KARIŞIK

7 Şubat 2016 Pazar

Ali Baba..sivas

Ali Baba..sivas


Kendi adıyla anılan caminin içindeki türbesinde medfun bulunan Ali Baba (ö.1574) XVI. Yüzyılda yaşamış ve Sivas’ın en zengin zaviyelerinden birini kurmuştur . Horasan’dan gelmiş olduğu ileri sürülen Ali Baba’nın Kanuni’nin veziri Rüstem Paşa’nın hocası olduğu gibi Pir Sultan Abdal’ın musahibi olduğu da anlatılanlar arasındadır . Rüstem Paşa’nın devrin siyasi anlayışına göre sosyal bir tedbir olarak zengin vakıflarla desteklediği zaviye, gelen gideni ağırlayan bir sosyal kurum olarak varlığını günümüze kadar sürdürmüş ve külliyenin ana binası Sivas’ta yakın zamanlarda restore edilerek Susamışlar Konağı adıyla hizmet vermektedir.
Ali Baba’nın hayatı hakkındaki bilgilerimiz anlatılanlarla sınırlı sayılabilir. Rivayete göre Ali Baba, musahibi Hubyar ile birlikte İstanbul'a gitmişler. Dirlik alabilmek için fırına girip, keramet göstermişler. Ali Baba, padişahın, "dünyanın tadı tuzu nedir?" sorusuna, "yiyip içmek, def'-i hacet itmekdir", diye cevap verince, zindana atılır. Bunun üzerine Ali Baba, "sen ye, iç fakat def'-i hacet ideme", diye beddua eder. Gerçekten padişah hastalanıp, def'-i hacet edemez duruma gelir. Sonra Ali Baba'nın yardımıyla def'-i hacet edip, rahatladıkça, kendisine bir köy bağışlar.
Anlatıldığına göre, Ali Baba çok uzun yaşamış. Uzun yaşamanın sırrını öğrenmek isteyen birisine, Bağdat'ta bulunan Hasan Baba'ya gitmesini tavsiye etmişler.
“Bağdat'ta var bir Hasan Baba
İnce adamdır amma, görünür kaba saba”
Adam Bağdat'a gidip, Hasan Baba'yı bulmuş. Hasan Baba;
“Büyük kardeşim benden daha genç Sivas'tadır mekanı
Kendisi yüz yaşında, durmadan oynar kanı”
diyerek, adamı Ali Baba'ya göndermiş. Adam, Sivas'a gelip, Ali Baba'yı bulmuş ve ona misafir olmuş. Ali Baba, hanımından kilerden karpuz getirmesini istemiş. Hanımı küçük bir karpuz getirmiş. Ali Baba, hanımından, daha büyük bir karpuz getirmesini istemiş ama, hanımı yine aynı karpuzu getirmiş. Bu hal birkaç kez tekrarlandığı halde, hanımı yine aynı karpuzu getirmiş ve “daha büyüğü yok, büyüğünü almadın ki, getireyim”, gibi olumsuz bir laf etmemiş. 0 zaman Ali Baba, konuğuna, “İşte uzun yaşamanın sırrı bu!.. Demedi ki, bir başka karpuz yok. Kadının iyiliğinden dolayı insan çok yaşar”, demiş.
Ali Baba mücerred kalmak için evlenmemiş. Ancak, bir gün caddede yürürken, sarhoşun biri, Ali Baba'nın yakasından tutup, babasının kabrine Kur'an okutturuyor. Bunun üzerine Ali Baba, “ben ölürsem arkamdan kim Kur'an okutacak”, diye düşünüyor ve evleniyor. Ali Baba vefat ettiği zaman, geride bıraktığı oğlu Ahi Mehmed henüz on iki yaşında bulunuyordu.
1960’larda, Tanyu Ali Baba türbesinin başı ağrıyanlar, ağzı çarpılanlar, korkanlar ve yedi tekke dolaşanlar tarafından ziyaret edildiğini kaydeder .

