KARIŞIK

24 Mayıs 2016 Salı

MÎR SEYYAF KARADENİZ TÜRBESİ

MÎR SEYYAF 

KARADENİZ TÜRBESİ

DİYARBAKIR







Diyarbekir'in Fethi Sırasında Sehit Düşen Sahabemiz Mir Seyyaf Hazretleri, Sur İlçesi, Hasırlı Mahallesi Karadeniz 2. Sokak’ta yer almaktadır. Halk arasında Karadeniz Ziyareti olarak da bilinen türbede, Sahâbe-i Kirâm’dan olduğuna inanılan Mîr Seyyaf medfûndur. 

1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, sahâbe ve evliyâya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Sahâbe-i Kirâmdan Mir Seyyaf Hazretlerinin Karadeniz diye isimlendirilen yerde medfûn olduğu ve türbesinin bakımlı olduğu yerde kaydedilmektedir.


Kesme ve moloz taşlardan yalın bir tarzda yapılmış olan türbe, kare gövdeli, beşik tonozla örtülü bir yapıdır. Türbenin giriş cephesinde, kapının solunda bir penceresi vardır. 

Hazırlayan: Selim Kaplan

Seyyid Mir Hamza Nigari Türbesi

Seyyid Mir Hamza Nigari Türbesi

AMASYA –Merkez-Şamlar Mahallesi


Şirvanlı Cami
Hamza Nigari Türbesi
Seyyid Mir Hamza Nigari Türbesi, Amasya İli merkezindeki Şamlar Mahallesindeki Şirvanlı Camisindedir.
Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesinde bulunan Cicimli Köyünde doğmuştur. Rus baskısı sebebiyle Amasya’ya gelip İsmail Şiraceddin Şirvani’nin müridi olur. Daha sonra icazetini alıp, Azerbaycan ve Osmanlı topraklarında irşad görevini yerine getiren önemli bir şairdir. Nakşibendiye tarikatının Halidiye Koluna mensuptur. Türkiye ve Azerbaycan’da Türkçe divanı ile bilinmekte ve hakkında araştırmalar yapılmıştır.
Özellikle Karapapak Türkleri arasında çok sevilmekte ve sayılmaktadır. Gazel ve kasideleri dilden dile söylenerek bugün dahi canlılığını sürdürmektedir. 
Hamza Nigari Sandukası
Türbe cami içerisindedir.

Türbe hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: Yard.Doç.Dr. Parvana Bayram –Azerbaycan ve Türkiye’de Yayımlanan Seyyid Nigari Divanları Hakkında -2012 / www.amasya-abdulhalim.blogspot.com.tr

Taylan Köken

TİMURLENK TÜRBESİ..ÖZBEKİSTAN

TİMURLENK TÜRBESİ..ÖZBEKİSTAN






Timur, 1405’de öldüğünde imparatorluğu, Avrupa sınırından Çin sınırına dayanmıştı.  Bu boyutta yaşayan ve düşünen imparator olarak adını ve elbette hanedan adını ölümsüzleştirmek istiyordu. Çin seferindeyken, Çin sınırına yakın Otrar’da eklenmedik ölümü, sonunu başkentinden çok uzaklarda getirmişti. Bedeni mumyalandı. En değerli ağaçtan yapılmış sandukaya konuldu ve büyülü başkenti Semerkant’a getirildi.
Timur, bugünkü Özbekistan’ın K Eyaletinde, Shakhrisabz’de (Şehrisebz –Yeşil Şehir) doğmuştu. Çin sınırından Ege Denizi’ne kadar, o günkü dünyanın büyük bölümünü ele geçirmesine rağmen doğduğu yer ile bağlantısını koparmadı. Bugün de önemli bölümü ayakta duran yazlık konutu Ak Saray’ı yaptırdı. Çok az bölümü ayakta kalsa da Ak Saray’ın büyük boyutlu bahçesi üzerinde, kendisini savaşçı kıyafeti içinde betimleyen büyük heykeli bulunur. Bu anıtın çevresi bugün bayramyeri gibidir.Yeni evliler nikahları kıyılır kılınmaz burayı ziyaret ederler. Bayramlarda aileler, çocuklarına, bebeklerine en iyi elbiselerini giydirerek buraya getirirler. Çevrede onlarcası hazır bekleyen seyyar fotoğrafçılara poz verirler; bu fotoğraflar evlerinin en önemli köşesini süsler.
Şehri Sebz’de arkada Timur’un yazlık sarayı, önde büyük Timur anıtı

