KARIŞIK

29 Ocak 2016 Cuma

Belgeleri ile ehl-i beyt ashabı ve türbeleri


Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi 
 

Bismillahirrahmanirrahim
el-Hamdu lillâhi rabbil âlemîn ve
sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve
âlihit tâhirîn ve ashâbihil muntecebîn.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Allah'ın salâtı efendimiz Muhammed'e (s.a.a),
onun tertemiz Ehlibeyt'ine (a.s) ve seçkin ashabına
olsun.


Seyit Ali Gazi Asker
Çeviri:
Sadık Altın
Tashih Takbik:
Mehdi Can

içindekiler
Giris ................................................................................. 9
i slam Tarihinin Hazinesi.................................................... 15
Bakî'de Defnedilenler ....................................................... 19
1. imam Hasan b. Ali (a.s)................................................. 19
2. imam Zeynelâbidin Ali b. Hüseyin (a.s) ..........................20
3. imam Muhammed b. Ali b. Hüseyin (a.s) ....................... 20
4. imam Cafer b. Muhammed es-Sadık (a.s) ....................... 21
Abbas b. Abdülmuttalip ..................................................... 21
Fatıma Binti Esed............................................................... 23
Allah Resulü'nün (s.a.a) Çocuklarının Kabirleri ................... 24
Zeynep ............................................................................. 24
Ümmü Kulsum................................................................... 24
Rukayye............................................................................ 24
brahim .............................................................................. 25
Baki'ye Defnedilen Peygamber'in (s.a.a) Esleri ................... 27
1. Ümmü Seleme ............................................................... 27
2. Zeynep binti Cahs (Peygamber'in Halasının Kızı) .............. 27
3. Mariye-i Kıbtiye............................................................... 27
4. Zeynep binti Huzeyme....................................................... 27
5. Ebu Bekir'in Kızı Ayse ..................................................... 28
6. Ömer b. Hattab'ın Kızı Hafsa ........................................... 28
7. Ebu Süfyan'ın Kızı Ümmü Habibe ..................................... 28
8. Cüveyriye binti Haris ......................................................... 28
9. Safiye .............................................................................. 29
10. Zem'a b. Kays'ın Kızı Sevde............................................ 29
11. Zeyd Kızı Reyhane.......................................................... 30
Peygamber'in Halalarının Kabirleri......................................... 31
Abdulmuttalib'in Kızı Safiye................................................... 31
Abdulmuttalib'in Kızı Atike.................................................... 31
Faziletli Diger Kadınların Kabirleri......................................... 33
1. Ümmül Benin ................................................................... 33
2. Halime-i Sa'diyye ................................................................. 33
Bakiye Defnedilen Diger Sahıslar.................................... 35
1. Akil b. Ebu Talib................................................................. 35
2. Abdullah b. Cafer ................................................................ 36
3. Muhammed b. Ali ( bn-i Hanefiyye) ................................ 36
4. Ebu Süfyan b. Haris............................................................ 36
5. smail b. Cafer ..................................................................... 37
6. Osman b. Maz'un................................................................ 37
7. Es'ad b. Zurare .................................................................... 37
8. Huneys b. Huzafe................................................................ 38
9. Sa'd b. Muaz......................................................................... 38
10. Abdullah b. Mes'ud........................................................... 38
11. Ebu Said Hudri.................................................................. 39
12. Miktat b. Esved ................................................................. 39
13. Erkam b. Ebi Erkam........................................................ 39
14. Hâkim b. Hizam................................................................ 39
15. Cabir b. Abdullah.............................................................. 40
16. Zeyd b. Haris ..................................................................... 40
17. Sehl b. Sa'd Saidi................................................................ 40
18. Malik b. Enes ..................................................................... 40
19. Nafî el-Medenî................................................................... 40
20. Nafi, Seyhu'l-Kurra ........................................................... 40
21. Üsame b. Zeyd................................................................... 41
22. Zeyd b. Sehl, Ebu Talha el-Ensari.................................. 41
23. Harre Sehitleri.................................................................... 41
Baki'ye Defnedilen Sadr-ı slam'ın Meshur Simalarından
Bazıları:...................................................................................... 42
Beytu'l-Ahzan........................................................................... 43
Valilerin Baki Kabrine lgi ve Alakaları................................ 43
Eser ve Yapıtların Tahribi ...................................................... 44
Tepkiler ..................................................................................... 53
..................... 55
Âlim ve Mercilerin Mektup ve Telgrafları............................ 57
Diger Müslümanların Tepkileri ............................................. 57
................................................. 58
Hindistan Müslümanlarının Tepkisi ..................................... 59
..................................................... 60
ı .......................................................................... 63
Suudilerle sbirligi çinde Olunmaması ................................ 64
Hilafet Kongresinin Olusturulması....................................... 65
Haremeyn-i Serifeyn Komisyonunun Kurulması ............... 65
Abdülaziz'in Hicaz'a Hâkimiyeti............................................ 71
Suud Devletinin Bildirisi......................................................... 73
Hicaz Seferinin Yasaklanması................................................ 74
.................................................... 75
Bir Komplonun Baslangıcı..................................................... 79
Habibullah Hüveyda'nın Görevi ........................................... 80
Hüveyda'nın Raporunun Metninin Tamamı........................ 84
Abdülaziz'in ran Sahı'na Mektubu....................................... 96
Restore Çalısmaları.................................................................. 97
Muzaffer A'lem'in Mektubunun Cevabı............................... 98
Muzaffer A'lem'in kinci Mektubu........................................ 99
Sefaretin Birinci Sekreterinin Raporu.................................102
Muzaffer A'lem'in Raporu....................................................104
Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî'nin Cevabı ..........................106
Hac Daimi Komisyonu'na Gönderilen Mektup................106
kinci Mektup.........................................................................108
Sundurmanın Yapılması Yeterli Degildir ...........................109
Muzaffer A'lem le Emir Abdullah Faysal'ın Görüsmesi 111
Baki Mezarlıgı'nın Tamir Edilecegine Dair Haberin Yankıları
.........................................................................................113
Merhum Ayetullahu el-Uzma Hekim'in Mektubu............117
Muzaffer A'lem'in Ayetullah Hekim'e Cevabı ...................120
Merhum Ayetullah S. Hibetuddin Sehristanî'ye Mektubu...121
Merhum Ayetullah Sehristanî'nin Mektubunun Cevabı...124
Devlet Bakanının Mektubu..................................................129
Suudi Devleti Yalanladı ........................................................130
Yalanlama Mektubunun Metni ............................................134
Sayın Seyit brahim Sehristanî'nin Mektubu......................135
Muzaffer A'lem'in Cevabı.....................................................136
Yalanlamanın Akabinde Olayın Takip Edilmesi ...............137
Emir Abdullah Faysal'la Görüsme......................................140
Konsoloslugun Zahmetlerinden Ötürü Tesekkür Bildirisi..141
Dısisleri Bakanına Yöneltilen Soru .....................................142
Furuzanfer'in Dısisleri Bakanına Sorusu............................145
Muzaffer A'lem ile Emir Faysal'ın Yeniden Görüsmesi ..147
Faaliyetlerin Sonu ..................................................................147
Son Nokta .............................................................................161

GIRIS
Kurân-ı Kerim, tarih ve geçmis kavimlerin eserleriyle
asina olmaları için fertlerin tamamından yeryüzünde
gezip dolasmalarını istemistir ve nitekim bu
konu hakkında söyle buyurmustur:



"De ki: "Yeryüzünde dolasın da önceki milletlerin
sonlarının nasıl olduguna bakın." Onların çogu Allah'a
ortak kosan kimselerdi."1
Dünya kavim ve milletleri özellikle eski medeniyete
sahip olanlar, sürekli kendi tarih ve geçmis eserlerini
korumak için çaba sarf etmislerdir.
Tarihe bakıs ve eserlerin korunması iki yönden insanlar
için faydalıdır:
Birincisi: nsanlar, geçmistekilerin faydalı tecrübelerinden
ve müspet örneklerinden istifade ederek
1-Rum, 42.
10 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
bu edinimleri, gelecekte kendileri için yollarını aydınlatacak
birer mesale kılabilirler.
kincisi: Toplumların tarih boyunca acı tecrübeleri,
yenilgileri ve basarısızlıklarıyla asina olarak bunları
ikinci kez tecrübe etmekten kaçınırlar.
Kurân-ı Kerim söz konusu bu iki yöne de dikkat
etmis; bir taraftan halkı tarihten ibret almaya çagırmıs
ve diger taraftan onları tarihi eserleri korumaya
tesvik etmistir. Ashab-ı Kehf'in kıssasını dillendirmekle
bu gençlerin gayret ve dindarlıklarının hatırasını
ölümsüzlestirmek için kabirleri üzerine mescit
yapılmasını kararlastıran müminlerden söz etmistir:

6
"Duruma hâkim olanlar ise, "Üzerlerine mutlaka
bir mescit yapacagız" dediler."2
Baska bir olayda brahim Halilullah (a.s) Kâbe'-
nin kenarında esi Hacer ve oglu smail (a.s) için bir
sıgınak yapıyor. Sonra bu mekân smail (a.s) ve
Hacer'in defnedildigi mekân oluyor ve Allah Teâlâ,
hacıların toplanıp Kâbe etrafında tavaf ettikleri bu
mekânı mukaddes sayarak anne ve oglun ve baskalarının
da defnedildigi Hicr-i smail'in görkemli hatırasını
ölümsüzlestiriyor.
brahim (a.s); put kıran bu Peygamber, Kâbe'nin
yapımında Allah'ın kudretiyle hâlâ ayak izinin ko-
2-Kehf, 21.
Giris K 11
rundugu bir tas üzerinde duruyor ve bu olayın kendisi
Allah Teâlâ'nın çok degerli bu eseri korumasına ve
halktan burada namaz kılmasını istemesine sebep
oluyor:





"Siz de Makam-ı brahim'den kendinize bir namaz
yeri edinin."3
Bir çocuk susuzluktan ayagıyla topragı eseliyor ve
Allah Teâlâ melegi Cebrail'i (a.s) göndermekle
Hacer'in annelik duygusunun kıymeti hatırına henüz
bebek olan smail'in (a.s) ayakları altından Zemzem
suyunu vücuda getirerek, bu önemli ve tertemiz tarihî
hatıranın korunması için onu gelecege aktararak
sözü edilen bu olayı adeta ölümsüzlestiriyor.
Kurân; paklıgı, halis niyetleri ve azameti hatırlatmak
istedigi zaman peygamber ve salih kulların yasadıkları
evleri anımsatıyor:


(Bu kandil) Allâh'ın yükseltilmesine ve içlerinde
adının anılmasına izin verdigi evlerdedir. Onların
içinde sabah aksam O'nu tesbih eder(sânının yüceligini
anar)lar:"4
3-Bakara, 125.
4-Nur, 36.
12 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ve Allah Resulü (s.a.a) "Ali (a.s) ve Fatıma'nın
(s.a) evi de bu evler arasında sayılır mı?" diye soran
kimsenin sorusuna Ali ve Fatıma'nın evini isaret ederek
söyle buyuruyor:
"Evet, o, evlerin en hayırlısıdır."5
Maalesef günümüzde Müslümanlar bu ilahi eser
ve örneklere asina olmak için vahiy topraklarına sefer
ettiklerinde tam bir düs kırıklıgıyla buraların viran
edildigini görerek ellerinde olmaksızın gözyaslarına
bogulurlar ve nasıl yanlıs bir düsüncenin ibret
dolu bu büyük eserlerin yok olmasına; Ehlibeyt'in
(a.s) kabirlerinin ve Baki, Uhud ve Makberetü'l-
Mualla kabirlerindeki mevcut türbelerin tahrip edilmesine
sebep oldugunu düsünürler. mam Sadık'ın
(a.s), mam Seccad'ın (a.s) ve Medine'deki Allah Resulü'nün
(s.a.a) çok degerli sahabelerinin evlerinden;
Hatice-i Kübra'nın (s.a) evinden ve Resul'ün (s.a.a)
Kevser'i; Zehra'yı Betül'ün (s.a) dogdugu yerden niçin
hiçbir haber yoktur?
Müslümanların slam'ı savunmak için yaptıkları
iftihar dolu savaslardan geride kalan eserlerin tamamı
niçin yok edilmistir?
Bu "neden?" ve "niçin?"lerin hepsi cevapsızdır. Zira
bu soruların muhatabı, tevhidin somut tecellilerini
sirk alametleri bilen ve bunları Müslümanları sirkle
suçlama vesilesi sayan kimselerdir! Aynı sekilde
5-Tefsir-i ed-Durru'l-Mensur, c.5, s.50.
Giris K 13
dünya düsünceleri karsısında bir kez daha dine ve
dinî ögretilere bagnaz Harici bakısını sergilemek isteyen
kimseler bu soruların muhataplarıdır.
Kaleme aldıgımız kitabımız, bu bagnaz ve gerici
düsüncenin sadece küçük bir kısmını ortaya koyabilmistir.
Baska bir fırsatta bu konuyu tüm açılarıyla ve daha
genis olarak ele almayı ümit ediyoruz.
Yazar

ISLAM TARIHININ HAZINESI
Baki sadece bir kabristan degil, bilakis slam tarihinin
hazinesidir. Siîlerin dört masum imamının kabirleri
yanı sıra Peygamber Ekrem'in (s.a.a) eslerinin,
kızlarının, halalarının, ashap ve tabiinden bazılarının
çocuklarının ve slam tarihine mensup yaklasık on
bin meshur sahsiyetin defnedildigi bir yerdir.
Bunca azametiyle Baki, aynı zamanda garip ve
mazlumdur. Medine'ye giden her ziyaretçinin, bu
kabristanı görür görmez hüzün ve gamın siddetiyle
gözleri yasla dolar ve elinde olmaksızın bir duvara
yüzünü koyarak Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyt'inin
(a.s) mazlumluguna aglar. nci misali damlalarla dolu
bu gözyaslarında bir hedefe yönelik kin ve öfke
gizlenmis ve ziyaretçi, elinde olsa oracıkta feryat
edecek ve "Peygamber'in Ehlibeyt'i (a.s) ve slam'ın
iftiharına niçin böyle davranıyorsunuz?" Diye haykıracaktır.
Dünyanın her yerinde halk kendi milli iftiharlarını
yüceltip hatta kaybolmus askerleri için anıt
dikerken Baki'de kabirler üzerine sıradan bir tasın bırakılmasından
bile kaçınırlar.
16 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Hacıların her biri Medine'den çıkmakla birlikte
kalplerine çöken gam ve hüznü omuzlarına atar ve
kendi ülkelerine dönüsleriyle birlikte Ehlibeyt'in
(a.s) mazlumiyetini haykırarak bu mazlumiyeti nesilden
nesle tasırlar. Keza her bir hacı bu karanlıgın
son bulacagı ve Baki'nin; Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyt'inin
(a.s), ashabının ve yaranlarının kültürünün
tanınıp yayılacagı bir merkeze dönüsmesi beklentisi
içerisindedir.
Baki'nin geçmisi slam öncesi dönemlerine uzanır,
ne var ki belgelerde Baki'nin tarihi geçmisi ve Medine
halkının kendi cenazelerini bu kabristana ne zamandan
beri defnettikleri açık ve belirgin degildir.
Tarihî kaynaklar hicretten önce Medine halkının
kendi cenazelerini "Ben-i Haram" ve "Ben-i Salim"
Mezarlıkları'na ve bazen de kendi evlerine defnettiklerine
tanıklık eder.6 Tarihi kaynakların bildirdigine
göre Müslümanların Medine'ye hicretinden sonra onların
yegâne kabri Baki olmus ve zamanla çok sayıda
sahabe ve tabiinin ve Peygamber'in (s.a.a) esleri, kızları,
çocukları ve onun Ehlibeyt'inin (a.s) defnedilmesiyle
Baki çok özel bir konum kazanmıstır.7 Zaman
sürecinde git gide Medine'deki önceki kabirler
terk edilmis bir hale dönüserek ortadan kaybolmustur.
8
6-Tarih-i Harem-i Eimme-i Baki, s.61.
7-Medine Sinasi, c.1, s.321.
8-Vefâü'l-Vefa, c.3, s.888.
slam Tarihinin Hazinesi K 17
Rivayette söyle gelmistir: Allah Resulü (s.a.a) Allah
Teâlâ'nın emriyle bu kabristanın yanına gidiyor,
orada defnedilenlere selam veriyor ve Allah Teâlâ'-
dan onlar için bagıslanma diliyordu.9
Baki'yi, bu mezarlıkta "Garkad" isminde bir tür
dikenli agaç yetistigi için "Bakiu'l Garkad" olarak
isimlendirmislerdir.10 Daha sonra bu agaç varlıgını
koruyamamıs ama ismi kalıcı olmustur.
Bazıları da söyle demistir: "Baki-i Garkad", garkad
agacıyla (kus üzümüne benzer, siyah ve kırmızı
meyveleri olan bir tür çöl agacı) örtülü genis arazilere
verilen isimdir.11
Bir asır öncesine kadar duvarlardan yoksun olan
Baki Mezarlıgı simdilerde duvarlarla çevrelenmistir.
Geçmisten günümüze degin slami fırka ve mezhep
mensupları, Peygamber'in (s.a.a) ziyaretinden sonra
buraya gelerek Peygamber'in Ehlibeyt'ini (a.s) ve diger
kabirleri ziyaret ederler.
Baki Mezarlıgı'na defnedilen imamların (a.s) ve
diger bazı sahsiyetlerin mezarları üzerinde kubbe ve
sundurma vardı, ancak Vahabilerin saldırısı sonucu
bu kubbeler yıkıldı. Hali hazırda bir gölgelikten bile
mahrum olan bu kabristanda sadece bazı kabirler tasla
belirlenerek diger kabirlerden ayrılmıstır.
9-Sahih-i Müslim, c.4, s.40; Sünen-i Nesâî, c.4, s.91;
Kuleynî, Usul-u Kâfi, c.4, s.559.
10-Lisanu'l-Arap, c.1, s.462; el-Kamusu'l-Muhid, c.3, s.11.
11-a.g.e.

