KARIŞIK

16 Şubat 2016 Salı

Derviş Baba Türbesi Maraş ..

Derviş Baba Türbesi Maraş 








Derviş Baba (derwêş Bava) Kimdir Türbesi Nerededir ?


Derviş Baba,   (Kırmançça: bava derwêş, Kurmanci: derwêş Bava) Doğumu Miladi 1860 Maraşlı Alevi Kürtleri Ve Alevi Türklerin Kutsal Mekanlarındandır.

İnanışa göre o yöre halkınca Kerametleri Olduğu Yönünde Bir Çok Olay Anlatılır. O Kureyşan topluluğunun atası olan seyyid Kureş/Kures’in Soyundan Olduğu Bilinir. Asıl Adı Hüseyin Zeykiroğlu Dur.

Bazı araştırmacılar Gelerek Bulunduğu Yerde Bilgi Toplamışlardır. Bu görüşe göre, Derviş Baba sadece lakaplarından biridir. Derviş Baba (derwêş Bava) Hakkındaki Temel Anlatılar Cenâb-ı Hakk'ın kendisine bahşettiği bir çok keramet var ki bence en harikası imân-ı kemâl ile olan ölümüdür.

Çünkü son nefesi güzel olan zâtlar makbul olan zâtlardır. Hamuklu Köyü'nde yaşayan

Hüseyin Efendi şöyle aktarıyor:

- "Rahmetli babam çok güzel Kur'ân okurdu. Sesi pek güzeldi. Rahmetli Derviş Baba şimdiki türbesinin bulunduğu yere geldi ve etrafında bir çok insan ile babam da vardı. Derviş Baba babama hitaben: "Ey Hasan! Kur'ân oku. Ben gidiyorum." diye buyurdu. Rahmetli babamda Kur'ân okumaya başladı. Derviş Baba'da üzerine örtüyü örttü ve belli bir süre sonra mubarek cesedi cansızlaştı, bütün sevenleri ve talipleri ağlaşmaya başladı. Aradan bir kaç saat sonra üzerindeki örtüyü açtı ve "Evlâdım! Bu yerin sahibi kimdir? Bunun için geri döndüm. Kimse gelsin hakkını benden alsın." dedi. Herkes şaşırdı ve toprak sahibi ne kadar hayır dedi ise de parasını zorla verdi. Tekrar babama "Oku Hasan" diyerek Kur'ân-ı Kerîm ile Cenâb-ı Hakk'a kavuştu."

Derviş Baba (derwêş Bava),

keramet sahibi bir velidir. Öyle ki hakkındaki söylenceye Göre ; Onun Mübarek Bir Zat Olduğu Bazı Geceler Kur’an Okuduğu Bilir Ve Yaşadığı Dönemde Normal İnsanların Taşıyamadığı Ağırlıkları Rahatlıkla Kaldırdığı , Aksu Nehri ni Sanki Su Akmıyormuşçasına Üzerinden Yürüyüp Geçmesi Anlatılan Kerametlerindendir. Ve Köylünün Atı Koybolması Sonucu Derviş Baba’ya Gelen Köylü Atının Kayıp Olduğunu Söyler Derviş Baba ise " Geldiğin Yol Üstünde Otlanıyor " Der Köylü Olamaz Az Önce Oradan Geçtim Der Ve Gider ki Atı Orada Ağacın Altındadır. Diğer Kerametleri İse 2 Tane Yılanı Olduğudur. Yanına Gelen Bir Kadın ; " Baba , Benim Evladım Olmuyor Bir Hayır Dua Et Der Ve Derviş Baba Cebinden Bir Parça Bez ( Çaput ) Çıkartır Koluna Bağlar Omuzuna Dokunarak " Haydi Kızım Gidebilirsin " Der Ve Bu Kadının Ondan Sonra Çocukları Olmuştur. Hakka İntikal Ettikten Sonra (1944) Kerametleri Bitmemiş Tabikide Her Yaz Mevsiminde Türbesine Gelerek Kurbanlarını Kesen Canlar Vardır , Adak Adayanlar . Erkek Çocuğu Olmayan Birisinin Derviş Babaya Erkek Evlat Dilemiştir Ve Erkek Evladım Olursa Adını Derviş Koyacağım Der VE Erkek Evladı Olur Adını DERVİŞ koyar. Nice Kerametleri Bulunan Derviş Baba Hoşgörü Ve Sevgiyi Temel Esas Olan Alevi Erenlerindendir.


Derviş Baba Türbesi Nerede ? Derviş Baba Türbesi , Resmi Olarak Kahramanmaraş ın Türkoğlu İlçesine Bağlı Kumçatı Köyündedir. Bu Köy Öncede Pazarcık İlçesine Bağlıydı. Türkoğluna 15 KM Uzaklıkta Pazarcık İlçesine 35 KM Uzaklıkta Narlıya 17 KM Uzaklıktadır.


Derviş Baba Türbesi Maraş Özellikle Alevi Halkının Ve Çevre İllerin Kutsal Mekanlarındandır. 71 Yıllık Türbemiz Tanınma Konusunda Pek Geri Kalmıştır

Derviş Babanın Tunceliden Kayseri Sarız a Oradan Sivas Gürün Akpınar Köyüne En Son olarak KAHRAMANMARAŞ TÜRKOĞLU KUMÇATI KÖYÜ ne Gelmiş Ve Türbeside Burada Bulunmaktadır.

Bektaşî tomarı ve nefesleri..1936

Bektaşî tomarı ve nefesleri
Bektaşî tomarı ve nefesleri, 

l.inci kitap. Bastıran ve yayan: Yeni Şark Kitabevi, 1335. 64 sahife.