Dahası Timur, Şehr-i Sebz’de yazlık sarayı yakınlarında, genç yaşta ölen iki oğlu, Cihangir ve Ömer Şah için Mozeleum Kompleksi inşa ettirmişti. Bu kompleks içinde kendisi için de bir mezar odası inşa ettirdiği bilinmekle birlikte bu konuda başka herhangi bir bilgi bulunmamaktaydı. Ta ki 1960 yılında küçük bir kız çocuğu Timurlu Mozelesi Kompleksi yakınlarda oynarken üzerine bastığı yerin çöküp açılan çukura düşmesine kadar. Çocuk kurtarıldı ve aynı zamanda sadece varlığı bilinen Timur’un Mezar odası bulunmuş oldu.
Mezar odasının duvarındaki yazıtta Timur’un mezar odası olduğunu kayıtlıydı. Dahası, koca odayı hemen tamamen dolduran devasa bir lahit doldurmaktaydı. Ağırlığı nedeniyle lahdin kapağı zorlukla açılabilmişti ve içinin boş olduğu görülmüştü. Anlaşılan, Timur sağlığında mezar odasını hazırlatmış, bu mezar odası muhtemelen Orta Asya geleneğine bağlı olarak Atila’ya, Cengiz Han’a yapıldığı gibi gizli tutulmuştu.
Timur’un kullanılmayan büyük lahdi. Rehber anlatıyor, Türkiye’den gelen ziyaretçiler fatiha okuyor.

Büyük lahdin zorlukla sığdığı yer altı mezar odasında rehbere sormuştum; “Timur müslümandı, o halde bedeni bir lahit içine konulamazdı, toprağa gömülmesi gerekirdi. Halbuki bu lahit genel olarak Eski Roma – Yunan lahitleri benzeriydi, içine ancak ölünün bedeni konulabilirdi.”. Rehber o anda cevap verememiş, araştırıp bildireceğini söylemişti. Yanıtı birkaç hafta sonra geldi. “Timur hem kendisini, hem ardıllarını ebedileştirmek istiyordu, onun için toprağa gömülmedi, bedeni mumyalandı.”
Orta Asya tarihini de dikkate alarak şaşırmamalıyız. Bugün Orta Asya’da, hem de çok iyi korunmuş olarak yüzlerce mumya bulunmuştur. Daha yakın zamana ve Türkiye coğrafyasına gelirsek, beylikler döneminden kalma kümbetlerde, daha önceden varlığı bilinmeyen mumyalar bulunmuştur. Yerel müzelerde, bu mumyalardan birkaçı sergilenmektedir. Görünen odur ki Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Müslümanlığı seçmiş oldukları halde kültürlerini ve yaşayış biçimlerini ve adetlerini bir oranda eskiye benzer biçimde sürdürmekteydiler. Önemli ölüleri mumyalamak da bu adetlerden biriydi. Osmanlı Tarihinde de serhat boylarında ölen bazı sultanların defnedileceği İstanbul’a getirilinceye kadar mumyalandığı –tahnit edildiği- iyi bilinmektedir. Dahası tarihsel kayıt olarak değil fakat söylenti olarak Fatih’in mezarına mumyalanmış olarak konduğu öne sürülmektedir. Benzer biçimde, tarihsel kayıtlara değil fakat tanıklıklara dayanarak Mevlana’nın bedeninin mumyalanmış olabileceğini belirtilmiştir.
Gerçekte Timur’un Çin sınırı yakınında vefat ettiği, soğuk, kar ve buz nedeniyle bedeninin Şehrisebz’de hazırlanan mozoleye defnedilemeyip, Semerkent’a götürüldüğü, orada Timur’un sağlığında gene genç yaşta ölen oğlu Muhammed Sultan için yaptırdığı Gur Emir Mozelesine defnedildiği bilinmektedir. Anlaşıldığına göre Timur’un bedeni mumyalanmış olarak taş lahde yerleştirilmiştir. Timurlu Hanedanı bugün Şehrisebz’deki Timurlu Mozolesinde değil, Semerkant’taki Gur Emir Mozolesinde yatmaktadır. Gur Emir, Emir’in (hükümdarın mezarı) anlamına gelmektedir.