BAKÎ'DE DEFNEDILENLER
Bakî'in simdiki kapısının biraz sagının karsısında
Dört Masum mam'ın (a.s) mutahhar kabirleri yer
alır:
1. mam Hasan b. Ali (a.s)
mam Hasanu'l-Mücteba (a.s) Medine'de hicretin
üçüncü yılında Ramazan ayının on besinde dünyaya
geldi. Henüz çocukluk dönemlerinde bile Allah Resulü'nün
(s.a.a) mam Hasan'a (a.s) karsı pek çok ilgi
ve alakası vardı. Hz. Resul'ün (s.a.a) vefatından sonra
Emirülmüminin'in (a.s) yanında bütün savaslara
katılan mam Hasan (a.s), babasından sonra toplumun
en saygınıydı. slam ve velayeti savunmak için
Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaslarında babasının
yanında yer aldı.
Babasının sehit olmasından sonra imamete atandı
ve yaklasık altı ay halifelik yaptı. Sonra Muaviye tarafından
zorlanan savasta halkın kendisini yalnız bırakması
sebebiyle mecburen Muaviye'nin barıs önerisini
kabul etti. Sonuç itibariyle mam Hasan (a.s)
Muaviye'nin kıskırtmasıyla esi Es'as b. Kays'ın kızı
Ca'de tarafından Hicri Kameri 50 yılında zehirlene20
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
rek sahadete ulastı ve Baki Mezarlıgı'na defnedildi.
mam Hasan'ın (a.s) kerameti, ahlakı ve çesitli faziletleri
halkın bu imamı "Ehlibeyt'in Kerimi" olarak
isimlendirmesine ve kalplerin mahbubu olmasına vesile
olmustur.
2. mam Zeynelâbidin Ali b. Hüseyin (a.s)
mam Seccad (a.s) Hicri Kameri 38 yılında Medine'de
dünyaya geldi ve çocukluk yıllarını mam Hasan
b. Ali (a.s) ve degerli babası Hüseyin b. Ali'nin
(a.s) imametlik dönemlerinde geçirdi. Kerbela'da babasıyla
birlikteydi. Ancak Allah'ın iradesi geregi,
birkaç gün kendisine baskın olan siddetli hastalık sebebiyle
eline kılıç alıp din ve velayet harimini savunamadı.
mam Seccad (a.s) Asura hadisesinden sonra,
geride kalanlarla birlikte esir alındı ve ilk olarak
Kufe'ye, sonra da Sam'a götürüldü.
mam Seccad (a.s) yaklasık otuz dört yıl imametlik
makamından sonra Hicri Kameri 94 yılında Velid
b. Abdülmelik'in kıskırtmasıyla zehirletilerek sehit
edildi ve Baki Mezarlıgı'nda mam Mücteba'nın (a.s)
yanına defnedildi.
mam Seccad (a.s); züht, ibadet, kerem ve büyüklügüyle
dost ve düsman herkesin dilindeydi.
3. mam Muhammed b. Ali b. Hüseyin (a.s)
mam Bakır (a.s) Hicri Kameri 57 yılında dünyaya
geldi ve Hicri Kameri 94 yılına kadar Medine'de degerli
babasının yanında yasadı. Babasının sahadetinBaki'de
Defnedilenler K 21
den sonra imamete ulastı ve pek çok ögrenci yetistirdi.
mam Bakır (a.s) slam ögretileri ve Ehlibeyt (a.s)
mektebinin yayılıp gelismesinde büyük girisimlerde
bulundu. Bu sebeple kendisine ilimleri yaran anlamında
"Bakıru'l-Ulum" lakabını verdiler.
mam Bakır (a.s) Hicri Kameri 114 veya 117 yılında
Hisam b. Abdülmelik'in kıskırtmasıyla sehadete
ulastı ve Baki Mezarlıgı'nda babasının yanına defnedildi.
4. mam Cafer b. Muhammed es-Sadık (a.s)
mam Sadık (a.s) Hicri Kameri 83 yılında dünyaya
geldi ve babasının sahadetinden sonra Ehlibeyt
(a.s) tabilerinin rehberligini üstlenerek bereket dolu
yasam dönemlerinde çesitli dallarda binlerce ögrenci
yetistirdi.
Abbasi hükümetinin ikinci halifesi Mensur tarafından
zorla gözaltına alınan mam Sadık (a.s) sonunda,
Mensur'un kıskırtması üzerine Hicri Kameri
148 yılında Sevval'in 25'inde zehirletilerek sehit
edildi ve Baki Mezarlıgı'nda, babasının yanına defnedildi.
Abbas b. Abdülmuttalip
Ehlibeyt'in (a.s) dört imamının kabri yanında birisi
Peygamber'in (s.a.a) amcası Abbas b. Abdülmuttalip
ve digeri Emirülmüminin Ali'nin (a.s) annesi
Fatıma binti Esed olmak üzere iki kabir daha vardır.
22 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Baki'deki Ehlibeyt mamları'nın (a.s) Kabirleri:
1- mam Hasan Müçteba (a.s), 2- mam Seccad (a.s), 3- mam
Muhammed Bakır (a.s), 4- mam Cafer Sadık (a.s) ve Abbas b.
Abdülmuttalip.
Abbas b. Abdülmuttalip, Kureys'in büyük sahsiyetlerinden
olup Allah Resulü'nden (s.a.a) iki ya da
üç yas büyüktü. Mekke'de imanını gizleyen Abbas b.
Abdülmuttalip Kureys'in zorlamasıyla Bedir savasına
katıldı ve Müslümanlar tarafından esir alındı.
Fidye ile serbest bırakılan Abbas b. Abdülmuttalip
sonuç itibariyle Allah Resulü'nün (s.a.a) en hayırlı
ashabı zümresinden oldu.
Allah Resulü'nün (s.a.a) vefatından sonra Emirülmüminin
Ali b. Ebi Talib'e (a.s) sadık kalan Abbas b.
Abdülmuttalip, üçüncü halife döneminde; Hicri Kameri
33 yılında Medine'de vefat etti ve Baki Mezarlıgı'na
defnedildi.
Baki'de Defnedilenler K 23
Fatıma Binti Esed
Fatıma binti Esed; Ebu Talib'in esi, Ali b. Ebu
Talib'in annesi ve Allah Resulü'ne (s.a.a) ilk biat
edenlerdendi. Ebu Talib'in, Allah Resulü'nün (s.a.a)
sorumlulugunu üstlendigi dönemlerde Fatıma binti
Esed'in, Peygamber'in (s.a.a) yetistirilmesinde büyük
rolü vardı.
Emirülmüminin Ali'nin (a.s) annesi Fatıma binti
Esed'in Kabri.
Fatıma binti Esed, Kâbe içerisine yol bulup oglu
Ali b. Ebitalib'i (a.s) dünyaya getirecek kadar kutsiyete
sahip bir hanımdı.
Fatıma binti Esed vefat ettiginde Allah Resulü
(s.a.a) çok üzüldü; onun tesyii cenazesine katıldı, cenaze
namazını kıldırdı ve aglayarak onu topraga verdi.
24 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ALLAH RESULÜ'NÜN (S.A.A)
ÇOCUKLARININ KABIRLERI
Allah Resulü'nün (s.a.a); Zeynep, Ümmü Kulsum
ve Rukayye isimlerinde üç kızı ve oglu brahim Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Zeynep
Zeynep, Hz. Hatice'nin (s.a) dünyaya getirdigi en
büyük kızıdır. Zeynep, Ebu'l As b. Rebi ile evlenmis
ve hicretin sekizinci yılında hayata veda etmistir.
Ümmü Kulsum
Ümmü Kulsum, Uteybe b. Ebu Leheb'in esiydi.
Daha sonra hicretin üçüncü yılında Osman'la evlenen
Ümmü Kulsum hicretin dokuzuncu yılında vefat etti
ve Allah Resulü (s.a.a) kızını gözyasları içinde Baki
Mezarlıgı'nda topraga verdi.
Rukayye
Rukayye Mekke'de önce Utbe b. Ebu Leheb'le ve
sonra Osman'la evlenmistir. Habes'e hicret ettikten
sonra Medine'ye gelmis ve hicretin ikinci yılında yakalandıgı
hastalıgın etkisiyle vefat etmistir.
Bazıları Rukayye'nin hicretin dördüncü yılında
vefat ettigini zikretmislerdir. Allah Resulü (s.a.a)
Rukayye'nin Baki Mezarlıgı'na defnedilmesini emretmistir.
Baki'de Defnedilenler K 25
Allah Resulü'nün (s.a.a) Kızlarının Kabirleri.
brahim
Allah Resulü'nün (s.a.a) oglu brahim Medine'de
hicretin sekizinci yılının Zilhicce ayında Mariye-i
Kıbtiye'den dünyaya geldi.
Peygamber'in (s.a.a) brahim'e pek çok ilgi ve alakası
vardı, ne var ki brahim bir yıl on ay sonra vefat
etti ve Osman b. Maz'un'un kabri yanına Baki Mezarlıgı'na
defnedildi.
brahim'in dogdugu yer "Mesrebe-i Ümmü brahim"
ismini almıstır ki burası hali hazırda slami
eserlerden sayılır.
26 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Peygamber Efendimizin (s.a.a) oglu brahim'in Kabri.
BAKI'YE DEFNEDILEN
PEYGAMBER'IN (S.A.A) ESLERI
1. Ümmü Seleme
slam'ı ilk kabul edenler arasında yer alan Ümmü
Seleme Hicri Kameri 60 veya 61 yılında vefat etmis
ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
2. Zeynep binti Cahs (Peygamber'in (s.a.a) Halasının
Kızı)
Zeynep ilk önce Zeyd b. Haris'le evlendi ve hicretin
besinci yılında Zeyd'den bosandıktan sonra Allah
Resulü'nün (s.a.a) nikâhı altına girdi. Hicretin yirminci
yılında 50 yasında vefat eden Zeynep Baki
Mezarlıgı'na defnedildi.
3. Mariye-i Kıbtiye
Allah Resulü'nün (s.a.a) oglu brahim'in annesidir
ve Hicri Kameri 16 yılında Medine'de vefat eden
Mariye-i Kıbtiye Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
4. Zeynep binti Huzeyme
Allah Resulü'nün (s.a.a) sahabelerinden birisiyle
evlenen Zeynep binti Huzeyme esinin sahadetinden
28 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
sonra Peygamber'in (s.a.a) nikâhı altına girmis ve
hicretin dördüncü yılında henüz otuz yasına girmeden
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
5. Ebu Bekir'in Kızı Ayse
Bisetin dördüncü yılında dünyaya gelmistir. Hz.
Hatice'nin vefatından üç yıl sonra Allah Resulü'yle
(s.a.a) evlenen Ayse Hicri Kameri 57 veya 58 de vefat
etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
6. Ömer b. Hattab'ın Kızı Hafsa
Bisetten bes yıl önce dogan Hafsa ilk önce Huneys
b. Huzafe ile evlenmis ve esi öldükten sonra
Peygamber'in (s.a.a) nikâhı altına girmistir. Hafsa,
Vakidi'nin ifadesine göre H. K. 45 yılında Medine'de
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
7. Ebu Süfyan'ın Kızı Ümmü Habibe
Ümmü Habibe, esi Abdullah b. Cahs Habese'de
Mesihiyeti seçip vefat ettikten sonra Peygamber'le
(s.a.a) nikâhlanmıs, Hicri Kameri 42 veya 44 yılında
Medine'de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
8. Cüveyriye binti Haris
Hicretin besinci veya altıncı yılında ve "Benî
Mustalak Gazvesi"nden sonra Allah Resulü (s.a.a)
ile evlenmistir. Hicri Kameri 50 veya 56 yılında vefat
eden Cüveyriye Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Baki'ye Defnedilen Peygamber'in (s.a.a) Esleri K 29
9. Safiye
Safiye, ilk olarak Sellam b. Miskem'le evlenmis,
esinin ölümünden sonra Kenane b. Ebi'l Hukik ile
nikâhlanmıstır. Hayber savasında Kenane öldürülmüs,
Safiye ise esir alınmıstır. Allah Resulü, Safiye'yi
serbest bıraktıktan sonra onunla evlenmistir.
Vakidi'nin bildirdigine göre Safiye H. K. 50 yılında
Medine de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Peygamber Efendimizin (s.a.a) Eslerinin Kabirleri.
10. Zem'a b. Kays'ın Kızı Sevde
Amcasının oglu "Sekran b. Amr" ile evlenen Sevde,
esinin vefatından sonra Allah Resulü'yle (s.a.a)
evlenmis ve Hicri Kameri 50 veya 54 yılında Medine'de
vefat etmis ve Baki'ye defnedilmistir.
30 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
11. Zeyd Kızı Reyhane
Hicretin altıncı yılında Allah Resulü'yle (s.a.a) evlendikten
sonra Veda Haccı'nda vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
PEYGAMBER'IN HALALARININ
KABIRLERI
Abdulmuttalib'in Kızı Safiye
Safiye, Avvam b. Huveylid'in esi ve Zübeyr'in annesidir.
Uhud savasına katılan kadınlar arasında yer
alan Safiye Hamza'nın sahadeti ardından mersiye
okumus ve Hendek savasında da büyük bir yigitlikle
Yahudi saldırganlarından birisini öldürmüstür.
Safiye hicri 20 yılında 75 yasında hayata veda etmis
ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Abdulmuttalib'in Kızı Atike
Bazı nakillere göre Atike Medine sehrine geldikten
sonra bu sehirde vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
Bazı nakillere göre ise Atike hiçbir zaman Medine'ye
gelmemis ve Mekke'de vefat etmistir.
32 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ümmül Benin ve Peygamberimizin (s.a.a) halalarının kabirleri.
FAZILETLI DIGER KADINLARIN
KABIRLERI
1. Ümmül Benin
Hüzzam b. Halid'in kızı Ümmül Benin, Ali b. Ebi
Talib'le (a.s) evlenmis ve Ali'yle (a.s) evliligi neticesinde;
Abbas, Cafer, Osman ve Abdullah isimlerinde
dört erkek çocuk dünyaya getirmistir ki bunların tamamı
Kerbela'da Hüseyin b. Ali'nin (a.s) yanında
sahadete ulasmıslardır.
Medine'de hayata veda eden Ümmül Benin Baki
Mezarlıgı'nda topraga verilmistir.
2. Halime-i Sa'diyye
Halime, Allah Resulü'nün (s.a.a) sütannesi olup
Medine'de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
34 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Halime-i Sa'diyye'nin mezarı.
BAKIYE DEFNEDILEN DIGER SAHISLAR
1. Akil b. Ebu Talib
Akil, Fatıma binti Esed'in oglu ve Emirülmüminin'in
(a.s) kendisinden yirmi yas büyük kardesidir.
Akil, slam'ın gelisip yayılmasında pek çok fedakârlık
yapmıs ve ihtiyarlık döneminde âmâ olmustur.
Akil, Harre Vakası'ından önce ve Muaviye hükümetinin
sonlarında veya Yezit hükümetinin baslarında
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Akil b. Ebu Talib'in kabri.
36 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
2. Abdullah b. Cafer
Annesi Esma binti Umeys'tir. Esma, esi Cafer'le
birlikte Habes'e hicret ettikten sonra Abdullah ve diger
iki oglu Muhammet ve Avn'ı dünyaya getirmistir.
Abdullah Mute savasında babasını kaybettikten
sonra geride kalan ömrünü Allah Resulü (s.a.a) ve
ondan sonra Hz. Ali'nin (a.s) yanında geçirmis ve slam'ın
gelisip yayılması için pek çok fedakârlıkta bulunmustur.
Hz. Ali (a.s), kızı Zeyneb-i Kübra'yı (s.a)
Cafer'le evlendirmistir. Abdullah b. Cafer'in ogullarından
Avn, Kerbela'da sahadete ulasmıs ve diger iki
oglu ise Harre Vakasında Emevilerin eliyle Medine'-
de sehit edilmislerdir. Abdullah b. Cafer Hicri Kameri
80 yılında, 90 yasında Medine'de vefat etmis ve
Baki Mezarlıgı'na Akil'in yanına defnedilmistir.
3. Muhammed b. Ali ( bni Hanefiyye Olarak
Meshurdur)
Emirülmüminin'in (a.s) saygın oglu Muhammed
b. Ali, Sadr-ı slam'ın meshur sahsiyetlerindendir.
Kasitin, Marikin ve Nakisin savaslarında babasının
yanında yer almıs ve Hicri Kameri 81 yılında vefat
ettikten sonra Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
4. Ebu Süfyan b. Haris
Haris, Allah Resulü'nün (s.a.a) amcasının ogluydu.
Hicretin altıncı yılında Müslüman olan Haris
Hicri Kameri 20 yılında Medine'de vefat etmis ve
Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 37
5. smail b. Cafer
mam Sadık'ın (a.s) oglu olan smail ailesiyle beraber
Ureyz bölgesinde yasamıs ve degerli babasının
döneminde Hicri Kameri 143 yılında hayata veda
ederek Baki Mezarlıgı'ndaki imamların yaklasık 15
metre uzagına defnedilmistir. Suudi hükümetinin genisletme
projesi ve Ebuzer caddesinin yapımından
sonra smail'in kabri Baki Mezarlıgı'nın içerisine tasınmıstır.
6. Osman b. Maz'un
Osman b. Maz'un Allah Resulü'nün (s.a.a) en faziletli
sahabelerinden ve slam'a giren on üçüncü sahıstır.
ki kez Habes'e hicret etmis ve Bedir savasına katılmıstır.
Bedir savasından döndükten sonra hicretin
yirmi ikinci ayında vefat etmistir. Osman b. Maz'un,
Medine'de vefat eden ilk muhacirdir ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
7. Es'ad b. Zurare
Akabe'de Allah Resulü'ne (s.a.a) biat edenler arasında
yer alan Es'ad b. Zurare Allah Resulü'nün
(s.a.a) emriyle Medine'de ilk Cuma namazını ikame
eden sahıstır. Es'ad, hicretin ilk yılında henüz
Mescidü'n-Nebi'nin (s.a.a) yapımı tamamlanmamısken
vefat etmistir. Allah Resulü (s.a.a) onun cenazesinde
yer almıs; yıkamıs, kefenlemis ve gözü yaslı
bir halde Baki Mezarlıgı'na defnetmistir.
38 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
8. Huneys b. Huzafe
Habes'e hicret eden ve lk Müslüman olanlar arasında
yer alan Huneys b. Huzafe Bedir savasında aldıgı
yara eseriyle hicretin üçüncü yılında sahadete
ulasmıstır. Peygamber (s.a.a) onun cenaze namazını
kılmıs ve onu Baki'de Osman b. Maz'un'un yanına
defnetmistir.
9. Sa'd b. Muaz
Evs kabilesinden ve Allah Resulü'nün (s.a.a) büyük
sahabelerinden olan Sa'd, Bedir savasında Evslilerin
bayraktarlıgını yapmıstır. Hendek savasında
yaralanıp sahadetin esigine gelen Sa'd, Beni Kureyza
gazvesiyle es zamanlı olarak hayata veda etmistir.
Allah Resulü (s.a.a), Sa'd b. Muaz'ın cenaze namazını
kıldırmıs ve Baki Mezarlıgı'na Fatıma binti
Esed'in kabri yanına defnetmistir.
10. Abdullah b. Mes'ud
Allah Resulüne (s.a.a) ilk iman edenler arasında
yer alan Abdullah b. Mes'ud, Kurân kıraatı ve Kurân
ögretmenliginde büyük bir mertebeye ulasmıs ve
Kurân'ın toplanmasında da büyük rol almıstır. Abdullah
b. Mes'ud, Hicri Kameri 32 yılında hayata veda
etmis ve Baki Mezarlıgı'na Osman b. Maz'un'un
yanına defnedilmistir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 39
11. Ebu Said Hudri
lim ve cesaret hasletine sahip olan Ebu Said
Hudri, Allah Resulü'nün (s.a.a) sahabelerindendir.
Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra Ehlibeyt'in (a.s)
menkıbelerini rivayet edenlerden oldugu bilinmektedir.
Hicri Kameri 64 veya 74 yılında Medine'de vefat
etmis ve Baki Mezarlıgı'na Fatıma binti Esed'in kabri
yakınlarına defnedilmistir.
12. Miktat b. Esved
Allah Resulü'nün (s.a.a) kendisine ilgi ve alaka
duydugu saygın sahabeler arasında yer alır. Miktat b.
Esved, Hicri Kameri 33 yılında Medine'nin üç mil
uzagındaki Cürüf bölgesinde 70 yasında vefat etmistir.
Cenazesi Medine'ye getirilip Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
13. Erkam b. Ebi Erkam
slam'a ilk iman edenler arasında yer alan Erkam
b. Ebi Erkam'ın evi Mekke'de Allah Resulü'nün
(s.a.a) slam'ı egitim ve ögretim merkezi olmustur.
Savasların ve Sadr-ı slam'da gerçeklesen hadiselerin
çoguna katılan Erkam b. Ebi Erkam 80 yasında vefat
etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
14. Hâkim b. Hizam
Hâkim b. Hizam Hz. Hatice'nin (s.a) kardesinin
ogludur ve Mekke'nin fethinde Müslüman olmustur.
Hicri Kameri 54 yılında Medine'de vefat eden Hâkim
b. Hizam Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
40 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
15. Cabir b. Abdullah
Meshur sahabelerden olup 19 gazve'ye katılan
Cabir b. Abdullah Hicri Kameri 90 yılında 94 yasında
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
16. Zeyd b. Haris
Kurân’ı toplayanlar arasındadır ve Hicri Kameri
45 veya 50 yılında vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
17. Sehl b. Sa'd Saidi
Sehl b. Sa'd Saidi yüz yıl yasadıktan sonra Hicri
Kameri 88 yılında Medine'de vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
18. Malik b. Enes
Ehlisünnet'in dört imamından birisi ve Maliki
mezhebinin lideri olan Malik b. Enes Hicri Kameri
174-179 yıllarında Medine'de vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
19. Nafî el-Medenî
Tabiinin büyüklerinden olan ve Hicri Kameri 117-
120 yıllarında vefat eden Nafî el-Medenî, Medine'de
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na Malik b. Enes'in
yanına defnedilmistir.
20. Nafi, Seyhu'l-Kurra
Yedi kıraat âliminden olup yaklasık 70 yıl Medine
halkına Kurân okumustur. Nafi Hicri Kameri 169 yıBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 41
lında Medine'de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
21. Üsame b. Zeyd
Hicri Kameri 54 yılında ve 58 yasında Medine'de
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
22. Zeyd b. Sehl, Ebu Talha el-Ensari
Allah Resulü'nün (s.a.a) ashabından olan bu sahıs,
Hicri Kameri 34 yılında veya Allah Resulü'nün
(s.a.a) vefatının kırkıncı yılında vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
23. Harre Sehitleri
Zeyd'in emri ve Müslim b. Ukbe'nin komutası altında
sehit olan Harre sehitlerinin bir kısmı Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Harre Sehitlerinin Kabirleri.
42 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Baki'ye Defnedilen Sadr-ı slam'ın Meshur Simalarından
Bazıları:
1. Abdurrahman b. Avf
2. Osman b. Affan
3. Sa'd b. Ebu Vakkas
4. Ebu Hureyre
5. Suheyb b. Sinan
6. Üseyd b. Huzeyr
7. Huveyteb b. Abduluzzâ
8. Rukane b. Abdi Yezid
9. Abdullah b. Selam
10. Abdullah b. Amr
11. Ebu Selem b. Abdülesved
12. Abdullah b. Atik
13. Kutade b. Numan
14. Amr b. Hazm
15. Muhreme b. Nevfel
16. Abdullah b. Üneys
17. Bera b. Ma'rur
18. Cübeyr b. Mutim
19. Mistah b. Üsase
20. Muaz b.Afra
21. bni Amr b. Nufeyl
22. Malik b. Teyyihan
23. Ebu's-Seyyit Saidi
24. Muhammed b. Mesleme
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 43
25. Uveym b. Saide
26. Ka'b b. Amr
Beytu'l-Ahzan
Baki'deki imamların kuzey kısmında Fatıma-i
Zehra'nın (s.a) degerli babasının vefatından sonra gelip
siddetli agladıgı "Beytu'l-Ahzan" veya "Mescid-i
Fatıma" ismiyle meshur bir mekân vardı. Söz konusu
bu mekân, son yüzyılın baslarına kadar bina seklindeydi
ve halk buraya gelerek ziyaret okuyor ve namaz
kılıyordu.
Valilerin Baki Kabrine lgi ve Alakaları
Medine valileri tarih boyunca Peygamber'in (s.a.a)
Ehlibeyt'inin (a.s), eslerinin, çocuklarının; yarenlerinin
ve meshur tabilerin Baki'deki mezarlarına islenmis
taslardan büyük binalar yaptırmayı ve onların
kabirlerini pahalı zarihlerle belirleyerek sürekli bu
mezarları yenileyip restore etmeyi ve korumayı kendilerine
vazife biliyorlardı.12
Vahabilerin Hicaz'a sultalarından önce Medine'yi
gören seyahatname yazarlarının çogu imamların ve
diger salihlerin kabirleri üzerine yapılmıs kubbe ve
binalar hakkında bilgi vermislerdir.
Fotografçılar da bu kabirleri ve kabirler üzerine
12-Medine Sinasi, c.1, s.323; Tarih-i Harem-i Eimme-i Baki,
s.87.
44 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
yapılmıs binaları dillendiren resimler çekmislerdir ki
Hicri Kameri 1318-1325 yıllarında " brahim Rıfat
Pasa" ve Hicri Kameri 1377 yılında "Muhammed
Lebîb el-Bek"in geride bıraktıgı fotograflar bunların
birer numunesidir.13
Baki'deki kümbet ve türbenin resimleri.
Eser ve Yapıtların Tahribi
Suudiler, Hicaz'a sultalarının ardından ve Muhammed
b. Abdülvahhab'ın düsünce ve mezhebi bagını
dikkate alarak girdikleri her sehir ve bölgedeki
Sadr-ı slam büyüklerinin kabirleri üzerindeki eser
ve binaları yıkıp viran ediyorlardı.
13-Medine Sinasi, c.1, s.333.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 45
Vahabiler ilk olarak Hicri Kameri 1221 yılında
Baki Mezarlıgı üzerindeki yapıtları viran ettiler ve
sultalarını pekistirdikten sonra da Hicri Kameri 1344
yılında bu mukaddes yerlerdeki binaların, kümbetlerin
ve eserlerin tamamını viran ederek buralardaki
degerli esyaları talan ettiler. Suudiler sadece Medine'de
degil bilakis kümbet, türbe ve ziyaretgâhların
bulundugu her yeri viran edip harabeye çevirdiler.
Merhum Seyit Muhsin Emin, Vahabilerin Hicaz'-
da yaptıkları bozgunculukların boyutlarını söyle betimliyor:
"Vahabiler Taif'e girdikleri zaman Abbas'ın
defnedildigi kümbeti yıktılar öyle ki bir kez daha
böyle yapmıslardı. Mekke'ye girdikleri zaman
Abdülmuttalib, Ebu Talib ve Müminlerin Annesi
Hatice'nin (Aleyhimu's-selam) kümbetlerini viran
etmis; Peygamber (s.a.a) ve Fatıma-i Zehra'nın
(s.a) dogdugu mekânı yerle bir etmislerdi. Cidde'-
ye girdikleri zaman Havva'nın kabir ve kümbetini
harabeye çevirmis ve Mekke, Cidde, Taif ve buraların
etrafında yer alan kabir ve mezarların tamamını
viran etmislerdi. Medine-i Münev-vere'yi
muhasıra ettiklerinde ise mescit ve Hz. Hamza'-
nın mezarını yıkmaya koyuldular.
Vahabiler Medine-i Münevvere'ye hâkim olduktan
sonra, Vahabilerin bas kadısı olan Seyh
Abdullah b. Büleyhid Hicri Kameri 1344 yılının
Ramazan ayında Mekke'den Medine'ye dogru hareket
ederek bildiri yayınlamıs ve bu bildirisinde
46 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
halka kümbet ve ziyaretgâhların yıkılmasının caiz
olup olmadıgına dair soru yöneltmis halkın çogu
korkudan bu soruyu yanıtsız bırakırken bir kısmı
da söz konusu yerlerin yıkılmasını istemislerdi.
Elbette Seyh Abdullah b. Büleyhid yayınladıgı
bildiri ve halka sorusuyla, onların hakikaten görüslerini
almak hedefinde degil, halkı hazırlamak
amacını tasıyordu, çünkü Vahabilerin kümbet ve
zarihlerin hatta Allah Resulü'nün (s.a.a) kümbetinin
bile yıkılması dogrultusundaki girisimlerinin
hiçbirisi hakkında halktan bir beklentileri yoktu,
zira bu ameller onların mezhebi ilkelerindendi.
Söz konusu bildirinin yayınlanıp soru ve cevapların
ardından Medine ve Medine etrafındaki
kümbet ve ziyaretgâhların tamamını ve hatta Baki
Mezarlıgı'nda Peygamber'in (s.a.a) amcası Abbas-
'ın kabri kenarında yer alan imamların kümbetini
bile yıkmaları; duvarları, mezar üzerine konulmus
kabir sandıklarını ve bin mecidi riyali harcanan
mübarek kabirlerin üzerindeki zarih-lerin tamamını
yıkıp harabeye çevirmeleri bizim bu sözümüzün
dogrulugunun tanıgıdır.14 Onlar bu ziyaretgâhlarda
alamet unvanında tas ve topragın dısında
bir sey bırakmadılar.
14-Tarih-i Harem-i Eimme-i Baki adlı kitabın 51. sayfasında
söyle nakledilmistir: "...Bu girisimlerin hepsi tam olarak
Hicri Kameri 1344 yılında Sevval'in sekizinde gerçeklesmistir
ve bu çirkin ameli yerine getiren isçilere el emegi unvanında
bin Mecid-i Riyal'i verilmistir."
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 47
Vahabilerin yıkıp harabeye çevirdikleri kabir,
kümbet ve türbeler kısaca sunlardır: Peygamber
Ekrem'in babası Abdullah ve annesi Âmine'nin
türbesi, Peygamber Ekrem'in (s.a.a) eslerinin kabirleri,
Osman b. Affan'ın kabri, smail b. Cafer
es-Sadık'ın kabri, Malik mam Daru'l-Hicre'nin
kabri ve sayılması uzun bir listeyi gerektirecek
daha nicelerinin kabirleri. Özetle söylemek gerekirse
Medine ve Medine etrafında yer alan kabirlerin
tamamını ve Baki Mezarlıgı'nı viran ettiler.
Bunlardan önce Peygamber'in (s.a.a) amcası Hamza'nın
kabri ve Baki'deki Uhud sehitlerinin kabirlerini
harabeye çevirdiler öyle ki buralardan bir
toprak parçası dısında bir sey kalmadı. Hamza'nın
kabrini ziyaret etmek isteyen kimse, sahrada toprak
bir tepecikten baska bir sey göremez.
Yaptıklarının sonucundan korkan Vahabiler
Allah Resulü'nün (s.a.a) türbesini yıkmaktan ve
onun mübarek zarihini sökmekten kaçındılar,
eger korkmamıs olsalardı hiçbir istisna tanımaksızın
onu da yıkarak harabeye çevireceklerdi, zira
halkın Allah Resulü'nün (s.a.a) kabrine daha çok
ilgi ve alaka göstermesi yönüyle Vahabilerin inanç
ve delilleri geregi ilk yıkılması gereken yer burasıdır.
Kendi inanç ve delilleri üzerine yogunlasmıs olsalardı
kesinlikle Allah Resulü'nün (s.a.a) kabrini de
viran ederlerdi hatta diger mezarları yıkmadan
önce buradan baslarlardı".15
15-Vahabiha, s.76-77; Kesfu'l- rtiyâb, s.55.
48 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Eyüp Sabri Pasa, Suudi devletinin Haremeyn-i
Serifeyn'e tam anlamıyla hâkim olmadan önce kabirlerin
yıkılmasını söyle dile getiriyor:
"Serif Galip, gerekli güç ve imkânların gönderilmemesine
yakin ettikten sonra kardesi Serif
Abdülmuin'i kendi yerine seçme mecburiyetinde
bıraktı ve Ciyad dagı eteklerindeki misafir agırlama
evini yıkarak esi ve çocuklarıyla birlikte Cidde
yolunu tuttu.
Serif Abdülmuin; Seyh Muhammed Tahir, Seyit
Muhammed Ebu Bekir Mir Gani, Seyit Muhammed
Atâsî ve Abdülhafız ve diger bir grup Mekke
âlimlerini Suud b. Abülaziz'in yanına göndererek
af ve güvenlik talebinde bulundu (1218 h.k)
Suud, Serif Abdülmuin'nin istegini kabul etti
ve hazırlattıgı ordusuyla yanına gelen Mekke
âlimlerinin esliginde Mekke'ye hareket etti.
Suud, Serif Galib'in kendi yerine atadıgı Abdülmuin'i
onayladı ve kabirlerin, kümbetlerin ve
türbelerin yıkılmasına dair yayınladıgı bildirisiyle
kendi bagnazlık ve katı kalpliligini ortaya koydu.
Vahabiler söyle diyorlardı: Haremeyn-i Serifeyn
ahalisi, Allah'ı bırakıp kümbet ve türbelere
tapıyorlar. Kümbetlerin yıkılması ve kutsal mekânların
etrafındaki duvarların kaldırılmasıyla Haremeyn
ahalisi sirk ve küfürden kurtulacak ve bir
olan Allah'a tapınma yoluna gireceklerdir..."16
16-Tarih-i Vahhabiyan, s.68.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 49
Eyüp Sabri Pasa baska bir yerde söyle yazıyor:
"Suud, Medine sehrini uzun müddet muhasara
ettikten sonra belirledigi sartlara uyulması kaydıyla
sehirde ortaya çıkan eserlere dokunmayacagını
ve sehir ahalisine ilismeyecegini dile getirdi. Söz
konusu sartlar sunlardan ibarettir:
1-Allah Teâlâ'ya tapınma, Vahabi inanç ve hükümleri
esasınca gerçeklesmelidir.
2-Allah Resulü'ne , Vahabi liderlerinin ortaya
koydugu ölçüler içinde saygı gösterilmesi gerekir.
3-Medine-i Münevvere içinde ve etrafında yer
alan türbe, kümbet ve mezarların tamamının yıkılması
gerekir, yani tavan ve duvarlar kaldırılarak
bunların tamamının zarih ve mezar sandıkları
alınmalı ve balıksırtı gibi dümdüz olmalıdır.
4-Herkesin önceki dini inançlarını ve büyüklerinin
ilkelerini terk ederek Vahabi inançlarına
girmesi ve sonra Vahabi inançlarına göre dini hükümlere
amel etmesi gerekir.
5-Herkesin Muhammed b. Abdülvahhab'a Allah
tarafından ilham edildigine ve onun mezhebinin
hak olduguna inanması ve onu, din ve mezhebin
ihya edicisi unvanında tanıması gerekir.
6-Önceki din büyüklerinin dini üzerinde kalmakta
ısrar ederek Vahabi ilkelerini kabul etmeyen
kimselerin zulüm kıskacına alınması, ihanete
ugratılması ve tahkir edilmesi gerekir.
7-Vahabi inançlarını benimsemekten kaçınan
âlimlerin öldürülmesi veya halkın, onların gizli sı50
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gınaklarını Vahabi yetkililerine haber vermesi gerekir.
8-Medine sınırlarını korumak için tayin edilecek
Vahabilerin sehir içine girmelerine izin verilmelidir.
9-Vahabilerin dini ya da siyasi alanlardaki emir
ve yasaklarının, her ne kadar zor ve tahammülün
ötesinde olsa da canı gönülden kabul edilmesi,
büyük bir titizlikle icra edilmesi ve Vahabi sorumlularına
fevkalade saygı göstermek dogrultusunda
telas edilmesi gerekir."17
Suud, halk tarafından bu sartların kabul edilmesi
ardından kümbet ve kabirlerin yıkılmasını halkın sorumluluguna
bıraktı ve siddetli iktisadi muhasara ve
çesitli zulümlere maruz kalan halk bu isi kabul etti;
bir kısmı emrin uygulanmasından sakınırken diger
bir kısmı icraata geçirdi.
Eyüp Sabri Pasa'nın naklettigi, Medine halkının
Suud b. Abdülaziz'e yazdıgı mektubun metninin bir
kısmında söyle gelmistir:
"...Mutahhar kabirlerin üzerindeki kümbetleri
yıkmamızı emretmistiniz. Biz, meshur hadise uyarak
emrinizi yerine getirdik. Sizin tarafınızdan gelecek
her emir, onun bunun istegine bakılmaksızın
geçerlidir..."18
Bu mektup Suud b. Abdülaziz'in eline ulastı, ama
17-Tarih-i Vahhabiyan, s.81-88.
18-Tarih-i Vahhabiyan, s.92.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 51
Suud, Medine temsilcisini huzuruna kabul etmedi ve
kendisi Medine'ye varır varmaz bagnazlıgının siddetini
arttırıp kümbet ve türbelerden geride kalan her
seyin tamamen viran edilmesini emretti.
Suud, her kümbetin bizzat kümbet hadimi-hizmetçisi
tarafından yıkılması emri üzerinde tekit ediyor
ve mübarek mekânların hadimleri de bu korkunç cinayetleri
islemek zorunda kalıyorlardı.
Seyyidü's-Süheda Hz. Hamza'nın mutahhar Harem-
i Serifi'nin hizmetçileri sunları ifade ediyorlar:
"Bizim ihtiyarlık ve cismi zayıflıgımız sebebiyle
Hz. Hamza'nın haremini yıkma kudretimiz yoktu.
Suud b. Abdülaziz kendi özel adamlarıyla sahsen
Hz. Hamza'nın mutahhar Harem-i Serifine gitti
ve bir kabileye esit bildigi son derece güçlü ve
son derece küstah Vahabi birisine kazmasını küregini
alarak Hz. Hamza'nın kümbetini yıkmasını
emretti. Bu sahıs da basım gözüm üstüne diyerek
bütün küstahlıgıyla kümbetin üstüne çıktı; kümbetin
en uç noktasındaki bayragı düsürmek için
var gücüyle baltaya sarıldı, ne var ki bir anda balta
elinden çıktı ve dengesini kaybederek asagı düstü
ve o lahzada öldü (1222 h.k)."
Suud b. Abdülaziz, bu olayı gördükten sonra
kümbeti yıkmaktan vazgeçti ve haremin kapısının
yakılması ardından halkı Münâhe Meydanında
toplatarak onlara hitaben konusma yaptı..."19
19-a.g.e., s.94.
52 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Eyüp Sabri Pasa kitabının baska bir bölümünde
sunlara yer veriyor:
"Sam kafilesi Medine'den bir kaç durak uzaklastıgı
zaman Suud b. Abdülaziz mahkemeye çıkarak
Ravza-i Mutahhara'daki degerli esyaların
tamamının ve Harem-i Nebi'nin degerli esyalarının
hepsinin talan edilmesi emrini verdi. Daha
sonra simdiye kadar yıkılmamıs kümbetlerin tamamının
yok edilmesini emretti ve bunlar içinde
Medine halkının istegi üzerine yalnızca Hz. Resulü'nün
(s.a.a) kümbetini oldugu haliyle bıraktı..."20
Daha sonra Medine halkını Mescid-i Nebi'de (s.a.a)
topladı ve onlara yaptıgı konusmanın bir kısmında
söyle dedi:
"Allah Resulü'nün karsısında durmak ve önceki
âdete göre ona selam vermek bizim mezhebimizde
yasaktır; Allah Resulü'ne tazim ve saygının
bu türü Vahabi mezhebine göre gayri mesrudur
ve böyle bir girisimde bulunmak Vahabi mezhebince
bidat, çirkin, uygunsuz ve yasaktır. Allah
Resulü'nün kabri karsısından geçen kimse, durmaksızın
hareket etmeli ve hareket halindeyken
"Esselâmu alâ Muhammed" demelidir. Bizim
müçtehitlerimizin içtihatları esasına göre selamın
bu kadarı yeterli olacaktır."21
20-Tarih-i Vahhabiyan, s.107.
21-a.g.e., s.108.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 53
Tepkiler
Baki Mezarlıgı'ndaki yapıların yıkılması ve özellikle
Baki'deki masum imamların defnedildigi kabirlerin
yok edilmesi haberinin yayılması, ran'daki genel
kanıyı siddetli tesiri altına aldı ve Sialar çok ciddi
tepkisel gösteride bulundular, öyle ki zamanın basbakanı
bildiri yayınlayarak Sefer ayının on altıncı
gününü genel matem ilan etmek zorunda kaldı. Yayınlanan
bildirinin bir bölümü söyledir:
Umuma Yönelik ve vedi Telgraftır
l ve ilçe idarecileri ve devlet memurlarının
tamamına:
"Telgraf haberleri geregince Vahabi taifesi tarafından
Medine-i Münevvere'ye saygısızlık olmus
ve slam'ın Mescid-i A'zam'ı top atesine tutulmustur.
Bu büyük faciayı isiten devlet son derece
üzülmüs ve bu dogrultuda inceleme ve etkili
girisim hazırlıgı içindedir. Duygularımızı ortaya
koyup matem tutmak için merkez, Sayın seyhülislamların
tevafukuyla ülkede bir gün boyunca tatil
yapılması kararı aldı. Bunun için idareci ve devlet
memurlarının tamamının kendi yetkileri altındaki
ülkenin her noktasında yer alan âlim, devlet idareleri
ve halkın tamamına ulastırmaları ve Sefer ayının
on altısı Cumartesi gününü tatil ve matem
günü ilan etmelerini kararlastırdım".22
22-Müderris Kahraman-ı Azadi, c.2, s. 682.
54 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Bu bildiriden ardından Sefer ayının on altısı Cumartesi
(15 Sehriver) genel tatil ilan edildi ve Tahran'ın
çesitli grupları yas ve matem merasimleri düzenledi.
Davet edildigi gibi âlimler Cumartesi günü
Sultani Mescidi'nde toplandılar ve Tahran'ın her yerindeki
çesitli gruplar yas ve matem halinde Sultani
Mescidi'ne yönelerek orada derin hüzünlerini gösterdiler.
Aynı günün ikindi vaktinde de gayri resmi surette
on binlerce insan bir araya geldi ve hatipler heyecan
uyandırıcı konusmalarıyla Medine olayları ve
Vahabiler tarafından Allah Resulü'nün (s.a.a) kümbetine
yapılan saygısızlık karsısında nefretlerini dile
getirdiler.23
Merasime katılan The Daily Telegraph Haber Ajansı
merasimi söyle betimlemistir:
"Dört yolun ortasında halıyla örtülmüs ve üzerine
siyah bayrak takılmıs otuz ayak yüksekliginde
bir burç olusturuldu… Yaslısından tutun da küçük
yastaki çocuga kadar yaklasık yirmi bes bin
kisi birbiri ardında diz çökmüs ve bekler halde saf
olusturmuslardı… Alkıs ve sevinç feryatlarıyla
Müderris'in gelisi ilan edildi. Müderris, cemiyete
tesekkür ederek âlim ve meclis temsilcileri arasına
katıldı… Meshur vaiz Mirza Abdullah Peygamber'i
överek ve imamlara selam göndererek sözüne
basladı, ancak birden bire sesini alçaltıp ciddi
23-Müderris Kahraman-ı Azadi, c.2, s.682.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 55
bir tavırla söyle dedi: "Eger siz (halk) cihat ilan
ederseniz, bası açık ayagı yalın ve silahsız olarak
Peygamber Ekrem'in kabrine kosar, dis ve tırnaklarımla
Allah'ın düsmanlarını paramparça ederim."
Mirza Abdullah'ın yigitlik uyandıran konusmasının
çogunlugu aglama esligindeydi."24
Merhum Müderris'in Meclisteki Konusması
Merhum Müderris bu önemli konu münasebetiyle
29.08.1925 (10 Sefer 1344 h.k) Millet Meclisi Surasında
konusma yaptı ve giris konusmasının ardından
söyle söyledi:
"…Pek çok insanımızı kaybettik. Dünyanın
çogu yerinde slam devletlerinin davranması gerektigi
gibi muamele görmeyen kardeslerimiz
vardır. Uyanmamız, bilinçli olmamız ve kendi
toplumumuzu muhafaza etmemiz gerekir. Bu
kavmin bayragı altındaki beyefendilere soruyoruz:
Bu zamandan daha iyi bir zaman mı vardır? Bu
zamanda slam bayragını kaldırıp bu kavmi, kavmiyet
çatısı altında ve her açıdan kapsayıcı olan
slam dini toplumu çatısı altında kavmimi ileriye
tasıyıp koruyacagım diyecek kimdir?
Bu gün dinlediginiz bu hakikatleri; her ne kadar
hadise güven duyulacak ölçüde ve hangi asamada
oldugu henüz belli olmasa da devlet tam bir
24-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.28,
Restahiz-i ran'ın nakli; Sazman-ı Bername, s.233-234.
56 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
arastırma yapıp meclise sunmakla mükelleftir. Ne
var ki ben sunu arz ediyorum:
Bugün ran, slam devletlerinin bir parçasıdır,
hatta slam devletlerinin büyük bir parçası oldugunu
söyleyebilirim. Bugün bu camia kendisini
bütün dünyaya tanıtmalıdır. Bizler, dünyanın her
yerinde ran milleti ve ran devleti olarak öne çıkarak
bu toplumu korumalıyız ve kendimizi bu
toplumun bereketiyle muhafaza etmeliyiz.
Devlet, Meclisten komisyon olusturulması isteginde
bulundu, elbette komisyon olusturulması
önerisinde bulunmak devletin görevidir ve Meclis
de yardım edecektir.
Bana göre bütün fikrimizi bu ise yogunlastırmalıyız
ve diyanetin korunmasını gerektirecek,
kavmiyeti muhafaza edecek ve kendi milliyetimizi
koruyacak adımlar atılmalı; hiçbir is ve hiçbir sey,
bu isten öncelikli olmamalıdır. Bu meselenin, camianın
daha fazla bozulma sebebi olmasına izin
vermeyelim; Allah göstermesin! Bizim için daha
fazla bir zararla sonuçlanmasın ve halimiz, içinde
bulundugumuzdan daha kötü olmasın. Bunun
ötesinde bir sözüm yoktur."25
Merhum Müderris, meclis konusmasından sonra
bu meselenin ciddi takip edilmesi için özel bir komisyon
kurulmasını önerir.
25-Müderris Kahraman-ı Azadi, c.2, s.684.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 57
Âlim ve Mercilerin Mektup ve Telgrafları
Merciler, âlimler ve ilmi havzalar da mektup ve
telgraf göndererek kutsal mekânlardaki kabirlerin yıkılması
girisimlerine karsı kesin tavır alınmasını istediler.
Merhum Ayetullah Seyit Ebu'l Hasan sfehânî'nin,
Kazimeyen'deki Ayetullah Seyh Muhammed
Hâlisi'ye telgraf gönderdi ve o da ivedi olarak Vahabilerin
kutsal mekânlardaki kabirlerin yıkılması meselesini
Merhum Müderris'in bilgisine sundu.26
Müderris, Ayetullah Hâlisi'ye verdigi cevapta söyle
yazdı:
"Gerekirse bana haber verin ben ranlı bir
grupla hareket edecegim."27
Merhum Müderris'in gönderdigi cevabın akabinde
Müderris'in Tahran'dan hareket ettigi ve iki yüz bin
kisinin de kendisine eslik etmek için hazır oldukları
haberi Irak'a yayıldı.28
Diger Müslümanların Tepkileri
Diger bölge Müslümanları da Vahabilerin bu
utanç verici hareketlerinden rahatsızlıklarını bildirerek
Tahran'dan konu hakkında ciddi adımlar atmasını
istediler.
26-Müderris Mücahid-i Sikestnapezir, Abdülali Baki, s.78.
27-Müderris Mücahid-i Sikestnapezir, s.129.
28-a.g.e.
58 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Kafkas halkı Tiflis'e gönderdikleri dilekçeyle Millet
Meclisi Surasından sapık Vahabiler taifesi ve onların
merdud reisi bni Suud'un mukaddes mekânlardaki
kabirlere yaptıkları edepsizlige dikkat çekerek,
ran Devlet Baskanının ön ayak oldugu ve görevlerini
çok iyi bilen diger slam devletlerinin de yardım
ettigi bu girisimlerle hak ve insaf düsmanlıgının kökünün
kazınmasını ve bu kutsal toprakların onların
alçak varlıklarından temizlenmesini istediler.29
Kafkas bölgesi halkına ek olarak Azerbaycan,
Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Baskiristan,
Kazâkân ve ran'ı takip eden Türkiye, Afganistan,
Çin, Mogolistan gibi bölge halkları da gönderdikleri
telgrafla sunları dile getirdiler:
"Mekke-i Muazzama ve Medine-i Münevvere
mukaddes yadigârlarıyla Müslümanların tamamına
aittir, dolayısıyla slam devletlerinin tamamı bu
mukaddes mekânların korunup muhafaza edilmesi
için çaba sarf etmelidirler ."30
Ordu Komutanının Tepkisi
Siddetli itirazların dikkate alınmasıyla Ordu Komutanı
mecliste özel olarak bu konuyla ilgilenecegi-
29-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.26,
Esnad-i Vezareti Umuri Harice, 1302, Fis 30, Dosya 1'den
naklen.
30-a.g.e., s.27, 9/6 telgraftan naklen, s.1925, Dısisleri Bakanlıgı
Arsivi, 1304, fis 30, dosya 1/3.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 59
ne dair söz verdi,31 ne var ki resmi belge ve tutanakların
gösterdigi kadarıyla bu konuda hiçbir girisimde
bulunmamıstır. Örnegin Millet Meclisi Gurgan milletvekili
Seyit Muhammed Ali Susterî, besinci dönem
Millet Meclisi'nin 198'inci oturumunda söyle
diyor:
"Son zamanlarda bn-i Suud'un temsilcisinin
telsizinden bu memleket içinde bir seyler yaydılar.
Hakikaten olayın aslı yoksa Sayın Devlet Baskanı
komisyona gelerek söz konusu haberi yalanlamalıdır;
eger böyle bir sey gerçekse diger Müslümanlarda
olusan siyasi görüsler Mekke ve Medine'ye
hiçbir mütecaviz elinin uzanmaması dogrultusundadır…"
32
Hindistan Müslümanlarının Tepkisi
ran Meclisindeki olayların yansıması Hindistan'ı
da etkiledi. Hindistan Merkez Hilafet Komite Onursal
Sözcüsü Sayın Sevket Ali, ran’ın ileri gelen simalarıyla
olan yazısmalarında sunları dile getiriyor:
"Simdi her slam ülkesinde güçlü, cesur, dindar
kimseler mülk gemisinin dümenini ellerine
alarak yüce hedeflere yönlendiriyorlar. Hakikaten
ranlı kardesler hakkında böylesine güzel istekleri
isittigimiz, gevseklik ve uyusukluktan basını yuka-
31-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.28.
32-Mesruh-u Muzakeret-i Meclis Sura-i Milli, Tarih: 22
Sehriver 1304 h.k.
60 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
rı kaldırdıgını ve kendi vatanlarının yücelmesi için
her türlü fedakârlıklarla kıyam ettigini gördügümüz
zaman, sevinçten içimiz içimize sıgmıyor…
Pek yakında… dünya Müslümanlarından olusan
bir konferans olusturacagız ve Mukaddes Hicaz-
'ın nur ve slam terbiyesi kaynagı olması ve oraya
nüfuz eden gayri slami en son emarelerin ortadan
kaldırılması için tüm slam memleketlerinin
yöneticilerinin temsilcilerini göndermesini isteyecegiz.
Bu konferansta, seçilecek Hicazlılardan, sıradan
içislerinin idare edilmesi için konferansa
katılanların yardım ve mesveretiyle bir slam
cumhuriyeti olmasını isteyecegiz."33
ranlı Hacıların Sorumlusu
Hicaz'da Hasimi Hükümeti'nin son demlerinde
06.07.1924 yılında ranlı hacıların sorumluluguna
seçilen Müntehabu't-Devle Mekke'ye gitti, ancak
Abdülaziz'in is basına gelmesi, Mekke ve Medine'-
deki kutsal mekânların yıkılmasına dair haberin yayılmasından
sonra; ran basta olmak üzere slam ülkelerinde
endiselerin olusması ve Suudi hükümetinin
henüz yerine oturmaması hasebiyle Abdülaziz bu
haberi yalanladı ve slam devletlerinden olayın takip
edilmesi için Hicaz'a temsilcilerini göndermelerini
istedi. Bu dogrultuda ilk girisimde bulunan ülkeler-
33-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.28-
29, 14 Eylül 1925 yazısmaları, Dısisleri Bakanlıgı Merkez
Komitesi Belgeleri.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 61
den biri olan ran, Gaffar Han Celalü's-Saltana ( ran-
'ın Mısır Dısisleri Bakanı) ve Habibullah Han Hüveyda'dan
olusan bir heyeti Hicaz'a gönderdi ve bu
heyet 16.08.1925 yılında Cidde'ye girdi.34
Abdülaziz, bu heyeti sıcak bir sekilde agırladı ve
Hüveyda'nın bildirdigine göre Abdülaziz, ran'la çok
yakın iliskiler içinde olmayı istemektedir. Hüveyda
bu konuda söyle yazıyor:
"…Gece gündüz boyu Bahre'de durduk ve ki
defa bni Suud'la görüsme yapıldı. bni Suud, bize
karsı fevkalade saygı ve muhabbet gösterdi.
Her görüstügümüzde ran Devleti'ne yakınlasma
meylini ortaya koyarak söyle diyordu: "Biz ran'la
komsuyuz ve Necd ve Ehsa'da otuz bin kadar Sia
var. sterseniz bu bölgelerdeki Sialardan sorabilirsiniz.
Benim hakkımda yayılan haberin çogu yalan
ve iftiradır. nsallah Medine'ye gittiginizde benim
için söylenenlerin yalan oldugunu göreceksiniz!
Ben size açıkça söylüyorum ve siz devletinize benim
Haremeyn-i Serifeyn'i kendi canım, malım ve
çocuklarım gibi korudugumu yazınız. Mekke'de
olup biten seyler de ben isbasına gelmeden önce
olmustur!"35
Burada Abdülaziz, kabirlerin yıkılma meselesini
baskalarına isnat etmistir, ancak Hüveyda'nın baska
bir görüsmesinde ise sunları dile getirmektedir:
34-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.26.
35-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.27.
62 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
"…Evet, Vahabiler kabir ve kubbelerin tamirine
inanmıyor, bu isi bidat biliyor ve "Hayru'l
Gubur ed-Davaris" hadisini muteber biliyorlar.
Bununla birlikte benim isbasına gelmemle hemen
bu isin önünü aldım. Hali hazırda bütün samimiyetimle
slam ülkelerinin temsilcilerini göndermelerini
ve Hicaz'da yapılanlar konusunda karar
vermelerini bekliyorum. Bu kabirlerin tamir edilmesi
konusunda karar alırlarsa onlara karsı çıkmam
ve kolayca izin veririm…"
Abdülaziz, Necd Siaları hakkında da sunları söylüyor:
"…Necd ve Ahsa'da kendi idarem altında yaklasık
yirmi-otuz bin Sia vardır. Sorup sorusturunuz,
bunların hepsi tamamen özgür ve güven
içinde kendi isleriyle ugrasıyorlar ve onlara gerek
mezhebî, gerekse diger konularda hiçbir baskı söz
konusu degildir…"36
Daha önceki alıntıda da geçtigi üzere Abdülaziz
hükümete geldigi ilk günlerde sorunlarla karsılasması
hasebiyle Vahabilerin kabirleri tahrip etmesine
inanmanın yanında bu meseleyi bir sekilde baskalarına
dayandırıyor ve slam ülkelerinden Hicaz'a temsilcileri
çagırmakla kendi hükümetini ispatlayıp yavas
yavas hükümetini güçlendirme dogrultusunda
çabalıyor.
36-a.g.e., s.28.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 63
ki Bakıs Açısı
Müderris'in ısrarıyla "Haremeyn-i Serifeyn'i Savunma
Komisyonu" adı altında kurulan heyet konusunda
Seyit Ali Mucânî sunları yazıyor:
ran'ın siyasi sahsiyetleri arasında iki bakıs açısı
göze çarpıyor:
1-Seyit Hasan Müderris'in baskanlıgındaki grup
Haremeyn-i Serifeyn'i korumak ve Vahabilerin
yıkıcı girisimlerine karsı koymak için slam
devletlerinden temsilciliklerin olusturulmasını
istiyor.
2-Ülkenin idari ve siyasi islerinin basında yer
alan ve Hüveyda'nın görüsünü benimseyen
grup: Vahabiler tarafından düzenlenen slami
Hilafet Konferansı'na temsilcilerin gönderilmesi
dogrultusundadır.
Birinci grup, Vahabileri resmî olarak tanımaya bile
yanasmazken ikinci grup bu konuda yazısma ve
karsılıklı görüsme kapılarını açmıstı.
Bu gelismeler apaçık birinci grubun lehine sonuçlanmak
üzereyken maalesef Besinci Yasama Dönemi
11.02.1926 Persembe ikindi vakti saat 15.30'da sona
erdi. Nahit Gazetesi, Besinci Meclisin sona ermesi
konusunda söyle yazdı:
"… nna lillahi ve inna ileyhi raciun… Merhumun
kapısı, dolabı ve varlıgı vasiyet geregince
kinci Mütevelli Sayın Erbab Keyhusrov tarafın64
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
dan imzalanıp mühürlenmistir. Allah genis rahmetiyle
rahmet etsin."
Suudilerle sbirligi çinde Olunmaması
Bu hadise, pratikte Müderris'in faaliyet imkânının
azalmasına sebep oldu ve maalesef medyanın siddetli
sansürü ve gerekli belge ve senetlerin olmayısı, bu
fetret döneminde patlak veren olayların degerlendirip
yargılanmasını zorlastırmaktadır.
ran slam Cumhuriyeti Dısisleri Bakanlıgının arsivindeki
mevcut dagınık belgeler, Müderris'in slami
Hilafet Konferansına katılmama dogrultusundaki
siddetli tavrının bazı ülkelerdeki Siaların olaya tereddütle
bakmasına sebep oldugunu göstermektedir.
37
Bir grup Vahabi âliminin, kabirlerin viran edilmesi
ve mukaddes mekânların ziyaret edilmesinin yasak
olusuna dair fetvasının yayınlanması ve bu fetvanın
ran'da yankı bulmasıyla slam dünyasını kaplayan
kızgınlık ve nefret dalgası, slam ülkelerinin çogunun
Müderris'in çagrısı üzere konferansa katılmaktan
kaçınmalarına sebep oldu. Müderris söyle demisti:
"Ben, slam devlet ve milletleri tarafından hakiki
bir toplanmanın olacagını düsünmüyorum;
örnegin simdiye kadar Suriye bni Suud'a bir cevap
vermemistir ve Mekke'de olup da encümende
37-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.29-33.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 65
yer alanların dısında Suriyelilerden birilerinin katılacagını
sanmıyorum… Filistin, Cezayir, Rif, Tunus,
Türkiye, Afganistan ve diger ülkelerin hiçbirinden
bir haber yoktur."
Hilafet Kongresinin Olusturulması
Pek çok çaba ve ugrasıların neticesinde Hilafet
Kongresi Hicri Kameri 1344 yılında Zilkade'nin ilk
günü küçük bir grubun katılımıyla basladı. Kongrenin
ikinci oturumunda Suriye Yargı Baskanı Seyh
Halil Halidi slam ülkeleri ve özellikle ran'la müzakere
yapılmasını önerdi. Ancak henüz kongre devam
ederken Necef âlimleri, Vahabilerin Baki Mezarlıgı'-
na saldırdıkları haberini verdi.38
Haremeyn-i Serifeyn Komisyonunun Kurulması
Bu haberin sonucunda Müderris'in de yer aldıgı
Tahran âlimlerinden bir grup Hoy sehri Cuma mamının
evinde bir oturum düzenleyerek söz konusu
hadisenin ele alınması için Seyit Hasan Müderris,
Hoy Cuma mamı, Tahran Cuma mamı, Behbehânî,
Ayetullah Zade Horasanî, Hacı Mirza Muhammed
Rıza Kirmânî, Müstevfi'l-Memalik, Vusuku'd-Devle,
Mu'tesemü's-Saltana, Müsirü'd-Devle ve htisamü's-
Saltana'ın yer alacagı bir oturum düzenlenmesi ve
Dısisleri Bakanlıgı ve Sah'ın ofisinde var olan dosya-
38-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.31.
66 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ların incelenmesiyle bu dogrultuda gereken adımların
atılmasını karara bagladılar.
Bu komisyonun ilk oturumu bir sonraki gün gerçeklesti
ve oturumda Müderris, Müstevfi'l-Memalik'e
bu hassas sartlarda basbakanlık makamını üstlenmesini
önerdi.
Bu komisyonun bir diger önemli kararı da tüm dısisleri
bakanlıklarını sorumlu kılan devlet bakanlıkları
için çıkartılan bildiriydi. Bu bildiri geregince Haremeyn-
i Serifeyn ile alakalı islerin tamamı yalnızca
komisyonun bilgisi dâhilinde uygulanacaktı.
Aynı sekilde komisyonun isminin Haremeyn-i
Serifeyn'i Savunma Komisyonu olarak degistirilmesi
ve Muhbiru's-Saltana, Müstesaru'd-Devle ve Mümtazü'd-
Devle'nin de oturuma davet edilmesi kararlastırıldı.
Vahabi devleti söz konusu komisyonun girisimlerine
tepki olarak faaliyetlerini çok daha genis alana
yayarak ise basladı. El-Menar dergisinin sahibi Seyh
Resit Rıza'nın Mısır gazetelerinde genis açıklamaları
yayınlandı ve ran devletini zındık olarak nitelendirmesi
mukabilinde dört yüz altın lirası kazandı.
Seyh Resit Rıza, Mekke'ye gitti ve Kabe-i Muazzama'nın
avlusunda genis ders halkaları baslatarak bni
Suud'un iradesinin gerçeklesmesini üstlendi.
Bu asırı ve katı tebligatın muhatabı daha ziyade
Müderris'in kılavuzlugundaki mezhebi gruptu, çünkü
resmi belgeler Pehlevi ile bni Suud'un iliskilerinin
tamamen dostane oldugunu göz önüne sermektedir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 67
Söz konusu belgelerin birisinde söyle yer almıstır:
"Sahinsahî A'la Hazret sefketli Padisahın taç
giyme merasiminde bni Suud telgrafla tebriklerini
göndermisti. Devlet büyükleri telgrafın cevabını
Dısisleri Bakanı aracılıgıyla Necd sultanına bildirmeleri
yerine padisahın sevgi ve memnuniyetinin
bir belirtisini yansıtmak üzere Sayın Aynü'l-
Mülk'ü (Hüveyda) resmi olarak Mekke'ye gönderdiler."
39
ran'ın siyasi sahsiyetleri arasında bu hadise hakkındaki
tereddütler her an siddet kazanıyordu. Müderris'in
kılavuzlugundaki komisyon "Memleket ahalisi
ve Müslümanların tamamına ilan edilir" baslıgı
altında Vahabilerin girisimleri karsısında ran devletinin
resmi itirazını asikâr etmesi için Basbakan
Müstevfi'l Memalik'e baskı uyguluyordu. Devlet bu
bildiride slam milletlerinin toplanarak Haremeyn-i
Serifeyn'in mukedderatının çözülmesini istiyordu.40
Haremeyn-i Serifeyn Komisyonu'yla es zamanlı
kurulan Necef lmi Heyeti, Seyit Hasan Müderris ve
digerlerine gönderdigi telgrafla Vahabilerin girisimlerine
duydukları nefreti dile getirmenin yanında
kendilerinin slam'ın namusunun korunması için hazır
olduklarını ilan ediyordu.
Müderris bu hadiselerin ardından Tahran Mervi
mescidinde bir oturum düzenledi. Minbere çıkarak
39-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.31
40-a.g.e., s.32.
68 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gelisen hadiselerin boyutlarının ne kadar feci oldugunu
ve Vahabilerin çirkin akidelerini genisçe açıklayan
Müderris, slam toplumlarının tamamından
birlik olmalarını istedi.
Yasama organının altıncı dönem açılısı ve içislerinde
yasanan sorunlara ragmen Müderris ve yandaslarının
zihni aynı sekilde Haremeyn-i Serifeyn meselesinin
takip edilmesi yönündeydi.
Behbehânî kendi konusmasında talimat vermeden
önce Müslüman milletlerinin kâfirlerin tehditlerine
karsı vurdumduymazlıgına isaret ederek su sonuca
varıyor:
"Bu kadar uyusukluk nereye kadar devam edecek?
Bu kadar vurdumduymazlık nereye kadar
sürecek? Nereye kadar hosgörü…? Her bir ranlı
Müslüman'ın kalbini kanla doldurdular…! slam
milletlerinin saflarına yeni bir saf daha eklemek
istiyorlar… Hem siyasi açıdan, hem dini açıdan
ran'ın diger milletlerden daha egimli olması gerekir,
ama ne haldedir?
Yukarılarda oturan beyefendiler, sorumlular,
makam sahipleri, siyasetçiler ve yetki sahibi olanlar,
sonuç itibariyle sürekli kendilerini her sey ve
baskalarını hiçbir sey sayanlar; bu önemli siyasi ve
dini olaylarda, bu hayati hadiselerde yaklasık bir
yıldan beri ne yaptılar? Bir grup yalanlamakla,
baska bir grup aldırmazlıkla, birkaç kisi bir seyle
mesgul, ancak neyle mesguller? Oturdular, konustular
ve kalktılar. Kimden sorduysam söyle dedi:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 69
Müzakereyle mesgulüz. Özetle simdiye kadar ne
yaptılar? Konustular! Bos ve faydasız bir konusma!"
Behbehânî konusmasının ardından Hicaz'ın siyasi
geleceginin belirlenmesi için Müslüman ülkelerin
temsilcileriyle uluslararası bir konferans olusturulmasını
önerir ve bu önerisini iki ivedilikle meclise
sunar. Bu öneri gerçekte Haremeyn-i Serifeyn'i Savunma
Komisyonu'nu kanuni hale getirmektir, ancak
onun önerisi basbakan ve bazı milletvekilleri tarafından
siddetli tepkilere yol açmıstır. Sahsa ait meclis
dosyalarının nüshasının incelenmesi, bu kurulusta
medyaya karsı siddetli bir sansürün oldugunu ortaya
koymaktadır. Sistem, hatta sözleri bile sansür ederek
gazetelere yansımasına izin vermemektedir. Sistemin
görevi sadece sansürden ve yazılanlara kota koymaktan
ibarettir.41
Sonuç itibariyle "talimattan önce müzakerelerin
takip edilmesi" ve komisyon üyelerinin baskısının
etkisiyle Behbehânî'nin önerisi Müderris'in de bulundugu
yirmi iki imza ve bir maddelik olmak üzere
mecliste söz konusu edilir.
Bazı milletvekillerinin "Komisyonun böyle bir
pratik girisimde bulunmaya gücü yeter mi yetmez mi
gibi muhalefetine ragmen Müderris söz konusu
maddeyi savunmak için sunları dile getirir:
41-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.32-33.
70 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
"Benim inancıma göre ran memleketi için çok
faydalıdır; siyasi olarak bu meseleyi gerçeklestirme
hedefinde olmamız gerekir. Baska bir ifadeyle
bu mesele cihetiyle ran merkezilestirilmis olacaktır.
Biz hepimiz varız, ancak ran büyük bir slami
devlettir ve bu meselede kendini ortaya koymasıyla
merkez olması tamamlanacaktır. Elbette
Milli Sura Meclisi'nin bu meseleye katılması daha
evladır… Ama bu büyüklükteki bir meselenin bir
iki ayda ya da bir senede sonuçlanacagını söyleyemeyiz.
Bu mesele bir iki yıl takip edilecek kadar
büyüktür. nsallah ümitsiz degiliz ve iyi bir sonuç
alacagız."42
Elimizdeki var olan eksik belgeler tek maddelik
bu önerinin onaylandıgını göstermektedir, ancak anlasıldıgı
kadarıyla meclise büyük baskılar uygulanmıs
öyle ki önerinin onaylanmasından bir ay sonra
Müderris 30.09.1926 yılında Sipehsalar Medresesi
(Sehit Mutahhari) yolu üzerinde suikasta ugramıstır.
Her ne kadar Müderris bu terörden canını kurtarsa da
meclisin en az otuz oturumuna katılamamıstır.
Maalesef belgelerin ortadan kaybolması, bu hadiseden
sonra söz konusu komisyon ve Müderris'in girisimlerinin
sonucu hakkında bilgilerin elimizden
çıkmasına sebep olmustur.
Tarihi, yaklasık 1926 yılına dayanan bir belge,
hâkim grubun Müderris'e baskı uyguladıgını ortaya
42-a.g.e., s.33.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 71
koymaktadır. Bu belgede Tahran tacirlerinden Mirza
Mehdi Zencani hâkim grubun mesajını Müderris'e
bildirmek istedigini ortaya koymaktadır ki mesaj
söyledir:
" ran devleti tarafından bir girisimde bulunmaması,
Müslümanların yenilgisi ve fesadın yayılmasına
sebep olacaktır. Bu mektubu size mahremane-
gizlice yazdım… Allah sahittir, bu olayın
(Vahabilerin saldırısının) Allah'ın azabına duçar
etmesinden ve zamanla Müslümanların telef olmasından
korkuyorum."
Müderris, bu mektubun hasiyesinde, perde arkasındaki
zamane baskıları yalnızca bir beyitle dile getiriyor:
Kıyametten bir haber isitiyorsun
Uzaktan ates dolu bir elin vardır43
Abdülaziz'in Hicaz'a Hâkimiyeti
Melik Ali'nin hükümetten geri çekilmesinden sonra
Abdülaziz pratikte Hicaz'a hâkim oldu ve 1925 tarihinde
su açıklamayı içeren bir bildiri yayınladı:
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Allah'a mahsustur O'na hamd ve sükrediyoruz.
Allah'ın salât ve selamı nebilerin en
43-Bkz: Müderris ve Haremeyn-i Serifeyn'i Savunma Komisyonu,
Faslnameyi Tarihi Revabiti Harici, 2.Yıl, Sayı 9,
s.29-33.
72 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
hayırlısı ve yaratılmısların esrefi efendimiz Muhammed'e
(s.a.a) ve âli ve ashabına olsun.
Hüseyin ve ogullarının bizimle olan hadisesini
uzaktan yakından herkes isitmistir. Ülkemizin yasamını
savunmak ve mukaddes beldelerde uygunsuz
amellerin önünü almak için kılıç çekmek zorunda
kaldık ve bu yolda can ve malımızdan infak
ettik. Rauf olan Allah'ın fazlıyla beldeler fethedildi
ve güvenlik saglandı. Bu islere öncülük ettigimiz
zaman Hicaz ehlinin rükünlerinden birisini
olusturdugu slam âleminin bu mukaddes beldenin
gelecegi hakkında hükmedip icra etmesini kararlastırdık.
Defalarca Müslümanların tamamını
slam kurultayı olusturarak bu beldenin maslahatını
belirlemeye çagırdık. Daha sonra özel ve genel
davetlerde bulunarak Hicri Kameri 1344 yılının
Rebiyülâhır ayının onunda (dünya gazetelerinde
de yayınlandıgı gibi) slam hükümetlerine
bildirilerimizi gönderdik. ki ay geçmesine ragmen
Hindistan'daki Cemiyet-i Hilafet dısında (bu
iste onları tebrik ediyorum) hiçbir cevap gelmedi.
Bu cemiyet Hicaz'ın iyiligi ve güvenligi için ellerinden
geleni yapmıslardır.
Hicaz'da cereyan eden bu olaylar basarı ve
muvaffakiyetle son buldu ve Hicaz ahalisi grup
grup ve tek tek gelerek, memleketin daha önce
vaat edildigi gibi özgürce kurulmasını talep ettiler.
Ben de onların bu istegini kabul etmekten baska
bir çare bulamadım.
slam âleminin, böylesine önemli bir durumda
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 73
söz konusu beldenin bir kısmının idaresi için hiçbir
girisimde bulunmaması ardından, Hicaz'a özgürlük
verildi ve bizim de mümkün oldugu ölçülerde
ıslahın dısında bir kastımız yoktur: "Basarım
ancak Allah'ın yardımı iledir. Ben sadece O'na tevekkül
ettim ve sadece O'na yöneliyorum.44"45
Abdülaziz b. Abdurrahman el-Faysal Âli Suud
22 Cemaziyülâhır 1344
Suud Devletinin Bildirisi
Hicri Kameri 24 Cemadiyüssani 1344 tarihinde
Suud devleti resmen kurulduktan sonra su açıklamayı
içeren bir bildiri yayınlandı:
Bismillahirrahmanirrahim
Padisahın Dost Ülkelere Bildirisidir
Allah'ın fazlı ve yardımıyla Hicaz ehli; Allah'ın
Kitabı, Hz. Resulün (s.a.a) ve Hulefa-i Rasidin'in
sünneti geregi bizim padisahlıgımız ve bize miras
kalan Hicaz ve Hicaz ehlinin islerinin de idare
edilmesi konusundaki hükümetimizi bir araya gelerek
kabul ettiler ve bize biatte bulundular. Biz
de Allah'a ümit ederek ve O'na tevekkül ederek
onların biatini kabul ettik. Bu konuda Allah
Teâlâ'dan yardım istiyoruz. O halde bizim lakabımız
"Celaletü Meliki'l-Hicaz ve Sultanu Necd
44-Hud, 88.
45-Tarih-i Revabiti Harici ran ve Arabistan-i Suudi, s.55-56.
74 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ve Mülhakkatuha" olacaktır. Bu belde sakinleri ve
hacıların tamamının rahatlıgı, emniyeti ve saadeti
için elimizden geleni yapacagız.
Pek yakında slam âleminin beklentisinin yerine
getirilmesi ve Hicazlıların hadiselerinden herkesin
mutlu olması için bu islerde Allah'ın yardımını
talep ediyorum.
Basarı ancak O'ndandır
Melikü'l-Hicaz ve Sultanu Necd ve Mulhakatuha
Hicaz Seferinin Yasaklanması
Abdülaziz'in bu girisimi, ortaya konan seylerle slam
âlemini yüzlestirmek ve onları kendisiyle irtibat
kurmaya mecbur etmek dogrultusundaydı, ancak
böyle olmasına karsın Arabistan'dan gelen haberler
ve çesitli slam ülkelerinin ıstırapları Mısır müftüsünün
Müslümanları hacca gitmekten sakındırmasına
ve ngiltere hükümetinin de Hindistan halkına hacca
gitme izni vermemesine sebep oldu. ran devleti de
02.03.1926 tarihinde düzenledigi oturumunda su
bildiriyi yayınladı:
"Devletin, hacda hacıların emniyet ve güvenliginden
endise duydugunu genele ulastırılmasını
istiyor ve bu sene hacca gitmekten sakınmalarını
tavsiye ediyoruz."46
46-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.66.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 75
ran Devletinin Bildirisi
01.04.1926 tarihinde ran devleti resmi bir bildiri
yayınlayarak Suudi Devleti'nin slami mekânları ve
Baki Mezarlıgı'nı yıkma girisimlerine açıkça itirazını
bildirmis ve Vahabilerin bu girisimlerini kınamıstır.
Bildirinin metni söyledir:
Memleket Sakinleri ve Müslümanların
Geneline Bildirilir
Kısa bir süre önce slam âleminin ve Müslüman
fırkalarının inançlarına Vahabi taifesi tarafından
saldırıda bulunulmus, müminlerin kıblesi
ve Müslümanların dinî merkezi Haremeyn-i Serifeyn'e
edepsizlik yapılmıs, Müslümanların tamamı
rencide edilmistir. Vahabiler tarafından Baki Mezarlıgı'ndaki
din büyüklerinin kutsal mezarlarına
edepsizlik ve saygısızlık yapılmıs ve Müslüman taifeleri
müteessir edilip hüzne bogulmustur. Bunların
tamamı, tüm memleket ahalisi tarafından bilinmektedir.
ran Devleti, basından beri bu taifenin saldırılarına,
edep ve diyanetin haysiyetine karsı olan ve
medeniyet ilkeleriyle çelisen bu girisimlere sürekli
itiraz etmis ve Vahabilerin baskanı Abdülaziz b.
Suud ise açıkça slam âleminin milli deger ve
inançlarına hakeza slam dünyasının siarlarına
karsı yapılan bu saygısızlıgın tekrar edilmeyecegi
vaadinde bulunmustur.
Ne var ki beklentinin aksine son zamanlarda
yapılanlar Suud'un kendi vaadiyle çelistigini orta76
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ya koymus, Müslümanların kalplerini derinden
yaralamıs ve bni Suud’un, ran Devletinin Hicaz
Kurultayı'na katılmasını reddetmesine sebep olmustur.
Müslümanlar, inançları geregi, mukaddes mekânların,
rahmani nurun inis mekânı ve semavi
feyzin kaynagı olduguna inanır ve buraların yüceltilmesini
slam'ın bir siarı olarak bilirler. Özellikle
dini itikat (inanç) ve edebe saygı gösterme asrının
oldugu bu zaman diliminde, kavimlerin tamamı
baskalarının dinî inançlarına saygı göstermeye
gayret eder ve diger milletlerin dini siar ve itikatlarına
saldırmayı çirkin sayarlar. ran Devlet ve
milletinin sessiz kalmayacagı ve slam âlemi karsısında
azınlıgı olusturan bir fırkanın kendi inanç
ve degerlerini slam âlemine dayatmasına tahammül
etmeyecegi açıktır. Hakikaten bu girisimlerin
karsısında sabır ve tahammülün yeri yoktur. Milletlerin,
ister kendilerinin isterse baskalarının sanat
ve edebiyat büyüklerinin kabir ve eserleri karsısında
milliyet ve kavmiyet tanımaksızın türlü
türlü saygı gösterdigi bir asırda, baskalarına yalnızca
kendi ögretilerini dayatan; kalp ve ruhlarda
yer edinmis hidayet imamlarının ve Allah velilerinin
eserlerini yıkmalarına izin verilmeyecektir.
ran Devleti bu davranısı, cahiliyet dönemlerindeki
vahsiligin tekrarlanması olarak telakki
ederek bu feci amele siddetle itiraz etmektedir.
Su halde ran Devleti, slam âleminin tüm fırkalarına
hitap ederek slam inancının vahdet
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 77
hükmünce bir araya gelip imkânlar dâhilinde bu
tecavüz içeren girisimlerin önünü almaya çagırmaktadır.
Haremeyn-i Serifeyn hakikaten slam
âleminin tamamına aittir ve hiçbir Müslüman milleti,
baska milleti hesap etmeksizin Müslümanların
kıblesi ve slam dininin merkezi olan bu mukaddes
yeri kendine has kılmaya, istedigini yapmaya
ve kendi inanç ve ögretilerini baskalarına
dayatmaya hakkı yoktur.
Dolayısıyla tüm slam dünyasından slam milletlerinin
genelini kapsayacak bir toplantı düzenleyerek;
Haremeyn-i Serifeyn meselesini halletmelerini
ve Müslümanların tamamının kendi inançları
dogrultusunda özgürce Mekke-i Muazzama ve
Medine-i Münevvere'nin manevi bereket ve semavi
feyzinden yararlanmaları ve hiçbir ayrıcalık
ve istisna gözetmeksizin bu mukaddes mekânların
feyzinden kana kana içmeleri için bir kanun
düzenlemelerini rica ediyoruz.
slam millet ve devletlerinin bu dini ve milli istegimizi
kabul etmelerini ve onların daha fazla
milli ve dinî alametlerinin zarar görmesine razı
olmamalarını ümit ediyoruz.47
Haziran 1926
Basbakan Hüseyin b. Yusuf
Bu bildirinin yayınlanmasından sonra maalesef slam
âleminde Suudileri kabirlerin tamirini ve yıkılan
47-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.69.
78 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
eserlerin korunmasını kabul etmeye zorlayan hiçbir
ciddi hareket gerçeklesmedi. Sonuç olarak Suudi
Devleti'nin Sialara baskısı arttı, öyle ki Hicri Kameri
1347 yılında Muharrem'in yedisinde Suudi Polis
Müdürü, yanına aldıgı bir grup askerle Siaların matem
meclisine saldırarak onların mal varlıklarının
tamamına el koydu ve hacılardan Hacı Seyit Muhammed
Bakır isminde bir seyidi ihanet ve eziyetin
son haddinde hapse mahkûm etti.48 ranlı hacılara
karsı zorluk ve baskı günden güne artmaya basladı.
ran'ın Cidde Elçisi 28 Muharrem 1347 yılında kaleme
aldıgı bildirisinde sunları dile getiriyor:
"…Hicaz hükümeti, Medine-i Münevvere ve
Mekke-i Mükerreme'de ranlı hacılarına son derece
baskı uyguluyor ve onların özgürce Peygamber
(s.a.a) ve Baki'deki masum imamların (a.s) kabirlerini
ziyaret etmelerini engelliyordu. Bununla birlikte
hükümet verdigi sözüne kesinlikle amel etmemis,
aksine öncekine kıyasla baskılarını arttırmıstır.
Hayatını kaybeden ranlı hacıların Mekke-i
Muazzama'-da beytülmal sorumluları tarafından
zimmet altına alınan mal varlıkları simdiye kadar
ran Konsoloslugu'na gönderilmemistir. Bu sebeplerden
ötürü önceki yılda oldugu gibi ve hatta
daha ciddi olarak ranlıların Hicaz'da hukuklarının
temin edilmesi ve dinî haysiyetlerinin korunması
için söz konusu meseleler tamamen halledi-
48-a.g.e.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 79
lip dogru bir kanun altına alınana kadar hiçbir
ranlının Hicaz'a gönderilmemesini yüksek makamlardan
talep ediyorum.
ran Hicaz Baskonsolosu Muhammed Ali Lârî
Bir Komplonun Baslangıcı
ran'ın Mısır Elçisi Hüseyin Pir Nazar'ın49 bildirisi
esasınca: ran Devleti birkaç yıl daha hacca gitmeyi
yasaklasaydı kesinlikle Hicaz hükümeti ran'ın öneri
