KARIŞIK

7 Şubat 2016 Pazar

TOKAT ZİLE YEŞİLCE KÖYÜ ŞEYH EYLÜK TÜRBESİ

TOKAT ZİLE YEŞİLCE KÖYÜŞEYH EYLÜK TÜRBESİ(KÜMBET Eğitim, Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi - Yıl : 1, Sayı : 6 + 2, Sh. 41 - 43'de yayımlandı.)
Ahmet DİVRİKLİOĞLU Şeyh Eylük Türbesi İçinde

Şeyh Eylük Türbesi İç Kısım
            Tokat İli Zile İlçesi Yeşilce Köyü'nde bulunmaktadır. Köyün ismi 1981 yılında Yeşilce olarak değiştirilmiş olmakla beraber halk arasında Şıheylik ismi kullanılmaktadır.
            Köyde yaşayan Tekkeşin Abbas Tekin'de Şeyh EYLÜK'e ait H. 777 - M. 1376 tarihli icazetnâme ve üzerine eklenmiş Hicrî 1053 - M. 1643 tarihli bir teskere vardı ama köye gittiğim Nisan 2007 tarihinde adı geçen Abbas Tekin'in vefat ettiği, icazetnâme ve teskerenin torunu tarafından başka bir şehre götürüldüğünü tespit ettim.
            "Karye-i Kavacık namı diyar Şeyh Eylük" ibaresinden köyün isminin muhtemelen 14. yüzyılda Kavacık olduğu, Şeyh Eylük'ün şöhretinden dolayı 17. yüzyıldan itibaren Şeyh Eylük adının kullanıldığı, daha sonra Kavacık adının unutulduğu, Şeyh Eylük isminin ise Şıheylik haline dönüştüğü anlaşılmaktadır.
Yeşilce Köyü Şeyh Eylük Türbesi

Yeşilce Köyü Şıh Mehmet Türbesi
            Eserin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı belli değildir. Yalnız H. 982 - M. 1574 tarihli Tahrir Defteri'nde Şeyh Eylük Zaviyesi'nden söz edilmektedir. Bu zaviyenin Şeyh Eylük'ün sağlığında 14. yüzyılın son çeyreğinde mevcut olduğu kabul edilebilir.
            1643 yılındaki teskereden zaviyenin bu tarihte işler durumda olduğu görülüyor. Zaviyeyi oluşturan yapılar topluluğundan bugün sadece türbe kalmıştır. Türbenin Şeyh Eylük'e ait olduğu köyde yaşayanlar tarafından ifade edilmektedir; ancak buna ait bir belge yoktur.
            Eser, kapı üzerindeki kitabeye göre Hicrî 1339 - Milâdî 1923 yılında Topçuoğlu Mustafa isimli bir şahıs tarafından Ahmet Usta adında bir kişiye tamir ettirilmiştir.

            Kare plânlı türbede örtü sistemi olarak kırlangıç kubbe kullanılmıştır. Yapının tek kirişi Kuzey cephesi ortasındadır. Kırlangıç kubbe dıştan bir kırma çatı ile kapatılmıştır. Küçük ölçüde ve basit bir kuruluşa sahip bir yapıda sadece Güney cephesi ortasında küçük dikdörtgen pencere açıklığı bulunmaktadır. Doğu ve Batı cephesi komple duvar olup, düzgün sıva üzerine beyaz badana ile kapatılmıştır.
            Kuzey cephesi ortasındaki giriş basık kemerlidir. Kemer süveleri düzgün kesme taşolup, kemer kavisi üç parça taştan meydana getirilmiştir. Portal dıştan bir profil ile dikdörtgen içine alınmıştır. Bu dikdörtgen ile kemer kavisi arasındaki tek parça taş üzerindekiüç satırlık kitabesi şöyledir.
Postacı Ömer ALTUNSOY Çeken Şıheylik Evliyası Türbesi'nde
    
Kaynak : Mehmet Emin ULU - Alperenler Cenneti TOKAT
            1. Topçuoğlu, 2. Mustafa, 3. Tamir tarihi 338, Ahmet Usta. Kitabe ve portal sövesi yeşil renkli yağlı boya ile boyanmıştır. Kapı açıklığı içten düz atkı ile geçilmiştir. İnşa malzemesi olarak köşelerdeki bağlantı yerlerinde düzgün kesme taş kullanılmış geri kalan kısımlar sıvanmıştır. Ancak girişteki bazı kısımlardan anlaşıldığı kadarıyla diğer bölümler moloz taştan yapılmıştır.
            İç mekâna girildiğinde dikkati öncelikle türbenin ortasındaki Şeyh Eylük'ün sandukasıçeker. 36 x 80 cm ölçülerinde tek parça mezar taşında yazı veya motif yoktur. Kırlangıç kubbe tepeye doğru daralarak giden ve birbiri üzerine binen 15 sıra sekizgen oluşturan ahşap kalaslarla meydana getirilmiştir. Tepe noktasındaki açıklık ise düz bir kapakla örtülmüştür. Kare mekânda ilk sekizgen sıraya geçebilmek için köse ve çapraz ahşap kalaslar atılmış ve bu kalaslarla köşeler arasında kalan kısımlar düz ahşapla örtülmüş ve üzeri sıvanmıştır. Güney cephesi ortasındaki tek pencere iç mekânın yeterli ışık almasını sağlayamamaktadır. Bu yüzden içerisi oldukçkaranlıktır.

            İç mekân duvarları düzgün beyaz badana ile kaplı olup Kuzey doğu ve Batı duvar yüzeylerinde bitkisel ve sembolik karakterli kalem işsüslemeler görülmektedir. Güney cephedekilerin üzeri kalan izlerden anlaşıldığı kadarıyla silinmiştir. Kuzey doğu ve Batı duvar yüzeylerindeki bitkisel sembollerin yanı sıra yeşil kavun içi ve açık renkli saç örgüsüne benzer motiflerin tekrarlanmasıyla bir kuşak oluşmuştur. Motif olarak kullanılan teberlerin birbirine bakan iki kesici parçasının ortasında bir mızrak ucu, yeşil renkle birbirine bağlanmış saplar,bir keşgül, keşgülün içinde ise kırmızı yeşil yapraklı şeftali ve elma durmaktadır. Bunun yanısıra şematik salkım söğütler ve serviler gibi ağaç motifler işlenmiştir.
            Kapı tarafındaki ikinci panoda ise kavukluğa benzer nesnenin üzerinde bir dervişsikkesi, sikkenin her iki yanında tepeye doğru uzanmış birer çiçekli dal parçasıyerleştirilmiştir. Girişin doğusundaki iki panodan batıda bulunanda kınlar içerisinde çapraz durumda iki kılıç resmi bulunmaktadır. Pastel sarı renkli kınlarıüzeri işlemelidir. Duvara sonradan yazıldığı anlaşılan eski harfli yazıların bir kısmı silinmekle beraber sadece kılıçlardan Batı’dakinin yanında şimşir (kılıç) kelimesi okunabilmektedir. Batı duvar ortasında ise büyükçe bir baldaken türbe tasvir edilmiş, iki yanında yeşil renkli sancak yükselmektedir. Baldakende kubbeden sarkan zincirlere bağlı üç de kandil vardır. Baldakenin kuzeyindeki panoda ise iki ucundan tavana bağlı bir barutluk vardır. Bunun ağız kısmında yarısı dışarıda kalmış bir armut vardır.
Ahmet DİVRİKLİOĞLU Şeyh Eylük Türbesi Önünde