Timur gibi bir hükümdarın elbette birden çok oğlu ve torunu vardı. Torunu Muhammed Sultan, Timur tahtının varisi gibi görünüyordu ve Timur’un aşırı ilgi ve sevgisi bu torununun üzerineydi. Ne var ki Muhammet Sultan 1404 yılında, beklenmedik şekildi genç yaşında ölüvermişti. Timur bu çok sevdiği ve ardılı olarak gördüğü torunu için Semerkant’ın seçkin bir tepesinde adına yaraşır bir büyük mozeleum inşasını emretti. Muhammed Sultan buraya defnedildi. Mozeleum aslında büyük bir kompleksti, anıt mezar, camii ve medrese yapılarından oluşuyordu.
Kadere bakın ki Timur’un kendisi de bir yıl sonra beklenmedik zamanda vefat etti ve çok sevdiği, el üstünde tuttuğu torununun yanına defnedildi. Artık Şehrisebz’deki mezar kopleksi bırakılmış ya da unutulmuştu. O zamandan sonra Gur Emir, tüm Timur hanedanın birlikte yattığı anıt mezar durumuna getirildi. Nasıl ki kurduğu imparatorluk Timurlu Devleti, hanedanı Timurlu hanedanı olduysa, Gur Emir de Timurlu’ların anıt mezarı oldu. Timur’un ölümünden sonra oğlu Şahruh, diğer oğlu Miranşah ve torunu Uluğ Bey buraya defnedildi. Dahası, Timur’un spritüel direktörü Seyit Bereke ve Şah Hoca buraya defnedildi. Sonuçta Hükümdar Mezarının kubbesi, tüm Timuridlerin mezarı olmuştu.

 Anıtmezarın ana salonu. Siyah taş Timur’a ait, sağ yanında torunu Uluğ Bey. Ortaasya mimari şaheseri kubbenin altında ölümün adeta kutsandığını hissediyorsunuz.

Gur Emir Mozolesi yedi bölümden oluşuyordu: Sağda Müslümanların dua ettiği hanaka, solda medrese ve merkezde mosoleum, iki tarafında anıtı tamamlayan iki minare. Ne yazık ki ne medrese ne de hanaka günümüze ulaşamamıştır.
1996’da Timur’un 600. doğum yıldönümü kutlanırken tüm anıt büyük bir rekonstrüksiyona tabi tutulmuştur. Anıtın bugünkü hali ile ancak fotoğrafları bulunan eski durumu karşılaştırıldığında esaslı ve aslına en uygun onarımın nasıl yapıldığı gözler önüne serilmektedir.
Mozelenin mezar bölümüne girildiğinde göz kamaştırıcı bir ruhsal görünüm ile karşılaşılır. Anıtın yüksek kubbesinin altında üç sıra halinde yan yana yatan on kadar mermer mezar taşı. Sadece Timur’un mezartaşı siyah renkte nephritis taşıdır ve açık renkli diğerlerinin yanında daha küçük boyutlu olmasına rağmen hemen dikkati çeker. Tahmin edileceği gibi burası sembolik mezardır. Gerçek mezar bu salonun altındaki salonda bulunmaktadır ve ziyarete açık değildir. Ziyarete açık olan sembolik salon ve  taşlar iyi korunmuş olmasına rağmen alttaki solon ve gerçek mezarlar, yüzyıllar içinde birkaç kez su baskınına uğramış ve önemli tahribat görmüştür.
Sembolik Mezar salonunun alt katında, ziyarete kapalı esas mezar salonu, Timur’un gerçek lahdi.,Gur Emir crypt, foto Dan Waugh

