KARIŞIK

15 Mart 2016 Salı

Hz. Ali’nin (a.s) Gizli Defnedilmesi

Hz. Ali’nin (a.s) Gizli Defnedilmesi


Neden? Çünkü Ali’yi (a.s) çok sevenlerin yanında ona büyük bir düşmanlık besleyenler de çoktu. “Ali’nin (a.s) çekicilik ve iticiliği” adlı eserimizde, bu gibi şahsiyetlerin hem son derece çekici, hem son derece itici bir karakter yapısına sahip olduklarını belirtmiştik. Bu gibi insanların seveni de çok olur, sevmeyeni de; dostları seve-seve can verirler böyle insanlar için, düşmanlarıysa insanların en kan içici, en gaddarı olurlar genellikle…

Özellikle, iç düşmanlar; yâni mukaddes görünümlü “hariciler”!! Ne kadar ilginç tir ki, hariciler İslam’ın itikadı meselelerini gerçekten çok iyi bilen, yâni Allah’a inanan, fakat bilgice kıt olan “cahiller”di. Hz. Ali (a.s) bu noktaya bizzat değinerek “İnançları var, ama cahildirler” der ve hariciler (Marikin)le Muaviye taraftarlarını (Kasıtin) mukayese eder:
 “Marikinleri benden sonra öldürmeyin, zira bunlar, Kasıtinlerden farklıdırlar. Marıkinler haktan yana olmak isterler, fakat ahmaktırlar, cahildirler (hakkı batıldan tam teşhis edemezler). Kasıtin ise hakkı bilir, fakat bildikleri halde hakka karşı savaşırlar.”[1]

Onca dostu ve seveni varken neden Ali’yi (a.s) gece karanlığında gizlice gömmüşlerdir?

Sebep haricilerin varlığıdır…

Hariciler, “Ali Müslüman değil” diyorlardı. Yerini bilmeleri halinde gizlice kabri açıp cesedi almaları ihtimali vardı. Bu cihetle Hz. Ali’nin (a.s) mezarı yaklaşık yüz yıl gizli kalmış, yeri halka söylenmemişti.
[2] İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ömrünün son yıllarına kadar mezarın yeri gizli tutulmuş, bu süre zarfında imamlar (a.s) ve ashaptan seçkin bir grup insan dışında Hz. Ali’nin (a.s) mezar-ı şeriflerinin nerede bulunduğundan hiç kimse muttali olmamıştır.

Hz. Ali’nin (a.s) şahadetinden sonra (h: 40), İmam Hasan (a.s), Ramazanın 21. gecesi göstermelik bir cenaze töreni düzenlemiş, karanlık basınca cenazeyi yine tedbirlerle yola çıkararak Medine’ye götürmelerini söylemiştir. Böylece halk, Hz. Ali’nin (a.s) Medine’de defnedildiğini sandı. Bu süre zarfında Hz. Ali’nin (a.s) evlatları, defin merasimine katılan belli bir grup ve Ehl-i Beyt’in (a.s) has taraftarlarından başka hiç kimse onun mezarının yerini bilmedi. 
Mezarın yerini bilen bu şahıslar Kufe yakınlarında bulunan (bugünkü Necef’te) kabr-i şerifi ziyaret etmedeydiler. İmam Cafer Sadık (a.s) döneminde hariciler dağılıp da bu tehlike ortadan kalkınca, Hz. Cafer Sadık (a.s) Safvan’a (Algame duasını nakleden şahıs) kabrin yerini belli edecek bir alamet konulmasını söylediler, bunun üzerine mezar, çardağa benzer bir gölgelikle belirlendi. Bu tarihten itibaren halk mezarın yerini öğrenmiş ve ziyaret edebilmiştir. Bu arada şunu da belirtelim ki Hz. Ali’nin (a.s) cenaze törenine de ancak seçkin ashabdan oluşan az sayıda bir grup katılabilmişti. Emir-ül Mü’minin’in has ashabından olan, onun huzurunda konuşmalar yapan, dönemin tanınmış edebiyatçı ve hatiplerinden Sa’saa b. Suhan cenaze merasimine katılanlardan biridir.