Şeyh Eylük Türbesi - ZİLE
            Türbedeki kalem işlerinde pastel yeşil, mavi, kırmızı, kahverengi ve sarı tonlar kullanılmıştır. Konu olarak natürmortlar ve manzaraların yanı sıra tekke ikonogofrasini yansıtan sembolik eşyalar tasvir edilmiştir. Kompozisyonların yanında orijinali mi sonradan mıyazıldığı pek anlaşılamayan açıklamaların hepsi silinmiştir.
            Şeyh Eylük Türbesi, türbe mimarîsinde kare plânlı olup, yüzyılımızın başına kadar değişik çeşitlemelerle en çok uygulanan plân tiplerindendir. Zaten türbenin Türk türbe mimarîsi içindeki önemi örtü sistemi ve kalem işi süslemelerden gelmektedir. Kırlangıç kubbe ya da tünekti örtü M.Ö. 6. yüzyıldan önce başlayı1920'lere kadar sık kullanılan bir örtüdüzenidir. Balkanlar’dan Çin’e kadar Anadolu, Kafkasya, Hazar Denizi arasında kalan bölge ile Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Hindistan, Kore, Çin, Pamir bölgesi Sibirya bölgesi olmak üzere Asya'nın tamamında, Güney Arabistan ve Kuzey Amerika'da, Orta Afrika'daörnekleri görülmektedir.
            Anadolu'da Eskişehir, Selçuk, Milas, Mudanya, Ankara, Manisa'da M.Ö. 6 - 4. yy’a ait erken mezar yapıları ile 13 - 19. yy’da çeşitli bölgelerdeki câmiler ve tekkeler ile Kafkas bölgelerinde etkili Erzurum Bayburt yöresindeki yapılarda kullanılmıştır. Yani Anadolu Türk mimarîsinde uzun bir zaman dilimi içinde bu yapı türü ve örtü sistemi kullanılmıştır.
            Üzerinde durulması gereken ikinci konu ise türbe içi resim ve süslemelerdir. Şeyh Eylük Türbesi’ndekilerde sanatçı imzası yoktur. Yaptığı eserlere imza atan ender sanatçılardan biriZileli Hattat Emin'dir. Merzifon Kara Mustafa Paşa Câmii şadırvanına Zileli Emin, Zile'nin Güneyi’ndeki kendi ismiyle anılan Şeyh Nusrettin Türbesi’ndeki süslemelere ise Arapzâde Emin Usta olarak adını yazmıştır.

6 Şubat 2016 Cumartesi

Sarılık Evliyası Yatırı / AMASYA

Sarılık Evliyası Yatırı / AMASYA

–Merzifon –Yalnız Köyü

Türbenin Yeri: Sarılık Evliyası Yatırı, Amasya İli Merzifon ilçesi Yalnız Köyü merkezindedir.
Sarılık Evliyası Tekkesi
Sarılık Evliyası Kimdir: Yalnız Köyünün merkezinde bulunan ve birkaç ağacın çevrelediği mezarda sarılık hastalığından vefat etmiş bir gelin yatmaktadır. Mezarın yanında bulunan kayaların arasından çıkan suya Sarılık Suyu denmektedir ve Sarılık hastalığına iyi geldiğine inanılmaktadır.
Sarılık Suyu
Türbenin Durumu: Türbe köyün merkezinde olup, üstü açık bir mezar şeklindedir. Türbe yanında bir kaynak mevcuttur.

Ziyaret Nedeni: Sarılık Evliyası ziyaretine gelenler Sarılık hastalığından muzdarip olan ziyaretçilerdir. Büyükler türbe yanında iki rekat namaz kılar, dua okurlar ve sonra yine dua okuyarak Sarılık Suyundan içerler. Küçük çocuklar ise suda yıkanır, fakat üzerileri kurulanmaz, kurulanırsa şifa bulamazmış. Bu türbe ziyaretine gelenler türbede oynamadan gitmezler. Bu Sarı Kız’ın vasiyetiymiş.

Menkıbeler: 1-) Köyde yaşayan Sarı Kız gelinlik çağına gelmiş, ama Sarılık hastasıymış. Hastalığına rağmen gelin olmak istemiş. Düğün alayı gelini dolaştırırken şimdi mezarının olduğu yere gelince Sarı Kız düşüp ölmüş. Mezarını buraya yapmışlar ve kısa bir süre sonra mezarının yanından Sarılık Suyu çıkmaya başlamış

Hicabi Baba Türbesi / AMASYA

Hicabi Baba Türbesi / AMASYA

 –Amasya – Ziyaret Beldesi

 Hicabi Baba türbesi, Amasya İli Merkez ilçesi Amasya’ya bağlı Ziyaret Beldesinin merkezinde bulunan Hicabi Baba Camisinin yanındadır.
Hicabi Baba Türbesi
Hicabi Baba Kimdir: Gerçek adı Hicabül Abdülbaki Efendi’dir. 1777-78 yıllarında Kırım’ın Bahçesaray kasabasından Amasya’ya gelmiş, burada Ürgüplü Hacı Ahmet Efendi adındaki bir medrese hocasından dersler almıştır. Tasavvuf eğitimini ise Turhallı Şeyh Mustafa Efendi’den almıştır. Şeyhinin ölümü üzerine Amasya’da Nakşibendi Tarikatının şeyhi olmuş ve manevi hastalıkları iyileştirmesiyle ünlenmiştir. 1815-16 yıllarında eski adı Ziyere olan Ziyaret Kasabasında vefat etmiştir.