Muhtar Yahya Dağlı, bu ad altında bir seri neş'ine başladı.
 Birinci kitab, 49 küçük sahifedir ve «Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Muhiddin Abdal, Yemînî, Hayreiî ve Perişan Baba»nın hâl tercem el eriyle bu şâirlerin metinde geçenlerle beraber otuzdan artık nefes ve gazellerini ihtiva ediyor; Muharrir, «Önsöz» de neşriyatının devam edeceğini ve şahsiyeti mühim olan Bektâşîlerİn Menâkıbnâmeleriyle seçilen şiirlerinin ayrı kitaplar halinde bastırılacağını vadettikten sonra bu hususta yazı yazmanın güçlüğünü anlatıp velev noksan olsun, elde edilen malûmatı «umumun nazarına arzetmek, bu zeminde çalışacak olanlara veya çalışmakta bulunanlara mühim bir yardım olacağı şüphesizdir» diyor ve eserinin noksanını bildiğini söyleyip başkaları tarafından tamamlanmasını dileyor.
Bu mütevazı Önsözden sonra başhyan kitapta bir çok şeyler bulacağımızı umuyoruz. Fakat esefle söylemek lâzımdır ki kitapta yazılan, -sözler, hiçbir vesikaya dayanmıyor. Meselâ Abdal Musa hakkındaki «Aslen Horasanlıdır. Bilâhara hicret ederek Iran Azerbaycanımn Hoy kasabasına gelmiş ve orada yaşamış olduklarından» sözleri {Sa: 4), hangi vesikaya göredir? Eğer 8 inci sahifedeki nefeste
Bizim meftunumuz marifet söyler Biz Horasan mülkündeki baydanuz
Turda Musa durup münacat eyler Neslimizi sorarsan Hoydanuz [']
beyitlerinden istidlal ediliyorsa Horasanlı olduğu anlaşılmaz. Aldığımız birinci beyit, bizdeki bir mecmuada
Bizim meftunumuz marifet söyler Biz Horasan mülkündeki boydanuz
tarzındadır ki elbette daha doğrudur. Abdal Musa, bu beyitle Horasanlı olduğunu değil, Horasanlı bir boya mensubiyetini ve Hoylu olduğunu anlatıyor. Giyikli Baba ile hemşehrisi olan Abdal Musa arasında geçen vak'aya aid menkabe de dikkate değer. (Giyikli Baba için bakınız! Şakayık, Cilt: 1, Sa:31-33). Abdal Musa'nın aslını (kendisini değil) Horasana nisbet etmesi ve bir çok zevatın «Horasan erenleri, Horasan erleri» diye anılması, Horasanlı olduklarından değildir. Bu hususta Prof. Dr. Fuad Köprülü'nün bakımı, işi tamamîyle aydınlatmıştır. (Bakın! Ana-doluda İslâmiyet, Edebiyat Fakültesi mecmuası, Cilt: 2, Sayı: 4-5. Bilhassa 295inci sahifenin metni ve notu).
['] -sorar isen» olacak, «sorarsan» denirse bir hece eksik olur ve vezin bozulur.
Tahlil ve Tenkitler 341
Muharrir, Hacı Bektaş tekkesinden sonra bize dört büyük âstâne tanıtıyor. Abdal Musa tekkesini bunlardan biri olarak gösteriyor. Halbuki biz de Bektaşîlikte dört büyük dergâh, yani Halîfe makamı biliyorduk. Bunlardan biri Pir evi, yani Hacı Bektaş tekkesidir. Diğerleri de Kerbelâ, Seyyid Ali ve Kaygusuz tekkeleridir. Abdal Musa tekkesi, bunlara dahil değildir. Evvelce başka makamlarda Halîfe olmazmış. Mü-cerred âyini de yalnız Pir evinde Balım Sultan türbesinde ve Kerbelada yapılırmış. Abdal Musa tekkesi, bu dört büyük makama dahil değildir. Yalnız bu tekkenin bir hususiyeti vardır: Elmalıdaki Alevîlerden bir zat, buradaki mücerred Babanın vekâletini icra eder ve Tahtacılar denilen civar Alevilerinin riyasetini haizdir ki bu zata «Mürebbî» denir. Müreb-bîlik, bu aile efradına aid bir haktır. (Mürebbîlik için Menâkıbülesrâr ve Buyruk ta kâfî malûmat vardır). Alevîlerin Abdal Musa'ya hürmeti mahsusaları vardır. Her hangi diyarda olurlarsa olsunlar, kış mevsimlerinde her cuma gecesi Ayîni Cem yapılır ve ilkbaharda son Cem de bir Abdal Musa kurbanı kesilerek «görgü ve sorgu» ya son verilir.
Bu fasıldaki «payesi sultanlık, Hacı Bektaş dergâhındaki hizmet postu ayakçıhk, mertebesi abdailıktır (Sa: 5.-6)» cümleleri de hiçbir anane ve esasa uymaz. Ne böyle bir paye vardır, ne böyle bir mertebe. Bek-tâşîlerde abdal çoktur, fakat abdallık diye bir mertebe yoktur. Sultan da her tarikatta ululara verilen bir ünvandan ibarettir. (Müstakimzadenin Risâle-i tâciyyesine bakınız!). Abdallar, bir zümredir ki ilk zamanlarda Bektâşîler de bu zümredendi. (Bu hususta bakınız! Hamit Zübeyr: Hacı Bektaş tekkesi, Türkiyat mecmuası, Cilt: 2, 1926. Bilhassa Sa: 369 daki son kitabe ile 370 deki 3 numaralı kitabeye ve yine ayni makalede 379-380 inci sahifedeki Balım Sultan kitabesine, Atsız Mecmuanın 13 üncü sayısındaki "Melâmîlik - Hamzavîlik ve Bâtınîlikte tedahüller,, adlı makaleme bakınız! Abdallar ve Abdallık hakkında en esaslı ve en mükemmel malûmatı Prof, Dr. Fuad Köprülü Türk halk edebiyatı ansiklopedisinde vermiştir. 1935. S: 23- 56).
Muharrir, Abdal Musa hakkındaki ananevi malûmatı, hiçbir tenkide tâbi tutmadan ve hattâ hiçbir mehaz göstermeden yazıyor ve nihayet «Abdal Musanın kullandığı mührün bir suretini dercediyorum» diyor. Bu mühür, kitabın beşinci sabitesinde en baştadır. Beyzî bir. şekilde olan ve ortasında Kelime-i tevhid, kenarında
Zübde - i nesi - i Rasûl - i zül minen Sultan Abdal Musa bin Seyyid Hasen
beytini ihtiva eden bu mühür, Abdal Musanın olamaz. İlkönce yazı, o zamana aid değildir. Sonra insan, kendi mühründe kendisini öğmez.
342
Tahlil ve Tenkitler
Tekke ve türbelerde böyle mühürler vardı. Kâğıtlara basılır ve hastalara yutmak üzere verilirdi.. Bazan da muharririn dediği gibi kapuya mıhlanarak hastalığın girmesine mâni olur sanılırdı. Bu mühür de o çeşit mühürlerdendir. Esasen Alevî Bektâşîlerde, Abdal Musanm geçici hastalıklara memur olduğu kanaati vardır. Hattâ bu hususta bu kanaat ve akideyi bildirmek bakımından pek kıymetli müşahede efsâneleri de mevcuttur.
