KARIŞIK

17 Şubat 2016 Çarşamba

Baba Cafer Türbesi, Eminönü, İstanbul


İstanbul ili Eminönü ilçesi, Zindankapı’da Zindan Hanı içerisinde olan türbe, asıl ismi Seyyit Cafer olan ve halk arasında Baba Cafer olarak tanınan Seyyit Cafer’e aittir. Seyit Cafer’in yaşamı ile ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır. Onunla ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi ile Hafız Hüseyin’in Ayvansaray-i Mecmua-i Tevarih isimli eserinde bazı bilgiler bulunmaktadır. Bunlara dayanılarak Baba Cafer’in Bağdat doğumlu ve İmam Hüseyin soyundan olduğu, Sıddıkiye Tarikatına mensup olduğu öğrenilmektedir.

Abbasi halifelerinden Harunu Reşit (789–809) döneminde Baba Maksut ile birlikte İstanbul’a Müslümanlar ile Bizanslılar arasındaki gerginliği gidermek amacı ile gönderilmiştir. İstanbul’da o zamanlar Bizanslıların egemenliği altında olup, Kocamustafapaşa’da da bir Müslüman mahallesi bulunuyordu. Baba Cafer ile birlikte gelen heyet bu Müslümanlarla Bizanslılar arasındaki anlaşmazlığı gidermek amacı ile İstanbul’a gelmiştir. Baba Cafer Kocamustafapaşa’da birçok Müslüman’ın öldürüldüğünü, cesetlerinin gömülmesine izin verilmediğini görmüş ve bunun üzerine Bizans İmparatoru I. Nikeforos’un huzuruna çıkarak gördüklerini anlatmıştır. İmparator Baba Cafer’in söylediklerini dinlemiş, ancak “Allah’a inanan insanların böyle gaddarlık yapamayacağını” söylemesi üzerine imparator kızmış ve onu zindana attırmıştır. Baba Cafer ile birlikte gelen Baba Maksut İmparatoruz yola getirmiş ve bütün Müslüman şehitlerinin gömülmesini sağlamıştır.

Kaynaklara göre Baba Cafer zindanda bazı kerametler göstermiştir. Baba Cafer’in ölümü ile ilgili bir takım rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan birine göre; İmparator tarafından zehirletilmiş, diğeri; kendi eceliyle ölmüş, bir diğeri de Bizans askerleri tarafından öldürüldüğüdür. İmparator Baba Cafer’in cesedini zindana gömdürmüş, bu arada zindancının Müslüman olup, Ali ismini aldığını öğrenince de onu da öldürerek Baba Cafer’in yanına gömdürmüştür.

Baba Cafer’in kerametlerinin çokluğundan söz edilir. Bunlardan birine göre Bizans İmparatoru Nikeforos’un emriyle zincirlenmiş, bir süre sonra zindancı zincirin olmadığını görmüş ve onu tekrar zincire vurmuştur ancak, bu zincir de yok olmuştur.

Baba Cafer Türbesi, İstanbul şehir surlarının Haliç kulelerinin bitişiğinde bir zindan içerisindedir. Türbe dikdörtgen planlı, tahta zeminli olup, üzeri beşik tonozla örtülüdür. Türbenin içerisine Zindan Han’dan dar ve demir bir kapıdan girilmektedir. Bu kapı 1990 yılında Zindan Hanı’nın restorasyonu sırasında kapatılmıştır. Türbe içerisinde bir su kuyusu bulunmaktadır. Aydınlatılması beş küçük mazgal deliği ile sağlanmıştır. Sultan II. Mahmut zamanında bu türbe onarılmış ve bunu belirten bir kitabelerden biri demir kapının arkasına, diğeri de sokak kapısının üzerine konulmuştur.
Demir kapının arkasındaki kitabe:
“Şâh-ı kerrar şiyem Hazret-i Sultan Mahmud
Hüsn-i hulk ile odur fahr-i mülûk-i İslâm
Devr-i Fatih geçeli işbu makam-ı Rûşen
Olmamışken himem (tevsi’ine?) mazhar-i tâm
Kıldı tecdidine ferman o müceddid unvan
Câ’fer’in rühunu şâd eyledi ber vech-ı merâm
Öyle Câ’fer ki Hassan tenine kılınmış idi
Tâbiin ahdi şehidâ bu mahal içre niyâm
Gel de ihlâs ile ol cay-i icâbettir bu
Sübhagerdâni dua şâh-i Cihan’a müdâm
Âlem oldukça nazargâh-i velî agâh
Dâim itdün şeh-i devran-ı Hüda-yi Alâm
Bende-i sâdıkı Es’ad dedi zibâ tarihi
Merkad-i Câ’feri yapdı ne güzel şah-i enam.
1250 (1834–1835).”

Sokak Kapısı üzerindeki kitabe;

”Merkadi Hazreti Cafer radiyallahü anhü
1298 (1881)
Gel ziyaret kıl niyaz et Câferül-ensâriye
Müptelâyi derd olanlar biavnillah olur hoş
Gerek ekdar gerek emraz nedenlü hüznü endişe
Nâmurâdı bernürâd ider iden eyle gûş
Kıraat eyle üç ihlâs dahi surei Fâtiha
Bu âli Ali Babayı saksın eyleme ferâmûş
Eğer mü’min eğer gayri alub bir katre âbından
Hâsılı câhi necatden her kim eylerse nûş.”

Türbe içerisinde Baba Cafer ile Zindancı Ali’nin sandukaları bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.

Ali Rıza Efendi Türbesi, Üsküdar, İstanbul

 Ali Rıza Efendi Türbesi, Üsküdar, İstanbul
İstanbul Üsküdar ilçesi, Sultantepe’de Münir Ertegün Sokağı’nda, Özbekler Tekkesi’nin yanındaki mezarlığın önünde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Günümüze gelen türbe yenilenmiş olmasına rağmen XIX. yüzyılın sonlarına ait olduğu sanılmaktadır.

Ali Rıza Efendi’nin kim olduğu konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Türbe üzerinde sonradan yerleştirilmiş kitabede Ali Rıza Efendi’nin 15 yaşında öldüğü yazılıdır.

Türbe yığma taştan ahşap çatılı olup, arka ve sağ cephesinde bir hacet penceresi vardır. Halk arasında Hacı-Hoca Türbesi olarak bilinen türbenin içerisinde bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Hacı-Hoca ismi ile tanınan Semerkantlı Şeyh Abdullah Efendi’nin bu türbe ile bir bağlantısı yoktur.