 Cahid, el-Beyan adlı eserinde ondan etraflıca söz eder.

Hz. Ali (a.s) defnedildiğinde cenaze töreninde hazır bulunan herkesi derin bir üzüntü ve hüzün sarmış herkes ağlamaya başlamıştı. Bu sırada orada bulunan ve iyi hatip olan Sa’saa b. Suhan,[3] yüreği hüzün ve kederle dolu bir halde ağlayarak kabrin toprağından bir avuç alıp başına serper ve elini kalbinin üzerine koyup çok sevdiği bu insanın mezarı başında ona içini dökerek şöyle der:
“Ne mutlu sana… Saadetle yaşadın, saadetle de göçüp gittin dünyadan. Allah’ın evine geldin dünyaya gelirken… Allah’ın evinde doğdun, Allah’ın evinde de şehit oldun nihayet… Ey Ali! Ne de büyüktün sen; ve bizler senin karşında ne kadar da küçüktük gerçekten… Allah’a yemin ederim ki eğer insanlar senin gösterdiğin yoldan gitmiş olsalardı nimetler (maddi ve manevi) yukarıdan (ilahi) ve aşağıdan (tabii) kaynayıp dökülürdü onlara… Fakat ne yazık ki halk, kıymetini bilemedi senin… Sana uyacakları, buyruklarına göre amel edecekleri yerde üzdüler seni, yüreğini kana boğdular, sonunda da işte bu hale düşürdüler, öldürüp toprağın bağrına verdiler seni…”

Vela havle vela kuvvete illa billah’il aliyyil azîm.

Kabristana Girince Okunacak Dua

Kabristana Girince Okunacak Dua


Kabirleri ziyaret etmek kadın ve erkeğe menduptur. Resûlullah: “Kabir ziyareti size ahireti hatırlatır.” Buyurmuştur. Kabristana girince şöyle selam verilir:
Esselâmu aleyküm dâre kavmin mü'minin ve innâ inşâel-lâhu biküm lâhikuun. Es'elullâhe lii lekümü'l-âfiyeh.

Kabirleri ziyaret eden kimselerin Yâsin sûresini okuması müstehabtır. Ziyaret anında kabirleri çiğnememelidir. Ayakta ziyaret edip dönmelidir. Bunun böyle olması sünnettir. Selamdan sonra üç İhlas bir Fatiha okumalı, orada yatanların ruhlarına bağışlamalı sonra da şöyle dua etmelidir.


Allahümme rabbe hâzihi'l-escâdi'l-bâliyeti vel'-ızâmi'n-naharati, haracat mine'd-dunyâ ve hiye bike mü'minetün febelliğ ileyhâ ravhan minke ve selâmen minnâ. Allahümme ravvih ervâhahüm biravhin lâ ilâhe illallâh ve nevvir kubuurahüm bi-nuuri Muhammedin rasuulillâh.

“Her kim mezarlığa girince bu selamı okursa, Allah-ü Teâlâ o kimsenin amel defterine Adem (A.S.) dan kıyamete kadar gelmiş ve gelecek müminlerin adedi kadar sevap yazar.” 

Kabirlerin üzerine oturmak, kabirleri çiğnemek ve kirletmek dinen yasaktır.




YASİN....