Abdal Musaya aid olarak^neşredilen dört nefesin üç tanesi, Sadettin Nüzhetin «Bektaşî şâirleri» nde neşredilmiştir. (Sa:4-7). Tekrar neşrine ne lüzûm vardı? (Abdal Musa için de Halk edebiyatı ansiklopedisine bakınız! 60 ve müteakip sahifeler).
* • •v »
Kaygusuz Abdalın hâl tercemesinde Abdal Musaya intisab sureti, ananede olduğu gibi kaydedilmemiş, mübhem geçilmiştir. Manastırdaki mahalle, çeşme ve bilhassa ayazmanın Kaygusuz Abdala aidiyeti hakkında hiçbir vesika gösterilmiyor. Bu, bizçe çok şüphelidir (Sa: 13-14).
Muharrir Sarayî mahlas hakkında da bizi tenvir etmiyor. Bu kısımda da paye, mevki ve mertebe tevcihatı var!
Kaygusuz Abdala aid olarak yazılan şiirlerin dördüncüsünde lisan ve tarz, yenidir. Kaygusuza aidiyeti pek şüphelidir. Esasen bu güzel koşmada «Kaygusuz» mahlası da yok.
Muhiddin Abdalın Şakayık tercemesinde Kalenderîlerle münasebeti kaydedilen Şerefzade Muhiddin Muhammed olduğuna hükmedilmiş. Şakayık sahibi bu zata yetişmemiş. Babasının muasırı imis (S: 524). Şakayık sahibi 901 hicride doğmuştur. Muhiddin Abdal, Hicretin 883 üncü yılı Recebinin sekizinci günü vefat eden Otman Baba tarikatındandır ve bir şiirinde 922 H. de vefat eden Sultan Balıdan da bahseder. Aynî şiirde Akyazılının da adı geçiyor. (Sadettin Nüzhet: Bektaşî şâirleri, Sa:275). Yemînî'nin «Fazîletnâme» sinde
beyitlerine tesadüf ediyoruz. (Matbu nüsha, S: 83). Fazîletnâme 925 hicrîde yazılmıştır (S : 228). Bu tarihte Akyazılının yaşadığını, Otman Baba kalenderleri tarafından Kutub addedildiğini, adının da İbrahim-i Sânî olduğunu bu beyitlerden anlıyoruz, Muhiddin Abdalın da bu tarih-
Sekiz yüz seksen üç olunca hicret Husam Şah idi İsmiyle o sultan Nişân-u kisvetidir Seb' almesânî Rasülün hicretinden anla âhır Ki şimdi âleme ol cândır Kutb
Dem-i fânîden o şâh etti rıhlet Gani Baba der idi bâzı insan Anın yerine Kutb oldu İbrahim-i sânî Dokuz yüz bir içinde oldu zâhir Adı Akyazılı Sultân'dır Kutb
Tahlil ve Tenkitler 343
lerde ve belki de dana sonra yaşadığı, hulâsa hicrî onuncu asır adamlarından bulunduğu muhakkaktır. Bu takdirde Şakayık sahibile muasırdır. Babasından duyduğu Şerefzade daha eskidir. Yalnız Kalenderîlerle münasebeti hakkındaki kayda dayanarak katiyetle verilen hüküm, pek cüretkârânedir. Şakayık, Şerefzadenin şiir söylediğini de yazmıyor. Eğer şiirleri olsaydı mutlaka söylerdi. Bizçe Şerefzade ve Muhiddin Abdal, iki ayrı şahsiyettir ve birincisi, hicrî dokuzuncu asırda ve belki onuncu asır başlarında; ikincisi, onuncu asırda yaşamıştır.
Yine ayni şâirin hâl tercemesinde «Divanı, Dîvân-ı Muhiddin Çelebî namiyle tanınmıştır ve çok nadirdir. Bu divanın bir yerinde hicrî 880 tarihinde bir rüya gördüğünü...» satırlarına tesadüf ediyoruz (Sa: 26). Biraz sonra da divanında «Hızır Abdal» dan bahsettiğini ve buna nazaran Arapkirin Ocak köyünde gömülü Alevî azizlerinden Hızır Abdalın dervişi bulunduğunu haber veriyor (Sa; 27 ve ayni sahifenin notu) ve nihayet rüyasının mecazî olup «hakİkatta o yerleri hep gezmiş ve görmüş ve bunu bir seyran âleminde şeklinde cinasla (?) ifade» etmiş bulunduğu kanaatini izhar ediyor. (Ayni sahİfe). Muharririn bahsettiği divan, Muhiddin Abdalın divanından büsbütün ayrı bir kitaptır. Nadir dediği bu kitaba «Hızır - nâme» de derler. Sonunda yazılış tarihi ve yazanın adı bulunmıyan eski bir nüshası bizdedir. 1202 de yazılmış bir nüshası da Yahya Efendi kütüphanesinde divanlar arasında 3397 numaradadır ve sonunda »^J^ % ./.j*--1'1 «£f^ C^' '***
JU" ¿1 L» jî jjj J.J-\ tsVjli J-Mj ÎİU ^ c-~Jl ı>-UlSOıj yazılıdır.
Şiirlerinde bahsettiği Hızır, doğrudan doğruya Hızır Peygamber'dir.
Zeyn-i Hâlİ meslekinde ibtidâ Eyledik bu yola bulduk intiha
gibi bir çok beyitleri, tarikatını bildirir. Bahsettiği Hızırın Hızır Peygamber olduğunu bildiren yazılarından bir kısmının başlıklarını alıyorum: "Be-yân-ı sülûk-i tarîkat-ı Ehlullah ve tahsîl-i isti'dâd-ı mülâkat-ı Ricâlullah ve musahabat-ı Hızır Nebî aleyhisselâm, Beyân-ı ba'zı ahlâk-ı Hızır aleyhisslâm ve seyran-ı diyâr-ı Mağrıb zemin, Beyân-ı seyr-i Deryâ-yı Umman ve âmeden-i Ricâlül gayb ve Hızır Han, Beyân-ı şeref-i vakt-ı seher ve mülâkat-ı Hızır Nebî ve husûl-i tecellî-i ilâhî, Beyân-ı Mülâkat-ı Hızr-u îlyas ve Kutb-i cihan ve Sİdretül müntehâ ve Mele-i a'lâ ve Alem-i lâ mekân,,
Muhiddin Abdal, bu Muhiddin de değildir. Muharrir, üç adamı birleştirmiştir. Sonra bu Muhiddinin rüyalarını hakikî sayarsak Kaf dağına, Kulzüm deryasına, Şehri Nîyle, Alemi iâmekâna gittiğine ve
344
Tahlil ve Tenkitler
bütün bu mevhum şehirlerin mevcudiyetine, bahsettiği adamların bir asırda yaşadıklarına, bir yerde toplandıklarına inanmış oluruz!
*
Yemînî hakkında verilen malûmat ta indîdir. Otman Baba tarikatından ve Akyazılı dervişlerinden olduğu biraz Önce Fazîletnâmeden aldığımız beyitlerle sabit olan Yemînî'nin eserinde Bektâşîliğine aid bir söz yoktur ve Otman Baba ile mensuplarının Bektâşîlere hor baktıklarını, onları tanımadıklarını «Otman Baba Vilâyernâmesi» haber veriyor.