Karadavut İzmiti Hazretleri (Davutkadı Hazretleri)


Karadavut Hazretleri Türbesi

Kara Davut İzmiti yada Davutkadı olarak ta bilinen Kara Davut, ünlü bir Türk din bilginidir.Müeyyetzade ve Mevlana Lütfi gibi dönemin ünlü alimlerinden dersler almıştır.Bursa Kadısı olarak çeşitli yerlerde müderrislik yapan Davut Kadı, 934 Hicri (1527) yılında bu görevden alınmıştır.
Daha sonra Bursa vakıflarını incelemiş, kontrol etmiş, Vakıf malları onun yaptığı tespitlerle işlem görmüştür.Tasavvuf ve din konularında da çalışmış ve çoğunluğu kendinden önceki bilginlerin çalışmalarının yorumları niteliğinde eserler yazmıştır.948 Hicri (1541) yılında Bursa’da vefat etmiştir.
Adını alan Davut Kadı semtinde yine adını alan Davut Kadı camisi mevcuttur.
Başlıca Eserleri;
  • Telhis-i Takrir-i Kavanin ( Yasaların Yazdırılması Üstüne Özet )
  • Şerh-i Delail-i Haytat (Duaların Açıklanması )
  • Haşiye Eş-Şerh İş-Şemsiye ( Şemsiye Yorumuna – ek – )
  • Şerh-i Kaside-i Nuriye ( Nuriye Kasidesinin Yorumu )
Yukarda yazdığım kitabi bilgiye ek olarak bir de artık şehir efsanesi midir bilemem, Can Bayatarkadaşım anlattı, Davutkadı Türbesinin olduğu yerde bir ev varmış ve evde kalanlar sürekli rahatsız oluyorlarmış.Sebebini merak ediyorlar ve buralarda yaşayan zaten semte adına veren Davut Kadı Hazretlerinin yatırı olduğunu düşünüyorlar.Bir gece Kara Davut Hazretleri evde kalanların rüyasına giriyor ve olaylar evin yıkılması ve yatırın bulunması ile son buluyor.Bu hikayeyi orda yaşayanlardan da dinleyeceğim doğru mu gerçek mi hep beraber öğreneceğiz :)
Türbe Yeşilyayla caddesin de yer alan Yıldırım Bayezit Heykelinin tam üstünde yer alan yokuş yukarı yolda bulunmaktadır.

Karadavut Hazretleri Türbesi

AT MEZARI TÜRBESİ..karacaahmet



İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Karaca Ahmet Türbesi’nin yakınında bulunan bu mezarın Karaca Ahmet Sultan’ın atına ait olduğu söylenmektedir. İbrahim Hakkı Konyalı da bu mezarın Rum Paşazade Nişancı Hamza Paşa’ya ait olduğunu belirtmiştir. Türbenin kitabesi bulunmamaktadır. 

Hamza Paşa, Sultan III. Murad (1574–1595) devri Sadrazamlarından olup, Reisülküttaplık ve Nişancılık görevlerinde bulunmuştur. 1585 yılında Sadrazam olmuş, üç kez Nişancılık ve Anadolu Beylerbeyliği yapmıştır. Sultan I. Ahmet (1603–1617) tarafından ilk nişancılığından 1591 tarihinde azledilerek Köstendil Sancak Beyliğine atanmışsa da bunu kabul etmemiştir. Sultan III. Mehmet’in (1595–1603) tahta geçmesi üzerine Anadolu Beylerbeyliği ile taltif edilerek paşa unvanı verilmiştir. Bundan sonra ikinci kez Nişancı olmuş, III. Mehmet tarafından yeniden azledilmiştir. En son Sultan I. Ahmet tarafından bir kez daha Nişancılığa getirilmiş ve 1604–1605 yılında yeniden azledilmiştir. Bundan bir yıl sonra 1606 yılında da ölmüştür. 

Türbe Klasik Osmanlı mimari üslubunda açık türbe şeklindedir. Yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır. Birbirlerine yuvarlak tuğla kemerlerle bağlı altı granit sütunun taşıdığı altıgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Sütunlar arasında demir şebeke ve türbeye giriş kapısı bulunmamaktadır. 

Türbe içerisinde Hamza Paşa’ya ait olduğu sanılan bir mezar bulunmaktadır

ZEYNEP-KÂMİL TÜRBESİ..üsküdar

Türbe, eski Zeynep-Kâmil Hastahanesi önünde ve Salı Sokağı'na açılan bahçe kapısının sağ tarafındadır. İlk nazarda dört yüzlü gibi görülen türbe, köşe kırmalarının da sayılması ile sekiz yüzlüdür. Kurşun kaplı tek sağır kubbesi, bu yüzlere uydurulduğundan, parçalıdır.
Tepesine pirinç bir alem yerleştirilen kubbe, mermer kaplı bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Bu kasnağın altında mermer bir silme, türbeyi çepeçevre dolaşır. Türbenin köşe bağlantıları, pencere, kapı söveleri ve başlıkları, pencere altları tamamen mermerdir. Türbe, üç pencereden ve tek kapıdan ışık alır.

SÜT BABA TÜRBESİ.nuhkuyusu..üsküdar


Türbe, Kapıağası semtinde, Karacaahmet Sultan Türbesi'nin arkasında, Nuhkuyusu Caddesi üzerinde ve Mehmet Çavuş Sokağı ile Arakiyeci Sokağı arasındadır. Tam karşısında 1206 (1791-92) tarihinde yaptırılan Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi ve eskiden semtin Kuyubaşı ismiyle anılmasına vesile olan mermer bilezikli kuyu ve ayrıca 15 m yüksekliğinde bir su terazisi bulunmaktadır.
Türbe Nuhkuyusu Caddesi'ne açılan bir çıkmaz sokak üzerinde ve bu sokağın sol tarafındadır. Sağ tarafında ise İbrikdar Hüseyin Ağa'nın 1206 (1791-92) tarihinde yaptırmış olduğu ve kendisinin de medfun bulunduğu bir namazgâh bulunmaktadır. Bu çıkmaz yoldan, bugün yerinde bir taşçının bulunduğu ahşap Şeyh Hafız İsmail Efendi Tekkesi'ne gidilirdi. Set üzerindeki bu açık türbenin içinde Selim Sultan Dede ile Nenesi Dede'ye ait iki kabir vardır.

KEFÇE DEDE TÜRBESİ..ahmediye ..üsküdar

Türbe, Ahmediye Camii'nin mihrab duvarı önündedir. 947 (1540) yılında vefat eden ve Ahmediye Camii yerindeki ilk mabedin bânisi olan Kefçe Dede'nin kabri üzerine 1722 tarihinde yaptırılmıştır.
Bir halk söylentisine göre, şimdiki Ahmediye Camii'nin bânisi Tersane Emini Ahmet Ağa, kendisine bir türbe yaptırmak istemiş fakat gördüğü bir rüya üzerine bundan vazgeçerek Kefçe Dede namıyla şöhret bulan Mehmet Dede'nin kabri üzerine görülen bu türbeyi yaptırmıştır.

