KARIŞIK

12 Şubat 2016 Cuma

YİRMİ İKİ SULTANLAR (ŞEHZADELER)TÜRBESİ

YİRMİ İKİ SULTANLAR (ŞEHZADELER)TÜRBESİ


Yirmi İki Sultanlar (Şehzadeler) Türbesi, Şehzadeler İlçesi, Saray Mahallesi, Konur Sokak’ta yer almaktadır.
İşgal yıllarında Manisa yangınında kül olan Türbe Camii (Şehzade Mustafa) arsasında yer alan Yirmi İki Sultanlar (Şehzadeler) Türbesi’nin kim tarafından, hangi tarihte yaptırıldığına dair kesin bir bilgi yoktur.
Çağatay Uluçay ve İbrahim Gökçen’in “Manisa Tarihi” eserinde türbenin II. Murad zamanında Saray-ı Amire ile aynı tarihte yapıldığına dair kayıtlar mevcut ise de[1]  M. Çağatay Uluçay’ın “Manisa’daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi” eserinde[2]  Hatuniye Camii’ni yaptıran II. Bayezıd’ın oğlu Şehzade Şehinşah (1490-1503) tarafından yaptırıldığı kaydedilmektedir.
Manisa adına kapsamlı çalışma yapan Hakkı Acun da türbenin Şehzade Şehinşah tarafından  Saray-ı Amire’nin bahçesine[3] yaptırıldığı kaydetmektedir.
Yirmi İki Sultanlar (Şehzadeler) Türbesi 1445-1595 yılları arasında Manisa’da valilik yapan şehzadelerin ölen kız ve erkek çocukları adına yapılmıştır.
Türbe, Sara-ı Amire’nin bahçesinde bulunan binaların bakımsız ve harap duruma düşmesi; kapısının olmaması, bazı bölümlerinin yıkılması ve sıvalarının dökülmesi üzerine 1704-1705 tarihleri arasında kapsamlı olarak bakım ve onarım görmüştür.
Türbenin 1714, 1848, 1883-1884 ve son olarak 1980 tarihlerinde bakım ve onarımdan geçirildiği anlaşılmaktadır.[4]
Yirmi İki Sultanlar (Şehzadeler) Türbesi’nde sekiz şehzade, ondört sultan sandukası bulunmaktadır. Manisa’da şehzadelik yaparak ecelleriyle ölenlerin buraya gömülmediği bilinmektedir.[5]
Türbede meftun olan şehzade ve sultanların hangi şehzade ya da hükümdar çocuklarına ait olduğu bilinmemektedir.
İstiklal Savaşı’nda Rum ve Ermeniler tarafından yakılan tarihi eserlerden birisi de Yirmi İki Sultanlar Türbesi ve  Türbe Camii’dir.  www.tarihistan.org
Şehzade Mustafa tarafından 1763 tarihinde onarım geçiren Türbe Camii’si Sultan Mustafa Camii adı ile bilinmektedir.[6] www.tarihistan.org
Ziyarete açık olan Yirmi İki Sultanlar Türbesi klasik Osmanlı mimari tarzında inşa edilmiş sekizgen planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye prizmatik Türk Üçgen Kuşağı ile geçilir.[7]
Türbe içinde doğudan batıya birbirine paralel, dört, altı, yedi ve beş tane sanduka sıralanır. Bunlardan sekizi kavuklu erkek, ondört tanesi çocuk ve kadınlara aittir.[8]
Şehzadeler Türbesi, özellikleri bakımından Osmanlı Türbeleri geleneğini yansıtır.[9]  
Saruhan Sancağı’nda görev yapan şehzadeler şunlardır:
Saruhan Beyliği Yıldırım Bayezıd döneminde Osmanlı’ya bağlanmıştır. Yıldırım Bayezıd’ın Manisa’yı Osmanlı topraklarına katmasından sonra oğulları Ertuğrul ve Süleyman Çelebileri Saruhan Sancağı’na sancak beyi olarak atadığı görülür. Bu gelenek Çelebi Mehmet tarafından da devam ettirilmiştir. Şehzade Murad (II. Murat) Manisa’da sancak beyi olarak görev yapmıştır.
II. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmet (Fatih Sultan Mehmet)’i  Saruhan Sancak Beyi olarak atamıştır. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Mustafa; II. Bayezıd’ın oğulları Abdullah, Şehinşah, Korkut, Mahmut ve Alemşah; Yavuz Sultan Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman; Kanuni’nin  oğulları Mustafa, Mehmet, Selim (II. Selim); II. Selim’in oğlu Murat; III. Murat’ın oğlu Mehmet Saruhan Sancağı’nda görev yapmışlardır.[10]
Manisa’ya şehzade olarak gönderilip Osmanlı’ya padişah olanlar şunlardır:
1-Fatih Sultan Mehmed,
2-Kanuni Sultan Süleyman,
3-II. Selim,
4-III. Murad,
5-III. Mehmed,
6-Manisa’da doğan Sultan Mustafa,
www.tarihistan.org
 