kosullarını kabul edecek ve sonuçta hem ranlı ziyaretçiler
üzerinden baskı kalkacak hem de yıkılan kabirler
tamir edilerek bir ayrıcalık elde edilecekti.
Ne var ki maalesef bu is gerçeklesmedi ve 1929
yılının Haziran ayında ran ile Abdülaziz hükümeti
arasında ilk resmi diplomatik müzakere gerçeklesti.
Aynı yılın Eylül ayında ran ile Hicaz arasında dostluk
anlasması imzalanarak 1930 Nisan ayında Hüveyda,
ran temsilcisi unvanında Cidde'ye gitti.
Abdülaziz hükümetinin pekistirilmesiyle sonuçlanacak
olan; ran'ın Arabistan'daki konsolosluk açma
girisimi Abdülaziz için son derece önemliydi. Hüveyda
Abdülaziz'le görüstükten sonra Dısisleri Bakanının
temsilcisinin agzıyla raporunda sunları dile
getiriyor:
"…Abdülaziz, sizinle görüsmekten ve Sahinsahî
Padisahının sevincini ortaya koyan mektubu-
49-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.73.
80 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
nun eline ulasmasından son derece sevinçlidir.
Öyle ki simdiye kadar onu bu kadar mutlu ve sevinçli
görmemistim…"50
Habibullah Hüveyda'nın Görevi
Habibullah Hüveyda'nın bu irtibatın olusturulmasında
önemli bir rolü olması hasebiyle Hicaz devleti
kendi Dısisleri Bakanlıgı sorumlularına, Hüveyda'-
nın rahatsız olacagı her türlü davranısın ortadan kaldırılması
ve onun tüm isteklerinin çabucak yerine getirilmesini
emretti.51
Habibullah Hüveyda'nın Hicaz'daki Vahabilerin
mukaddes mekânlara saldırılarını arastırmakla görevli
ran'ın iki temsilcisinden birisi olması ve var
olan belgeler esasınca onun Bahaî olarak tanınması
göz önüne alındıgında52 maalesef ran'ın Hicaz tem-
50-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.84.
51-a.g.e.
52-Hüveyda'nın dedesi Mirza Rıza Gannâd, tutucu Bahaîlerden
ve Abbas efendinin fedailerinden sayılıyordu. Mirza
Rıza Gannâd'ın Abbas efendiye olan ilgi ve alakası o hadde
ulasmıstı ki Abbas efendiyle birlikte Filistin'in Akka sehrine
gitmis ve onun özel hizmetçisi olmustu. Abbas Efendi, Mirza
Rıza Gannâd'ın özel hizmetleri hasebiyle onun oglunun ögrenim
masraflarını üstlendi ve Habibullah'ı (Emir Abbas'ın babası)
tahsil görmesi için Avrupa'ya gönderdi. Habibullah Avrupa'da
ngilizce ve Fransızca dillerini ögrendi ve Arapçayı
güzel konustugu için ran'a döndügünde Eset Bahtiyari'nin emrine
girdi ve burada bir tercüman olarak ise alındı. Habibullah
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 81
bu görevinin yanında "Ra'd Gazetesi"nin yabancı dil tercümesi
bölümünün sorumlulugunu üstlendi.
Profesör Brown, Hüveyda'nın dedesi Mirza Rıza Gannâdi'-
yi Bahaîlerin rehberinin sırdaslarından bilir. Fazıl Mazenderani
Zuhuru'l Hak kitabının (Bahaîlerle alakalı bir kitaptır) sekizinci
cildinin ikinci bölümünde ve 1138. sayfasında Hüveyda'nın
dedesi hakkında söyle der:
"Daha önce özelliklerini saydıgımız Muhammed Rıza
Gannâd ölünceye kadar Abbas efendinin en saglam ve en ihlaslı
ashabı olarak öldü ve "Akka" mezarlıgına defnedildi.
Onun ogullarından Mirza Habibullah Aynü'l-Mülk (Hüveyda'-
nın babası) Abbas efendinin gözetiminde hat sanatında kemale
ulasarak mübarek Hattu'l-Resm'in gibi yazmayı basardı. Daha
küçük yaslarda Abbas efendinin yanında kitaplar yazarak hizmetlerde
bulundu. Daha sonra ran Dısisleri Bakanlıgı'nda
devlet memurlugunu kazandı. Muhammed Rıza, Akka'daki diger
oglu Mirza Celil Hayyat (Hüveyda'nın amcası) ve Sam'da
evlenen kızından (Hüveyda'nın halası) razı olduguna dair bir
tavır sergilemedi!
Habibullah (Aynü'l-Mülk), Efserü'l-Mülk isminde bir kızla
evlendi. Efserü'l-Memlük, Kaçar Hanedanı döneminde Bahaîlerin
birkaç sehirde terör estirdigi olaylara karısan Bahaî teröristlerden
Muhammed Hüseyin Han Serdar'ın kızıydı.
Habibullah (Aynü'l-Mülk), Serdar Esed Bahtiyari'nin yardım
ve çabalarıyla Dısisleri Bakanlıgı'na yol buldu ve Sam
bölgesinde ikamet geçmisi vesilesiyle Arap dilini iyi kullandıgı
için hükümet tarafından Suriye ve Lübnan'a memur olarak
atandı. O yıllarda "Âl-i Rıza" olarak tanınan Aynü'l-Mülk,
kendi diplomatik konumunu kötüye kullanarak atandıgı ülkelerde
Bahailik tebligatı yaptı.
Sam bölgesinde Habibü'l-Mülk'ün birkaç aylık ikametinden
sonra Aynü'l-Mülk'ü Cidde'ye atadılar. Aynü'l- Mülk Cidde'de
82 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
silcisinin söz konusu meseleleri görmezlikten gelmek
gibi önemli ve gizli bir rolünün oldugunu görecegiz.
Melik Abdülaziz'in, Hüveyda'ya söyledigi su
sözü ortaya koydugumuz iddiamızı güçlendirmektedir:
"…Ben sizi kendimden biliyorum siz de kendinizi
yabancı bir temsilci olarak bilmeyiniz. Hiçbir
zaman izin almanıza gerek yoktur; ne zaman
isterseniz bizimle görüsebilirsiniz. ster Mekke'de
isterse burada her zaman sizinle görüsmeye hazırız…"
53
el-Vatan gazetesinde (Bagdat baskısı) Hicri Kameri
1348 Rebiyülevvel ayının yirmisinde Hicaz
devletinin ran temsilcisi Hüveyda ismiyle tanınan
Habibullah Han Aynü'l-Mülk hakkında sunlara yer
verilmistir:
"…Belirtilen sahıs bu meselelere oldukça vakıftır
ve memleketin dilini çok iyi bilmesi yanında
Melik Abdülaziz ve Hicaz hükümetinin güven
ngilizlerle gizli görüsmeler yaparak slam âleminin kalbi sayılan
bu bölgede Bahailik tebligatına devam etti…
ran elçisinin Bahailik faaliyetlerinde bulunması kötü sonuçlara
yol açtı ve ran Dısisleri Bakanlıgı onu Tahran'a çagırmak
zorunda kaldı. Aynü'l-Mülk Tahran'a çagrılmasının ardından
ikinci kez Akka'ya gitti ve ömrünün sonuna kadar Bahaîlerin
rehberine hizmet etmeye devam etti.
Habibullah Aynü'l-Mülk'ün, Emir Abbas ve Feridun Hüveyda
isminde iki oglu vardı. Emir Abbas Hüveyda, s.14-15.
53-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.88.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 83
duydugu birisidir; özellikle bu kimselerin yanında
saygındır. Bu sahsın böyle bir göreve seçilmesi istenildigi
sekilde meseleyi çözecektir!"54
Hüveyda, Hicri Kameri 1353 yılına kadar Hicaz'-
da ran'ın temsilcisi olarak mesguliyetini sürdürmüstür.
Hüveyda, Medine'de kutsal mekânların ne ölçüde
yıkıldıgı konusunda bilgi edinmek için telas ederek
bu önemli olayı çok önemsiz göstermek suretiyle
bir sekilde Vahabileri temize çıkarmaya çalısmıstır.
Nitekim yansıttıgı haberlerin birisinde Hüveyda sunları
kaydeder:
"…Minare üzerinden yüz otuz basamak yukarı
çıkarak Kubbe-i Mutahhar'a ulastık ve orada
Kubbe-i Mutahhar'ı ziyaret ettik (Zira kubbenin
tepesine ulasmak mümkün degildi). Bulundugumuz
yerden baktıgımızda Kubbe-i Mutahhar'a
yalnızca bes merminin isabet ettigini ve kubbede
küçük bir deligin açıldıgını müsahede ettik. Kesinlikle
kubbe zarar görmemisti! lk olarak bu
mermilerin kesin olarak Vahabiler tarafından geldigini
söyleyemeyiz! kincisi onlar tarafından oldugunu
düsünsek bile bunun kasti olmadıgı açıktır!
Karsılıklı ates esnasında yanlıslıkla kubbeye
isabet etmistir. Bu görüsümüzü dogrulayıcı delil
sudur: Mutahhar kabrin kubbesi son derece büyük
ve Vahabiler ise sehir kalesi kapısının arkasındaydılar.
Onların hedefi kubbeye ates etmek
54-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.75.
84 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
olsaydı en azından üç dört bin mermi kubbeye
isabet ederdi! Sözün kısası kubbede yalnızca bes
mermi izi vardı ve aynı sekilde Ehlibeyt'in kubbesinde
de dört bes mermi izi vardı. Harem-i Mukaddes'in
bas hizmetçisi de dört adet mermi getirerek
bana verdi ve bu mermileri Harem'in üzerinde
buldugunu ve mermilerin Harem-i Mukaddes'e
kadar ulastıgını zannettigini söyledi. Kulunuz
Hüveyda, bu mermilerin Maarif Bakanlıgı
Müzesi'nde saklanıp korunması için size takdim
edecektir…"55
Hüveyda'nın Raporunun Metninin Tamamı
Okuyucularımızın daha fazla bilgilenmeleri için
raporun tam metnini asagıda verecegiz:
Belge tarihi: 11 Deymah 1304
Raporu Gönderen: Habibullah Hüveyda
Raporu Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: Hicaz Olayları Hakkındaki Rapor
No: 211
Yüce Dısisleri Bakanlıgı'na:
Yüce Dısisleri Bakanlıgı'ndan gelen çesitli telgraflar
üzerine 6.10.1925 tarihinde Sam'dan Mısır'a
ve Mısır Elçisi Gaffar Han Bey'in esliginde padisahlık
gemisiyle Mısır'dan Cidde'ye dogru hareket
ettik ve 10 Ekim'de Cidde'ye ulastık. 20 Ekim'de
55-a.g.e, s. 50.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 85
Necd sultanının otomobilleriyle Mekke-i Muazzama'ya
yöneldik.
Cidde ve Mekke yolu arasında Bahre ismiyle
meshur bir yerde anlasma yapmaya gelen ngiltere
temsilcisi Mr. Clayton'u agırlamak için açılan
çadırlarda bizzat bn-i Suud'un da bulunması hasebiyle
ilk önce onun mülakatına gittik. Ögle yemegi
ve içilen çayların ardından saat dörtte özel
bir sahsın esliginde dört koruma ile birlikte ihramlı
olarak Mekke-i Muazzama'ya girdikten sonra
umre vecibelerini yerine getirmek için bize tayin
edilen eve gittik. Ertesi gün bir tarafının dag
eteklerinden baslayıp sehirle birlesen yıkılmıs
kabristandaki mübarek kabirlerin ziyaretine gittik.
Hz. Hatice, Hz. Âmine56, Abdurrahman b.
Ebu Bekir, Ben-i Hasim, Abdullah b. Zübeyir ve
sehitlerin kabirlerinin yer aldıgı; Cin Mescidiyle
birlikte diger insanların kabirlerinin de bulundugu
bu kabristanın tamamını Vahabiler harabeye çevirmislerdi.
Hz. Peygamber'in dogdugu yer ve Sıddıke-i
Tahire Hz. Zehra'nın (s.a) da dünyaya geldigi yer
olan Hz. Hatice'nin evini yıkıp yerle bir etmislerdi.
Hz. Hatice ve Hz. Âmine'nin kabirleri üzerindeki
yapıtları yerle bir etmislerdi ve Hz. Hatice'-
nin kabrinin yarılıp tekrar toprak ve çamurla dol-
56-Allah Resulünün (s.a.a) annesi Hz. Âmine'nin kabri
Mekke ile Medine arasında yer alan "Ebva" ismindeki bir yerdedir.
86 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
duruldugu belliydi. Hz. Hatice'nin kabrini korumak
amacıyla (yapılan) evi yıkmıslar ve evde ne
varsa hepsini yagmalamıslardı. Bu ev aynı kabristanda;
Hz. Âmine'nin ve Hz. Hatice'nin kabrinin
yanındaydı.
Elbette Sultan bn-i Suud'la yapılan mülakatları
ve ayrıntılarını, sayın bakan Gaffar Han tamamını
genis olarak rapor seklinde takdim etmistir
ve kulunuz Hüveyda'nın bunları tekrar etmesine
gerek yoktur57, zira bu kulununuzun görevi Medine-
i Münevvere'dedir.
Gidip geldigimiz her yerde Yüce Hazret Melik
Ali ve bn-i Suud'la Sayın Gaffar Han'ın tüm görüsmelerinde
ben de vardım ve tercümanlık vazifesini
ifa ediyordum. Su kadarını arz etmek istiyorum
ki Sayın Gaffar Han, hakikaten ömrü sonsuz
olan devletimizin tecrübeli, zeki ve basiretli siyasetçilerinden
olup görevini fevkalade metanetli
bir sekilde yerine getirmistir ve bundan daha iyisi
mümkün degildir.
Sayın Gaffar Han'la Melik Ali ve Sultan bni
Suud arasında gerçeklesen müzakere ve mülakatların
hepsine uzunca yer vermeyecegim, zira Gaffar
Han'ın sundugu rapora (bilmeden) bir seylerin
azaltılıp ve çogaltılmasından çekiniyorum. Dola-
57-Daha önce Gaffar Han'ın Mekke'deki kabirlerin yıkılmasını
Tahran'a bildirmesi hasebiyle, Hüveyda'nın da bunları
itiraf etmek zorunda kaldıgı anlasılmaktadır, zira bildirmemesi
durumunda Gaffar Han'ın gerçekleri yansıtacagını bilmektedir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 87
yısıyla bana özel olan Medine-i Münevvere görevimle
alakalı raporuma geçiyorum:
Bizim, Mekke-i Muazzama'da olmamız hasebiyle
Necd Sultanı'nın bize, Vahhabi birliklerinin
yer aldıgı "Uyûn" bölgesine kadar eslik edebilecegini
ve oradan Medine'ye kadar olan iki saatlik
mesafede bizimle birlikte olamayacagını ve bu
konuda hiçbir sorumluluk kabul edemeyecegini
söylemesi bizde suizan olusturdu. Biz de Sayın
Melik Ali'yle görüsmek için Sayın Gaffar Han'la
birlikte Cidde'ye döndük. Ne yapacagı konusunda
saskına dönen Melik Ali söyle dedi:
"Ben her istediginizi yapmaya hazırım, ancak
bizim askeri birliklerimiz Medine'dedir ve sehir
dısında birligimiz yoktur. Bulundugunuz "Uyûn
bölgesinden" yerden Medine'ye kadar hurmalık
yer almıstır ve hurmalıklar ise Vahabilerin elindedir.
Bizim adımızı kötüye çıkarmak için hurmalık
tarafından size ates ederek bizim tarafımızdan
saldırıldıgını söylemelerinden korkuyorum."
O halde Sultan'ın korumalarıyla sizi sehir dısındaki
telsiz dairesine ulastırarak oradaki bizim
korumalarımıza teslim etmeleri ve döneceginiz
zaman aynı noktada sizi Sultan tarafından gönderilecek
araçlara teslim etmeleri sizin yararınıza
olacaktır.
Buna binaen kulunuz, Cidde'den bni Suud'a
ayrıntılı bir mektup yazdım. Ertesi gün mektubun
cevabı ulastı ve bni Suud otomobil göndermeyi
kabul etti. Aynı gün Sayın Bakan Gaffar Han ge88
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
miye binerek Mısır'a yöneldi ve ben de otomobile
binerek Bahre'ye dogru hareket ettim. Gece gündüz
boyu Bahre'de durduk ve iki defa bn-i
Suud'la görüsme yapıldı. bn-i Suud bize karsı
fevkalade saygı ve muhabbet gösterdi. Her görüstügümüzde
büyük ran Devleti'ne yakınlasma
meylini ortaya koyarak söyle diyordu:
"Biz ran ile komsuyuz ve Necd ve Ahsa'da
otuz bin kadar Siî vardır. sterseniz bu bölgelerdeki
Sialardan sorabilirsiniz. Benim hakkımda yayılan
haberin çogu yalan ve iftiradır. nsallah Medine'ye
gittiginizde benim için söylenenlerin yalan
oldugunu göreceksiniz! Ben size açıkça söylüyorum
ve siz devletinize benim Haremeyn-i Serifeyn'i
kendi canım, malım ve çocuklarım gibi korudugumu
yazınız. Mekke'de olup biten yıkımlar
da ben isbasına gelmeden önce olmustur. Evet,
Vahabiler kabir ve kubbelerin tamirine inanmıyor,
bu isi bidat biliyor ve "Hayru'l Gubur ed-
Davaris" hadisini muteber biliyorlar. Bununla
birlikte benim isbasına gelmemle birlikte hemen
bu isin önünü aldım. Hali hazırda bütün samimiyetimle
slam ülkelerinin temsilcilerini göndermelerini
ve Hicaz'da yapılanlar konusunda karar
vermelerini bekliyorum. Bu kabirlerin tamir edilmesi
konusunda karar alırlarsa onlara karsı çıkmam;
kolayca izin veririm ve hatta bizim Hicaz'ın
dısına çıkmamızı isterlerse çabucak çıkarım."
Medine-i Münevvere'ye hareket etmeden ve
Medine-i Münevvere'den dönmeden önce bn-i
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 89
Suud bu sözleri tekrarladı. Medine'den döndükten
sonra kendisiyle yaptıgım son görüsmede kulunuzun,
ran Devleti ile Suudi Devleti'nin birbirlerine
yakınlastırılması dogrultusunda girisimde
bulunmamı ve yazısmaların devam etmesini rica
etti.
Her halükarda Medine'ye gidis ve gelis esnasında
bni Suud, deve esliginde üç kisiyle beraber
kendine has bes tüfekçiyi benim ve hizmetçimin
emrine verdi. Bahre'den Mekke'ye hareket ettik
ve dört gün Mekke'de kaldık. Sonra deve esligindeki
bes tüfekçiyi deniz kenarında yer alan
Rabig'e gönderdi ve ben de bni Suud'un özel
danısmanıyla otomobile binerek Rabig'e gittim.
Mekke'den Rabig'e kadar deveyle bes konaklama
yeri vardı ve otomobille dokuz saat sürüyordu.
Rabig'de birkaç gün özel tüfekçileri bekledik.
Sultanın özel danısmanı Mekke'ye döndü. Bu
esnada ben dizanteriye yakalandıgım için hastalıgın
siddetinden dolayı yatmak zorunda kaldım ve
yolculugumuz on gün ertelendi. On gün boyunca
ne ilaçtan, ne tedaviden, ne dosttan, ne de doktordan
bir haber yoktu.
Rabig; ekmek, pirinç ve etin dısında hiçbir seyin
bulunmadıgı koca bir köyden ibaretti. Yesilligin
olmadıgı gibi tuzlu su kuyularından baska su
da yoktu. Her halükarda Allah Resulünün manevi
makamına tevessül ettim ve duaların bereketiyle
saglıgıma kavustum.
90 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Bu esnada Sultanın oglu Medine'ye gitmek için
Vahabi birliklerinden olusmus bes yüz deve binicisiyle
Rabig'e ulastı. Ben de zayıf düsmüs bedenimle
özel tüfekçim esliginde onlara katılarak yola
çıktım. Altıncı gün Vahabi birliklerine ulastık. Size
saygısızlık olmasın ama bu altı gün boyunca
deve sürücülerinin basıma neler getirdiklerini ne
siz sorun ne de ben söyleyeyim.
ki gün istirahatın ardından Medine emiri ve
Medine ordu komutanına bir mektup yazdım ve
mektuba Melik Ali'nin tavsiyelerini de ekleyerek
özel bir elçiyle Medine'ye gönderdim. Ertesi gün
mektubun cevabı geldi ve mektupta sonsuz mutlulukla
bizi beklediklerini ifade etmislerdi. Bunun
üzerine Sultan tarafından tayin edilen deve esliginde
bes kisi ve on yayayla birlikte hareket ettik.
Beni, kararlastırılan yerde silahlı altı yedi kisi esligindeki
faytona teslim ettiler. Sultan tarafından
tayin edilen deve koruma muhafızlarının baskanı
da beni sag salim teslim ettiklerine dair benden
yazılı bir mektup aldılar.
Oradan Medine'ye hareket ettik. Medine surları
dısında nizami ve devlete mensup yüksek rütbeli
bes yüz kisi, Medine Emniyet Müdürü Serif
Ahmet Mensur ve sehir sakinlerinin çogu görkemli
bir sekilde bizi karsıladı. Aynı sekilde Medine'den
dönecegimiz zaman da aynı görkemle
ugurladılar.
Medine'ye girdikten sonra Harem-i Mukaddesi
ziyaret için gusül aldım ve çok genis bir kitleyle
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 91
birlikte Hz. Hatemü'l-Enbiya'nın (s.a.a) mübarek
kabri serifiyle müserref oldum. Bu mukaddes
makamın insana verdigi ruhi hazzı nitelemek
mümkün degildir. Allah Resulünün mukaddes
kabrini öptükten sonra yolda çektigim sıkıntıların
çogu bir anda üzerimden kalktı. Allah Teâlâ meleklerin
korudugu bu kutsal kabre yüz sürmeyi siz
hazreti Esref ve dostlarımın tamamına nasip etsin!
Medine'de üç gün kaldım. kinci günü Kubbe-i
Mutahhar'ı görmek kastıyla Sehir Ordu Komutanı
zzet Pasa, bize ev sahipligi yapan Irak Sia tüccarlarından
Sayın Seyit Umran ve Harem-i Mutahhar'ın
bas hizmetçisi esliginde Harem'e girdik.
Ziyaret görevinin edası ve kabrin öpülmesinden
sonra Haremin bas hizmetçisi her birimize Harem
hizmetlilerinin giydigi elbiselerden getirdi.
Elbiseleri giydikten sonra minare üzerinden yüz
otuz basamak yukarı çıkarak Kubbe-i Mutahhar'a
ulastık ve orada Kubbe-i Mutahhar'ı ziyaret ettik
(Zira kubbenin tepesine ulasmak mümkün degildi).
Bulundugumuz yerden baktıgımızda Kubbe-i
Mutahhar'a yalnızca bes merminin isabet ettigini
ve kubbede küçük bir deligin açıldıgını müsahede
ettik. Kesinlikle kubbe zarar görmemisti! lk olarak
bu mermilerin kesin olarak Vahabiler tarafından
geldigini söyleyemeyiz! kincisi onlar tarafından
oldugunu düsünsek bile bunun kasti olmadıgı
açıktır! Karsılıklı ates esnasında yanlıslıkla kubbeye
isabet etmistir. Bu görüsümüzü dogrulayıcı de92
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
lil sudur: Mutahhar kabrin kubbesi son derece
büyük ve Vahabiler ise sehir kalesi kapısının arkasındaydılar.
Onların hedefi kubbeye ates etmek
olsaydı en azından üç dört bin mermi kubbeye
isabet ederdi! Sözün kısası kubbede yalnızca bes
mermi izi vardı ve aynı sekilde Ehlibeyt'in kubbesinde
de dört bes mermi izi vardı. Harem-i Mukaddes'in
bas hizmetçisi de dört adet mermi getirerek
bana verdi ve bu mermileri Harem'in üzerinde
buldugunu ve mermilerin Harem-i Mukaddes'e
kadar ulastıgını zannettigini söyledi. Kulunuz
Hüveyda, bu mermilerin Maarif Bakanlıgı
Müzesi'nde saklanıp korunması için size takdim
edecektir
Dördüncü gün benim ricalarım neticesinde
bizzat kendilerinin gönüllü olarak eslik etmek istediklerini
söyleyen Sultan'ın görevlendirdigi yaklasık
otuz kırk kisi kadar atlı birlik esliginde sehir
dısına çıktık. Melik Ali'nin piyade ve atlı tüfekçi
mangası, yüksek rütbeli iki nizami ve tüccar Seyit
Umran da bize eslik ederek bn-i Suud tarafından
tayin edilen korumalara teslim ettiler ve sag salim
teslim ettiklerine dair bizden yazılı ve mühürlü bir
mektup alarak geri döndüler.
Ben de Sultan tarafından görevlendirilmis korumalarla
yolumuz üzerinde yer alan Hz. Hamza'nın
kabrini ziyarete gittim. Hz. Hamza'nın kabri
ve kabri üzerindeki kubbesi, Vahabilerin burasını
ele geçirmelerinden birkaç ay geçmesine
ragmen hiçbir zarar görmemisti. Hatta Hamza'-
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 93
nın kabrine ve kabri üzerindeki yapıta bile el
sürmemislerdi. Sadece güya orada bulunan perde,
halı ve lambalar yagmalanmıstı. Bir sahsın dedigine
göre Hz. Hamza'nın kabri yanındaki Peygamber'in
ashabından Akil isminde birisinin kabrini
yıkmıslardı ve Vahabiler benim arastırma yapmaya
gelecegimi duydukları zaman tekrar tamir etmislerdi.
Ne var ki bu sözün dogru olup olmadıgı
belli degildir.
Her halükarda Hz. Hamza'nın kabri kesinlikle
zarar görmedigi gibi çalındıgı söylenen esyaların
da önemli bir sey oldugunu sanmıyorum. Zira kulunuz,
Peygamber'in babası Hz. Abdullah b.
Abdülmutta-lib'in kabrini ziyarete gittigim zaman
bu ziyaret yerinde birkaç küçük eski kilim, yıpranmıs
birkaç küçük halı ve yırtık birkaç hasır
görmüstüm. Tabana serilmis bu sergiler o kadar
pis ve tozluydu ki yanımdakilere Peygamber'in
babasının kabrini bu derece bakımsız ve pis tutmalarının
çok üzücü oldugunu söyledim.
Peygamber'in babasının kabrini o halde müsahede
ettigim zaman Peygamber'in amcasının kabrinin
de daha iyi bir durumda olacagını düsünmedim.
Vahabiler burayı da yagmalamıs olsalar bile
kayda deger bir sey yoktu ve bu yaptıklarıyla kendilerini
rezil etmislerdir. Size kurban olan kulunuzun
gördükleri bunlardan ibarettir.
Ziyaretten sonra Sultan'ın ordugâhına geldim
ve iki gün bekledikten sonra develer üzerinde bes
94 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
özel tüfekçi esliginde Mekke'ye hareket ettim. Bir
gece ve bir gündüz yani gece gündüz on dört saat
boyu yoldaydık. Sekizinci gün ögleden sonra bitkin
bir halde Mekke-i Muazzama'ya ulastık. Yolda
içilmeyecek ölçüde suyun kirli olmasından ötürü
henüz etkisini atamadıgım sıtma hastalıgına yakalandım.
Dönüs esnasında rahat olacagı hesabıyla
bir mahfe58 satın aldım, ancak iki üç gün sonra
mahfeyi bırakarak yola devam etmek zorunda
kaldım, zira deve üzerindeki mahfe, devenin kendine
has yürüyüsüyle çok daha eziyetliydi.
ki gece ve bir gündüz Mekke'de kalıp bn-i
Suud'la vedalastıktan sonra otomobille Cidde'ye
geldim. Birkaç gün Cidde'de gemi beklerken Melik
Ali ile birkaç kez görüstük. Sonuç itibariyle
Mısır'a ve oradan da Sam'a geldim.
bn-i Suud'la son görüsmemizi bir sayfa ölçüsünde
bilginize sunacagım. Aynı sekilde Melik Ali
ile görüsmemizi de takdim edecegim. Zavallı Melik
Ali! Sonunda istifa ederek Hicaz'dan hicret
etmek zorunda kaldı; zira bu raporun hedefi sadece
Medine-i Münevvere hakkında bilgi verilmesi
dogrultusunda olması hasebiyle bu konulara
girmeyecegim.
Bunların yanı sıra cürette bulunarak bu yolculukta
gördügüm musibetlerin beni en az on yıl
58-Mahfe; deve, fil vb. hayvanların sırtına konulan, üzerine
oturmaya yarayan sepet. Çev.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 95
yaslandırdıgını söylemek istiyorum. Söz konusu
musibetlerin gözle görülen en az etkisi bedensel
güçlerimin zayıflamasıyla sonuçlanmıstır. Allah
sahittir, samimi bir kalp ile söylüyorum ki Hz.
Peygamber'in (s.a.a) ruhi hazzı beni sag salim
Sam'a ulastırdı. Eger böyle bir haz olmasaydı
Mekke ve Medine yolunda telef olur geri dönmekten
ümidimi yitirirdim. Her halükârda Allah'a
hamdolsun. Sevketli padisahın ömrü uzun olsun!
59
Kulunuz Habibullah Hüveyda
Hüveyda baska bir raporunda bn-i Suud'u mukaddes
mekânların yıkım faaliyetlerine yönelik ithamlardan
temize çıkarmaya çalısarak bn-i Suud'un
agzından sunları yazıyor:
"… slam âleminin sadece birkaç kabrin yıkılmasında
ötürü ki benim hükümetimden önce cahil
bedeviler tarafından gerçeklestirilmistir, bunca
gayretli davranıp kederlenmeleri son derece hayret
vericidir. slam âlemi toplantılarında, minberlerde
ve gazetelerde beni lanetleyip tekfir ettiler
ve âlemi benim üzerime kıskırtarak adımı kirlettiler…"
60
59-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.46.
60-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.54.
96 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Abdülaziz'in ran Sahı'na Mektubu
Melik Abdülaziz, Habibullah Hüveyda'nın görevinin
sonunda resmen ona tesekkür etmistir. Abdülaziz'in
ran Sahı'na hitaben yazdıgı mektubun metni
söyledir:
Bismillahirrahmanirrahim
Suudi Arabistan Padisahı Abdülaziz b.
Abdurrahman el-Faysal Âli Suud'dan ran
Padisahı Alâ Hazret Rıza Sah Pehlevi'ye
Aziz kardesim!
Allah'ın selamı ve rahmeti üzerine olsun;
ran'ın Necd temsilcisi Sayın Habibullah Hüveyda'nın
intikaline dair Alâ Hazretin mesajını aldım
ve bu münasebetle söz konusu sayın temsilcinin
iki ülke arasında güzel bir yakınlık olusturma
dogrultusundaki yaptıgı girisimlerden ötürü
mutlulugumuzu ve bu çabaların olumlu etkisinin
oldugunu dile getirmeyi zaruri buldum.
Fırsatı ganimet bilerek sürekli sıhhatli olmanızı
ve seçkin milletinizin de refah ve mutluluk içinde
yasamasını arzu ediyorum.
Bu mesaj, Muharrem ayının on besinde ve bin
üç yüz elli üç tarihinde Mekke-i Muazzama Sarayı'nda
düzenlenmistir.61
61-Mektubun gönderildigi tarih: 15 Muharrem 1353 h.k.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 97
Restore Çalısmaları
Vahabilerin Hicaz sultası ve Baki'deki imamların
(a.s) kümbeti ve diger yapıların viran edilmesinden
sonra Sia âlemi, özellikle taklit mercileri ve din âlimleri,
Baki Mezarlıgı'nın yeniden tamir edilip yapılandırılması
için çesitli girisimlerde bulundular.
ran'ın Cidde temsilcisi Muzaffer A'lem 1951 yılında
Sia âlimlerinin tesvik ve yardımlarıyla bu dogrultuda
çalısmıstır. Muzaffer A'lem 13.09.1951
tarihinde 402 sayılı mektubunda Hac Daimi Komisyonuna
hitaben söyle yazıyor:
28.11.1951 yılında ziyaret için Medine-i
Münevvere'ye gittim. Yaptıgım arastırmaların
neticesini takdim ediyorum:
1-Baki Mezarlıgı'nın viran edilmesinden sonra
masum imamların (a.s) kabirleri üzerindeki yapıtların
tamamı içler acısıdır. Baki Mezarlıgı din büyükleriyle
sıradan halkın mezarları arsında hiçbir
farkın gözetilmedigi yükselti ve çukurlardan ibarettir.
Suudi yetkililerinin muvafakatiyle hidayet
önderleri için demir pencerelerinin yer aldıgı duvar
yapılıp en azından masum imamların defnedildigi
bölümün dört duvar arasına alınarak korunması,
slam nisanelerinin muhafaza edilmesi
dogrultusunda büyük bir adım atılmasına vesile
olacaktır. Yetkililerle müzakere esnasında bu isteklerin
ektili olacagını ve bu istegin yerine getirilmesinde
duyarsız kalınmamasını ümit ediyorum.
Sayet hali hazırda söz konusu kabirlerin 120
98 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
metre karelik bir alanla çevrilerek korunması saglanabilir
ve Sefa ve Merve arasındaki sundurma
gibi burasının da üzerine sundurma yapılabilir.
2-Medine'deki etkili ve çalıskan bes altı bin Sia
cemaatini yönlendirmek için Ayetullah Burucerdî
tarafından görevlendirilen Seyit Muhammed Taki
Taligânî'nin söz konusu cemaat içinde güzel bir
konumu olup tam bir ciddiyetle vazifesini yerine
getirmektedir. Birkaç gün boyunca yapılan görüsmelerden
istifade edilerek; Seyit Muhammed
Taki Taligânî'nin, Medine'nin resmi makamlarıyla
iliskilendirilmis ve tüm yetkililerden onun taleplerinin
yerine getirilmesi dogrultusunda hiçbir yardımdan
kaçınılmaması istenmistir.
Baska bir gün Mısır'daki ran Elçisiyle Muhammed
Taki Taligânî ve Medine'deki söz konusu
Sia cemaatini görmeye gittigimizde onların ileri
gelenleri son derece düzenliydi ve her ikimizi de
samimi olarak agırladılar. Hali hazırda Muhammed
Taki Taligânî Medine'de çok rahat olup güzel
muamele görmektedir. Ayetullah Burucerdî
tarafından böyle bir sahsın seçilmesi ahlaki açıdan
hakikaten çok güzel bir seçimdir.
Padisahlık Bakanı-Muzaffer A'lem
Muzaffer A'lem'in Mektubunun Cevabı
Bu mektubun cevabında Dısisleri Bakanlıgı Muavini
ve Hac Daimi Komisyon Baskanı Fazlullah
Nebîl Bey, 09.02.1952 tarihli ve 67773/31340 sayılı
mektubunda Muzaffer A'lam'e söyle hitap ediyor:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 99
13.11.1951 tarihli ve 402 sayılı mektuba dayanarak
bilgilerinize sunulur:
1-Sizin de yakından müsahede ettiginiz gibi
Baki Mezarlıgı'nın içler acısı durumu hakikaten
Siaların tamamının üzünç vesilesi olmustur. Merkez
sorumlularının tam bir ciddiyet içinde telas
etmelerini ve sizin de önerdiginiz gibi Suudi Arabistan
Devleti'nin onayını da alarak Baki'nin var
olan durumundan kurtarılmasını ümit ediyorum.
2-Seyit Muhammed Taki Taligânî ve onun
Medine'deki Sia cemaati arasında slam dininin
yayılmasına dair girisimlerine isaret edilmisti. Bu
mesele ranlıların iftihar vesilesidir. Mektubunuzun
sonunda yer alan tezekkürünüz Ayetullahu
Uzma Burucerdî'-ye takdim edildi ve Seyit Taligânî'nin
Sahinsahî Konsoloslugu tarafından tesvik
edilmesi için konsolosluk bilgilendirildi. Ayrıca
sunu da arz etmek istiyorum ki; sizin 402 sayılı
mektubunuzda Medine-i Tayyibe ve Baki Mezarlıgı'ndaki
masum imamların tertemiz kabirlerini
müsahede ettiginizi ifade etmis olmanız Hac Daimi
Komisyonu üyelerinin tamamının övgüsüne
samil olmustur.
Dısisleri Bakanlıgı Bas Muavini
Fazlullah Nebîl
Muzaffer A'lem'in kinci Mektubu
Muzaffer A'lem 1782 sayılı telgrafın cevabında
Dısisleri Bakanlıgı'na hitaben söyle yazıyor:
100 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Cidde, 17.03.1952
Gizli Defter
Sayı: 82
Dısisleri Bakanlıgı
1782 sayılı telgrafın cevabında arz edilir:
Ben, Baki meselesini hiçbir zaman aklımdan
çıkarmadım ve idari sorumluluk ve direktiflerin
yanı sıra bu konuda gücüm yettigi oranda girisimde
bulunup görevimi tamamlamayı vazife biliyorum.
Ayrıca bu konuyu Padisahtan sonra hali
hazırda ülke idaresinde etkili makama sahip olan
Hicaz Saltanat Veliahdı ve Dısisleri Bakanı Emir
Faysal'a gündeme getirmek; bu alanda Kahire Elçisi
Sayın Destî'yle Emir Faysal arasında sonuç
alınamayan tutanakları yeniden ele almak hedefindeyim.
Ne var ki 17.09.1951 tarihli ve 30 sayılı
gizli raporda sunuldugu gibi elli güne yakın bir
süredir Cidde'deyim ve Emir Faysal birkaç gün
Cidde'de yoktu; sürekli Riyad'da ya da avlanmakla
mesgul olması hasebiyle kendisiyle uzun uzadıya
görüsmek için uygun bir fırsat bulamadım. Kendileri
birkaç gün sonra talya'ya hareket edecektir,
dolayısıyla hali hazırda bu meselenin görüsülmesi
uygun degildir.
Sayın Destî Bey'in müzakereleri konusuna gelince,
bu konu hakkında Konsolosluk'ta hiçbir
dosyanın geçmisi yoktur. Ancak söz konusu müzakerelerde
yer alan Sayın Ârezmî Bey'in bu dogrultudaki
görüslerinin Kahire haberlerinde yansıBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 101
ma buldugu kadarıyla Emir Faysal muvafık olmadıgını
ortaya koymus ve meseleyi dini ve inançsal
sorunlara dayandırarak su açıklamada bulunmustur:
" ran ilmi heyeti, bizim âlimlerimizle tartısmaya
girerek onları ser'i delillerle ikna edebilirler
veyahut da kendileri ikna olabilirler." Sonuç itibariyle
bu isin mümkün olmayısına yani kabirlerin
tamir edilmesine asla deginmedi. Ben bu zaman
sürecinde yaptıgım arastırmalar neticesinde Vahabilerin
kendi inançlarında son derece mutaassıp
ve dine yönelik islerde devlet heyetine hâkim oldukları
çıkarımında bulundum. Kabirlerin yapılandırılması
ve üzerlerinin örtülmesi alanında
muvafık olacaklarını sanmıyorum.
Ancak raporumda bildirdigim gibi hali hazırda
Baki Mezarlıgı'ndaki masum imamların (a.s) kabirlerinin
karsısında tıpkı Sefa ve Merve'de oldugu
gibi üzerine sundurma yapılması konusunda
anlasmaya çalısacagım. Bu ölçüde olsa bile onların
onayını kazanabilirsem inancıma göre büyük
bir adım atılmıs olacaktır. mamların (a.s) kabirlerinin
üzerine böyle bir sundurmanın yapılması
yanında Baki Mezarlıgı alanının tasla kaplanarak
toz topraktan kurtarılması mümkün olacaktır. lk
fırsatta kendim sahsen Emir Faysal'la bu konular
etrafında görüsmeler yapacagım.
Baki müzakereleri konusundaki benim görüsüm
bundan ibarettir. Her halükarda siz nasıl emrederseniz
ben de verilen emir dogrultusunda
müzakere yapar sonucunu size arz ederim. Bu
102 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
sebeple Emir Faysal talya'dan dönmeden önce
lütfen degerli görüsünüzü bildiriniz.
Sefaretin Birinci Sekreterinin Raporu
Bu raporun ardından ran Cidde Konsolosu Sayın
Ârezmî Bey'in 10.09.1952 tarihinde yeniden hazırladıgı
raporun metni söyledir:
Gizli Rapor Sayısı: 8
Tarih: 10.09.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı'na
17.03.1952 tarihli ve 82 sayılı Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamir edilmesi hakkındaki
gizli raporun takibine dairdir:
Henüz söz konusu raporun cevabı gelmemis
ve bu konuda yeni bir emir elimize ulasmamıstır.
Mübarek mekânlar meselesinin ele alınıp Suudi
Hükümeti'nin islerini takip etmekle görevli kimselerin
girisimlerinin gözlemlenmesi için Sayın
Bakanın Medine'ye gelmesi gerekiyordu. Bu haseple,
bu gün saat 05:30 sabahı uçagıyla oraya hareket
edildi. ki gün önce Hicaz'a gelen Sayın Seyit
Muhammed Hazâne'de (Seyyidü'l-Irakeyn) Sayın
Muzaffer A'lem'le birlikte Medine'ye gittiler.
Üç gün Medine'de kaldıktan sonra Kahire'ye hareket
edeceklerdir.
Bugün raporun postalanması gerekiyordu, ne
var ki Sayın Bakanın konu hakkında bilgi vermeBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 103
ye mecali olmadıgı için tıpkı kendilerinin emri
dogrultusunda kısaca olayı bilgilerinize sunuyorum.
Sayın Bakanın kendisi döndügünde olayı ayrıntılı
olarak takdim edecektir.
17.03.1952 tarihli ve 82 sayılı raporda da arz
edildigi gibi mübarek kabirlerin tamiri ve üzerlerinin
örtülmesi hakkındaki müzakerelerin Necd
Vahabi âlimlerinin asırı tutuculukları sebebiyle bir
sonuca ulasmayacagı bekleniyordu.
Bunun için 09.11.1951 tarihli ve 52 sayılı gizli
raporda arz edildigi gibi Baki Mezarlıgı alanının
duvarla çevrilmesi ve imamların kabrinin düzenlenip
üzerine sundurma yapılmasına dair müzakereler
yapılarak söz konusu isle sorumlu kimselerin
onayının celp edilmesi bekleniyordu.
Bu isin gerçeklesmesiyle birlikte büyük bir adım
atılmıs olacaktır ve daha sonra zamanla durumun
degismesiyle Allah izin verirse çok daha büyük
adımların atılması mümkündür.
Sayın Seyit Muhammed Hazâne'nin de öngördügü
gibi Hicaz Saltanat Veliahdı Emir Faysal ve
Emir Faysal'in oglu Emir Abdullah'la yapılan görüsmelerde
bu dogrultuda müzakereler gerçeklesti
ve Emir Faysal da Sayın Bakanımıza Medine
valisine Baki Mezarlıgı'nın duvarla çevrilmesi ve
ziyaretçilerin günesten korunmaları için üzerine
sundurma yapılmasını emrettigini söyledi.
Konsolosluk Birinci Sekreteri - Kazım Ârezmî
104 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Muzaffer A'lem'in Raporu
Sayın Muzaffer A'lem, Medine'ye döndükten sonra
asagıda metni geçen su raporu Tahran'a gönderdi:
Gizlilik Sayısı: 9
Cidde 13.04.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı'na
Baki hakkında 08.04.1952 tarihli ve 8. sayılı
gizlilik içeren raporun baglamında Bakanlıga arz
olunur:
Yapılan müzakerede Baki'nin giris kapısından
masum imamların (a.s) kabirlerinin ön cephesinin
kapladıgı alana kadar gölgelik yapılması konusunda
tevafuk edildi.
Dördüncü ayın sekizinde Çarsamba günü
Karaçi'den gelen Seyyidü'l-Irakeyn'le birlikte Cidde'ye
gelerek Suudi Hükümeti'nin misafiri olduk.
Müzakerelerin ardından Emir Faysal ve çisleri
Bakanı Emir Abdullah'la görüstük. Bu görüsmemizde
söz konusu sahıslar bir önceki müzakereleri
teyit etmislerdi. Dolayısıyla Medine-i Münevvere'ye
giderek her iki emirin buyruklarını Medine
Valisi'ne ulastırdık. Medine Valisi'yle birlikte Baki
Mezarlıgı'na giderek meseleyi yakından müsahede
ettik. Harem-i Mutahhar etrafına sundurma yapmak
ve genisletmek için Harem alanından toprak
bosaltmakla mesguldüler. Devam eden bu islerin
yanı sıra Baki meselesinin halledilmesi kararlastırıldı.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 105
Bu arada Harem-i Serif'in genisletilmesi projesinde
yer alan mühendis ve diger çalısanlarıyla da
müzakere edilerek Baki'ye yakısır bir sundurma
yapılarak en azından etrafının düzen ve temizliginin
saglanması için tekit edildi.
Medine Valisi nispeten uyumlu birisi gibi gözüküyor.
Valinin kolaylık saglayacagına dair verdigi
sözü amelen yerine getirene kadar ise baslanır
baslanmaz Mekke'de yıllardır insaat isiyle
mesgul olan ve Medine'de önde gelen önemli
sahsiyetlerin çogunu tanıyan Hacı Rıza ismindeki
ranlı bir mühendisi Baki'nin tamiri için Medine'-
ye getirmeyi düsünüyorum. Baki'ye sundurma yapılmasının
yanında Baki'nin duvarla çevrilmesi,
tabanın tasla dösenmesi; kabirlerin ıslah edilerek
içinde bulundugu durumdan kurtarılması ve ziyaretçilerin
içeriye girmelerine izin vermeyen muhafızlarla
yüz göz olmamaları ve kolaylıkla ziyaret
etmeleri için yapılacak sundurmayla mamların
kabirleriyle arasına demir parmaklık çekilmesi gibi
gerçeklesecek islerde Mühendis Hacı Rıza'dan istifade
etmek istiyorum.
Her halükarda Vahabiler kabirler konusunda
bagnaz davranıyorlar, dolayısıyla yapılacak her
türlü ıslahı ganimet saymak gerekiyor. Fiilen Sialardan
olup Harem-i Serif'in genisletilme projesinde
mesgul olan Seyit Muhsin mran'a isin gidisatını
rapor etmesini emrettim, bu vesileyle olumsuzlukla
karsılasılması durumunda Emir Abdullah'la
tekrar irtibata geçebilirim.
106 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî'nin Cevabı
Sayın Kazimî 4980 nolu ve 03.20.1952 tarihli
mektubunda ran Cidde Konsoloslugu'na söyle yazıyor:
30. Sayılı, 17.09.1951 ve 24.11.1951 tarihli raporun
ve 82. sayılı ve 09.12.1951 tarihli Baki'deki
masum imamların kabirlerinin karsısına sundurma
yapılmasına dair mektubun yeniden alınmasıyla
birlikte arz edilir:
Baki'ye sundurma yapılması ve demir parmaklıklarla
çevrelenmesi için Suudi Hükümeti'nin üst
makamlarıyla müzakereler yapıldı. Yetkililer mübarek
kabirlerin kökten insasına dair beklentilerimizi
temin etmeyeceklerini söylediler. Bu alanda
Suudi Hükümeti'nin yetkili hangi sahsiyeti olursa
olsun yeniden ve etkili müzakerelerin yapılması
beklentisindeyiz. Mübarek kabirlerin kökten insası
konusundaki girisimlerinizin sonucunu ivedi
olarak bildiriniz.
Dısisleri Bakanı-Kazimî
Hac Daimi Komisyonu'na Gönderilen Mektup
Muzaffer A'lem, 16.12.1952 tarihli ve 88 sayılı
mektubunda Dısisleri Bakanlıgı bünyesindeki Hac
Daimi Komisyonu daresi'ne hitaben söyle yazıyor:
Baki'deki masum imamların kabirlerinin içler
acısı durumu hakkındaki 09.02.1952 tarihli ve
67773/3124 sayılı mektuba atfen arz edilir:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 107
Saltanatın Hicaz Halefi ve Dısisleri Bakanı
Emir Faysal ve Faysal'ın oglu ç sleri Bakanı
Emir Abdullah'la yapılan bir önceki görüsme ve
müzakerelerin neticesinde ve Sayın Bakanın, Baki'nin
kapısından masum imamların (a.s) mutahhar
kabirlerine kadar sundurma yapılması konusunda
onayını da alarak 10.04.1951 Çarsamba
günü Karaçi'den gelen Sayın Seyit Muhammed
Hazâne (Seyyidü'l-Irakeyn) ile birlikte Medine'ye
giderek, Medine Emiri’yle mülakattan sonra hep
birlikte Baki'ye gidip olayları yakından gözlemledik.
Baki'ye sundurma yapılma meselesi, Harem-i
Mutahhar-i Nebevi'yi Genisletme daresi'ne havale
edilmesi ve Harem'in genisletilmesi faaliyetleriyle
birlikte Baki meselesinin ele alınması kararlastırıldı.
Bununla birlikte mühendislerle, Medine
Belediye Baskanı ve projede yer alan diger kimselerle
müzakere yapıldı.
se baslanmasıyla birlikte Suudi Hükümet Bakanı
Sayın Emir Abdullah'ın ilgi ve alakasına
mazhar olan; Mekke, Taif ve Cidde'de binalar yapan
ranlı mühendis Sayın Hacı Rıza Mihr Ayin'i,
Baki isleriyle ilgilenmesi için Medine'ye çagırmayı
düsünüyorum.
Bu vesileyle Baki'ye sundurma yapılması yanında
Baki alanının tasla dösenmesi, kabirlerin
düzeltilmesi ziyaretçilerin rahat ziyarette bulunmaları
ve Suudi polisleriyle muhatap olmamaları
için yapılacak sundurma ile masum imamların kabirleri
arasına demir parmaklıgın çekilmesi gibi
108 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
söz konusu alanın yeniden ele alınması konusunda
Sayın Hacı Rıza Mihr Ayin'i den yararlanmak
istiyorum. Söz konusu mühendisin gelis gidis
masrafları ve sair giderlerinin karsılanması için
konsoloslugun emrine iki yüz Sterlin Lirası bırakılmasını
rica ediyorum. Elbette yapılan masrafların
tutanagı daha sonra gönderilecektir.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Muzaffer A'lem aynı sekilde 22.03.1952 tarihinde
yazdıgı mektubunda Sahinsahî (Sahlık) Özel Defteri'ne
hitaben söyle yazıyor:
Emir Faysal ve oglu Emir Abdullah'ın Baki'-
deki imamların karsısına sundurma yapılması ve
demir parmaklıklarla çevrilmesini onaylamalarının
ardından sahsen kendim Sahinsahî Devleti adına
tesekkür ettim. Bu kadarının yeterli olacagını düsünüyorum.
lgili raporları Dısisleri Bakanlıgı'na
takdim ettim.62
A'lem
kinci Mektup
Muzaffer A'lem Dısisleri Bakanlıgı'nda meseleyi
tekrar ele alıp Hac Daimi Komisyonu'na 01.05.1952
tarihinde ve 257 sayılı yeni bir mektubunda sunları
dile getiriyor:
62-Belge numarası 13 ve gönderme tarihi 03.02.1331.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 109
09.02.1952 tarihli ve 67773-3134 sayılı mektuba
atıf olarak arz olunur:
Suudi Hükümeti'nin yüksek kademesinde yer
alan Emir Abdullah Faysal'dan, Medine-i Münevvere
emiri unvanında bir mektup alındı. Söz konusu
bu mektupta Baki'ye sundurma ve duvarların
yapılmasında her türlü mimari becerisinden istifade
edilmesi için ranlı mühendis Sayın Hacı
Rıza Mihr Ayin ile isbirligi içinde olunması tavsiye
edilmistir. Ne var ki 88 sayılı ve 14.02.1953
tarihli mektupta giderlerin temin edilmesi için
istenen iki yüz Sterlin Lirası ilgili birime ulasmadı.
Söz konusu miktarın gönderilmesini bekliyoruz.
Öne çıkan bu fırsattan yararlanarak Baki'ye sundurma
yapılması ve mübarek kabirlerin sanına
yakısır bir duvar çekilmesi dogrultusunda gereken
girisimler için söz konusu miktarın çabucak gönderilmesini
ümit ediyorum.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Sundurmanın Yapılması Yeterli Degildir
Zamanın Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî baska bir
mektupta ran Cidde Konsoloslugu'na hitaben söyle
yazıyor:
Baki Mezarlıgı'ndaki mutahhar imamların kabirlerinin
tamiri ve sundurma yapılması konusundaki
13.02.1953 tarihli ve 9. gizli mektuba
yönelik olarak bu alanda Sahinsahî ve Sayın
Muzaffer A'lem Bey tarafından Konsolosun çekmis
oldugu zahmetlerden dolayı tesekkürlerimi
110 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gu zahmetlerden dolayı tesekkürlerimi belirterek
mektubuma baslıyorum:
Sizin de bildiginiz gibi Baki Mezarlıgı'nın tamir
edilmesi tüm ranlıların arzusudur ve bu alanda
sürekli etkili girisimlerde bulunulmasını istemektedirler.
Ancak siz de tasdik edersiniz ki bunca
çaba ve girisimlerden sonra henüz hangi sekilde
yapılacagı bile belli olmayacak sundurma yapımıyla
yetinilecek olması büyük âlimler açısından kâfi
degildir ve kesinlikle Dısisleri Bakanlıgı'nca yapılacak
görüsmelerde bu meselenin takibi devam
edecektir.
Dısisleri Bakanlıgının, Suudi Devleti'nin yetkili
makamlarının bu ise muhalefet ettigini sizin de
çok iyi bildiginiz ortadadır. Bu zor sartlar altında
Baki'ye sundurma yapılması, hepinizin de malumu
oldugu gibi Sahinsahî Baskonsolosugu'nun
çabaları ve basarısıyla gerçeklesmistir. Ne var ki
Dısisleri Bakanlıgı'nın görüsü esasınca önceki girisimlerin
takip edilmesi için gayret edilerek Suudi
Arabistan Devleti'nin ilgili makamlarının Masum
mamların (a.s) kabirlerinin tamiri ve Baki Mezarlıgı'nın
sanına yakısır bir sundurmanın yapılması
dogrultusunda çaba sarf edilmelidir.
Her halükarda sundurma yapımına baslanmadan
önce mümkün oldugu ölçülerde söz konusu
sundurmanın projesini Dısisleri Bakanlıgı'na göndermeniz
zaruridir.
Ayrıca Sayın Seyyidü'l-Irakeyn'in bu dogrultuda
hiçbir resmi görevinin olmadıgını Sahinsahî
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 111
Konsoloslugu'nun bilgilerine sunuyor ve söz konusu
faaliyetlere karısmasının önünün alınmasını
tekit ediyorum.
Dısisleri Bakanı-Kazimî
Muzaffer A'lem le Emir Abdullah Faysal'ın
Görüsmesi
ran Bakanı 05.04.1952 yılında Suudi Hicaz Saltanat
Veliahdı Sayın Emir Abdullah Faysal'la yaptıgı
görüsmede Baki konusunu gündeme getirmis ve
Tahran'daki Dısisleri Bakanlıgı'na su açıklamayı içeren
raporunu sunmustur:
Dısisleri Bakanlıgı-Birinci Siyasi dare Birimi
04.04.1952 tarihli ve 17. sayılı gizli rapora atıfta
bulunarak arz ediyorum:
Daha önceden belirlendigi üzere, onuncu ayın
Çarsamba günü ögleden sonrası Hicaz Saltanat
Veliahdı Sayın Emir Abdullah Faysal ile ran çisleri
ve Kalkınma Bakanı arasında mülakat gerçeklesti.
Bu mülakatta Konsolosluk tarafından Baki'-
ye yapılacak sundurma ve duvarların denetlenmesi
için Sayın Hacı Rıza Mihr Ayin'in görevlendirilmesi
yeniden ele alınarak Medine-i Münevvere
yetkililerinin Sayın Mühendis Rıza'nın isinin kolaylastırılmasını
temin edecek mektubun kaleme
alınması kararlastırıldı.
ran milletinin söz konusu projeye yardımı konusunda
ki benim öngörüm de kabul edilmeyece112
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gi dogrultusundaydı, zira Peygamber Ekrem'in
(s.a.a) Mutahhar Haremi'nin yapımında A'la Hazret
Melik Abdülaziz b. Suud'un Mısırlılar ve diger
dünya Müslümanlılarının da yardımlarını reddetmesi
benim öngörümü güçlendiriyordu, bununla
birlikte ülkemiz insanlarının bu konudaki duygularını
ortaya koyarak ranlıların böylesine hayır bir
iste yardımda bulunmalarının onlar için iftihar vesile
olacagını arz ettim.
Alâ Hazret Emir Abdullah cevaben söyle buyurdu:
Bu, yardım etmeye degmeyecek küçük bir
istir ve bizler burada slam âleminin hizmetçisiyiz.
Sizinle bizim paramız arasında hiçbir fark
yoktur ve daha büyük projelerin yapımı konusunda
ran milletinin yardımlarından faydalanmayı
ümit ediyorum. Böylelikle Emir Abdullah yumusak
bir üslupla ve kibarca özür dileyerek bu talebimizi
reddetti.
Bu görüsmeden sonra 04.04.1952 tarihli ve
5376/432 sayılı ve ( ran) Konsoloslugun zahmetlerini
takdirle yâd eden ve bu konuda daha basarılı
olmaya tesvik eden mektup elimize ulastı. Ben
kendi adıma ve bu konsoloslugun tüm çalısanları
adına gösterdiginiz ilgi ve alakadan ötürü takdir
ve tesekkürlerimi arz ediyorum. Bu konsolosluk
fırsatlardan istifade ederek imkânlar dâhilinde
daha güzel sonuca ulasma dogrultusunda gayretlerine
devam edecektir. Ancak bu konsolosluk,
Vahabilerin ve Necd âlimlerinin tutuculuklarını
körükleyecek sohbetlerden kaçınılması ve bunun
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 113
radyo ve televizyona yansıtılmaması kanaatini tasımaktadır
Baki'ye yapılması kararlastırılan duvar ve sundurma
projesinin gönderilmesine gelince; ranlı
mühendis Sayın Hacı Rıza bu konsolosluk tarafından
projenin hazırlanmasında yer alacagı için
söz konu projenin size gönderilmesinde herhangi
bir sakınca olmayacaktır. Hali hazırda bu konsolosluk,
Emir Abdullah'ın projenin uygulanması
dogrultusunda hükmetmesiyle birlikte fırsattan istifade
edilerek mühendisin, Medine-i Münevvere'ye
getirilip bir an önce insaatın baslatılması için
söz konusu iki yüz liranın Hac Daimi Komisyonu
bütçesinden veya mümkün olan her kaynaktan
temin edilerek bir an önce gönderilmesini beklemektedir.
63
Baki Mezarlıgı'nın Tamir Edilecegine Dair
Haberin Yankıları
Baki Mezarlıgı'nın tamir edilecegine dair haberin
yayınlanması taklit mercileri, âlimler ve Siaların sevinmesine
vesile oldu. Irak'ın bazı gazeteleri bu haberi
yansıttı ve ran Radyosu da konuyla ilgili haberi
yayınladı.
Yıllardır Tahran'da "Mescid-i Câmi"de (Bugünkü
adıyla Mescid-i mam) namaz kıldıran ve o tarihlerde
yaklasık üç yıldan beri Necef'te tahsille mesgul
63-Gizli belge, sayı 21 ve gönderilme tarihi 23.02.1331.
114 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
olan merhum Ayetullah Mirza Abdullah Çehel
Sutunî'nin oglu merhum Ayetullah Hasan Said, Hicri
Kameri 27 Recep 1371 tarihinde bu konuyu ele alan
bir mektup yazarak Muzaffer A'lem'e hitaben söyle
yazmıstır:
Bismillahirrahmanirrahim
Hüccetü'l- slam Sayın Taligânî tarafından kaleme
alınan mektup elime ulastı. Sayın Taligânî
mektubunda Baki'deki masum imamların kabirleri
için sundurma ve duvarların yapılmasına dair
kararın çıkması hasebiyle Medine-i Münevvere'ye
gideceginizi bildiriyordu. Hakikaten bu haber
Necef'in dini ve ilmi camiasında esine az rastlanır
bir sevinç olusturmustur. Sizin bu zamanda konsolosluga
gidip böylesine basarılı hizmette bulunmanız
ne kadar da sevindiricidir. Bu basarı, Sia
camiası ve özellikle sürekli Ehlibeyt'in (a.s) bayragını
dalgalandıran ran milleti için takdire sayandır.
Hakikaten özellikle sizin sahsınız ve genel anlamda
bu yolda çaba gösteren kimseler için büyük
bir saadettir. nsallah bir gün gelir zatınızda var
olan tam bir inançla daha çok çabalayıp bu fırsattan
daha çok istifade ederek yıllar yılı Siaların yaralı
kalbine merhem olur; mutahhar imamların
(a.s) teveccühleri gölgesinde Sia camiasının ve
özellikle ran milletinin yüceltilmesi vesilesi olursunuz.
Bu etkili girisimlerde bizzat yer alan çok degerli
Sayın Hacı Seyyidü'l-Irakeyn'e zahmetlerinBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 115
den ötürü selamlarımı arz ediyor, yüce basarılar
diliyor ve kendileri için yüce Allah'tan izzet ve saadet
talep ediyorum.
Bununla birlikte Necef taklit merci ve büyük
âlimleriyle yapılan görüsmelerde böyle bir kararı
almalarından ötürü Suudi Devleti'ne tesekkür unvanında
telgraf çekilmesi ayrıca ran Devlet yetkililerine
de takdir ve tesekkür edilmesi kararlastırıldı.
Söz konusu projede yer alacak kimseleri Suudi
Devleti'nin düsman telakki etmesi mümkün
olması hasebiyle onların korunması dogrultusunda
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Tahran'a
da düsünülen girisimlerde bulunması için telgraf
çekilmesi ya da mektup yazılması uygun olacaktır.
Bununla birlikte genel yürüyüs-tezahürat baska
bir zamana ertelenmistir.
Allah ömrünüzü uzun etsin
Necef 23 Recep 1371 h.
Hasan Said
116 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ayetullah Hasan Said'e ait mektubun metni.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 117
Merhum Ayetullahu el-Uzma Hekim'in
Mektubu
Necef lmi Havzası'nın büyük taklit mercilerinden
merhum Ayetullahu'l-uzma Seyit Muhsin Hekim de
bu konuda Saban ayının biri 1371 tarihinde bir mektup
yazarak Baki Mezarlıgı'nın tamir edilmesi haberini
büyük bir sevinçle karsıladıgını dile getirdi.
Mektubun metni Ayetullah Hasan Said'e aittir ve
muhtemelen mektubu kendisi yazmıs ve Ayetullah
el-Uzma Hekim de imzalayıp mühürlemistir ya da
Ayetullah Hasan Said kendi hattıyla mektubu Farsçaya
çevirmistir.
Mektubun metni söyledir:
Sayın Muzaffer A'lem
nsallah mizacı serifiniz selamettedir ve rabbani
basarılar sizinle beraberdir. Hüccetü'l- slam
Sayın Seyit Muhammed Taki Taligânî'nin -Allah
ömrünü uzun etsin- Baki'deki imamların (a.s)
kabrinin tamiri, sundurma yapılması ve duvar çekilmesinin
devlet tarafından onaylanıp ise baslandıgını
bildiren mektubu elime ulastı.
Bu haber Siaların kalplerinde sonsuz sevinç yaratmıstır
ve Allah Teâlâ Sialara böyle bir hizmet
etme basarısı nasip ettigi için gerçekte Sia camiasının
her yönüyle mutluluk gösterilerinde bulunmaları
onlara yakısır bir davranıstır. Allah Teâlâ
bu isin gerçeklesme sürecinde adım atan herkese
büyük mükâfat nasip etsin. Bu ugurda sorumlu
118 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
unvanıyla hizmetlerde bulundunuz ve Allah'a
hamdolsun bu meseleyi amelî merhaleye ulastırdınız.
Allah size uzun ömürler nasip etsin ve sürekli
seriata ve mütedeyyin insanlara yakısır hizmette
bulunup bu yolda saadete ulasanlardan olmayı
nasip etsin.
Ayrıca bu is; Sia ve Müslüman camiasının ilgi
ve alaka konusu olması hasebiyle Allah'ın izniyle
masumların makamına yakısır olacak sekilde tam
bir dikkat ve titizlikle yerine getirilir. Bunun için
âlim ve müminlerden olusan bir grup ran Devlet
yetkililerine tesekkür gösterisinde bulunmak için
telgraf çekilmesi yanında ilgi ve alakalarını celp
etmek ve gelecekte onların yardımlarından yararlanabilmek
için Suudi Devleti'ne de tesekkür mahiyetinde
mektup yazılmasını istediler. Bazıları ise
hali hazırda bunun erken olduguna; âlim ve taklit
mercilerinin isin gerçeklesmesi durumunda takdir
ve tesekkürün iletilmesine inanıyorlar. Dolayısıyla
sizin gerekli gördügünüz mahalline uygun ve düsünce
tarzıyla uyusan bir insaat projesinin genis
açıklamasını kaleme almanız ve hali hazırdaki insaatın
ne zaman tamamlanacagını bildirmenizin
ardından bizlerin girisimde bulunması kararlastırıldı.
Sayet Allah'ın istegi ve masum imamların (a.s)
teveccühleri genel endisenin kalkmasına ve sizin
güzel tedbirinizle bu isin istenilir bir surette sonuçlanmasına
vesile olur. Allah Teâlâ'dan sizin
için basarılar diliyorum.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 119
Hali hazırda sahsım ve din âlimleri camiası
adına devlete ve bu iste yer alan kimselere tesekkürlerimi
bildiririm.
Muhsin Tabatabai el-Hekim
Cumartesi, Saban ayı 1371
Ayetullah Hekim'e ait mektubun metni.
120 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Muzaffer A'lem'in Ayetullah Hekim'e Cevabı
Sayın Muzaffer A'lem 16 Saban 1371 tarihinde
Merhum Ayetullahu'l-uzma Seyit Muhsin Hekim'in
mektubunun cevabında söyle yazıyor:
Arz ederim ki:
Saban ayının biri 1371 tarihinde Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin önüne sundurma
yapılması girisimlerine dair takdir ve tesekkürlerinizi
ifade eden mektubunuzdan dolayı sonsuz tesekkürlerimi
sunuyorum. Ben, Allah Teâlâ'nın
yardımıyla daha sonraları masum imamların (a.s)
kabirlerinin durumunun daha memnun edici bir
sekle bürünmesi için bu dogrultuda tüm gayret ve
ciddiyetimle çaba göstermeyi dinî sorumlulugum
biliyorum. Basarı Allah'tandır ve O'na tevekkül
edilir.
Bir grup âlim ve müminlerin telgraf ya da
mektupla Suudi Arabistan Devleti'ne tesekkürlerini
sunma istekleri kesinlikle dogru degildir ve
onlara böyle bir sey yapmamalarını söylemenizi
rica ediyorum. Zira böyle yapılması, meseleyi tamamen
ortadan kaldıracak ve daha önceki girisimleri
etkisiz hale getirecektir ki asıl itibariyle
Vahabiler kabirlerin yok edilmesini istemektedirler.
Ben sahsen uygun bir fırsatta Suudi Arabistan
Devleti'ne tesekkür edecegim ve Baki'nin haysiyetine
uygun bir sundurma yapılması için ranlı bir
mühendisi bugünlerde Medine'ye gönderecegim.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 121
Sizin, degerli âlim ve müminlerin, Emirülmüminin
Hz. Ali'nin (a.s) pak türbesinde bu isin gerçeklesmesi
dogrultusunda basarılı olmam için bana
hayır duada bulunmanızı temenni ediyorum.
Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun
Muzaffer A'lem
Muzaffer A'lem, merhum Ayetullah el-Uzma Seyit
Muhsin Hekim'e gönderdigi mektubun bir benzerini
merhum Ayetullah Seyit Hasan Said'e de göndermistir.
Merhum Ayetullah Seyyid Hibetuddin
Sehristanî'ye Mektubu
Merhum Ayetullah Seyyid Hibetuddin Sehristanî
de 30 Saban 1371 tarihinde Bagdat'dan Muzaffer
A'lem'e hitaben bir mektup göndermistir. Mektubun
metni söyledir:
Sürekli Allah Teâlâ'dan izzet ve mutlulugunuzu
arttırmasını ve sizin gibi degerli bir dostun afiyetinin
devamını samimi olarak istiyor ve tesekkürlerimi
geç dile getirmemenin mahcubiyetiyle
özrümü kabul buyurmanızı talep ediyorum. Allah
sahittir sürekli iyiliginizi dile getiriyor ve mesafenin
uzak olması hasebiyle de üzülüyorum. Özellikle
genelde tüm Müslümanlar ve bilhassa ranlılar
için çok hayırlı ve pek faydalı bu sorumlulugunuza
dayanarak…64 ne var ki Cidde ve Hicaz'ın
64-Üç nokta yazarın sahsına ait bilgileri içerir.
122 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
hava kosulları mide hastalıgıma uygun olmamasından
ötürü oldukça endiseliydim ve bir saat bile
gecikmeden ya siz degerli dostumun Bagdat'a
gelmesi beklentisindeydim ya da kendim Tahran'a
gelmek istiyordum. Bilmenizi isterim ki; hakikaten
bu son aylarda siddetli hastalıga duçar olmus
ve hastalıgın yanı sıra bazı engellerle yüz yüze
kalmıs ve size yazamamıstım.
Hal böyleyken beni yazısmalarda kusurlu bir
dost bilmis ve Sayın Muhammed Taki Sehristanî'-
ye yazmıs oldugunuz mektubunuzda bu kusuru
ihmalkârlık olarak nitelendirmissiniz. Ne var ki
hastalıgım ve rahatsızlıgım Pakistanlı beyefendilerin
davetine icabet edememe sebep olmustur.
Yakın zamanda Sayın Seyit Cevad'ı kendi yerime
gönderdim ve o da bu gece onların uçagıyla dönecektir.
Daha önce de Sayın Kâsifu'l-Gıta'yı göndermistim,
ancak maalesef oranın ve buranın halkının
isteginin aksine davrandılar. Her ne kadar
döndügünde bizi ümitlendirdi ve Baki'nin tamir
edilme iznini Suudi Konsolosu Abdülhamit Hatip
vesilesiyle ve onun Hicaz padisahına resmi yazısıyla
elde edecegini… Ancak maalesef ran'ın Pakistan
Heyet Baskanı Sayın Hacı Mirza Kemereî
olayı Suudi Baskonsolosundan sordugunu ve
onun da yemin ederek Suudilerin mezhebine aykırı
oldugu için bu konuda kesinlikle Suudi ve diger
her hangi bir hükümete bir sey yazmadıgını
ve yazmasının mümkün olmayacagını; böyle bir
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 123
aracılıkta bulunursa kendisi için büyük sorun doguracagını
ifade ettikten sonra Kâsifu'l-Gıta ile
birlikte gelen beyefendinin (Seyyidü'l-Irakeyn) istegi
üzerine "Seyhin ısrarıyla kendisine ihtiram
edilmesi gerektigini ifade eden" bir mektup yazmamda
sakınca görmedim. Ben de mektubu yazıp
verdim.
Özetle Seyyidü'l-Irakeyn'in olumsuz tutumu,
yanlıs davranısı, durumu kötülestirecek bir inkılap
dogurmustur ki onun atesinin dumanı herkesin
gözüne dolacaktır. O, her yerde seyhle beraber
siz Hazreti Âli'nin yardımcıları ile karsılıklı olarak
yazısmada …65oldugunu söylemektedir. (Ne olsun
yani!)
Evet, Recep ayı umresine giden beyefendiler
döndüler; özellikle Seyhü'l-Irakeyn ve Seyit brahim
Sehristanî, Seyyidü'l-Irakeyn'in sırlarını açıga
çıkararak hakikatleri herkese yaydılar. Zatı âlinizin
davetini dillerine doladılar ve sizin geleceginiz
müjdesini bana havale ettiler. Geldiginiz de direk
benim evime gelmenizi rica ediyorum, zira benim
evim sizin evinizdir. Ne var ki üç yıl önce oldugu
gibi sözünüzde kusur etmeyiniz. Dostların tamamı
size olan sevgi ve saygılarını arz ediyorlar.
Mektubun dipnotunda sunlar dile getiriliyor:
ran Baskonsolosu Sayın Hüseyin Kuds Nahaî
65-Üç nokta mektubun metnine aittir.
124 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
kendisi ve aile bireylerinin selam ve saygılarını zatı
âlinize takdim ediyor.
Hibetuddin el-Hüseynî es-Sehristanî
30 Saban 1371
Merhum Ayetullah Sehristanî'nin
Mektubunun Cevabı
Muzaffer A'lem'in 29 Ramazan 1371 (21.05.1952)
tarihinde, Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'-
nin mektubuna yazdıgı cevabı söyledir:
Bir müddet önce çok degerli mektubunuz elime
ulastı. Her zaman gösterdiginiz incelikten
ötürü zatı âlinize tesekkürlerimi takdim ediyorum.
Hac farizasının edasından sonra masum imamların
hizmetinde olup birkaç gün Hz. Ayetullah'la
tekrar görüsme basarısına nail olmayı arzu ediyorum.
Baki'deki masum imamların (a.s) kabirlerine
sundurma yapılması konusuna gelince; sizin de
bildiginiz gibi bazı sahsiyetler temelsiz haberleri
yayınlayarak bu meselenin sarsılmasına sebep oldular.
Yine de ümitsiz degilim ve Baki'nin düzenlenmesi
konusunda sonsuz ciddiyetimle gayret
edecegim. Âlimlerin, müminlerin ve salih insanların
duasıyla bu isin hayırla sonuçlanacagına eminim.
Tüm aile bireylerine sonsuz selamlarımı iletiniz.
Özel duada bulunmanızı rica ediyorum ve selamlarımı
sunuyorum.
Muzaffer A'lem
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 125
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
126 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 127
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
128 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 129
Devlet Bakanının Mektubu
Devlet Bakanı Alâi de 23.05.1952 tarihindeki
telgrafında Muzaffer A'lem'e söyle yazıyor:
Hz. Ayetullah Burucerdî'nin temsilcisi Sayın
Muhammed Taki, Suudi Devleti'nin Baki'deki
imamların kabirlerine sundurma yapılmasını hedeflediklerini
bildirmistir. Suudi Arabistan Devleti'nin
bu konuda ne gibi bir faaliyet gösterdigini
ve Melik b. Suud'un bu girisimi karsısında nasıl
tesekkür edilmesi gerektigini acilen bildirmenizi
rica ediyorum.
Sahinsahî Bakanı-Alâi
Muzaffer A'lem, gerçeklesen girisimleri rapor
ederek Sahinsahî Bakanı'na göndermis ancak Sahinsahî
Bakanı Alâi, bu raporda kendi sorusunun cevabını
seffaf olarak alamamıstır.
Bunun için 27.03.1952 yılında Muzaffer A'lem'e
tekrar mektup yazarak sunları dile getirmistir:
Sayın Muzaffer A'lem -Cidde-
Fiilen sundurmanın yapılması onaylandıgından
tüm masraflarının ranlılar tarafından karsılanması
konusunda girisimde bulununuz ve Alâ Hazret
Sahinsahî'nin, Alâ Hazret bni Suud'a bu önerisini
sununuz. ranlılar tarafından masrafların karsılanması
önerisinin kabul edilmemesi durumunda
en azından Baki'ye yakısır bir sundurmanın yapılması
için bu isin ranlıların gözetiminde yapılmasını
kabul etsinler. Böyle bir önerinin yapılıp
130 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
yapılmaması konusunda açıkça görüsünüzü belirtiniz.
Ayrıca isin ne ölçüde ilerleme kaydettigini
de açıklayınız.
1370
Sahinsahî Bakanı-Alâi
Muzaffer A'lem mektubun cevabında böyle bir
önerinin dogru olmadıgını ve kendisinin de onaylamadıgını
söylemektedir.
Suudi Devleti Yalanladı
Baki'nin yapılandırılmasına dair haberin yansıması,
sır saklanmaması, bazı sahısların kapasitesizligi
ve bu haberin radyo ve gazetelerde yayınlanması,
Suudi Devleti'nin çabucak tepki göstermesine ve bu
haberi yalanlamasına sebep olmustur.
Muzaffer A'lem bu konuda söyle yazıyor:
Gizlilik sayısı: 11
Tarih: 28.03.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı
13.04.1952 tarihli ve 9'uncu gizli habere tabi
olarak arz edilir:
Önceki raporun gönderilmesinden sonra Hicaz
Saltanat Veliahdı Emir Abdullah Faysal'la
masum imamların (a.s) kabirleri önüne sundurma
yapılması üzere yeniden müzakere yapıldı. Emir
Abdullah Faysal bu isle alakalı girisimlerin çabuBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 131
cak baslatılması ve yerel idari birimlerin ise baslanacagı
zaman yardım ve kılavuzluk için giden
konsolosluk temsilcileriyle isbirligi içinde olunması
ve onların kılavuzluklarının dikkate alınması
vaadinde bulundu. Müzakerenin yapıldıgı gün
umre vazifesini eda etmek için Mekke yolcusu
Sayın Seyit Muhammed Taki Taligânî de, Cidde'-
de ve kendisine Emir Abdullah Faysal'ın son derece
iyi niyetle bu konuda yardım edecegi müjdesi
verildi. Ne var ki bu haberin Tahran Radyosu'ndan
isitilmesiyle yabancı radyo ve gazetelerde konu
hakkındaki haberin yayılması tutucu Riyad
âlimleri ve Vahabilerin Suudi Devleti'ni aldıgı bu
karardan vazgeçirebilecegi endisesinin dogmasına
sebep oldu.
Aynı sekilde Sayın Seyit Muhammed Hazâne'-
nin Hicaz'a gelmesi ve bu konudaki faaliyetleri,
Hicaz ya da Hicaz dısında Suudi Arabistan Devleti'nin
siyasetiyle uyusmayacak açıklamalarda bulunma
ihtimalinin olması, Suudi Devleti'nin kısmi
ölçüde olsa dahi yaptıgı isbirliginden vazgeçebileceginden
korkuluyordu.
Bununla birlikte eklemek istiyorum ki Sayın
Seyit Muhammed Hazâne gönüllü olarak Riyad’a
gitmeyi ve Melik b. Suud'la görüsmeyi istemistir,
ancak Cidde'deki Suud yetkilileri güzel bir dille
ona gitmemesinin daha iyi olacagını ve Riyad’a
gitmesinin bazı mezhebi konusmalara sebep olabilecegini
anlattılar.
Daha sonra Sahinsahî Bakanı Sayın Alâi Bey'-
132 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
den Suudi yetkililerine nasıl tesekkür edilmesi gerektigi
konusundaki açıklamasını içeren telgraf
elimize ulastı.
Söz konusu telgrafın cevabında söyle arz edildi:
Kendi Baskonsolosunuz tesekkür etmistir ve
simdilik bu kadarla yetininiz. (Telgraf ve cevabı
ektedir.)
Ben, Sahinsahî Bakanı Sayın Alâi'ye sonsuz tesekkürlerimi
arz ediyor ve her türlü girisimden
önce burada ikamet eden ve olayları yakından
müsahede ederek isin hakikatine vakıf olan sorumlu
sahsa danısmalarından ötürü memnuniyetimi
dile getiriyorum. Daha sonra gerçeklesen
olaylar bu danısmanın ne kadar isabetli oldugunu
ispatlamıs ve Sahinsahî Devleti'nin deger ve saygınlıgını
koruyarak fevkalade girisimlerinin önemini
ortaya koymustur.
Evet, maalesef sonunda korkulan sey gerçeklesti
söyle ki; güya Seyyidü'l-Irakeyn, Hicaz yolculugundan
döndükten sonra Irak'ta meseleyi oldugundan
fazla yansıttı ve Irak basını da olayı dallandırıp
budaklandırarak yayınladı. Sonuç itibariyle
Suudi Arabistan Devleti Vahabi ve Riyad âlimlerinin
elestiri ve itirazlarını gözeterek korktugundan
haberi yalanladı.
(Çok kuru bir sekilde yalanlanan haberin tercümesi
rapora eklenerek takdim edilmistir.)
Simdi Suudi Devleti'nin hatta geçici bir süre
olsa da masum imamların (a.s) kabirleri önüne
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 133
sundurma yapılması ve duvar çekilmesinden kaçınmasından
korkuluyor. Sorumlu olmayan kimseler,
dünya Müslümanlarının ve özellikle ran
milleti ve Sahinsahî Devleti'nin ilgi ve alaka konusu
olan bir meselede ran Konsoloslugu'nun
çektigi zahmetlerin tamamının heder olmasına
sebep olacaklardır.
Elbette ben, onayı elde edilmis bu meselede
beklenmedik bir durumun etkili olmaması ve Suudi
yetkililerinin Baki'ye sundurma ve duvar yapımından
vazgeçmemeleri için elimden geleni yapacagım.
Lakin bizim çabalarımızın hali hazırda
hızlı bir neticeyle sonuçlanması kesin degildir ve
ihtimal verildigi gibi insaatın yapımı askıya alınabilir.
Sayın Emir Abdullah Faysal'ın iyi niyeti ve kolaylık
gösterme dogrultusundaki düsüncesi, belirtilen
yalanlamanın yansımasının yayılmasının
önünün alınmasında yardım edecegini ümit ediyorum.
Dün bu konuda Sahinsahî Bakanı Sayın
Alâi'den bir telgraf daha elimize ulastı. Son yasanan
olayların artık bu konuda ciddi bir öneride
bulunulamayacagı ya da yeni bir adım atılamayacagı
ortadadır. Hali hazırda Suudi Devleti'nin bu
konudaki görüsünün kesinlesmesini beklemenin
yanında önceki alınan kararın iptal edilmemesi
için gayret edilmesi gerekir.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
134 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Yukarıdaki mektubun ekinde 103 sayılı telgrafa
dayanarak yeni gelismeleri ve fiili durumdan haberdar
olunması için Sahinsahî Bakanlıgı'na takdim edilir.
Yalanlama Mektubunun Metni
Sonunda beklenilen gerçeklesti ve Suudi Devleti,
Baki'nin tamir edilmesi veya Baki'nin yapılandırılmasına
dair haberi resmen yalanladı.
Yalanlama mektubunun metni 27.04.1952-
07.02.1331 tarihinde Mekke-i Mükerreme basımı el-
Bilad gazetesinin 1171 sayısında yayınlandı.
el-Bilad Gazetesi Mekke-i Muazzama Baskısı
27.04.1952-Sayı: 1171
Arapça Metni




Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 135
Arapça Metnin Tercümesi
Baki'deki mamların Kabirlerinin Tamiri
Bazı Irak gazetelerinde Alâ Hazretin Baki'deki
imamların kabirlerinin tamirini onayladıgı ve hali
hazırda tamir islerinin baslatıldıgı yayınlanmıs; bu
is, seyh Kâsifu'l-Gıta'nın emriyle Necef'ten Hicaz'a
gelen Seyyidü'l-Irakeyn'in aracılıgıyla, Muhammed
Hüseyin Kâsifu'l-Gıta'nın çalısmalarının
sonucu bilinmistir. Suudi Arabistan Devleti kesinlikle
bunu yalanladıgı gibi Hanif dini slam'ın
emrine, Hz. Peygamber'in (s.a.a) emirlerine ve Selef-
i Salih'in yöntemine aykırı olan böyle bir seyi
onaylamayacagını tekit etmektedir.
Sayın Seyit brahim Sehristanî'nin Mektubu
Sayın Seyit brahim Sehristanî de Muzaffer
A'lem'e hitaben söyle yazıyor:
Yüce makam sahibi Sayın Muzaffer A'lem (Her
zaman yüceligi devam etsin)
Yüce bilgilerinize sunuyorum:
Sizin için Allah Teâlâ'dan Muhammed (s.a.a)
ve onun tertemiz Ehlibeyt'i (a.s) hakkı için sonsuz
izzet, saglık ve sevket talep ediyorum. Bana
gösterdiginiz ilgi ve alaka karsısında tesekkürlerimi
sunmaktan kalem acizdir. Irak'a geldiginiz
günden itibaren meclislerin tamamında sizin güzel
ahlakınızı söyleyip durmaktayım.
Baki'deki kabirlerin tamiri olayı son derece sa136
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
sırtıcı bir hal almıstır. Sahit oldugum seyleri size
beyan ettim. Ancak Sayın Kâsifu'l-Gıta'nın (Bereketi
devamlı olsun) abartılı yaklasımı ve Seyyidü'l-Irakeyn'in
Necef ve diger yerlerdeki bilinçsiz tutumu
neticesinde bir takım bildiriler ve açıklamalar yayınlanmıstır.
Elbette Suudi Hükümeti'nin bunu
yalanladıgını biliyorsunuz, bunun için size gönderilen
Sayın Kâsifu'l-Gıta'nın açıklamasını içeren
belgeyi gözden geçiriniz.
Mektubumun sonunda Allah Teâlâ'dan izzet,
saadet, zafer ve kurtulus temennisinde bulunuyorum.
Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Seyit brahim Sehristanî
Muzaffer A'lem'in Cevabı
Sayın Muzaffer A'lem, Seyit brahim Sehristanî'-
nin mektubunun cevabında söyle yazıyor:
Aziz dostum Sayın Seyit brahim Sehristanî
(Allah izzetini daimi kılsın)
ltifat ve duygu yüklü mektubunuz elime ulastı.
Vazifemize amel ettik ve kendimizi kusurlu biliyoruz.
Allah Teâlâ'dan degerli hacılara ve özellikle
kardes ve dostlara hizmet edebilme basarısı
vermesini istiyorum.
Baki'deki mutahhar kabirlerin tamiri için dinginlikle
çabalarıma devam edecegim. Zamanla basarıya
ulasacagımı ümit ediyorum. Elbette imanlı
kardeslerin ve büyük âlimlerin duası sarttır. SüpBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 137
hesiz hedefimizin Allah Teâlâ'nın ve O'nun mukaddes
velilerinin kabul konusu olması hasebiyle
er ya da geç maksada ulasmayı ümit ediyoruz. Allame
Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin lütuf ve
merhametlerinden dolayı sonsuz sükranlarımı arz
ediyor ve kendisine olan sevgi ve saygılarımı iletmenizi
rica ediyorum.
Meslektaslarım Raid Bey ve Seriat Bey sizin
muhabbetinizden ötürü tesekkür ediyor, size selamlarını
sunuyor ve Hz. Seyyidü's-Süheda'nın
(a.s) Mutahhar Harem’inde dua buyurmanızı istiyorlar.
Yalanlamanın Akabinde Olayın Takip Edilmesi
Suudi Devleti'nin olayı yalanlamasına ragmen
Muzaffer A'lem'in Suudi Devlet yetkilileriyle yeniden
görüsmeleri gündeme gelir.
Muzaffer A'lem'in 04.04.1952 tarihli 17. raporunda
Dısisleri Bakanlıgı Birinci Siyaset dari Birimi'ne
hitaben:
Gizli dari Bürosu
Sayı: 17
Tarih: 04.04.1952
Gizli
Dısisleri Bakanlıgı-Siyasi Birinci dari Birimi
28.03.1952 tarihli ve 11 sayılı gizli rapora tabi
olarak ve 20.03.1952 tarihli ve 498 sayılı gizli
rapora dayanarak Dısisleri Bakanlıgı'na arz edilir:
138 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Son zamanlarda yüce makam sahibi Emir Abdullah
Faysal'la (Hicaz Saltanat Veliahdı ve ç sleri
ve Kalkınma Bakanı) görüsme fırsatı buldum
ve Suudi Devleti'nin, Baki Mezarlıgı'nın tamir
edilme konusunu yalanlaması hakkındaki sikâyetimi
dile getirdim.
Kendileri söz konusu yalanlamanın Irak gazetelerinde
Baki'deki imamların kabirlerinin yeniden
yapılandırılmasına dair yayınlanan haberle alakalı
oldugu; duvar ve sundurma yapılmasıyla ilgili
onayın varlıgını sürdürdügü ve yalanlamanın bu
projenin gerçeklesmesinde hiçbir degisim yaratmayacagı
cevabını verdi. Bununla birlikte sözlerine
sunları ekledi: "Biz önceden söylemistik ve
simdi de tekrarlıyoruz; Baki'deki imamların kabirlerinin
tamir edilmesini Suudi Devleti onaylayamaz,
zira mezhebi inançlarla uyusmamaktadır ve
bizim mezhep âlimlerimiz bu isi kabul etmezler."
Bu müzakere, davetli oldugumuz misafirliklerin
birisinde gerçeklestigi için daha fazla sohbet
etme ortamı olmadı. Gelecekte ranlıların Baki'ye
sundurma ve duvar yapılmasında mali yardımlarını
gündeme getirmek için Emir Abdullah Faysal'-
dan daha genis görüsme fırsatı alacagımı ümit
ediyorum.
Baki'deki imamların (a.s) kabirlerinin tamiri
veya sundurma ve duvar yapımı dısında diger seyler
hakkında Suudi Devleti'nin onayı konusuna
gelince sunları arz etmek istiyorum:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 139
Hali hazırda bu dogrultuda hiçbir alt yapı yoktur
ve bu ugurda yapılan her türlü çaba ve gayretler
bir netice vermemistir. Hakikaten, simdilik
Suudi Devleti sundurma ve duvar yapımı dısında
diger faaliyetlerin onaylanmasına hazır degildir,
gerek Emir Faysal, gerek Emir Abdullah Faysal
ve gerekse Suudi Devleti'nin üst düzey yetkilileri
defalarca Suudi Devleti'nden böyle bir onayın alınamayacagını
tekit etmisler ve tekit etmeye de
devam etmektedirler.
Kendim bizzat yakından sahidim ve siz de biliyorsunuz
ki; Suudi Arabistan Devleti üzerinde
Vahabi âlimlerinin nüfuzu çok etkilidir. Vahabilerin
her sehirde 'Emri bi'l Maruf" adında devletten
maas alan heyetleri var. Söz konusu bu heyetler,
dinle uyusmayan (gerçekte Vahabi inancıyla örtüsmeyen)
her türlü faaliyetlerin önünü almakla
görevlidirler; hatta gümrük mallarını da gözetim
altına alarak kendi inançlarıyla çelisen kitap, sinema
filmleri, gramofon ve bu türden malların
tamamının ülke içine girmesine müsaade etmemektedirler.
Suudi Devleti'nde bu tür seylere rastlanıyorsa
bunların tamamı kaçak ve gizli olarak
ülkeye sokulmaktadır. Birkaç hafta önce Cidde'de
bir sahsın evine sinema kurdugunu ve diger sahısların
gizlice oraya giderek para karsılıgında film
izlediklerini tespit etmisler, sonuçta çabucak söz
konusu sahsın evine giderek film aletleri ve filmlerin
tamamını almıslar; halkın gözü önünde
yakmıslar ve ev sahibini de cezalandırmıslardı.
140 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Bundan ötürü var olan bu durumda onların
onaylarının alındıgı bu miktarla yetinmeli ve
olumlu getirisi olmayacak girisimlerden sakınılmalıdır.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Emir Abdullah Faysal'la Görüsme
Gizlilik sayısı: 21
Tarih: 11.04.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı-Birinci Siyasi dari Birimi
04.04.1952 tarihli 17 sayılı gizli raporun ekinde
arz edilir:
çinde bulundugumuz ayın Çarsamba günü
ögleden sonrası önceden tayin edilen vakit esasınca
Hicaz Saltanat Veliahdı ve çisleri ve Kalkınma
Bakanı Emir Abdullah Faysal'la görüsme
gerçeklesti. Bu görüsmede ranlı Mühendis Hacı
Rıza Mihr Ayin'in, Baki'ye sundurma ve duvar
yapımına gözetmenlik ve kılavuzlugu için Konsolosluk
tarafından görevlendirilmesi yeniden onaylandı
ve Sayın Bakan Emir Abdullah Faysal'ın söz
konusu mühendisin islerinin kolaylastırılması için
Medine yerel sorumlularına mektup yazması kararlastırıldı.
ran milletinin yapılacak bu insaata yardımına
gelince; bizzat kendim böyle bir önerinin kabul
edilmeyecegini öngörmüstüm. Zira Hz. PeygamBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 141
ber'in (s.a.a) Mutahhar Harem'inin tamirinde Melik
Abdülaziz b. Suud'un Mısır ve diger dünya
Müslümanlarının yardım taleplerini reddetmesi
benim bu öngörümü güçlendiriyordu. Buna ragmen
söz konusu bu yapılanmada ülke insanlarımızın
temiz duygularını açıklayarak ranlıların bu
hayır iste yardım etmelerinin onlar için iftihar
kaynagı olacagını söyledim.
Yüce Emir Abdullah cevaben söyle buyurdular:
Bu yardım etmeye degmeyecek küçük bir istir
ve bizler burada slam âleminin hizmetçisiyiz. Sizinle
bizim paramız arasında hiçbir fark yoktur ve
daha büyük projelerin yapımı konusunda ran
milletinin yardımlarından faydalanmayı ümit ediyorum.
Böylelikle Emir Abdullah yumusak bir üslupla
ve kibarca özür dileyerek bu talebimizi reddetti.
Konsoloslugun Zahmetlerinden Ötürü
Tesekkür Bildirisi
Bu görüsmeden sonra 04.04.1952 tarihli ve
5376/432 sayılı ve ( ran) Konsoloslugu'nun zahmetlerini
takdirle yâd eden ve bu konuda daha
basarılı olmaya tesvik eden mektup elimize ulastı.
Ben kendi adıma ve bu konsoloslugun tüm çalısanları
adına gösterdiginiz ilgi ve alakadan ötürü
takdir ve tesekkürlerimi arz ediyorum. Bu konsolosluk
fırsatlardan yararlanarak imkânlar dâhilinde
daha güzel sonuca ulasma dogrultusunda gayret142
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
lerine devam edecektir. Ancak bu konsolosluk,
Vahabilerin ve Necd âlimlerinin tutuculuklarını
körükleyecek sohbetlerden kaçınılması ve bunun
radyo ve televizyona yansıtılmaması kanaatini tasımaktadır.
Baki'ye yapılması kararlastırılan duvar ve sundurma
projesinin gönderilmesine gelince; ranlı
mühendis Sayın Hacı Rıza bu konsolosluk tarafından
projenin hazırlanmasında yer alacagı için
söz konu projenin size gönderilmesinde herhangi
bir sakınca olmayacaktır. Hali hazırda bu konsolosluk,
Emir Abdullah'ın projenin uygulanması
dogrultusunda hükmetmesiyle birlikte fırsattan
faydalanılarak mühendisin, Medine-i Münevvere'-
ye getirilip bir an önce insaatın baslatılması için
söz konusu iki yüz liranın Hac Daimi Komisyonu
bütçesinden veya mümkün olan her kaynaktan
temin edilerek bir an önce gönderilmesini beklemektedir
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Yukarıda yazılı rapor, 27.01.1952 tarihli ve 11
numaralı gizli mektup üzerine Sahinsahî (Sahlık)
Bakanlıgı'nın bilgilendirilmesi için yazılıp takdim
edilmistir.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Dısisleri Bakanına Yöneltilen Soru
Bu esnada Sena Meclis Senatörü Sayın Dr. Metin
Defterî, mecliste o zamanın Dısisleri Bakanına bir
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 143
soru yönelterek sorusunun cevaplandırılmasını istedi.
Dısisleri Bakanı Dr. Kazimî de 10.04.1952 tarihinde
Cuma günü Sena Meclisine katılarak açıklamalarda
bulundu. Açıklamayı içeren belgenin metni söyledir:
Birinci Siyasi dari Birimi
Sayı: 69
Tarih: 28.03.1952
ran Sahlık Konsoloslugu
Cidde
Geçtigimiz günlerde Sena Meclisi, masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamiri konusunda Dısisleri
Bakanı'na soru yöneltilmisti. Simdi
10.04.1952 tarihinde Cuma günü Sena Meclisi
toplantısında konuyla alakalı verilen cevabı Sahinsahî
Konsoloslugu'nun bilgilerine sunulması için
gönderilecektir.
Dısisleri Bakanı
Dısisleri Bakanlıgı
Sayın Dr. Metin Defterî'nin, Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamirine yönelik sordugu
sorusuna cevap unvanında simdiye kadar
Dısisleri Bakanlıgı'nın bulundugu girisimleri özetle
bilgilerinize arz ediyorum:
Baki'deki mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin
tamirine yıllardır ran milleti ve devleti ilgi ve alakalarını
ortaya koymus ve geçmis yıllardan beri
sürekli böyle bir seyin gerçeklesmesinin beklentisi
içinde olmustur. ran'ın ülke dısı temsilcilikleri
144 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
pek çok problem ve engellerin varlıgıyla birlikte
uygun oldugu tüm zaman zarfında Suudi Arabistan
Devleti'ndeki etkili yüksek makamlarla irtibata
geçerek bu konunun önemini hatırlatmıslardır.
Mısır Konsolosu Sayın Destî Bey'in girisimleri
bunun bir örnegidir. Sayın Destî Bey 1950 yılında
Hicaz Saltanat Veliahdı ve Ülke Dısisleri Bakanı
Emir Faysal'la görüserek raporu esliginde var
olan sorunları ran Dısisleri Bakanlıgı'nın bilgilerine
sunmustur.
Ben de son yılda önceki basarısızlıklardan
ümitsizlige düsmeden Cidde'ye gönderdigim yeni
bakana, Baki'deki mübarek kabirlerin tamiri hakkında
her türlü ciddi girisimlerde bulunması için
birkaç ay zarfında gerekli tüm talimatları verdim.
Bu son günlerde ran'ın Cidde temsilcisi, Saltanat
Temsilcisi ve Dısisleri Bakanı Emir Faysal
ve Suudi Arabistan Bakanı Emir Abdullah'la görüsmelerinden
sonra söz konusu temsilcimiz ran
Devleti'nin Suudi Arabistan devlet yetkililerine bu
konu hakkında ciddi hatırlatmalarda bulunmustur.
Sonuç itibariyle bu girisimler ve önemli slami
toplantılarının bazılarında meseleye ilgi ve alaka
duyulması olumlu kanaatlerin olusmasına sebep
olmus ve Baki'deki mutahhar imamların (a.s)
kabirlerinin duvarlarının tamiri ve sundurmanın
yapılması dogrultusunda gerekli girisimlerde bulunması
için Medine yetkilisine lazım olan yönergeler
bildirilmistir. Bununla birlikte söz konusu
mesele bir süredir Harem-i Nebevi'nin etrafını
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 145
bosaltmakla mesgul olan Haremi Yapılandırma
dari Birimine bırakılmıs ve bu islerin yanı sıra
Baki Mezarlıgı'nı da ele almaları ve hatta Suudi
Arabistan'da ikamet eden ranlı mühendisin, Baki'deki
mamların kabirlerinin tamirine eslik etmesi
kararlastırılmıstır.
Elbette Dısisleri Bakanlıgı, Baki'nin duvarlarının
tamir edilmesi ve sundurma yapılmasını yeterli
görmemekte ve ‘Sahinsahî Cidde Konsoloslugundan’,
Suudi Arabistan Devlet yetkilileriyle görüsmelerini
sürdürmesi ve Suudi Devleti'nin her
seyden önce bu mesele üzerine yönelmesini isteyerek;
dünya Müslümanları, Sia âlemi ve ranlıların
beklenti içinde oldukları isteklerinin yerine getirilmesi
için gerekli girisimlerin hızlı bir sekilde
yapılması talebinde bulunması istenmistir.
Furuzanfer'in Dısisleri Bakanına Sorusu
Zamanın milletvekili Sayın Furuzanfer,
17.06.1952 yılında Sena Meclis Baskanı'na yeniden
soru yöneltiyor:
Asagıda açıklanan soruyu Dısisleri Bakanı'na
iletip Sena Meclisi'nde cevaplandırmasını talep
ediyorum.
Soru: Daha önce de söz konusu edilen Sia'nın
dört imamının mübarek kabirlerinin tamiri hakkında
bir girisimde bulunuldu mu?
Zamanın Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî cevaplandırıyor:
146 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Sayın Milletvekili Furuzanfer'in, mutahhar
imamların kabirlerinin tamiri konusunda sordugu
sorunun cevabında degerli milletvekillerinin dikkatini
10.04.1952 yılı oturumundaki Sayın Dr.
Metin Defterî'nin cevabındaki açıklamalarını dikkate
almalarını gerekli görüyorum:
O zaman da arz ettigimiz gibi son bir yılda
gerçeklestirdigimiz girisimlerin etkisiyle Baki'deki
mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin duvarlarının
tamiri ve sundurma yapılması konusunda Suudi
Arabistan yetkililerinin onayları alınmıstı. Ancak
mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin tamir
edilmesi diye bir karar alınmamıstı ki bundan
vazgeçilmis olsun. Su halde sorumlu olmayan sahısların
ister ran'da isterse Irak'ta böylesi bir
mübalaga içeren tavır sergilemeleri, bizim bekledigimiz
faaliyete zarar vermenin dısında bir seyle
sonuçlanmayacaktır. Dolayısıyla bu tür islerde
yetkili makamların açıklamalarının dikkate alınması
ve konuyla alakalı her türlü açıklamaların
Dısisleri Bakanlıgı'ndan istenmesinin çok iyi olacagı
kanaatindeyim. Böylelikle asıl yapılması gereken
is belirsiz kalmayacak ve baskalarının abartı
içeren görüsleri yanlıs anlasılmalara sebep olmayacaktır.
Yukarıdaki açıklamaları, önceki açıklamaları
dogrulama açısından muhterem beyefendilere arz
ediyorum:
Son zamanlarda da dikkate alınan isin gerçeklesmesi
için Sahinsahî Cidde Konsoloslugu'na yeBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 147
ni emirler verilmistir. Bu konunun razı olacagımız
bir neticeyle sonuçlanmasını ve gelecekte daha
büyük basarıların temelinin olusturulmasını ümit
ediyorum.
Muzaffer A'lem ile Emir Faysal'ın Yeniden
Görüsmesi
Sahinsahî Bakanı Muzaffer A'lem, 30.06.1952
tarihinde Hicaz Saltanat Veliahdı Emir Faysal'la yaz
mevsimi olması hasebiyle Taif'te yeni bir görüsme
yaparak raporunda sunları dile getirmistir:
Ben kendim Habes'e gitme münasebetiyle size
hem Allah'a ısmarladık demek istiyor hem de
20.05.1952 tarihli ve 1778 sayılı gizli mektubun
daveti geregince Basbakan Sayın Dr. Musaddık'ı
temsilen, Sayın Emir Faysal'la Baki'ye sundurma
ve duvar yapılması konusunda müzakerede bulunulması
için Emir Faysal'ın ran'a davet edilmesini
istiyorum… Taif'e giderek Emir Faysal'la görüsmeyi
zaruri görüyorum…
Faaliyetlerin Sonu
Görüsme ve müzakerelerin devam ettigi ve isbasına
gelen bir sonraki sahısların meseleyi artısı ve eksisiyle
takip ettigi sürecin sonunda, son yıllarda Baki'deki
imamların (a.s) kabirleri yakınına sundurma
yapılmıs, Baki giris koridorları mozaikle dösenmistir
ve Baki'nin önündeki alanın duvarları da yenilenmistir.
Ne var ki imamların (a.s) kabirlerinin yapımı ve
Baki'ye defnedilen diger sahsiyetlerin kabirlerinin
148 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
restoresinden bir haber çıkmamıstır.
Hali hazırda Sia'nın dört masum imamının ve
Sadr-ı slam'ın iftihar ettigi ve slam mezheplerinin
son derece saygı gösterdigi pek çok sahsiyetlerin kabirlerinin
yakıcı günesin, rüzgârın ve yagmurun altında
tehlikeyle karsı kalması, burasını ziyaret eden
kimseleri derinden sarsmakta ve herkesi bir çözüm
yolu bulmaya davet etmektedir.
Bu sorunun halledilmesi için slam ülkeleri baskanlarının,
slam mezhepleri tabilerinin ve slami
parti ve gruplarının Suudi Devlet yetkililerinden,
Baki'nin içinde bulundugu garip durumdan kurtararak
bu mezarlıgı slam tarihinin ölümsüz bir eseri
olacak sekilde ihya edip korumaları dogrultusunda
girisimde bulunmaya çagırmalarını ümit ediyorum.
Konuyla alakalı daha fazla inceleme yapmak isteyenler
için Sayın Ali Muhakkik'in hazırlayıp sundugu
Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi kitabından
birkaç belgeyi daha naklediyorum:
Belge tarihi: 16.08.1943
Gönderen: ran Kahire Baskonsoloslugu
Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: Baki'deki yapı ve kabirlerin tamir edilmesi
Sayı: 135 gizli
Dısisleri Bakanlıgı
12.07.1943 tarihli ve 2100 sayılı Sahinsahî
Bakanlıgı'nın, Medine-i Münevvere'deki yapı ve
kabirler hakkında Hz. Ayetullah Kummî'nin Alâ
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 149
birler hakkında Hz. Ayetullah Kummî'nin Alâ
Hazret'ten istegini dile getiren mektup elimize
ulastı. Suudi Arabistan Devleti'nin, Ayetullah
Kummî'nin istegi dogrultusunda amel etmeyecegini
bilmeme ragmen bu meselenin ilerleme kaydetmesi,
söz konusu mübarek kabirlerin durumunun
iyilestirilmesi ve degerli âlimlerin beklentilerinin
yerine getirilmesi için Suudi Arabistan
Konsolosuyla66 görüsmede bulundum. ran ile
Suudi Arabistan devletinin iyi iliskileri ve slam'ın
her iki milletini birbirine bagladıgı hakkında uygun
bir ön konusmadan sonra ranlıların, tüm
Müslümanların Kabesi Mekke-i Muazzama'ya ve
Peygamber Ekrem'in kabrinin yer aldıgı Medine-i
Münevvere'ye fevkalade bagının oldugunu açıklayarak
sunları ifade ettim:
Sizin de bildiginiz gibi Alâ Hazret Melik b.
Suud'un Hicaz'a gelmesiyle Baki'deki imamların
kabirleri üzerindeki yapılar viran edildi. slam büyükleri
ve slam âleminin iftihar duydugu sahıslara
ait olan bu kabirlerin zamanla tamamen ortadan
kalkması ve bu kabirleri diger kabirlerden
ayıracak hiçbir alamet ve isaretin olmayısından
korkulmaktadır. Suudi Arabistan Devleti uygun
görürse, ran Devleti ve tüm ran milletinin bu
mübarek kabirleri tamir etmeleri onlar için büyük
bir iftihar vesilesi olacaktır.
66-Söz konusu sahıs Necd bedevilerinden olup tutucu bir
Vahabidir. (Belgenin ekinde açıklamada bulunulmustur.)
150 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Söz konusu sahıs sunları ifade etti:
mamların kabirleri üzerinin yapılandırılması
sahih hadislerde kesinlikle yasaklanmıs ve bu is
seriata aykırıdır! (Kendi sözünü teyit eden hadisleri
söyledi). Bununla birlikte hangi kabrin hangi
sahsa ait oldugu belli olacak sekilde kabirlerin etrafı
çakıl taslarıyla kaplanmıstır. Dolayısıyla söz
konusu ettiginiz kabirlerin digerlerinden ayıracak
bir girisimde bulunulması yersizdir!
Bunun karsısında su cevabı verdim:
Elbette bu istegin uygulanmasında seriatın
emirlerinin tamamı icra edilmelidir. Seriata ve seriat
emirlerine tamamen baglı olan ran Devleti
kesinlikle seriatın karsısında yer alan bir istekte
bulunmaz. Çesitli mezhepler arasında slam'ın ilkeleri
konusunda ihtilaf yoktur, ancak fer'i meselelerde
âlimler arasında ihtilaflı görüslerin olması
mümkündür. Peygamber'in hadislerinin sahih ya
da sahih olmadıgının belirlenmesinde de görüs
farklılıgı vardır. Sonuç itibariyle bu farklı görüsler
arasında Mısır, Irak, ran, Suriye, Afganistan gibi
Müslüman ülkelerin âlimleri büyük sahsiyetlerin
kabirleri üzerinin yapılandırılmasını söz konusu
kabirlerin seriatın öngördügünün ötesinde kutsamanın
dısında seriatın karsısında bilmiyorlar.
Biz böyle bir sey isterken kabirler üzerine küçük
bir yapının yapılmasıyla kabirlere defnedilen sahısların
belirlenmesini hedeflemekteyiz. Elbette
söz konusu kabirlerin üzerinde yakın tarihe kadar
kubbeler vardı ve bunların viran edilmesi üzerinBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 151
den henüz birkaç yıl geçmedi. Dolayısıyla zikri
geçen kabirler herkes tarafından bilinmesine ragmen
zamanla bu kabirlerin zihinlerden silinmesi
mümkündür.
Suudi Baskonsolosu cevaben söyle dedi:
Elbette seriatın izin verdigi ölçülerde Sahinsahî
Devleti'nin istegiyle onaylanacaktır. Ancak sunu
eklemeliyim ki kabirlerin etrafına tas dösenip kabir
tası vesilesiyle kabirlerin belirlenmesinin ser'i
açıdan sakıncası yoktur, ancak bunun ötesinde
kabirlerin yapılandırılması Suudi Arabistan Devleti'nin
resmi mezhebi olan Vahabi mezhebince
yasaktır. Her halükarda seriatın izin verdigi ölçülerde
bu isin icrasının masrafları da Suudi Arabistan
Devleti'ne ait olacak ve bu isin gerçeklesmesinde,
baskalarının giderleri karsılamasına asla izin
verilmeyecektir.
Bu söylesiler ve ısrarların sonucunda; Suudi
Arabistan Dısisleri'ne verilmek üzere, Suudi Arabistan
Baskonsoloslugu'na konuyla alakalı istegimizi
bildiren bir mektubun yazılması kararlastırıldı.
Söz konu bu mektup hazırlandı ve gönderildi.
Bu sekilde bir sonuca ulasılacagını düsünmüyorum.
Bu sene Hicaz ve Mekke'ye gitmeme izin
veriniz; babasına kıyasla daha açık bir zihniyete
sahip olan Saltanat Veliahdı ve Dısisleri Bakanı
Emir Faysal'la görüsüp Allah'ın yardımıyla bir neticeye
ulasabilirim.
152 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Gitmemi kararlastırırsanız yolculuk öncesi
masrafların karsılanabilmesi için gerekli meblagın
havale edilmesi gerekir.
ran Konsolosu
Mahmut Cem
Tarih: 29.08.1943
Gönderen: ran Kahire Konsoloslugu
Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: bni Suud'un Baki'deki mezarların tamirine
dair verdigi sözün takip edilmesi
Sayı: 140-Gizli
Dısisleri Bakanlıgı
16.08.1943 tarihli ve 135. Gizli Hicaz raporuna
tabi olarak Sahinsahî Bakanlıgı'nın Medine-i
Münevvere'deki yapı ve kabirler hakkında Hz.
Ayetullah Kummî'nin istegini dile getiren mektuba
dair arz edilir:
Sizin de bildiginiz gibi Vahabilerin Mekke'ye
girmelerinden ve henüz Sultan bni Suud'la Hüseyin'in
oglu Melik Ali arasında savasın devam ettigi
bir zamanda, bazı mübarek kabirlerin viran
edilmesi haberinin elimize ulasmasından sonra
Sahinsahî'nin Mısır Konsolosu Sayın Gaffar Celal,
Sahinsahî Devleti tarafından meselenin ele
alınıp gerekli müzakerelerin yapılması için Hicaz'a
gitmekle görevlendirildi. Sayın Celal'in yapacagı
görüsmelerde tercümanlık yapması için Hicaz'a
giden ran Kahire Konsoloslugu'nda muhasebecilik
görevini icra eden Sayın Muhammed Rıza
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 153
Gülistanî sunları kaydediyor: Hatırladıgım kadarıyla
Sultan bni Suud'la bazı mübarek kabirlerin
(Hz. Hatice ve diger bazı kabirler) viran edilmesi
konusunun islendigi müzakereler esnasında bni
Suud özür dilemis ve Sahinsahî Devleti'nin istemesi
durumunda yıkılan kabirlerin tamirinin
önünü almayacagı vadinde bulunmustu.
O zamanlarda Büyük Saltanat Veliahdı olan
bn-i Suud'un, Yüce Pehlevi'yi muhatap alarak
yazdıgı yazısmaların aynısı 17.11.1925 tarihli ve
230 sayılı raporun ekiyle birlikte Dısisleri Bakanlıgı'na
gönderilmistir. (Mektubun bir nüshası, konu
hakkında daha çok bilgilendirilmeniz açısından
ekte hizmetinize takdim edilir.) Raporun
metni söyledir:
Elinizde olan dosyalara müracaat edilerek, Melik
b. Suud'un sözüne dair gerçekten dogru bir
belge varsa, daha sonra bu belgeden istifade
edilmesi için var olan belgenin ekiyle birlikte söz
konusu belgeyi Konsoloslugumuza göndermenizi
temenni ediyorum.
ran Kahire Konsoloslugu
Belge tarihi: 13.01.1954
Gönderen: Dısisleri Bakanı
Alan: ran Kahire, Karaçi ve Cidde Baskonsoloslukları
Konu: Baki'deki kabirlerin tamiriyle alakalı
haberlerin bildirilmesi
Sayı: 38716/3074
154 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ran Kahire Baskonsoloslugu
ran Karaçi Baskonsoloslugu
ran Cidde Baskonsoloslugu
Bilindigi üzere slam ülkeleri ve özellikle ran,
daha önceden de Suudi Arabistan yetkililerinin de
onayladıgı gibi Medine sehrindeki mübarek kabirlerin
tamir edilmesi; Baki Mezarlıgı'nın etrafının
sundurmayla çevrelenmesi ve Baki alanı içinde
küçük bir mescidin yapılması için yıllardır çaba
sarf etmistir. Ancak Suudi Arabistan yetkilileri,
sürekli çesitli sebep ve bahanelere basvurarak ne
kendisi bu isi yapmıs ve ne de diger slam ülkelerinin
kendi imkânlarıyla söz konusu insaata baslamalarına
izin vermistir.
Son zamanlarda güvenilir haber ajanslarının
bildirdigine göre; Afganistan Basbakanı'yla Suudi
Arabistan yetkilileri, geçen yıl hac mevsiminde
görüsmüslerdir. O yıllarda Saltanat Veliahdı makamıyla
ülkenin idari islerinin üstlenen Suudi Arabistan
Padisahı, Afganistan Basbakanı'na açıkça
bu dogrultuda faaliyet göstermesi için söz vermistir.
Suudi Arabistan yetkililerinin, yıllardır Sahinsahî
Devlet temsilcilerine kolaylık gösterecegi sözü
vermesi ve diger slam ülkelerine de bu dogrultuda
vade gösterisinde bulunmasına ragmen simdiye
kadar hiçbir sözüne amel etmemelerinden, hedeflerinin
sadece olayı geçistirmek oldugu anlasılmaktadır.
Dolayısıyla görüsülmesi mümkün
olan makamlar esliginde derin arastırma yapılmaBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 155
sını ve Suudi Arabistan yetkililerinin verdikleri
sözlerine gerçekten amel etmeleri durumunda gelismeleri
bildirmenizi ve daha önceki gibi tekrar
meseleyi geçistirmek hedefleri varsa, bundan bizi
haberdar etmenizi rica ediyorum.
Dısisleri Bakanı
Ek:
Daimi Hac Komisyonu'nun önceki üyeleriyle
Ayetullah Nuri'nin gözetiminde ve Sayın…evinde
yapılan olaganüstü toplantıda bu arastırmanın
gerçeklesmesi onaylanmıstır.
Belge Tarihi: 13.10.1962
Gönderen: ran Cidde Konsoloslugu
Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: Baki'deki mamların Kabirlerinin Zarihi
(Türbesi)
Sayı: 1039
Dısisleri Bakanlıgı
Birinci Siyasi dari Birimi
19.12.1340 tarihli ve 22689/3843/1 sayılı Sayın
Hüseyin Emin'in mektubuna yöneliktir. Mektubun
ekinde daha önce Sayın Hüseyin Emin'in
babası merhum Muhammed Ali'nin (Hac Eminü's-
Saltanat) Baki'deki (a.s) imamların kabirleri
için Medine'ye zarih gönderdigini ve yerlerine
yerlestirilen bu zarihlerin Suudi Arabistan yetkilileri
tarafından toplatılarak bir tarafta saklandıgını
bilgilerinize sunarak arz ediyorum:
156 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Konsolosluk, ranlıların Medine'deki hac ve
mesken sorumlusu Sayın Seyit Mustafa Attar'a
meseleyi yazılı olarak sunmasını istemistir. Bununla
birlikte Sayın Hüseyin Emin 03.09.1962 tarihli
mektubunda zarihin bir zarar görmeksizin
Sayın Attar'ın eline ulastıgı bildirmis ve ondan
meseleyi arastırarak çabucak Konsoloslugu bilgilendirmesini
istemistir.
Hali hazırda Sayın Seyit Mustafa Attar'ın elimize
ulasan mektubu tercüme edilerek daha fazla
istifade etmeniz için size gönderilecektir. Sizin de
bildiginiz gibi Sayın Seyit Mustafa Attar bu konu
hakkında hiçbir bilgisinin olmadıgını söylememektedir.
Büyük Konsolos-Ziyaddin Garip
Belge tarihi: 16.02.1971
Gönderen: Birinci Siyasi dari Birimi
Alan: Dısisleri Bakanlıgı Yetkilileri
Konu: Baki'deki kabirlerin tamiri konusunda
Arabistan'ın ran Konsolosluguyla Müzakeresi
Sayı:
Rapor:
Zatı âlinizin emri dogrultusunda, bir grup Pakistan
din âlimlerinin istegi üzere Cennetü'l-Baki'-
deki mutahhar kabirlerin tamiri konusunda (Konu
sayısı 10651, 16.02.1971 tarihinde Büyük Millet
Meclisi Baskanı'nın Dısisleri Bakanı unvanıyla)
Suudi Konsoloslugu yetkilileriyle düzenlenen toplantıya
dair bilgiler arz edilir:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 157
Suudi Arabistan Konsolosu Sayın Abdülaziz
el-Akil'in söz konusu toplantıda olmayısını dikkate
alınarak konsolosluk atasesi Dısisleri Bakanlıgı'na
çagrıldı ve bu gün saat 11:30 sabahı benimle
görüstü.
Bu görüsmede Baki'deki mübarek kabirlerin
tamiri hususunda Sia âlimleri, ran ve Pakistan
din âlimleri cemiyetinin görüsleri Suudi atasesine
bildirilerek Sia âleminin kalbi istekleri olan Baki'-
deki mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin tamir
edilmesine yönelik izin çıkarması hatırlatıldı. Zira
Baki'deki mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin
durumu milyonlarca Sia'nın kalbini derinden yaralamaktadır.
Sayın el-Akil söyle dedi:
"Baki Mezarlıgı'nın; kapısı, duvarı, koruma görevlisi
ve temizlikçisi vardır, ancak kabirler üzerinde
Siaların istedigi anlamda türbe yoktur ve
Vahabi fırkasının itikadı geregince kabirler üzerinde
türbelerin olmaması gerekir. Vahabi itikadına
göre kabirler üzerine isim yazılıp alamet bırakılması
haramdır. Keza kabirlerin yerden yüksek
olmaması gerekir ve bundan dolayıdır ki hatta
Suudi Arabistan Devleti'nin kurucusu yüce makam
Melik Abdülaziz b. Suud'un kabri de bu sekilde
belirsizdir. Elbette Baki'ye defnedilenlerin
kabri belirlidir, ama onun kabri belli degildir; isim
ve alametten yoksundur. Vahabi mezhebine
uyanların kabirleri de aynı sekildedir.
158 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Dolayısıyla Sia dinsel camiasının isteginin yerine
getirilmesi düsünülemez, zira bu dogrultuda
yapılacak girisimlerin tamamı Vahabi âlimlerinin
siddetli muhalefetiyle karsı karsıya kalacaktır."
Suudi Arabistan Konsolosluk Atasesi sözlerine
sunları ekledi:
"Sia ruhaniyeti camiasının bu istegi yeni degildir,
ne var ki bu istekler karsısında hiçbir zaman
girisimde bulunulmamıstır. Bununla birlikte konuya
dair Dısisleri Bakanlıgı tarafından bizim
konsoloslugumuza vermek istediginiz bir yazı
varsa, ben yetkili makamlara yansıtırım, ancak cevap
olumlu olmayacaktır."
Bununla birlikte ben sunu hatırlattım:
"Sia âlimleri Baki'deki mübarek kabirler üzerine
kümbet yapılmasını degil, viran edilmis mübarek
kabirlerin tamir edilmesini söz konusu ediyorlar."
Sayın el-Akil söyle yanıtladı:
"Baki Mezarlıgı kesinlikle harap edilmemistir,
daha önce de söyledigim gibi kapısı, duvarı, koruma
görevlisi ve temizlikçisi vardır. Sialar kabirlerin
tamiri adı altında Baki'yi kendi sorumluluklarına
almayı hedefliyorlar ki bu, Vahabilerin
inancına aykırıdır. Ancak söyledigim gibi konuyla
alakalı yazılı bir isteginiz varsa ben baglı oldugum
makamlara yansıtırım."
Elbette bu konuda yazılı istekte bulunulması
Dısisleri Bakanlıgının görüsüne baglıdır. Ancak
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 159
Suudi Konsolosluk Atasesiyle yapılan konusmalardan
böyle bir yazılı istegin olumlu bir netice
vermeyecegi anlasılmaktadır ve daha önceki girisimler
bunu açıkça ortaya koymustur.
Saygılarımla
Birinci Siyasi dari Birim Baskanı
Kasimî