Bismi’llâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm

(1) Yâsiyn (2) velkur'ânilhakiym (3) inneke leminelmürseliyne 
(4) alâ siratin müstekiym (5) tenziylel aziyzirrahiym 
(6) litünzire kavmen mâ ünzire abâühüm fehüm ğafilûn 
(7) lekad hakkalkavlü alâ ekserihim fehüm la yü'minun 
(8) inna cealnâ fiy a'nakihim ağlâlen fehiye ilel'ezkani fehüm mukmehun 
(9) ve cealna min beyni eydiyhim sedden ve min halfihim sedden feağşeynahüm fehüm lâ yübsirun 
(10) ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm lâ yü'minun 
(11) innema tünzirü menittebe azzikre ve haşiyer rahmane bilğayb febeşşirhü bimağfiretin ve ecrin keriym 
(12) inna nahnü nuhyilmevta ve nektübü ma gaddemu ve asarehüm ve külle şey'in ahsaynahü fiy imamin mübiyn 
(13) vadrib lehüm meselen ashabel karyeh izca ehel mürselun 
(14) iz erselna ileyhimüsneyni fekezzebuhüma feazzezna bisalisin fegalû inna ileyküm mürselun 
(15) galu mâ entüm illâ beşerün mislüna ve mâ enzelerrahmanü min sey'in in entüm illâ tekzibun
(16) galu rabbüna yalemü inna ileyküm lemürselun
(17) ve ma aleyna illelbelağul mübiyn
(18) kâalû inna tetayyerna biküm lein lem tentehu lenercümenneküm ve leyemessenneküm minna azabün eliym
(19) kâalu dairüküm meaküm ein zükkirtüm bel entüm kavmün müsrifun 
(20) ve cae min aksalmediyneti recülün yes'a, gale ya gavmit tebiul mürseliyne
(21) ittebiu men lâ yes’elüküm ecren vehüm mühtedun
(22) ve maliye la a'büdülleziy fetareni ve ileyhi türceun
(23) eettehizü min dunihi aliheten in yüridnir rahmanü bidurrin lâ tuğni anniy şefaatühüm şey'en ve lâ yünkizune
(24) inniy izen lefiy dalâlin mübiyn (25) inniy amentü birabbiküm fesmeun
(26) giyledhulil cenneh, gale ya leyte gavmiy yalemune
(27) bima gğafere liy rabbiy ve cealeniy minel mükremiyn 
(28) ve ma enzelna alâ gavmihî min badihî min cündin minessemâi ve ma künna münziliyne
(29) in kânet illâ sayhaten vahideten feiza hüm hamidun
(30) ya hasreten alel ibad ma ye'tiyhim min resulin illâ kanu bihî yestehziun
(31) elem yerev kem ehlekna kablehüm minelguruni ennehüm ileyhim lâ yerciun
(32) ve in küllün lemma cemiun ledeyna muhdarun 
(33) ve ayetün lehümül ardulmeyteh ahyeynaha ve ahrecna minha habben feminhü ye'külun
(34) ve cealna fiyha cennatin min nehiylin ve a'nabin ve feccerna fiyha mineluyuni
(35) liye'külu min semerihî ve ma amilethü eydiyhim efelâ yeşkürune
(36) sübhanelleziy halekal ezvace külleha mimma tünbitül ardu ve min enfüsihim ve mimma lâ yalemun
(37) ve ayetün lehümülleyl neslehu minhünnehare feizahüm muzlimune
(38) veşşemsü tecriy limüstekarrin leha zalike takdiyrül aziyzil aliym
(39) velkamere kaddernahü menazile hatta a'dekel urcunil kadiym
(40) leşşemsü yenbeğiy leha en tüdrikel kamere ve lelleylü sabikun nehar ve küllün fiy felekin yesbehun
(41) ve ayetün lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fiyl fülkil meşhuni
(42) ve halakna lehüm min mislihî ma yerkebun
(43) ve in neşe' nugrikhüm felâ sariyha lehüm ve lâ hüm yünkazune