[1] Çağatay Uluçay, İbrahim Gökçen , Manisa Tarihi, Manisa Halk Evi Yayınları. Nu: 5, Resimli Ay Matbaası, İstanbul. 1939, s. 179;
Ayrıca Bak. Hammer, Devleti Osmaniye Tarihi, Mehmet Ata Tercümesi, C. 2. S. 83
[2] M Çağatay Uluçay, Manisa’daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi, Manisa Halk Evi Yay, Resimli Ay Matbaası, İstanbul. 1941, s.23
[3] Hakkı Acun, Manisa’da Türk Devri Yapıları, TTK, Ank. 1999, s.413
[4]  Hakkı Acun, age, s. 413
[5] M Çağatay Uluçay, Manisa’daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi, Manisa Halk Evi Yay, Resimli Ay Matbaası, İstanbul. 1941, s.25
[6]  Uluçay, age, s.25
[7] Hakkı Acun, Manisa’da Türk Devri Yapıları, TTK, Ank. 1999, s.413
[8] Gürol Pehlivan, Manisa Şehrinde Evliya Kültü, Manisa İl Özel İdare Yay. Manisa 2012, s.105
[9] Hakkı Acun, Manisa’da Türk Devri Yapıları, TTK, Ank. 1999, s.414
[10] M Çağatay Uluçay, Manisa’daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi, Manisa Halk Evi Yay, Resimli Ay Matbaası, İstanbul. 1941, s.5; Gürol Pehlivan, Manisa Şehrinde Evliya Kültü, Manisa İl Özel İdare Yay. Manisa 2012, s.49,50

NACİ YENGİN


Karaköy semtinde yer alan türbe Saruhan Bey’in eşi Gülgün Hatun tarafından yaptırılmıştır. 14.yüzyıla tarihlenen dikdörtgen planlı, tek bir kubbeyle örtülü olan türbenin sivri kemerli bir girişi vardır. Türbede bulunan yedi sanduka nedeniyle Yedi Kızlar adı verilen türbe, aslında Saruhanoğulları’nın eşleri için yaptırılmıştır. Ön sırada bulunan üç mezardan ortada bulunanın Gülgün Hatun’a ait olduğu sanılmaktadır.
 
Yedi Kızlar
 
Rivayete göre bir zamanlar Manisa’nın fakir mahallelerinden birinde yedi kız kardeş birbirlerinden habersiz, yedisi de Manisa beyinin genç ve yakışıklı oğluna âşık olurlar. Bunu öğrenen Manisa beyi kızların babasına şu haberi gönderir:

— Maşallah kızlarınızın yedisi de birbirinden güzel. İçlerinden birini Allah’ın emri Peygamberin kavliyle oğluma almak isterim. Kızlarınız yedi mendil göndersinler. Oğlum bunlardan hangisini beğenirse o kız gelinim olsun…

Yedi güzel kız, geceyi gündüze katarak yedi mendil işlerler. Bir sepete koyup beyin konağına gönderirler. Oğlan mendilleri ve üzerine işlenen motifleri iyice inceler ve sonunda birisini seçer. Bir de ne görsün? Mendiller uçlarından birbirine bağlı ve son mendilin ucunda da iki satır:

— Biz yedi kız kardeşiz, birbirimizden ayrılmayız. Sen mutluluğunu başka bir mendilde ara.

Bu yedi kız kardeş ömür boyu evlenmezler. Kendilerini hayır işlerine adarlar. Evlenecek kızlara çeyiz işler, fakir fukaraya yardım ederler. Hayırla, takvayla ve ihlâsla bir ömür geçirirler. Vefat ettiklerinde de yan yana gömülürler.

ŞEYH AHMET.. MANİSA GÖRDES


ŞEYH AHMET.......


MANİSA GÖRDES



Yaklaşık 700 yıl kadar önce İran’ın Horasan bölgesinden geldiği tahmin edilen Şeyh Mehmet şu an köyün kurulduğu yaylaya yerleşir.

   Köyün olduğu yer 1250’lerde yayladır. Buraya  Şeyh Mehmet  yedi  talebesiyle gelir.  Bu talebeler aynı zamanda çobanlıkla uğraşmaktadırlar. Bu talebeler  Karakeçili, Karakoyunlu, Akkoyunlu,  Sarıkeçili, Akkeçili, Sarıtekeli, Yağcıbedirli, boylarından olup, köy 7 ayrı boydan oluşmuştur.
   Bilgili olması sebebiyle çevre yerleşim birimlerinden yaylaya kendisine danışmaya gelenler olur. Buranın adı, Şeyh’in yaylası olarak yayılır.  Bundan sonra yerleşim biriminin adı Şeyhyayla olarak kalır. Günümüzde halk ağzında Şıhyayla yada Işıkyayla olarakta söylenmektedir.
   Günümüzde bazıları Uşak, Balıkesir, Çanakkale, Afyon ve Niğde de akrabaları bulunan ailelerin olduğu bilinmektedir ancak bunlar  birbirlerinden habersizdirler.
   Halen köyün içinde türbesi olan kişinin kardeşleri de köyün kuzeyine defnedilmiş, 2001 yılında burası da türbe haline getirilmiştir.