Şeyh Mehmet..sivas

Şeyh Mehmet


Tanyu, Sivas’a üç saatlik bir mesafede, çolak, kötürüm ve felçlilerin, cine çarpıldığına inananların götürüldüğü Karacalar Tekkesi’nden söz eder . Burada "devletlinin yanında yatırıldığı"nı, "yarı uyku halinde iken ak sakallı biri"sinin gelerek üç defa hastanın sırtını okşadığını, "büyük postu alayım da küçük sırtına örteyim" dediğini, sonra hastanın "ben yürüyorum" diye bağırdığını ve kapıyı açtıklarında, hastanın yürüdüğünün görüldüğünü nakleder. Kaya, Ulaş ilçesindeki Küpeli Baba ve Çam Dede’nin Karacalar Tekkesindeki zatın kardeşi olduğunun ileri sürüldüğünü kaydeder . Burada yatan zatın asıl adı Mehmet’tir. Tekke köyü yakınlarındaki tekkeye “Karacalar Tekkesi” denilir. Buraya sinir, felç hastaları getirilir. Kurban kesilir. Fakir kimseler ise tekke bekçilerine para veya eşyalar verirler. Bir gece orada kalınır. Allah’a hamd ü senalarda bulunurlar. Ertesi gün ayrılırlar.
Metin Bozkuş Sivas-Ulaş Yöresindeki Aleviler hakkında bilgi verirken bunların, Sünni bir köy olan Gümüştepe (Şeyh Derdiyar) köyünde bulunan ve cami avlusundaki “Karacalar Tekkesi” denen türbeye, hastalarını götürdüklerini, bunları orada yatırdıklarını, iyileştikten sonra da buraya kurban kestiklerini ve buraya çevre Sünni köylerden de gelen olduğunu yazmaktadır.
Gümüşpınar köyü, Ulaş ilçesinin güneyinde yer alır ve ilçe merkezine 10 km. uzaklıktadır . Köyün ismi, önceki yıllarda Şeyhler Diyarı, Tekke, Karacalar Tekkesi iken sonradan değiştirilerek devlet tarafından “Gümüşpınar” adı verilir. Bunun dışında köyün, yörede en çok bilinen adı “Karacalar Tekkesi” olmakla birlikte “Şeyhler Diyarı” ve “Derecik Ağılı” isimleri de vardır.
Karacalar Tekkesi adını almasıyla ilgili şöyle bir rivayet anlatılır. Ulaş’a bağlı Karacalar köyünden yaklaşık 150-200 sene önce birkaç kişi gelerek bu köye yerleşirler. Buraya göç edenlerden dolayı bu köye “Karacalar” denmiştir. Gümüşpınar Köyü’nde bir türbe bulunmaktadır. Bu nedenle köye eskiden “Karacalar Tekkesi” adı verilmiştir.
Şeyhlerdiyarı ismi konması hakkındaki rivayet ise şöyledir: Bu köyde tarihi belli olmayan bir devirde devlet tarafından bir medrese yapılarak etrafında bulunan 12 köyün öşürü (geliri) medresenin ihtiyaçları için gelir olarak verilir. Bu medreseden mezun olan alimlerin çokluğuna nisbetle köye “Şeyhler diyarı” denmiştir.
Hubyar’ın torunu Mustafa’nın oğlu Derdiyar’ın mezarı konusunda Hubyarlıların gösterdiği adres Sivas-Ulaş-(Karacalar) Gümüştepe (Gümüşpınar olmalı) köyüdür . Köyün isminin eskilerde Şeyh Derdiyar olduğu bütün köylüler tarafından bilinmektedir. Anlatılan rivayetlerde Şeyh Derdiyar’ın çeşitli kerametlere sahip ermiş bir kişi olduğu belirtilmektedir. Köylüler Şeyh Derdiyar’ın kimliği ve Hubyar’la bağlantısı konusunda herhangi bir bilgiye sahip değildir . Köyün içinde Cami avlusunda bir türbe bulunmaktadır. Bu türbenin Şeyh Mehmet isimli bir kişiye ait olduğu söylenmektedir. Derdiyar’ ın diğer bir isminin Mehmet olduğu da söylenir. Türbe üzerindeki mermerde bu isim yazılmıştır. Fakat türbenin ne zaman yapıldığı konusunda bir bilgi yoktur. Bu türbenin çevrede bulunan Alevi-Sünni insanlar tarafından ziyaret edildiği, özellikle çocuğu olmayanların burayı ziyaret ettikleri anlatılır.
Horasan evliyalarından olup yedi kardeşin mezarları da çevre yörelerde bulunduğu, Şeyh Mehmet’in bir sefer sırasında bu köyde çobanlık yaptığı ve burada vefat ettiği, sağlığında çeşitli kerametler göstermiş olduğu rivayet edilir. Bununla birlikte, herhangi bir kitabesi olmayan Mehmet Dede türbesinin, Yavuz Sultan Selim zamanında, türbe, medrese, ve çeşme olarak yapıldığı söylenilir . Bugün ise, medrese ve o caminin enkazı bile kalmamış taşları ev yapımında kullanılmıştır. Mezarın etrafında başka şahısların mezarları da vardır. Eskiden etrafında ağaç oymadan yapılmış bir mekan var iken, bu şimdi yoktur. Türbeye akli dengesi bozuk olanlar, sara hastaları, felç geçirenler gelmektedir. Bu hastaların şifa buldukları ifade edilmektedir. Abdest alınmasını müteakip iki rekat namazdan sonra, dua edilip dilekte bulunulmaktadır. Hali vakti iyi olanlar, burada koyun veya inek keserek fakirlere ve köy halkına dağıtmaktadırlar. Halk arasında yaşayan rivayetlere göre; Yavuz Sultan Selim Mısır ve Bağdat seferlerine giderken Ordusu, şimdi Yenikarahisar ve Gümüşpınar köyleri arasındaki düz ovada dinlenmek istemiş ve orada otağ kurmuştur. Kendisine Şeyh Mehmet Dede'den bahsedilince, 3 altın göndererek Dede'yi huzuruna çağırır. Elçi geldiğinde Dede bahçe bellemektedir. Bu esnada elçiye bahçedeki her şey altın olarak gözükür. Elçi utancından o üç altını veremez ve sadece, "Padişah sizi çağırıyor", der. Şeyh Mehmet Dede de bahsetmediği üç altını çocukları için harcamasını söyler. Elçi hayrete düşer. Dede, Elçi'ye "sen git ben de arkandan geliyorum" der. Elçi padişahın yanına gelince Dede'nin oraya kendisinden önce gelmiş olduğunu görür ve hayret içinde kalır. Bu arada padişah ve Dede iki salatalık tohumu dikip başlarına birer bekçi koyarlar. Padişah seferden dönerken bakarlar ki, Dede'nin ektiği meyve verirken padişahın ektiği henüz çiçek açmaktadır. Bunun üzerine padişah bu köylerin öşürünün % 10'unu bu köye bağlar, medrese cami ve çeşme yaptırır.
Yılda 2.000-2.300 kişinin ziyaret ettiği türbenin kumbarasına atılan paralarla türbenin bakımını köy ihtiyar heyeti yapmaktadır.

