KARIŞIK

16 Şubat 2016 Salı

ARAP KILCI DEDESİ ..BALIKESİR

ARAP KILCI DEDESİ ..BALIKESİR

Aygören mahallesinde eskiedremit yolu ile yenisi arasında emin ağa caminin hemen altında çıkmaz arada bulunmaktadır.
Osmanlı devletinde konar göçer yörükler vergiye tabi unsurlardır. Yörüklerin arasında karakeçili yörükleri Osman beyin aşiretinden olduğu için ayrıcalıklı görülen her zaman farklı tutulan aşirettir. Yörüklerin vergilendirilmeleri mal,hizmet yada para olarak alınmaktadır. Bu vergiler yörükhan zabitleri denilen kişiler tarafından toplanır ve devlete iletilirdi.Karakeçili yörüklerinin vergilerinin  önemli bir kısmı mekke ve Medine gibi kutsal yerler için harcanırdı.Bunun için Karekeçili yörüklerine Harmeyin, Muhteremeyn aşiretide denilirdi.
     Balıkesir çevresindeki Karekeçili yörükleri devlete vergi olarak "Kıl" verilirdi her yıl belli aralıklarla Balıkesir abahanesine merasimle bu kıllar teslim edilir ve burada imal edilen abalar osmanlı ordusu yeniçeri ve sipahi askerleri için kullanılırdı.  Karekeçili yörüklerine Balıkesir seriyye sicillerinde "kıl donlu cemaat" de denilirdi.Vergi düzeni içerisinde kılların toplanması abahaneye satılması elde edilen paranın götürülüp mekke ve Medine gibi kutsal  yerlerde harcanması için bir görevli bulundurulurdu.Genellikle seyyid ve şerif olan bu görevlilere Hacı yada Nakib-ül eşraf denilirdi.Bu zatlar Hz.Peygamberin soyundan gelen seyyit ve şerif olanların hizmetiyle görevli oldukları için halk arasında büyük hürmet görürlerdi.
 Burada yatan zat "kıl" vergisinin yönetimiyle görevli olan muhtemelen Hz Pygamberin soyundan gelen kişidir.Kılcı arap hacı olarak anılan bu kişi zamanla Arap Kılcı dedesi olarak bilinmeye başlamıştır.  

ARAP KILCI DEDESİ
ARAP KILCI  DEDESİ

KABAKLI BABA TÜRBESİ..BALIKESİR

KABAKLI BABA TÜRBESİ

  Balıkesir merkeze 15 km uzaklıkta kabaklı köyünde bulunmaktadır.  Rivayetlere göre hacca giden tarla sahibi hizmetçisine buğday ekmesini söyler ancak bu yerlere kabak eken kişi hac dönüşü buğday ek dediği yerlerde kabak görünce kızar ve kabağa sopayla vurur.kabak kırılır içinden ise buğday çıkar.diğer kabaklardan da çıkınca tarla sahibi bu zatın ermiş olduğunu kabul eder. Bu ermiş zat ölünce mezarıda buraya yapılır.köyün adıda kabaklı köyü olarak kalır.
      Bu kişinin 5-6 yüzyıl önce Arabistandan gelme biri olduğuda söylenmektedir.Bundan dolayı Arap dedesi de denmektedir.
KABAKLI BABA

KABAKLI BABA

BALIKESİR TÜRBELERİ

TÜRBELERİ

1-PAŞA SULTAN Karesi beyliğinin kuruluş döneminde 1300'lü yıllarda yaşamış Karesi beyinde de hocalığını yaptığı rivayet edilen ilimizin ilk önemli manevi sultanlarındandır. Kabri Aygören Mahallesinde Karaoğlan camisinin yanınındadır


Paşa sultan türbesi


PAŞA SULTAN

-BALLICA SULTAN Bu türbeden yatan zat evliyaullahtan Geyikli baba ve hanımı balım sultanır.Bu kişiler  Sultan Orhan zamanın da yaşamış Bursa'nın fethinde bulunmuş ve hocasının işaretiyle Balıkesir'e Şimdikiyerine yerleşmiştir.
BALLICA SULTAN

BALLICA SULTAN


BALLICA SULTAN

HASAN BABA TÜRBESİ: 
 Bursa’da metfun bulunan Büyük veli Emir Sultan'ın halifesi olan Hasan Baba dindar ve alim birisidir.O, şimdi kabrinin bulunduğu ve o zamanlar Arap Hanı'nın bir odası olan yerde yaşadığı için "Öldüğüm zaman beni buraya gömersiniz" diye va­siyet etmiş, öldükten sonra da bu vasiyeti yerine ge­tirilmiştir. Hasan Baba'nın halife olmadan önce Zağ­nos Paşa Camii'nin helalarını temizlediği de söylen­mektedir. Münzevi bir hayat sürmesine rağmen son derece alim bir zat olduğu, ilimizde Ayak Dedesi adıyla bilinen yatırın sahibi Şeyh Semseddin Efen­di'nin müridi olduğu da bilinmektedir. 
HASAN BABA TÜRBESİ

