MUHAMMET ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
Cem ERDEM
Gönül gel seninle bir iş edelim
Cümle işler gerü kalsun o demde
Özümüz dervîş-i derd-mend edelim
Erenler erkânı âyin-i cemde
M. Hilmi Dedebaba
Özet
Erkân-nâmeler, tarikatler bünyesinde bir yol ulusu tarafından vücuda getirilen ve tarikat
mensuplarının uyması gereken kuralları anlatan metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
metinler içerisinde yol ehlinin uyması gereken kurallar ve tarikat ritüelleri belli bir düzen içerisinde
sistemleştirilerek aktarılır. Daha çok sözlü gelenek çevresinde yayılma olanağı bulan
tarikat ritüelleri erkân-nâme türündeki yazılı kaynakların varlığı ile daha somut bir biçimde
aktarılma imkânı bulur. Bu çalışmada 1842-1907 yılları arasında yaşamış Bektaşi Tarikati
Babagân Kolu 23. Postnişin Muhammet Ali Hilmi Dedebaba’ya ait erkân-nâme ele alınmıştır.
Eski yazı olan metin Latin harflerine aktarılmış, ardından Arapça metinli bölümler günümüz
Türkçesine çevrilmiştir. Eser içinde yer alan ve tarikat içindeki ritüelleri ortaya koyan
çeşitli terimler incelenmiştir. Bu terimlerin gelenek içindeki karşılıkları kaynaklar ışığında
ifade edilmiştir. Erkân-nâme’nin muhtevasında Bektaşi tarikatına ait meydan evi içerisinde
ve dışarısında icra edilmesi uygun görülen ritüeller ve bu ritüellerin bünyesinde ifade bulan
dualar sıralanmıştır. Erkân-nâmede yer alan dualarda Hz. Muhammet, Hz. Ali, 12 İmam ve
Ehlibeyt sevgisinin belirgin bir biçimde işlendiği, onları tespih etmenin gereği ve her türlü
ibadette bu isimleri anmanın esas olduğu bildirilmiştir. Erkân-nâmede yer alan dualarda Hz.
Hüseyin’in sevgisinin vurgulu bir biçimde ele alındığını belirtebiliriz. Balım Sultan Erkânnâmesi
ile tarikat ritüellerinin yazılı bir biçime dönüştürülmesi, erkân-nâmelerin belirli değişimlerle
günümüze kadar aktarılması ve bu değişimlerin tespiti noktasında M. Ali Hilmi
Dedebaba erkân-nâmesinin önemli olduğu ifade edebiliriz. Erkân-nâmenin yakın dönemde
yaşayan bir Bektaşi dedebabasına ait olması günümüz Aleviliğini anlamada ve anlatmada da
önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Erkân-nâme, Bektaşi Geleneği, M. Ali Hilmi Dedebaba, Tercüman.
* Yüksek Lisans Öğrencisi, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği
Cem ERDEM
246 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57
MUHAMMET ALI HILMI DEDEBABA’S ERKAN-NAME
Abstract
Erkân-nâmes are the texts originally documented by the leaders of the sect, and a set of rules
and regulations practiced by the followers. The rules and rituals, first spread in oral custom,
are transferred into systematic practices in these erkân-nâmes. Thus, erkân-nâmes can be
considered as written narratives of religious sect rituals in oral tradition. This study is about
one of those prominent erkân-nâmes which belongs to Muhammet Ali Hilmi Dedebaba
(1842-1907), head of the Bektashi Sect 23rd Babagan Branch. The old version of the erkânnâme
is first translated into Latin alphabet, and the Arabic parts of the text into modern Turkish.
Then the terminology related to rites and rituals of the sect are closely evaluated. The
common terms used in Bektashi tradition are found out through the analysis of other sources
(erkân-nâmes). The rituals and prays that regulate practices in and out of Cem-House in this
erkân-nâme are ranked in order. It becomes clear that it is necessary for the prayers to reflect
their love of Prophet Muhammad, Hz. Ali, twelve Imams and Ehlibeyt, and mention their
names in the praying, as dictated in the erkân-nâme. Love of Hossein is also stated and even
stressed in these rituals. Muhammet Ali Hilmi Dedebaba’s erkân-nâme plays an important
role in transferring the rites and rituals of the sect (and the slight changes in advance) to
future generations, and it has a significant place among other erkân-nâmes since the first one
written by Balım Sultan. Since this is one of the recent written erkân-nâmes, it also carries
importance in understanding Bektashism and Alevism today.
Key words: Erkân-nâme, Bektashi Tradition, M. Ali Hilmi Dedebaba, Prayer
Giriş
Erkân tarikatın sahip olduğu kuralları, temel ilkeler ve törenler bütününü ihtiva eder.
Tasavvuf ıstılahında ‘sûfilerin uydukları ve uyguladıkları kurallara “âdâb-ı sofiyye”,tarikat ehlinin
gözettiği ve dikkate aldığı kurallara “âdâb-ı tarikat” veya “âdâb ve erkân” denir (Uludağ,
1995: 18). Bu genel kaideleri anlatan esere ise erkân-nâme adı verilir. Bektaşi tarikati günümüzde
Balım Sultan Erkân-nâmesi ölçüt alınmak üzere sistemleştirilmiştir. Erkân-nâmenin
içeriğinde yer alan şekil ve uygulamaların hiçbiri amaçsız değildir. Bu ayinler sırasında yapılan
her davranışın, kullanılan her sembolün simgelediği bir mânâ vardır. Belirli bir duruş
biçimiyle ya da birkaç şeklin bir arada sergilendiği bir davranış kalıbıyla ortaya konulan anlatım,
gerçekte sayfalarca bilgi içerdiği hâlde, tek bir şekil ya da davranışa sığdırılmış olabilir
(Temren,1995: 109).
Genel anlamda erkân-nâmelerde tarikat ehlinin sosyal yaşamını düzenleyen kurallar
bütünü ortaya konulur. Tarikat üyeleri hem yaşamını hem de tarikat içindeki sorumluluklarını
erkân-nâmelerin içerdiği tarikat adabı usulünce şekillendirirler. Bu usüller içerisinde
tac takınmadan ikrar törenlerine, ayin-i cemden ziyaret adabına ve babagân kolu dâhilinde
mertebeler arasında gerçekleştirilmesi zaruri olan bir dizi ayin de yer almaktadır. Nitekim
MUHAMMET ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57 247
son dönem babagân Bektaşi dedebası Ali Haydar Ercan Dedebaba da bugünkü Bektaşiliğin
nasip, dervişlik, babalık, halifebabalık, dedebabalık törenleri, baş okutma, doğum, ölüm, sünnet,
evlilik ayrıca bütün dinî açıdan özel günlerde yapılacak işler, okunacak aşure, gülbank
ve tercümanlar ile can’ların davranışlarına yön verilmesinde, yine erkân-nâme ye uyulmakta
olduğunu ifade etmektedir (Ercan, 2010: 406).
M. Hilmi Dedebaba 19. ve 20. yy. da Bektaşi tarikatının ruhani liderliğini yapmış
önemli bir isimdir. Gerek yaşamı gerekse Bektaşi Tarikatı içerisindeki duruşu yurtiçi ve yurtdışında
değerlendirilmekte olan bir isimdir.
Aynı zamanda bir Bektaşî şairi de olan Hilmi Dedebaba, Sultan Ahmed civarında
Güngörmez Camii imamı Nuri Efendi ile Emine Bacı’nın oğludur. Anne ve babası Merdiven
Köyü’nde Şahkulu Sultan Tekkesi post-nişini Hasan Baba’dan, kendisi de Aşçı Baba’dan
el almıştır. M. Hilmi dedebaba ise 1856 yılında henüz 15 yaşında iken Şahkulu Dergâhı
Postnişini Hacı Hasan Baba Erenler ‘den nasip almış, rehberliklerini Aşçı Ali Baba Erenler
yapmıştır. 1907’de vefatına kadar bu görevini sürdürmüştür. Mezarı tekkenin haziresindedir
(Noyan,1998: 333).
M. Ali Hilmi dedebaba Hacı Bektaş Veli Dergâhı 23. postnişin ve türbedarı ve
babagân Bektaşi yol’unun 23. mücerret dedebabasıdır. Elimizdeki erkân-nâme de M. Hilmi
dedebaba’nın isminin zikrediliyor olması son dönem yani 19. yy sonlarına ait bir erkân-nâme
olduğu göstermektedir. Erkân-nâme içerisinde meratibe uyularak M. Ali Hilmi Dedebaba’dan
M. Ali Hilmi dedebabanın nasib aldığı Şahkulu Dergâhı postnişini Hacı Hasan Baba ve dedebabanın
rehberliğini yapan Aşçı Ali Baba’nın isimleri de yer yer zikredilmiştir.
Erkân-nâmede Geçen Bazı İsim ve Kavramlar
Bel Bağlamak: Teslim olmak, hizmete koşulmak.
Çerağ: Fitilli mum veya kandil. Işık, aydınlık anlamlarına da gelir. Tasavvufta mürşit
ve yol gösterici anlamındadır. Özellikle Bektaşilikte çerağın önemi vardır (Pala, 2004: 100-
101). Tanrı’nın ışık biçiminde görünüşe taşınması, Hz. Muhammed’in Tanrı’dan gelen ilk
ışık olması, Hz. Ali ve soyunun bu ışığın sürekli taşıyıcısı durumunda olması anısına, ruhun
aydınlanmasının sembolü olarak algılanan ve cem törenlerinde kullanılan kandil, lamba,
mum ya da çıra (Korkmaz, 2005).
Gülbeng: Bülbül sesi demektir, Alevi toplantılarında cem ayinlerinde Pirin yüksek
sesle yaptığı uzun duadır. Pîr gülbank çekerek, secdede bekleyen canlar, durak başlarında
(cümle sonlarında) “Allah Allah” der. Gülbank sırasında tüm cemaat secde halindedir ve duanın
bitiminde niyaz edilerek normal oturuşa geçerilir. Gülbankların sonu “Gerçeğe Hû” ya da
“Hû” diye biter. Peygamberimizin ve yüce soyuna (seyyidler) özgü duadır (Korkmaz, 2005).
İkrar Vermek: Tarikata girmek için söz vermek; tarikata girdikten sonra yolun bütün
kurallarına uyacağını üstlenmek (Korkmaz, 1994: 180).
Tercüman (Terceman): İnsandan Tanrıya çeviri, dilek ve duaların iletilmesi, bu
Cem ERDEM
248 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57
amaçla şiir ya da mensur şekilde okunan övgü ve dualar; kurban; bir hizmete başlanırken,
hizmet sahibinin okuduğu nesir ya da manzum duadır. Manzum ve düz yazı biçiminde okunan
küçük dualardır ve gülbanklarda imamların adları geçer (Erdem ve Demir, 2010: 451).
Tığlamak: Bir hayvanı, kurbanı kesmek (Korkmaz, 2005).
Tîğ-ı Bend: İkrar ayininde, mürşit tarafından üç düğüm atılarak nasip alan canın beline
yöntemine uygun bicimde bağlanan, o gün tığlanan kurbanın yününden örülmüş kuşak.
Nasib alan her canın bir tığbendi vardır. Tığbend o gün tığlanan kurbanın yününden yapılan
ve On İki İmamı simgeleyen on iki ip kullanılarak özel bir biçimde örülmüş, 2-2,5m. Boyunda
bir kuşaktır. Üzerindeki üç düşüm Allah- Muhammet- Ali adlarını birlemeyi ve eline,
beline, diline sahip olmayı simgeler. İkrar ayininde nasib alacak can, rehberi tarafından meydana,
mürşid huzuruna; Hallac-ı Mansur’un dara çekilirken boynuna geçirilen ipin anısını
yaşatmak için tığbendi boynuna bağlanarak alınır. (Korkmaz, 1994: 358).