Sahipler Sultan Türbesi AFYONKARAHİSAR

Sahipler Sultan Türbesi 

 AFYONKARAHİSAR 

–Merkez – 

Sahipler Sultan Türbesinin Yeri: Afyonkarahisar İlinin Merkezinde Otpazarı Çaddesinde bulunan Yoncaaltı Camisinin yakınında türbesi vardır.
Sahipler Sultan Türbesi
Sahipler Sultan Kimdir: Sahipler Sultan, Sahipoğlu Nusredüddin Ahmet Bey’dir Hakkında başka bir bilgimiz yoktur. 
Yusuf Ilgar'a göre Selçuklu devlet adamlarından Sahip Ata Fahrettin Ali'nin soyundan 15 kişinin sanduka tipi mezarı vardır. Halk arasında bu türbeye Sahabeler Sultan adı da verilmektedir.   
Türbenin Durumu: Türbe kesme taştan, tek kubbeli olarak yapılmıştır. Türbede Ahmet Bey, eşi ve çocukları olmak üzere toplam 15 tane sanduka bulunmaktadır.
Yusuf Ilgar'a göre 15 sanduka vardır. Bunlardan sekizinin mezar taşının okunduğunu belirtmektedir. Mezar taşı okunanlar Sahipata Fahrettin Ali’nin Nusreddin Hasan'dan torunu Muzafferüddin Devle Bey (öl:1333), oğlu Hamza Bey (öl:1368-69), Hasan Bey (öl:1368-69), Ali Bey (öl:1389), Sinan Bey (öl:1396), Mahmut Bey (öl:1375), Mahmut Beyin kızı Hand Bey Hatun (öl:1347), Yahşi Bey oğlu Balı Bey (öl:1428) olarak tespit edilmiştir. 

Ziyaret Nedeni: Genellikle kadınlar tarafından ziyaret edilen türbede ziyaretçiler değişik dilekleri için adakta bulunurlar.

Kaynakça: Mehmet Gündoğan – Afyon Alimleri Evliyaları -1994 / Nihat Aytürk – Bayram Altan – Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri- Altanoğlu – 1992 / Yusuf Ilgar -Afyonkarahisar'da Mezarlıklar ve Türbeler.

Taylan Köken

Ocak Dede ... Giresun.. Espiye

 Ocak Dede  ... Giresun.. Espiye


Giresun’un Espiye ilçesine bağlı Arpacık köyünde yüzyıllardır öyle bir gelenek yaşatılıyor ki bu geleneği bozmak isteyenlerin başına gelenler korkutuyor.
Espiye’nin Arpacık köyünün kurucularından olduğu rivayet edilen ve hala köyde türbesi bulunan Ocak Dede’nin yasaklarına uyuluyor. Zaman zaman bu gelenekleri ve yasakları çiğnemek isteyenlerin ise başına hastalık, kaza, sakat çocuk gibi çeşitli hadiseler geldiği ileri sürülüyor. Ocak Dede’nin vasiyeti nedeniyle köyde acı biber, soğan, sarımsak hatta patlıcan gibi bir çok sebzeler ekilemiyor. Bunun yanı sıra köyde yüzyıllardır tavuk, kaz, ördek gibi kanatlı kümes hayvanları yetiştirilmediği gibi bu gelenekleri bozmasından korkulduğu için de başka köylerden kız alınıp kız verilmiyor.
"KİM KALKIŞTIYSA BAŞINA ÜZÜCÜ BİR İŞ GELDİ"
Köyün sakinlerinden olan Halime Arpacı, yemelerinde bir sakınca olmayan bazı sebzeleri ekemediklerini belirterek ekenlerin de mutlaka başına bir dert geldiğine şahit olduklarını söyledi. Halime Arpacı, “Köyümüzdeki gelenek bir rivayetten ibaret değil, her kim tadı acı olan sebze veya bir ürün ekmeye kalkışırsa mutlaka bir hastalık veya çeşitli üzücü hadise başına gelmiştir. Bunu en yakınlarımızda görüyoruz. Bu yüzden de köyümüzde kimse biber, sarımsak, soğan gibi ürünleri ekemiyor” dedi.
Başına gelen bir olayı anlatan Abdullah Arpacık ise “ Henüz genç yaşlarımdayken pazardan satın alınıp eve getirilen bir soğanı kapıya dikmiştim. Koltuğumun altında soğan gibi bir şişlik oluştu. Bunun üzerine tarlamızda acı ürün arayan babam soğanı ektiğim yerde bularak söktü. Ardından ise hastalığım iyileşti” diye konuştu.
Köyün acı sebze ekmeme dışında dışarıdan gelin alıp vermeme ve kanatlı kümes hayvanı beslememe gibi gelenekleri olduğunu da ifade eden köy sakinlerinden Galip İmamoğlu “Köyümüzün kurucularından Ocak Dede’nin vasiyeti üzerine köyümüzde bu gelenekler yaşatılıyor. Bu gelenekleri her kim bozmaya çalışırsa da mutlaka cezalandırılıyor. Biz de ecdadımızdan gördüğümüz gibi günümüzde de yaşatmaya devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

Yasakları Delenlerin Başına Korkunç Şeyler Geliyor
Yasakları Delenlerin Başına Korkunç Şeyler Geliyor

