türbesinde gömülü olduğuna inanılan Şeyh Müslim ya da Şeyh Mesleme Bin Name es-Seruci hakkında bilinenler söylencelere dayanmaktadır. Birçok hastalık için Şifa dağıttığına inanılan türbe, daha çok çocuğu olmayan kadınlar ve akıl sağlığını yitirenlerin getirildiği bir ziyaretgâhtır.

Kul Hüseyin Türbesi

Kul Hüseyin Türbesi 

AMASYA –Gümüşhacıköy –Keçi Köyü


Kul Hüseyin TürbesiTürbenin Yeri: Kul Hüseyin Türbesi, Amasya İli Gümüşhacıköy İlçesi Keçi Köyündedir.
1808 yılında Suluova Kazanlı Köyünde doğmuştur. Babasının adı Veli, anasının adı Fadime’dir. Genç yaşta her ikisini kaybedince, Merzifon Yakup Köyüne giderek burada çobanlık yapar. Hayvanları otlatırken yanına gelen Sersem Hızır Baba’ya intisap edip eğitimini onun yanında alır. Dana kuyruğunun kıllarından yapmış olduğu kemane ile deyişler, türküler okur. 1881 yılında vefat eder.

Türbe betonarmeden inşa edilmiştir. Türbe önündeki tabelada Komşu Dede Kul Hüseyin Türbesi yazmaktadır.

Ziyaret Nedeni: Türbe Keçi köylüleri tarafından ziyaret edilmektedir.

Menkıbeler: 1-) Kul Hüseyin’in yanına gelen Sersem Hızır Baba, Kul Hüseyin’i tabakasını alması için Hayrettin Köyüne gönderir. Hayvanlarını düşünen Kul Hüseyin’e Hızır Baba “Korkma ben hallederim” der. Kul Hüseyin Baba’nın tabakasını koşarak alıp gelir. Hayvanların yanına geldiğinde bir de bakar ki, Hızır Baba koyunları etrafına toplamış ve onlarla sohbet ediyor… Bunun üzerine Kul Hüseyin hemen Sersem Hızır Baba’ya intisap eder.  

Bahşi Halife Türbesi

Bahşi Halife Türbesi

AMASYA –Merkez –Şeyhcui Mahallesi


Akbilek Evliyası Türbesi

 Bahşi Halife Türbesi Amasya İli merkezinde bulunan Şeyhcui Mahallesi Akbilek Bağlarına yakın konumdaki bir tepenin üzerindedir.
 Akbilek Evliyası, Dede Bahşi bin İbrahim, Akbilek Bahşi Halife bin İbrahim olarak da anılmaktadır. Akbilek Evliyası Mezarı olarak tescilli bir yapıdır.

Bahşi Halife Taşova İlçesi Uluköy’de doğmuş, 1523-24 yıllarında Amasya’da vefat etmiştir. Eğitimini Amasya’da tamamlayıp Mısır’a gitmiş, burada dönemin ünlü alimleri olanCelaleddin Suyuti, Zekeriya el Ensari ve Şemseddin Muhammed Sehavi’den dersler alır. Dünya işleri ile pek ilgilenmez, devamlı nafile namazı kılar, az şeyle kıt kanaat yaşarmış. Fıkıh ve tefsir konusunda bir hayli bilgilidir. Eskiden medrese eğitimine başlayan öğrenciler ilk dersinin onun türbesinde yaparlar, çözemedikleri meseleleri Cuma günü türbeyi ziyaret ederek hallederlermiş.  

Türbe gayet bakımlıdır. 6,8x5,1 mt ölçülerinde olan türbe bir eve benzemektedir. Üzeri kiremit kaplıdır. Yanında ufak bir cami de bulunmaktadır. Türbenin içinde Bahşi Halifenin sandukası bulunmaktadır.

Türbe her türlü istek için ve akıl hastalığı bulunanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Akıl hastaları türbede iki rekat namaz kılar, evliyanın sandukası başında kurban adağında bulunurlar. İyileşme olunca adaklarını yerine getirirler.

Menkıbeler: 1-) Bir ayyaş her gece türbede kalıp içki içermiş ve her sabah da kendini türbenin dışında bulurmuş. Bir gece yine türbede uyuya kalmış ve bu sefer cehennem görüntüler görünce tövbekar olmuştur.
2-) Akbilek Evliya abdestin faziletlerini bir vaazında anlatmaktadır. Abdest aldıkları bölgelerin ahrette nur gibi parlayacağından bahsetmektedir. Bunun nasıl olacağını bazıları aklından geçirirken Akbilek işte böyle diyerek kollarını açar ve abdest aldığı yerleri nurlar içinde aydınlanır. Bunun üzerine ona Akbilek demektedirler. 