(44) illâ rahmeten minna ve metaan ilâ hiyn
(45) ve iza kiyle lehümütteku ma beyne eydiyküm ve ma halfeküm lealleküm türhamune
(46) ve ma te'tiyhim min ayetin min ayati rabbihim illâ kanu anha mu'ridiyn
(47) ve iza kiyle lehüm enfiku mimma rezekakümullahü, kalelleziyne keferu, lilleziyne amenû enutimü men lev yesaullahü at'ameh, in entüm illâ fiy dalâlin mübiyn
(48) ve yegûlûne meta hazalva'dü in küntüm sadikiyn
(49) ma yenzurune illâ sayhaten vahideten te’huzühüm ve hüm yehissimun
(50) felâ yestetiyune tavsiyeten ve la ilâ ehlihim yerciun
(51) ve nüfiha fiyssuri feizâhüm minel'ecdasi ilâ rabbihim yensilun
(52) galu ya veylena men beasena min merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekalmürselun
(53) in kanet illâ sayhaten vahideten feizahüm cemiyun ledeyna muhdarun
(54) felyevme lâ tuzlemü nefsün şey'en ve lâ tüczevne illâ ma küntüm ta'melun
(55) inne ashabel cennetil yevme fiy şügulin fâkihun
(56) hüm ve ezvacühüm fiy zilâlin alel'erâiki müttekiun
(57) lehüm fiyha fâkihetün ve lehüm ma yeddeun
(58) selâmün kavlen min Rabbin rahiym (59) vemtazul yevme eyyühel mücrimun
(60) elem ahad ileyküm ya beniy ademe en lâ ta'büdüs şeytan innehu leküm adüvvün mübiynün
(61) ve enibüduniy, haza siratun müstekiym
(62) ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra efelem tekunu ta'kilun
(63) hazihî cehennemülletiy küntüm tuadun
(64) islevhel yevme bima küntüm tekfürûn
(65) elyevme nahtimü ala efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm bimâ kânu yeksibûn
(66) velev neşâu letamesna alâ ayünihim festebekussirata feenna yübsirun
(67) velev neşaü lemesahnahüm alâ mekanetihim femestetau mudiyyen ve lâ yerciun
(68) ve men nüammirhü nünekkishü fiylhalk, efelâ ya'kilun
(69) ve ma allemnahüş şi're ve ma yenbeğiy leh, in hüve illâ zikrün ve kur'ânün mübiyn
(70) liyünzire men kane hayyen ve yehik kalkavlü alelkafiriyne
(71) evelem yerev enna halakna lehüm mimma amilet eydiyna enamen fehüm leha mâlikun
(72) ve zellelnaha lehüm feminha rekubühüm ve minha ye'külun
(73) ve lehüm fiyha men'afiu ve meşarib efelâ yeşkürune
(74) vettehazu min dunillâhi âliheten leallehüm yünsarun
(75) lâ yestetiyune nasrehüm ve hüm lehüm cündün muhdarun
(76) felâyahzünke kavlühüm, innâ na’lemü ma yüsirrune ve ma yulinun
(77) evelem yerel'insanü enna halaknahü min nutfetin feiza hüve hasiymün mübiyn
(78) ve darebe lena meselen ve nesiye halkah kale men yuhyiylizame ve hiye remiym
(79) kul yuhyiyhelleziy enşeeehaa evvele merreh ve hüve bikülli halkin aliymün
(80) elleziy ceale leküm mineş şeceril'ahdari naren feiza entüm minhü tukidûn
(81) eveleyselleziy halekassemavati vel'arda, bikâdirin alâ en yahlüka mislehüm, belâ ve hüvel hallâkul aliym
(82) innemaaa emrühûu izaaa erade şey’en, en yekule lehu kün, feyekun
(83) fesübhanelleziy biyedihî melekûtü külli sey'in ve ileyhi türceûn.
                                   ..........sadakallahulaziiym........