Timur’un bedeni, taş lahdinin içinde yatmaktadır. İslam geleneği ile başı Mekke’deki Kabe’ye yöneliktir. Orta Asya geleneğinde kutsal ölülerin mezarlarına konulan atkuyruğunun burada da bulunduğu mozelenin onarımı sırasında ortaya çıkarılmıştır.
Esas mezar salonundaki tüm lahitler 1941’de açılmıştır. Mezarların açılacağı duyulduğunda Semerkant’ın yaşlı bilgeleri, mezarların açılmamasını, kutsal ölülerin, özellikle Büyük Timur’un bedenlerinin rahatsız edilmemesini istemişlerdir. Çünkü Timur’un mezarının açılması, savaş ruhunu yenden harekete geçirecekti. Bu inanç, Mısır’da Tutankamon’un mezarı açıldığında karşılaşılan ve mezarın açılması durumunda ortaya çıkacağı belirtilen tehditleri içeren yazıtla aynı anlama geliyordu. Görülüyor ki ölüm kültü, Tutankamon’dan üçbin yıl sonra Timur’un mezarı için de geçerliydi ve evrensel bir niteliğe sahipti.
Buna rağmen 1941 haziranında bütün mezarlar açıldı. Efsaneyi doğrular biçimde iki gün sonra bölge İkindi Dünya Savaşı etkisi altına girmişti. Semerkantlılar, savaşın başlamasını Timur’un mezarının açılmasına bağlamışlardı.
Bilimciler özellikle iki konuyu merak ediyorlardı. Timur, tarihte Timurlenk (aksak Timur) olarak bilinir. Bu doğrulanabilir mi? Burada yatan gerçekten Timur mudur? Torunu Uluğ Bey, oğlunun da karıştığı bir eylemle başı kesilerek ya da boynu vurularak öldürülmüştür. Gerçekten öyle midir?
Lahitlerden çıkarılan kemikler Leningrad’da götürüldü ve incelendi.  Timur gerçekten aksaktı, çünkü bir ayağı diğerinden daha kısaydı. Uluğ Bey boynu vurularak öldürülmüştü. Antropolog Gerasimov, kafataslarını inceleyerek tüm hanedanın portrelerini yaptı. Beden kalıntıları tekrar yerlerine kondu.
Timur tarihsel bir kişilik olarak oldukça yenidir, 600 yaşındadır fakat tarihin üç-beş büyük cihangirinden biridir; adı Büyük İskender, Büyük İskender, Sezar ve Cengiz ile birlikte anılır. Ankara Savaşı’nda batıda yeni yeşermeye başlayan Osmanlı’yı yenmiş olması, sonuçta aynı kandan gelen iki hükümdarın savaşı olsa da sonuçta tarihtir ve neden böyle olduğu konusunda tarihin yargılanmaması gerekir. Sonuçta Timur,  etse de ana dili olarak Büyük Türkçe’nin Özbek kanadını konuşmaktadır.

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Gadir Mescidi

Gadir Mescidi



Gadir Mescidi'nin tahrip edildikten sonraki hali
Gadir Mescidi, tam olarak Peygamber Efendimizin (s), Hz. Ali’nin (as) velayet ve imametini ilan ettiği, Gadir-i Hum hutbesini irad buyurduğu yerde, Hz. Peygamber'in öğle namazını eda ettiği su birikintisi ile göze arasında inşa edilmiştir. Mescidin coğrafî konumunu bildiren rivayetlerinde Bekrî ve el-Hamevî, bu mescitten Nebi Mescidi diye bahsetmektedirler. Nitekim siyer müellifleri Vâkıdî ve İbn Hişâm'ın rivayetlerine göre sahabîler, Hz. Peygamber'in namaz kıldığı yerleri mukaddes sayarak orada mescid bina etmişlerdir. Vâkıdî bu şekilde yapılmış on beş, İbn İshâk'tan nakleden İbn Hişâm ise on yedi mescidin ismini saymaktadır. Dr. Caferiyan ise bu rivayetleri nakletmez, mescidi Şiîlerin yaptığı görüşündedir. İnşa edildiği tarihten itibaren Ehl-i Beyt İmamları (as), Şiîleri bu mescide gitmeye teşvik etmişlerdir.