Savm: Oruç. İkinci fecirden başlayarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten
ve cinsi mukarenetten nefsi men’etmek suretiyle yapılan ibâdet.
Salâti’l-Fecr: Sabah namazı.
Kaygusuz Abdal: Kaygusuz Abdal XV. yüzyıl Dini- Tasavvufi Halk edebiyatının
önde gelen şahsiyetlerindendir. Asıl adı Alaaddin Gaybî’dir. XIV. yüzyıl ile XV. yüzyılın ilk
yarısında yaşamıştır. Teke-Alâiye sancağı beyinin oğludur. Abdal Musa’ya bağlanarak tasavvufa
gönül vermiştir (Güzel, 1981:79).
Hasan Baba: Merdiven Köy Şahkulu Sultan Tekkesi postnişinidir. M. Ali Hilmi Dedebaba
Hasan Babadan el alarak Bektaşi tarikatına dâhil olmuştur (Solmaz, 2008:40).
Ali Baba: M. Hilmi Dedebaba’nın Bektaşi olduğu dönemde rehberliğini yapmış Bektaşi
Babasıdır (Solmaz, 2008:40)
M. Ali Hilmi Dedebaba Erkân-nâmesi Hakkında1
Bektaşiliğin ilk yazılı erkân-nâme si ‘’Balım Sultan Erkân-nâmesi’’ olarak adlandırılan
ve orjinal adı ‘’Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan’’ olan eserdir. Günümüzde
bu erkân-nâme den tespit edilmiş üç nüsha olup bir tanesi Bedri Noyan Dedebaba’da, ikincisi
Turgut Koca Halifebaba’da, üçüncüsü de Vatikan Kütüphanesi MS4105 no ile kayıtlı bulunmaktadır
(Koca, 2005: 21).
Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan dünyanın her yerindeki Bektaşi
derviş, baba, halifebabalar tarafından 1826 sonrasına kadar kesintisiz uygulanmıştır. Erkânnâme-
i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan üzerinde ilk değişiklik yapan Mehmet Sait
Efendi adında bir Nakşibendî şeyhidir. İkinci Mahmud’un yeniçeri ocağını dağıtmasıyla birlikte
Bektaşilik de yasaklanmıştır. Seyit Nebi Dedebaba zamanında Hacı Bektaş Dergâhına
Mehmet Sait Efendi isminde bir zât görevlendirilmiştir. Bu şahıs dergâhı ve Bektaşileri
Nakşîleştirmek için görevlendirilmiştir. Ne var ki bu Nakşî şeyh, Bektaşiliği tanıyarak BekMUHAMMET
ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57 249
taşileşmiştir. Tarihte ilk defa Balım Sultan Erkân-nâmesini değiştirme girişimi işte bu şahısla
başlamıştır. Mehmet Sait Efendi Bektaşiliğin ayin ve ritüellerini düzenleyen, tanımlayan
geleneksel Balım Sultan Erkân-nâmesine, Nakşibendîlikten alınma bazı kaideler eklemiştir.
Erkânnâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyân üzerinde ikinci değişiklik ihtiyacı
Muhammed Ali Hilmi Dedebaba döneminde hissedilmiştir ki çalışmamızda ele aldığımız
nüsha, bu dönemin ürünüdür. 1873’te Sultan Abdülmecit zamanında Şahkulu Dergâhı ile
beraber diğer Bektaşi tekkeleri açılmaya başlanmış ve böylece o güne kadar kendilerini tam
anlamıyla aşikâr etmeyen Bektaşiler de yeniden gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan’ın orijinalinde Yeniçeri Teşkilat
esasları ve Bektaşi kanunları iç içedir. Yeniçeriliğin kaldırılmasına rağmen erkân-nâme de yeniçeri
gülbankları yer almaya devam etmiştir. Bu durum Bektaşilerin başına da zaman zaman
iş açmıştır. Balım Sultan erkân-nâme sinin eski hükümlerinin saray yönetimini rahatsız etmesi
üzerine, Muhammed Ali Hilmi Dedebaba 1876 yılında Osmanlı saray mabeyninde görevli
dervişlerinden Derviş Sıtkı İstanbulî’ye günün koşullarına uygun yeni bir erkân-nâme
hazırlamasını söyler. Derviş Sıtkı İstanbulî Şahkulu Sultan Dergâhında hizmet eden, İngilizce,
Fransızca bilen, siyasilerle ilişkisi olan ve dönemin şartlarından haberdar olan biridir.
O dönemin şartlarına uygun bir erkân-nâme hazırlığı içersine girer ve ilk yaptığı iş Yeniçeri
gülbanklarını erkân-nâme den çıkarmak olur. Hâlbuki o güne kadar kullanılan erkân-nâme
nin adı bile Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan’dır.
Muhammed Ali Hilmi Dedebaba erenlerin Hakk’a yürümesinin üzerinden bir zaman
geçtikten sonra Şahkulu Sultan Dergâhına postnişin olan Mücerred Hacı Ahmed Burhaneddin
Halifebaba Derviş Sıtkı İstanbulî’nin bu çalışmasının üzerinde birtakım değişiklikler yapmıştır.
Yapılan bu değişiklikler dışında da erkân-nâme üzerinde değişiklik yapılması fikrini
savunan Bektaşi mürşidleri olmuştur. Mesela Isparta Yalvaçlı Topal Tevfik Halifebaba da
böyle bir erkân-nâme hazırlamış. Bir diğer erkân-nâme taslağı çalışmasını da Ali Nihad Tarlan
Baba yapmıştır. Arnavutlukta dedebaba olduğunu ifade eden Reşad Bardi’nin mürşidi
Ahmet Ahmetay da böyle bir çalışma yürütmüştür.
1960 yılında dedebaba seçilen Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba da erkân-nâme de
yer alan birtakım tercüman ve gülbankları günümüz Türkçesine çevirme ihtiyacı duymuş ve
bunu konuyu o dönemki halifesi olan mücerred Cafer Sadık Bektaş Halifebaba’ya açmıştır.
Onun da desteklemesi üzerine Türkçeleştirme işine girişmiştir. Bu bağlamda Bektaşi erkânnâme
leri üzerinde değişiklik çalışmalarının yapılageldiğini ifade edebiliriz.
Mehmed Ali Hilmi Baba Erkân-nâmesi olarak bilinen bu çalışma bir taslak niteliğindedir.
Bu erkân-nâme taslağında alperen geleneği ile fütüvvete ilişkin gülbank ve tercümanlar
çıkarılmıştır. Bugün Bektaşilerce uygulanan erkân-nâme, Derviş Sıtkı İstanbulî’nin hazırladığı
taslak değildir.
İncelememize konu olan bu erkân-nâme nüshası, Derviş Sıtkı İstanbulî’nin kendi
yazdığı erkân-nâme taslağı mıdır yoksa Mücerred Hacı Ahmed Burhaneddin Halifebaba’nın
yeniden yapılandırdığı mıdır noktasında bir tespitte bulunamadık.
Cem ERDEM
250 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57
METİN
Münâcât
Bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm
Allahümme ente’l-evvelü feleyse kableke şey’ün ve ente’l-âhirü feleyse ba‘deke şey’ün
ve ente e’z-zâhirü feleyse fevkake şey’ün ve ente’l-bâtinü feleyse dûneke şey’ün yâ kâ’inen
kable külle şey’in ve yâ bâkiyen ba‘de külle şey’in yâ men hüve akrabü ileyhi min habli’l-verîdi
yâ men hüve fegâkün limâ yürîdü yâ men yehûlü beyne’l-mer’i ve kalbihi2
yâ men hüve bi’l-menzari’l-a‘lâ ve hüve bi’l-üfüvvi’l-mübîni yâ men leyse kemislihi
şey’ün ve hüve’s-semi‘ü’l-besîrü yâ men hüve ‘alâ külli şey’in kadîrün ikzâ el-hâcât bi-hakki
Muhammedin ve âlihi’t-tâhirîne salavâti şerîfe3
Bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm
Allahümme salli ve sellim vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ ve seyyidi’l-enbiyâ’i
Muhammedin Mustafâ allahümme salli ve sellim ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ ve seyidi’levliyâ’i’l-
imâmü ‘aliyyi’l-mürtezâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyidetinâ
ve seyyidetü’n-nisâ’i’l-‘âlemîne Fâtımete’z-Zehrâ ve ‘alâ ümmühâ ve ümmü’l-mü’minîne
Hadicete’l-Kübrâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ el-imâmü
Hasanü’l-Müctebâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ el-imâmü
Hüseyni’ş-Şehîd bâ razi Kerbelâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyyidinâ
el-imâmü Zeyne’l-‘Âbidîn4
allahümme salli ve sellim ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Muhammedü’l-Bâkır
allahümme salli ve sellim vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Ca‘ferü’s-Sâdık allahümme
salli ve sellim ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ el-imâm Musa el-Kâzım allahümme salli ve
sellim vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ el-imâm Alî Musa er-Rızâ allahümme salli ve sellim
vezid ve bârik ‘alâ nûri seyyidinâ el-imâmü’t-Tâkî allahümme salli ve sellim vezid ve bârik ‘alâ
nûri seyyidinâ el-imâmü’n-Nafî allahümme salli ve sellim vezid ve bârik‘alâ nûri seyyidinâ
el-imâm Hasanü’l-‘Askerî allahümme salli ve sellim vezid ve bârik5
alâ nûri seyyidinâ el-imâm Muhammedü’l-Mehdî salavâtü’llahi ve selâmühü aleyhim
ecma‘îne allahümme inne hâ’ülâ’i e’immetünâ ve sâdâtünâ ve küberâ’ünâ ve şüfe‘â’ünâ bihim
netevâ’ir ve min a‘dâ’ihim neteberre’ü fi’d-dünyâ ve’l-âhireti allahümme ve âli men vâlâhüm
ve ‘âdi men ‘âdâhüm vensur men basarahüm vehzül men hazalehüm ve’l-‘an men zalemehü
vensur şî‘atehüm ve‘kub ‘alâ men cehedehüm6
vehlük ‘adüvvehüm mine’l-insi ve’l-cinni ecma‘în mine’l-evvelîne ve’l-âhirîne ilâ
yevmi’d-dîni allahümme zidnâ muhabbetehüm verzüknâ şefâ‘atehüm vehşürnâ ma‘ahüm
ve fî zümretihim tahte livâ’ihim be-fazlike vecûdike ve keremike ve rahmetike yâ erhame’rrahimîne
ve sallallahü ‘alâ nûri seyyidinâ Muhammedin ve âlihi’t-tâhirîne7
MUHAMMET ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57 251
Nâd-ı ‘Alî
Bism-i Şâhın nâd-ı ‘Aliyyen mazhari’l-‘acâyib tecidhu8 ‘avnen leke fi’n-nevâ’ibi ilâllahi
hâceten ed‘ûke küllü hemmin ve gammin bi-nûri ‘azametike yâ Allahü yâ Allahü yâ Allahü
ve bi-nûri nübüvvetike yâ Muhammed yâ Muhammed yâ Muhammed ve bi-sırri vilâyetike
yâ ‘Alî yâ ‘Alî yâ ‘Alî edriknî edriknî edriknî yâ sâhibe’l-cemâli ve’l-kemâli yâ ze’l-heybeti ve’lcelâl
allahümme bi-hakki’l-Hüseyni ve ceddihi ve ebîhi ve ümmihi ve ehîhi ve benîhi neccinâ
min külli hemmin ve gammin bi-rahmetike yâ erhame’r-râhimîne yâ mükallibe’l-kulûbi ve’lebsâr9
kallib kulûbenâ ve basarinâ bi-hakki rızâ’ike ve rü’yeti’l-müştâkîne’l-ahyâr lâ fetâ illâ
‘Alî lâ seyfe illâ Zülfikâr hû dost10
Tercümân-ı Dâr (Dâr Duâsı)
Bism-i Şâhın reyyenâ zalemnâ enfüsenâ ve in lem teğfirlenâ ve terhamnâ lenekûnenne
mine’l-hâsırîn11 Allah Allah yüzüm pîrde özüm dârda erenler meydanında Hak Muhammed
‘Alî yolunda canım kurban tenim tercümân bu fakirden ağrınmış (gücenmiş) incinmiş
karındâş var ise dile gelsün bile gelsün Allah eyvallah
Tercümân-ı Tâc
Allah Allah erenler aşkına kemter kemine yüzüm hâk eyledim rûy-ı zemîne giyüben
Kaygusuzdan tâc-ı ‘izzet hû diyelim erenler demine ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan
ve Hüseyin ve ‘Alî-i bülende-râ salavât erenlerden haklı hayırlı himmet şey’en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı Vudû (Abdest Duâsı)
Etevezzeülî istibâhati’s-salâvat li-vücûbihî kurbeten ilâllahi te‘âlâ hû12
Tercümân-ı Niyet-i Gusül (Boy Abdestine Niyet Duâsı)
Neveytü en yeğsule li-def ‘i’ş-şerî‘ati li’s-salâvat li-vücûbihi kurbeten ilallâhi te‘âlâ dost13
Tercümân-ı İkrâr (İkrâr Duâsı)
hamdullah kim men oldum bende-i hâsı Hüdâ14 cânu dilden aşkıla hem çâker-i âli
‘abâ râh-ı zulmetden (zulüm yolundan) çıkup doğrı yola basdım kadem, hâb-ı gafletten (gaflet
uykusu) uyandım, cân gözün kıldım, güşâ On iki İmâm bendesiyim men gürûh-ı nâciden
yetmiş iki firkadden oldum berî dahi cüdâ mezhebim Hak Ca‘feridir işitbâhım (şüphem) yok
menim pîrim üstadım Hacı Bektâş kutb-i evliyâ Hak deyüp bel bağladım ikrâr virüp erenlere
mürşidim oldu Muhammed rehberimdir. mürtezâ ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve
Hüseyin ‘Alî-râ bülend-i salavât
Şerh-i Ziyâretnâme ( Ziyaretname Açıklaması)
Bu ziyâret-nâme muharremü’l-harâmın onuncu günü sabah namazı vakti gün doğmadan
yüz on def ‘a kırâ’at oluna.