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003 / Rahime Özdoğan –Amasya’da Adak Yerleri İle İlgili Halk Anlatıları -2006 / www.kurumsal.kulturturizm.gov.tr

Şeyh Sadi Türbesi

Şeyh Sadi Türbesi 

AMASYA –Amasya –Şeyhsadi Köyü


Şeyh Sadi Türbesi
Şeyh Sadi Türbesi
Şeyh Sadi Türbesi
Türbenin Yeri: Şeyh Sadi Türbesi, Amasya İli merkez ilçesi Amasya’nın Şeyhsadi köyündedir.
Şeyh Sadi Kimdir: Şeyh Muhammed Sadi olarak da anılan Şeyh Sadi Alevi/Türkmen cemaatinin bölgede ileri gelenlerindendir. Hacı Bayram Veli’nin hocası olduğu söylenmektedir. Şadgeldiler sülalesindendir. 1393 yılında Yıldırım Beyazıt Amasya’yı feth ettiğinde namı tüm Amasya’ya yayılmış olan bir İslam alimidir. Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Mehmet Çelebi Amasya’ya tayin olunca Şeyh Sadi ile yakın ilişkiler kuracaktır. Ömrünün son dönemlerinde bugün türbesinin olduğu yerde tarımla uğraşacaktır. 1410 yılında vefat ederek tekkesinin bulunduğu yere defnedilmiştir.  
Türbenin Durumu: Türbe ve tekke 1409 yılında Karakeçilioğulları’ndan Muslihuddin Musa Bey tarafından yaptırılmıştır. Şeyh Sadi’nın vefatından sonra oğlu Abdulmennan Çelebi tekkenin başına geçmiştir. Türbe günümüzde yapılan yenilemelerle özgün yapısından bir hayli uzaklaşmıştır. Türbe etrafı aynı zamanda piknik alanı olarak da kullanılmaktadır.   
Ziyaret Nedeni: Türbeye yurdun her yerinden ziyaretçiler gelmektedir. Değişik dilekler için ziyaret edilen türbede adak olarak kurban adağı adanır. Dilek gerçekleşince türbeye gelip burada kurban kesilip dağıtılır. Sandukanın başında oyuk bir kaya vardır. kurban kesilmediğinde bu kayanın içinden geçilemeyeceğine inanılmaktadır. 

Menkıbeler: 1-) Şeyh Sadi binlerce askeri bir kazan bulgur pilavıyla, atlarıysa bir mendil arpayla doyurduğu görülmüştür.
2-) Türbeyi ziyarete gelenlerin bazıları Şeyh Sadi hazretlerini rüyasında gördüğü için geldiklerini söylemektedir.
3-) Çocuğu yürüyemeyen bir kadın Şeyh Sadi’nin rüyasında çağırmasından dolayı Isparta’dan ziyarete gelir ve çocuğu yürüyünce kurbanını keser.      

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003 / Rahime Özdoğan –Amasya’da Adak Yerleri İle İlgili Halk Anlatıları -2006 / www.panoramio.com 

Taylan Köken

13 Mayıs 2016 Cuma

Emir Dede Türbesi

Emir Dede Türbesi

 ANKARA / ÇUBUK – Aşağı Emirler Köyü

Emir Dede Türbesi, Ankara İli, Çubuk İlçesi, Aşağı Emirler Köyü yakınındadır.
Emir Dede Türbesi
Aşağı Emirler Köyünün kurucusu olarak söylenmektedir. Soyu Cibali Sultan’a kadar uzanan bir Horasan erenidir.

Türbe 2004 yılına kadar etrafı taşlarla çevrili iken, köyün vakfı tarafından kubbeli betonarmeden bir türbeye dönüşmüştür.

 Emir Dede her türlü istek ve özel günlerde ziyaret edilmektedir. Gelinler için mani ve türküler söylenerek “Baş Bağlama” töreni yapılır ve Emir Dede türbesine getirilir. Hıdrellez günü köylüler topluca Emir Dede’yi ziyaret eder, kurban keser ve mahsullerin bereketli olması ve yağmur duası için toplu dua okurlar.