 3.KEZ OKUNACAK...

İhlas Suresi

İhlas Suresi Kur'an'ın 112. suresidir. Mekke'de indirilmiştir. 4 ayetten oluşmaktadır. İhlâs Suresi, Kur'an'ın en kısa surelerinden biridir ve tevhid inancının en kısa ve öz ifadesi olarak kabul edilir. İhlas Suresi Türkçe Okunuşu
 3.KEZ OKUNACAK...

 Bismillahirrahmânirrahîm.
  1. Kul hüvellâhü ehad
  2. Allâhüssamed
  3. Lem yelid ve lem yûled
  4. Ve lem yekün lehû küfüven ehad
İhlas Suresi'nin Türkçe Meali (Anlamı) Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
  1. De ki; O Allah bir tektir.
  2. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir).
  3. Doğurmadı ve doğurulmadı
  4. O 'na bir denk de olmadı.

fatiha...
1 kez okunacak
Okunuşu
1- Bismillahirrahmânirrahîm.
2- Elhamdü lillâhi rabbil'alemin
3- Errahmânir'rahim
4- Mâliki yevmiddin
5- İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în
6- İhdinessırâtel müstakîm
7- Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn
Anlamı
1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
2- Hamd o âlemlerin Rabbi,
3- O Rahmân ve Rahim,
4- O, din gününün maliki Allah'ın.
5- Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
6- Hidayet eyle bizi doğru yola,
7- O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların
ve o sapmışların yoluna değil.





YASİN:
türçe meali

1 - Yâsîn.
2-3 - Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi
4 - Dosdoğru bir yol üzerindesin.
5-6 - Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
7 - Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.
8 - Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
9 - Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.
10 - Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.
11 - Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.
12 - Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imam-ı mübin"de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.
13 - Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.
14 - Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
15 - Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
16 - Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."
17 - "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
18 - Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
19 - Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
20 - O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
21 - "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."
22 - "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
23 - "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."
24 - "Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."
25 - "Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."
26 - (Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"
27 - "Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."
28 - Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
29 - Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
30 - Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
31 - Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.
32 - Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.
33 - Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
34 - Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.
35 - (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36 - Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.
37 - Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.
38 - Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
39 - Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.
40 - Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.
41 - Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.
42 - Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.
43 - Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.
44 - Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.
45 - Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,
46 - Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.
47 - Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.
48 - Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.
49 - Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.
50 - O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.
51 - Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.
52 - Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler.
53 - Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.
54 - Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
55 - Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.
56 - Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
57 - Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.
58 - (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır.
59 - Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.
60-61 - "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)
62 - Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?
63 - İşte bu size vaad edilen cehennemdir.
64 - Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.
65 - Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.
66 - Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?
67 - Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.
68 - Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?
69 - Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
70 - (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.
71 - Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.
72 - Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.
73 - Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
74 - Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.
75 - Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.
76 - O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.
77 - İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?
78 - Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.
79 - De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."
80 - Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.
81 - Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.
82 - O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.
83 - O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.





kısaca....yasin-i şerif okunacak... 

3 kez ihlas 1 kez fatiha okunacak..

ahteri..

14 Mart 2016 Pazartesi

BÜĞÜLÜ BABA ( SOFU SULTAN )

BÜĞÜLÜ BABA ( SOFU SULTAN )

karaman

Gerçek adı ve hayatı hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte halkımız arasında kuşaklardır aktarılan söylenceler vardır. Bu söylenceler birbirinden oldukça farklıdır. Yaklaşık 15 yıldır yapmış olduğum derlemeler sonucunda adının Abdullah olduğu tespit edilmiştir. Bu Allah dostu aynı zamanda devrinin âlimlerinden birisidir ve çevrede Sofu Sultan diye bilinmektedir. Silifke sancağında yaşamaktadır.