SON NOKTA
Sia'nın büyük âlimleri ve Ehlibeyt (a.s) takipçilerinin
uzun yıllardır Baki'nin yapılandırılmasına dair
gayretleri devam etmis ve bu konu defalarca ran ve
Suudi Arabistan'ın siyasi yetkilileri arasında söz konusu
edilmistir. Ancak maalesef simdiye kadar alınması
gereken olumlu bir sonuca ulasılmamıstır.
Vahabiler kendi inançlarında ısrar ederek tahrip faaliyetlerini
arttırmıslardır. Son birkaç yıl zarfında basamakların
önüne demir parmaklık koyarak kadınların
Baki'nin giris kapısından öteye gitmelerini engellemisler
ve Baki'nin asagı kısmında yer alan bölüme
muhafız görevlendirerek ziyaretçilerin oturup ziyaretname
okumalarının önünü almıslardır.
Diger taraftan kabirlerin etrafına yerlestirilen cahil
fertler, çirkin ve nezaketten uzak sözlerle ziyaretçilerle
dalga geçmektedirler. Bu davranıslar Peygamber
Ekrem'e (s.a.a) uyarak Baki Mezarlıgı'na ziyarete
giden ve Sadr-ı slam'daki çehrelerle asina olup burada
defnedilenleri kendilerine örnek almak isteyen
kimselerin kin ve nefretini çogaltmaktadır.
162 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Hâlbuki büyük taklit mercileri kabirlerin tamir
edilip üzerine kümbet yapılmasını vacip bilmekte ve
barısçıl yöntemlerle kabirlerin üzerine kümbet ve
türbe yapılması için mam'ın (a.s) hakkından (Humus'un
bir miktarından) kullanılmasını caiz bilmektedirler.
Büyük taklit mercilerin bir kısmına "Baki'deki
masum imamların (a.s) kabirlerinin tamir edilmesi
için çabalamak gerekir mi?" seklinde yöneltilen soruya
söyle cevap vermislerdir:
Ayetullah Fazıl Lenkerânî: Barısçıl bir üslupla
çaba sarf edilmesinin sakıncası yoktur, bilakis Müslümanların
tamamına farzdır.
Ayetullah Mekârim Sirâzî: Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamir edilmesi farz-ı
kifâyedir.67
Ayetullah Safi Gulpayagânî: mamların Kabirlerinin
(a.s) yenilenmesi slam'ın nisanelerindendir ve
bu kabirlerin korunup tamir edilmesi farzlar arasında
yer alır.
Ayetullah Sistânî: Baki'deki mamların kabirlerinin
ser'i hukukun sarf edilmesiyle yapılandırılması,
ser'i hâkimin izniyle caizdir.
67-Sunu hatırlatmak gerekir ki; Ayetullah Mekârim Sirazî
ser'i gelirlerin böyle bir yapıda harcanmasını adil bir müçtehidin
gözetiminde olması dâhilinde caiz bilmistir.
Son Nokta K 163
Ayetullah Seyit Kazım Hâirî: Bu dogrultuda
gösterilen gayretin ilahi nisanelerin yüceltilmesi oldugunda
süphe yoktur, o halde imkânlar dâhilinde
Baki'nin yapılandırılması son derece uygun bir hareket
olacaktır.
Müslümanların hasretinin bitecegi, Baki Mezarlıgının
nefis ve Müslümanların sanına yakısır bir sekilde
restore edilecegi ve Peygamber Ekrem'in (s.a.a)
yemyesil ve nurani kubbesinin kenarında zümrüt gibi
parlayacagı o günün gelmesini arzu ediyoruz.
RESIMLERLE BAKI MEZARLIGI
Baki'nin ana giris kapısı.
Baki'nin eski penceresi.
Resimlerle Baki Mezarlıgı K 165
Baki Kabristanlıgı'nın eski görünümü.
Baki Kabristanlıgı'nın iç görünümü.
166 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Baki Kabristanlıgı'nın eski hali.
Baki'deki kabirlerin kubbe ve türbeleri.
Resimlerle Baki Mezarlıgı K 167
Baki'deki kabirlerin iç görünümü.
Baki Kabristanlıgı'nın iç görünümü.
168 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Baki ve Yesil Kubbe'nin görünümü.
Askla yapılan ziyaret.
Resimlerle Baki Mezarlıgı K 169
Baki merdivenlerinin kapalı kapısı.
Baki Güvercinleri.
170 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ziyaret askı.
Baki Gölgeligi.
Resimlerle Baki Mezarlıgı K 171
Baki'nin garipligi.
Baki'nin mazlumiyeti.
-------------------------------------------------