İZMİRLİ ALİ PAŞA TÜRBESİ..dogancılar..üsküdar

Türbe, Doğancılar'da Çakırcıbaşı Hasan Paşa Cami'inin kuzey tarafında olup, camiin son cemaat yerine bitişiktir. Ön tarafında, 1703 tarihli çeşmesi, sol tarafında ise Hacı Ahmet Paşa Türbesi vardır. Bu açık türbenin Çakırcı Hasan Paşa Camii ile beraber 1558 tarihinde yapılmış olduğu, son cemaat yeri ile olan kesme taş bağlantılarından anlaşılmaktadır.
Evliya Çelebi, Hacı Paşa'nın bir de darü'l-kurrasının bulunduğunu bildirmektedir. Bu mektebin, Ali Paşa Türbesi'nin yerinde veya üzerinde olduğu sanılmaktadır. Çelebi, bu darü'lkurradan dolayı Çakırcıbaşı Camii'ne "Hacı Paşa Mescidi" demektedir.
Ali Paşa'nın 1133 (1721) tarihinde gömülmesi ile burasının türbe haline getirildiği, kendisinden evvel bu yere hiç bir kimsenin gömülmemesi ile sabittir. 1721 tarihinden evvel mektebin yıkılmış olabileceği de akla gelebilir. Türbenin, son cemaat yerine bakan yüzünde üç, Hacı Paşa Türbesi'ne bakan cephesinde dört, iki yanda ise sağda üç, solda iki penceresi vardır. Pencereler dökme demir şebekelidir. Tamamen kesme taştan yapılan duvarlarının üzeri harpuştalıdır.
Türbe tarafındaki yüzüne bir kuş evi yapılmıştır. Dellak lâkabı ile anılan Ali Paşa, 1114 (1702) tarihinde sipahiler ağası olmuş ve sonra sadaret kethüdalığı görevine getirilmiştir. Vezirlikle yeniçeri ağası olan Ali Paşa, Belgrad, Tımaşvar ve Rumeli valiliklerinde bulunmuş ve daha sonra da Mısır, Erzurum ve Azak'a memur edilmiştir. Kandiye Muhafızlığı'ndan tekrar Mısır Valisi olmuşsa da 20 Ağustos 1720'de Boşnak Recep Paşa'nın Mısır Valiliği'ne atanması üzerine açıkta kalmıştır.
Bu sırada, Ali Paşa'nın üzerinde kalan beylik alacaklarının tahsili için Kapucubaşı Hısım Mehmet Ağa Kahire'ye gönderilmişti. Mehmet Ağa, Ali Paşa'yı buradaki Yusuf Kulesi'ne hapsederek mal ve eşyasına el konmuş ve sonra da padişah fermanı ile Azepler Odabaşısı Acem İbrahim Ağa ile beraber idam edilerek kesik başları 29 Cemaziyelevvel 1133 (29 Mart 1721) tarihinde İstanbul'a getirilmiştir.

Haydar Baba Türbesi..haydarpaşa

Türbe, eski Haydarpaşa Mesiresi'nde ve şimdiki Haydarpaşa tren istasyonunun hemen arkasında demir yolları arasındadır. Bu açık türbe, halk arasında, Haydar Baba Türbesi adıyla bilinmesine rağmen, türbede medfun olan kişi, Abdullah isimli bir zattır.
Türbe yakıştırma adını, Haydar Paşa'nın (öl. 1595) Kanunî devrinde (1520-1566) yaptırmış olduğu ve sonra kendi adı ile anılan 'Hadâik-i Sultaniye' den almıştır. Bu padişah bahçesinin ortasında, adını yine bahçeyi yaptıranın isminden alan, Mehmet Efendi'nin, Haydar Paşa Camii ismiyle anılan bir camii vardı. Türbe işte bu camiin yanında idi.

GİZLİCE EVLİYA TÜRBESİ ve YER SARSAN BABA TÜRBESİ..üsküdar


Türbe, Açıktürbe Yokuşu üzerinde ve Üsküdar Postanesi'nin arka tarafındadır. Bu açık türbenin hemen yanında, Yer Sarsan Baba adıyla anılan ve bugün mevcut olmayan bir açık türbe daha vardı. Türbenin gerisinde ise, yeri hâlâ arsa halinde olan ve ismini türbeden alan, Gizlice Evliya Celvetî Tekkesi bulunuyordu. Gizlice Evliya'nın kimliği belli değildir.(Daha geniş bilgi için bu isimle bilinen tekkesi bahsine bakınız.) Vakıf kayıtlarında Şıh Hüseyin Efendi kabri diye kayıtlıdır.
Tapu sicilinde de yeri 395 ada, 4-5 parsel diye yazılıdır. Gizlice Evliya Türbesi günümüze kadar gelebilmiş ve 1967 tarihlerinde şimdiki şekli ile onarılmıştır. Türbenin eskiden sebile benzeyen bir durumu vardı. Yol seviyesinden yüksek olduğundan, sol tarafındaki bir merdivenden türbenin avlusuna çıkılırdı. Merdiven ve türbenin yan duvarları kesme taştan yapılmış olup, etrafı bir demir parmaklık ile çevrilmişti. Her tarafını ağaçlar ve sarmaşıklar kaplamıştı. Türbede, Gizlice Baba'ya ait olduğu söylenen kitâbesiz, yuvarlak bir taş ile etrafındaki mezarlı ktan getirilip konulan bir kaç şâhide vardı.
Bu iki türbenin ve tekkenin etrafını saran, Ağa Camii ve Devatîzâde Mehmet Talib Efendi Camii Mezarlığı, bugünkü şehir plânına göre Ahmediye Meydanı, Halk Caddesi, Türbe Kapısı Sokağı ve Açık Türbe Sokağı ile çevrili oldukça geniş bir alanı kaplıyordu. 1928 tarihlerinde kaldırılarak yerine Belediye Tahsil Şubesi ve PTT binaları yapılmıştır.
Mezarlığın kaldırılması sırasında türbenin yan tarafında bulunan türbedar meşrutası da yok olmuştur. Buradaki şâhideler arasında en eski tarihlisi 1192 (1778) rakkamlısı olup ayrıca 13 dilimli Celvetî sikkeleri de vardır. Yalnız, PTT binasının yerinde, Göztepe Semti'nin kurucusu ve cami sahibi serduhani (baştütüncü) Mehmet Efendi'nin büyük bir hanı vardı.

BALCI BABA TÜRBESİ (KOVACI DEDE TÜRBESİ)

Türbe, Tabaklar Camii civarında ve Balcı Yokuşu Sokağı üzerindedir. Etrafında bir çok tarihi eser vardır. Bugün, Balcı Baba diye bilinen ve sokağa adını vermiş olan zatın asıl ismi Hacı Ahmet Dede'dir. Kendisi, Himmetzâde Tekkesi olarak bilinen dergâhın şeyhi idi. 1140 (1728) tarihinde vefat etmiştir.
Tekke, Mecmua-yı Tekaya'da kayıtlı değildir. Ahşap olan türbe, sonradan yıkılmış ve kabir moloz yığınları arasında kalmıştır. 1970 tarihinde, türbe ve tekkenin yerine apartmanlar yapılmıştır. Bu yüzden Ahmet Dede'nin kabri üzerine inşa olunan apartmanın odası altında kalmıştır. Fakat sokaktan görülmektedir. Şâhidesi yoktur. Kovacı Dede ismiyle de maruftur.