Daha sonra Silifke mutasarrıfı ile ara çıkan problemden dolayı sıkıntılı bir hayat yaşamaktayken, bir gün askerin birisi “Geceleyin seni ortadan kaldıracaklar acil olarak buralardan ayrılman gerekir.” diye haber getirmesi üzerine gece vakti Silifke’den ayrılır. Ayrılırken kendisine haber getiren askere “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” der. Avşar Yörüklerinin beyine sığınır ve kendisini korumasını ister.
                                                                                                              ŞİFALI  ÇAMUR

Avşar Beyi kendisini Fariske’ye gönderir ve güven altında yaşama teminatı verir. Köye geldiği zaman köy şimdiki yerinde değildir. Asmaarası, Hüsenyakası, Aşağıköy, Çataltaş ve Kale çevresindedir. Bu arada kendisi hayvancılık yaparak geçimini sağlamaktadır. Kendisi kış mevsiminde kale civarında (Bu günkü Mıhlıca mevkiinde) ilkbaharda Deliktaş ve bulunduğu yerde yazın ise Dede ardıç ve Dede Yanı denilen yerlerde ikamet etmekte, güvenli bir hayat sürmektedir.

Günler günleri kovalarken bir gün Silifke Mutasarrıfı temreğe denen bir cilt hastalığına yakalanır doktorlar bir türlü çare bulamazlar. Birçok sıkıntıdan sonra Sofu Sultanın Silifke’den kaçmasına yardımcı olan asker: “Efendim sizin dermanınızı galiba biliyorum” deyince, Mutasarrıf: “Söyle o zaman nedir bunun ilacı, çaresi” der. Asker: Efendim Sofu Sultan buradan ayrılırken “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” demişti” der.

Silifke Mutasarrıfı Sofu Sultan’ın her yerde aranıp bulunmasını emreder. Aramaya çıkanlar arasında Silifke’den ayrılmasına yardımcı olan askerde vardır. Uzun aramalar sonunda Şimdi türbesinin bulunduğu yerde hayvanları ile meşgulken karşıdan gelen askeri görür, tanır. Daha yanına gelmeden seslenir:

—Neden geldiğinizi biliyorum der. Elindeki asasını yere vurur vurmaz yerden çamur çıkmaya başlar.

—Alın bunu götürün yaralarına sürün hiçbir şeyi kalamayacak der. Gerçektende çamur derman olmuştur yaraya.

Bu olaydan sonra şanı ve İlmi kısa zamanda etrafa yayılınca şimdiki türbesinin yanına medrese yapılır ve burası bir merkez haline gelir. Yerden buğu halinde çamur çıktığı için halk arasında adı Buğulu Baba olarak anılmaya başlanmıştır. Bu ününden sonra yörenin en büyük pazarı burada kurulmaya başlanır. Sadece Günder Köyünden pazara 40 atlının geldiği söylenir pazara. Zamanla burada bir medrese yapılmış fakat bu gün medreseden hiçbir eser ve yıkıntı kalmamıştır.

Köylü arasında Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi dede olarak biline gelir. Dede denilen türbe yaklaşık bir metre yüksekliğinde taş duvar ile çevrili iken son zamanlarda mezarlıkta yapılan çevre düzenlemesi ile Buğulu Baba’nın üstü kapatılarak güzel bir türbe haline getirilmiştir. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar buraya gelerek cilt hastalıklarına dertlerine şifa bulmaktadır.