BAHATTİN ŞEYH TÜRBESİ Doğantepe Köyü/Akıncılar/Sivas

BAHATTİN ŞEYH TÜRBESİ
Doğantepe Köyü/Akıncılar/Sivas
■Bahattinşeyh Türbesi köy merkezinin 3 Km doğusundadır. Çevresinde her mevsim yaklaşık olarak 25 derece sıcaklıkta su bulunan bir çermik vardır. Bu suyun cilt ve mide rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir.
■Hicri 1320 (Miladi 1886) tarihli Sivas Salnamesinin 452. sayfasında;
Meşhur Allah dostlarından Kara Yakup Gazi, Şeyh Bahaeddin Veli ve Çoban Dede'nin türbeleri Akıncılar ilçemizde bulunup zaviyeleri hayattave faaliyettedir.
Adı geçen Kara Yakup Ağa ilk dört büyük halifeden Hz. Ebu Bekri-Sıddık (r.a.)'ın temiz neslinden olup zaviyeleri hizmete amadedir.
■Şeyh Bahaaddin Veli'nin çilehanesi dağın bitiğinde bulunup asasıyla çıkardığı suyun damlaları tesbih tanesi gibi farklı renklerde gözler önünde canlanır. denilmektedir.
■Bir yazıya göre de Hazreti Peygamber efendimizin sahabelerindendir, Hazreti Peygamberimizin "Hepiniz bir ok atıp okların bulunduğu istikamete gidiniz ve orada İslamiyeti yayınız" emrine uyar. Şeyh Bahattin Hazretleri de okunu bu köyümüze gelir bulur.
■Civar il, ilçe ve köyler Bahattinşeyh'in Türbesine gelerek buralarda mevlit okuturlar.

KÖSEDAĞ VE KÖSE SÜLEYMAN ZİYARETİ..suşehri

KÖSEDAĞ VE KÖSE SÜLEYMAN ZİYARETİ



















Suşehri, Zara, Koyulhisar ilçeleri, Sivas, İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerimizden gelen ziyaretçiler, Kösedağ Savaşı'nın yıldönümüne rastlayan Temmuz ayının (r-ûmî takvimle ilk Cumartesi) milâdi takvimle üçüncü Cumartesi günü Kösedağ'a çıkarlar.
 
İ 
 Sivas'ın 80 km. kadar doğusunda, Suşehri ovasında sıralanan dağlar içinde diğerlerinden sıyrılan Kösedağ, koynundaki efsaneleri ile bu savaşın hatıralarını taşımaktadır. 2812 m. yükseklikteki Kösedağ'ın zirvesinde Köse Süleyman Ziyareti bulunmaktadır.



Yöre halkının inanışına göre şehid düşen Köse Süleyman bir Selçuklu komutanıdır. Tarihî belgelerde böyle bir isme rastlanılmamakla beraber, Danişmendliler döneminde veya ondan önce, şehit olan bir askere ait olması da muhtemeldir. Köse Süleyman Ziyareti, buraya gelen ziyaretçiler tarafından taşlarla yapılmış kabir, ve namazgâhtan müteşekkildir. Köse Süleyman'ın kabri, taşlarla yapılmış, 340-130 cm. boyutlarında, 50 cm. yüksekliktedir.Bu yığma taşlardan oluşan mezarı, bir metre uzağından yığma taşlarla yapılmış bir duvar kuşatır. Bu arada ziyaretçilermezarın etrafını dolaşırlar, duvarın bir bölümü ziyaretçilerin mezar çevresinde dolaşmaları için açık bırakılmıştır. Kabrin 15 m. kadar uzağında, çevresi yığma taşlarla 50 cm. yükseklikte olan namazgâh yer alır.