Yedi Eminler Türbesi..üsküdar


Halk arasında "Yedi Emirler Türbesi" adıyla da bilinen türbe, İnadiye semtinde ve meşhur İnadiye Tekkesi'nin ön tarafında, Gündoğumu Caddesi ile İnadiye Mezarlık Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesine yakın bir yerde idi. Tam köşede ise Haşim Baba'nın türbesi vardır.
Hadîka yazarı bu türbe hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Şeyh Yusuf Efendi, 1166 (1752) senesi vefat etmiş ve Bandırmalı Tekkesi Türbesi'nde medfundur. Türbesi kadim (eskiden kalma) olup içinde medfun bulunanlardan biri, İstanbul'un fethinde ilk defa cuma namazı kılıp hutbe okuyan zattır. Ve etrafında medfun olanlar dahi o zatın akraba ve müteallikasındandır." Hüseyin Efendi'nin bu açıklamasından türbenin, İstanbul'un fetih yılı olan 1453 tarihinden bir müddet sonra yapılmış olduğu ve Üsküdar'ın en eski türbelerinden bulunduğunu anlamaktayız. Fetih günü, ilk defa cuma namazı kılıp hutbe okuyan bu zatın adı, Hadîka yazarı'nın diğer eseri Mecmua-yı Tevarih'e göre İbrahim Efendi'dir. Kendisi, Hatibzâde ailesinin başı idi. Ahşap olan türbe, Şeyh Yusuf Efendi hayatta iken, Kâmil Ahmet Paşa tarafından "bina ve ihya" edilmiş ve bu arada da mescit olarak kullanılan "Zaviye-i reŞasını tamir ve tevsi" ettirmiştir. Bu tamir sırasında türbe içinde bulunan "Meşayih-i sairenin sandukaları da" elden geçirilmiştir.
Kâmil Ahmet Paşa, muhtelif valiliklerde hizmet görmüş, reisü'l-küttab, başdefterdar ve sadaret kethüdalığı gibi yüksek görevlerde bulunmuş değerli bir devlet adamı idi. 1177 senesi Cemaziyelevvelinde (Kasım 1763) vazife ile bulunduğu Girit Adası'ndaki Hanya Kalesi'nde vefat etmiştir. İsmi cismine mutabık, fukaraya merhametli idi. 1930 tarihlerinde harap olan ve bugün yeri arsa halinde bulunan türbede, Hatipzâdeler'den ve Şeyh Yusuf Efendi'den başka, Yusuf Efendi'nin büyük oğlu ve Selâmi Ali Efendi adına yaptırılan Acıbadem Tekkesi şeyhi Ömer Efendi ve Sadrazam Koca Yusuf Paşa'nın (öl. Medine 1800) torunu ve ulemadan Mahmut Bey'in oğlu olup 1300 (1882) tarihinde vefat eden, Mollabey lâkabıyla ünlü bulunan Şeyhülislâm Mir Ahmet Muhtar Beyefendi'nin ve Muhsin Bey'in sandukaları vardır. Şeyhülislâm Ahmet Muhtar Beyefendi, oğullarından birine bu tekkenin şeyhi Haşim Baba'nın, diğerine de Ali Haydar'ın ismini vermiştir.
Şeyhülislâm Ahmet Muhtar Beyefendi'nin oğlu, Mustafa Haşim Beyefendi, medrese eğitimi gördüğü halde sonradan ilmiye rütbesini mülkiyeye çevirerek vezir yani paşa ve 21 Temmuz 1908'de de, Küçük Said Paşa kabinesinde Maarif Nazırı olmuştur. 1920 tarihinde vefat etmiş ve bu türbeye gömülmüştür. Üsküdar'da, Salacak Semti'ndeki köşkünde vefat ettiği söylenir. Haşim Paşa, 17 Rebiyülevvel 1298 (17 Şubat 1881)'de, Temyiz Mahkemesi Ceza dairesi azası olduğundan, Mithat Paşa'nın Yıldız Mahkemesi sırasında bu görevde bulunmuştur.

İSKENDER BABA TÜRBESİ..üsküdar

Türbe, Ağahamamı adıyla bilinen semtte, Dönmedolap Sokak ile Gündoğumu Caddesi'nin birleştiği yerde ve meşhur Kaymakçı Tekkesi'nin kıblesi tarafındadır. Sağ tarafında Ağa Hamamı ve sol tarafında ise Ağa Camii bulunmaktadır.
Semtin en eski yapısı olup ondan evvel, bu yol üzerinde, İstanbul'un Fethi'nde ilk hutbeyi okuyan ve ilk Cum'a namazını kıldıran İbrahim Efendi'nin ve çocuklarının medfun bulunduğu Hatibzâdeler Türbesi ile ünlü 'menzilhane' bulunuyordu. Türbe kapısı yanındaki 1141 (1728-29) tarihli, Sadrazam Damat İbrahim Paşa Çeşmesi'nin bugün yalnız haznesi kalmıştır. Mermer yüzü, 1945 tarihlerinde Topkapı Sarayı Ortakapısı'nın sol tarafına nakledilerek monte edilmiştir. Hadîkatü'l-Cevâmî yazarı İskender Baba için şu bilgiyi vermektedir: "Kaymakçı Tekkesi bânisi, Yeniçeri Efendisi Mehmet Efendi'dir ki, 955 (1548)'de vefat edip orada medfundur.
Yanında meşâyih-i suŞyeden (tasavvuf ehli şeyh) İskender Baba medfundur." İskender Baba Türbesi'nin 1548 tarihinden evvel var olduğu sanılmaktadır. Türbenin kapısı önünde evvelce bir türbe daha vardı. Etrafının kesmetaş bir duvar ile çevrili olduğu ve bu duvar üzerinde kemerli bir kapısının ve mermer söveli klâsik topuzlu demir parmaklıklı bir hâcet penceresinin bulunduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır.
Üzeri de ahşap bir çatı ile örtülü imiş. Yıkılmış bulunan duvarın artan bakiyeleri ve mermer söveler ve bu söveler üzerindeki demir parmaklık yuvaları bugün de görülmektedir. Bunlar üst üste yerleştirilmek suretiyle bir duvar oluşturulmuştur. Bu birinci türbede iki kabir vardır.

HİMMET DEDE TÜRBESİ...karacaahmet

Türbe, Karacaahmet Camii yerinde bulunan, eski Taşçılar Camii kıblesi yönünde ve köşeye yakın bir yerde bulunan, Hoca Mikail bin Mahmud Şirvanî adlı zatın kabri karşısında idi. Hoca Mikail'in mermer sandukası bugün de mevcut olup yarıya yakın toprağa gömülmüştür.
1336 (1917) tarihinde, Kadıköy-Kısıklı Tramvay yolu yapılırken, mevcut yolu genişletmek icap etmiş ve bu açık türbe büyük bir merasimle, Karacaahmet Mezarlığı Şehitlik Camii'nin sol tarafına ve 30 adım ilerisine nakledilmiştir. Etrafı, demir parmaklık ile çevrilmiştir.
Yukarıda yazılan kitâbe bugün mevcut değildir. Eskiden mermer bir levha halinde demir parmaklığın üzerinde idi.