Cem ERDEM
252 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57
Du‘â’-i Ziyâretnâme (Ziyâretnâme Duâsı)
Allahümme’l-‘an evvele zâlimin zaleme hakki Muhammedin ve âhiri tâbi‘in lehü
‘alâ zâlike allahümme’l-‘ani’l-‘usâyete’lletî câhedeti’l-Hüseyin ve şâye‘at ve tâbe‘at ‘alâ katlihi
allahümme’l-‘anhüm cemî‘an e’s-selâmü ‘aleyke yâ ebâ ‘abdullah ve ‘ale’l-ervâhi’lletî hallet
bi-fenâ’ike ‘aleyke minnî selâmullahi ebeden mâ bakiyet ve bakiyye’l-leyl ve’n-nehâra ve
tec‘alehüllahü âhire’l-‘ahdi minnî li-ziyâretike’s-selâmü ‘ale’l-Hüseyin ve ‘Alîyyi ibni’l-Hüseyin
ve ‘alâ ashâbi’l-Hüseyin15
Tercümân-ı Vedâ’ (Cem’den Ayrılış Duâsı)
Allah Allah kadri ve sâlik ‘îd-i sa‘âdet Mâh-ı cemâlik rûz-ı kıyâmet dem âhir oldu hem
zâhir oldu gelmek irâdet gitmek icâzet ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin
‘Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı Eşik (Eşik Duâsı)
Eşiğine koymışam men cân ile ser tâ vücudum sâf ola. Çözer eşiğinde budur hâcâtım
menim kılasın hem bu fakire bir nazar ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin
‘Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı Çamaşur
Bism-i Şâh ve izâ şi’nâ beddelnâ emsâlehüm tebdîlen ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i
Hasan ve Hüseyin ‘Alî bülende-râ salavât16
Tercümân-ı Post (Post Duâsı)
Bism-i Şâh. Sırr-ı cemâl-i dost vech-i âdem hutûti hefti mihrâb elesti çârkûşe-i post
‘ayîn-i cem erenlerine hû dost ber cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan ve Hüseyin ‘Alî
bülend-râ salavât
Tercümân-ı Meydân (Meydân Duâsı)
Allah dost hâzır gâ’ib zâhir bâtın ‘ayin-i cem erenlerinin gül cemâllerine ‘aşk olsun
Tercümân-ı Teslîm (Teslim Duâsı)
Erenler erkânı oldu imânım kalmadı gönlümde şekk-i gümânım takup ben teslimi
Hakka oldum teslîm erenler yolunda fedadır canım ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan
ve Hüseyin ‘Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı Niyâz (Niyâz Duâsı)
ve lillahi’l-meşrikı ve’l-magribi fe eynemâ tüvvelü fesemme vechullâhi17
Tercümân-ı Tiğ-bend (Tığ-bend Duâsı)
Hidmet-i merdâne dil-bendinî güşvâre kılmışuz biz pendinî rehber ile pîre itdik iktidâ
takdı selmân boynuma tîğ-bendini ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin-râ bülend
salavât erenlerden haklı hayırlı himmet şey’en lillah Allah eyvallah
MUHAMMET ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57 253
Tercümân-ı Ziyâreti Türbe (Türbe Ziyâreti Duâsı)
Es-selâmü ‘aleyküm hey erenler bu dünyâ varlığını terk idenler teveffenî müslimen
ve’l-hıknâ bi’s-sâlihîne18 ber-cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan Hüseyin-râ bülend salavât
Tercümân-ı Hatâgerden (Hata ve Günahlarını İtiraf Edip Allah’tan Af Dileme
Duâsı)
Hatâ itdim suçum ‘afv eyle ey şâh bi-hakki Mustafâ ve hem ‘Alî şâh şehid-i Kerbelânın
sırrı hakkîçün zalemnâ Rabbenâ estağfirullah19 ber-cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan ve
Hüseyin-râ bülend salavât erenlerden haklı hayırlı himmet şey’en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı Sû (Su Duâsı)
selâmullahi ‘ale’l-Hüseyin lağnetullahi ‘alâ kâtili’l-Hüseyin20
Tercümân-ı Lokma (Lokma Duâsı)
Allah Allah bu gitdi ganisi gele hak erenler berekâtın vere keremi pîr gerçekler demine
Ahşam yaturken (Okunacak duâ)
Allah Allah ahşamlar hayr ola hayırlar feth ola şerler def ‘ ola münkir münafık mât ola
Oniki imâm on dört ma‘sûm-i pâk efendilerimizin mürüvvetleri üzerime hâzır nâzır
ola ve pirimiz Hünkâr Hacı Bektâş Velî kaddese sırruhu’l-‘âlî efendimizin keremi ‘inâyetleri
üzerimize sâyebân ola ve hazreti Şâhkulu Sultan ve Mansûr Baba ve Muhammed ‘Ali Dedebaba
ve ‘Ali Baba ve Hasan Baba gözcüm ve bekcim ola fütihât-ı kerem-i ‘inâyet eyleye birlikden
dirlikden ayırmaya Rabbenâ tekabbel minnâ bi-hakki21
Ahmedin ve Haydarin hû dost
Tercümân-ı Çerâğ
Bismillah Allah Allah rûşen oldu çûn çerâğ-ı evliyâ ehl-i fakra oldu bürhân hem delili
rah-nümâ virelim candan salavât an-derûnı pîriyâ ber-revânı Ahmed Mürsel ‘Aliyyi’l-Mürtezâ
erenlerden haklı hayırlı himmet şey’en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı Hak Hayırlı
Bism-i Şâh Allah Allah kabul it hidmeti ey şehinşâh (Allah’ımız) bi-hakki Mürtezâyı
‘Alî dergâh erenlerden haklı hayırlı himmet şey’en lillah Allah eyvallah
Niyet-i Salâti’l-Fecr (Sabah Namazının Niyeti)
usalliye ferzü’s-sübhi rik‘ateyni li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te‘âlâ22
Niyet-i Zuhr(Öğle [Namazının] Niyeti)
usalliye ferzü’z-zühri erba‘atü rik‘atin li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te‘âlâ23
Niyet-i ‘Asır (İkindi [Namazının] Niyeti)
usalliye ferzü’l-‘asri erba‘atü rik‘atin li-vücûhi kurbeten illâ Allahi te ‘âlâ 24
Cem ERDEM
254 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57
Niyet-i Mağrib (Akşam [Namazının]) Niyeti)
usalliye ferzü’l-magribi selâsetü rik‘atin li-vücûbihi kurbeten illâ Allahi te‘âlâ25
Niyet-i ‘İşâ (Yatsı [Namazının] Niyeti)
usalliye ferzü’l-‘işâ li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te‘âlâ26
Niyyet-i Savm (Oruç Niyeti)
Bism-i Şâh Necefî? vilâyet bismillah Allah Allah erenlerin himmetine er hak Muhammed
‘Alinin ‘aşkına hazreti imâmı Şâh Hüseyin efendimizin niyet-i savm-ı ‘atşânına (susuzluğuna)
ve Kerbelâda şehîd olanların ervâh-ı tayyibelerine ve niyet-i savm-ı mâtem Hazret-i
Fâtımetü’z-Zehrânın şefâ‘atine düvâzdeh-i imâmân (on iki imam) ve çârdeh-i ma‘sûm-ı pâkân
(On dört Masumu Pâk) efendilerimizin şevkine ve on yedi
Kemer-beste-i kârân hazretlerinin hürmetine ve hâzır gâ’ib erenlerinin himmeti
‘âlileri üstümüze hâzır ve nâzır ola kerem-i pîr gerçeklerin demi devrânlarına hû dost yûf
münkire lağnet Yezid Mervâna rahmet mü’mine
Türbe ziyaretine girdikde okuya
Bism-i Şâh Allah Allah es-selâm ey mihr-bârı bâr-gâh-ı kibriyâ es-selâm ey cân fedâ şâh-ı
Tarik-i evliyâ es-selâm ey ehl-i şerî‘at ‘ahdi mezîdi dâ’imâ es-selâm ey tâbi‘i şer‘i Muhammed
Mustafâ ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i imâmı Hasan imâmı Hüseyin ‘Alî-râ bülend
salavât allahümme salli ‘alâ-seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ âl-i Muhammed
Türbe ziyâret idecek vakit okuya
Bism-i Şâh Allah Allah cemâlindir senin nûr-ı ilâhi yüzündür ‘âlemin mihriyle mâhî
ayağın toprağı ey mazharı hak erenler
başımın tâcı külâhı nisâr olsun sana dünya ve ‘ukbâ ki sensin dîni dünyâ padişâhı bercemâl-
i Muhammed kemâl-i İmâm Hasan İmâm Hüseyin ‘Alî-râ bülend salavât allahümme
salli ‘alâ-seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ âl-i Muhammed27
Gülbeng-i Sabâh (Sabah Duâsı)
sabahlar hayr ola hayırlar feth ola şerler def ‘ ola münkir münafık mât ola sözümüz
üstün ola nefesimiz cân bula kılıncımız
keskin ola Allah Hak erenler Oniki İmâm Ondört Ma‘sûm pâk efendilerimizin
şefâ‘atinden ayırmaya doksan altı bin Horasan erleri elli yedi bin Rum sâdıkları dünyada ahiretde
yardımcımız ola Bâlım Sultan Seyyid ‘Alî Sultan Abdâl Musa Sultân Kaygusız Sultân
pîrim üstadım Hünkâr Hacı Bektâş Velî kaddese sırruhu’l-‘âlî efendilerimiz dünyada
ahirette gözcümüz ola Allah erenler namerde değil merde dahî muhtâc eylemeye
kimseye varup boyun bükdürüp hâlim şudur dedirmeye Allah Hak erenler ikrârlarımızda
MUHAMMET ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57 255
sâbit kadem eyleye nûr-ı nebî sırr-ı ‘Alî pîrim üstadım Hacı Bektâş Velî üçler yediler kırklar
hâzirân gâ’ibân mühibb-i ‘âşıkân sâdıkân dem-i Kaygusız Sultân efendimizin El-hâc Muhammed
‘Alî Hilmi Dedebaba efendimizin demine hû Allah eyvallah hû dost
Sonuç
İncelediğimiz erkân-nâme Bektaşi geleneğinin bir parçasıdır; ayrıca bu eser Bektaşi
geleneğinin 19. ve 20. yy.da da canlı bir şekilde devam ettiğini göstermesi bakımından
önemlidir. Sözlü gelenekten aktarılan bu bilgiler Bektaşi inanışının derinlemesine ifade
bulması noktasında dikkate değerdir. Erkân-nâmede geçen kavramlar ve bunların gelenekteki
yeri ile anlamı üzerinde yapılacak araştırmalar, hem Türk kültürü hem de Bektaşi geleneği
hakkında daha fazla bilgi edinilmesini sağlayacaktır.