Suşehri, Zara, Koyulhisar ilçeleri, Sivas, İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerimizden gelen ziyaretçiler, Kösedağ Savaşı'nın yıldönümüne rastlayan Temmuz ayının (r-ûmî takvimle ilk Cumartesi) milâdi takvimle üçüncü Cumartesi günü Kösedağ'a çıkarlar Hiç kimseye herhangi bir çağrı yapılmaz, yurt dışından gelen ziyaretçiler bile bulunmaktadır. Ziyaretçiler iki ayrı yaylada konaklarlar. Bunlardan biri zirveye göre doğu yönündeki Sakaröküz Yaylası, diğeri ise kuzeybatıda bulunan Çataloluk  Yaylasıdır. Her iki yaylada da soğuk kaynaklar bulunur. Son yıllarda, yayla yollarının düzeltilmesiyle, motorlu vasıtalarla ulaşım imkânı doğduğundan, ziyaretçi sayısında artış olmuştur.  Ziyaretçiler, şafakla birlikte yola çıkar ve hangi yaylada konaklaya­caklarsa orada, getirdikleri kurbanları keserler. Adak olarak kesilen bu kurbanlar, bir sene veya daha önce Kösedağ ziyareti sırasında adanmış olanlardır ve her sene altmış kadar kurban burada kesilmektedir. Bu sayı yüze de çıkar. Kesilen kurbanların pişirilmesi için kazanlar hazırlanır, yaylada, tatlı bir telâg içerisinde, rengârenk giysileriyle kadın, kız ve ço­cuklar koşuştururlar. Pişirilen etli bulgur
pilâvının yanı sıra, yaylanın buz gibi soğuk suyundan ayran yapılır. Öbek öbek, yer sofralarında evliyâ pilâvı iştahla yenir. Şifalı olduğuna inanılan pilavdan, oraya gelemeyen çok yaşlı ve hastalara götürülmek üzere ayrılır.Öğle namazı cemaatle kılındıktan sonra, Kösedağ şehitlerinin ruhu için Kur'an-ı Kerim ve mevlid okunur.




Türbeyi ziyaret sabahın erken saatlerinden başlar, dönüş vaktine kadar sürer. Türbe dağın tam zirvesin­de olduğundan, yemek yenilen yerden
zorlu bir tırmanışla bir saate yakın zamanda çıkılabilmektedir. Bu tırmanışta, bebeği kucağında anneler, genç, yaşlı, ak sakallı ihtiyarlar ve koltuk değneği ile yürümeye çalışan sakatlar, zirveye geldiklerinde Köse Süleyman'ın türbesi etrafında üç veya yedi defa dönerek fatiha okurlar. O yıl içinde olmasını istedikleri dilek­lerini diler, adaklarını adarlar. Bazı ziyaretçiler veya hastalar, türbe duvarına yaslanarak uyumaya çalışırlar. Rüyalar, dileklerle ilgili olarak yorumlanır.



Başı ağrıyanların da uyuma sonucu baş ağrılarından kur­tulduklarına inanılır. Çocuğu yaşamayan anneler, bu çocuklarını türbe çevresinde dolaştırırlar. Kabri sulayanlar, toprağını diline sürenler de görülür Dilek dileyen ve adaklarım adayan insanlar için Köse Süleyman, vatan bekçisi bir asker olduğu gibi insanımızın zor günlerinde, bir umut kapısı olan ermiş kişidir, evliyâdır. Erkek ziyaretçiler, türbenin güney­batısında bulunan namazgâhta nafile namazı kılarlar. Türbeye çıkarken ziyaretçilerin yaptığı bir iş de "asker dikmek’tir. Dağın yamaçlarında­ki uzun taşların arkasına bir başka taşı destek vererek dikilen bu taşlar asker olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca taşları üst üste örerek kule şekli de verilmektedir. "Benim yerime asker ol" denilerek bu şekilde taş dikilmesinin, düşmanlara karşı "Benim yerime de savaş" anlamına geldiği ifade edilmekte ve niçin dikildiği konusundaki soruya "Atalarımızdan böyle gördük" cevabı alınmaktadır.
Kösedağ savaşının hatıralarını taşıyan bu yörede, çobanların ok ucu, kalkan parçası örgülü zırh demirleri buldukları halk tarafından görülmüştür. Savaşın yapıldığı Gemin Beli ve Gemin Deresinde, bir yol yapımı çalışmaları sırasında bulunan demir örme iki zırh da Sivas Müzesi'nde bulunmaktadır. Savaşın hatıralarını taşıyan bir husus da Kösedağ'm zirvesinden, Aksu köyüne doğru akan suyun adının Harp Deresi olmasıdır.Köse Süleyman'la ilgili inançlar ve onun manevî boyutu sebebiyle ,memleketin gaileleri ile Kösedağ'ın dumanlanan başı arasında ilgi kurulmuş, Birinci Dünya Savaşı'nda, Rusların Çardaklı'ya gelmeleri sırasında, zirveden top seslerinin geldiği, Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı dönemlerinde de, akşamları dağdan ışıkların saçıldığı, seslerin geldiği
anlatılmıştır. Hattâ kutsallığına inanmayanların felâketlerle karşılaştıkları söylenerek, zirveden aşağıya düşerek parçalanan bir kimse ile keçileri kaybolan bir başkası bu vesile ile anlatılmaktadır.



Çevredeki Türkmen köyleri, Köse Süleyman'a Köse Baba demekte ve aynı gün birlikte gidilerek kurbanlarını kesmekte, ziyaretlerini yapmaktadırlar. Köse Süleyman'ın kabrinin 5 m. uzağında kadınların dua okuduğu Allı Gelin adı verilen taş ve 5-6 km. kadar uzaklıkta, iki ayrı yerde, Osman Gazi ve Hacı Ahmet Evliyaları vardı
r.
 