Menkıbeler: 1-) Türbe etrafındaki meşe ağaçları kutsal kabul edilmekte ve kesilmemektedir. Bu ağaçlar kesilirse yalnız türbe yakınında ihtiyaç için kullanılır. Buradan ağaç kesip götürenlerin başına gelenlerle ilgili bir çok hikaye anlatılmaktadır.
  
Kaynakça: www.gazi.edu.tr (Çubuk Yöresi Alevi Köyleri -Doç.Dr. İbrahim Arslanoğlu) /www.asagiemirler.com    

Taylan Köken

Kale Dede Türbesi

Kale Dede Türbesi 

ANKARA / ÇUBUK – Dağkalfat Köyü


Kale Dede Türbesi
Seyyit Hacı Mehmet Cemalettin Akça Türbesi
Seyyit Hacı Mehmet Cemalettin Akça Türbesi
Kale Dede Türbesi
Dağkalfat Köyü Alevi inancına sahip bir köydür. Köy yakında bulunan tepe üzerindeki mezarın Türklerin Dağa bağlı inançlarına göre kutsal kabul edilmekte ve sonradan bir mezar yapıldığını düşünmekteyiz. Kale Dede hakkında herhangi bir bilgi yoktur.
Dağkalafat Köyüne çıkan yol üzerinde Seyyit Hacı Mehmet Cemalettin Akça’nın türbesi bulunmaktadır. Merhum hakkında bilgimiz yoktur.  

 Kale Dede Türbesi, Ankara İli, Çubuk İlçesi, Dağkalfat Köyü yakınında bulunan Kale Mevkiindedir.

 Türbe Dağkalfat Köyünün kalkındırma Derneği tarafından mermer bir mezar şeklinde yaptırılmıştır. Mezarın etrafı bir kale gibi çevrelenmiştir.

Kale Dede, köy derneğinin organize ettiği Kale etkinliklerinde ziyaret edilmektedir.
  
Kaynakça: www.dagkalfat.com / www.panoramio.com (Sayın Murat Akça’ya resimler için teşekkür ederim.)

Taylan Köken

Meşeli Türbeleri

Meşeli Türbeleri 

ANKARA / ÇUBUK – Meşeli Köyü


Meşeli Köyü Ziyaret Tepesi
Meşeli Türbeleri, Ankara İli, Çubuk İlçesi, Demirci Köyünün etrafındadır.
 Meşeli Köyü Alevi inancına sahip bir köyümüzdür. Köyde üç adet türbe ve bir tepe ziyaret edilmektedir. Bu yatırlar köye 5km uzaklıktaki Eski Yaylada Eski Yayla Türbesi, yine köyün doğusunda ve batısında bulunan Horsan ereni iki vardır. BunlarKuzukıran ve Muradi veya Hacı Murat Türbeleri olarak anılmaktadır.
Ayrıca köyün yaslandığı tepe üzerinde “Evliya Nazarlaması” vardır. Burada bulunan kayalar evliya bir kişi tarafından toplanarak, “İşaret” konulmuştur. Bu alanın kutsal olduğuna inanan halkımız Hıdrellez zamanı bu tepeyi ziyaret eder. Yağmur duası içinde çıkılmaktadır.

 Hacı Murat Türbesi üzeri kiremitli bir çatıyla örtülüdür. Diğer iki türbenin üzeri açıktır.

Eski Yayla Türbesi haziran ayında hasattan dönen çiftçiler tarafından ziyaret edilerek, bereket için kurban kesilmektedir. Yıl içinde adağı olanlar bu türbeyi ziyaret eder.
Kuzukıran ve Muradi Türbesi değişik dilekler için ziyaret edilip, kurban kesilmektedir. Muradi Türbesinin yanındaki ağaçlar da kutsal kabul edilip kesilmezler.