 
 
"! # $% & '! ( ) * +,- . / 0 1 (2
Bismillahirrahmanirrahim
el-Hamdu lillâhi rabbil âlemîn ve
sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve
âlihit tâhirîn ve ashâbihil muntecebîn.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Allah'ın salâtı efendimiz Muhammed'e (s.a.a),
onun tertemiz Ehlibeyt'ine (a.s) ve seçkin ashabına
olsun.
Bu eser, Yüce Rehberlik Makamı Ayetullah
Hameneî'nin Hac Temsilcisi ve )ran Hac Organizasyonu
)sleri Baskanı Dr. Gazi Asker'in kararıyla,
)ran Hac ve Ziyaret Arastırma Merkezi tarafından
basılmıstır.
Adres:
Hac ve Ziyaret Arastırma Merkezi
Sümeyye Cad. 26-28. Sokak arası, No: 472
P.K: 37175-1113
KUM- RAN
Tel: +98 (025) 37740800
Fax: +98 (025) 37743155
Web: http://phz.hajj.ir/
Email: info@hajj.ac.ir
BELGELER N D L YLE
BAK 'N N TAHR B VE
YEN DEN NSASI
Seyit Ali Gazi Asker
Çeviri:
Sadık Altın
Tashih Takbik:
Mehdi Can