TOKAT ZİLE YEŞİLCE KÖYÜ ŞEYH EYLÜK TÜRBESİ

TOKAT ZİLE YEŞİLCE KÖYÜŞEYH EYLÜK TÜRBESİ(KÜMBET Eğitim, Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi - Yıl : 1, Sayı : 6 + 2, Sh. 41 - 43'de yayımlandı.)
Ahmet DİVRİKLİOĞLU Şeyh Eylük Türbesi İçinde

Şeyh Eylük Türbesi İç Kısım
            Tokat İli Zile İlçesi Yeşilce Köyü'nde bulunmaktadır. Köyün ismi 1981 yılında Yeşilce olarak değiştirilmiş olmakla beraber halk arasında Şıheylik ismi kullanılmaktadır.
            Köyde yaşayan Tekkeşin Abbas Tekin'de Şeyh EYLÜK'e ait H. 777 - M. 1376 tarihli icazetnâme ve üzerine eklenmiş Hicrî 1053 - M. 1643 tarihli bir teskere vardı ama köye gittiğim Nisan 2007 tarihinde adı geçen Abbas Tekin'in vefat ettiği, icazetnâme ve teskerenin torunu tarafından başka bir şehre götürüldüğünü tespit ettim.
            "Karye-i Kavacık namı diyar Şeyh Eylük" ibaresinden köyün isminin muhtemelen 14. yüzyılda Kavacık olduğu, Şeyh Eylük'ün şöhretinden dolayı 17. yüzyıldan itibaren Şeyh Eylük adının kullanıldığı, daha sonra Kavacık adının unutulduğu, Şeyh Eylük isminin ise Şıheylik haline dönüştüğü anlaşılmaktadır.
Yeşilce Köyü Şeyh Eylük Türbesi

Yeşilce Köyü Şıh Mehmet Türbesi
            Eserin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı belli değildir. Yalnız H. 982 - M. 1574 tarihli Tahrir Defteri'nde Şeyh Eylük Zaviyesi'nden söz edilmektedir. Bu zaviyenin Şeyh Eylük'ün sağlığında 14. yüzyılın son çeyreğinde mevcut olduğu kabul edilebilir.
            1643 yılındaki teskereden zaviyenin bu tarihte işler durumda olduğu görülüyor. Zaviyeyi oluşturan yapılar topluluğundan bugün sadece türbe kalmıştır. Türbenin Şeyh Eylük'e ait olduğu köyde yaşayanlar tarafından ifade edilmektedir; ancak buna ait bir belge yoktur.
            Eser, kapı üzerindeki kitabeye göre Hicrî 1339 - Milâdî 1923 yılında Topçuoğlu Mustafa isimli bir şahıs tarafından Ahmet Usta adında bir kişiye tamir ettirilmiştir.

            Kare plânlı türbede örtü sistemi olarak kırlangıç kubbe kullanılmıştır. Yapının tek kirişi Kuzey cephesi ortasındadır. Kırlangıç kubbe dıştan bir kırma çatı ile kapatılmıştır. Küçük ölçüde ve basit bir kuruluşa sahip bir yapıda sadece Güney cephesi ortasında küçük dikdörtgen pencere açıklığı bulunmaktadır. Doğu ve Batı cephesi komple duvar olup, düzgün sıva üzerine beyaz badana ile kapatılmıştır.
            Kuzey cephesi ortasındaki giriş basık kemerlidir. Kemer süveleri düzgün kesme taşolup, kemer kavisi üç parça taştan meydana getirilmiştir. Portal dıştan bir profil ile dikdörtgen içine alınmıştır. Bu dikdörtgen ile kemer kavisi arasındaki tek parça taş üzerindekiüç satırlık kitabesi şöyledir.
Postacı Ömer ALTUNSOY Çeken Şıheylik Evliyası Türbesi'nde
    
Kaynak : Mehmet Emin ULU - Alperenler Cenneti TOKAT
            1. Topçuoğlu, 2. Mustafa, 3. Tamir tarihi 338, Ahmet Usta. Kitabe ve portal sövesi yeşil renkli yağlı boya ile boyanmıştır. Kapı açıklığı içten düz atkı ile geçilmiştir. İnşa malzemesi olarak köşelerdeki bağlantı yerlerinde düzgün kesme taş kullanılmış geri kalan kısımlar sıvanmıştır. Ancak girişteki bazı kısımlardan anlaşıldığı kadarıyla diğer bölümler moloz taştan yapılmıştır.
            İç mekâna girildiğinde dikkati öncelikle türbenin ortasındaki Şeyh Eylük'ün sandukasıçeker. 36 x 80 cm ölçülerinde tek parça mezar taşında yazı veya motif yoktur. Kırlangıç kubbe tepeye doğru daralarak giden ve birbiri üzerine binen 15 sıra sekizgen oluşturan ahşap kalaslarla meydana getirilmiştir. Tepe noktasındaki açıklık ise düz bir kapakla örtülmüştür. Kare mekânda ilk sekizgen sıraya geçebilmek için köse ve çapraz ahşap kalaslar atılmış ve bu kalaslarla köşeler arasında kalan kısımlar düz ahşapla örtülmüş ve üzeri sıvanmıştır. Güney cephesi ortasındaki tek pencere iç mekânın yeterli ışık almasını sağlayamamaktadır. Bu yüzden içerisi oldukçkaranlıktır.