Servergazi Türbesi, DENİZLİ

Servergazi Türbesi, DENİZLİ
Merkezefendi ilçesine bağlı Gerzele Mahallesi’nde bulunmaktadır. Dağ yamacına yakın bir noktada konumlanmış olan türbenin çevresi büyük çınar ve meşe ağaçları ile kaplıdır. Türbe binası 1992 yılında yapılmıştır.
Türbenin içerisinde Denizli’yi fetheden Selçuklu komutanı Servergazi’ye ve onun bir askerine ait toplam 2 sanduka mevcuttur. Türbe binası sekizgen formlu, yığma taş yapılıdır. Duvarları içeriden beton sıvalıdır. Kapının bulunduğu duvar hariç, tüm duvarlarında oldukça uzun, yuvarlak formlu birer pencere bulunmaktadır. Doğu duvarında ise oldukça uzun, yuvarlak formlu bir kapı vardır. Yapının pencere ve kapıları ahşaptan yapılmıştır. Türbenin üzeri piramidal çatıyla örtülüdür. Çatının zirve noktasında metal alem bulunmaktadır.
Servergazi Türbesi, yalnızca Denizli’nin değil, Türkiye’nin önemli inanç turizmi merkezlerinden biridir. Her yıl çok sayıda kişinin ziyaret ettiği Servergazi Türbesi’nin çevresi mesire alanı olarak da kullanılmaktadır





Hacı Bayram-ı Veli türbesi..ankara


ImageHACI BAYRAM-I VELİ TÜRBESİ

                            Hacı Bayram-ı Veli türbesi


Hacı Bayram-ı Veli Camii’nin güney duvarına bitişik olan türbe, Hacı Bayram-ı Veli’nin öldüğü yıl olan H.833/ M.1429-30 yılında yapılmıştır.Kare planlı ve kubbeli bir yapı olan türbenin güneyinde Fazıl Paşa türbesi,batısında cami avlusu yeralmaktadır.
 
Türbeye giriş batı cephesindendir.Türbe içinde Hacı Bayram-ı Veli’nin sandukası ile birlikte dokuz adet sanduka bulunmaktadır.Türbenin kurşun kaplı kubbesinin iç yüzeyleri zengin kalemişleriyle süslenmiştir.Kubbe eteğindeki yazıda kuşağında sekiz kez ‘ La ilahe illallahül Melikül Hakku-l Mübin ’ yazısı tekrarlanmıştır.Bu yazıların arasında küfi yazı ile yazılan bir başka yazı içinde Celal ve Nebi adları okunmaktadır.
 
Türbe yapısından günümüze kadar gelebilen, ancak bugün Ankara Etnoğrafya Müzesinde bulunan türbenin iç ve dış kapıları türbenin yapıldığı döneme ait olmaları yanında bir çok ahşap tekniğini birarada bulundurması bakımından önemlidir. Kapıların her ikiside türbe ile aynı tarihe yani 15.yüzyıla aittir.
 
Oyma tekniği ile işlenmiş dış kapıda aşağıda Türkçe anlamı verilen bir kitabe bulunur.
 
‘Eğer dünya bir kişi için devam etseydi ( yaratılsaydı) onda ebedi kalacak kişi ancak Allah’ın Resulü ( Muhammed) olurdu.’
 
İç kapı diğerine göre işçilik kalitesi bakımından daha üstündür.Dikdörtgen kapı kanatlarının ortada kalan bölümlerinde dörder altıgenin içinde küfi yazı ile Allah ve Muhammed yazılmıştır.Bu bölümün üzerindeki üst bölümlerde ise derin oyma tekniği ile her iki kanatta Arapça sülüs ile Yunus Suresi 62.Ayet yazılmıştır.Ayetin Türkçe anlamı ;
 
Allah’ın o veli kulları varya ; işte onlar için ne korku ve ne de hüzün vardır.
GAZİ ÇELEBİ TÜRBESİ :


Sinop il merkezinde bulunan Gazi Çelebi Türbesi, büyük dedesi Muinüddin Süleyman Pervane’nin yaptırmış olduğu Pervane Medresesinin iç bölümünde sağ tarafta, bir oda içerisinde bulunmaktadır. Buraya medreseden küçük bir kapı ile girilmektedir.
Muinüddin Süleyman Pervane’nin 1277’de Abaka Han tarafından idam edilmesinden sonra Gazi Çelebi Pervane oğullarının son hükümdarı olarak burada bir devlet kurmuştur.
Mezarın bulunduğu kısmın ilk yapılışında üzerinin kapalı olduğu duvardaki izlerden anlaşılmaktadır. Gazi Çelebi’nin mezar taşı Selçuklu üslubunda yapılmış uzun bir mermer sandukadır. Sandukanın baş ve ayak taşlarında Gazi Çelebi ile babasının isimleri ve ölüm tarihleri yazılıdır.
Sandukanın kitabesi:
“Bu kabir, yedi yüz yirmi iki yılında ölen Mesut Çelebi oğlu, Gazi Çelebinindir. Allah, Makamını hoş etsin.”
Sandukanın baş ve ayak taşlarında dualar yazılıdır.