Hayretî'nİn Bektaşîliğini bir tek şiirindeki bir tek kayıttan istidlal etmek pek güçtür. Hele onu Baba addetmek pek gariptir. Her Baba denilen adam Bektaşî değildir. Son zamanların en meşhur Kadirî şeyhlerinden Müştak Baba ve Baba Efendinin Bektaşîlikle değil müsbet, menfî bir alâkaları bile yoktur.
Gülşehîlik; Melâmîlik, Mevlevîlik ve Bektâşîliğin birleşmesinden meydana gelmiş bir tarikat olup kisve hususunda bile Mevlevi, Bektaşî, hattâ Kalenderîlere uyarak terksiz, yalnız üstü düğmeli sikke, yedi, sekiz ve oniki terkli taçlar kabul etmiştir. Bilhassa XVI mcı asırdaki tedahüle bakarsak Hayretî'yi tam bir Bektaşî olarak kabul edemeyiz. Zaten böyle bir şey olsaydı mutlaka tezkireler, hele Gülşenî ve Bektâşîlere pek muarız olan Âşık Çelebi, zikrederdi. 49 uncu sahifede Günâhî, bir Bek-tâşî Babası ve Hayretî'nİn mürşidi olarak takdim ediliyor ve hiçbir vesika gösterilmiyor. Bu hüküm, tamamiyle uydurmadır. Günâhî, Âşık Çelebi'nin kaydettiği gibi "Sîneçâk'm Mevlevîlikte köçeği ve Mesnevide şagirdi ve perverdesi,, dir (Üniversite K. Nu:2406, yaprak: 131).
Tâhir B. in Hayretî'nİn Sütlücede gömülü olduğu hakkında verdiği haber de tamamiyle asılsız değildir. Sütlücedeki Sa'dî tekkesi avlusunda Yusuf Sîneçâk'in mezarının ön tarafında başında Seyfî bir külâh bulunan eski bir mezar, Hayretî'ye aid olarak gösterilmektedir. Her halde bu mesele, tetkike değer.
Görülüyor ki bu kitapçık bize maalesef hiçbir şey öğretmiyor. Muharrir, bastıracağını haber verdiği Menakıbnâmeleri o zamanın söyleniş ve yazış tarzlarına dikkat ederek ve -eğer bir menakıb kitabının birden fazla nüshası varsa- nüsha farklarını göstererek bastırırsa hiç şüphe yok ki ilim âlemine büyük bir hizmet etmiş olacaktır.