Kaynakça: www.gazi.edu.tr (Çubuk Yöresi Alevi Köyleri -Doç.Dr. İbrahim Arslanoğlu) /www.facebook.com (Meşeli Köyü Sayfası)  

10 Mayıs 2016 Salı

Kaygusuz Abdal Türbesi beypazarı..ankara


Kaygusuz Abdal Türbesi
beypazarı..ankara
 


 

                  Kaygusuz Abdal Türbesi

Ankara ili Beypazarı ilçesi KABACA köyündedir. Türbede Kaygusuz Abdal ve müridlerinden 10 yatır vardır. Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmeyen türbe kubbelidir. Türbede çok sayıda örtü vardır. Türbe; şifa, saygı ve hayır için ziyaret edilmektedir. Kesin olmamakla birlikte Kaygusuz Abdal'ın Alaiye (Alanya) Beyinin oğlu olduğu Abdal Musa Dergahı'nda eğitim aldığı Horasan Evliyaları'ndan olduğu ifade edilmektedir. Bazı kayıtlara göre, 1168 tarihinde Kabaca Köyü civarında hakkın rahmetine kavuşmuştur. YAPIMI : Yapını dış cephelerinde derz ıslahı yapılmış ve piramidal çatısı bordo renkli oluklu çinko levhalarla kaplanmıştır. Yakın tarihte kuzey cephesine bitişik bir ön giriş mahalli inşa edilmiştir. İç Mekânda duvar yüzeylerindeki alçı sıvanın yenilendiği ve 1998 tarihinde kalem işi tezyinatla bezendiği, onarımlar esnasında sandukaların elden geçirildiği ve yüzeylerin sıvanarak, beyaz renkte badana yapıldığı, Kaygusuz Abdal'ın Yaşamı : Kaygusuz Abdal'in asil adi Alâeddin Gaybî'dir. Padisah II. Murat (1421-1451) döneminde ve 1341-1444 yillari arasinda yasadigi babasinin Hüsameddin Mahmud oldugu söyleniyor. Dogdugu öldügü yer ve yil kesin olarak bilinmiyor. Menkibeye göre yasami söyle: Gaybî Alaiye (Alanya) Beyi'nin oglu imis. Iyi bir ögrenim görmüs. Bir gün yaraladigi bir geyigi kovalarken Abdal Musa'nin Elmali'daki dergahina varmis. Dervislerden geyigi sormus. Abdal Musa koltugunun altina saplanan oku göstererek "Ogul attigin ok bu mudur?" diye sormus. Sasirip üzülen Gaybî onun ayaklarina kapanmis tekkesine kul olup Kaygusuz adini almis. Kirk yil orada hizmet etmis. Bektasiligin ululari arasina girmis. 1424-1430 yillarinda Rumeli'yi dolasmis. Edirne Yanbolu Filibe ve Manastir'da bulunmus. Daha sonra Hacca gitmis. Misir'a gönderilerek kurdugu tekkeye seyh olmus. Ünü Islam dünyasina yayilmis. Ölünce Mukattam daginda bir magaraya gömülmüs... Abdal Musa gibi halifesi Kaygusuz Abdal da Bektasi edebiyatinin kurucularindan sayilir. Yunus Emre'nin açtigi yolda yürümüstür. Hem aruz hem de heceyle yazmistir. Tasavvuf felsefesine yaslanan siirlerinde ince bir alay görülür. Yobazlikla hem sofulugu nükteli bir anlatimla taslar. Tekerlemelerle beslenen temiz bir dili ve kivrak tatli özgün bir deyisi vardir. Birkaç siirinde Serâyi Miskin Serâyi Kul Kaygusuz ya da Miskin Kaygusuz mahlasini kullanmistir.
  
                          
                         
Asıl adı Gaybi'dir. Kaygusuz Abdal'ın hayatı hakkında ki bilgilerin çoğu Bektaşi menkıbelerine dayanır. Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musa'ya bağlanışını anlatan hikayedir: Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur. Yaralı geyik kaçar Gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal Musa'nın tekkesine girer arkasından avcı da girer dervişlerden geyiği sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme başlar. Olaya Abdal Musa. karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi'ye gösterir. Gaybi okunu tanır ve Musa'ya bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi Musa'dan ayrılmaz. Bey Teke (Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister. Teke beyinin gönderdiği ordu Musa'ya yenilir Gaybi tekkede kalır. Kırk yıl tekkede Abdal Musa 'ya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından Mısır'a gönderilen Kaygusuz Abdal orada bir tekke kurar. Bu tekke İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı olur. Kaygusuz Mısır'da ölür. Türbesi Kahire yakınlarında bulunan bir mağaradadır. Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz'un nesirle yazılmış eserleri de var. Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır. Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor. Nesir eserleri: Budala-name Mağlataname Cefriyye-i Kaygusuz ve Esrar-ı huruf adlarını taşıyan kitapçıklardır. Cefriyye gelecekte olup bitecek olayları anlatan bir fal kitabıdır. Öbürleri tasavvufla ilgili konuları işler. Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır. Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz'un olabileceği kuşkusunu doğuruyor. Kaygusuz Abdal Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer. Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz'a ait olduğu kabul edilen bir resimde bir yılan bir akrep ve bir arslan ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş. XVIIL yüzyıl ressamlarından Levni'nin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır. Kaygusuz bir eserinde 1397-98 yıllarında doğduğunu söylüyor. Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV .yüzyılda yaşamış olan şair Anadolu ve Rumeli'nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür. Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır. Kaygusuz'un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri şathiyeleri (alaylı iğneli ve simgeli şiirler) de önemli bir yer tutar. Yunus Emre yolunda yürüyen şair bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır. Ölüm yılı bilinmiyor. 
                                         