CANDAR (İSFENDİYAR) OĞULLARI TÜRBESİ
isfendiyaroğulları türbesi  
   isfendiyaroğulları türbesi içi
 Alâeddin Camisi’nin avlusunda kuzeydoğu köşede bulunan Türbe, Candaroğulları’ndan Celalettin Beyazıt ile oğlu İsfendiyar ve İsfendiyar’ın oğlu İbrahim Bey’ler ile bu aileye mensup zatların kabirlerini ihtiva etmektedir. Yapım kitabesi olmayan türbenin hangi tarihte ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinememektedir. Vakfiyesi “İbrahim Bey” diye kayıtlıdır.
Türbe; kuzey-güney konumlu, dikdörtgen planlı ve tek kubbeli bir yapıdır. İçindeki sandukalar dönemin Türk taş işleme ve oymacılığının güzel örneklerindendir. Türbenin giriş kapısının üstünde “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz” ayetleri yazılıdır.
HATUNLAR TÜRBESİ..SİNOP




Sinop ili merkezi Ada Mahallesinde, Seyit Bilal Türbesi ve Cezayirli Ali Paşa Camii’nin kuzeybatı cephesinde yer almaktadır. Kare planlı tek kubbeli tipik bir Candaroğlu türbesidir. Türbe içerisinde iki adet sanduka bulunmaktadır. Türbenin inşa kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin adına yapıldığı hakkında açık herhangi bir bilgi intikal etmemiştir. Ancak, soldaki sandukanın baş şahidesinin iç kısmındaki kitabeye göre; İskender Kızı Ture Hatun ismi geçmektedir. Buna göre; türbenin Celaleddin Beyazıd’ın oğlu İskender’in karısı ile kızı “Ture Hatun” için yaptırıldığını tahmin edilmektedir..
ÇEÇE SULTAN TÜRBESİ:gerze
 Gerze ilçesi Yenikent Beldesi sınırları içerisinde bulunan Çeçe Sultan Türbesi Selçuklular döneminden kalma tek katlı ve tek mekânlı bir yapıdır. Ön cephenin sağ kenarında küçük boyda, kenarı kesme taştan yapılmış kemerli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Kapı üzerinde küçük ebatta dikdörtgen şeklinde taş üzerine Selçuklu yazı stilinde yazılmış bir kitabesi vardır.

Türbe binası içinde 8 adet sanduka mezar bulunmaktadır. Girişin önünde yer alan 5 adet küçük boyda sandukanın Çeçe Sultan’ın kızlarına, bu kabirlerin güneyinde yer alan iki adet büyük sandukanın solda olanının Çeçe Sultan’a, diğerinin ise Çeçe Sultan’ın oğluna ait olduğu söylenmektedir. Girişin tam karşısında kuzey duvarına bitişik olan 1 adet kabir daha vardır ki, bunun da Çeçe Sultan’ın sancaktarına ait olduğu söylenir.
104348,cece-sultan-turbesi

Söylencelere göre; Çeçe Sultan’ın asıl adının Seyit Muhammed olduğu, Horasan’da yaşadığı, babasının adının Seyit Abdullah olduğu ve 12 İmamlardan Musa El-Kazım’ın ve aynı zamanda Peygamberimiz Hz. Muhammed’in 7. göbekten torunu olduğu anlatılmaktadır. Çevredeki köylülerce her yıl yapılmakta olan Hıdrellez kutlamaları genellikle burada gerçekleştirilmektedir. Sinop merkezdeki Yeşil Türbe’de 1920’li yıllarda bulunan tasdiksiz şecereye göre; Sinop merkez Ada Mahallesinde metfun bulunan Seyit İbrahim Bilal Hazretleri, Çeçe Sultan’ın amcasıdır. Hüseyin Hilmi’nin bize aktardığı bu şecere şöyledir: Hz. İmam Ali’nin (k.v) oğlu Hz. Seyit İmam Hüseyin oğlu Hz. Seyit İmam Zeynel Abidin oğlu Hz. Seyit İmam Muhammed Bakır oğlu Hz. Seyit İmam Caferi Sadık oğlu Hz. Seyit İmam Musa Kazım oğlu Hz. Seyit Abdullah el Ekber oğlu Hz. Seyit Muhammed el meşhur Çaçe Sultan oğlu Hz. Seyit Musa oğlu Hz. Seyit İsa kızı Hz. Seyide Fatma kızı Hz. Seyide Halime oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa Göllü oğlu Hz. Şeyh Seyit Recep oğlu Hz. Şeyh Seyit Mustafa (r.a)
Sultan Hatun Türbesi..sinop




Sinop Arkeoloji Müzesi bahçesinde bulunan ve halk arasında “Aynalı Kadın Türbesi” adıyla bilinen yapı; kemerli kapı girişin üzerinde bulunan kitabeye göre H 797 Ramazan ayında (M 1395 Haziran ayında) inşa ettirilmiş olup içerisinde bulunan 3 adet sandukadan birisi (büyük ihtimalle en büyüğü) H 797 ( M 1395) tarihinde vefat eden Osmanlı Padişahı Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın kızı Sultan Hatun’a aittir. Sultan Hatun, aynı zamanda Candaroğlu Beyi Süleyman Paşa’nın da karısıdır.
Sultan Hatun Türbesinin Giriş Kapısı Üzerinde Bulunan Kitabe
Kare planlı olan türbe kesme taştan yapılmıştır. Dönemindeki diğer kare planlı türbelere bakıldığında orijinal üst örtüsü kubbe olması gereken yapı, bugün ahşap çatı ve alaturka kiremitle örtülüdür. Ön cephesi hariç üç cephesinde birer adet olmak üzere toplam 3 adet penceresi bulunmaktadır.r. Diğer kabirlerin kime ait olduğu belli değildir.