Türbenin Durumu: Türbe dikdörtgen formda olup 8,5x6,10mt ölçülerindedir. Çatısı kubbelidir. İçerisinde biri bayan beş sanduka bulunmaktadır. Türbe 1991 yılında Anıt olarak tescil edilmiştir. Türbe 1974 yılında restore edilmiştir.

Ziyaret Nedeni: Hicabi Baba’ya her türlü dilek, akıl hastaları ve hacca giden Ziyaretliler gelmektedir. Hacca giden hacı adayları Hicabi Baba türbesini toplu ziyaret edip, dualar okurlar ve türbede bulunan sancağın altından geçerler. Diğer ziyaretler için gelenlerse dualarını okurlar.

Menkıbeler: 1-) Türbede Hicabi Baba’ya ait olan iki sancak bulunmaktadır. Savaş zamanında türbeden kaybolan sancaklar, savaş bitince geri gelir ve üzerinde kan ve kılıç izleri gözlenmiştir.
2-) Hicabi Baba camisinin imamı Hicabi Baba’ya ait bir ibriği her gün doldurmasına rağmen sabahları ibriğin boşaldığı görülmektedir. Bu yıllardır böyledir.
3-) Hicabi Baba Şeyh Mustafa Efendi’ye intisap etmek için birkaç kez Ziyaret’e gelir. Fakat bir türlü yolu bulup dergaha ulaşamaz. Bu durum Mustafa Efendi’ye malum olur ve müritlerini göndererek Hicabi Baba’yı yanına alır. Gün gelir Mustafa Efendi vefat eder. Vasiyet olarak “Kim kavuğumu yerden kaldırırsa yerime o geçsin der.” Bütün müridler denemesine rağmen kavuğu yerden kaldıramaz. Bu işe yalnız Hicabi Baba kalkışmamıştır. Dergahta huzursuzluklar çıkınca kavuğu kaldırdığı gibi başına geçirir ve şeyhinin yerine göreve başlar.
4-) Hicabi Baba uzun boylu ve heybetli görünüşe sahiptir. Zaman zaman tarlaya çalışmaya giden köylüler şadırvanın orada Hicabi Baba’yı abdest alırken görmektedirler.
5-) Başka bir menkıbeyi ise değerli araştırmacı Abdulhalim Durma’dan olduğu gibi aktarıyorum:  Hicabi’nin diğer müridlerinden farklı olan davranışları, sohbetlere iştirak etmesi şeyhinin dikkatini çeker. Aralarında meydana gelen manevi yakınlaşma, diğer müridlerin de gözlerinden kaçmaz. Ne var ki, müridler bu sevgiyi kıskanırlar. Dedikodular şeyhin kulağına kadar gider. Bunun üzerine şeyh, müridlerini toplar ve onların birer demet çiçek getirmelerini ister. Şeyhin bu isteğini yerine getirmek için, müridler Ziyere Köyü’nün arazisine ve dağlara çıkarlar. Amaç en güzel çiçeklerden bir demet hazırlayıp, şeyhlerine sunmaktır. Bütün müridler, Ziyere Köyü’nün dağlarından envai cins çiçeklerden birer demet yapıp Şeyhlerinin huzuruna girerler. Şeyhin odası bir çiçek bahçesine dönüşmüştür. Fakat Hicabi nice zaman sonra ağlaya ağlaya elleri boş döner. Şeyh, ‚ Ya Hicabi!.. Sen çiçek toplamadın mı ?‛ deyince, Hicabi büyük bir mahcubiyet içinde, ‛ Sultanım, çiçekler hep Allah’ın adını zikrediyorlar, kıyıp koparamadım‛, cevabını verir. Şeyh o zaman müridlerine döner;  “İşte Hicabi’yi bunun için sizden fazla seviyorum. Siz ne anlarsınız çiçeğin fikrinden, zikrinden”  der.

Kırklar Dede Türbesi AMASYA

Kırklar Dede Türbesi 

 AMASYA –Merzifon –Bahçecik Köyü

 Kırklar Dede Türbesi, Amasya İli Merzifon İlçesine çok yakın olan Bahçecik Köyü yolunda, mezarlığın bitimindedir.

Kırklar Dede Türbesi
Kırklar Dede Kimdir: Merzifon halkı tarafından ziyaret edilen Kırklar Dede’nin kim olduğu konusunda ve yaşadığı dönem hakkında herhangi bir bilgi yoktur.

Türbenin Durumu: Türbenin üzeri açıktır. Yakın zamanda Merzifon Belediyesi tarafından mezar yenilenmiştir.

Ziyaret Nedeni: Türbe eski zamanlarda özellikle yağmur duası için ziyaret edilirmiş. Merzifon’da kapı kapı dolaşılarak toplanan malzeme tekerlemelerle çoluk çocuk türbeye getirilir, burada bu malzemelerle yapılan yemekler topluca pişirilip hep beraber yenirmiş.

Menkıbeler: 1-) Türbe başına gelip burada içen ve Kırklar Dede’den para isteyen bir kişinin rüyasına girerek onu bayağı rahatsız edip, korkuttuğu hikaye edilir.

Külhani Ali Baba Türbesi / AKSARAY

Külhani Ali Baba Türbesi 

/ AKSARAY –Merkez –Hacı Hasanlı Mahallesi

 Aksaray İli merkezinde Hacı Hasanlı Mahallesinde Kurtuluş Caddesi üzerinde türbesi vardır.
Külhani Ali Baba Türbesi
Külhani Ali Baba Kimdir: Türbesinin olduğu yerde iki gözlü hamamda Külhancı olarak çalışırmış. Yine bu türbenin yanında cami de bulunmaktaymış, fakat cami ve hamamı daha sonra arsa sahipleri tarafından yıktırılmış.

Türbenin Durumu: Türbe kesme taştan kare planlı, kurşun kubbeli ve üç pencereli inşa edilmiştir. 1994 yılında Vakıflar tarafından restore edilmiştir. Türbenin kitabesi yoktur. Türbeyi ilk olarak Sultan II. Abdühamit’in Seraskeri olan Hacı Ali Paşa yaptırmıştır.