Abdülbâkî gökpnarlı..1936


TÜRKIYAT MECMUASI

Göbek Attıran Ethem Dede Türbesi

Göbek Attıran Ethem Dede Türbesi

Asıl adı Göbekçi İzzet Baba olup, halk arasında Göbek Attıran Dede olarak bilinir. Yaşadığı tarih ise kesin olarak bilinememektedir.Eskiden o civarlarda Gökdere boyunda değirmenler varmış.Gökdere boğazından gelen su ile çalışırmış. Civardan değirmene hayvan yükü ile tahıllar getirilip öğütüp yine hayvanlara yükleyip giderlermiş. Hayvanlara yükleme yaparken, bazılarının göbeği kaçar o anda kıvranıp dururlarmış. İşte o zaman kaçan göbekleri yerine getiren, Göbekçi İzzet Babaymış ve verilen bahşişlerle geçimini sağlarmış.Bazende evinde otura otura dalak bağlayan kadın-erkek kim olursa olsun doğru ona gelirmiş. O da çatal bir değnek yaparak o dalağın üzerine koyar sıkıca bağladıktan sonra “şimdi 5-10 defa hopla bol bol göbek at ki dalak çabuk erisin dermiş”.Aynı şeyi yapan kimsenin dalakları erir gidermiş. Bu sebepten dolayı Göbekçi İzzet Baba‘ya ‘Göbek Attıran Dede‘ lakabı verilmiş. Zamanla bu bir adak haline gelmiş ve “şu işim olursa göbek attıran dedeye on göbek atacağım” denmiş, tesadüfen olunca da gelip göbek atarlarmış. Tüm bunlar rivayetten günümüze gelen anlatımlar olup adaklık olarak gösterilmesinin hiçbir doğruluğu yoktur.
Bir zamanlar Bursa’nın yerel televizyonu Olay Tv’de bir haber çıkmıştır Göbek Attıran Ethem Dedeile ilgili, 4-5 adet kadın Göbek Attıran Ethem Dede‘nin mezarı başında dönerek göbek atıyorlardı.Çok saçma ve komik bir durum vardı.Cehaletin bu kadarı olur dedirtecek cinstendi.
Göbek Attıran Ethem Dede Türbesinin yeri, Gökdere Tramvay istasyonunun arkasına kalmakta ve Setbaşı yokuşunun başlangıcında Meydancık tarafında bulunmaktadır.Yol kenarında bulunan türbesini herkes bilir.
Göbek Attıran Ethem Dede Türbesi
Göbek Attıran Ethem Dede Türbesi

Köpüklü Dede Türbesi..bursa

Köpüklü Dede Türbesi..bursa



Bursa’da Timurtaş Paşa‘dan Tophane’ye doğru çıkışta yer alan Saltanat Kapısından yukarı çıkışta ilk soldan içeri girildiğinde bu tek mezar dikkati çekmektedir.Kitabesinde yazdığına göre halk arasındaKöpüklü Sultan yada Köpüklü Dede olarak anılan yüksek mezar taşları ve lahitten oluşan mermer bir kabirdir. Mezar taşında “Derviş Mehmed bin Hamdi Şehr Baba” yazılıdır. Yanında daha önce mevcut bulunan medrese ya da mescidin haziresi olması muhtemeldir.
Köpüklü Dede Türbesi, aynı Sinan dede mahallesinde bulunan Dürt Dede gibi hatta Sinan Dedegibi yalnız mezardan oluşan kapalı olmayan türbelerdendir.
Köpüklü Dede hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır.Hangi dönemde yaşadığı yada neyle meşgul olduğu yada Bu köpük ismini acaba hamam işletiyordu ordan mı aldı hiç bir fikrim yoktur.

15 Şubat 2016 Pazartesi

Huysuzlar Türbesi..İZNİK

Huysuzlar Türbesi


İznik’te Atatürk Caddesi üzerinde yürürken, önüme bir durak çıktı ve kafam çarpmasın diye sakınırken üzerinde Huysuzlar Türbesi yazdığını gördüm, tanıtacağım bir esere daha rastladığım için ne kadar sevindim bilemesiniz. Sadede gelirsem Huysuzlar Türbesi, İznik’te Atatürk Caddesi üzerinde yer alıyor, İstanbul Kapıya doğru giderken solda kalacaktır, fotoğraflarda görebileceğiniz gibi, üstü açık bir türbe, içerisinde üç adet mezar bulunmakta yada lahit, başka da bir özelliği bulunmamakta, ek olarak türbeye ait bir kitabe de olmadığından birazdan anlatacağım hikaye halk efsanesi tarzındadır.
Okuduğuma göre, yaramazlık yapan çocukları, Huysuzlar Türbesine getirip bir süre bıraktıklarında uslanacaklarına inanıyorlarmış, hatta elbiseleri de oraya bırakıp öylece çıplak geri dönüyorlarmış. 