 
Kaygusuz AbdalII Kaygusuz Abdal'in gerçek kisiligiyle yasamiyla ilgili bilgiler yetersizdir birtakim söylencelerle karismistir. Bu söylenceler arasindan onun gercek yanini bulup çikarmak kolay degildir bu konuda en önemli kaynak elimizde bulunan bir "divan" da toplanan siirleridir. Kaynaklarda bu özgün ozanin Alaiye (Alanya) Beyi'nin oglu oldugu gerçek adinin Alaeddin Gaybi diye bilindigi 1341-1444 yillari arasinda yasadigi söylenir. Bu bilgilerin kesinligi açikligi sözkonusu degildir. Özellikle ölümünün 1444 yilinda olmasi kolay kolay onaylanabilecek bir sav degildir. Onun bir siirinden Abdal Musa'ya baglandigi onunla görüstügü onun önerisi üzerine Misir'a giderek orada bir Bektasi Tekkesi açtigi da söylentiler arasindadir. Bütün bu söylenti niteligi tasiyan bilgilerin aydinlattigi biricik gerçek böyle bir ozanin bulundugu 14. yüzyilda yasadigi birtakim etkinlikler gösterdigidir. Kimi kaynaklara göre Kaygusuz Abdal 14. yüzyil sonlarinda Misir'a gitmis bir süre Kerbela-Necef dolaylarinda gezmis hacca ugramis sonra oldugu Misir'a dönmüs orada bir magaraya gömülmüs bu nedenle ona "magarada gömülü" anlaminda "Abdullah Magaravi'' (magarada gömülü Tanri kulu) denmistir. Hac dönüsü Sam'a ugramis orada bir bahçeyi sulamada kullanilan büyük dolabi görmüs ondan esinlenerek "Dolabname'' adli siirini yazmis. Bunlarin hepsi ozana yakistirilan onu söylence ürünleriyle donatan dil ürünleridir gerçek yasaminin saptanmasinda etkin belge niteligi tasimaz. Yine kimi kaynaklara göre Misir'a gitmeden Filibe Yanbolu Manastir Edirne dolaylarinda bulunmus düsüncelerini yaymaya çalismistir. Yasami yeterince bilinmeyen Kaygusuz Abdal'in düsüncelerini adina düzenlenen "divan"inda toplanan siirlerinin incelenmesinden çikarmak anlamak kolaydir. O "abdallar" toplulugundandir bir siirinde söyledigi gibi saçini sakalini biyigini kaslarini kestirerek (car-darb) dolasirmis. Bu islem abdallik yoluna girmenin özelliklerinden biridir. Kaygusuz Abdal'in siirlerinden anlasildigina göre çok iyi bir ögrenim görmüs tasavvufu bütün ayrintilariyla ögrenmis özellikle Islam dini konusunda genis bilgi edinmistir. Onun Abdal Musa ile iliskisini anlatan özgün bir öykü vardir: Alaiye Beyi'nin oglu olan ozan avlanmayi çok severmis. Günün birinde ava çikinca bir geyikle karsilasmis yayini gerip geyigi oklamis. Sirtina ok saplanan geyik kaçmaya baslamis Alaeddin Gaybi de geyigin ardinca kosmus. Geyik sirtindaki okla Abdal Musa Tekkesi'ne siginmis. Tekke'ye geyigin ardinca giren ozan karsisinda duran Abdal Musa'dan içeri giren geyigin kendisine verilmesini istemis. Abdal Musa ise koltugunun altina saplanan oku çikarip göstererek "Ogul attigin ok bu mu?'' diyerek Kaygusuz'a gösterince ozan kendinden geçmis Abdal Musa'nin ayaklarina kapanarak ondan yardim dilemis böylece tekkeye girmis tarikata girmis. Bu duygulu sevecen öykünün dogrulugu yanlisligi tartisilmaz özünde ilkçag Anadolu dinlerinden gelen geyigin Hititler'ce tanrisal bir varlik oldugunu bildiren bir söylence vardir. Onun Bin batmandan olsa kazan Ustager degil mi düzen Hayranlik esince cana Bengilik de gereg olur dörtlügüne dayanilarak esrar içtigini söyleyenler vardir. 