Ziyaret Nedeni: Halk tarafından hayır duası için ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.
Kanlı Pelit Ağacı
Menkıbeler: 1-) Külhani Ali Baba Hasan Dağına adını veren Hasan Baba ile sık sık çekişirlermiş. Ali Baba bir gün Hasan Baba’ya üşümesin diye mendil içinde kor gönderir. Hasan Baba’da karşılık olarak mendil içinde kar gönderir. Karı sonra yemek isteyen Ali Baba mendili hamamda bir yere asar. Mendil içindeki kar kısa sürede erir. Ali Baba buna sinirlenir ve “Hasan Baba dağ başında evliyalık olmaz, gel de şehirde evliyalık yap” diye seslenir. Hasan Baba’da bu söz üzerine kızarak koca bir kayayı kaldırdığı gibi Hasan Dağından Ali Baba’ya fırlatır. Ali Baba taşın geldiğini görür ve eski sinne çayırı denen yerde eli ile koca taşı karşılar ve parmak izleri bu kayanın üzerinde görülür.
2-) Ali Baba ve Hasan Baba birbirlerine karşılıklı taş ve Pelit ağacı atmaktadırlar. Hasan Baba’nın atmış olduğu Pelitlerden biri bugün Ervah Mezarlığına düşer ve burada anılan Kanlı Pelit bu ağaçtır.    

Diribaba piri .azerbeycan


Diribaba piri .azerbeycan





Adı geçen pir Mereze topraklarındaki bir kayadaki mağaranın içinde bulunmaktadır. Diribaba Şirvanşah Şeyh İbrahim’in müridi olmuş ve Şeyh olarak faaliyet göstermiştir. Rivayete göre, Diribaba Seyyid İbrahim’in tavsiyesi ile sürekli diz üstü oturup, Allah’a dua ettiğinden, onu ziyaret edenlerin düşüncesinde bu şekilde kalmış ve bununla ilgili olarak pir “Diribaba” adlandırılmıştır. 

Berde imamzadesi ..AZERBAYCAN

Berde imamzadesi ..AZERBAYCAN





Berde şehrinde bulunan İmamzade ziyaretgahında İmam Caferi Sadık’ın (as) kız torunu uyumaktadır. O dönemlerde Abbasi halifelerinin Ehl-i Beyt (as) ailesine yaptığı zulümlerden hicret eden Şehzade İsmail daima Ehl-i Beyt (as) aşığı olan Azerbaycan 
toprağına sığınmıştır. Azerbaycan’ın eski şehirlerinden birisi olan Berde Şehzade  İsmail’in yerleştiği yer olmuştur. O ömrünün sonuna kadar bu ülkede yaşamış ve ölmüştür. XII. yüzyılda İbrahim isimli tüccar halkın bir kabri ziyaret ettiğini görmüş, ilgilendiği zaman ona burada İmam Caferi Sadık’ın (as) kız torunu olan Şehzade İsmailʼin defin edildiği bildirilmiştir. Tüccar kendi hesabına kabrin üstünde çay taşlarından kubbeli ziyaretgah yaptırtmıştır. Ansiklopedide de bu ziyaretgah “Tacir İbrahim” adı ile geçmektedir. 
1868 yılında İmamzade türbesinin 4 minaresi Mimar Kerbelayi Safihan Karabaği tarafından restore edilmiştir.

Niyaz Baba Türbesi / AMASYA –Gümüşhacıköy

Niyaz Baba Türbesi 

/ AMASYA –Gümüşhacıköy –Gümüş Beldesi –İmirler Köyü

Türbenin Yeri: Niyaz Baba Türbesi Amasya İli Gümüşhacıköy İlçesi Gümüş Beldesine 17km uzaklıktaki İnegöl Dağındadır. İnegöl Dağı İmirler Köyü sınırlarındadır.
Niyaz Baba Türbesi
İnegöl Dağları
Niyaz Baba Kimdir: Ahmet Halil Niyaz Baba olara da anılan Niyazi Baba Alevi zümresindendir. Buraya yakın konumdaki yaylacılar Niyaz Baba’nın Horasan’dan gelen bir veli olduğu ve bölgedeki yaylada çobanlık yaptığını söylemektedirler. Merzifon’da medfun olan Piri Baba ve Çorum’da medfun olan Koyun Baba’yla kardeş oldukları söylenmektedir. Burada yapılan kazıda ele geçen balta ve kılıcın Niyaz Baba’ya ait olduğu söylenmektedir. Eserler Amasya Müzesinde sergilenmektedir. Ayrıca Niyaz Baba’nın Babai İsyanı (1240) sırasında doğduğu söylenmektedir. Olaylar esnasında Eliya Hatun tarafından kaçırılan küçük Niyaz, Rıza-i SadıkBaba tarafından mezarının bulunduğu bölgeye getirilir. Rıza-i Sadık Baba Niyaz Babayı Astroloji, Eczacılık ve gizli ilimler konusunda yetiştirir. İlmi Eretna Beyliği tarafından duyulmuş ve taktir edilmiştir. 2004 yılından beri İmirler Köyü Niyaz Baba Dayanışma ve Kalkındırma Derneği tarafından temmuz ayında şenlikler düzenlenmektedir.    
Deliktaş
Türbenin Durumu: Türbe betonarmeden iki odalı olarak inşa edilmiştir. Odalardan birinde Niyaz Baba’nın sandukası vardır. Diğer odaysa namaz kılmak içindir. Türbenin yakınında bir delik taş bulunmaktadır. Buraya gelen ziyaretçiler delik taşın içinden geçmektedir. Türbedar türbede kalmaktadır.

Ziyaret Nedeni: Türbe özellikle yağmur duası ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir. Köylüler yağmur duası için yanlarına bir kurban alarak sabah erkenden türbeyi ziyaret ederler. Türbe yanındaki kaya yanında kurban kesilir, köyün büyüğü “dede” önderliğinde dualar edilir. Kesilen kurbanın kanından bir kısım yanlarında götürülerek tarlalara serpilir.
Yine özellikle Hıdrellez günü toplu ziyaretler yapılmaktadır. Türbe ziyaretine gelenler etraftaki ağaçları, sandukayı öperler. Tokat ili ve çevresinden gelenler türbeye sürünerek girerler ve etrafında üç kez dönerler. Çorum ilinden gelenler ise türbe etrafını yedi kez dönerler.
Genellikle büyük dilekler için kurban adağında bulunulur. Türbe önündeki kayaya bez ve iplerin bağlanması ise sağlıkla ilgili dilekler içindir. 