Dolubaba Hazretleri Türbesi

Dolubaba Hazretleri Türbesi







Bursa’nın manevi kişilerce ne kadar zengin bir memleket olduğunu bilmeyen yoktur, varsa da bu cümleyle öğrenmiş oldu. Şuanda yaşadığımız toprakların islamlaşmasında manevi ortamın muhafazasında hatta fetihlerde görev almış nice eren vardır. İşte bu erenlerden bir tanesine deUludağ Milli Parkı yolu üzerinde rastladım. Şu yaşadığımız çağda bile şehirden oldukça uzakta bir yerde olan türbesi, yaşadığı devirde kim bilir ne kadar ıssız inzivai bir yerdeydi…
Sizlere tanıtacağım şahsın ismi Dolubaba yada Doğlu Baba Hazretleri, aslen Türkmenistan’ın Buhara kentinden olan Dolubaba, kendisi gibi 40 abdal ile beraber Anadolu’ya göç etmiş ve Bursa’da Karabelen mevkii denilen yere yerleşmiştir. Dolubaba ve diğer abdalların Anadolu’ya yerleşmelerinde ki asıl sebebin, İslam’ı yaymak ve Anadolu’nun İslamlaşmasına katkıda bulunmak olduğu kaynaklarca tespittir.
Dolubaba Hazretleri, Bursa’nın fethi sırasında Orhan Gazi Bey’in yanında fethe katılmış, fetih sırasında susuzluk çeken askerlere kerametiyle bereketlenen ayran dağıtmış olması sebebiyle, fetih sonrası kendisine Farsça “Ayran” anlamına gelen “Tuğ” kelimesinden türetilen Tuğlu Baba denmiş, günümüzde ise bu isim Dolubaba olarak zikredilmiştir.
Kendi döneminde Anadolu’ya aynı maksatla gelmiş, Abdal MuradAbdal MusaGeyikli Baba gibi keramet ve etrafına ilim irfan dağıtmış zat’larla beraber bulundukları yöreye manevi gıda dağıtmaya devam etmişlerdir.
Fetih sonrasında yine Allah’ın dini İslam’ı yaymaya devam eden Dolubaba Hazretleri, kabrinin bulunduğu bu alana medrese yaparak çok sayıda talebe okuttuğu ve bu yörelerin islamlaşmasına katkıda bulunduğu kaynaklarca belirtilmiştir. Burada bulunan medresesi Osmanlı’nın son dönemlerine kadar yetiştirdiği talebeleri sayesinde devam ettiği, vefatından sonra ise medresesinin avlusuna kabrinin yapıldığı bilinmektedir.
Gerek kendi döneminde gerekse kendisinden sonra, medresesine her kimin yolu düşerse maddi ve manevi ihtiyaçları karşılanmış, susuzluktan yüreği yanan yolculara ayran dağıtılarak serinletilmeye çalışıldığı bilinmektedir.
Dolubaba Hazretlerinin seçtiği yer, daha önce Uludağ Milli Parkı yazımızda tanıttığımız Uludağ eski adıyla Keşiş Dağıdır. Yüzlerce kilisenin olduğu bu dağda böyle bir manevi feyiz ve bereketin olması o yıllar ve günümüz için son derece önemli. Şuanda medresesine rastlamadım ama keşke olsa da maddi manevi susuzluğumuzu gidersek ve bereketli ayranından bir bardak içsek.
Dolubaba Hazretlerinin kabrinin yanında yer alan Çınar Ağacı ne kadar da güzel gözükuyordu, kademe kademe dalları ile son derece muhteşem bir ihtişama sahip.