Okçu Baba Türbesi

Okçu Baba Türbesi: Nusret Paşa Türbesi olarak da bilinir. Hisar bölgesinde Saltanat Kapıya yakın bir alanda bulunan türbenin 14. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir.Bursa’nın fethinde önemli hizmetleri olan Nusret( Nasrettin) Paşa’ya aittir. Kareye yapın planlı türbe dıştan kiremit çatılı, içten kubbelidir. Giriş kapısı vurgulanmış olan türbenin kotu çevresinden aşağıdadır.
Bursa Kültür Varlıkları 



KURŞUNLU Çırdak Köyü "

ÇIRDAK TÜRBESİ"





















Çırdak türbesi köy mezarlığınıniçinde tek odalı 
biryapıdır.
Türbede Horasan'dan gelen,Şeyh Ahmet 
adında bir zatın yattığına inanılmaktadır. 
Türbenin içinde 
bulunan diğer sandukalar Şeyh Ahmet’in 
karısına ve
 çocuklarına aittir. Şeyh Ahmet’e ait 
olduğuna inanılan 
sanduka, diğerlerinden daha yüksekçe 
yapılmıştır.

Yörede her Cuma Çırdak Türbesi ziyaret edilir. 
( Rivayeten Cuma geceleri geyiklerin gelip türbeyi 
ziyaret ettikleri de anlatılmaktadır.) Türbeye çocukları
 olmayan 
kadınlar, askere gidecek olan delikanlılar, baba evinden 
çıkıp oğlan 
evine gidecek olan gelinler, hacı adayları gelip dua ederler.
Çırdaklılar yağmur dualarını da Çırdak Türbesi’nde yapar.

YAPRAKLI Merkez Fethiye Türbesi 


Yapraklı ilçe merkezinde bulunan Fethiye türbesi 
iki katlıdır. 
Kare planlı olan türbenin alt katında iki bölüm vardır. 
Her iki 
bölümde de birer kabir bulunmaktadır.  Türbenin üst katı 
kütüphanedir. Türbenin üzeri beşik bir tonozla örtülüdür. 
Üst kattaki kütüphanenin asıl girişi kuzey cephesinden olmasına 
karşılık, bugün güney cephesine bitişik pencereden açılan bir kapıdan girilmektedir.

Yörede Fethiye türbesinde yatan zat ile ilgili fazla bilgi yoktur. 
Bazılarına göre Horasan’dan gelen bir zata aittir; bazılarına göre ise türbedeki evliya Yapraklı’nın yerlisidir. Türbedeki kabirlerde baba oğulun yattığına inanılmaktadır ve soyları “Koçyiğitler” sülalesine bağlanmaktadır.
Türbede ağaçtan yontulmuş bir tokmak bulunmaktadır. 
Ziyaretçiler, bu tokmağı ağrıyan yerlerine sürerler.

Bayraklı Baba Türbesi


Bayraklı Baba Çanakkale Geliboluda,Bayraklı Baba kimdir,Bayraklı Baba Hakkında

Bayraklı Baba Çanakkale Geliboluda,Bayraklı Baba kimdir,Bayraklı Baba Hakkında


Adak adayanlar Türk Bayrağı asıyor…

Adakta bulunanların dileği gerçekleştiğinde Türk Bayrağı astığı Çanakkale’nin Gelibolu ilçesindeki ”Bayraklı Baba” türbesi, yoğun ilgi görüyor.
Gelibolu Yarımadası’nda, Çanakkale Savaşı’nın yaşandığı alanların ardından en çok ziyaretçi çeken bölge olarak bilinen Gelibolu Fener mevkisindeki Bayraklı Baba türbesi, özellikle hafta sonları Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen vatandaşlar tarafından ziyaret ediliyor.
Ziyaretçiler, Bayraklı Baba türbesine ilk kez geldiklerinde dua edip, ev sahibi olmak, evlenmek gibi çeşitli adaklarda bulunuyor. Dileği gerçekleşenler ise daha sonra türbeye yeniden gelip, Türk Bayrağı asıyor.