Menkıbeler: 1-) Niyaz Baba Merzifon’da ayakkabıcılık yapan kardeşi Piri Baba’nın ziyaretine gider. Bir mendilin içine de süt koyar. Kardeşini ziyaret edince mendili duvar asar. O arada dükkanı ziyarete gelen bir bayan müşterinin topuğuna bakınca, mendil içindeki süt akmaya ve keramet bozulmaya başlar. Bunun üzerine kardeşi Piri Baba “Niyaz! Dağın başında ermek kolay, gel de ak topuklara, ak gerdana bakıp da görmeden erenlerden ol” demiş. Bu durumdan çok utanan Niyaz Baba “Bana ne ak topuktan, ak gerdandan. Bana İnegöl dağlarında otlayan ak koyunlar, ak kuzular gerek” diyerek yola koyulmuş.
2-) Niyaz Baba’nın zaman zaman ziyaret ettiği bir köydeki vatandaşlar Niyaz Baba’ya oyun oynayınca, Baba kızar ve bir beddua okur. Bu bedduadan sonra köylüler fakirleşir.

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003 / Rahime Özdoğan –Amasya’da Adak Yerleri İle İlgili Halk Anlatıları -2006 / www.imirler.com


Kurpos Baba Türbesi / AMASYA – Gökdere Köyü

Kurpos Baba Türbesi / AMASYA – Gökdere Köyü

Türbenin Yeri: Kurpos Baba Türbesi, Amasya İli merkez Amasya İlçesi Gökdere Köyündedir.
Kurpos Baba Türbesi
Kurpos Baba Kimdir: Kurpos Baba’nın kim olduğu konusunda herhangi bir bilgimiz yoktur.

Türbenin Durumu: Türbenin durumu hakkında elimizde herhangi bir bilgimiz yoktur. Türbe ile birlikte Cemevi bulunmaktadır.

Ziyaret Nedeni: Değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: www.panoramio.com (Sayın Murat Söylemez’e resim için teşekkür ederim)

Taylan Köken

Kazgan Baba Türbesi / ADIYAMAN -Merkez -Ova Kuyucak Köyü

Kazgan Baba Türbesi / ADIYAMAN -Merkez -Ova Kuyucak Köyü

Kazgan Baba Türbesinin Yeri: Adıyaman İli merkeze 5 km uzaklıkta bulunan Ova Kuyucak Köyüne bağlı Gazihan mezrasında türbesi vardır.


Kazgan Baba Kimdir: Gazihan Baba, Gazgan Baba, Gazğan Dede, Kadı Han Dede olarak da başka adları bulunan Kazgan Baba’nın ermiş bir hükümdar olduğuna inanılmaktadır. Kendisi Adıyaman’da kadılık yaparmış. Düşmanları tarafından rahatsız edilince türbesinin bulunduğu yere buradaki mağarada uzun süre yaşamıştır. 
Türbenin Durumu: Adıyaman Gölbaşı denilen piknik alanında kapalı türbesi bulunmaktadır.
Ziyaret Nedeni: Türbeye genellikle evlenmemiş genç kızlar getirilir. Türbeden bir kaşık alıp eve götürürler, evlenince de altı tane olarak geri getirirler.

Menkıbeler: 1-) Kazgan Baba kadılık yaparken bir oduncu gelip kendisine iki kurdun eşeğini yediğini söylemiş ve çaresiz ne yapacağını sormuş. Kazgan Baba seslenmiş iki kurt hemen oraya gelmiş. “Eşeği niye yediniz” diye sorulunca “açlıktan” diye cevap vermişler. Kazgan Baba kurtlara “Eşeğin parası çıkana kadar oduncuya yardım edeceksiniz” diye emir vermiş. Oduncu kurtları belli bir süre çalıştırmış, kazandığı parayla kendine bir eşek almış, kurtları da hizmetinde kullanmaya devam etmiş. Kurtlar yara bere içinde durumu Kazgan Baba’ya şikayet edince bu kez oduncu kurtlara bir hafta karşılıksız yemek vermek zorunda kalmıştır.

Kaynakça: Mustafa Sucu - Adıyaman İli ve İlçeleri - 1985 / İsmail Celalettin Yaşar –Adıyaman İl ve İlçelerinde Evliya Anlatıları -2010.

Taylan Köken

MUSTAFA GARİP BABA TÜRBESİ



MUSTAFA GARİP BABA TÜRBESİ
TARSUS TEKELİ KÖYÜ







5 Şubat 2016 Cuma

GÖMEÇ HATUN TÜRBESİ..KONYA EREĞLİ

GÖMEÇ HATUN TÜRBESİ



Musalla Mezarlığındadır. Selçuklu türbeleri arasında değişik bir karakteri vardır. Bodrum, sivri kemerli beşik tonozlu bir eyvandan müteşekkildir. Büyük bir kısmı kesme taştan, geri kalan kısmı ise tuğladan örülmüştür. Dış görünüş itibariyle bir kaleyi andırmaktadır. Eyvan kemerlerin içinde mozayiklerle süslenmiştir. Türbenin Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslan'ın karısı IV. Gömeç Hatun'a ait olduğu söylenmektedir.

Hallaç Mahmut Türbesi / ANKARA / ALTINDAĞ

Hallaç Mahmut Türbesi

ANKARA / ALTINDAĞ –Anafartalar Mahallesi

Türbenin Yeri: Hallaç Mahmut Türbesi, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Anafartalar Mahallesi, Susam Sokağı, Hallaç Mahmut Camisinin yanındadır.
Hallaç Mahmut Cami ve Türbesi
Hallaç Mahmut Kimdir: Er Sultan, Erdede Sultan olarak da anılan Hallaç Mahmut Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin hocasıdır. Kenti ziyaret eden Evliya Çelebi bu türbeyi ziyaret ederek Hallaç Mahmut’a methiyeler düzmüştür. Evliya Çelebi Seyahatname'sinde Erdede Sultan için, "Duası kabul olunan, keramet nurlarının kaynağı, gizli yollara mazhar olan, hakiki sırların keşfedicisi, sağlam mü'min Şeyh Hazreti Er Sultan; mübarek isimleri Mahmud'dur. Bu zat, Ankara'da doğmuştur. Şeyh Hamid Hazretlerinin şeyhlerindendir. Nice keşif ve kerametleri görülmüştür. Allah'a hamd olsun, ziyareti bana da nasib oldu. Rüyamıza girerek dünyada iken irşadlarından faydalandırdılar. Engürü (Ankara) içinde, Ağaçpazarı'nda küçük bir kubbede yatarlar. Türbesi herkes tarafından ziyaret edilir." diyor. Evliya Çelebi ayrıca Hallaç Mahmud’un Kadiriye tarikatının Hamidiye koluna mensup olduğunu söylemektedir.  

Türbenin Durumu: Hallaç Mahmut Türbesi caminin yanındadır. Cami 1545 Ali Oğlu Abdullah tarafından Osmanlı tarzında inşa edilmiştir.
Cami vakıflara ait olup Koruma Kurulu kararıyla 1972 yılında Anıt eser olarak tescillenmiştir.