Sonnotlar
1 Bu bölümün oluşturulmasında Şevki Koca’nın “Bektaşilik ve Bektaşi Dergahları” isimli eserinden yararlanılmıştır.
2 Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla. Ey Allah’ım! Sen’sin Evvel, yoktur Sen’den Evvel bir şey. Sen’sin Âhir
(Son), yoktur Sen’den sonra bir şey. Sen’sin Zâhir (Âşikâr), yoktur Sen’den Âşikar olan şey. Sen’sin Bâtın (Gizli),
yoktur Sen’den Gizli olan şey. Ey her şeyden önce Var olan! Ey her şeyden sonra Bâki kalacak olan! Ey kişiye şah
damarından daha yakın olan! Ey dilediğini dilediği şekilde gerçekleştiren! Ey insanın kendisi ile kalbi arasına giren
(kalplere nüfuz eden, sırlara vâkıf olan)!
3 Ey en yücelerde olan ve ufukta en açık olan (görünen)! Ey hiçbir şey kendisi gibi olmayan! -ki, O her şeyi duyan ve
her şeyi görendir- Ey her şeye gücü yeten! İhtiyaç duyulanları (hâcâtı), tertemiz kılınmış Muhammed ve Âli’nin (Âl-i
Muhammed’in) hürmetine yerine getir. Salavâtı Şerife
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla. Ey Allah’ım! Peygamberlerin efendisi ve bizim de efendimiz olan
Muhammed Mustafâ’nın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Ey Allah’ım! Efendimiz’in ve
Evliyânın efendisi İmam Ali el-Murtazâ’nın Nûruna salât, selam eyle (onu) bereketli kıl.
4 Ey Allâh’ım! Hanımefendimiz ve âlemlerin kadınlarının hanımefendisi Fâtımatü’z Zehrâ’nın ve O’nun anası ve
müminlerin anası olan Haticetü’l Kübrâ’nın Nûruna salât ve selam eyle (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allâh’ım! Efendimiz İmam Hasan Müctebâ’nın Nûruna salat ve selam eyle (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah’ım! Kerbelâ toprağında şehit düşen İmam Hüseyin efendimizin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır
ve bereketlendir. Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Zeyne’l-Âbidîn’in Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve
bereketlendir.
5 Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Muhammed Bâkır’ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) bereketlendir.
Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Cafer Sâdık’ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Mûsâ Kâzım’ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) bereketlendir.
Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Ali Musâ Rızâ’nın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Takî’nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Nakî’nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
6 Ey Allah’ım! Efendimiz İmam Hasan Askerî’nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Ey
Allah’ım! Efendimiz İmam Muhammed Mehdî’nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Allâh’ın
salavât ve selamı hepsinin üzerine olsun. Ey Allah’ım! İşte bunlar bizim İmamlarımızdır, Efendilerimiz-Sâdâtımız’dır,
Büyüklerimizdir, Şefaatçilerimizdir. Onları velî (tevellâ) edinir, onların düşmanlarından dünyada ve âhirette uzak
(teberrâ) dururuz. Ey Allâh’ım! Onları Velî-Dost edinene Sen de Velî-Dost ol, onlara düşman olana Sen de düşman
Cem ERDEM
256 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57
ol. Onlara yardım edene Sen de yardımcı ol, onları terk eyleyeni Sen de kendi haline terk eyle. Onlara zulmedene
lanet eyle, onların taraftarlarına yardım eyle, zafer ihsan eyle. Onları inkâr edenlerin ayıplarını ortaya dök.
7 Onların insanlardan ve cinlerden olan düşmanlarının başlangıçtan kıyâmet gününün son ânına kadarkilerinin
tümünü helak eyle. Ey Merhametlilerin Merhametlisi olan Allah’ım! Fazl-ı keremin, cömertliğin ve rahmetin ile
bizlerde (var olan) onların sevgisini arttır, şefaatleri ile bizleri rızıklandır, bizleri onlarla ve onların taraftarları ile
sancakları altında haşreyle. Allah’ın salâtı efendimiz Muhammed’in ve Mutahhar Âli’nin Nûrunun üzerine olsun.
8 Şâh’ın adıyla. İnceliklerin sahibi olan Ali’yi çağır, sıkıntıda olduğunda onu sana yardımcı olarak bulursun
9 Allah’tan bir dileğim var. Her gam ve keder ey Allah’ım senin büyüklüğünle ve ey Allah’ın Resûlü yâ Muhammed
yâ Muhammed yâ Muhammed senin peygamberliğinin nûruyla ve yâ Ali yâ Ali yâ Ali senin velâyetinin sırrıyla
giderilecektir. Himmet eyle, Himmet eyle, himmet eyle ey güzelliğin ve kemâlin Sâhibi! Ey celâl ve heybeti olan!
Ey Merhametlilerin Merhametlisi olan Allah’ım! Rahmetinle bizleri; (İmam) Hüseyin’in, ceddinin, babasının,
anasının, kardeşinin ve oğullarının hürmetine her türlü dertten, gam-kederden kurtar. Ey kalpleri ve görüşleri
döndüren (Allah’ım)!
10 Görüşlerimizi; rızan olana ve sana yönelmiş hayırlıların görüşlerine döndür. Yoktur Ali’den güçlü yiğit, Züfikar’dan
keskin kılıç! O’dur (Allah’tır) Dost olan. Hû Dost…
11 Bism-i Şâh. [Şâh’ın (Allâh’ın) adıyla. “Ey Rabbimiz! Bizler nefsimize zulmettik. Eğer bizleri bağışlamaz bizlere
merhamet eylemezsen hüsrana düşenlerden oluruz.” [A’râf (7): 23]
12 Salâta (namaza) girişin gerçekleşmesi için vacip olan abdesti Yüce Allah’a yakınlık amacıyla (Kurbeten ilallâh)
alıyorum. Hû.
13 Niyet ettim Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallâh) ve şeriatın gidermemi istediklerini üstümden gidermek
üzere, salâta giriş için vacip olan boy abdestini almaya. Hû Dost.
14 Hamdolsun ki ben Allah’ın has kölesi oldun.
15 Ey Allâh’ım! Muhammed’in hakkına zulmeden ilk zâlime ve bu hal üzere en sonuncusuna kadar ona tâbî olana
lanet eyle. Ey Allah’ım! Hüseyin ile savaşmak üzere toplanmış, onu katletmek üzere birbirleriyle yardımlaşmış
ve kenetlenmişlere de lanet eyle. Ey Allâh’ım! Onların hepsine lanet eyle. Selam sana ey Ebâ Abdillâh! (İmam
Hüseyin’in Lakabı) ve bu ahdi söz vermeyi-gece gündüz durdukça selam yollama ahdini benden sana bir ziyaret
olarak (kabul eylesin) Allah sona erdirmesin. Benden sana Allah’ın selamı olsun, (her şey) durdukça, gece ve gündüz
sürdükçe, ebediyen. Selam olsun Hüseyin’e, Hüseyin oğlu Ali’ye (Zeyne’l-Âbidîn’e) ve Hüseyin’in ashâbına.
16 “... Dilediğimiz zaman da yerlerine benzerlerini getiririz.” [İnsan (76): 28].
17 “Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye yönelirseniz yönelin Allah’ın vechi (rızası) oradadır…” [Bakara (2): 115]
18 “… Beni Müslüman olarak vefat ettir ve sâlihlerin arasına kat.” [Yusuf (12): 101]
19 Ey Rabbimiz (biz nefsimize) zulmettik, Allah’tan bağışlanma diliyoruz.
20 Allah’ın selamı Hüseyin’e, Allah’ın laneti de Hüseyin’in katilleri üzerine olsun.
21 Ey Rabbimiz! (dualarımızı) bizden kabul eyle
22 Sabah namazının (üzerimize) vâcip (farz) olan iki rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Allah rızasına ulaşmak-
Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum (kılmaya niyet ediyorum).
23 Öğlenin (üzerimize) vâcip (farz) olan dört rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere
kılıyorum.
24 İkindinin (üzerimize) vâcip (farz) olan dört rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere
kılıyorum.
25 Akşamın (üzerimize) vâcip (farz) olan üç rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere
kılıyorum.
26 Yatsının (üzerimize) vâcip (farz) olan (dört rekâtlık) farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere
kılıyorum.
MUHAMMET ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57 257
27 Ey Allah’ım! Efendimiz Muhammed ve Âl-i Muhammed’e (Muhammed’in Soyuna-Ehli Beyt’ine- 12 İmamlara)
salât olsun
28 Ey Allah’ım! Efendimiz Muhammed ve Âl-i Muhammed’e (Muhammed’in Soyuna-Ehli Beyt’ine 12 İmamlara)
salât olsun.
Kaynakça
Ercan, H. (2010); Günümüzde Bektaşiliği Yaşamak, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi, Ankara.
Erdem, C. ve Demir T. (2010); Bektaşilik Öğretisinde Terim ve Kavramlar, Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara.
Ergun, S. N. (1956); Bektâşi Şairleri, Ondokuzuncu Asırdanberi Bektâşi-Kızılbaş Alevî Şairleri ve
Nefesleri / İbnü’l-emin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul: İstanbul Maarif Kütüphanesi.
Güzel, A. (1981); Kaygusuz Abdal, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Koca, Ş. (2005); Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, İstanbul: Cem Yayınları.
Mihr, İmam İ. A. (2004); Kur’an-ı Kerim Meali, İzmir: Mihr Yayınları
Noyan, B. (1998); Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, 1.Cilt, Ankara: Ardıç Yayınları.
Solmaz, S. (2008); Bir Bektaşi Şairi Mehmed Ali Hilmi Dedebaba ve Divanı, Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara.
Temren, B. (1995); Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
Topuzkanamış, E. (2010); Bir Bektaşî Erkânnâmesi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi / 2010 / 55.
Uludağ, S. (1995); Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yayınları.
TÜRK, Doç. Dr. Hüseyin (2010); Anadolu’nun Gizli İnancı Nusayrilik, İnanç Sistemleri ve Kültürel
Özellikleri. İstanbul, 2. Basım, Kknüs Yayınları.
Teşekkür
Muhammet Ali Hilmi Dedebaba Erkân-nâmesi’ne ulaşmamızda ve makalenin oluşturulmasında
yardımlarını bizden esirgemeyen Alaaddin DEDE ve tercümanların günümüz Türkçesine aktarılması
aşamasında bize destek olan Kemal KILIÇ’a teşekkürü bir borç biliriz.
Cem ERDEM
258 TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 57
Resim: Muhammet Ali Hilmi Dedebaba’ya ait bir fotoğraf.