çindekiler
Giris ............................................................................................ 9
slam Tarihinin Hazinesi................................................... 15
Bakî'de Defnedilenler ......................................................... 19
1. mam Hasan b. Ali (a.s)...................................................... 19
2. mam Zeynelâbidin Ali b. Hüseyin (a.s) .......................... 20
3. mam Muhammed b. Ali b. Hüseyin (a.s) ....................... 20
4. mam Cafer b. Muhammed es-Sadık (a.s) ....................... 21
Abbas b. Abdülmuttalip ......................................................... 21
Fatıma Binti Esed.................................................................... 23
Allah Resulü'nün (s.a.a) Çocuklarının Kabirleri ......... 24
Zeynep ...................................................................................... 24
Ümmü Kulsum........................................................................ 24
Rukayye..................................................................................... 24
brahim ..................................................................................... 25
Baki'ye Defnedilen Peygamber'in (s.a.a) Esleri ......... 27
1. Ümmü Seleme ..................................................................... 27
2. Zeynep binti Cahs (Peygamber'in Halasının Kızı) ......... 27
3. Mariye-i Kıbtiye................................................................... 27
4. Zeynep binti Huzeyme....................................................... 27
5. Ebu Bekir'in Kızı Ayse ....................................................... 28
6. Ömer b. Hattab'ın Kızı Hafsa ........................................... 28
7. Ebu Süfyan'ın Kızı Ümmü Habibe .................................. 28
8. Cüveyriye binti Haris .......................................................... 28
9. Safiye ..................................................................................... 29
10. Zem'a b. Kays'ın Kızı Sevde............................................ 29
11. Zeyd Kızı Reyhane............................................................ 30
Peygamber'in Halalarının Kabirleri................................ 31
Abdulmuttalib'in Kızı Safiye.................................................. 31
Abdulmuttalib'in Kızı Atike................................................... 31
Faziletli Diger Kadınların Kabirleri................................. 33
1. Ümmül Benin ...................................................................... 33
2. Halime-i Sa'diyye ................................................................. 33
Bakiye Defnedilen Diger Sahıslar.................................... 35
1. Akil b. Ebu Talib................................................................. 35
2. Abdullah b. Cafer ................................................................ 36
3. Muhammed b. Ali ( bn-i Hanefiyye) ................................ 36
4. Ebu Süfyan b. Haris............................................................ 36
5. smail b. Cafer ..................................................................... 37
6. Osman b. Maz'un................................................................ 37
7. Es'ad b. Zurare .................................................................... 37
8. Huneys b. Huzafe................................................................ 38
9. Sa'd b. Muaz......................................................................... 38
10. Abdullah b. Mes'ud........................................................... 38
11. Ebu Said Hudri.................................................................. 39
12. Miktat b. Esved ................................................................. 39
13. Erkam b. Ebi Erkam........................................................ 39
14. Hâkim b. Hizam................................................................ 39
15. Cabir b. Abdullah.............................................................. 40
16. Zeyd b. Haris ..................................................................... 40
17. Sehl b. Sa'd Saidi................................................................ 40
18. Malik b. Enes ..................................................................... 40
19. Nafî el-Medenî................................................................... 40
20. Nafi, Seyhu'l-Kurra ........................................................... 40
21. Üsame b. Zeyd................................................................... 41
22. Zeyd b. Sehl, Ebu Talha el-Ensari.................................. 41
23. Harre Sehitleri.................................................................... 41
Baki'ye Defnedilen Sadr-ı slam'ın Meshur Simalarından
Bazıları:...................................................................................... 42
Beytu'l-Ahzan........................................................................... 43
Valilerin Baki Kabrine lgi ve Alakaları................................ 43
Eser ve Yapıtların Tahribi ...................................................... 44
Tepkiler ..................................................................................... 53
Merhum Müderris'in Meclisteki Konusması ....................... 55
Âlim ve Mercilerin Mektup ve Telgrafları............................ 57
Diger Müslümanların Tepkileri ............................................. 57
Ordu Komutanının Tepkisi ................................................... 58
Hindistan Müslümanlarının Tepkisi ..................................... 59
ranlı Hacıların Sorumlusu ..................................................... 60
ki Bakıs Açısı .......................................................................... 63
Suudilerle sbirligi çinde Olunmaması ................................ 64
Hilafet Kongresinin Olusturulması....................................... 65
Haremeyn-i Serifeyn Komisyonunun Kurulması ............... 65
Abdülaziz'in Hicaz'a Hâkimiyeti............................................ 71
Suud Devletinin Bildirisi......................................................... 73
Hicaz Seferinin Yasaklanması................................................ 74
ran Devletinin Bildirisi .......................................................... 75
Bir Komplonun Baslangıcı..................................................... 79
Habibullah Hüveyda'nın Görevi ........................................... 80
Hüveyda'nın Raporunun Metninin Tamamı........................ 84
Abdülaziz'in ran Sahı'na Mektubu....................................... 96
Restore Çalısmaları.................................................................. 97
Muzaffer A'lem'in Mektubunun Cevabı............................... 98
Muzaffer A'lem'in kinci Mektubu........................................ 99
Sefaretin Birinci Sekreterinin Raporu.................................102
Muzaffer A'lem'in Raporu....................................................104
Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî'nin Cevabı ..........................106
Hac Daimi Komisyonu'na Gönderilen Mektup................106
kinci Mektup.........................................................................108
Sundurmanın Yapılması Yeterli Degildir ...........................109
Muzaffer A'lem le Emir Abdullah Faysal'ın Görüsmesi 111
Baki Mezarlıgı'nın Tamir Edilecegine Dair Haberin Yankıları
.........................................................................................113
Merhum Ayetullahu el-Uzma Hekim'in Mektubu............117
Muzaffer A'lem'in Ayetullah Hekim'e Cevabı ...................120
Merhum Ayetullah S. Hibetuddin Sehristanî'ye Mektubu...121
Merhum Ayetullah Sehristanî'nin Mektubunun Cevabı...124
Devlet Bakanının Mektubu..................................................129
Suudi Devleti Yalanladı ........................................................130
Yalanlama Mektubunun Metni ............................................134
Sayın Seyit brahim Sehristanî'nin Mektubu......................135
Muzaffer A'lem'in Cevabı.....................................................136
Yalanlamanın Akabinde Olayın Takip Edilmesi ...............137
Emir Abdullah Faysal'la Görüsme......................................140
Konsoloslugun Zahmetlerinden Ötürü Tesekkür Bildirisi..141
Dısisleri Bakanına Yöneltilen Soru .....................................142
Furuzanfer'in Dısisleri Bakanına Sorusu............................145
Muzaffer A'lem ile Emir Faysal'ın Yeniden Görüsmesi ..147
Faaliyetlerin Sonu ..................................................................147
Son Nokta .............................................................................161
Resimlerle Baki Mezarlıgı................................................164
GIRIS
Kurân-ı Kerim, tarih ve geçmis kavimlerin eserleriyle
asina olmaları için fertlerin tamamından yeryüzünde
gezip dolasmalarını istemistir ve nitekim bu
konu hakkında söyle buyurmustur:
! " #
$% &%' ( ) #
"De ki: "Yeryüzünde dolasın da önceki milletlerin
sonlarının nasıl olduguna bakın." Onların çogu Allah'a
ortak kosan kimselerdi."1
Dünya kavim ve milletleri özellikle eski medeniyete
sahip olanlar, sürekli kendi tarih ve geçmis eserlerini
korumak için çaba sarf etmislerdir.
Tarihe bakıs ve eserlerin korunması iki yönden insanlar
için faydalıdır:
Birincisi: nsanlar, geçmistekilerin faydalı tecrübelerinden
ve müspet örneklerinden istifade ederek
1-Rum, 42.
10 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
bu edinimleri, gelecekte kendileri için yollarını aydınlatacak
birer mesale kılabilirler.
kincisi: Toplumların tarih boyunca acı tecrübeleri,
yenilgileri ve basarısızlıklarıyla asina olarak bunları
ikinci kez tecrübe etmekten kaçınırlar.
Kurân-ı Kerim söz konusu bu iki yöne de dikkat
etmis; bir taraftan halkı tarihten ibret almaya çagırmıs
ve diger taraftan onları tarihi eserleri korumaya
tesvik etmistir. Ashab-ı Kehf'in kıssasını dillendirmekle
bu gençlerin gayret ve dindarlıklarının hatırasını
ölümsüzlestirmek için kabirleri üzerine mescit
yapılmasını kararlastıran müminlerden söz etmistir:
* + , - & . / 0 1 2
  & ' ) 3/ 4% / 5
6
"Duruma hâkim olanlar ise, "Üzerlerine mutlaka
bir mescit yapacagız" dediler."2
Baska bir olayda brahim Halilullah (a.s) Kâbe'-
nin kenarında esi Hacer ve oglu smail (a.s) için bir
sıgınak yapıyor. Sonra bu mekân smail (a.s) ve
Hacer'in defnedildigi mekân oluyor ve Allah Teâlâ,
hacıların toplanıp Kâbe etrafında tavaf ettikleri bu
mekânı mukaddes sayarak anne ve oglun ve baskalarının
da defnedildigi Hicr-i smail'in görkemli hatırasını
ölümsüzlestiriyor.
brahim (a.s); put kıran bu Peygamber, Kâbe'nin
yapımında Allah'ın kudretiyle hâlâ ayak izinin ko-
2-Kehf, 21.
Giris K 11
rundugu bir tas üzerinde duruyor ve bu olayın kendisi
Allah Teâlâ'nın çok degerli bu eseri korumasına ve
halktan burada namaz kılmasını istemesine sebep
oluyor:
"Siz de Makam-ı brahim'den kendinize bir namaz
yeri edinin."3
Bir çocuk susuzluktan ayagıyla topragı eseliyor ve
Allah Teâlâ melegi Cebrail'i (a.s) göndermekle
Hacer'in annelik duygusunun kıymeti hatırına henüz
bebek olan smail'in (a.s) ayakları altından Zemzem
suyunu vücuda getirerek, bu önemli ve tertemiz tarihî
hatıranın korunması için onu gelecege aktararak
sözü edilen bu olayı adeta ölümsüzlestiriyor.
Kurân; paklıgı, halis niyetleri ve azameti hatırlatmak
istedigi zaman peygamber ve salih kulların yasadıkları
evleri anımsatıyor:
%"' ./0 1 * % , -
  +
" ") * (" #"
  %& '
 "# $"
  !
4 5 '
/ 2 3 ' +
(Bu kandil) Allâh'ın yükseltilmesine ve içlerinde
adının anılmasına izin verdigi evlerdedir. Onların
içinde sabah aksam O'nu tesbih eder(sânının yüceligini
anar)lar:"4
3-Bakara, 125.
4-Nur, 36.
12 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ve Allah Resulü (s.a.a) "Ali (a.s) ve Fatıma'nın
(s.a) evi de bu evler arasında sayılır mı?" diye soran
kimsenin sorusuna Ali ve Fatıma'nın evini isaret ederek
söyle buyuruyor:
"Evet, o, evlerin en hayırlısıdır."5
Maalesef günümüzde Müslümanlar bu ilahi eser
ve örneklere asina olmak için vahiy topraklarına sefer
ettiklerinde tam bir düs kırıklıgıyla buraların viran
edildigini görerek ellerinde olmaksızın gözyaslarına
bogulurlar ve nasıl yanlıs bir düsüncenin ibret
dolu bu büyük eserlerin yok olmasına; Ehlibeyt'in
(a.s) kabirlerinin ve Baki, Uhud ve Makberetü'l-
Mualla kabirlerindeki mevcut türbelerin tahrip edilmesine
sebep oldugunu düsünürler. mam Sadık'ın
(a.s), mam Seccad'ın (a.s) ve Medine'deki Allah Resulü'nün
(s.a.a) çok degerli sahabelerinin evlerinden;
Hatice-i Kübra'nın (s.a) evinden ve Resul'ün (s.a.a)
Kevser'i; Zehra'yı Betül'ün (s.a) dogdugu yerden niçin
hiçbir haber yoktur?
Müslümanların slam'ı savunmak için yaptıkları
iftihar dolu savaslardan geride kalan eserlerin tamamı
niçin yok edilmistir?
Bu "neden?" ve "niçin?"lerin hepsi cevapsızdır. Zira
bu soruların muhatabı, tevhidin somut tecellilerini
sirk alametleri bilen ve bunları Müslümanları sirkle
suçlama vesilesi sayan kimselerdir! Aynı sekilde
5-Tefsir-i ed-Durru'l-Mensur, c.5, s.50.
Giris K 13
dünya düsünceleri karsısında bir kez daha dine ve
dinî ögretilere bagnaz Harici bakısını sergilemek isteyen
kimseler bu soruların muhataplarıdır.
Kaleme aldıgımız kitabımız, bu bagnaz ve gerici
düsüncenin sadece küçük bir kısmını ortaya koyabilmistir.
Baska bir fırsatta bu konuyu tüm açılarıyla ve daha
genis olarak ele almayı ümit ediyoruz.
Yazar