KUŞADASI TÜRBELER

KUŞADASI TÜRBELER
Kuşadası Osmanlı döneminde önemli bir ticaret merkezi idi ve sığla sancağının merkezi konumundaydı.   Halkın çoğunluğu teşkil eden Müslüman-Türk nüfusunun eğitildiği ve irşad edildiği medreselerde eğitim veren din alimleri kadar, çeşitli tarikatlara mensup tekke ve dergahların postnişinleri yani tekke şeyhleri de vardı. Halkın sevip ve saydığı bu alimler vefat edince türbeleri yapıldı ve halk bu türbeleri çeşitli vesilelerle ziyaret ederek hem saygı gösterdi hem de dertlerine şifa aradı. 17. Yüzyıldan itibaren Kuşadası merkez ve çevresinde türbelerin sayısı çoğalmaya başlamıştır. Medrese alimleri genellikle şehrin ana mezarlıklarına ve cami hazirelerine gömülmüş ve türbeleri buralara yapılmıştır. Tekke ve dergah şeyhleri ise vakıf arazileri olan dergahların bahçelerine defnedilmişlerdir.  Ne yazık ki İtalyan işgali ve bilhassa Yunan işgali sırasında bu türbelerin çoğunun talan edildiği, tahrip edildiği ve ortadan kaldırıldığını biliyoruz. Düşman tahribatından kurtulan türbelerimizde Kuşadası turizminin gelişmesi ile adeta yok edilmişlerdir. Bugün Kuşadası merkez ve civarında  günümüze ulaşan çok az sayıda türbe vardır.

 
1. ADALIZADE TÜRBESİ

Adı :                                   Adalızade Mezarlığı ve Türbesi
Tescil tarihi:                 
 06.11.1191                 
Sayı :                               
  2238               
Pafta No :                      
 19 J-II pafta, 639 ada, 4-5  parsel              
Tescil eden kurum:   
 İzmir II nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (1)

İlçemizin en eski ve tek mezarlığı özelliğini uzun yıllardır korumakta olan  bu mezarlık Kuşadası Türkmen mahallesi sınırları içeresindedir.  İçinde uzun servi ağaçlarının  bulunduğu ve  insana huzur veren  bir  ortamın olduğu bu mezarlık şehrin merkezini ikiye bölmektedir. 
Mustafa bin Hamza adında  “ Adalızade “ lakabı ile tanınan 17. Yüzyıl önemli Osmanlı bilgini ve evliyasına padişah tarafından ihsan edilen  korulukta bulunan medrese ile başlamış ancak bu bilginin 1677 yılında vefat etmesi ve bu koruluğun tam ortasına yapılan türbe etrafında oluşmuştur.  Kuşadası halkı tarafından evliya kabul edilen bu zatın türbesi etrafına definler başlamış ve zaman içerisinde geniş bir mezarlık haline gelmiştir. Bir zamanlar çok geniş bir alanı kaplayan Adalızade mezarlığı yoğun göçle gelen defin işlemleri ile tamamen dolmuş durumdadır ve  artık defin işlemleri durdurulmuştur. Kuşadası Adalızade mezarlığı ,  Kuşadası Belediyesinin ve Aydın Müze müdürlüğünün ve  Aydın Anıtlar Bölge kurulunun gözetimi ve denetimi altındadır


 2. SAKIZ DEDE TÜRBESİ

Adı :                                   Sakız Dede Türbesi
Tescil tarihi:                  21.11.2001                 
Sayı :                                 10227                        
Pafta No :                       19 J-II pafta, 1594 ada, 3 parsel                
Tescil eden kurum:    Türkiye Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu (2)