Hayme Ana Türbesi..domaniç

Hayme Ana Türbesi


Domaniç, Bursa’ya 86 kilometre mesafe uzaklıkta Kütahya’nın bir ilçesi, 4700 nüfuslu ufak bir yer. Ama tarihimiz açısından oldukça önemli şahsiyetlere sahip. Bunlardan biri de Hayme Anamız. Diriliş Ertuğrul dizisini seyrediyorsanız, Hayme Ana’yı canlandıran Hülya Darcan’ın da oyunculuğunun etkisiyle ne kadar özel bir kadın olduğunu, şuan da yaşadığımız toprakların ne şartlar altında kazanıldığını ve Hayme Ana’nın ne denli etkili bir kadın olduğunu anlatmama gerek yoktur.
Biz, bize düşen görev olan gezip tanıtma işiyle meşgul olacağız. Bursa’da yaşadığımdan dolayı, yol tarifim Bursa üzerinden olacak, gerçi bu yazıyı okuyorsanız ki artık herkesin elinde akıllı cep telefonları var ve harita uygulamaları sayesinde hatta navigasyon sayesinde Hayme Ana’ya giden yolu bulmak zor olmayacaktır. Ben şu şekilde gittim, ilk olarak Bursa’dan İnegöl’e geçiyoruz, daha sonra hiç içeriye girmeden düz devam edip, yol tabelalarını takip ederek, Kütahya, Domaniç yoluna sapıyoruz, aslında bir yere kadar Oylat Kaplıcaları yolu da aynı güzergahta, en son bir yol ayrımı çıkıyor, orada sağ taraf Oylat’a düz devam edersek ise Domaniç’e götürüyor.
Biraz Domaniç yolundan bahsedeyim, bayağı bir kilometre virajlı yollardan gidiyorsunuz, üstelik dik yokuş, mide bulantınız olabilir, artık ona göre tedbirinizi alınız, yer yer keskin virajlar, ama yol güzel, hem ağaçlık hem de asfalt. Güzel bir radyo istasyonu da buldunuz mu iş tamamdır.
Yol macerasını fazla uzatmayacağım, dediğim gibi yol düz ve herhangi bir yere sapmadan Domaniç’e varılıyor. Asıl önemli kısım bundan sonrası, şimdi Domaniç’in içine doğru ilerliyoruz, parkeli asfaltlı bir yol var oradan aşağı iniyoruz ve karşımıza bir karayolu çıkıyor, sağa mı gideceğiz sola mı derken biri denk gelse de sorsak diyoruz ama ben söyleyeyim, sağa doğru gideceğiz, sağa doğru devam ediyoruz, Hayme Ana Türbesi, Domaniç’in Çarşamba Köyünde bulunmakta, biz bu köye Çamlıca Köyü üzerinden geçiyoruz, Domaniç’in içinden geçtik ve bir karayoluna geldik dedim ya o yol İnegöl – Tavşanlı karayolu oluyor, o yol üzerinde seyir ediyoruz, yaklaşık 12 km kadar ileride Hayme Ana Türbesi bulunmakta, o yol üzerinde giderken tabelalara bakarak Çamlıca tabelasını görünce hemen içeri giriyoruz, sonrasında ise Hayme Ana Türbesi tabelaları bize yolu gösteriyor. Bir yerden sonra sanki bozkır da gidiyor gibi oluyorsunuz, ekinler biçilmiş ve sarı boş topraklar sizleri bekliyor olacak. Neyse az bir müddet sonra Çarşamba tabelasını görüyorsunuz ve köyün camisini hedef alın ve ona doğru gidin, hemen karşınıza Hayme Ana Çeşmesi çıkacak ve ondan sonra sağa dönerek Hayme Ana Türbesine gelmiş bulunmaktasınız…
Hayme Ana Türbesi büyük ve güzel bir bahçeye sahip, türbenin etrafını çevreleyen duvar ve giriş kapısında Hayme Anayı tanımlayan bir tabela asılı. İçeri girdiğinizde güzel bir süs havuzu ve çimleri biçilmiş, gülleri olan, güzel çiçekleri olan çok harika bir manzara sizleri karşılamakta. Türbeye geldiğimde gerçekten çok hoşuma gitti, temiz oluşu, güzel oluşu, gerçekten bu işleri yapanları takdir etmemi gerekli kılıyor. Bu türbeyle kim ilgileniyorsa gerçekten hakkını vermiştir…
Türbe sade bir türbe, fotoğraflarda görebileceğiniz gibi kümbet tarzında bir türbe, girişinde kitabesi var, Türbede aslında 3 adet kapı var, ilki türbe ve bahçeyi çevreleyen alanın giriş kapısı, sonra türbe ve kendi bahçesinin giriş kapısı ve en son da türbenin kendi kapısı, ikinci kapının başında Hayme Ana’nın kim olduğunu anlatan bir yazı bulunmakta, bu yazıya göre;
Hayme Ana Gündüz Alp’in Eşi, Ertuğrul Gazi’nin Annesi, Osman Gazi’nin ninesidir, Aşiretiyle birlikte, önce Karacadağ ( Haymana ) daha sonra Söğüt ve Domaniç yöresine yerleşmiştir. Göç zamanı Domaniç yaylarında vefat etmiş ve şuan da türbenin bulunduğu yere defnedilmiştir. 1892 yılında II. Abdülhamit Han tarafından, Hüdavendigar Valisi Mahmut Bey’e bu türbe yaptırılmıştır.
Kitabesinde aynen şu şekil yazmaktadır;
Şahinşeh-i ali haseb, Hakan-ı mebrûk’ün-neseb
ABDÜLHAMİD Han kim, anın lütfundan âlem müstefid,
Gâzî-i meydân-ı vegâ cennet-mekân ERTUĞRUL’un
Olmuş idî vaktaki bu sancakda ikbâli bedîd.
Şu DOMANİÇ YAYLASı’nı aldıkda dest-i mikncte
Ehl-i hilafa evvelâ çekmişdi ol sedd-i sedîd.
Gazî-i merhûmun imiş bu HAYME ANA maderi
Itsün garîk-i mağfiret, dâim anı Rabb-i Vahîd.
Şâh-ı Cihan bu türbeyi yapdırdı ol merhûmeye
Eyyâm-ı ‘ ömrü şevketin kılsun Canâb-ı Hak mezîd
Bir pâdişâha itmemiş Allah bu hayrı nasib
Şimdiye dek geçmiş idî târihden asr-ı medîd
Vâli iken Mahmûd kulu nazm eyledi târihini
Kıldı bu ranâ türbeyi bünyâd Han ‘ABDÜLHAMİD ‘
Ketebehû İbrâhîm Hakkı Bursevi, sene : 1308 (1890).
Bir de Hayme Ana’nın oğlu Ertuğrul Gazi’ya olan Öğüdü; 
OĞUL,
Anayurttan ayrılalı yıllar geçti. Deli rüzgarlar önünde oradan oraya savrulduk. Beylik otağını kurduğumuz şu yaylalar artık son durağımız, son konağımız olsun.
Oğuz’un yurtlarına diktiğimiz ağaçların kökleri kara yerin derinliklerine, dalları gökyüzünün yüceliklerine uzansın.
Ak-boz atlara binip yağı üstüne yel gibi vardıkta Kadir Tanrı gözüpek yiğitlerimizi korusun.
Göğsü kaba yerli kara dağlar gibi duran erlerimiz ile kır çiçekleri gibi saf ve temiz, ak yüzlü, ala gözlü
kızlarımız Kutlu Kayı Boyumuza gürbüz evlatlar versinler.
Altın başlı otağlarımız Çarşamba yaylasını bürüsün.
Kayı’nın ve diğer bütün boyların oğullarını Ertuğrul’umla bir tutarım.
Onların hepsini soyumuz için Hakk’ın Kutsal birer emaneti bilirim.
BEY OĞUL,
Boyundan – soyundan, olsun olmasın insanlara adil davran. Adaletten ayrılma ki, insanların birlik ve dirlik kazansın, Yurdunda, Obanda herkes güvenle gezsin.
Ululuk isteyen töreden ayrılmasın.
Bu dünya bir oturma yeri değildir. Yapacağın iyi ve doğru işlerle inşanlanrın hizmetinde bulunursan güzel övünçler senin olur.
Yüreğinden inancı, ağzından duayı, davranışından erdemi hiç eksik etme. Bir de sabırlı ol Oğul, ekşi koruk sabırla tatlı üzüm olur.
OĞUL
Beylik dermekle, ağalık vermek iledir.
Sofranı ve keseni yoksullara açık tut.
Sanırım yine oldukça uzun bir yazı oldu, ben şahsen çok etkilendim, milli bilincimi kuvvetlendirecek, içimde ki coşkuyu arttıracak havayı Hayme Ana Türbesinde buldum. Allah onlardan razı olsun.
Resimlerde bir de tören alanı planı yer almakta, sanırım her sene Eylül ayının ilk cuma, cumartesi ve pazar günleri Hayme Ana’yı anma ve Göç Şenlikleri törenleri yapılmakta, bu sene 734. sü yapılmış. Eğer ziyaret etmek isterseniz bu tarihlere denk getirseniz çok daha mükemmel bir atmosfer yakalamak sizlere nasip olabilir.