14. yüzyil Anadolu'sunda esrar içmek "abdallar" arasinda cok yaygin bir tutkuydu. Ancak Mevlana'nin kimi siirlerinden Sems-i Tebrizi'nin oldugu söylenen "Makalat" tan anlasildigina göre Mevleviler'de de esrar içimi yaygindi. Tasavvuf yolunu seçenlerin çogunun esrara düskünlügü bilinmeyen bir olay degildir. Bu tutkunun nereden kaynaklandigini bilemiyoruz ancak yaygin bir aliskanliga dönüstügü açiktir yorum gerektirmez. Urum Abdallari gelir dost deyu Egnimize aba hirka post deyu Hastalari gelür derman isteyu Saglar gelur sahim Abdal Musa'ya dörtlügüyle baslayan kosugundan inanca olarak Abdal Musa'ya kapilandigi ondan el aldigi anlasilmaktadir. Yukarda anlatilan geyik olayi da bu durumu kanitlar niteliktedir. Baska bir kosugunda bulunan Ergene'nin köprüsü Susuzluktan bunalmis Edirne minaresi Egilomis su içmege dörtlügüne dayanilarak Edirne yörelerini dolastigi sonucu çikarilmaktadir. Burada geçen "Edirne minaresi" nden anlasildigina göre o dönemde Edirne ilinde önemli camiler vardi üstelik bir akarsu kiyisindaydi. Kaygusuz Abdal adinin "Gaybi" oldugunu "Dolabname" adli uzun siirinde söyler: Alai Gaybi bundan tekke kilmaz Hak'in fazlidurur ancak dayagi Sabir seccadesin altina almis Tevekkülden kusanmistir kusagi Sözünü Kaygusuz arife söyle ne bilsün sükkeri dana buzagi Demek siirlerinde tapsirmasi olan "Kaygusuz" ile özel adi olan "Gaybi" yi birlikte kullanmistir. Onun "Sarayi" tapsirmasini kullandigi siirleri de vardir. Bu degisik adlari neden seçtigini bilmiyoruz. Ününün yasadigi çagda bile yayginligina karsin yasami konusunda yeterli bilginin bulunmayisini açiklamak kolay degildir. Kendisi de siirlerinde doyurucu bilgi vermiyor. Onunla ilgili kaynaklarda da güvenilir nitelikte bilgi yoktur. Siirlerinin incelenmesinden çok gezdigi çok kimse tanidigi anlasiliyor ancak bu da bir yorum olmaktan öteye geçemez. Bir yerde: Kelebek bugday ekmis Manisa ovasina derken Manisa ilini baska bir yerde de yine alayci güldürücü bir tutumla: Kertenkele derilmis Dile Kirim geçmege gibi dizeler söylemesine bakarak bu yöreleri gezdigi sonucunu da çikarabiliriz ama sonuç degismez yasaminin gerçegi yine karanlikta kalir. Burada arastiriciya düsen baslica görev bu ünlü ozanin ürünlerine dayanarak kisiligini dilini basari asamalarini düsüncelerini açiklamaktir. Kaygusuz Abdal'in birkaç siirinde kadindan birisinde açikça karisindan yakindigi görülür buna dayanarak iyi bir evlilik geçirmedigini söyleyecek durumda degiliz; alayci yerici güldürücü dili kimi konularda güvenilir bir yargiya varmayi engeller. Bektasilik'te Haci Bektas Veli'ye yorulan bir olaydan (Kadincik Ana'nin esi degil de can yoldasi oldugundan) onun evlenmedigi sonucunu çikarmak yalniz (mücerred) yasadigi yargisina varmak da pek tutarli degildir. ... Yine siirlerinde geçen yer adlarina yöre özelliklerine dayanarak onun yasami süresince çok yer gezdigini gezdigi yerlerin dogal konumlarini özelliklerini halkinin begenilerini yemeklerini giyim kusamlarini yansitan dizeler ilginçtir. Bu ozan siirlerinde adlari geçen yerleri gezmis görmüsse dogayi seven degisik bölge insanlarini tanimaktan onlarla iliski kurmaktan kivanç duyan bir gezgin niteligi tasir. Eski yazinimizda ozanlarla yazarlarla sanatçilarla düsünürlerle ilgili olaylari dogal ölçüler içinde anlatma gelenegi dogmamistir bu nedenle üzerinde çalisilmak istenen kisiyi açik gerçegiyle anlama olasiligi azdir. Bu konulari içeren "tezkire" adli yasamöyküleri yapitlarinda insanin ayagi topraga basmaz hep yükseklerde bosluklarda dolastirilir. Buna bir de "vilayetname" "menakibname" gibi söylence nitelikli yapitlar katarsak isin içinden çikilmaz gerçek olayin saptanmasi olanaksiz duruma gelir. Yazar yasamini anlatmak istedigi kisiyi oldugu gibi degil de düsledigi gibi anlatmayi sever yasanmamis bir olayi yasanmis göstermekten kendini alamaz. Kaygusuz Abdal'in durumu da az cok aynidir; yasanmis olayi yakalamak için elimizde güvenilir belge yoktur 
                            