Hacı Feyzullah Mahallesinde bulunan Sakız Dede türbesi Kuşadası’nın önemli  türbelerinden biridir. Türbenin kitabesi veya bilgilendirici herhangi bir kaydı bulunmamaktadır. Kubbe ile örtülü olduğu ve kubbeden kare plana geçişin pandantiflerle sağlandığı düşünülerek restitüsyon projesi hazırlanmıştır. Bu tip türbe planları Anadolu Selçuklular zamanında başlamış ve Osmanlılar zamanında da devam etmiştir. Bu yüzden Sakız Dede türbesi 16.yüzyıl ile 19.yüzyıl arası bir tarihte yapılmış olmalıdır. Giriş kısmı yapının kuzey batı köşesinde yer alır. Yapı ile sokak arasında kot farkı olduğundan yapıya üç basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Sakız Dede’nin sandukası türbenin ortasında yer alır. Mumyalık katı olmadığı için sanduka doğrudan mezarın üzerine gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Sanduka tabut şeklindedir ve harçla yapılmıştır. Yapının doğu ve batı duvarlarındaki sıva tabakası bu bölümlerde eskiden birer pencere olduğunu göstermektedir. Aydın Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun 20.09.2007 gün ve 1109 sayılı kararı ile  türbenin röleve projesi onaylanmıştır. Aydın Müze Müdürlüğü denetiminde temel araştırma kazısının yapılmasını takiben restitüsyon ve restorasyon projeleri yine Aydın Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun 20.03.2008 ve 1412 sayılı kararı ile uygun bulunmuştur. Yapının restore edilmesi için çalışmalar devam etmektedir.  Sakız Dede namı ile ilçemizde türbesi bulunan kişinin kim olduğu ve kimin için yapıldığı hakkında bir bilgi ne yazık ki bulunmamaktadır. Çeşitli kaynaklarda  tarihimizde Fetret Devri diye bilinen ve Çelebi Mehmet tarafından sona erdirilen dönemde devlete isyan eden Simavna kadısı  Şeyh Bedrettin’in müritlerinden Börklüce Mustafa olduğunu ileri süren çeşitli kaynaklar vardır. İsyanı kanlı bir şekilde sona erdirilen Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile birlikte binlerce müridi idam edilmişlerdir. Sakız Dede’nin Börklüce Mustafa olduğu iddiası Tire’nin  Gökçen köyünde idam edilmesi ve naaşının sonradan gizlice kaçırılarak Kuşadası’na gömülmesidir. İddiaya göre Sakız Dede türbesi etrafında Bektaşi Cevraki mezarlığının varlığı, türbe yakınlarında bir Alevi-Bektaşi cem evinin bulunması, iki oluklu mahallesinde yüzyıllardır aşure geleneğinin devam etmesi ve türbenin mumyalık kısmının olmaması, vb. tezler ileri sürülmektedir.(3)


 
3. SOĞUCAK  KÖYÜ  TÜRBESİ

Soğucak köyü türbesi  eski mezarlık mevkiinde bulunan ve günümüzde harap halde bulunan kübik gövdeli bir eserdir. Eğilimli bir alan üzerine taş ve tuğla ile imal edilen türbenin üst örgüsü ve duvarların büyük bir bölümü yıkılmıştır. Kalan kısımlarda duvarlarında kasetleme tekniğinin uygulanmaya çalışıldığı görülmektedir. İzlerden üst örgüsünün kubbe olduğu ve kubbe yuvarlağına pandantiflerle geçiş yapıldığı anlaşılmaktadır. Girişi doğu cephesinde yer alan türbenin iç mekanında sarık şeklinde başlığa sahip mezar taşı mevcuttur. Yapının çevresindeki mezarlıkta bulunan mezar taşlarının bazılarının üzerinde hicri 1131 Miladi 1718 ve hicri 1191 Miladi 1777 tarihleri okunmaktadır. Yöre sakinleri türbenin güneyinde bir cami bulunduğunu, uzun yıllar önce yıkıldığını ifade etmektedirler. Kitabesi bulunmayan türbeyi, kübik gövdesi, kubbe örtüsü ve duvar işçiliği bakımından diğer örneklerle karşılaştırarak 14. veya 15. Yüzyıla tarihleyebiliriz. Soğucak köyünün tarihi çok eskidir ve Anya ismiyle Soğucak yerleşiminin Bizans döneminde kadar uzandığı bilinmektedir. Anya karyesi (köyü) ile ilgili ilk Osmanlı bilgileri I. Murat’ın tahta çıkmasından sonra düzenlenen 1421-1438 tarihleri arasında kayıtları tutulan “ mufassal tahrir defterlerinde “ yer almaktadır. (4)