18 Nisan 2016 Pazartesi
MUHAMMET ALİ HİLMİ DEDEBABA ERKÂN-NÂMESİ
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
17 Nisan 2016 Pazar
On iki imam
On iki imam
Din ve dünya işlerini düzenleyen ve dinî önder olarak kabul edilen on iki kişidir. Bunlardan ilki Hz. Ali, sonuncusu ise Mehdî’dir.
Şiilerin inancına göre on iki imamın asıl görevleri; Resul-ü Ekremin (a.s.m.) misyonunu devam ettirmek, insanların dünya ve âhiret hayatlarını düzenlemektir. İmamlık, Hz. Ali’den başlayarak onun oğulları Hz. Hasan ve daha sonra Hz. Hüseyin’e intikal eder. Hz. Hüseyin’den sonra, kesintiye uğramaksızın babadan oğula devam eder.
İmamiye inancına göre, imam, Müslümanların en bilgini, en üstünü, en doğrusu ve ismet (günahsız) sahibi bir kişidir.
İmamiye Mezhebinin çoğunluğu, Ca’fer-i Sâdık dahil olmak üzere ilk altı imam hakkında ittifak ederler. Ancak, onun vefatından sonra imamlığın beş oğlundan hangisine geçtiği hususunda anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Büyük çoğunluk, Mûsa el-Kâzım’ı imam olarak kabul eder.
On iki imam görüşüne sahip olan İsna Aşeriye Mezhebi, fıkıhta altıncı imam olan Câ’fer-i Sâdık’a tâbi olduklarından, onlara “Caferiye” de denilmiştir. On İki İmam Mezhebinin temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
İmamlığın ve her zaman bir imamın bulunması gerekir. On iki imam Mezhebi Şiileri Hz. Peygamberin Hz. Ali’yi halife tayin ettiğini kabul ederler. Böylece imamlar Peygamberden başlayıp devam eden bir silsiledir. İmamiye Mezhebi imamları hatâ işlemezler. Bu husus imamın sözünün dinlenmesi içindir.
On İki İmam Mezhebine tâbi olanlar, Hz. Peygamberden sonra imamların on iki tane olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
On iki imamın isimleri
1- İmam Hz. Ali ibn-i Ebi Tâlib (ö: 661).
2- İmam Hz. Hasan bin Ali (625-669).
3- İmam Hz. Hüseyin bin Ali (626-680).
4- İmam Zeynel Âbidin (659-719).
5- İmam Muhammed Bâkır (767-733).
6- İmam Câfer-i Sâdık ((699-765).
7- İmam Mûsâ el-Kâzım (745-799).
8- İmam Ali Rıza (770-?).
9- İmam Muhammed Cevad Takî (811-835).
10- İmam Ali Nakî (829-868).
11- İmam Hasan Askerî Zekî (846-874).
12- İmam Muhammed Mehdî
Şiilerin inancına göre on iki imamın asıl görevleri; Resul-ü Ekremin (a.s.m.) misyonunu devam ettirmek, insanların dünya ve âhiret hayatlarını düzenlemektir. İmamlık, Hz. Ali’den başlayarak onun oğulları Hz. Hasan ve daha sonra Hz. Hüseyin’e intikal eder. Hz. Hüseyin’den sonra, kesintiye uğramaksızın babadan oğula devam eder.
İmamiye inancına göre, imam, Müslümanların en bilgini, en üstünü, en doğrusu ve ismet (günahsız) sahibi bir kişidir.
İmamiye Mezhebinin çoğunluğu, Ca’fer-i Sâdık dahil olmak üzere ilk altı imam hakkında ittifak ederler. Ancak, onun vefatından sonra imamlığın beş oğlundan hangisine geçtiği hususunda anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Büyük çoğunluk, Mûsa el-Kâzım’ı imam olarak kabul eder.
On iki imam görüşüne sahip olan İsna Aşeriye Mezhebi, fıkıhta altıncı imam olan Câ’fer-i Sâdık’a tâbi olduklarından, onlara “Caferiye” de denilmiştir. On İki İmam Mezhebinin temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
İmamlığın ve her zaman bir imamın bulunması gerekir. On iki imam Mezhebi Şiileri Hz. Peygamberin Hz. Ali’yi halife tayin ettiğini kabul ederler. Böylece imamlar Peygamberden başlayıp devam eden bir silsiledir. İmamiye Mezhebi imamları hatâ işlemezler. Bu husus imamın sözünün dinlenmesi içindir.
On İki İmam Mezhebine tâbi olanlar, Hz. Peygamberden sonra imamların on iki tane olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
On iki imamın isimleri
1- İmam Hz. Ali ibn-i Ebi Tâlib (ö: 661).
2- İmam Hz. Hasan bin Ali (625-669).
3- İmam Hz. Hüseyin bin Ali (626-680).
4- İmam Zeynel Âbidin (659-719).
5- İmam Muhammed Bâkır (767-733).
6- İmam Câfer-i Sâdık ((699-765).
7- İmam Mûsâ el-Kâzım (745-799).
8- İmam Ali Rıza (770-?).
9- İmam Muhammed Cevad Takî (811-835).
10- İmam Ali Nakî (829-868).
11- İmam Hasan Askerî Zekî (846-874).
12- İmam Muhammed Mehdî
Labels:
On iki imam
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Peygamber efendimiz Hz .Muhammedin Çocukları
Peygamber efendimiz
Hz .Muhammed in Çocukları
Hz Muhammedin çocukları eşi Hz Hatice'den ve Maruyye'den olmuştur. Hz Hatice'den olan çocuklarının iki tanesi erkek, dört tanesi kızdır. Maruyye adlı eşinden de bir oğlu olmuştur. Dürüstlüğü ile bilinen Hz Muhammed'e Mekke'de amcasıyla ticaretle uğraştığı dönemde, Kureyşin zenginlerinden olan Hz Hatice sermaye vererek, ortak olmuştur. Hz Hatice iki kez evlenip ayrılmış, güzel ve zengin bir kadındır. Güvendiği kişilere sermaye verip, ticaretle uğraşıyordu. Müslümanlık öncesinde kendisine iyi ahlakı ve yardımseverliği nedeniyle önceleri "Tahire" denilmiş, daha sonra "Haticetü'l - Kübra" adı verilmişti. Hz Hatice o sırada 40 yaşında, peygamberimizde 25 yaşlarındaydı. Bu dönemde aracıların araya girmesiyle Hz Muhammed ve Hz Hatice evlendirilmiştir. Mutlu bir evlilikleri ve aile hayatları olmuştur.
Abdullah: Kasım gibi bu oğlu da küçük yaşta hayatını kaybetmiştir. Sütten kesilmeden vefat eden Abdullah, Tahir ve Tayyip adlarıyla da anılmaktadır.
İbrahim: Peygamberimizin en son çocuğudur. Mısır valisi Mukavkis tarafından hediye olarak gönderilen ve peygamberimizin evlendiği Maruye'den doğan oğludur. Hicretin sekizinci yılında 1,5 yaşındayken vefat etmiştir.
Hz Muhammedin çocukları kimdir?
Kasım: Peygamberimizin ilk çocuğu olan Kasım, küçük yaşında hayatını kaybetmiştir. Mekke'de doğan Kasım vefat ettiğinde 17 aylıktı. Kasım'dan dolayı peygamberimiz Ebul Kasım olarak anılmıştır.
Zeynep: Kızların en büyüğü olan Zeynep, Ebü'l As ile evlendirilmiştir. Kocası Müslüman olmadığından, Zeynep'in hicret etmesine izin vermemiştir. Bedir savaşında esir düştükten sonra, Zeynep'i Medine'ye göndermesi koşuluyla serbest bırakılmıştır. Ardından Müslüman olan Ebü'l As Medine'ye gelerek, Zeynep'le yeniden beraber olmuştur. Zeynep 30 yaşında vefat etmiştir.
Rukiyye: Ebu Leheb'in oğlu Utbe ile evlendirilmiş, kardeşi Ümmü Gülsüm gibi Tebbet suresinin indirilmesinden sonra Ebu Leheb'in baskısıyla boşanmak durumunda kalmıştır. Daha sonra Hz Osman ile evlendirilmiş ve Habeşistan'a hicret etmişlerdir. Bedir zaferinin ardından vefat etmiştir. Hz Osman'la mutlu bir evlilik hayatı olmuştur.
Ümmü Gülsüm: Ebu Leheb'in oğullarından Uteybe ile evlendirilen Ümmü Gülsüm, İslam'ı ilk kabul edenlerdendir. Tebbet suresinin inmesinden sonra, Ebu Leheb'in peygamberin kızlarını boşayın dediği oğulları, buna riayet ederek boşanmayı gerçekleştirmiştir. Böylece peygamberimizin kızları müşrik elinden kurtulmuştur. Ümmü Gülsüm kardeşi Fatıma ile Habib-i Ekrem efendimiz ile kalmıştır. Annesinin vefatından sonra peygamberimizle birlikte Medine'ye hicret etmiştir. Kardeşi Rukiyye'nin vefatı ile Hz Muhammed tarafından Hz Osman'la evlendirilmiştir. Hicretin dokuzuncu yılında hastalanarak, vefat etmiştir.
Fatıma: Sadece bu kızı peygamberimizden sonra vefat etmiştir. Peygamberin ölümünden sonra altı ay kadar yaşamış, 24 yaşında vefat etmiştir. Hz Ali ile evlenmiştir. Hz Ömer'in kayınvalidesi sıfatını taşıyordu. Ümmü Gülsüm, Zeynep adında iki kızı, Hüseyin ve Hassan adında iki oğlu doğmuştur. Peygamberimizin soyu Hz Fatima tarafından devam etmiştir.Abdullah: Kasım gibi bu oğlu da küçük yaşta hayatını kaybetmiştir. Sütten kesilmeden vefat eden Abdullah, Tahir ve Tayyip adlarıyla da anılmaktadır.
İbrahim: Peygamberimizin en son çocuğudur. Mısır valisi Mukavkis tarafından hediye olarak gönderilen ve peygamberimizin evlendiği Maruye'den doğan oğludur. Hicretin sekizinci yılında 1,5 yaşındayken vefat etmiştir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed in Aile Büyükleri
Peygamber efendimizHz. Muhammed in Aile Büyükleri
Hz. Muhammedin Aile Büyükleri, Hz. Muhammed'in aile büyüklerinin kökeni Hz. İbrahim'e kadar dayanır. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'in bire bir soylarından gelir. Hz. Muhammed'in aile büyükleri Adnan'a kadar net bir şekilde bilinmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.AV.) 'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah, annesi ise, Vehb'in kızı Amine'dir. Babası Abdullah, Kureyş Kabilesinin Haşimoğulları kolundan, annesi Amine ise, Zühreoğulları kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç göbek yukarıda, "Kilab" kabilesinde birleşmektedir. Her ikisi de Mekkelidir. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir nesep (soy) zinciridir. Bir hadisi şerifte Rasul-i Ekrem Efendimiz, "Allah, Hz. İbrahim'in oğullarından Hz. İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyşi, Kureyşden Haşimoğullarını, Haşimoğullarından da beni seçmiştir". Hz. Muhammed (S.A.S)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyahatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefat etmiş ve orada defnedilmişti. Peygamberimiz (S.A.V)'e babasından miras olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeşli Bereke adlı bir cariye kalmıştır. Peygamberimizin sütannesinin adı Halime, sütkız kardeşinin adı ise Şeyma'dır. Amcalarını adı, Ebu Talip, Zübeyir, Hamza ve Abbas'tır. Ebu Lehep de onun amcasıdır. ama o, Peygamberimize ve Müslümanlara çok kötülük etmiştir. Peygamberin (S.A.V) babaannesinin isminin Fatımadır. Efendimiz'in (S.AV) anneannesinin adı Berredir. Peygamberimiz'in dayısı yoktur. Efendimiz'in (S.A.V) halalarının isimleri, Ümm-ü Hakim, Berra, Atike, Safiyye, Erma, Ümeyredir. Hz. Peygamber (A.S.S) 'in Ferida ve Fatiha adında iki teyzesi vardır. İkisi de onun peygamberliğinden önce vefat etmiştir.