At Evliyası Türbesi..selimiye


At Evliyası ismiyle de anılan kabir, Selimiye civarında, Harem İskelesi Sokağı ile Selimiye Hamam Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sol tarafında, yüksek bir bahçe içinde idi.
Tam karşısındaki meydanın ortasında, takriben 1220 (1805-6) tarihlerinde Sultan III. Selim'in süt annesi 'Daye Kadın' tarafından yaptırılan namazgâh bulunuyordu. Sisli Kır, Sultan II. Osman'ın (1618-1622) sevgili atının ismidir. 1028 (1619) tarihinde ölmüş ve Padişah iradesiyle Üsküdar Sarayı'nın bahçesine gömülmüştür.
1169 (1755-56) tarihinde Üsküdar Sarayı'nın yıkılması, 1805 tarihinde Selimiye Mahallesi'nin yapılması üzerine mezar açıkta kalmış ve At Evliyası diye şöhreti bütün İstanbul'u sarmıştır. Sancılı atlar, şifa bulur ümidiyle bu mezarın etrafında üçer defa dolaştırılırdı. Bir bahçe içinde bulunan kabir taşı, hasta atların ziyaretlerini kolaylaştırmak kastıyle yerinden sökülerek bahçe duvarına dayanmıştı. Bunu haber alan Müze Müdürü Halil Edhem Bey (1861-1938), (müdürlük dönemi: 1910-1931) kaybolur düşüncesi ile taşı 1930 senesinde Topkapı Sarayı Müzesi'ne getirtmiştir.

Abacı Dede Türbesi..ÜSKÜDAR


Türbe, Toptaşı Camii'nin kuzey batı eteklerinde ve Abacı Dede Sokağı'nın Toptaşı Meydanı Sokağı ile birleştiği yerdedir. Dört duvarı kârgir, çatısı ahşap basit bir yapıdır. Halk tarafından yakın tarihlerde onarılmıştır. Kendi adı ile anılan sokağa bakan bir penceresi, yan tarafındaki çıkmaz sokağa açılan ahşap bir kapısı vardır. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur. Karşısında bir terkos musluğu ve yol aşırı yerde ve köşede ise bir bakkal bulunmaktadır.
Sahibesi, türbenin bakımını üzerine almıştır. Türbeye bir basamakla inilmektedir. Abacı Dede'nin lâhdi sonradan yapılmış olup tuğladandır. Çimento ile sıvanmış bulunan bu lâhdin üzerinde ahşap bir sanduka ve onun üzerinde de bir pûşîde vardır. Çok temiz bir şekilde bakılan türbenin içindeki bu lâhdin baş tarafında Abacı Dede'nin ayrıca bir şâhidesi bulunmaktadır. Vaktiyle bu şâhide lâhdin üzerinde imiş. Dört köşe ince uzun şâhidenin üzerinde, tepesi düz ve geniş, alt kısmı dar, Selimî'yi andırır bir kavuk bulunmaktadır. Şâhide 1116 (1704-5) tarihlidir. Bu taşın önünde, Abacı Dede'nin annesi olduğuna inanılan, 1094 (1683) tarihli, Ümmühani Hatun'un kırık şâhidesi vardır. Abacı Dede'nin, Üsküdar'ın büyük şöhret sahibi, cezbeli dervişlerinden biri olduğu ve 1704 tarihindeki vefatı üzerine oturduğu mahal olan bu yere gömüldüğü söylenir.
Yine bir halk rivayetine göre, Nevşehirli İbrahim Paşa (öl. 1730) ününü işittiği bu velinin üzerine sonradan bir türbe yaptırmıştır. Abacı Dede'nin, 'aba' adı verilen kalın, yünlü bir kumaştan elbise yapıp sattığı veya hayatı boyunca bir abası olduğu ve hatta "Bir abam var atarım / Nerde olsa yatarım" tekerlemesinin bu zat tarafından söylendiği bu semtin sakinlerince beyan edilmektedir. Abanın, yaradılışı icabı dervişâne, alçak gönüllülüğ ünü feda edemeyen kimseler tarafından giyildiği de bilinmektedir.

HALLAÇ BABA veya GANİ EFENDİ TÜRBESİ



Türbe, Toptaşı Caddesi'ne açılan, Kızlar Ağası Çıkmazı üzerinde ve Hallaç Baba Sa'diyye Tekkesi'nin avlu kapısı yanında idi.
Türbe, Toptaşı Caddesi'ne açılan, Kızlar Ağası Çıkmazı üzerinde ve Hallaç Baba Sa'diyye Tekkesi'nin avlu kapısı yanında idi.
Bugün, türbe, tekke ve çıkmaz sokak mevcut değildir. 1972 tarihinde, yeni açılan Toptaşı Bulvarı sebebi ile yıktırıldı. (Bu tekke bahsine bkz.) Türbede, Hallaç Gani Efendi'nin; 1901 tarihinde vefat eden, bu tekkenin şeyhlerinden Ali Efendi'nin; Vefat tarihi bilinmeyen, Mehmet Emin Efendi'nin; Mayıs 1326 (1908) tarihinde vefat eden Ahmet Ferit Efendi'nin; Vefat tarihi bilinmeyen, İbrahim Zihni Efendi'nin ve kim olduğu bilinmeyen bir kimsenin sandukaları vardı.
Harap ve çatısı çökmüş olan bu türbede ayrıca, iki fener, bir 99'luk tesbih ve bir kaç levha göze çarpıyordu.