4. SİNAN DEDE TÜRBESİ

Sinan Dede türbesi Kuşadası’na 10 km uzaklıktaki Kirazlı köyündedir. Köy camisinin yanı başında küçük evlerin arasında kalmış, köyün, küçücük kalan ilk mezarlığının bir köşesinde, 15–20  metrekarelik bir odacık içinde ebedi istirahatını sonsuza kadar sürdürecek olan merhum Sinan Dede yatıyor. 0 küçük baraka içindeki Sinan Dede'nin mezarının üzerine Arap harfleriyle yazılı, yeşil bir örtü örtülmüş, normal mezardan oldukça büyük, tahta kapısının çengeli geçirilmiş, sanki ziyaretçilerini bekler gibi upuzun  yatıyor. Halk arasındaki inanışa göre özellikle çocuğu olmayan" kadınların burayı ziyaret  ettikten sonra, çocukları olduğu inancı  yaygındır. Selvi ağaçları arasında kalmış olan o, eski muhteşem mezarlığın köşesinde anıt bir  mezar gibi duran Sinan Dede türbesini,  Türkiye’nin birçok yerinden ziyaretçileri ziyaretine gelerek dua edeler, adakta  bulunurlar, mum yakarlar. (5)

 5. YAREN DEDE MEZARI

Kirazlı’dan Kuşadası yönüne giden yolun üçüncü kilometresinde, Dere boğazı mevkiinden sağa kıvrılan toprak yoldan gidilir. Ortalama iki buçuk km. kavun, karpuz, tütün, susam tarlalarının yanından geçerek, toprak yolun solunda. Aslanlı Mağarasının hemen beş yüz metre berisinde, bir ağacın yanı başında ebedi istirahatını sürdüren Yaren Dede’yi görüyoruz. Mezar taşının üstünde şu yazıt var. ‘’Allah baki Yaren Dedesi ruhuna Fatiha ". Ağaç dallarının üstüne bez ve ip parçaları bağlanmış, niyetler tutulmuş, istekler birbiri ardına sıralanmış, ulu insan merhum Yaren Dede’ye yüzlerce dualar edilmiş. Yaren, dilimize Farsçadan geçmiş bir kelime olup, arkadaş, dost anlamına gelmektedir. 0, Allah'ın sevgili kulu olmuş, yaşamında Allah yolundan ayrılmamış, insanlara arkadaş olmuş; dost olmuş, sıkıntıda olan insanlara yardım için Allah'a yalvarmış, yakarmış, sonra da ermiş erenlerden olmuş. Bugün Yaren Mağarasına da adını veren Yaren Dede halen insanlara "yarenlik" ediyor. Yaren Dede dostça kal. Allah’ın selamı üzerine olsun. Bundan sonra da hiç yalnız kalmayacaksın. (6)
 6. BAYRAKLI DEDE

Kuşadası ilçesi Bayraklı Dede mahallesi Derici Mustafa Gürbüz Anadolu Lisesi yakınlarında bulunan bu türbe ve içindeki mezar hakkında yeterli bilgi yoktur. Halk arasında Bayraklı Dede olarak bilinen bir pir hakkındaki bilgiler muhtelif rivayetlerden ibarettir. Kimliği bilinmeyen kişiler tarafından bir ara kapısına “ Şehitler Türbesi “ levhası asılan ve Sivil Toplum Kuruluşları tarafından verilen sert tepkiler üzerine tekrar  kapısına Bayraklı Dede türbesi levhası asılan bu türbe ve içindeki mübareğin kim olduğu bir an önce araştırılmalı ve halkımız bu konuda bilgilendirilmelidir. (7)















İbrahim-i Sânî ..ıslahiye

İbrahim-i Sânî ..ıslahiye


Anadolu Aleviliği içerisinde yer alan Tahtacıların dedelerinin bağlı olduğu iki ocaktan birisi, İbrahim-i Sânî Baba hazretlerine aittir. İbrahim-i Sânî, İbrahim Baba veya Bölükbaşı diye halk arasında anılıyor. Ona "Bölükbaşı" dnmesi, asker olmasından kaynaklanıyor. Islahiye'nin 3 km. batısında Çerçili Köyü'nde Ziyaret mevkiinde İbrahim-i Sânî'nin türbesi bulunuyor. Köyü halkı, Sünni olup, türbenin bakımı, onarımı, ziyarete açık tutulma işini İbrahim Gürocak'ın çocukları Ali ve Mustafa yapıyor.

ibrahim-baba-t-rbesi.jpg

Şeyh Necmeddin Türbesi ..ahlat

Şeyh Necmeddin Türbesi ..ahlat
Ahlat, Ergezen Mahallesinde Erzen Hatun mezarlığında Erzen Hatun Kümbeti yanındaki Şeyh Necmeddin Kümbeti, portal kitabesinden öğrenildiğine göre Üzeri kare biçimde yükselen piramidal külahla örtülüdür. Bu bakımdan da benzerleri arasında tek örnektir. Diğer kümbetler hep silindirik biçimde, konik külahlıdırlar. Şeyh Necmeddin tarafından 1222 ‘de yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzeride iki kitabe bulunmakta olup bunlardan birisi vakfiye,diğeri de kümbetin yapım kitabesidir. 