YAPITI Divân Sarây-nâme Minber-nâme Dil-güsâ Gevher-nâme Budala-nâme Mesnevi Muglâta-nâme Esrâr-i Hurûf Vücûd-nâme Kaygusuz Abdal I Aşkile geldim cihana meskenim dağlar menem Terk edip cümle sıvayı mahremi tevhid menem Güş edince menaref esrarını mest olan ehkar menem Şöyle ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal menem NEFES Beylerimiz elvan gülün üstüne Ağlar gelir şahım Abdal Musa'ya Urm abdalları postun eğnine Bağlar gelir şahım Abdal Musa'ya Urum abdalları gelir dost deyü Hırka giyer aba deyü post deyü Hastaları gelir derman isteyü Sağlar gelir bizim Abdal Musa'ya Hind'den bezirganlar gelir yayınur Aşık olan bu meydanda soyunur Pişer lokmaları açlar duyunur Toklar gelür pirim Abdal Musa'ya İkrarıdır koç yiğidin yuları Fakjhleri çeksem gelmez İleri Akpınar'ın yeşil güllü suları Çağlar gelir pirim Abdal Musa'ya Meydanında dare durmuş köçekler Çalınır koç kurbanlara bıçaklar Döğülür kudüm açılır sancaklar Erler gelir pirim Abdal Musa'ya Kılıç sallar Yezidlerin kasdına Ali Zülfikar'ın almış destine Tümen tümen genç Ali'nin üstüne Erler gelir şahım Abdal Musa'ya Her matem ayında kanlar dökülür Demine Hü deyü gülbank çekilir Uyandırıp Hak çırağı yakılır Erler gelir şahım Abdal Musa'ya Benim bir isteğim vardır Kerim'den Yezit bilmez erenlerin sırrından Kaygusuz'um cüda düştüm pirimden Erler gelir şahım Abdal Musa'ya