-BAYRAKLI BABA-

Asıl adı Karacabey olan Bayraklı Baba, efsaneye göre, Osmanlı ordusunda bayraktarlık yapmış biri.
Savaş sırasında elinde sancağı ile düşman tarafından çevresi sarılan Karacabey’in, kaçacak hiçbir yeri olmayınca, tutsak veya şehit düşeceğini anlayınca sancağın düşman eline geçmemesi için sancağı küçük parçalara ayırarak yuttuğu rivayet ediliyor.
Tek çıkar yolun, şehit düşmek olduğunu anlayan Karacabey, ”Ya Allah” diyerek düşmanın üzerine saldırır ve vurularak yere düşer, ancak ölmez. Kısa bir süre sonra durum Türk askerlerinin lehine döner ve arkadaşları tarafından ağır yaralı olarak kurtarılır.
Kısa süre sonra iyileşen Karacabey’e arkadaşları ve komutanları sancağı ne yaptığını sorarlar. Karacabey, düşmana vermemek için parçalara ayırarak yuttuğunu söyler. Fakat tüm dürüstlüğüne rağmen, buna kimseyi inandıramaz. Durumdan rahatsız olan Karacabey, yalan söylemediğini ispatlamak için, belindeki palayı midesinin üzerine bastırarak aşağıya doğru keser. Midesinde bulunan sancak parçaları dışarı çıkar. Karacabey’in son sözleri ise ”Vatan sağ olsun. Benim mezarımdan hiçbir zaman Türk bayrağı eksik etmeyin, sonsuza dek mezarımın başında dalgalansın” olur.
peksimet yemez Latif Baba



Osmanlı donanmasında, adı “peksimet yemez Latif Baba” olarak bilinen denizci ölünce, Babaada Burnuna gömülür. Donanma, ne zaman buradan geçse, uğur getirsin diye, türbenin bulunduğu tarafa, denizciler tarafından peksimet atılırmış. Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde, bundan söz eder. Günümüzde, mavi yolculuğa çıkanlar da, bu yöreden geçerken, mavi sulara, peksimet atıyorlarmı

11 Şubat 2016 Perşembe

Lal Baba Türbesi


erzurum.yakutiye

Erzurum Yakutiye İlçesinde, Gölbaşı Semti civarlarında Gazi Ortaokulunun yakınında bir türbe var. “Lal Baba Türbesi.”
Osmanlı döneminde büyük saygı gören, efsane ve menkıbelerde adı geçen Lal Baba hakkında fazla bir bilgiye ulaşamadık.  Kaynaklarda kanaat önderi, alim ve hekim olduğu hakkında bilgiler bulunan Lal Baba'nın bir rivayete göre 1840'lı yıllarda diğer bir rivayete göre ise 1200'lü yılarda yaşadığı sanılıyor. Her iki rivayetinde doğru olabileceğini söyleyen Tarihçi-Yazar Muzaffer Taşyürek'e göre ise Osmanlı dönemi menkıbelerinde adı geçtiği için 17. yüzyılda yaşadığı ağır basmakta.


2007 yılında Yakutiye Belediyesince Lal Baba türbesi çevresindeki evler sökülüp kaldırılmasıyla türbe meydana çıkarılmış ve çevresi bahçe olarak düzenlenmiştir. Türbede bulunan kitabede ise şunlar yazılıdır; "Hulusi kalb ile gel eyle gel can ziyaret. Abdulfettahi El Enisi bulup yaptı anı, hayıresi belirsiz olmuş iken bir nice sal budur hudaya mahsi matlab. Raht binaesi budur nakdi sarfi gayret eden Bolulu Mustafa Ağa himmetesi fehimi geldi tarih lafzı üzre bin ikiyüz altmış ikisi." 
Araştırmacı Yazar Muzaffer Taşyürek Lal Baba Türbesi hakkında şu bilgileri vermekte:
“ Zeki Başar bu ziyaret yeri için “Nene Hatun evinin arkasına düşen Kınakına Sokağı'nın gereksiz sokağa açıldığı yerin girişinde sağ taraftadır” tarifini yapmaktadır. Eskiden Lal Baba konuşmayan, dilsiz çocukların getirilip ziyaret edildiği bir yermiş. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Yeri merhum Dr. Zeki Başar tarafından tespit edilmiş ve şu not düşülmüştür: “Halen Kınakına Sokağı'ndaki düz dam örtülü küçük bir kulübe halinde olan türbe veya mezar kaldırılmış olup, yerinde şoför Kaya'ya ait tek katlı mütevazı bir ev vardır. 2007’de Yakutiye Belediyesi tarafından tekrar gün yüzüne çıkarılan bu ecdat yadigarının yeri ile Zeki Başar'ın tarif ettiği yer arasında fark vardır. Bilge Seyidoğlu, Lal Baba ile Ebul Fettah Enisi'nin ayni kişiler olduğunu belirtmektedir.