Bu kümbet dört köşe oluşu ile diğer kümbetlerden ayrılıktadır. Kümbetin 5.17 X 5.18 m. ölçüsünde küçük kare bir kaidesi vardır.Alt kattaki mumyalığın kuzey cephesinden yedi basamaklı bir merdivenle aşağıya inilmekte,buradaki yay kemerli bir kapıdan mumyalığa girilmektedir. Üzeri sivri beşik tonozla örülü mumyalığın batı ve doğu kenarında iki mazgal penceresi bulunmaktandır. 

Üst kat kare planlı olup kesme taştan yapılmıştır. Doğu cephesindeki iki taraflı dört basamaklı bir merdiven ile çıkılan giriş kapısı kümbetin en gösterişli ve en süslü bölümüdür. Giriş kordon şeklinde yuvarlak hatlı dikdörtgen çerçeveler içerisine alınmıştır.Dar ve uzun olan buradaki kapının iki köşesine sütuncukların bulunduğu uzun kenarlı sivri kemerli kapı nişi yerleştirilmiştir. Giriş kapısının üzerinde kündetin vakfiyesi yerleştirilmiş, bunu mukarnaslar tamamlamıştır. Bunun üzerine de kümbetin diğer kitabesi konulmuştur. 

Kümbetin beden duvarları sivri kemerlerle bölünmüş ve rozetlerle bezenmiştir. İç kısım son derece sade olup kıble duvarı ortasına dikdörtgen mihrap nişi bulunmaktadır. Türbenin batı ve kuzey yüzlerindeki pencereler Bursa kemerli nişler içerisine açılmıştır. Kümbet bir süre mescit olarak kullanılmıştır.Vakıflar Genel Müdürlüğü kümbeti l966-1967 yıllarında restore etmiştir.





ETHEM BABA TÜRBESİ..narman

ETHEM BABA TÜRBESİ..narman
Erzurum Narman ilçe merkezinde bulunan Ulu Cami’nin yanında bulunan Ethem Baba Türbesi 1995 yılında restore edilerek bugünkü durumuna gelmiştir. Bu türbe birkaç kez yol açma çalışmaları sırasında yıkılmak istenmişse de ilçe halkının itirazı sonucu yol, türbenin iki yanında açılmıştır. Mimari yönden bir özelliği bulunmayan bu türbenin halk arasında Ethem Baba’nın kişiliği ile önemlidir. 

Ethem Baba’nın asıl ismi İbrahim olup, 1836 yılında Erzurum’da dünyaya gelmiş, Şeyh Muhammed Nesibi’nin oğludur. İbrahim Ethem medrese eğitimi görmüş, söylentiye göre rüyalarında sürekli olarak Hz.Muhammed ve Hz. Ali’yi görmüş, icazet alması için Sivas’a gidip, Şemsi Ruzî’den ders alması istenmiştir. Bunun üzerine Sivas’a giderek Şemsi Suzî’den ders görmüş ve icazet almıştır. 

İbrahim Ethem’in çok sayıda kitap ve beyitleri olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı sırasında yakılarak imha edilmiştir. 1916 yılında Narman’da ölmüş ve orada gömülmüştür. Üzerine de sonradan bugünkü türbesi yapılmıştır. 

Yuvarlak kemerli, kesme taş duvarlı türbe, kare planlı, kırma çatılıdır.





Himmet Baba Türbesi (Elbistan)

Himmet Baba Türbesi (Elbistan)



Himmet Baba Türbesi (Elbistan) Kahramanmaraş Elbistan ilçesinde bulunan Himmet Baba Camisi’nin yanında Himmet Baba’nın türbesi bulunmaktadır. Caminin yapım tarihi bilinmediği gibi türbe ile aynı tarihte yapıldığı sanılmaktadır. Cami ve türbe, mimari üslubundan ötürü XIV.yüzyıla tarihlendirilmektedir.

Türbe kesme ve moloz taştan kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri içten kubbe, dıştan da konik bir çatı ile örtülmüştür.