Muhammed'in Aile Büyüklerinin bir kaç kuşağını tanıyalım,
Hz. Abdullah kimdir? Hz. Muhammed'in aile büyüklerinden olan Hz. Abdullah, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in babasıdır. Abdulmuttalip'in en çok sevilen oğullarından biriydi. Abdulmuttalip, on erkek çocuğu olması halinde birini kurban edeceğine kendi dinince yemi etmiştir. On erkek çocuğu olunca da kurban etmek için Hz. Abdullah'ı seçer, Hz. Abdullah da bu duruma itiraz etmez. ve razı olur. Fakat çevreden gelen yoğun tepkiler üzerine Abdulmuttalip oğlunu kurban etmekten vazgeçer ve 100 deve kurban eder. Daha sonra Hz. Abdullah Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in annesi Amine ile evlenmiştir. Fakat Amine, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'e hamileyken görevli olarak gittiği bir ticaret kervanında hastalanmış, Medine'de vefat etmiştir. Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V) babasız büyümüştür.
Hz. Amine kimdir? Hz. Muhammed'in aile büyüklerinden annesi olan Hz. Amine, yukarıda bahsedildiği gibi Kureyş'in Zühreoğulları kolundadır. Haşimoğullarından Abdullah ile evlenmiş, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'i dünyaya getirmiş o 6 yaşındayken vefat etmiştir. 6 yaşında hem annesiz hem babasız kalan Peygamber Efendimiz, (S.A.V.) dedesi Abdulmuttalib'in yanına verilmiştir.
Abdulmuttalib kimdir? Hz. Muhammed'in aile büyüklerinden dedesi olan Abdulmuttalibin doğum tarihi net olarak bilinmemektedir. Babası Abdimenafın mesleğini devam ettirmiş ve ticaretle uğraşmıştır. Abdulmuttalib iş hayatında ve sosyal yaşantısında gayet başarılı olmuş, Mekke'de Kureyş'in saygın ileri gelenlerinden biri olmuştur. 6 yaşında Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in annesi vefat ettikten sonra onu himayesinde almıştır. Fakat Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 8 yaşındayken, 578 yılında Abdulmuttalib de vefat etmiştir.Hz. Muhammed'in Aile Büyükleri, İslamiyet'in yayılması sırasında farklı farklı taraflar almışlardır. Kimisi Peygamber Efendimiz (S.A.V.) tebliğlerine inanarak bu yolda ona destek olmuş, kimisi de atalarının dinine ihanet etmek, Mekke'deki itibarını korumak, vs. sebeplerle ona karşı cephe almıştır. Hz. Muhammed'in aile büyüklerinden Hz. Hamza ona en çok destek olanlardan biridir. Ebu Talip de Müslüman olup olmadığı bir muamma olmasına rağmen, Peygamber Efendimizin kişiliğini sevdiğinden dolayı ömrü boyunca ona destek olmuştur. Hz. Muhammed'in aile büyüklerinden bir diğer amcası olan Ebu Leheb ise, ömrü boyunca Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Müslümanlara zulmederek kötülük yapmış, bir peygamber olarak herkesten fazla sabrı olan Hz. Muhammed'in bile bedduasını almıştır. Hz.Muhammed'in Aile Büyükleri; İslamiyet'in yayılması sırasında farklı farklı taraflar almışalrdır. Kimisi Peygamber Efendimiz(s.a.v.) tebliğlerine inanarak bu yolda ona destek olmuş, kimisi de atalarının dinine ihanet etmek, Mekke'deki itibarını korumak, vs. sebeplerle ona karşı cephe almıştır. Hz.Muhammed'in aile büyüklerinden Hz.Hamza ona en çok destek olanlardan biridir. Ebu Talip de Müslüman olup olmadığı bir muamma olmasına rağmen, Peygamber Efendimizin kişiliğini sevdiğinden dolayı ömrü boyunca ona destek olmuştur. Hz.Muhammed'in aile büyüklerinden bir diğer amcası olan Ebu Leheb ise ömrü boyunca Peygamber Efendimiz(s.a.v) ve Müslümanlara zulmederek kötülük yapmış, bir peygamber olarak herkesten fazla sabrı olan Hz.Muhammed'in bile bedduasını almıştır |
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
SATUK BUĞRA HAN TÜRBESİ..DOGU TÜRKİSTAN
SATUK BUĞRA HAN TÜRBESİ..DOGU TÜRKİSTAN
Türkistan’ın Kaşgar Eyaleti Kızılsu Bölgesinde
Babası; bugün Doğu Türkistan sınırları dahilinde bulunan Kaşgar şehri civarında hükümran olan Karahanlı Devleti hükümdar ailesinden Bezir Arslan Han; onun da babası, Bilge Mangur Kadir Han idi. Soyları, Afrasiyab bin Besen vasıtasıyla Türk bin Yafes bin Nuh aleyhisselama ulaşmaktadır. 829 (H. 245) yılında bir Karahanlı şehzadesi olarak doğan Satuk Buğra Han, babası Bezir Han’ın ölümü üzerine, amcası Oğulcak Kadir Hanla evlenen annesinin himayesinde büyüdü. 12 yaşlarında iken müslüman olmakla şereflenip Abdülkerim ismini aldı. 25 yaşında iken islâm nimetine kavuştuğunu herkese ilan etti. 26 yaşında iken, putperest olan amcasını öldürüp Karahanlı tahtını ele geçirdi. İlk, Müslüman-Türk hükümdarı oldu. 70 yıl hakanlık yaptı. Güzel idaresi, kavminden binlerce kimsenin müslüman olmasına sebeb oldu. 955-956 (H. 344) senesinde, Kaşgar civarında bulunan Artuc kasabasında vefat edip oraya defnedildi.
Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olması hususunda, tarihçiler çeşitli bilgiler vermektedir. Bunlardan Müneccimbaşı, “Cami-ud-duvel” adlı eserinde; “Karahanlılardan ilk müslüman olan, Satuk Buğra Kara Han’dır. Onun müslüman olmasının sebebi şöyledir: O, rüyasında bir zat gördü. Bu zat ona; “Müslüman ol, dünyada ve ahırette selamete erersin” dedi. Bunun üzerine rüyasında müslüman oldu. Sabahleyin uyanınca, İslâmiyet’i kabul edip müslüman olduğunu açıkladı. Satuk Buğra Han, vefat edince, yerine oğlu Mûsâ bin Satuk geçti. Bundan sonra onun oğlu Ali bin Mûsâ, sonra bunun oğlu Nasr Arslan hükümdar oldu…” demektedir.
İbn-ul-Esir de, “El-Kamil fit-tarih” adlı eserinde; “Satuk Buğra Han, rüyasında yanına, gökten bir adamın inip geldiğini gördü. Ona Türkçe; “Müslüman ol, dünyada ve ahırette selamet bul” dedi. Bunun üzerine rüyasında müslüman olan Satuk Buğra Han, uyanınca da müslüman oldu” diyerek ondan bahsetmektedir.
Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olması hususu, onun adına yazılmış olan “Tezkire-i Satuk Buğra Han” adlı eserde de yer almıştır. Bu eserin muellifinin Ahmed ibni Sa’d-ul-Erganî olduğu rivayet edilir. Farsça ve Türkçe pek çok nüshası bulunan bu esere, sonradan sıhhatli olmayan bilgiler ve efsaneler karıştırılmıştır. Bu bakımdan bu eserde verilen malumat, muteber kabul edilmemektedir.
Abdülkerim Satuk Buğra Han hakkında bilgi veren en önemli kaynak Cemal Karsî’nin yazmış olduğu “Mulhakat-us-surah” adlı eserdir. Cemal Karsî de, Ebu’l-Fütuh Abdu’l-Gafîr ibni Şeyh Ebu Abdullah Hüseyn Fadlî’den rivayet etmektedir. Rivayete göre, Horasan ve Maveraünnehr’de hükümran olan Samanoğulları Devleti hükümdarlarından İsmail bin Ahmed, Nuh bin Esed’in vefatından sonra idareyi ele alınca, Türklerle olan önceki iyi münasebetlerine sadık kaldı. Bu sırada Türklerin başına Satuk Buğra Han’ın amcası Oğulcak Kadir Han geçmişti. Oğulcak Kadir Han’a, İslâm elçileri gelip gidiyordu. Fakat o, elçilerin söylediklerini ve İslâm’a davetlerini kabul etmiyordu. Samanîlerden Nasir bin Ahmed, kardeşleriyle giriştiği taht kavgasında mağlub olunca, Kaşgar’a gelerek Oğulcak Han’a sığındı. Oğulcak Kadir Han, onu hoş karşılayıp himayesine aldı. Yardım ve ikramda bulunup; “Sen evine geldin, ailene kavuştun” dedi. Sonra da Artuc nahiyesinin idaresini Nasir bin Ahmed’e verdi. Semerkand ve Buhara’dan gelen kafileler, Artuc’da yiyecek ve çeşitli mallar satıyorlardı. Nasir bin Ahmed, Artuc’da bulunduğu sırada, kendisini himaye eden Türk hakanı Oğulcak Kadir Han’a kıymetli hediyeler vererek, onun gönlünü kazanmaya çalıştı. O zaman müslüman olmayanlar, yiyecekleri ve giyecekleri memleketin bir yerinde topluyorlardı. Bunlardan istifade edebilmek, ancak onlarla yakınlık kurduktan sonra mümkün oluyordu. Nasir bin Ahmed, bir ara Oğulcak Kadir Han’a müracat edip, ondan, cami yapmak için öküz derisi genişliğinde bir yer istedi. Oğulcak Kadir Han bu isteğini kabul etti. Nasir bin Ahmed de, bir öküz kesti. Bu öküzün derisini ince ince dildi. Metrelerce uzunlukta sırım yaptı. Sırımın çevrelediği yer kadar toprağa sahib oldu. Sonra da kendisine verilen bu küçük yere bir cami yaptı. Bu yer Artuc Camii’nin bulunduğu yerdir. Onun bu zekasına, insanlar hayret ettiler.