Ahmedi Hani Türbesi

doğu beyazıt





1651 yılında doğan ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmeyen Ahmedi Hani ye ait bir türbedir. Türbenin yanında sonradan birde cami yapılmıştır. Türbe Doğubayazıt’a 8 km. mesafede, İshak Paşa Sarayının üst kısmındadır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir.
Ahmedi Hani ünlü “Mem-u Zin” adlı eserin yazarıdır. Hakkari Han köyünden Doğubayazıta geldiği söylenmektedir. Ahmedi Hani bu eserde, Emir Zeyneddin’in güzellikleriyle dillere destan olan Zin ve Sili adlı iki kız kardeşin Memo ve Taceddin adındaki iki gençle olan aşklarını şiir şeklinde anlatır. Eser aynı adla sinemaya da uyarlanmıştır. Bilgin ve edebiyatçı kişiliğiyle bilinir.
ahmedi hani türbesi
Yöremizin çok önemli şair ve filozoflarındandır. Babasının adı İlyas'dır.Han kelimesi Hakkari yakınlarında bulunduğu söylenen Han köyünden veya burada yaşayan Hani aşiretinden yada mensubu olduğu Haniyan ailesinden aldığı tahmin edilmektedir.Ahmedi Hani Doğu Anadolu'nun birçok bölgesini dolaşarak Arapça,belagat ve dini ilimleri okudu;ayrıca Astronomi ile ilgilendi.Bir süre bu bölgenin kültür merkezi olam Cizre'de yaşayan ve Mem-u Zin adlı eserini kaleme alanAhmedi Hani daha sonra eski Beyazıt'a gitti ve orada vefat etti.Yazma bir eserde 1707 yılında vefat ettiği ileri sürülmektedir.Halk arasında Veli olarak kabul edilen Ahmedi Hani'nin Doğubeyazıt'ta İshakpaşa Sarayı'nın yanında bulunan türbesi halen ziyaretgahtır.Sait Nursi'nin de gençliğinde kabrini ziyaret ederek ondan feyz aldığı nakledilir.
Başlıca Eserleri
1-MEM-U ZİN
Ana teması aşk olmakla beraber yöre halkının yaşayış biçimi ve ilişkilerini de iler.
2-NUBAHAR
Arapça-Kürtçe sözlük
3-İMAN AKİDESİ
İman esaslarını sunni görüşe göre işlediği eser.
4-ÇAR KUŞE
Her bir mısra dört ayrı dilde(Arapça,Farsça,Türkçe,Kürtçe)yazılan eserleri aşk,ayrılık,ve kavuşma temalarını işler.

ŞEYH MATAR (DÖRT AYAKLI MİNARE) 

CAMİİ (MERKEZ SUR İLÇESİ)



ŞEYH MATAR (DÖRT AYAKLI MİNARE) 

CAMİİ (MERKEZ SUR İLÇESİ)

Dört Ayaklı Minare ve Kasım Padişah isimleri ile de bilinen cami, Savaş Mahallesi, Yenikapı Sokak’ta bulunmaktadır.Minaresindeki yazıtından 906/1500 yılında ismini de aldığı Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Minarede bulunan kitabede “Âdil Sultan Kasım Han’ın saltanatı zamanında Hacı Ömer oğlu Hacı Hüseyin’in emeğiyle 906/1500 senesinde inşa edildi” yazılıdır.[1] Şeyh Matar Camii’nin minaresi hakkında Diyarbakır Salnâmeleri’nde İslâmdan önce yapılmış sağlam ve yüksek bir eser olduğu, fetihten sonra yanına cami inşa edilerek minare olarak kullanılmaya başlandığı bilgisi bulunmaktadır.[2]
Caminin yapıldığı alanın, Şeyh Mutahhar isimli bir kimsenin mezarının bulunduğu[3] arsa olduğu için, caminin Şeyh Mutahhar (Şeyh Matar) adıyla anıldığı söylenmektedir. [4]
Orhan Cezmi Tuncer, Şeyh Matar Camii’nin mimari yapısı hakkında şu değerlendirmelerde bulunmaktadır: “Tek kubbeli almaşık örgülü kare prizma gövde, silmeyle son bulur. Harimde, yanlarda üçer, kuzey ve güneyde ikişer penceresi olup tümünün iç ve dışında kemerle kapanan girintileri vardır. Bugün ikisi de kapatılmış olan kıble duvarı pencereleri içinden yanlara doğru yükselen merdivenlerle, doğu ve batı duvarı güney pencereleri üstüne yerleştirilen ve harim üst yarısına açılan ufak mahfillere ulaşılır. Son cemaat yeri doğu ucundaki kapıyla, mahfile bağlanır.
 Üç monolit kolona oturtulan kare kesitli minare bir sanat ve teknik gösterisidir. Gövdede almaşık örgüler köşelere varmadan kesilir. Üç ara silme gövdeyi eşit olmayan dört parçaya böler. Peteğin üst yarısından fazlası beyaz taştandır”.[5]
Cami, 1960 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onartılmıştır.[6] Şeyh Matar Camii, Vakıflar Genel Müdürlüğü veritabanında “Şeyh Matar (Kasım Padişah - Şeyh Mutahhar) Camii (Dört Ayaklı Minare)” adı ve  21.00.01/019 envanter numarası ile “Türkiye Kültür Mirasları” arasında kayıtlıdır.[7] 
Arsa alanı 600 m², cami alanı 221 m² ve cemaat kapasitesi 500 kişi olan Şeyh Matar Camii’nin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir.[8]

[1]     Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, II, 480
[2]     Diyarbakır Salnâmeleri, III, 98, 222.
[3]     Diyarbakır Salnâmeleri, IV, s. 210.
[4]     Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, s. 60; Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, II, 480.
[5]     Tuncer, “Diyarbakır Camileri”, s.  216–217; Ayrıca bkz. Cantay, “Akkoyunlu Cami Mimarisinin Osmanlı Cami Mimarisine Etkileri”, II, 470.
[6]     Bizbirlik, 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliği’nde Vakıflar, s. 43.
[8]    Diyarbakır İl Müftülüğü Cami Kütük Defteri, s. 11.