Himmet Baba ile ilgili yörede bir de söylence bulunmaktadır. Bu söylenceye göre; Selçuklular döneminde Elbistan’ın askeri valisi olan Himmet Baba, adaletli yönetiminden ötürü halk tarafından sevilen ve sayılan bir kişi idi. Elbistan’a yapılan bir akın sırasında şehri korurken bir kılıç darbesi ile başı kopmuş, ancak Himmet Baba başını eline alarak savaşın sonuna kadar mücadelesini sürdürmüştür. Bunu gören bir kadın “Şu yiğide bakın” deyince de olduğu yere düşmüş ve bir daha da kalkmamıştır. Bundan sonra halk Himmet Baba’yı düştüğü yere gömmüştür. Daha sonra da burada cami ve bir de türbesi yapılmıştır. 

dede baba türbesi....Afşin

dede baba türbesi....Afşin 



Afşin’in doğu tarafında ve şehrin merkezine yakın bir konumda bulunan bu günkü Dede Baba Mahallesi’nde bulunmaktaydı. Mahalleye ve zaviye ye adını veren şahıs, belgelerde Deve Baba adı ile kaydedilmiştir. 1527 yılına ait tahrir esnasında da zaviyenin bulunduğu mahalle bu ad ile kaydedilmiştir. Deve Baba’nın kimliği hakkında hikâyelerle karışık bilgilere rastlanmaktadır.

Alaüddevle Bey’in 906/1500 ve 916/1510 tarihli vakfiyelerinde, zaviyenin vakıfları kaydedilmiş ve 1510 tarihli vakfiyede zaviyenin mutfağı, deposu ve ona tabi olan bütün binaları ile birlikte Alaüddevle Bey tarafından yenilendiği zikredilmiştir. 1500 tarihli vakfiyede, zaviyenin adı geçtiğine göre, daha önceki tarihlerde yaptırılmış olması gerekmektedir. Çünkü, Alaüddevle Bey, burayı yukarıda ifade edildiği üzere, tamir etmiş ve buraya vakıflar tahsis etmiştir. Ancak zaviyeyi yaptıranın kim olduğu bilinmemektedir.

Deve Baba Zaviyesi’nin tarihi seyri hakkında fazla bir bilgiye ulaşılamadı. Mevcut belgelerden anlaşıldığına göre, zaviyenin faaliyette olduğu yıllarda sosyal hayat üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Buraya gelen gidenlerin karşılıksız olarak ikamet ve yemek ihtiyacı karşılanmakta bu yönü ile bir imaret gibi kullanılmaktaydı. Ayrıca burada tedris faaliyeti de yürütülmekte idi. Ancak bu faaliyetin konusu ve derecesi hakkında açıklayıcı bilgilere ulaşamadık.

Belgelere göre, Deve Baba Zaviyesi’nde kalabalık bir görevli grubu bulunmaktaydı. Zaviye Bektaşiye tarikatına bağlıydı. Yani Hacı Bektaş-ı Veli’nin soyundan gelenler tarafından idare edilmekteydi. 1217/1802 tarihinde zaviyenin seccade-nişinliğini Hacı Bektaş-ı Veli’nin soyundan olan Seyyid Abdullatif yapmaktaydı.

1527 yılı tahrir defterine göre, aynı mahallede ikamet etmekte olan Bayram oğlu Mehdi, zaviyede duacı idi. Yusuf Abdal ise, zaviyedarlık yapmakta idi. Bu şahıs, yıllarca bu görevde bulunmuş, daha sonra görevini ihmal etmesi nedeni ile Elbistan Kadısı Mevlana İsa Efendi’nin isteği üzerine, 955/1548 yılında görevinden alınarak, yerine Mevlana Hayreddin tayin edilmiştir. 971/1563 yılı tahrir kayıtlarından anlaşıldığına göre, Yusuf Abdal daha sonra görevine dönmüştür. 1106/1695 tarihli bir buyrulduya göre, bu tarihten önce, adı geçen görevi yapmakta olan Davud Efendi’ye yapılan haksız müdahaleler üzerine, evlad-ı vâkıfdan Şeyh İbrahim, Molla Ali ve Molla Süleyman efendiler, belli hisseler karşılığında vakfın zaviyedarlığına tayin edilmişlerdir. Bundan sonra da vakfın zaviyedarlığı hakkında bir takım anlaşmazlıklar devam etmiştir.

1147/1734 tarihli bir buyruldu kaydına göre, daha önceki tarihlerde vakfın tevliyet ve zaviyedarlık hisselerinin yarısı Seyyid Mustafa el-Maraşi’nin tasarrufunda idi. Ancak yapılan müdahaleler sonucunda, vakfın yönetiminde anlaşmazlıklar çıkmış olduğundan adı geçen görevlere, muhtelif hisselere sahip olmak üzere, Ali, Musa, Ali oğlu Mustafa ve kardeşleri Ahmed ve Halil efendiler tayin edilmişlerdir.