Bu sırada Oğulcak Kadir Han’ın yeğeni Satuk Buğra Han, güzel simalı, zeki, akıllı ve fasih bir lisan ile güzel konuşan on iki yaşlarında bir genç idi. Artuc’a gelip giderken Nasir bin Ahmed’le tanıştı. Zaman zaman onunla gizlice görüşüp, İslâmiyet hakkında bilgi aldı. Kalbinde İslâmiyet’e karşı sevgi ve muhabbet hasıl oldu. Arasıra Buhara’dan gelen kafileleri görmek için Artuc’a giderdi. Yine bir defasında Artuc’a gitmişti. Nasir bin Ahmed, Artuc’a gelen ticaret kafilesine gayet hoş muamele ve ikramda bulundu. Öğle vakti olunca, müslümanlar öğle namazını kılmak için abdest alıp namaza gittiler. Satuk Buğra Han, bu sırada henüz müslüman olmamıştı. Fakat, müslümanların namaz kılması hoşuna gitti. Niçin namaz kıldıklarını merak edip, sebebini Nasir bin Ahmed’den sordu. O da; “Bizim üzerimize her gün beş vakit namaz kılmak farzdır” dedi. “Bunu sizin üzerinize kim farz kıldı” deyince, Nasir bin, Ahmed; “Allahü teâlâ farz kıldı” deyip, Satuk Buğra Han’a îmanı, İslâm’ı anlatmaya başladı. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamm, Eshab-ı kiramın ve müslümanların üstün hallerinden bahsetti. Sonra da; “Allah’dan başka ilah yoktur. İbadet ancak O’na yapılır. Muhammed aleyhisselam emin ve sadık bir peygamberdir. İnsanların her bakımdan en üstünüdür. O’ndan başka tabi olunacak bir kimse yoktur. O’nun getirdiği din olan İslâmiyet’ten de güzel bir din yoktur” dedi. Satuk Buğra Han’ın kalbinde îman nuru parladı. İslâmiyet’i kabul ederek müslüman oldu ve Abdülkerim isrnini aldı. Bu hadiseye Oğulcak Kadir Han’dan gizlediler. Bu arada, Satuk Buğra Han, Kur’ân-ı kerirni ve İslâmiyet’i öğrendi. Amcası Oğulcak Kadir Han’ın, bu durumun farkına varmasından çekiniyordu. Bundan sonra, yakın akrabasından elli kişinin müslüman olmasına vesile oldu. İslamiyet’i kabul eden bu elli kişilik grup, genç Türk şehzadesi Satuk Buğra Han’a tabi oldu. Oğulcak Kadir Han ise Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olduğundan şüphelenerek, durumu incelemeye başladı ve peşine adam taktı. Bunlar, Satuk Buğra Han’ı gizliden gizliye takib edip, durumu araştırıyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyorlardı. Bir defasında onun abdest alıp namaz kıldığını gördüler. Durumu Oğulcak Kadir Han’a bildirdiler. Oğulcak da onun müslüman olduğunu çevresine ve annesine bildirdi. Oğulcak Kadir Han bu hadiseden sonra, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı bizzat kendisi de denemek istedi. Bg maksadla ona, puthaneyi tamir etme vazifesini vermeye karar verdi. Bu durumu annesi haber alınca, oğlu Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı haberdar etti. Amcasının kendisini denemek istediğini ve herkesten çok çalışrnasını söyledi. Nihayet Oğulcak Kadir Han bu hususta emir verince, Abdülkerim Satuk Buğra Han derhal çalışmaya başladı. Zaten Nasir bin Ahmed ona bu hususta gerekli telkinlerde bulunmuş; “Şimdi puthane olarak yapılır, sen sonra orayı camiye çevirirsin” demişti. Abdülkerim Satuk Buğra Han, puthanenin tamir işinde gayretle çalıştı. Herkes birer birer kerpiç taşırken, o ikişer ikişer taşıyordu. Bu çalışması sırasında bir taraftan da dua ediyor; “Ey yüce Allah’ım! Eğer bana, din düşmanlarına ve sana iman etmeyenlere karşı yardım edersen, beni, İslâmiyet’in yayılmasına, senin isminin yüceltilmesine vasıta kılarsan; ben elbette bu puthaneyi mescid yaparım. Senin kulların, orada sana ibadet etmek için toplanırlar. Sana ibadet etmek için orada bir mihrab ve seni sena (yüce ismini anmak) için bir de minber yaparım. Bundan sonra sadece senin rızan için ezan okur ve kendim imam olurum” diyordu.
Abdülkerim Satuk Buğra Han yirmi beş yaşına geldiği sırada, İslâm ilimlerini iyice öğrenmişti. Müslüman olduğunu açıkça etrafına îlan etti. Bundan sonra da, hâlâ müslüman olmak şerefine erişemeyen ve Karahanlı Devleti’nin başında bulunan amcası Oğulcak Kadir Han ile mücadeleye karar verdi. Bir gün, yanına inananlardan elli kişilik bir süvari grubu alarak ava gitmek maksadıyla yola çıktı. Yegag Balık adlı beldeye varınca, şehrin kalesini kuşattı. Bu kuşatma üç ay sürdü. Bunu haber alan Oğulcak Kadir Han, ona karşı derhal harekete geçti. Bu sırada, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın etrafında üç yüz kadar Kaşgarlı süvari toplanmıştı. Oğulcak Kadir Han ile Fergana savaşını yaptı. Bunu takib eden günlerde, taraftarları bin kişiye yükseldi. İlk fethettikleri yer de Atbaşı oldu. Sahib olduğu üç bin kişilik atlı bir orduyla Kaşgar üzerine yürüyüp, orayı da fethetti. Amcası Oğulcak Kadir Han’ı öldürdü. Kaşgar’da kendisine karşı çıkan asîleri ağır bir yenilgiye uğrattı. Kaşgar halkını İslâm’a davet etti. Onlar da müslüman oldular. Kaşgar’dan sonra Bormekik şehrini de aldı. Memleketin idaresini ele geçirip, ülkesinde İslâmiyet’i sür’atle yaydı.
Abdülkerim Satuk Buğra Han, müslüman olduktan sonra, Allahü teâlânın rızası için cihada başladı. Türk ülkelerinde İslâm’ı yaydı. Zaferler kazandı. Büyük bir mücahid ve cihangir oldu ve her tarafta tanındı. Doğru olarak öğrendiği İslâm dinini hiç saptırmadan Ehl-i sünnet alimlerinin bildirdiği gibi yaydı. Bu, onun en büyük meziyeti ve hizmeti oldu. Onun vesîlesiyle Türklere İslâmiyet saf bir şekilde; Peygamber efendimizin bildirdiği, Eshab-ı kiramın ve Tabiînin aynen naklettiği Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak ulaştı.
Abdülkerim Satuk Buğra Han, Türklere İslâmiyet’i anlatıp yaymakta fazla zorluk çekmedi. Türklerin bazı örf ve adetleri İslâmiyefe uygunluk gösteriyordu. Zaten Türkler, Nuh aleyhisselamın oğullarından müslüman olan Yafes’in neslinden geliyordu. Yafes, mü’min idi. Evladı çoğalınca, onlara reis oldu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi, Allahü teâlâya ibadet ederdi. Yafes nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Bunun evladı çoğaldı. Nesline Türk denildi. Bu Türkler, ecdadı gibi müslüman, sabırlı, çalışkan insanlardı. Bunlar, zamanla çoğalarak Asya’ya yayıldı. Başlarına geçen bazı zalim hükümdarlar, semavî dini bozarak, puta taptırmaya başladılar. Bunlardan, bugün Sibirya’da yaşayan Yakutlar, hâlâ puta tapmaktadır. Dinden uzaklaştıkça, eski medeniyet ve ahlâklarını da kaybetmişlerdi. Hele Hunlar ve onların reislerinden Atilla, dinsizliği ve zulmü ile Allah’ın gadabı ismini almıştı. İslâm güneşi, Mekke-i mukerremeden doğarak, ilim, ahlâk ve her türlü fazilet ışıklarını dünyaya saçınca, Romalıların, Asya’ya kadar yayılan sefahat ve ahlâksızlıkları ve Asya’yı, Afrika’yı kaplamış olan dinsizlik, cahillik ve vahşet altında yetişmiş diktatörler, sömürdükleri insanların İslâmiyet’i işitmelerine, anlamalarına mani oldular. Bu engeller kılıc gücü ile ortadan kaldırıldı. Türk hakanları, asaletleri ve uyanık olmaları sebebi ile islamiyet’in işitilmesine mani olmadılar. Türk’ün asaleti ile İslâmiyet’in şerefi bir araya gelmeden önce, Asurîler Türkistan’a girerek, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıştırmıştı. Tan yeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebepten, güneşin ismi, tanyeri ve nihayet tanrı oldu. Türkler sonradan tekrar iman ile şereflenip, büyük gruplar halinde müslüman oldular. Sapıklık zamanında uydurdukları tanrı ismini kullanmaz oldular. Kur’ân-ı kerîmde bildirilen; “Benim ismim Allah’dır. Beni Allah diye çağırınız. Allah diye ibadet ediniz. Allah diye yalvarınız!” meâlindeki muteaddid ayet-i kerîmelere uydular. Bu bakımdan Allahü teâlâya, kendi istediği ismi söylemeyip de, inanmıyanların, O’nun en sevmediği mabudlarına koydukları tanrı ismi ile O’nu çağırmanın yanlış ve uygunsuz olduğunun şuuruna vardılar.
Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olmakla şereflenmesi ve ülkesinde İslâmiyet’i yayması, Türk Tarihi’nin en büyük ve en güzel hadiselerinden biridir. Daha önceden, Oğuz ve Kalag Türkleri arasında müslüman olan gruplar olmuşsa da, devlet olarak İslâmiyet’i kabul eden ilk Türk boyları Karahanlılar ve İdil Türkleri olmuştur. Türkler devlet olarak müslüman olduktan sonra, İslâmiyet’in bayrakdarlığını yapıp dünyanın dört bir tarafına yaydılar. Eshab-ı kiramdan sonra tarihte nadir görülen hizmetler yapıp, din uğrunda cihad ettiler. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın bildirdiği İslâmiyet’i, Ehl-i sünnet îtikadını; Karahanlı Türkleri, Türkistan’da; Gazneli Türkleri, Hindistan’da; Oğuz, Selçuklu Türkleri, Anadolu’da ve tarihin en muhteşem müslüman Türk devleti olan Osmanlılar da üç kıtaya yaydılar. Böylece müslüman Türkler, İslâmiyet’e bin yıldan fazla bir zaman hizmet ettiler. Abdülkerim Satuk Buğra Han, Karahanlıların başına geçip hükümdar olduktan sonra, kendisinin müslüman olmasına vesile olan Samanîlere de yardımda bulunmuştur. İbn-i Haldun’un “El-iber” add eserinde ve Cemal Karsî’nin, “Mulhakat-us-Surşh” adlı eserindeki rivayete göre 915 (H. 303) senesinde Hasan ibni Kasım Ed-Daî tarafından Cürcan’a vali tayin edilen Leyla bin Nu’man, Samanîlere karşı isyan etmişti. Etrafına da şiîleri toplamıştı. Samanîler, Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan yardım istediler. Samanîlerin kendi orduları Horasan’da başlayan isyanı bastıramamış, asilere yenilmişti. Şiîler, büyük bir ordu ile Horasan’ın merkezi olan Nişabur’u işgal etmişlerdi. Samanîlere yardım etmek üzere hareket eden Abdülkerim Satuk Buğra Han, 921 (H. 309) yılında Leyla bin Nu’man’ın karşısına çıktı. Bu sırada Amid şehrinde bulunan Leyla bin Nu’man’ı mağlub edip yakaladı ve idam ettirip başını Buhara’ya gönderdi.
Abdülkerim Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarda; Yagma, Çiğil, Oğuz kabilelerinin yerleşmiş bulunduğu Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirdi. İslamiyet’i yayma hususunda, meşhûr alimlerden olan Ebu’l-Hasen Muhammed bin Süfyan Kalamati Horasanî’den çok istifade etti. Ayrıca Karahanlılar Devleti’nin doşu kısmına hakim olan Büyük Kağan, Çinlilerden yardım alarak 942 (H. 332) yılında Abdülkerim Satuk Buğra Han’a karşı savaş açtı. Abdülkerim Satuk Buğra Han müslümanların yardım ve desteğiyle, onunla Balasagun savaşını yaptı ve galib geldi.
Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pek çok İslâm alimi gelip, İslâmiyet’i doğru olarak anlattılar ve yayılmasına çalıştılar. Kendisinden sonra Mûsâ Tunga adında bir oğlu yerine geçti. Bundan sonra da bunun oğlu Beytar Süleyman Arslan hükümdarlık yaptı. Başka oğulları ve kızları olduğu da rivayet edilmiştir.