Kuleynî’nin el-Kâfi’de naklettiğine göre İmam Cafer es-Sadık’la Medine’den Mekke’ye yolculuk eden Hassan Cemmal şöyle rivayet eder: Gadir Mescidi’ne vardığımızda Efendimiz mescidin sol tarafına bakıp, “Burası Resulullah’ın durduğu yerdir. Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır,’ sözünü burada söylemişti,” dedi.

Yine aynı kaynakta yer alan bir başka hadisinde İmam Cafer es-Sadık, Resulullah’ın Hz. Ali'yi imam tayin ettiği, Allah’ın hakkı aşikâr ettiği yere inşa edilen Gadir Mescidi’nde namaz kılmanın müstehap olduğunu söyler. Bu yüzden Mekke’ye giden Şiî hacı kafileleri, Gadir Mescidi’ni ziyaret etme imkânı olduğunda mutlaka bu mescide gidip namaz kılmışlardır.

Şehid-i Evvel diye tanınan Muhammed b. Mekkî (ö. 1384) kendi zamanında mescidin yalnızca duvarlarının durduğunu ve hac güzergâhının genellikle mescidin yanından geçtiğini haber vermektedir.

Seyyid Muhsin Emin (ö. 1953), Şeyh Ensarî (ö. 1864) döneminde Hindistanlı Şiî padişahların bu mescidi onardığını bildirmektedir.
Gadir Mescidi'nin tahrip edildikten sonraki hali
Farsça haber sitelerinde yer alan bilgilere göre Gadir Mescidi, mukaddes mekânları ziyaret etmeyi şirk telakki eden Vahhabilerce yıkılmıştır. İlgili haberi buradan okuyabilirsiniz. Fotoğraflar bu haberden alınmıştır.

Ertuğrul Ertekin
________________
kaynak: Abdülhadi Fazlî, “Tavsif-i Coğrafya-yi ve Tarihî-i Gadir-i Hum”, Gulistan-ı Kur’ân, 1379, Sayı: 6, s. 6-11; Resul Caferiyan, “Atlas-ı Şia”, Tahran 1391, s. 16.

İmam Ali Makamı Kerbela

 İmam Ali  Makamı

  Kerbela


İmam Ali Makamı'nın eyvanı
Kerbelâ

Kerbela’nın merkezinde, Beynelharemeyn civarında, Belveş Meydanı yakınında, İmam Ali (as) Makamı vardı. Bu makam, 1930’lu yıllarda Faysal Caddesini genişletme çalışmaları sırasında Mutasarrıf Salih Cebr tarafından yıktırılmış, bundan sonra da caddeye İmam Ali Caddesi adı verilmiştir.

Kerbela'daki İmam Ali Makamı hakkında bilinenler oldukça azdır. Eyvanın yukarıdaki fotoğrafı, Muhammed Said Turayhi'nin çıkardığı Mevsim dergisinde yayımlanmıştır. 

1853 yılında Kerbela’yı ziyaret eden Avrupalı seyyah ve arkeolog William Luftes bu makamı görmüştür. Makamı şöyle anlatır: Kerbela dervazelerinin (şehir kapılarının) dışında küçük bir mescid vardı. Mescid, halkın anlattığına göre, İmam Ali'nin meşhur rüyayı gördüğü çadırının yerine yapılmıştır. 12 köşeli, 6 kapılı, dışında bir eyvan bulunan mescidin tavanını sütunlar taşımaktadır.

Avrupalı seyyah kitabında yapıya dair halk söylencelerini nakletmiştir. Halkın anlattığına göre İmam Ali Sıffin Savaşı’na giderken Kerbela'da konaklamış, burada kurulan çadırda oğlu Hüseyin'in şehid edileceğine dair bir rüya görmüş ve rüyasını ashabına anlatmıştır.