            İç mekân duvarları düzgün beyaz badana ile kaplı olup Kuzey doğu ve Batı duvar yüzeylerinde bitkisel ve sembolik karakterli kalem işsüslemeler görülmektedir. Güney cephedekilerin üzeri kalan izlerden anlaşıldığı kadarıyla silinmiştir. Kuzey doğu ve Batı duvar yüzeylerindeki bitkisel sembollerin yanı sıra yeşil kavun içi ve açık renkli saç örgüsüne benzer motiflerin tekrarlanmasıyla bir kuşak oluşmuştur. Motif olarak kullanılan teberlerin birbirine bakan iki kesici parçasının ortasında bir mızrak ucu, yeşil renkle birbirine bağlanmış saplar,bir keşgül, keşgülün içinde ise kırmızı yeşil yapraklı şeftali ve elma durmaktadır. Bunun yanısıra şematik salkım söğütler ve serviler gibi ağaç motifler işlenmiştir.
            Kapı tarafındaki ikinci panoda ise kavukluğa benzer nesnenin üzerinde bir dervişsikkesi, sikkenin her iki yanında tepeye doğru uzanmış birer çiçekli dal parçasıyerleştirilmiştir. Girişin doğusundaki iki panodan batıda bulunanda kınlar içerisinde çapraz durumda iki kılıç resmi bulunmaktadır. Pastel sarı renkli kınlarıüzeri işlemelidir. Duvara sonradan yazıldığı anlaşılan eski harfli yazıların bir kısmı silinmekle beraber sadece kılıçlardan Batı’dakinin yanında şimşir (kılıç) kelimesi okunabilmektedir. Batı duvar ortasında ise büyükçe bir baldaken türbe tasvir edilmiş, iki yanında yeşil renkli sancak yükselmektedir. Baldakende kubbeden sarkan zincirlere bağlı üç de kandil vardır. Baldakenin kuzeyindeki panoda ise iki ucundan tavana bağlı bir barutluk vardır. Bunun ağız kısmında yarısı dışarıda kalmış bir armut vardır.
Ahmet DİVRİKLİOĞLU Şeyh Eylük Türbesi Önünde

Şeyh Eylük Türbesi - ZİLE
            Türbedeki kalem işlerinde pastel yeşil, mavi, kırmızı, kahverengi ve sarı tonlar kullanılmıştır. Konu olarak natürmortlar ve manzaraların yanı sıra tekke ikonogofrasini yansıtan sembolik eşyalar tasvir edilmiştir. Kompozisyonların yanında orijinali mi sonradan mıyazıldığı pek anlaşılamayan açıklamaların hepsi silinmiştir.
            Şeyh Eylük Türbesi, türbe mimarîsinde kare plânlı olup, yüzyılımızın başına kadar değişik çeşitlemelerle en çok uygulanan plân tiplerindendir. Zaten türbenin Türk türbe mimarîsi içindeki önemi örtü sistemi ve kalem işi süslemelerden gelmektedir. Kırlangıç kubbe ya da tünekti örtü M.Ö. 6. yüzyıldan önce başlayı1920'lere kadar sık kullanılan bir örtüdüzenidir. Balkanlar’dan Çin’e kadar Anadolu, Kafkasya, Hazar Denizi arasında kalan bölge ile Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Hindistan, Kore, Çin, Pamir bölgesi Sibirya bölgesi olmak üzere Asya'nın tamamında, Güney Arabistan ve Kuzey Amerika'da, Orta Afrika'daörnekleri görülmektedir.
            Anadolu'da Eskişehir, Selçuk, Milas, Mudanya, Ankara, Manisa'da M.Ö. 6 - 4. yy’a ait erken mezar yapıları ile 13 - 19. yy’da çeşitli bölgelerdeki câmiler ve tekkeler ile Kafkas bölgelerinde etkili Erzurum Bayburt yöresindeki yapılarda kullanılmıştır. Yani Anadolu Türk mimarîsinde uzun bir zaman dilimi içinde bu yapı türü ve örtü sistemi kullanılmıştır.
            Üzerinde durulması gereken ikinci konu ise türbe içi resim ve süslemelerdir. Şeyh Eylük Türbesi’ndekilerde sanatçı imzası yoktur. Yaptığı eserlere imza atan ender sanatçılardan biriZileli Hattat Emin'dir. Merzifon Kara Mustafa Paşa Câmii şadırvanına Zileli Emin, Zile'nin Güneyi’ndeki kendi ismiyle anılan Şeyh Nusrettin Türbesi’ndeki süslemelere ise Arapzâde Emin Usta olarak adını yazmıştır.

6 Şubat 2016 Cumartesi

Sarılık Evliyası Yatırı / AMASYA

Sarılık Evliyası Yatırı / AMASYA

–Merzifon –Yalnız Köyü

Türbenin Yeri: Sarılık Evliyası Yatırı, Amasya İli Merzifon ilçesi Yalnız Köyü merkezindedir.
Sarılık Evliyası Tekkesi
Sarılık Evliyası Kimdir: Yalnız Köyünün merkezinde bulunan ve birkaç ağacın çevrelediği mezarda sarılık hastalığından vefat etmiş bir gelin yatmaktadır. Mezarın yanında bulunan kayaların arasından çıkan suya Sarılık Suyu denmektedir ve Sarılık hastalığına iyi geldiğine inanılmaktadır.
Sarılık Suyu
Türbenin Durumu: Türbe köyün merkezinde olup, üstü açık bir mezar şeklindedir. Türbe yanında bir kaynak mevcuttur.