1207/1793 yılında, 5 paralık hisse ile zaviyedarlık ve tevliyete mutasarrıf olan Seyyid Ahmed, kendi rızası ile bu göreve oğulları Musa, Dede Ahmed, Derviş Mehmed ve Mehmed Tahir’i tayin ettirmiştir. Aynı göreve, 1214/1799′da, İshak Efendi yerine Müderris Mustafa Efendi, 1217/1802′de Ahmed Hayati’nin yerine, Mehmed ve Hüseyin efendiler tayin edilmişlerd3r. Ahmed Hayati bu tarihten önce uzun süre burada görev yapmıştır.

Deve Baba Zaviyesi, önemli bir sosyal tesis olduğundan, yukarıda zikredilen görevliler dışında, bazı vergileri ödememeleri karşılığında, zaviyenin ikinci üçüncü derecede kalan hizmetlerini yürüten görevliler de vardı. Bunlar, hizmetkar ya da çoğul hali ile hizmetkaran adı ile tanınıyorlardı. 1527 yılında, zaviyenin bulunduğu mahallede ikamet eden Baki oğlu Abdal Mehmed, Ahmed oğlu Hamza ve Ali oğlu Halil adlı şahıslar, zaviyede hizmetkarlık yapmakta idiler. Alaüddevle Bey Kabaklar Cemaatı’nın bir bölümünü zaviyeye hizmetkarlıkla görevlendirmişti. Camaatin bir kolu da yapılan tahrirler esnasında, Eshab-ı Kehfin hizmetkarları olarak kaydedilmişlerdir. 1563′de de Alaüddevle Bey vakfiyesine uygun olarak cemaatin Deve Baba Zaviyesi’nin hizmetkarları oldukları kaydedilmiştir. Hizmetkarların cemaatı; Kınık, Güvercinlik, Üzeyir ve Yüregir de kışlayıp; Binboğa ve muhtelif yaylakları yaylak olarak kullanmaktaydılar. Bu cemaattan olan hizmetkarların 107 adedi Karamanlıyı Maraş’a, 9 adedi Cerid taifesine bağlı idi. Yani 1563 tarihinde, bu cemaatten toplam 116 kişi zaviyeye hizmet etmekle görevli idi. Buna karşılık, avarız-ı divaniye ve tekalif-i örfiye vergisi ödemezlerdi.

Sosyal ve dini hizmeti ile önemli bir yeri olan zaviyenin vakıf gelirlerinin de önemli bir meblağı oluşturduğu görülmektedir. Alaüddevle Bey, Efsus’un yarısı ile Kabaklar cemaatinin vergilerini buraya vakfetmiştir. 1525 yılında Kabaklar cemaatinin geliri 1345 akçe, 1563′de 2696 akçe 20 para idi. Vergi gelirlerinin bütünü zaviyeye verilmekte idi.

Deve Baba Zaviyesi’nin en önemli geliri, Efsus (Afşin)’un yarısından temin edilmekteydi. 1525′de Afşin’in toplam geliri, 19585 akçe idi. Bu gelirin 9754 akçesi zaviyeye aitti. Köyün 1527 yılındaki toplan geliri ise, 23892 akçe idi. Burada bulunan ve 2800 akçelik geliri olan bir boyahane ile 240 akçelik geliri olan altı değirmenin gelirleri de köyün toplam vakıf gelirleri içindeydi. Aynı tarihli tahrir kaydında, ayrıca kaydedilmiş olan Deve Baba Mahallesi’nin geliri ise, 1218 akçe idi.

1563 yılında da köyün toplam geliri 18552 akçeydi. 3855 akçelik boyahane geliri ve köydeki dokuz değirmenin 380 akçelik geliri ve diğer bütün vergiler buna dahildi.

XVI. yüzyılda yapılan tahrirlerden sonra, zaviyenin durumu hakkında geniş bilgi elde etmek güçleşmiştir. XVII. yüzyıl kayıtlarında ise, zaviyenin yıllık bütçeleri sayılabilecek miktarlar verilmiş, bu miktarların dışında zaviye hakkında hiç bir bilgi verilmemiştir. Buna göre, 1100/1689 yılında zaviyenin geliri 5760 akçe, 1105-1106/1694-1695 tarihleri arasında günlük altı akçe hesabıyla, zaviyenin yıllık gelir gideri 2160 akçe idi. 1266-1273/1850-1857 yılları arasında vakfın toplam 8033 kuruşluk muhasebesi vardı. Bu muhasebeden 6084 kuruş 10 para görevlilere, 1559 kuruş maaş olarak, 389 kuruş 30 para da muhasebe harcı olarak harcanmıştır. 1276/1860 yılında zaviyenin hasılatından görevliler için 3530 akçelik ödeme yapılmıştı. Elimizde mevcut evkaf kayıtlarına göre, yukarıdaki tarihten sonra, vakfın adı kayıtlarda geçmemektedir. Vakfın ve zaviyenin ne zaman ortadan kalktığını bilemiyoruz.