Hadisenin aslı tarih ve hadis kaynaklarında rivayet olunmuştur. Bu rivayetlerden bazılarını aşağıda naklediyoruz:

İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: 
Hz. Ali Sıffin Savaşı’na gittiğinde ben de onunla birlikteydim. Fırat nehri yanında bulunan Neyneva’ya (Kerbela) vardığımızda durdu ve yüksek sesle “Ey İbn Abbas, burayı bilir misin?” diye sordu. Ben “Hayır, ey Emirelmüminin!” cevabını verince şöyle buyurdu: “Eğer burayı bilseydin benim gibi ağlar, gözyaşı dökmeden buradan geçemezdin.”

Hz. Ali bunu dedikten sonra ağlamaya başladı; ağlamaktan sakalı ıslandı, gözyaşları göğsüne süzülüyordu. Onun bu halini görünce biz de ağlamaya başladık. Hz. Ali bir yandan ağlıyor, bir yandan şunları söylüyordu:

“Ah, ah! Benimle Ebu Süfyan oğulları arasında ne gibi bir ilişki olabilir? Benimle küfür velilerinin, şeytan hizbinin ne ilişiği vardır? Sabret ve sabırlı ol ey Eba Abdillah! Senin onlardan çektiklerinin aynısını baban da çekti.”

Abdullah b. Neci babasından şöyle nakler:
Hz. Ali ile Sıffin Savaşı’na gidiyorduk. Neyneva denilen yere vardığımızda, Hz. Ali ağlamaya başladı; gözünden akan yaşlar toprağı ıslatıyordu. Sonra şöyle seslendi: “Ey Eba Abdillah, Fırat nehri kenarında sabırlı ol. Sabırlı ol ey Eba Abdillah!”

Neci şöyle ekler: Meselenin ne olduğunu sorduğumuzda Ali şöyle buyurdu:
Bir gün Resulullah’ın yanına gitmiştim; onu ağlarken buldum. “Ey Allah Resulü! Niçin ağlıyorsunuz? Yoksa sizi kızdıran mı oldu?” diye sordum. Şöyle buyurdu: “Hayır, Cebrail sen gelmeden biraz önce buradaydı ve bana, Hüseyin’in Fırat nehrinin yanında şehid olacağı haberini verdi. Cebrail bana, ‘Onun (Hüseyin’in şehid olacağı) toprağını görmek ister misin?’ dediğinde, evet, dedim. Elini uzatıp bana bir avuç toprak verdi. İşte bu yüzden ağlıyorum.”

Esbağ b. Nubate ve Hasan b. Kesir şöyle rivayet etmiştir:
Sıffin Savaşı yolculuğunda Neyneva denen yere varmıştık. Hz. Ali’ye oranın Kerbela olduğu söylenince, (ağlayarak,) “Bela ve üzüntü yeridir.” buyurdu. Sonra eliyle bir yere işaret ederek, “Burası, bineklerinden inecekleri, yüklerini indirecekleri yerdir. Develerinin çökeceği yer de burası.” dedi. Sonra bir başka yeri işaret ederek, “Burası da kanlarının akıtılacağı yer.” buyurdu.

Esbağ b. Nubate’nin rivayetinde Hz. Ali’nin sözlerinin devamında şöyle buyurduğu geçer: “Resulullah’ın hanedanından bir bölük bu alanda öldürülecek; onların hâline yer ve gök ağlayacak.”

Ertuğrul Ertekin

Fotoğrafı Kerbela’dan gönderen Hz. Ebulfazl Abbas Türbesi Müdürlüğü’nde müdür yardımcısı olan Salah es-Sirac’a ve hadisleri tahric eden Abbas Kazımî Hocam’a teşekkür ederim.
_______________
kaynak: Dırasat havle'l-Kerbela, s.127; Musa Güneş, Kerbela Şehidlerine Ağlamak, Kevser Yayınları, 2. baskı, İstanbul 2014.