Ziyaret Nedeni: Sarılık Evliyası ziyaretine gelenler Sarılık hastalığından muzdarip olan ziyaretçilerdir. Büyükler türbe yanında iki rekat namaz kılar, dua okurlar ve sonra yine dua okuyarak Sarılık Suyundan içerler. Küçük çocuklar ise suda yıkanır, fakat üzerileri kurulanmaz, kurulanırsa şifa bulamazmış. Bu türbe ziyaretine gelenler türbede oynamadan gitmezler. Bu Sarı Kız’ın vasiyetiymiş.

Menkıbeler: 1-) Köyde yaşayan Sarı Kız gelinlik çağına gelmiş, ama Sarılık hastasıymış. Hastalığına rağmen gelin olmak istemiş. Düğün alayı gelini dolaştırırken şimdi mezarının olduğu yere gelince Sarı Kız düşüp ölmüş. Mezarını buraya yapmışlar ve kısa bir süre sonra mezarının yanından Sarılık Suyu çıkmaya başlamış

Hicabi Baba Türbesi / AMASYA

Hicabi Baba Türbesi / AMASYA

 –Amasya – Ziyaret Beldesi

 Hicabi Baba türbesi, Amasya İli Merkez ilçesi Amasya’ya bağlı Ziyaret Beldesinin merkezinde bulunan Hicabi Baba Camisinin yanındadır.
Hicabi Baba Türbesi
Hicabi Baba Kimdir: Gerçek adı Hicabül Abdülbaki Efendi’dir. 1777-78 yıllarında Kırım’ın Bahçesaray kasabasından Amasya’ya gelmiş, burada Ürgüplü Hacı Ahmet Efendi adındaki bir medrese hocasından dersler almıştır. Tasavvuf eğitimini ise Turhallı Şeyh Mustafa Efendi’den almıştır. Şeyhinin ölümü üzerine Amasya’da Nakşibendi Tarikatının şeyhi olmuş ve manevi hastalıkları iyileştirmesiyle ünlenmiştir. 1815-16 yıllarında eski adı Ziyere olan Ziyaret Kasabasında vefat etmiştir.

Türbenin Durumu: Türbe dikdörtgen formda olup 8,5x6,10mt ölçülerindedir. Çatısı kubbelidir. İçerisinde biri bayan beş sanduka bulunmaktadır. Türbe 1991 yılında Anıt olarak tescil edilmiştir. Türbe 1974 yılında restore edilmiştir.

Ziyaret Nedeni: Hicabi Baba’ya her türlü dilek, akıl hastaları ve hacca giden Ziyaretliler gelmektedir. Hacca giden hacı adayları Hicabi Baba türbesini toplu ziyaret edip, dualar okurlar ve türbede bulunan sancağın altından geçerler. Diğer ziyaretler için gelenlerse dualarını okurlar.

Menkıbeler: 1-) Türbede Hicabi Baba’ya ait olan iki sancak bulunmaktadır. Savaş zamanında türbeden kaybolan sancaklar, savaş bitince geri gelir ve üzerinde kan ve kılıç izleri gözlenmiştir.
2-) Hicabi Baba camisinin imamı Hicabi Baba’ya ait bir ibriği her gün doldurmasına rağmen sabahları ibriğin boşaldığı görülmektedir. Bu yıllardır böyledir.
3-) Hicabi Baba Şeyh Mustafa Efendi’ye intisap etmek için birkaç kez Ziyaret’e gelir. Fakat bir türlü yolu bulup dergaha ulaşamaz. Bu durum Mustafa Efendi’ye malum olur ve müritlerini göndererek Hicabi Baba’yı yanına alır. Gün gelir Mustafa Efendi vefat eder. Vasiyet olarak “Kim kavuğumu yerden kaldırırsa yerime o geçsin der.” Bütün müridler denemesine rağmen kavuğu yerden kaldıramaz. Bu işe yalnız Hicabi Baba kalkışmamıştır. Dergahta huzursuzluklar çıkınca kavuğu kaldırdığı gibi başına geçirir ve şeyhinin yerine göreve başlar.
4-) Hicabi Baba uzun boylu ve heybetli görünüşe sahiptir. Zaman zaman tarlaya çalışmaya giden köylüler şadırvanın orada Hicabi Baba’yı abdest alırken görmektedirler.
5-) Başka bir menkıbeyi ise değerli araştırmacı Abdulhalim Durma’dan olduğu gibi aktarıyorum:  Hicabi’nin diğer müridlerinden farklı olan davranışları, sohbetlere iştirak etmesi şeyhinin dikkatini çeker. Aralarında meydana gelen manevi yakınlaşma, diğer müridlerin de gözlerinden kaçmaz. Ne var ki, müridler bu sevgiyi kıskanırlar. Dedikodular şeyhin kulağına kadar gider. Bunun üzerine şeyh, müridlerini toplar ve onların birer demet çiçek getirmelerini ister. Şeyhin bu isteğini yerine getirmek için, müridler Ziyere Köyü’nün arazisine ve dağlara çıkarlar. Amaç en güzel çiçeklerden bir demet hazırlayıp, şeyhlerine sunmaktır. Bütün müridler, Ziyere Köyü’nün dağlarından envai cins çiçeklerden birer demet yapıp Şeyhlerinin huzuruna girerler. Şeyhin odası bir çiçek bahçesine dönüşmüştür. Fakat Hicabi nice zaman sonra ağlaya ağlaya elleri boş döner. Şeyh, ‚ Ya Hicabi!.. Sen çiçek toplamadın mı ?‛ deyince, Hicabi büyük bir mahcubiyet içinde, ‛ Sultanım, çiçekler hep Allah’ın adını zikrediyorlar, kıyıp koparamadım‛, cevabını verir. Şeyh o zaman müridlerine döner;  “İşte Hicabi’yi bunun için sizden fazla seviyorum. Siz ne anlarsınız çiçeğin fikrinden, zikrinden”  der.