HALİL PAŞA TÜRBESİ..ÜSKÜDAR

Tamamen kesme taştan inşa olunan bu muhteşem türbe, Aziz Mahmut Efendi Sokağı ile Açık Türbe Sokağı'nın birleştiği yerde ve Aziz Mahmut Efendi Sokağı'nın sol köşesindedir
Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Türbesi'nin sol ilerisindedir. Ahşap tavanı çökmüş, dört duvarı kalmıştır. Türbenin arkasındaki Şeyh Mes'ut Efendi Türbesi'ne, yan taraftaki Ayşe Sultan Türbesi'ne ve hazîreye açılan üç kapısı vardır. Mezarlığa açılan kapının sol tarafında, küçük türbedar odası bulunuyordu. Bunun iki penceresi ve türbeye açılan bir kapısı vardı. Türbenin zemini, klâsik kırmızı tuğla kaplıdır. İki taş basamakla Ayşe Sultan Türbesi'ne geçilir.
Plânı için Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Türbesi bahsine bakınız. Bugün Arkeoloji Müzesi yazmaları arasında bulunan Halil Paşa Vakfiyesi'ne göre, türbe ve tekke, 1626 Kasımından evvel yapılmıştır. Vakfiyenin tanziminden kısa bir zaman sonra, evkafının mütevellisi (gelirinin yöneticisi) olan Süleyman Ağa ile ihtilâfa düşülmüş ve Paşa, evkafını geri alarak vakfiyesinin iptalini istemiştir.
Üsküdar mahkemesinde yapılan murafaa (yüzleşerek yapılan duruşma) neticesinde Halil Paşa davayı kaybederek, vakfın es- kisi gibi bırakılmasına karar verilmişti. Halil Paşa'nın bu külliyesinden başka Fatih'te, şimdi Millet Kütüphanesi olarak kullanılan, Feyzullah Efendi Medresesi karşısında ve eski adı Halil Paşa Camii Sokağı olan bugünkü Feyzullah Efendi Sokağı üzerinde, birinci defa sadaret mevkiini işgal ettiği 8 Zilkade 1025 / 1 Safer 1028 (17 Kasım 1616 / 18 Ocak 1619) tarihleri arasında, 1026 (1617) yılında yaptırdığı cami ve bu camiin yanında bir çeşme ve camiden "rızıklanmak" için mesken ve menziller inşa ettirmiştir. Bunlardan başka, Kahramanmaraş'ın 35 km kuzeyinde bulunan Zeytun (şimdi Süleymanlı) nahiyesinde, kendi doğum yeri olduğu için, biri kendi ve diğeri ağabeyi Mehmet Paşa'nın ruhu için iki büyük han ve bir köprü, Üsküdar'da bugün için yeri bilinmeyen bir köprü ve Baltalimanı'nda keza bir köprü, İstanbul civarında Haznedar Köyü'ndeki çiftliğinde bir çeşme yaptırmıştır. Kendisi ve eşi Hadice Hatun binti Abdullah için hacılara ve Haremeyn fukarasına sarf olunmak üzere surre tayin etmiştir.
"Beş kere yüzbin akçe nakid ile Kısıklı'da bir menzil, Fatih Camii civarında dört menzil ve onbir dükkân, İzmit mülhakatından dört köy ve mezra, doğum yeri olan Zeytun civarında Fernos Köyü, Kilidbahir'de on oda, bir mahzen, iki bahçe ve niceleri" türbesinin vakışarındandır. Mahkeme zaptının bir yerinde (vakfiye 43-a) Paşa'nın 1035 Receb-i gurresinde (29 Mart 1626) Hüdâyî Efendi Zaviyesi için tahsis ettiği meblağı (parayı), tevzi edilmek üzere, Şeyh Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi'ye teslim ettiği ve 1036 Recebinin başından itibaren evkafı mütevellisinin, tayin ettiği parayı zaviye şeyhine teslim etmesini şart koştuğu kaydedilmiştir. Halil Paşa, Kayseri'nin merkez Tavlusan (Aydınlar) köyünde 1026 (1618) tarihinde bir cami, bir mektep, bir çeşme ve bir kütüphane yaptırmışsa da bugün mevcut değildir.
Halil Paşa'nın itidalli ve adaletperver bir devlet adamı olduğu söylenir. Sadrazam Halil Paşa Çeşmesi ve sebili bahislerine bakınız. Osmanlı Müellişeri adlı eserde, Hüdâyî Âsitânesi şeyhlerinden Gafurî Mehmet Efendi'nin 1078 (1667-68) tarihinde vefat ederek Halil Paşa Türbesi'ne gömüldüğü yazılıdır. Hüdâyî Tekkesi'nin son şeyhlerinden olan Ruşen Efendi'nin 1916 yılında yapmış olduğu bir plânda ise, Gafurî Efendi'nin kabri, Hüdâyî Efendi Türbesi'nin yanındaki Şeyhler Mezarlığı'nda gösterilmiştir.
Mahmut Bey Türbesi bahsine bakınız. Vefeyât'a göre Halil Paşa "el-Gaza-1039" tarihi Muharreminin yirminci günü (9 Eylül 1629) vefat etmiştir.

BULGURLU KÖYÜ CAMİİ..üsküdar

BULGURLU KÖYÜ CAMİİ

Hadîka yazarı bu camii hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Bânisi, zümre-i Teberderan'dan Mehmet Ağa nam sâhibu'l-hayrdır. Kabri bilinmiyor. Minberini vüzeradan Bayram Paşa yaptırmış, mescidin vazifelilerini yine Bulgurlu' dan seçmiştir. Sultan I. Mahmut'un silâhdarlarından Süleyman Ağa, mescit civarında bir sıbyan mektebi yaptırmıştır. (1164/1750-51). Yanında bulunan tek hamam, Bulgurlu' nun birçok yeri gibi Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin vakışarındandır. Bulgurlu' da bir kaç meydancık ve bir iki çınar ağacı vardır. Ayrıca hayır sahibi bir kimse tarafı ndan köye su getirilmiştir.
Bulgurlu ahalisi, köyde bulgur yaptıklarından buğdayı kırmaları için bir mermer dibek konulmuştur." Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere camiin yapıldığı tarih belli değildir. Minberi, Sadrazam Bayram Paşa tarafından 1636 tarihlerinde konulmuştur. Bayram Paşa, 1623 tarihinde Sultan IV. Murat'ın kızkardeşi ile evlendirilmiş ve Şubat 1636 da sadrazam olmuştu. Eylül 1638'de vefat ederek Haseki'de tekke, sebil ve mektebinin yanında bulunan türbesine gömülmüştür.
Camiin sol tarafındaki Bulgurlu Hamamı, Hüdâyî Aziz Mahmud Efendi tarafından 1027 (1618) tarihinde yaptırılmıştır. Mahalle teşekkül etmeden hamam yapılamayacağından, camiin de en geç bu sıralarda veya bir müddet evvel yapılmış olması icab eder. Fakat çok daha evvel yapıldığını iddia edenler de vardır. Mabet, kare plânlı olup duvarları kârgir, çatısı ahşaptır. Mihrabı dışa taşmalıdır. Minber ve kürsüsü ahşaptır. Tavanından dikdörtgen şeklinde büyük bir top kandillik sarkmaktadır. Kare ve dikdörtgen biçimindeki kandillikler Fatih Sultan Mehmet devri işidir. Camilerde çember top kandillikler, Sultan II. Beyazıt devrinden itibaren konmaya başlamıştır. Bu yüzden camiin bu zamanda inşa edildiği düşünülebilir. Sağ taraftaki minaresinin kaidesi kesme taş olup üst kısımları çimento ile sıvanmıştır. Hazîresinde yatanlar camiye imamlık yapmış kimselerdir. Bugün hazîrenin önünde bulunan bulgur dibeği, 1618 tarihinde Hüdâyî hazretleri tarafından köye hediye edilmiştir. Bu camiin yerinde bir Bizans mabedinin ve mezarlığının bulunduğu, bugün hâlâ mevcut olan bir lâhitten ve antik musalla taşından anlaşılmaktadır.

DAYE KADIN NAMAZGÂHI


Namazgâh, beş sokağın birleştiği yerde ve oldukça büyük bir meydanın ortasındadır. Set duvarları, kıble taşı ve çeşmesi mevcut değildir. Yalnız bilezik taşı kaybolmuş olan kuyusu, bugün park olarak tanzim edilen bu yerde durmaktadır. Yan tarafına sonradan Sultan II. Abdülhamit devrinde bir demir çeşme ve küçük mermer bir yalak konmuştur. Bâniyesinin, Sultan III. Selim'in Dayesi olduğu söyleniyor.
4.40 x 6.10 metre ebadındaki bu namazgâhın ilerisinde 3-3,5 metre yüksekliğinde bir su terazisi bulunuyordu. Yakın tarihe kadar kaidesi mevcut olan bu eserden nişane kalmamıştır. Atatürk'ün özel fotoğrafçısı Esat Nedim Tengizman'ın oturduğu üç katlı ahşap köşk de Daye Kadın Sokağı'nın sağ köşesinde idi. 1935 tarihine kadar Harem İskelesi Sokağı, Namazgâh Caddesi ismini taşıyordu.