Ziyaret Nedeni: Hallaç Mahmut türbesi az bilinen bir türbedir ve genellikle hayır duası için ziyaret edilmektedir.
  
Kaynakça: www.envanter.gov.tr / www.wowturkey.com / www.ankarasevdam.net(Abdülkerim Erdoğan)

Taylan Köken

ŞEYH ALİ EFENDİ..EREĞLİ

ŞEYH ALİ EFENDİ




(AKTAŞ’TAKİ) ŞEYHOĞLU AİLESİ SOYAĞACI HAKKINDA
Merhum Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Hazretleri kimdir, nerelidir? Kdz Ereğli’ye nereden gelmiştir? Bu sorulara cevap verilmesi gerekiyorsa, merhum Ahmet Yesevi Hazretleri döneminden itibaren Anadolu’nun İslamlaşması için âlimler gönderildiğini ve bunların sayısının bir hayli (fazla) olduğu bilinmektedir. Her âlim gittiği yerlerde ikamet ederek yaşadığı bölge insanları üzerinde etkili olmuştur.  Âlimlerin Anadolu’yu İslamlaştırmasından sonra da Anadolu’ya gelişleri yüzyıllarca devam etmiştir.
İşte Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Hazretleri de bunlardan biridir. Memleketlerinden kardeşi ve annesi ile beraber yola çıkmış fakat yolda kardeşi ve annesinden ayrılmıştır. Bunun sebebi görev taksimatı yapmaktır. Yani kardeşi de farklı bir şehre gitmiştir. Fakat gittiği şehir maalesef bilinmemektedir. Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Hazretleri Kdz Ereğli’ye ulaşmış ve buraya yerleşmiştir. İçinde bulunduğunuz türbe ve etrafı  Şeyh Ali Efendi Hz’nin torunlarındanŞeyh Abdurrahman Efendi Hz’nin küçük oğlu Hacı Şaban Şeyhoğlu tarafından düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Hacı Şaban Şeyhoğlu’nun verdiği bilgilere göre, Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Kdz Ereğli’ye ilk geldiğinde, bugünkü Kestaneci Mahallesi civarına yerleşmiş ve bir barakada yaşamaya başlamıştır. Orada ne kadar kaldığı ve yaptığı çalışmalara gelince, elimizdeki bilgiler şöyledir.
Kdz Ereğli’de evvelce kilise iken sonra camiye çevrilen Orhan Gazi Camiinde ibadetlerini devam ettirmiş, Halveti tarikatı şeyhi olarak, müritleri ile beraber caminin bir katında zikirler yapmıştır. Halveti tarikatında zikir sesli olarak yapılır. Nedense cami civarında ikamet eden bir kişi gece rahatsız edildikleri bahanesi ile Kayyumzade Ali Efendi’yi dönemin kadısına şikayet eder.
Şeyh Kayyumzade Ali Efendi Ereğli kadısının huzuruna davet edilir. Gayet güzel karşılanır ve kendisine ikramda bulunulur. Kadı, ‘size ibadetlerinizi yapabilmeniz ve bir dergah kurmanız için bir yer verelim, beğendiğiniz bir yer varsa söyleyiniz’ der. Şeyh Kayyumzade Ali Efendi Ereğli kadısına teşekkür eder. ‘Bana vereceğiniz yerde güneşin battığını ve doğduğunu görebileyim’ der. Ve böylece Kdz Ereğli’de AKTAŞ ŞEYHİ TÜRBESİ diye bilinen yer kendisine verilir.
Şeyh Kayyumzade Ali Efendi’nin, Aktaş Dergahında ne kadar süre yaşadığı şu an bilinmemektedir. Mezar taşında ise, vefat tarihi 1205 (1789) olarak görülmektedir. Şeyh Kayyumzade Ali Efendi, Aktaş civarında bir cami ve bir misafirhane inşa ettirir. Caminin içinde yedi adet Halvet yeri (inzivaya çekilme) vardır. 1970’li yıllara gelindiğinde, bu cami yıkılarak yerine bugünkü cami yapılmıştır. Misafirhane ise günümüze ulaşamamıştır. Misafirhaneden günümüze ulaşan tek anı eseri, büyük yer sofrasıdır. Bu yer sofrası, türbe içinde duvara asılmış olarak korunmaktadır.
Aktaş Dergahı, Halveti tarikatının bir dergahıdır. Halveti tarikatında bir halvet yeri (halvetbende) denilen bir yerde, kırk günlük bir oruç tutulur, bu oruca ERBAİN (40 Günlük) orucu denilir. Tutulan bu oruç ile nefsin terbiyesi sağlanır. Şeyh Kayyumzade Ali Efendi hakkında bilgilerimiz bu kadardır.
Şeyh Ali Efendiden sonra dergahın başına geçen Şeyh Mustafa Efendi hakkında da sınırlı bilgilere sahibiz.Şeyh Mustafa Efendi Hz’ri, Şeyhlik icazetini, Bolu Ataş Tekkesinde 12 sene bulunup  hizmet verdikten sonra alıp,  Aktaş semtine gelmiştir. Bu sebepten bu civar ismini Bolu-Aktaş Tekkesinden almıştır.
Şeyh Mustafa Efendi Hazretlerinden sonra, dergahın başına Şeyh İsmail Efendi geçmiştir. Şeyh İsmail Efendi Hazretleri, Devrek eski tekkede 12 yıl hizmet verdikten sonra icazetini (diploma-ruhsat anlamında) alıp, dergaha dönmüştür. Fakat Şeyh İsmail Efendi çok genç yaşta rahatsızlanarak vefat eder.
Şeyh İsmail Efendi vefat etmeden önce oğlu Şeyh Abdurrahman Efendi Hazretlerini yanına çağırarak, “oğlum, babam Şeyh Mustafa Hazretlerinin icazet aldığı Bolu Tekkesine mutlaka teslim ol ve deden gibi şeyhlik icazetini oradan al” der. Şeyh Abdurrahman Efendi de, Bolu Aktaş Tekkesinde 12 yıl hizmet verdikten sonra, şeyhlik icazetini alır ve memleketi Kdz Ereğli’ye döner. Böylece hem Şeyh Mustafa Efendi, hem Şeyh Abdurrahman Efendi icazetlerini Bolu-Aktaş Tekkesinden almışlardır.
Ereğli-Aktaş Tepesinin adı da bir hürmet işareti olarak, Bolu-Aktaş Tekkesinin adından alınmıştır. Ve semt adı olmuştur. Bu bilgilerden anlaşıldığı gibi, Aktaş Tekkesinin çekirdeği Şeyh Kayyumzade Ali Efendi’dir. Dergahın son halkası ise, Şeyh Abdurrahman Efendi’dir. O da H. 1340- M.1924’e kadar şeyhliğe devam etti. Ve 70 yaşında iken 10 Kasım 1924’te vefat etti. Onun vefatından bir süre sonra da, 30.11.1925 tarih - 677 sayılı kanunla, tekke-zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiştir.
Şeyh Abdurrahman Efendi’den sonra oğlu Hasan Basri Efendi ders hocalığı yaparak hizmet vermiştir. Görüldüğü gibi, Aktaş Dergahı 250 yıl civarı faaliyet göstermiştir.
NOT: Bu bilgiler, Ereğli Aktaş Türbesi içindeki duvarda asılı olan bir yazılı-panodan alınmıştır. Bu bilgilerin kaynağı olarak belirtilen isim ise, Şeyh Abdurrahman Efendi’nin oğlu olan Hacı Şaban Şeyhoğlu olarak belirtilmiş..
AKTAŞ’TA BİR MEZAR TAŞI VE BİR TARİH BİLGİSİ
Yukarıdaki aynı ifadeleri tekrar edersek, “Şeyh Kayyumzade Ali Efendi şikayet üzerine, Ereğli kadısının huzuruna davet edilir. Gayet güzel karşılanır kendisine ikramda bulunulur. Kadı, size ibadetlerinizi yapabilmeniz ve bir dergah kurmanız için bir yer verelim, beğendiğiniz bir yer varsa söyleyiniz, der” sözünü okuyunca, bizim dikkatimizi çeken bir husus oldu. Türbenin avlusundaki mezar taşlarını okurken, bir taşta şu ifadeleri tespit ettik:
“Ereğli Hâkimi El-Hac- Ömer Safi Efendi Beyin kerimesi (kızı) Hadice Düriyye Hanım ruhu içün Fatiha -Sene:1264 (M-1848)” ..
Yani bir hakimin kızının mezarı, türbenin avlusunda idi. Aklımıza, Aktaş Tekkesi-Türbesi mevkiini kendisine teklif eden o hakim mi acaba sorusu takıldı, ama doğrusunu bilmiyoruz. Fakat 1800’lü yıllarda Ereğli’de görev yapmış bir Hakimi bu vesileyle öğrenmiş olduk.