ETHEM BABA..erzurum

ETHEM BABA..erzurum






Ethem Baba Narman bahçesinin güllerinden biridir. Bu gül, bu gün ilçe merkezinde Erzurum Caddesi Üzerinde orta noktada durmaktadır. Kabri şerifi dört yanından ilçe halkına yol vermektedir. Bu haliyle de anlayabilene çok şeyler anlatmaktadır. Ethem Baba’yı üçüncü göbek torunu yani oğlu Ahmet, onun oğlu Yakup, Yakup’un oğlu Nurullah Savaş Bey ile buluştuk. Biz sorduk, o anlattı. Bu arada Nurullah Bey bize ellerinde  evlerinde bulunan arşivlerinden icazet ve sisilenamenin bir suretiyle birlikte “Virt” belgesi de takdim etti.
                Ethem Baba, 1836 tarihinde Erzurumda dünyaya teşrif etmiş, asıl adı İbrahim, mahlası Ethem dir. Halk arasında Ethem Baba olarak bilinir. Babası Şeyh Muhammed Nesibi ailesi Afganistandan muhacir imiş.
                Silsilename tarik – i halvetiyenin Şemsiye kolunu beyan etmekte, kısaca Halveti Şemsuddin – i Sivasi, Abdülmecit Şirvani, Şeyh Şah Kubat – ı Şirvani, Seyyid Pir Yahya Şirvani, Ahmedü’n Sani, Şemsuddin evladı Eşşeyh İbrahim Ethem bin Şeyh Muhammed Nesib Erzurimi diye geçmektedir. Ayrıca sisile sonunda takip edilecek zikir, okunan dua, ve tesbihat sonunda silsile – i ervahı şerifleri için cemi – i islamı ervahı şeriflerine hibe ve hediye eyledik, tegebbel  minna ya ilahi hu… ile sonlanmaktadır.(istiğfar ve zikir halveti yolunun temel uygulamasıdır.)
                İbrahim Ethem Efendi, Halveti’nin Sivasiye kolundan Şemseddin Sivasi(Şemsi Suzi) nin talebesi olmuş, yanında yetişerek icazet almıştır.
                Nurullah Bey’in anlatımında dedelerinin medrese eğitimi yok imiş. Rüya aleminde Batını ilmiyle olgunlaşmış, kendini ibadet ve taate vermiş. Birgün yine rüya aleminde Hz. Ali (R.A.) yi görerek Sivas’a gidip, Şemsi Suzi Hazretlerine talebe olması emrolunmuş. Sivas’a giderek şeyh efendiden kabul görmüş, halvet odasında inzivaya alınmış. Manevi terbiyesi tamamlanıp şeyhinin istediği olgunluğa geldiğinde icazeti verilerek, insanlara nasihat edip Resul – i Ekrem (S.A.V.) in güzel ahlakını hal ve hareketleriyle İslamiyet’i anlatmak, halkı irşad etmek üzere Narman’a gönderilmiştir. Ömrünün sonuna kadar verilen görevi ifa etmiştir.
                Mezar taşındaki
                “Tarikimiz Nakşibendi,
                Mesleğimiz Halveti,
                Edebimiz Kadiridir.
                Biz Muhammet ümmeti,
                Oniki tarikatta vardır,
                Şeyhimizin himmeti.”
                Bu ifadeye göre şeyh efendi üç tarikatın yolunu birlikte uygulamış. Halk arasında çok tanınan Avni mahlaslı Abdullah Hoca ve Molla Recep yetiştirdiği müritlrindendir. Tasavvufla ilgili kitap ve beyitlerinin var olduğu, bunların birinci dünya savaşı sırasında yakılarak imha edildiği ifade edildi.
                Torunu “Başımız sıkıştığında önce Allah’ın yardımı sonra dedemizin himmeti bize yetişir, rahatlarız. Kazada imar düzenlemesi yapılırken kabir kaldırılmak istenmiş, bu durumdan ailesi çok müteessir olmuş. Ethem Baba gece rüyalarına geliyor ve “Siz rahat olun ben kendime sahibim ve sahibim de var” demiş. Narman halkı ve çevre Ethem Baba’yı sahiplenerek kabrin olduğu yerde kalmasını sağlamış.
                Ethem Baba hal ehli birisi. Ayakkabı tamirciliğiyle yani elinin emeğiyle kazanmış, aile efradının geçimini temin etmiş. Kimseden bir şey beklememiş. Hicri 1331/Miladi 1913 yılında hakkın rahmetine kavuşarak şimdiki bulunduğu türbeye defnedilmiş.