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Kalender BabaTürbesi.konya

.konya

      Kalender Baba Türbesi Ankara Caddesi üzerinde çifte kubbeler olarak bilinen türbelerden güneyde olanıdır. Adından Niksarlı (Tokat) olduğu anlaşılan Ebu Bekir Niksari bir Kalenderi Şeyhi. Eflaki ondan Niksarlı Ebu Bekir-i Cevlaki şeklinde bahsetmekte ve Konya'daki Kalenderilerin Mevlana'nın vefatı üzerine gülbanklar okuyup " hay huy" ederek üzüntülerini dile getirdiklerini belirtmekte . Mevlana'nın çağdaşı olan Ebu Bekir Niksari'nin vefat tarihi belli değildir.Ancak Mevlana'nın vefat tarihi olan 1273'te hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonra vefat etmiş olmalıdır.




          Kesikbaş türbesi Ankara Caddesi üzerinde çifte kubbeler olarak bilinen türbelerden kuzey doğuda olanıdır. Hakkında fazla bilgi ve belge mevcut değildir. Fakat Konya'daki değer türbelerden daha fazla süslemesi bulunan Kesikbaş türbesi diğer Kalender Baba  türbesi ile karşı karşıyadır. Eser 13 yüzyıl tarihlidir.






   Seyfeddin Karasungur Türbesi; Syfeddin Karasungur , Karatay'ın ve Kemaleddin Turumtaş'ın biraderi . Karatay'ı 651H/1235M tarihli vakfiyesinde hayatta iken kendisinin bütün hayır eserlerine mütevelli olacağı, vefatından sonra bu tevliyetin kardeşi Seyfeddin Karasungur'a , bundan sonrada biraderlerle Kemalettin Turumtaş ve seyfeddin Karasungur'un erkek evladına ve evladının evladına verileceği belirtilir.. Karatay vakfiyesinde Seyfeddin Karasungur 651H/1235 M tarihinde Emir-i İsfehsalar. Hazret-i Mevlana ile yakın doslukları olan Karasungur'a Mevlana'nın yazdığı mektup da var. Yıkılan Seyfiye Medresesi de türbenin kuzey tarafında ve bitişiğinde idi.


Selçuklu Sultanları Türbesi konya


konya

        Alaaddin Camii dahilinin kuzeyinde , birkaç basamakla girilen klasik Selçuklu türbeleri tipinde, Selçuklu Sultanlarından bazılarının gömülü bulunduğu bir türbe vardır. Türbe gövdesi, kesme taşlardan on yüzlü prizma şeklinde yükselmiş ve üzerine tuğladan on köşeli bir pramit örülmüştür. Türbe gövdesi , içten duvar boyunca düşey nişlerle süslenmiş ve gövdenin üzerine bir kubbe oturtulmuştur. Türbe'nin altında ayrıca bir mezar mahseni olup, bu mahzene kuzeyindeki kapıdan girilir. Üzerindeki kitabelere göre , Türbe Sultan 2. Kılıç Arslan tarafından yapılmıştır. Mimarı Abdulgaffar oğlu Yusuf'tur.



         






          Türbe içerisinde , çinilerle süslü sekiz sanduka vardır. Bunlardan bir kısmının çinileri tamamen dökülmüş , bir kısmınında, çini tabletleri onarım sırasında yer değiştirmiştir. Yazı istifleri v.s. tamamen bozulmuştur. Vakıflar yeniden 2006 yılında tamir ettirmiştir.Görülen panolar üzerinde, Ayet-i Kerime'lerden bazı kısımlar ,  Sultanların isim ve elkabı okunmaktadır. Yapılan araştırmalara göre ; Türbede şu Sultanların medfun olduğu anlaşılmaktadır.




                                           Vefat Tarihi                                                             Vefat Tarihi

1- Sultan 1. Mes'ud                  1156                 2- 2. Kılç Arslan                           1192
3- 2. Rükneddin Süleyman      1204                 4- 1. Gıyaseddin Keyhüsrev          1211
5- 1. Alaaddin Keykubat         1237                 6- 2. Gıyaseddin Keyhüsrev          1246
7- 4. Kılıç Arsla                     1265                  8- 3. Gıyaseddin Keyhüsrev          1283

Bunlardan başka

1. Kılıç Arslan oğlu Şehinşah'ın , 3. Kılıç Asrlan'ın , 2. İzzeddin Keykavus'un ve 3. Keyhüsrev'in de Türbede medfun bulunduğu tarih kitaplarında kayıtlıdır.



         Camii avlusunda ikinci türbe kuzeyindeki kapılardan avluya çıkılır. Avlu önleri mezarlık imiş. Belkide Selçuklu Sutanlarının yakınları buraya defnedilmiştir. Sonradan bu mezarların bozulduğu anlaşılmaktadır. Avlunun batıya doğru yönünde, kare bir tabana oturan 8 köşeli mermerden yapılmış, üzeri açık bir türbe vardır. Bazı eserlerde bitirilmemiş Selçuklu Sultanları türbesi olarak adı geçen bu yapının kapısı , beyaz ve gök mermerlerle işlenmiş olup , başlı başına bir sanat eseridir. Türbe içten kesme Gödene taşından yapılmış ve içine taş işleme bir mihrap konulmuştur. Sekiz niş duvar boyunca eseri süslemektedir. Türbe altında , dar kapıdan girilen bir mezar mahzeni vardır.Bu Türbenin , Selçukluların son devirlerinde yapıldığı kanısındayız.




      







Avlunun içindeki sarnıç hakkında da 2 tane rivayet vardır.

Yağmur sularının biriktiği su sarnıcı

Camiinin yapımında kullanılan tuğlaların pişirildiği tuğla fırını