SEYFİ DEDE TÜRBESİ..samsun



SEYFİ DEDE TÜRBESİ


Türbe; Lâdik’in 12 kilometre doğusundaki Mazlumoğlu Köyü’nün mezarlık yanı mevkiinde bulunmaktadır.

GÜLABDAL ER-RUFAİ TÜRBESİ..ladik

GÜLABDAL ER-RUFAİ TÜRBESİ




YERİ:Türbe, Lâdik’in 12 km kadar doğusunda yer alan Hamit Köyü’nün Tekke Altı Mahallesi’nde köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.

Dikilitaş Türbesi ..samsun .ladik

Dikilitaş Türbesi 







ilçemiz merkezinde bulunan Dikilitaş Türbesi Dilek Türbesi olarakta bilinir.
İçinde İki sanduka bulunan türbenin Selçuklular döneminde yapıldığı
sanılmaktadır.Ancak bugüne kadar pek çok tamir gördüğü için geçmişi ile
ilgili bilgi bulunamamıştır.

SEYYİD AHMED-İ KEBİR TÜRBESİ..samsun ladik

SEYYİD AHMED-İ KEBİR TÜRBESİ







Türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kesme taş ve tuğla malzemeli,
kare planlı ve sivri çatılıdır. Saçakları ahşap malzemelidir.İçinde yedi sanduka
mevcuttur. Önde, iki ahşap sütunlu sundurma vardır. İç kısmı sıvalıdır. Girişi basık,
kemerli, ahşap kapılıdır. Kemerin üzerinde kitabesi vardır. Mimarisi beylikler dönemi
eserlerini yansıtmaktadır.
YERİ:Türbe; Lâdik’in merkez mahallelerinden Şehre Küstü Mahallesi’nde mezarlık içerisinde bulunmaktadır.

Harabati Baba Tekkesi ve Makedonya

Harabati Baba Tekkesi ve Makedonya



Tetovalı (Kalkandelen) hamiyetperver, misafirperver Cumali abimiz; 19 yaşlarında Sırbistan-Kosova muharebesinde mücahede etmiş, daha sonraları Makedonya’da ortaya çıkan iç savaşta Makedonlara karşı mücadelelerde bulunmuş ve hâl-i hazırda ecdaddan yâdigar bir vakfın, Harabati Baba Tekkesi’nin, meşgalesine hâdim bir mücahiddir. Kendisi, bizleri babacan bir tavırla kapıda selamlıyor ve tekkenin tarihi çardaklarından birinde ağırlayarak naif ve sevimli bir Türkçe ile anlatmaya başlıyor:

Harabati Baba Tekkesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk eşi olan Mahidevran Hanım’ın ağabeyi Server Ali Paşa tarafından 1538 yılında kurulmuştur. Sersem Ali Baba diye de anılan bu zât, aynı zamanda ricâl-i devlettendir. Rivayet olunur ki, birgün Ali Baba gördüğü bir rüya üzerine devlet işlerini bırakıp Hacı Bektâş-ı Velî dergâhında inzivâya çekilmek için padişahtan izin ister. Bu duruma şaşıran Sultan Süleyman, “Sen sersem mi oldun? Vezîrlik bırakılır da orada Dervîşlik mi yapılır” deyince “Kabûlümdür Sultânım, varsın bana Sersem Alî desinler. Fakir müsaadenizi ricâ ederim”, diye cevap vermiş ve padişah da izin vermiştir. Daha sonra çeşitli sebeplerden ötürü Hacı Bektaş Veli dergâhından uzaklaştırıldığı ve Kalkandelen'e geldiği düşünülür.

Kalkandelen’deki tekke asıl adını Sersem Ali Baba’nın ölümünden sonra yerine geçen, Cumali abinin dediği üzere Mehmet Bey’den, yani nâm-ı müsteâr Harabati Baba’dan almıştır. 16. yüzyılda Malatya’dan Kalkandelen’e gelen Harabati Baba, tekkeyi dergâha çevirmiş, 1799 yılında Kosova Valisi Recep Paşa'nın kuruculuğunda bir vakıf, dergâhın içinde oluşturulmuş ve 50 hektarlık arazi vakfedilmiştir.