Otman Baba Türbesi

Otman Baba Türbesi

 Ehl-i Beyt Konulu Duvar Resimleri


16. yüzyılda bina edilen büyük türbelerden ilki olan Otman Baba Türbesi, Haskova yöresi Teketo Köyü’ndedir. Türbede, Alevî-Bektaşî zümrelerince kutupların kutbu kabul edilen Kalenderî şeyhi Otman Baba’nın (ö. 883/1478) mezarı bulunmaktadır. Otman Baba, Balkanlar’da 15. yüzyıl Kalenderîliğine damgasını vurmuş, etkisi sonraki dönemlerde devam etmiştir. 16. yüzyılda Kalenderî-Bektaşî-Hurûfî bağlamında şiirler söyleyen Muhyiddin Abdal onu “ululardan ulu, yedi iklim dört köşeye, arşa kürse tolu” bir şahsiyet olarak tanıtır. Otman Baba’nın halifesi Akyazılı Sultan’dan sonra kutbiyyet makamına geçtiğine inanılan Demir Baba’nın abdalları Otman Baba’ya saygı duymuşlar, sık sık türbesini ziyaret etmişler ve bu ziyaretin en büyük kerem olduğunu ifade etmişlerdir.

Otman Baba Türbesi II. Bayezid (1418-1512) zamanında inşa edilmiştir. Evliya Çelebi’nin aktardığı kitabesine göre türbe 912/1507 yılında bina edilmiştir. Bu türbede iki sembolik mezar mevcuttur. Bir inanca göre bu sembolik mezarlar Hz. Ali’nin oğullarına, başka bir rivayete göre Otman Baba’nın kendi oğulları olan Hasan ve Hüseyin’e aittir (resim 1). 
 
resim 1: Hasan ve Hüseyin Türbesi
İki mezarın ortak bir mezar taşı vardır (resim 2). Üzerinde herhangi bir isim bulunmayan mezar taşında 1193/1779-80 tarihi okunabilmiştir.
resim: 2 Hasan ve Hüseyin'in sandukası

Türbede Ehlibeyt, Oniki İmam ve Hz. İbrahim’in Hz. İsmail’i kurban etmesi olmak üzere üç duvar resmi mevcuttur. Resimler amatör ressam Hasköylü Aleksandır Rosenov Terziev tarafından yapılmıştır. Hıristiyan olan Aleksandır resimleri 1993 yılında, rüyasında Otman Baba’dan uzun ömürlü olacağına dair müjde alan arkadaşı Şenol’un türbeye hayır yapmak istemesi üzerine çizmiştir.
resim 3: Oniki İmam

Ressam ilk önce Oniki İmam konulu sahneyi çizmiştir (resim 3). İmamlar bir sırada dizili, karşıya bakarak oturmuş olarak çizilmiştir. Merkezî konumda olan İmam Ali tasvirinin altında Türkçe Oniki İmam yazılıdır. Bu yazının altında resimdeki diğer İmamların isimleri yazılıdır. Onikinci İmam’ın ismi yoktur. İmam Mehdi resimde İmam Ali tasvirinin arkasında bulunan nurun arasında ikinci planda çizilmiştir. Bazı İmamların ismi yanlış yazılmıştır. Resmin üstündeki Arapça yazı taklit olduğundan okunamamaktadır.
resim 4: Pence-i Âl-i Abâ

Ressam daha sonra Ehl-i Beyt konulu resmi çizmiştir (resim 4). Bu sahnede Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma ve oğulları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin olmak üzere Âl-i Abâ çizilmiştir. Arka planda Cebrail bulunmaktadır. Resmin altında Türkçe “Pence-i Âl-i Abâ: Muhammed, Ali, Fatime, Hasan, Hüseyin –arkadaki melek Cibal-i Emin’i temsil eder” yazılıdır.
resim 5: Hz. Ali portresi
Otman Baba Türbesi’nde ayrıca beş adet tablo bulunmaktadır. Hz. Ali’yi tasvir eden tablo (resim 5) 90x120 cm olup altında Türkçe “Hazret-i Ali’nin resmi. Oldu seyfinde anın din-i Muhammed aşikâr. La fetâ illa la Seyfe illa Zülfikâr” yazılıdır.

Ertuğrul Ertekin
_________________
kaynak: Lyubomir Mikov, Bulgaristan'da Alevi-Bektaşi Kültürü, İstanbul 2008; Haşim Şahin,Otman Baba”.

İmam Ali (as) Pınarı Ziyaretgâhı

 İmam Ali (as) Pınarı Ziyaretgâhı

Deyr ez-Zur..SURİYE