Hayme Ana Çeşmesi
Hayme Ana Çeşmesi


Hayme Ana Devlet Ana Türbesi
Hayme Ana Devlet Ana Türbesi

Eskici Mehmed Dede

Bursa’da Tahtakale’den yukarı doğru çıkıldıkça, Üç Kurnalar Veled-i Veziri Camisinin az aşağısında bu mübarek zat’ın türbesi bulunmaktadır.
Eskici Mehmed Dede aslen Amasyalı olup babasının adı Hüsam’dır. 1618 yılında vefatı ile söz konusu yere defni yapılmıştır.Şu anki mezarın bir türbe içerisinde olduğu kaynaklarca ifade edilir. Türbe çeşitli nedenlerden dolayı muhtelif kereler yıkılmıştır. Eski kayıtlarda Üftade Hazretleri‘nin müridlerinden olduğu ve Aziz Mahmud Hüdai‘nin irşad olmasına vesile olduğundan bahsedilir.Mehmed Dede‘nin bazen Bedestende ticaret ile uğraştığı,bazen de eskicilik mesleğini yaptığı söylenir. Zaman zaman ise dünyevi işlerden elini eteğini çekerek tamamen manevi hayat ile meşgul olduğu ifade edilir.Halk arasında kerametlerine dair bir çok menkıbe de anlatılan Eskici Mehmed Dede‘nin Üftade Hazretleri ile aralarında geçen ve sonrasında dönemin Bursa Kadısı görevini yürüten Aziz Mahmud Hüdai‘nin irşad olmasına vesile olan menkıbesi oldukça meşhurdur. Eskici Mehmet Dedeye ait olan mezar taşında, Hz. Üftade müridlerinden Hüdayi Mahmut Dede’yi irşad eden Eskici Mehmet Dede 988/1580 diye yazılıdır.Diğer mezar taşında ise Türbedarı Mehmet Emin Efendi, 1888 / 1246 Sefer ayının 24. günü yazmaktadır.
Eskici Mehmed Dede Türbesi şuanda fotoğrafta görüldüğü gibi bir haldedir.
Eskici Mehmed Dede Türbesi
Eskici Mehmed Dede Türbesi

Molla Hayali türbesi

Molla Hayali türbesi
(1436-1470)

Molla Hayali Türbesi
Asıl adı Ahmed bin Musa Rumi olup lakabı da Şemseddin‘dir.İzniklidir, şiirlerinde Hayali mahlasını kullandığı için Molla Hayali diye meşhur olmuştur.Hanefi mezhebinin alim ve velilerinden olup, henüz 33 yaşında iken vefat etmiştir.
İlk tahsilini kadı olan babasından aldıktan sonra Bursa Sultanisi denilen Yeşil Medrese’de Müderris Hızır Bey’den icazet aldı, ona mürid oldu ve Hızır Bey‘in kızı ile evlendi.Akli ilimlerdeki anlayışının yüksekliğinden dolayı en ince meseleleri hemen kavrar ve akranları arasında parmak ile gösterilirdi.Müderris olunca Filibe Medresesine tayin edildi.
İznik Medresesi müderrisinin vefat ettiği ve yerine kendisinin tayin edildiği haberi gelince hacca niyetlendiğinden, Fatih Sultan Mehmed’in ve Vezir Mahmut Paşa’nın tüm ısrarlarına rağmen bu teklifi kabul etmeyerek hacca gitmiştir.
Zeyniyye Tarikatının müntesibi olan Molla Hayali, hocası Şeyh Abdurrahim Merzifoni vasıtasıyla tasavvuf yolunda ilerledi, hocası da ona Edirne Yeni Cami de “Kelime-i Tevhid” okuma görevi verdi.
Molla Hayali çok kitap okur, az yemek yerdi.Hep ilim ve ibadetle meşgul olup bir an bu halden ayrılmazdı.Son derece zayıf olduğundan baş ve işaret parmağıyla pazusunu kavrardı.Şu beyit onun halini ifade eder;
Gece gündüz kalmazdı ibadetten geri
Günde bir öğündü saydıysan yediği
Molla Hayali talebe yetiştirmek ve eser yazmak ile meşgul olduğu sırada vefat etti.Şairler onun vefatına “Sözü dilde, hayali gözde kaldı” mısrası ile tarih düşürdüler.
Molla Hayali Camii

Molla Hayali Türbesi, Bursa’nın Yıldırım ilçesinin Zeyniler mahallesinde bulunmaktadır.Emir Sultan Camisinden Davut Kadıya doğru gelinmek suretiyle 5 dakikalık yürüme yolu mesafesinde bir cami ve türbedir.
Zeyniler Mahallesi bana hep Çalıkuşu romanının geçtiği Zeyniler Köyünü hatırlatır, hep acaba orası mıdır derim içinden, elimde kitap yok, biraz hazıra konmak istiyorum, eğer orası ise yorum yazarak bildirirsiniz.
Zeyniler Kabristanlığını niye koyduğuma gelirsek, Bu kabristanlıkta isimlerini sonra yazacağım dervişler yatmaktadır, o yüzden önem arzeder…

Molla Hayali Camii Çaprazdan