Aradan yıllar geçer, Osmanlı hakimiyeti bölgeden izmihlâl eder, zalim bir Yugoslav rejimi gelir ve dergâhı kapatır. Dergâh 1948 yılında eşkiyalar tarafından yakılıp yıkılır, Komünist rejim tarafından turistik bir mekan haline getirilir; içerisinde gazinolar, diskolar açılır ve bu durum Yugoslavya dağıldıktan sonra da devam eder. 







2001 yılında gelindiğinde ise Makedonya’da bir iç savaş yaşanır, haklarını arayan Müslümanlar ile Makedon askerler çarpışır. Cumali abimiz de bu savaşta yer alır, ve bir grup mücahid ile birlikte Harabati Baba Tekkesi’ni kuşatırlar. Komutanlarının emri ile birlikte “Allah u Ekber” nidalarıyla tekkeye girerler ve Makedon askerler silahlarını öylece bırakıp arkalarına bakmadan kaçıp giderler.

O gün bu gündür, Cumali abi ve hayatta kalan arkadaşları tekkenin bir nevi muhafızlarıdırlar. Makedonya Devleti tekkeye tapu vermemesine rağmen, tekke faal bir vaziyettedir ve hükümet tekkeyi tekrar kapatmaya cesaret edememektedir. Arnavut asıllı Üsküp’te yaşayan şoförümüz Orhan abinin tekkeden ayrıldıktan sonra laf arasında vermiş olduğu, Cumali abi ve arkadaşlarının iç savaştan kalma silahlarının tekkede gömülü olduğu ve herhangi bir karışıklık halinde müdafaya hazır oldukları, brifingleri de bu mücahidlerin hâlâ teyakkuzda olduğunu göstermektedir. 




Yine Cumali abinin sohbet esnasında belirttiği şu ufak detay ilginçtir; tekkede bulunanan ve Alevi-Bektaşi olduğu iddia edilen bir dede vardır. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, devamlı içki içermiş. Orhan abinin dediğine göre birçok hasta ziyaretçisi olurmuş ve bu dede onlara üflermiş. Ayrıca meclisinde güya Hz. Ali ve Hz. Muhammed’in fotoğrafları olduklarını iddia ettikleri tablolar duvarlara asılıymış. İşin en garip yanı ise, Makedonya’nın başkenti Üsküp’ün merkezi bir yerinde devasa büyüklükte olan bir Amerikan elçiliği aracılığıyla Amerikalıların, Harabati Baba Tekkesi’nde bulunun bu Alevi-Bektaşi dedeyi aşırı derecede desteklemesidir ve, belki de bu sebepten ötürü, tekkede Amerikan bayrağının dalgalanmasıdır.



Son olarak, yine bu abilerimizin ifadelerine göre; Makedonya’da bulunan Müslüman siyasi partilerin bir birlik oluşturamadıklarından dolayı hükümeti baskın bir şekilde Hristiyan Makedonlar oluşturuyor. Halbuki, Müslüman siyasi partiler arasında bir birliktelik olsa, neredeyse %50’lik siyasi bir gücü elde edebilmeleri söz konusu. Ancak bu ittihad sağlanamadığı için bazı sosyal, siyasal ve dini haklardan da mahrum kalıyorlar. Şöyle ki; 2001 yılında yaşanan iç savaşa kadar kayda değer bir çoğunlukta olan Müslüman Arnavutlar kendi dillerinin tahsilini yapamıyorlardı. Bunun yanında, hâlâ Müslümanların devlet kadrolarında yer alma şansları Hristiyan Makedonlara göre çok daha düşük ve ayrıca devlet kilise ve manastırlara muttasıl yardımlarda bulunurken camiiler için aynı durum söz konusu değil. Dolayısıyla, büyük bir çifte standart yaşanıyor. 

Makedonya’da, özellikle Üsküp’te bulunan ecdaddan miras cami ve vakıfların restorasyon çalışmaları ve faaliyetlerinin sağlanması adına Türkiye’nin TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) aracılığıyla ciddi yardımları bulunuyor. Bu yüzden, Türkiye’ye müthiş bir teveccühleri var ve özellikle Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı çok seviyorlar. Üsküp sokaklarında Türk bayraklarının yanında Erdoğan posterleri ve Ak Parti afişleri görmek mümkün. Sokakta, kahvede, camide konuştuğum insanlar hatta çocuklar Türkiye’yi ve Erdoğan’ı çok sevdiklerini Türkiye'den geldiğimi öğrenir öğrenmez ilk fırsatta belirtiyorlar. Türkiye’nin kendilerine çok desteklerde bulunduklarını söylüyorlar. Ve şunu da not etmek gerekir; Cumali abinin bizleri yolcu ederken söylemiş olduğu “Erdoğan bizim Halifemiz” sözü, Türkiye’nin ve Erdoğan’ın bu insanlar için ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

Evet, bizler her ne kadar bu durumu yaşadığımız coğrafyalardan idrak edemesekte, yurt dışını açıldığımız zaman veya oralarda yaşayan insanlar ile tanışıp görüştüğümüz zaman gerçekten çok iyi anlayabiliriz. Balkanlardan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Uzakdoğu’ya kadar; o şanlı Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin yâdigarı Türkiye’ye bel bağlayanların refîki olmak, kan ağlayan ümmetin/mazlumların sesi olmak, eskisi gibi dünyaya adalet yaymak bizlerin görevidir. Bu bilinçle hareket edip gündelik, basit siyasetleri terk etmeliyiz. Ufkumuzu geniş, hedeflerimizi yüksek tutmalıyız. Bu kutsal vazifeyi yerine getirebilmek için öncelikle sağa sola bakmadan biz önden koşmalıyız. Başaramazsak eğer bizlerle aynı mefkureyi paylaşan hemhallerimizin peşinden gitmeliyiz. 

Cumali abiler... emsalleri... tankla, tüfekle cihad ettiler. Bizler ise, "Âlimin mürekkebi şehidin kanından üstündür." itikadıyla el'an kalemimizi kılıç yapıp savaşacağız. Ümmet için/insanlık için, yeri geldiğinde Cumali abiler gibi olacağız, lakin her dem Âlim olma yolunda da geri kalmayacağız!

Belki hayal, belki saçma, belki mücerret şu anki hissiyatımdan dolayı bu düşüncelerim... Ancak; o toprakların yetiştirdiği, Üsküplü ünlü şairin de dediği gibi, “İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.

Vesselâm...