Kırklar Dede Türbesi AMASYA

Kırklar Dede Türbesi 

 AMASYA –Merzifon –Bahçecik Köyü

 Kırklar Dede Türbesi, Amasya İli Merzifon İlçesine çok yakın olan Bahçecik Köyü yolunda, mezarlığın bitimindedir.

Kırklar Dede Türbesi
Kırklar Dede Kimdir: Merzifon halkı tarafından ziyaret edilen Kırklar Dede’nin kim olduğu konusunda ve yaşadığı dönem hakkında herhangi bir bilgi yoktur.

Türbenin Durumu: Türbenin üzeri açıktır. Yakın zamanda Merzifon Belediyesi tarafından mezar yenilenmiştir.

Ziyaret Nedeni: Türbe eski zamanlarda özellikle yağmur duası için ziyaret edilirmiş. Merzifon’da kapı kapı dolaşılarak toplanan malzeme tekerlemelerle çoluk çocuk türbeye getirilir, burada bu malzemelerle yapılan yemekler topluca pişirilip hep beraber yenirmiş.

Menkıbeler: 1-) Türbe başına gelip burada içen ve Kırklar Dede’den para isteyen bir kişinin rüyasına girerek onu bayağı rahatsız edip, korkuttuğu hikaye edilir.

Külhani Ali Baba Türbesi / AKSARAY

Külhani Ali Baba Türbesi 

/ AKSARAY –Merkez –Hacı Hasanlı Mahallesi

 Aksaray İli merkezinde Hacı Hasanlı Mahallesinde Kurtuluş Caddesi üzerinde türbesi vardır.
Külhani Ali Baba Türbesi
Külhani Ali Baba Kimdir: Türbesinin olduğu yerde iki gözlü hamamda Külhancı olarak çalışırmış. Yine bu türbenin yanında cami de bulunmaktaymış, fakat cami ve hamamı daha sonra arsa sahipleri tarafından yıktırılmış.

Türbenin Durumu: Türbe kesme taştan kare planlı, kurşun kubbeli ve üç pencereli inşa edilmiştir. 1994 yılında Vakıflar tarafından restore edilmiştir. Türbenin kitabesi yoktur. Türbeyi ilk olarak Sultan II. Abdühamit’in Seraskeri olan Hacı Ali Paşa yaptırmıştır.

Ziyaret Nedeni: Halk tarafından hayır duası için ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.
Kanlı Pelit Ağacı
Menkıbeler: 1-) Külhani Ali Baba Hasan Dağına adını veren Hasan Baba ile sık sık çekişirlermiş. Ali Baba bir gün Hasan Baba’ya üşümesin diye mendil içinde kor gönderir. Hasan Baba’da karşılık olarak mendil içinde kar gönderir. Karı sonra yemek isteyen Ali Baba mendili hamamda bir yere asar. Mendil içindeki kar kısa sürede erir. Ali Baba buna sinirlenir ve “Hasan Baba dağ başında evliyalık olmaz, gel de şehirde evliyalık yap” diye seslenir. Hasan Baba’da bu söz üzerine kızarak koca bir kayayı kaldırdığı gibi Hasan Dağından Ali Baba’ya fırlatır. Ali Baba taşın geldiğini görür ve eski sinne çayırı denen yerde eli ile koca taşı karşılar ve parmak izleri bu kayanın üzerinde görülür.
2-) Ali Baba ve Hasan Baba birbirlerine karşılıklı taş ve Pelit ağacı atmaktadırlar. Hasan Baba’nın atmış olduğu Pelitlerden biri bugün Ervah Mezarlığına düşer ve burada anılan Kanlı Pelit bu ağaçtır.    

Diribaba piri .azerbeycan


Diribaba piri .azerbeycan





Adı geçen pir Mereze topraklarındaki bir kayadaki mağaranın içinde bulunmaktadır. Diribaba Şirvanşah Şeyh İbrahim’in müridi olmuş ve Şeyh olarak faaliyet göstermiştir. Rivayete göre, Diribaba Seyyid İbrahim’in tavsiyesi ile sürekli diz üstü oturup, Allah’a dua ettiğinden, onu ziyaret edenlerin düşüncesinde bu şekilde kalmış ve bununla ilgili olarak pir “Diribaba” adlandırılmıştır.