1) Mülhakat-üs-Surah (Cemal Karsî), (nşr. V. Bartold, st. Petersburg) sh. 130, 135
2) Câmi-üd-düvel; sh. 240, 1030
3) El-Kamil fit-tarih
4) El-İber (İbn-i Haldun); cild-4, sh. 339
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-17, sh. 147 cild-9, sh. 249
6) Kaşgar Tarihi (Mehmed Atıf), İstanbul 1300, sh. 52
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
16 Nisan 2016 Cumartesi
SEYYİD BURHANEDDİN TURBESİ kayseri
SEYYİD BURHANEDDİN TURBESİ
kayseri
Türbe, Selçuklu Mezarlığı olan Talas Caddesi üzerindeki bugünkü yerindedir. Daha önce Seyyid Burhaneddin için birkaç defa türbe inşa edildiği sanılmaktadır. Bugünkü türbeyi, 2. Abdülhamid yaptırmıştır. Türbede, Seyyid Burhaneddin'den başka, Zeynel Abidin'de yatmaktadır. Bu türbe, Emir Erdoğmuş Kümbedine bitişik bulunmaktadır. Özelljkle Cuma günü kadınlar buraya gelerek dileklerde bulunur, dua eder ve namaz kılarlar. Seyy'id Burhaneddin'in türbesine ayırıca sünnet edilecek çocuklar da getirilir.
KİTABEDE ŞUNLAR YAZILIDIR:
"Ey ihlas sahibi ziyaretçi ! Burası Hz.Burhaneddin in hürmetine layık türbesidir.Büyük bir saygı ile gir.Eğer irfanın yüzüne sürme çekmek istiyorsan,urhaneddin Hz.nin ayağına alnını sürmelisin"
Seyyid Burhaneddin Özbekistan’ın güneyinde, Afganistan sınırı üzerinde, Amuderya nehri ile Suhanderya nehri kavşağında, yeni Tirmiz şehrinin biraz batısında harabeleri kalmış eski Tirmiz şehrinde (H.56 1/M.1165–6) senesinde doğmuştur.
Tirmiz şehri o zaman yetiştirdiği birçok âlimleri ile ilim, sanat ve kültür merkezi haline gelmişti. Bu şehirde yetişmiş Seyyid Burhaneddin’ in yanında, Ebû Abdullah Muhammed el-Hâkim Tirmizi, Ebû İsa Muhammed b.İsa b.Sevre gibi birçok şöhretli âlimleri sayabiliriz.
Seyyid Burhaneddin, mevlevi kaynaklarında; velilerin ve gerçeği arayanların tacı, temiz ve arif kişilerin özü, kılı kırk yaran (müdekkik), keşif ve sırlar sahibi, Allah’a güvende ve hâkimiyette sebatlı, ilahi bilgide (marifette) taşkın deniz, meczûbların övündüğü gibi saygı değer ifadelerle anılmıştır.
Kayseri’de vefat eden ve kendi adı ile anılan mezarlıkta türbesi bulunan Seyyid’in hayatı hakkında kesin ve geniş bilgiye sahip değiliz; anne ve babasının adını bile bilmiyoruz; hakkındaki bilgiler bazı menakıb kitaplarının kapalı perdeleri arasında örtülü kalmaktadır. O’nun hayatı hakkında bilgi veren en eski kaynaklar, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in (ölm. M. 1312) İbtidânâme adlı Mesnevîsi, Feridun b.Ahmed Sipehsalar’ın (ölm. M. 1312) Risale’si ve Mevlana’nın torunu Çelebi Arif in müridi olan Ahmed Eflâkinin (ölm. M. 1360) Menakıbü’l-Arifîn adlı eserleridir.
O, gerçekleri iyice araştırıp tetkik ettiğinden “ Muhakkik “insanların kalplerinden geçen gizli sırları keşif yolu ile bildiğinden de, “Seyyid-i Sırdân “ lakapları verilmiştir.
Tirmiz şehri o zaman yetiştirdiği birçok âlimleri ile ilim, sanat ve kültür merkezi haline gelmişti. Bu şehirde yetişmiş Seyyid Burhaneddin’ in yanında, Ebû Abdullah Muhammed el-Hâkim Tirmizi, Ebû İsa Muhammed b.İsa b.Sevre gibi birçok şöhretli âlimleri sayabiliriz.
Seyyid Burhaneddin, mevlevi kaynaklarında; velilerin ve gerçeği arayanların tacı, temiz ve arif kişilerin özü, kılı kırk yaran (müdekkik), keşif ve sırlar sahibi, Allah’a güvende ve hâkimiyette sebatlı, ilahi bilgide (marifette) taşkın deniz, meczûbların övündüğü gibi saygı değer ifadelerle anılmıştır.
Kayseri’de vefat eden ve kendi adı ile anılan mezarlıkta türbesi bulunan Seyyid’in hayatı hakkında kesin ve geniş bilgiye sahip değiliz; anne ve babasının adını bile bilmiyoruz; hakkındaki bilgiler bazı menakıb kitaplarının kapalı perdeleri arasında örtülü kalmaktadır. O’nun hayatı hakkında bilgi veren en eski kaynaklar, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in (ölm. M. 1312) İbtidânâme adlı Mesnevîsi, Feridun b.Ahmed Sipehsalar’ın (ölm. M. 1312) Risale’si ve Mevlana’nın torunu Çelebi Arif in müridi olan Ahmed Eflâkinin (ölm. M. 1360) Menakıbü’l-Arifîn adlı eserleridir.
O, gerçekleri iyice araştırıp tetkik ettiğinden “ Muhakkik “insanların kalplerinden geçen gizli sırları keşif yolu ile bildiğinden de, “Seyyid-i Sırdân “ lakapları verilmiştir.
Seyyid Burhaneddin, Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’e intisap ettikten sonra, bütün ömrü, mücahede, riyazet ve müşahede ile geçmiştir. Gençliğinde Bahaeddin Veled’in manevî eğitim altında kırk gün hizmet ettiğinden dolayı velilik ve keşif sıralarına vakıf olmuştur. O, daima tevhidden bahsetmiş, marifetin sırrı olan hakikatleri açıklamaya çalışarak, dünya gösterişine aldanmamayı tavsiye etmiştir. Birçok hakikatleri ve sırları güzel ifade edip, açıklandığından dolayı devrinde tenkide uğramıştır: Zamanın şeyhlerinden biri, “Seyyid, gerçeklere dair sözleri güzel söylüyor; sebep de şeyhlerin kitaplarını, söz ve sırlarını okumuş olmasıdır” deyince, sözüne karşılık olarak başka biri de: “Sen de okuyorsun, nasıl oluyor da öyle söz söylemiyorsun “der. O zaman orada bulunanlar O’nda, “dert, mücahede ve amel vardır. “İşte bu yüzden gerçekleri daha iyi ifade ettiğini belirtmişlerdir.Yine Seyyid Burhaneddin,”Güzel söz söylüyor ama sözlerine Sena’î’nin (ölm. H.5251M. 1131) şiirinden alıntılar yapıyor” dediler. Bu sözden Seyyid haberdar olunca, şöyle dedi:” Bu, şu söze benzer; güneş güzel ama ışık veriyor, bunda bir ayıp yoktur. Çünkü Sena’î’nin sözünü nakletmek, o sözü göstermek, belirtmektir. Zira her şeyi güneş gösterir”
Seyyid burada, Sena’î’nin sözünü güneşe benzetip, bu ışıktan da herkesin faydalanması gerektiğini belirtip, diğer taraftan da Sena’î’nin şiirlerinin değerinin yüceliğini belirtmek istemiştir. Seyyid’in pek cezbeli ve hararetli bir insan olduğu anlatılır.
Seyyid burada, Sena’î’nin sözünü güneşe benzetip, bu ışıktan da herkesin faydalanması gerektiğini belirtip, diğer taraftan da Sena’î’nin şiirlerinin değerinin yüceliğini belirtmek istemiştir. Seyyid’in pek cezbeli ve hararetli bir insan olduğu anlatılır.
alıntıdır.teşekkürler
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
14 Nisan 2016 Perşembe
ABDURRAHMAN DEDE TÜRBESİ
ABDURRAHMAN DEDE TÜRBESİ
ANKARA..KAZAN .. Peçenek Mahallesi
Abdurrahman Dede Türbesi, Ankara İli Kazan İlçesi Peçenek (Köyü) Mahallesi çıkışındadır.
Abdurrahman Dede Kimdir: Peçenek Köyü çıkışında türbesi bulunan zatın tabelasında Horasan Ereni, Hoca Ahmet Yesevi’nin talebesidir ibaresi vardır. Ayrıca tam adıAbdurrahman bin Halil olarak yazılıdır. Hakkında başka bir bilgi yoktur.
Türbe üstü açık mezar şeklindedir. Yakın zamanda yenilenmiştir.
Abdurrahman Dede özellikle yağmur duası için ziyaret edilmektedir.
Kaynakça: www.facebook.com (Peçenek Sayfası)
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
KARA AHMET ZİYARETİ
KARA AHMET ZİYARETİ
ADANA ..Feke ..Kırıkuşağı Köyü
Kara Ahmet Ziyareti |
Kara Ahmet Ziyareti Adana İli Feke İlçesi Kırıkuşağı Köyündedir. Mezar ve su ziyaretgâhıdır.
Hayatı hakkında fazla bir bilgiye sahip olmadığımız Kara Ahmet hükümdar Dakyanus döneminde korkudan dağa kaçmış, buradaki bir mağaraya yerleşmiş ve burada ölmüş.
Kurak mevsimlerde yağmur duasına çıkılmaktadır. Buradan alınan toprak, su ıslatıldığında yağmur yağdığına inanılmaktadır.
Mağaradaki suyla yıkanan sıtmalı kadınların iyileştiği rivayet edilir.
Menkıbeler: 1-) Hükümdar Dakyanus’un zulmünden kaçan Kara Ahmet dağa çıkar ve bir mağarada yaşamaya başlar, sonra da bu mağarada ölür. Mağaradan çıkan suyun şifalı olduğu söylenir.
Kaynakça: Nihat Aytürk - Bayram Altan – Türkiye’da Dini Ziyaret Yerleri – Altanoğlu -1992
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
ŞEYH MEHMED ABDAL TÜRBESİ
ŞEYH MEHMED ABDAL TÜRBESİ
AMASYA ..Taşova ..Şeyhli Köyü
Şeyh Mehmed Abdal Türbesi, Amasya İli Taşova İlçesi Şeyhli Köyündedir. |
Şeyh Mehmed Abdal türbesindeki yazıya göre bölgeye Horasan’dan gelmiş ve Mevlevidir. Bu tabelaya rağmen Alpaslan Kasabasında medfun bulunanSeyyid Nureddin Alparslan er Rufai’nin kardeşi olduğu da söylenmektedir. Zaman için ayrı mezheplere intisap etmiş olabilirler.
Türbe mimari özelliği olmayan üstü kapalı, basit bir türbedir.
Şeyhli Köyü halkı tarafından ziyaret edilen Şeyh Mehmed Abdal Türbesi etrafında ilginç uygulamalar görülmektedir. Mezarlıkta kadın ve erkekler ayrı yerlere gömülmektedir. Mayıs ayında Hıdrellez günü türbe ziyaret edilir, iki rekat namz kılan ziyaretçiler, türbede adaklarını keserek toplu olarak yerler. Türbe etrafında tavuk beslenmez, kadınlar yüksek sesle konuşmaz, davul zurna çalınmaz, eğlence tertip edilmez. Ufak tefek her türlü istek için ziyaret edilen türbede adaklar 6 Mayıs Hıdrellez günü gerçekleştirilir. Adağın illa türbede kesilmesi gerekmez. Yalnız kesilen adak eti kesen tarafından alınmadan tamamen fakirlere dağıtılır.
Menkıbeler: 1-) Köyde Şeyh Mehmed Abdal’ın vasiyetine rağmen bir düğünde türbe yanında eğlence tertip edilmiş. Düğünden sonra düğün sahiplerin evlerine koca taşlar yürümüş. Köylülerde bir daha bunu yapmamaya tövbe etmişler.
2-) Köyün yakınından geçen Zaptiye komutanı ve askerlerini, onların atlarını azıcık yemek ve samanla doyurmayı kerametiyle becermiştir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)