NAKKAŞ BABA TÜRBESİ..beylerbeyi

Türbe, Nakkaş Baba Mezarlığı'nın caddeye açılan üç kapısından, Beylerbeyi tarafındaki merdivenli kapıdan girildiğinde, merdivenler bitmeden sol tarafta asırdîde bir servinin gölgesindedir. Bu açık türbenin etrafını alçak bir duvar çevirmiştir. İnce, silindir şeklindeki baş ve ayak şâhidelerinde yazı yoktur. Baş taşı üzerine altı parçalı bir sikke yerleştirilmiştir ki, bu tip serpuş başka hiç bir yerde mevcut değildir.
Duvar üzerindeki demir korkuluğa: "Yavuz Sultan Selim ricalinden Nakkaş Baba İstanbul Belediyesi 1953" diye bir levha asılmıştır. Bu tarihte yol genişletilmiş ve merdivenler yapıldığı gibi mezarlık duvarı da geri alınmıştır. Mir'at-i İstanbul adlı eserin sahibi Mehmet Raif Bey: "Bu mevkiin bu nam ile anılmasına sebeb üst tarafındaki makberede 'Nakkaş Baba' namındaki bir zatın türbesi bulunduğundan ileri gelmiştir." demekte ve "Nakkaş Baba, Cennetmekân Sultan Selim Han-ı Kadîm'in Çaldıran muzafferiyetini müteakib Tebriz şehrini feth ve istilâ ile Dersaâdet'e avdet buyurdukları esnada Tebriz ahalisinden Dersaâdet'e getirdikleri erbab-ı san'at ve maarif arasında Şeyh Nakkaş Baba dahi mevcut idi. O asırda meşhur bulunan Habib-i Karamanî'den inabet birle kesbi kemalet ederek ismine mensup köyde zıraatla meşgul olurdu." demektedir. Bugün Cemil Molla ismiyle yad edilen eski Nakkaş Baba mevkii hiç bir zaman bir köy olmadığına göre bu köyü başka yerde aramak icap eder.


Baba Nakkaş Kimdir?
Üstünde Fatih Sultan Mehmet'in altınlı ve etrafı yazılı tuğrası olan Safer 880 (Haziran 1475) tarihli Arapça bir vakŞyeden öğrendiğimize göre, Baba Nakkaş, Fatih devri (1446- 1481) sanatkarlarından bir zat olup "üstad-ı muazzam, Hazreti padişahın yakınlarından" idi. İsmi, "Mehemmed ibni Şeyh Bayezidü'şşehir bi-Baba Nakkaş" yani Baba Nakkaş diye anılan ve Şeyh Bayezid'in oğlu olan Mehmed'dir. Yine aynı vakŞyeye göre Fatih, 'Kutlubey' denen ve Çatalca yakınlarında bulunan bir köyü arpalık olarak 870 (1465-66) tarihinde bu zata vermiştir.
Bundan on sene sonra Baba Nakkaş bu köye bir cami yaptırarak burasını vakfetmiş ve köy bundan sonra onun adı ile anılmaya başlamıştır. Bu köy bugün de mevcut olup Büyük Çekmece Gölü ile Terkos Gölü arasında ve Hadımköy'ün kuzey batısındadır. Peçevî İbrahim Efendi (1574-1650), tarihinde: "Derviş Mehmed, Şeyh Baba Nakkaş'ın oğlu idi. Ve bölük ulûfesine mutasarrıf idi.
Babası namına olan karyede ziraat ve harasetle meşgul olurdu, merhum ve mağfurün-leh Sultan Süleyman Han sayd ü şikâr bahanesiyle ol semtlerde seyran ettikçe Baba Taamı diyu mahazar ihsar iderdi. Saadetlu padişah kendüde kabiliyyet müşahede itmeğle riyasete nasbedüb ba'dehu Defter Emini oldu...." demektedir. Bu açıklamadan Baba Nakkaş'ın Derviş Mehmet ismindeki bir oğlunun Kanunî devrinde (1520-1566) defterdar olduğunu öğreniyoruz.
Derviş Mehmet Çelebi ismiyle bilinen bu zat 1561-62 tarihleri arasında ve 1569-1573 tarihleri arasında olmak üzere iki kere baş defterdarlı k görevinde bulunmuştur. VakŞyeye göre Mehmet Baba Nakkaş'ın oğlu "Mahmudü'l-Defterî"dir.
Bunun oğlu "İbn Baba Nakkaş" namıyla maruf Defterdar-ı esbak Derviş Mehmet Çelebi'dir. İşte Sultan Süleyman'a 'Baba taamı' ikram eden bu zattır. Derviş Mehmet Çelebi'nin 'Şeyh Mustafa' adlı bir kardeşi vardır. Her ikisi de Baba Nakkaş diye ünlü idi. Şeyh Mustafa dedesi gibi nakkaş olup "eski saray kapısı üzerinde o sihr-asar münakkaş saçağı ve Saray-ı Cedîd'de Divanhanei Bayezid Han'ın kubbelerini" işlemiştir. "Nukûş-ı bukalemun sanat ve halini Diyar-ı Rum'da ilk defa kendileri şâyi etmiştir."
Evliya Çelebi'ye göre, Şeyh Mustafa Baba Nakkaş "Bayezid-i Velî musahibidir. Özbekiyyü'l- asl olub ilm-i nakşda gûya Mani ve Bihzad imiş."

ÜMMÜ SULTAN TÜRBESİ..ödemiş


89001946


Birgi’yi fetheden ve Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu olan Fatih Mehmet Bey’in kız kardeşi Hanzade Hatun’a aittir. Genel dolarak Sultan Şah denildiği gibi, Hatuniye Türbesi veya Hanzade Hatun Türbesi de denilmektedir.
Türbe Ulu Camii’nin güneyinde, bugün Birgi içinden geçmekte olan Gölcük ve Bozdağ köy yolu üzerinde yer almaktadır. Taş ve tuğla ile yapılmış, altıgen prizmal gövdeli türbeler grubuna dahil olan türbe, bu plan uygulaması ile Aydınoğulları devri türbe yapıları içersinde özel bir yere sahiptir. Çünkü bu beyliğin diğer türbelerinde kare ve sekizgen gövde yaygındır. Altıgen gövde yalnız bu yapıda karşımıza çıkmaktadır.Türbe içinde taşla örülmüş bir mezar ve başında parçalanmış mermer kitabesi bulunmaktadır.