Sultan Hıdır ..pertek

Sultan Hıdır ..



Rivayet edilir ki , bugünkü Pertek ilçesine bagli Merkez Dorutay köyü yakinlarinda yasli bir zat yasarmis. O tarihlerde bunlarin, buralarin kumandani olan Alâeddin Pasa ordusu ile birlikte buralarin denetimini yaparken aksam olur ve Dorutay köyü yakinlarindaki sultan gölü mevkiinde geceyi geçirmeye karar verir. Çadirlar kurullur , yerlesme baslar. O sirada Sultan Alâeddin'in yanina gelen gözcülerden biri "Sultanim su ileride çadira benzer bir sey ve içinde bir isik hüzmesi var " der . Sultan Alâeddin de; gidin bkin bakalim. Kimler varsa gelip bana bilgi verin der. Iki tane atli asker bu çadirin yanina gönderilir. Askerler gelip bakarlar ki bir eski çadir ve bu çadirin içinde yasli bir zattan baska kimse yok. Askerler sorarlar: 

-Ihtiyar kimsin sen? burada ne isin var? ihtiyar: 
-Gördügünüz gibi bir ben-i Ademim, adim Sultan Hidir'dir der. Bir toprak güvecim , bir seccadem ve bir de atima yedirmek için bir miktar arpam var Askerler:

-Biz Sultan Alâeddin'in askerleriyiz , seni sultanimiza götürmek istiyoruz , deyince bu defa ihtiyar , buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin. 

-Iyi ama gelecek olan koca bir sultan. Yaninda bir hayli vezir , vezirâzam ve kumandalari var. Bunlari oturtmak için halin bile yok. Hem kaldi ki koca ordu, gelince ekmek ister , as ister . Bunlari nasil agirlarsin? Iyisi mi biz seni oraya huzura götürelim. Ihtiyar:-Tanri misafiri umdugunu degil buldugunu yer. Yüce Allahin izini ile mahçup olmayiz. Buyursunlar gelsinler diye cevap verir. 
Askerler geri döner , durumu Sultan Alâeddin Keykubat'a anlatirlar. Alâeddin Keykubat da bu ihtiyari merak eder ve ertesi gün ihtiyari ziyare eder. Çadira gelir gelmez ihtiyar nezaketle sultani selâmlar ve altina seccadesini serer. Her gelen bu seccadeye oturur, fakat seccadenin bir kenari daima bos kalir. Sultan Alâeddin hayretler içinde kalir ve hayretini gizlemez , durumunu ögrenmek için seccadeye oturan vezir , kumandan ve askerlerine bir komutla "Ayaga kalk" der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde küçücük bir seccade var. "Otur" diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok . Herkes seccadenin üzerinde oturmus. Hayretler içinde kalirsa da sesini çikarmaz. 
Biraz sonra yasli adam topraktan yapilmis güvecin içerisinde bir miktar as oldugu halde Sultan Alâeddin'in önüne birakir. Sultan: 

-Baba erenler , bunu hangimiz yiyecegiz? 
Ihtiyar da; Sultanim Besmele ile baslayin yemeye insallah hepinize kadar yetecek vardir. Diye cevap verir. 

Sultan Alâeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye , küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenilir. Herkesin karni doyar. Fakat yemek bit türlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik'in(kuzu ve oglak derisinin tabaklanmis, kurutulmus ismi) içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görülür.

Sultan Alâeddin bu zatin ermis ve keramet sahibi bir zat oldugunu anlar ve ona: -Sen burada yalniz basina yasli bir ihtiyar olarak zor yasarsin. Ben sana askerlerimin içerisinden akilli, dürüst , itaatkâr asker verecegim. Bunlar ölünceye kadar senin emrinde ve hizmetinde olacaklar , der , 3 veya 5 askeri ve bulundugu bölgeyi de vakif olarak kendisine birakir ve vedalasarak ayrilirlar. 

Rivayet olunur ki Sultan Alâeddin'in biraktigi 3 askerin isimleri Resul , Munzur ve Delil'dir. Bunlar yasli Sultan Hidir'in ölünceye kadar ona hürmet ve itaatte kusur etmezler. Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün güneyinde ve köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür , hayvanlarin yatak yeri yapilir. 

Bir süre sonra bir Cuma gecesinin sabahinda bir de bakarlar ki oradaki mezar bugünkü Dorutay(eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine gelmis ve buradaki ulu agacin altinda mekân kilmistir. Bilahare üzerine Selçuklu Sultani tarafindan bugünkü türbesi yapilmistir.