Ümmü Sultan Türbesi (5)

Gülşenî tekkesi..SARBAN AHMED.Hayrabolu


Hayrabolu’da mahzun bir Gülşenî tekkesi

SARBAN AHMED

Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1470'lerde Hayrabolu'da doğdu. Küçük yaşta okuma yazma öğrenerek tahsile başladı. Genç yaşında Hayrabolu'dan ayrılarak Yeniçeri Ocağı'nda 26. Orta'yı meydana getiren Deveci Ortası'na kaydoldu. Çalışkanlığı ve zekası sayesinde sarbanbaşılığa kadar yükseldi. Kanuni Sultan Süleyman'ın Irak seferine Sarbanbaşı olarak katıldığından bu lakapla tanındı. Sarbanbaşının anlamı devecibaşı, ordunun develi birliklerinin komutanı demektir. Irak seferine giden ordu Aksaray'a uğradı ve Sarban Ahmed Aksaray'da Pir Ali Sultan ile tanıştı. Pir Ali, Sarban Ahmed’de manevi bir kabiliyet görerek. “Dünyanın süsüne, âlâyişine gönül verme, sen dünya âlâkaları ile paslanmaya lâyık biri değilsin” diyerek onda gördüğü kabiliyeti açığa çıkarıyor ve ona dua ederek Rumeli’ye geri gönderiyor (muhtemelen askerlikten istifa ediyor) Memleketine dönmesi kısmı bazı kaynaklarda yanlış olarak Hayrabolu'ya sonradan Anadolu'dan gelerek yerleşen şair,veli.. denmektedir. Kanuni Sultan Süleyman, ordudan emekli olan Deve Kolları Komutanı için 1527'de dergah inşaası için ferman çıkardı. Çağının meşhur veli ve şairlerindendi. Hayrabolu halkından ve Hayrabolu'nun çevresinden her gün bir çok kişi şiirlerini dinlemek, nasihat istemek ve duasını almak için kendisini ziyarete gelirdi. 
Oldukça geçimsiz hanımından neden boşanmadığını soranlara: "Dostlarım! Bizim böyle bir kadına tahammül etmemiz, sevenlerimize, halkımıza verdiğimiz bir derstir: maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinebilmeyi öğrenmektir" derdi. 
1545 yılında Hayrabolu'da vefat etti. Ziyarete açık türbesi ilçemiz merkezindedir. Dergahı vefatından kısa bir süre sonra kapandı. 1888 yılında Sultan II.Abdulhamid'in fermanıyla tekrar açıldı ve bir süre daha faaliyetlerine devam etti. 
Sarban-ı Ahmed üzerine yıllardır çalışmalarda bulunan Zeki Özkan, Sarban-ı Ahmed'e ait günümüz Türkçesine çevirdiği kitabında, Onun 193 gazeli, 6 mesnevisi, 3 kasidesi, 5 terci-i bendi, 4 murabbası, 2 tahmisi ve 2 müseddisi bulunduğunu belirtmektedir. Eserlerinde insan sevgisi, Allah aşkı, Peygamber sevgisi, gül, bülbül ve diken motifi, mizahi anlatım, fakirliği ile övünme, dünyaya önem vermeme gibi konuları işlemiştir. 




Çalışlar Türbesi..eflani

Çalışlar Türbesi..eflani
Çalışlar Mahallesi; Eflani’nin güneybatısında Eflani’ye 2,5 km uzaklıktadır. Çalışlar türbesinde bulunan Oniki mezardan birinin çocuk, birinin kadın, On tanesinin de erkek olduğu, bunlardan ikisinin ise din hizmeti vermek için Horasan yada Buhara’dan geldikleri söylenmektedir. Köylülerin misafirperverliği ve caminin üst katındaki odayı vermeleri ile ömürlerinin sonuna kadar burada yaşayan erenler, bir gece sohbetten sonra cami imamının “bir sıkıntılarının olup olmadığını ısrarla sorması üzerine “ biz bu gece ruhumuzu teslim edeceğiz. Üç Geyik gelecek, bunları kurban ediniz, etini dağıtınız. Bizi yıkamaya gelenlere engel olmayın” derler. Dedikleri gibi olur. Gelen iki yabancı bu Allah dostları bunları yıkayıp defnederler. Bir rivayete göre mahallede çıkan yangında cami ile birlikte yanan minare türbenin üzerine düşmüş ancak türbe yanmamıştır.
eflani-calislar-turbesi

Çalışlar Mahallesi Türbesi: Karabük İli Eflani İlçesi Merkez Kasabası Çalışlar Mahallesindedir. Horasan’dan geldiği rivayet edilen ve kimliği bilinmeyen zatın, 300-400 yıl kadar evvel Horasan’dan gelen iki kişi oldukları ifade ediliyor. 1995 yılında betonarına kubbeli onarım görmüştür. Bakımını köylülerin yaptığı türbeyi, yılda 500 kişi ziyaret etmek
Alıntı: DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIGI ARŞİVİNE GÖRE HORASANERI OLARAK BİLİNEN ANADOLU YATIRLARI -I
Dr. Yaşar KALAFAT

İmam KöyüTürbesi..Eflani, Günlüce

İmam KöyüTürbesi..Eflani, Günlüce 



Eski adı Eflani Şıhlar iken Günlüce olarak değiştirilen ve halk arasında İmam köyü olarak ifade edilen Günlüce köyü; ilçe merkezinin 7 km kuzeyindedir. Köy, İmam Köyü adını türbede metfun bulunan zatlardan, Şıhlar adını da, Şeyhlü, Şıhlu Türkmen cemaatinden almıştır.


Günlüce Köyü merkez mahallede bulunan tarihi Cami altındaki Türbede üç mezar olup Hıdırellez ve diğer sâir zamanlarda ziyarete gelirler. Türbede bulunan iki sancaklık, Mızrak, Alemli değnek ve bastonlar burada yatan zâtlara ait olmalıdır. Kandil geceleri, türbeden nurâni bir ışık yayıldığı söylenir. Aynı zamanda, köyde içkili bir düğün yapılmakta iken aniden ortalığı bir karanlık bastığını yaşayanlar anlatmaktadır. Türbede bulunan zevatın Horasanlı olduklarına ve buraya 800 yıl önce geldikleri söylenmekte ise de buna dair kesin bir bilgi yoktur.

Küre Türbesi Eflani, Demirli Köyü,

Küre Türbesi


Eflani, Demirli Köyü, 



Demirli köyü Eflani’nin 13 km güneydoğusunda olup , Tabaklar , Gelicek, Karacapınar istikametinden ulaşılmaktadır. Küre mahallesinde bulunan 1451 yılında yapılan Tarihi İsmail bey camii yanında türbe, eski Miskinler mezarlığı, tarihi şadırvan çeşmesi, hamam harabesi, medrese ve dükkan yerleri kısmen bellidir.

Candaroğlu hatırası olan Cami 1885-1890 yılları arası tavandan su almaya başlamış ve rivayete göre Candaroğlu İsmail bey, dönemin Kastamonu Valisi Abdurrahman Paşa’nın rüyasına girerek “hatıramı kurtar” demiştir. Bu durum üzerine Vali Abdurrahman Paşa 1891 yılında Camiyi tamir ettirmiştir.

Türbede Şeyh Mahmud (k.s.) meftun bulunmaktadır. Şeyh Mahmud, Şeyh Şaban-ı Veli (k.s.) ile aynı zamanda yaşamış ve halifesi olarak Halvetiye Tarikatının bir dergahını da buraya kurmuştur.





Eflani, Demirli Köyü, Küre Türbesi Demirli köyü Eflani’nin 13 km 

güneydoğusunda olup , Tabaklar , Gelicek, Karacapınar istikametinden 

ulaşılmaktadır. Küre mahallesinde bulunan 1451 yılında yapılan 

Tarihi İsmail bey camii yanında türbe,..