ISLAM TARIHININ HAZINESI
Baki sadece bir kabristan degil, bilakis slam tarihinin
hazinesidir. Siîlerin dört masum imamının kabirleri
yanı sıra Peygamber Ekrem'in (s.a.a) eslerinin,
kızlarının, halalarının, ashap ve tabiinden bazılarının
çocuklarının ve slam tarihine mensup yaklasık on
bin meshur sahsiyetin defnedildigi bir yerdir.
Bunca azametiyle Baki, aynı zamanda garip ve
mazlumdur. Medine'ye giden her ziyaretçinin, bu
kabristanı görür görmez hüzün ve gamın siddetiyle
gözleri yasla dolar ve elinde olmaksızın bir duvara
yüzünü koyarak Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyt'inin
(a.s) mazlumluguna aglar. nci misali damlalarla dolu
bu gözyaslarında bir hedefe yönelik kin ve öfke
gizlenmis ve ziyaretçi, elinde olsa oracıkta feryat
edecek ve "Peygamber'in Ehlibeyt'i (a.s) ve slam'ın
iftiharına niçin böyle davranıyorsunuz?" Diye haykıracaktır.
Dünyanın her yerinde halk kendi milli iftiharlarını
yüceltip hatta kaybolmus askerleri için anıt
dikerken Baki'de kabirler üzerine sıradan bir tasın bırakılmasından
bile kaçınırlar.
16 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Hacıların her biri Medine'den çıkmakla birlikte
kalplerine çöken gam ve hüznü omuzlarına atar ve
kendi ülkelerine dönüsleriyle birlikte Ehlibeyt'in
(a.s) mazlumiyetini haykırarak bu mazlumiyeti nesilden
nesle tasırlar. Keza her bir hacı bu karanlıgın
son bulacagı ve Baki'nin; Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyt'inin
(a.s), ashabının ve yaranlarının kültürünün
tanınıp yayılacagı bir merkeze dönüsmesi beklentisi
içerisindedir.
Baki'nin geçmisi slam öncesi dönemlerine uzanır,
ne var ki belgelerde Baki'nin tarihi geçmisi ve Medine
halkının kendi cenazelerini bu kabristana ne zamandan
beri defnettikleri açık ve belirgin degildir.
Tarihî kaynaklar hicretten önce Medine halkının
kendi cenazelerini "Ben-i Haram" ve "Ben-i Salim"
Mezarlıkları'na ve bazen de kendi evlerine defnettiklerine
tanıklık eder.6 Tarihi kaynakların bildirdigine
göre Müslümanların Medine'ye hicretinden sonra onların
yegâne kabri Baki olmus ve zamanla çok sayıda
sahabe ve tabiinin ve Peygamber'in (s.a.a) esleri, kızları,
çocukları ve onun Ehlibeyt'inin (a.s) defnedilmesiyle
Baki çok özel bir konum kazanmıstır.7 Zaman
sürecinde git gide Medine'deki önceki kabirler
terk edilmis bir hale dönüserek ortadan kaybolmustur.
8
6-Tarih-i Harem-i Eimme-i Baki, s.61.
7-Medine Sinasi, c.1, s.321.
8-Vefâü'l-Vefa, c.3, s.888.
slam Tarihinin Hazinesi K 17
Rivayette söyle gelmistir: Allah Resulü (s.a.a) Allah
Teâlâ'nın emriyle bu kabristanın yanına gidiyor,
orada defnedilenlere selam veriyor ve Allah Teâlâ'-
dan onlar için bagıslanma diliyordu.9
Baki'yi, bu mezarlıkta "Garkad" isminde bir tür
dikenli agaç yetistigi için "Bakiu'l Garkad" olarak
isimlendirmislerdir.10 Daha sonra bu agaç varlıgını
koruyamamıs ama ismi kalıcı olmustur.
Bazıları da söyle demistir: "Baki-i Garkad", garkad
agacıyla (kus üzümüne benzer, siyah ve kırmızı
meyveleri olan bir tür çöl agacı) örtülü genis arazilere
verilen isimdir.11
Bir asır öncesine kadar duvarlardan yoksun olan
Baki Mezarlıgı simdilerde duvarlarla çevrelenmistir.
Geçmisten günümüze degin slami fırka ve mezhep
mensupları, Peygamber'in (s.a.a) ziyaretinden sonra
buraya gelerek Peygamber'in Ehlibeyt'ini (a.s) ve diger
kabirleri ziyaret ederler.
Baki Mezarlıgı'na defnedilen imamların (a.s) ve
diger bazı sahsiyetlerin mezarları üzerinde kubbe ve
sundurma vardı, ancak Vahabilerin saldırısı sonucu
bu kubbeler yıkıldı. Hali hazırda bir gölgelikten bile
mahrum olan bu kabristanda sadece bazı kabirler tasla
belirlenerek diger kabirlerden ayrılmıstır.
9-Sahih-i Müslim, c.4, s.40; Sünen-i Nesâî, c.4, s.91;
Kuleynî, Usul-u Kâfi, c.4, s.559.
10-Lisanu'l-Arap, c.1, s.462; el-Kamusu'l-Muhid, c.3, s.11.
11-a.g.e.

BAKÎ'DE DEFNEDILENLER
Bakî'in simdiki kapısının biraz sagının karsısında
Dört Masum mam'ın (a.s) mutahhar kabirleri yer
alır:
1. mam Hasan b. Ali (a.s)
mam Hasanu'l-Mücteba (a.s) Medine'de hicretin
üçüncü yılında Ramazan ayının on besinde dünyaya
geldi. Henüz çocukluk dönemlerinde bile Allah Resulü'nün
(s.a.a) mam Hasan'a (a.s) karsı pek çok ilgi
ve alakası vardı. Hz. Resul'ün (s.a.a) vefatından sonra
Emirülmüminin'in (a.s) yanında bütün savaslara
katılan mam Hasan (a.s), babasından sonra toplumun
en saygınıydı. slam ve velayeti savunmak için
Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaslarında babasının
yanında yer aldı.
Babasının sehit olmasından sonra imamete atandı
ve yaklasık altı ay halifelik yaptı. Sonra Muaviye tarafından
zorlanan savasta halkın kendisini yalnız bırakması
sebebiyle mecburen Muaviye'nin barıs önerisini
kabul etti. Sonuç itibariyle mam Hasan (a.s)
Muaviye'nin kıskırtmasıyla esi Es'as b. Kays'ın kızı
Ca'de tarafından Hicri Kameri 50 yılında zehirlene20
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
rek sahadete ulastı ve Baki Mezarlıgı'na defnedildi.
mam Hasan'ın (a.s) kerameti, ahlakı ve çesitli faziletleri
halkın bu imamı "Ehlibeyt'in Kerimi" olarak
isimlendirmesine ve kalplerin mahbubu olmasına vesile
olmustur.
2. mam Zeynelâbidin Ali b. Hüseyin (a.s)
mam Seccad (a.s) Hicri Kameri 38 yılında Medine'de
dünyaya geldi ve çocukluk yıllarını mam Hasan
b. Ali (a.s) ve degerli babası Hüseyin b. Ali'nin
(a.s) imametlik dönemlerinde geçirdi. Kerbela'da babasıyla
birlikteydi. Ancak Allah'ın iradesi geregi,
birkaç gün kendisine baskın olan siddetli hastalık sebebiyle
eline kılıç alıp din ve velayet harimini savunamadı.
mam Seccad (a.s) Asura hadisesinden sonra,
geride kalanlarla birlikte esir alındı ve ilk olarak
Kufe'ye, sonra da Sam'a götürüldü.
mam Seccad (a.s) yaklasık otuz dört yıl imametlik
makamından sonra Hicri Kameri 94 yılında Velid
b. Abdülmelik'in kıskırtmasıyla zehirletilerek sehit
edildi ve Baki Mezarlıgı'nda mam Mücteba'nın (a.s)
yanına defnedildi.
mam Seccad (a.s); züht, ibadet, kerem ve büyüklügüyle
dost ve düsman herkesin dilindeydi.
3. mam Muhammed b. Ali b. Hüseyin (a.s)
mam Bakır (a.s) Hicri Kameri 57 yılında dünyaya
geldi ve Hicri Kameri 94 yılına kadar Medine'de degerli
babasının yanında yasadı. Babasının sahadetinBaki'de
Defnedilenler K 21
den sonra imamete ulastı ve pek çok ögrenci yetistirdi.
mam Bakır (a.s) slam ögretileri ve Ehlibeyt (a.s)
mektebinin yayılıp gelismesinde büyük girisimlerde
bulundu. Bu sebeple kendisine ilimleri yaran anlamında
"Bakıru'l-Ulum" lakabını verdiler.
mam Bakır (a.s) Hicri Kameri 114 veya 117 yılında
Hisam b. Abdülmelik'in kıskırtmasıyla sehadete
ulastı ve Baki Mezarlıgı'nda babasının yanına defnedildi.
4. mam Cafer b. Muhammed es-Sadık (a.s)
mam Sadık (a.s) Hicri Kameri 83 yılında dünyaya
geldi ve babasının sahadetinden sonra Ehlibeyt
(a.s) tabilerinin rehberligini üstlenerek bereket dolu
yasam dönemlerinde çesitli dallarda binlerce ögrenci
yetistirdi.
Abbasi hükümetinin ikinci halifesi Mensur tarafından
zorla gözaltına alınan mam Sadık (a.s) sonunda,
Mensur'un kıskırtması üzerine Hicri Kameri
148 yılında Sevval'in 25'inde zehirletilerek sehit
edildi ve Baki Mezarlıgı'nda, babasının yanına defnedildi.
Abbas b. Abdülmuttalip
Ehlibeyt'in (a.s) dört imamının kabri yanında birisi
Peygamber'in (s.a.a) amcası Abbas b. Abdülmuttalip
ve digeri Emirülmüminin Ali'nin (a.s) annesi
Fatıma binti Esed olmak üzere iki kabir daha vardır.
22 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Baki'deki Ehlibeyt mamları'nın (a.s) Kabirleri:
1- mam Hasan Müçteba (a.s), 2- mam Seccad (a.s), 3- mam
Muhammed Bakır (a.s), 4- mam Cafer Sadık (a.s) ve Abbas b.
Abdülmuttalip.
Abbas b. Abdülmuttalip, Kureys'in büyük sahsiyetlerinden
olup Allah Resulü'nden (s.a.a) iki ya da
üç yas büyüktü. Mekke'de imanını gizleyen Abbas b.
Abdülmuttalip Kureys'in zorlamasıyla Bedir savasına
katıldı ve Müslümanlar tarafından esir alındı.
Fidye ile serbest bırakılan Abbas b. Abdülmuttalip
sonuç itibariyle Allah Resulü'nün (s.a.a) en hayırlı
ashabı zümresinden oldu.
Allah Resulü'nün (s.a.a) vefatından sonra Emirülmüminin
Ali b. Ebi Talib'e (a.s) sadık kalan Abbas b.
Abdülmuttalip, üçüncü halife döneminde; Hicri Kameri
33 yılında Medine'de vefat etti ve Baki Mezarlıgı'na
defnedildi.
Baki'de Defnedilenler K 23
Fatıma Binti Esed
Fatıma binti Esed; Ebu Talib'in esi, Ali b. Ebu
Talib'in annesi ve Allah Resulü'ne (s.a.a) ilk biat
edenlerdendi. Ebu Talib'in, Allah Resulü'nün (s.a.a)
sorumlulugunu üstlendigi dönemlerde Fatıma binti
Esed'in, Peygamber'in (s.a.a) yetistirilmesinde büyük
rolü vardı.
Emirülmüminin Ali'nin (a.s) annesi Fatıma binti
Esed'in Kabri.
Fatıma binti Esed, Kâbe içerisine yol bulup oglu
Ali b. Ebitalib'i (a.s) dünyaya getirecek kadar kutsiyete
sahip bir hanımdı.
Fatıma binti Esed vefat ettiginde Allah Resulü
(s.a.a) çok üzüldü; onun tesyii cenazesine katıldı, cenaze
namazını kıldırdı ve aglayarak onu topraga verdi.
24 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ALLAH RESULÜ'NÜN (S.A.A)
ÇOCUKLARININ KABIRLERI
Allah Resulü'nün (s.a.a); Zeynep, Ümmü Kulsum
ve Rukayye isimlerinde üç kızı ve oglu brahim Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Zeynep
Zeynep, Hz. Hatice'nin (s.a) dünyaya getirdigi en
büyük kızıdır. Zeynep, Ebu'l As b. Rebi ile evlenmis
ve hicretin sekizinci yılında hayata veda etmistir.
Ümmü Kulsum
Ümmü Kulsum, Uteybe b. Ebu Leheb'in esiydi.
Daha sonra hicretin üçüncü yılında Osman'la evlenen
Ümmü Kulsum hicretin dokuzuncu yılında vefat etti
ve Allah Resulü (s.a.a) kızını gözyasları içinde Baki
Mezarlıgı'nda topraga verdi.
Rukayye
Rukayye Mekke'de önce Utbe b. Ebu Leheb'le ve
sonra Osman'la evlenmistir. Habes'e hicret ettikten
sonra Medine'ye gelmis ve hicretin ikinci yılında yakalandıgı
hastalıgın etkisiyle vefat etmistir.
Bazıları Rukayye'nin hicretin dördüncü yılında
vefat ettigini zikretmislerdir. Allah Resulü (s.a.a)
Rukayye'nin Baki Mezarlıgı'na defnedilmesini emretmistir.
Baki'de Defnedilenler K 25
Allah Resulü'nün (s.a.a) Kızlarının Kabirleri.
brahim
Allah Resulü'nün (s.a.a) oglu brahim Medine'de
hicretin sekizinci yılının Zilhicce ayında Mariye-i
Kıbtiye'den dünyaya geldi.
Peygamber'in (s.a.a) brahim'e pek çok ilgi ve alakası
vardı, ne var ki brahim bir yıl on ay sonra vefat
etti ve Osman b. Maz'un'un kabri yanına Baki Mezarlıgı'na
defnedildi.
brahim'in dogdugu yer "Mesrebe-i Ümmü brahim"
ismini almıstır ki burası hali hazırda slami
eserlerden sayılır.
26 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Peygamber Efendimizin (s.a.a) oglu brahim'in Kabri.
BAKI'YE DEFNEDILEN
PEYGAMBER'IN (S.A.A) ESLERI
1. Ümmü Seleme
slam'ı ilk kabul edenler arasında yer alan Ümmü
Seleme Hicri Kameri 60 veya 61 yılında vefat etmis
ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
2. Zeynep binti Cahs (Peygamber'in (s.a.a) Halasının
Kızı)
Zeynep ilk önce Zeyd b. Haris'le evlendi ve hicretin
besinci yılında Zeyd'den bosandıktan sonra Allah
Resulü'nün (s.a.a) nikâhı altına girdi. Hicretin yirminci
yılında 50 yasında vefat eden Zeynep Baki
Mezarlıgı'na defnedildi.
3. Mariye-i Kıbtiye
Allah Resulü'nün (s.a.a) oglu brahim'in annesidir
ve Hicri Kameri 16 yılında Medine'de vefat eden
Mariye-i Kıbtiye Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
4. Zeynep binti Huzeyme
Allah Resulü'nün (s.a.a) sahabelerinden birisiyle
evlenen Zeynep binti Huzeyme esinin sahadetinden
28 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
sonra Peygamber'in (s.a.a) nikâhı altına girmis ve
hicretin dördüncü yılında henüz otuz yasına girmeden
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
5. Ebu Bekir'in Kızı Ayse
Bisetin dördüncü yılında dünyaya gelmistir. Hz.
Hatice'nin vefatından üç yıl sonra Allah Resulü'yle
(s.a.a) evlenen Ayse Hicri Kameri 57 veya 58 de vefat
etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
6. Ömer b. Hattab'ın Kızı Hafsa
Bisetten bes yıl önce dogan Hafsa ilk önce Huneys
b. Huzafe ile evlenmis ve esi öldükten sonra
Peygamber'in (s.a.a) nikâhı altına girmistir. Hafsa,
Vakidi'nin ifadesine göre H. K. 45 yılında Medine'de
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
7. Ebu Süfyan'ın Kızı Ümmü Habibe
Ümmü Habibe, esi Abdullah b. Cahs Habese'de
Mesihiyeti seçip vefat ettikten sonra Peygamber'le
(s.a.a) nikâhlanmıs, Hicri Kameri 42 veya 44 yılında
Medine'de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
8. Cüveyriye binti Haris
Hicretin besinci veya altıncı yılında ve "Benî
Mustalak Gazvesi"nden sonra Allah Resulü (s.a.a)
ile evlenmistir. Hicri Kameri 50 veya 56 yılında vefat
eden Cüveyriye Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Baki'ye Defnedilen Peygamber'in (s.a.a) Esleri K 29
9. Safiye
Safiye, ilk olarak Sellam b. Miskem'le evlenmis,
esinin ölümünden sonra Kenane b. Ebi'l Hukik ile
nikâhlanmıstır. Hayber savasında Kenane öldürülmüs,
Safiye ise esir alınmıstır. Allah Resulü, Safiye'yi
serbest bıraktıktan sonra onunla evlenmistir.
Vakidi'nin bildirdigine göre Safiye H. K. 50 yılında
Medine de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Peygamber Efendimizin (s.a.a) Eslerinin Kabirleri.
10. Zem'a b. Kays'ın Kızı Sevde
Amcasının oglu "Sekran b. Amr" ile evlenen Sevde,
esinin vefatından sonra Allah Resulü'yle (s.a.a)
evlenmis ve Hicri Kameri 50 veya 54 yılında Medine'de
vefat etmis ve Baki'ye defnedilmistir.
30 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
11. Zeyd Kızı Reyhane
Hicretin altıncı yılında Allah Resulü'yle (s.a.a) evlendikten
sonra Veda Haccı'nda vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
PEYGAMBER'IN HALALARININ
KABIRLERI
Abdulmuttalib'in Kızı Safiye
Safiye, Avvam b. Huveylid'in esi ve Zübeyr'in annesidir.
Uhud savasına katılan kadınlar arasında yer
alan Safiye Hamza'nın sahadeti ardından mersiye
okumus ve Hendek savasında da büyük bir yigitlikle
Yahudi saldırganlarından birisini öldürmüstür.
Safiye hicri 20 yılında 75 yasında hayata veda etmis
ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Abdulmuttalib'in Kızı Atike
Bazı nakillere göre Atike Medine sehrine geldikten
sonra bu sehirde vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
Bazı nakillere göre ise Atike hiçbir zaman Medine'ye
gelmemis ve Mekke'de vefat etmistir.
32 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ümmül Benin ve Peygamberimizin (s.a.a) halalarının kabirleri.
FAZILETLI DIGER KADINLARIN
KABIRLERI
1. Ümmül Benin
Hüzzam b. Halid'in kızı Ümmül Benin, Ali b. Ebi
Talib'le (a.s) evlenmis ve Ali'yle (a.s) evliligi neticesinde;
Abbas, Cafer, Osman ve Abdullah isimlerinde
dört erkek çocuk dünyaya getirmistir ki bunların tamamı
Kerbela'da Hüseyin b. Ali'nin (a.s) yanında
sahadete ulasmıslardır.
Medine'de hayata veda eden Ümmül Benin Baki
Mezarlıgı'nda topraga verilmistir.
2. Halime-i Sa'diyye
Halime, Allah Resulü'nün (s.a.a) sütannesi olup
Medine'de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
34 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Halime-i Sa'diyye'nin mezarı.
BAKIYE DEFNEDILEN DIGER SAHISLAR
1. Akil b. Ebu Talib
Akil, Fatıma binti Esed'in oglu ve Emirülmüminin'in
(a.s) kendisinden yirmi yas büyük kardesidir.
Akil, slam'ın gelisip yayılmasında pek çok fedakârlık
yapmıs ve ihtiyarlık döneminde âmâ olmustur.
Akil, Harre Vakası'ından önce ve Muaviye hükümetinin
sonlarında veya Yezit hükümetinin baslarında
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Akil b. Ebu Talib'in kabri.
36 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
2. Abdullah b. Cafer
Annesi Esma binti Umeys'tir. Esma, esi Cafer'le
birlikte Habes'e hicret ettikten sonra Abdullah ve diger
iki oglu Muhammet ve Avn'ı dünyaya getirmistir.
Abdullah Mute savasında babasını kaybettikten
sonra geride kalan ömrünü Allah Resulü (s.a.a) ve
ondan sonra Hz. Ali'nin (a.s) yanında geçirmis ve slam'ın
gelisip yayılması için pek çok fedakârlıkta bulunmustur.
Hz. Ali (a.s), kızı Zeyneb-i Kübra'yı (s.a)
Cafer'le evlendirmistir. Abdullah b. Cafer'in ogullarından
Avn, Kerbela'da sahadete ulasmıs ve diger iki
oglu ise Harre Vakasında Emevilerin eliyle Medine'-
de sehit edilmislerdir. Abdullah b. Cafer Hicri Kameri
80 yılında, 90 yasında Medine'de vefat etmis ve
Baki Mezarlıgı'na Akil'in yanına defnedilmistir.
3. Muhammed b. Ali ( bni Hanefiyye Olarak
Meshurdur)
Emirülmüminin'in (a.s) saygın oglu Muhammed
b. Ali, Sadr-ı slam'ın meshur sahsiyetlerindendir.
Kasitin, Marikin ve Nakisin savaslarında babasının
yanında yer almıs ve Hicri Kameri 81 yılında vefat
ettikten sonra Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
4. Ebu Süfyan b. Haris
Haris, Allah Resulü'nün (s.a.a) amcasının ogluydu.
Hicretin altıncı yılında Müslüman olan Haris
Hicri Kameri 20 yılında Medine'de vefat etmis ve
Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 37
5. smail b. Cafer
mam Sadık'ın (a.s) oglu olan smail ailesiyle beraber
Ureyz bölgesinde yasamıs ve degerli babasının
döneminde Hicri Kameri 143 yılında hayata veda
ederek Baki Mezarlıgı'ndaki imamların yaklasık 15
metre uzagına defnedilmistir. Suudi hükümetinin genisletme
projesi ve Ebuzer caddesinin yapımından
sonra smail'in kabri Baki Mezarlıgı'nın içerisine tasınmıstır.
6. Osman b. Maz'un
Osman b. Maz'un Allah Resulü'nün (s.a.a) en faziletli
sahabelerinden ve slam'a giren on üçüncü sahıstır.
ki kez Habes'e hicret etmis ve Bedir savasına katılmıstır.
Bedir savasından döndükten sonra hicretin
yirmi ikinci ayında vefat etmistir. Osman b. Maz'un,
Medine'de vefat eden ilk muhacirdir ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
7. Es'ad b. Zurare
Akabe'de Allah Resulü'ne (s.a.a) biat edenler arasında
yer alan Es'ad b. Zurare Allah Resulü'nün
(s.a.a) emriyle Medine'de ilk Cuma namazını ikame
eden sahıstır. Es'ad, hicretin ilk yılında henüz
Mescidü'n-Nebi'nin (s.a.a) yapımı tamamlanmamısken
vefat etmistir. Allah Resulü (s.a.a) onun cenazesinde
yer almıs; yıkamıs, kefenlemis ve gözü yaslı
bir halde Baki Mezarlıgı'na defnetmistir.
38 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
8. Huneys b. Huzafe
Habes'e hicret eden ve lk Müslüman olanlar arasında
yer alan Huneys b. Huzafe Bedir savasında aldıgı
yara eseriyle hicretin üçüncü yılında sahadete
ulasmıstır. Peygamber (s.a.a) onun cenaze namazını
kılmıs ve onu Baki'de Osman b. Maz'un'un yanına
defnetmistir.
9. Sa'd b. Muaz
Evs kabilesinden ve Allah Resulü'nün (s.a.a) büyük
sahabelerinden olan Sa'd, Bedir savasında Evslilerin
bayraktarlıgını yapmıstır. Hendek savasında
yaralanıp sahadetin esigine gelen Sa'd, Beni Kureyza
gazvesiyle es zamanlı olarak hayata veda etmistir.
Allah Resulü (s.a.a), Sa'd b. Muaz'ın cenaze namazını
kıldırmıs ve Baki Mezarlıgı'na Fatıma binti
Esed'in kabri yanına defnetmistir.
10. Abdullah b. Mes'ud
Allah Resulüne (s.a.a) ilk iman edenler arasında
yer alan Abdullah b. Mes'ud, Kurân kıraatı ve Kurân
ögretmenliginde büyük bir mertebeye ulasmıs ve
Kurân'ın toplanmasında da büyük rol almıstır. Abdullah
b. Mes'ud, Hicri Kameri 32 yılında hayata veda
etmis ve Baki Mezarlıgı'na Osman b. Maz'un'un
yanına defnedilmistir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 39
11. Ebu Said Hudri
lim ve cesaret hasletine sahip olan Ebu Said
Hudri, Allah Resulü'nün (s.a.a) sahabelerindendir.
Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra Ehlibeyt'in (a.s)
menkıbelerini rivayet edenlerden oldugu bilinmektedir.
Hicri Kameri 64 veya 74 yılında Medine'de vefat
etmis ve Baki Mezarlıgı'na Fatıma binti Esed'in kabri
yakınlarına defnedilmistir.
12. Miktat b. Esved
Allah Resulü'nün (s.a.a) kendisine ilgi ve alaka
duydugu saygın sahabeler arasında yer alır. Miktat b.
Esved, Hicri Kameri 33 yılında Medine'nin üç mil
uzagındaki Cürüf bölgesinde 70 yasında vefat etmistir.
Cenazesi Medine'ye getirilip Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
13. Erkam b. Ebi Erkam
slam'a ilk iman edenler arasında yer alan Erkam
b. Ebi Erkam'ın evi Mekke'de Allah Resulü'nün
(s.a.a) slam'ı egitim ve ögretim merkezi olmustur.
Savasların ve Sadr-ı slam'da gerçeklesen hadiselerin
çoguna katılan Erkam b. Ebi Erkam 80 yasında vefat
etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
14. Hâkim b. Hizam
Hâkim b. Hizam Hz. Hatice'nin (s.a) kardesinin
ogludur ve Mekke'nin fethinde Müslüman olmustur.
Hicri Kameri 54 yılında Medine'de vefat eden Hâkim
b. Hizam Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
40 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
15. Cabir b. Abdullah
Meshur sahabelerden olup 19 gazve'ye katılan
Cabir b. Abdullah Hicri Kameri 90 yılında 94 yasında
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
16. Zeyd b. Haris
Kurân’ı toplayanlar arasındadır ve Hicri Kameri
45 veya 50 yılında vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
17. Sehl b. Sa'd Saidi
Sehl b. Sa'd Saidi yüz yıl yasadıktan sonra Hicri
Kameri 88 yılında Medine'de vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
18. Malik b. Enes
Ehlisünnet'in dört imamından birisi ve Maliki
mezhebinin lideri olan Malik b. Enes Hicri Kameri
174-179 yıllarında Medine'de vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
19. Nafî el-Medenî
Tabiinin büyüklerinden olan ve Hicri Kameri 117-
120 yıllarında vefat eden Nafî el-Medenî, Medine'de
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na Malik b. Enes'in
yanına defnedilmistir.
20. Nafi, Seyhu'l-Kurra
Yedi kıraat âliminden olup yaklasık 70 yıl Medine
halkına Kurân okumustur. Nafi Hicri Kameri 169 yıBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 41
lında Medine'de vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na
defnedilmistir.
21. Üsame b. Zeyd
Hicri Kameri 54 yılında ve 58 yasında Medine'de
vefat etmis ve Baki Mezarlıgı'na defnedilmistir.
22. Zeyd b. Sehl, Ebu Talha el-Ensari
Allah Resulü'nün (s.a.a) ashabından olan bu sahıs,
Hicri Kameri 34 yılında veya Allah Resulü'nün
(s.a.a) vefatının kırkıncı yılında vefat etmis ve Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
23. Harre Sehitleri
Zeyd'in emri ve Müslim b. Ukbe'nin komutası altında
sehit olan Harre sehitlerinin bir kısmı Baki
Mezarlıgı'na defnedilmistir.
Harre Sehitlerinin Kabirleri.
42 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Baki'ye Defnedilen Sadr-ı slam'ın Meshur Simalarından
Bazıları:
1. Abdurrahman b. Avf
2. Osman b. Affan
3. Sa'd b. Ebu Vakkas
4. Ebu Hureyre
5. Suheyb b. Sinan
6. Üseyd b. Huzeyr
7. Huveyteb b. Abduluzzâ
8. Rukane b. Abdi Yezid
9. Abdullah b. Selam
10. Abdullah b. Amr
11. Ebu Selem b. Abdülesved
12. Abdullah b. Atik
13. Kutade b. Numan
14. Amr b. Hazm
15. Muhreme b. Nevfel
16. Abdullah b. Üneys
17. Bera b. Ma'rur
18. Cübeyr b. Mutim
19. Mistah b. Üsase
20. Muaz b.Afra
21. bni Amr b. Nufeyl
22. Malik b. Teyyihan
23. Ebu's-Seyyit Saidi
24. Muhammed b. Mesleme
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 43
25. Uveym b. Saide
26. Ka'b b. Amr
Beytu'l-Ahzan
Baki'deki imamların kuzey kısmında Fatıma-i
Zehra'nın (s.a) degerli babasının vefatından sonra gelip
siddetli agladıgı "Beytu'l-Ahzan" veya "Mescid-i
Fatıma" ismiyle meshur bir mekân vardı. Söz konusu
bu mekân, son yüzyılın baslarına kadar bina seklindeydi
ve halk buraya gelerek ziyaret okuyor ve namaz
kılıyordu.
Valilerin Baki Kabrine lgi ve Alakaları
Medine valileri tarih boyunca Peygamber'in (s.a.a)
Ehlibeyt'inin (a.s), eslerinin, çocuklarının; yarenlerinin
ve meshur tabilerin Baki'deki mezarlarına islenmis
taslardan büyük binalar yaptırmayı ve onların
kabirlerini pahalı zarihlerle belirleyerek sürekli bu
mezarları yenileyip restore etmeyi ve korumayı kendilerine
vazife biliyorlardı.12
Vahabilerin Hicaz'a sultalarından önce Medine'yi
gören seyahatname yazarlarının çogu imamların ve
diger salihlerin kabirleri üzerine yapılmıs kubbe ve
binalar hakkında bilgi vermislerdir.
Fotografçılar da bu kabirleri ve kabirler üzerine
12-Medine Sinasi, c.1, s.323; Tarih-i Harem-i Eimme-i Baki,
s.87.
44 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
yapılmıs binaları dillendiren resimler çekmislerdir ki
Hicri Kameri 1318-1325 yıllarında " brahim Rıfat
Pasa" ve Hicri Kameri 1377 yılında "Muhammed
Lebîb el-Bek"in geride bıraktıgı fotograflar bunların
birer numunesidir.13
Baki'deki kümbet ve türbenin resimleri.
Eser ve Yapıtların Tahribi
Suudiler, Hicaz'a sultalarının ardından ve Muhammed
b. Abdülvahhab'ın düsünce ve mezhebi bagını
dikkate alarak girdikleri her sehir ve bölgedeki
Sadr-ı slam büyüklerinin kabirleri üzerindeki eser
ve binaları yıkıp viran ediyorlardı.
13-Medine Sinasi, c.1, s.333.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 45
Vahabiler ilk olarak Hicri Kameri 1221 yılında
Baki Mezarlıgı üzerindeki yapıtları viran ettiler ve
sultalarını pekistirdikten sonra da Hicri Kameri 1344
yılında bu mukaddes yerlerdeki binaların, kümbetlerin
ve eserlerin tamamını viran ederek buralardaki
degerli esyaları talan ettiler. Suudiler sadece Medine'de
degil bilakis kümbet, türbe ve ziyaretgâhların
bulundugu her yeri viran edip harabeye çevirdiler.
Merhum Seyit Muhsin Emin, Vahabilerin Hicaz'-
da yaptıkları bozgunculukların boyutlarını söyle betimliyor:
"Vahabiler Taif'e girdikleri zaman Abbas'ın
defnedildigi kümbeti yıktılar öyle ki bir kez daha
böyle yapmıslardı. Mekke'ye girdikleri zaman
Abdülmuttalib, Ebu Talib ve Müminlerin Annesi
Hatice'nin (Aleyhimu's-selam) kümbetlerini viran
etmis; Peygamber (s.a.a) ve Fatıma-i Zehra'nın
(s.a) dogdugu mekânı yerle bir etmislerdi. Cidde'-
ye girdikleri zaman Havva'nın kabir ve kümbetini
harabeye çevirmis ve Mekke, Cidde, Taif ve buraların
etrafında yer alan kabir ve mezarların tamamını
viran etmislerdi. Medine-i Münev-vere'yi
muhasıra ettiklerinde ise mescit ve Hz. Hamza'-
nın mezarını yıkmaya koyuldular.
Vahabiler Medine-i Münevvere'ye hâkim olduktan
sonra, Vahabilerin bas kadısı olan Seyh
Abdullah b. Büleyhid Hicri Kameri 1344 yılının
Ramazan ayında Mekke'den Medine'ye dogru hareket
ederek bildiri yayınlamıs ve bu bildirisinde
46 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
halka kümbet ve ziyaretgâhların yıkılmasının caiz
olup olmadıgına dair soru yöneltmis halkın çogu
korkudan bu soruyu yanıtsız bırakırken bir kısmı
da söz konusu yerlerin yıkılmasını istemislerdi.
Elbette Seyh Abdullah b. Büleyhid yayınladıgı
bildiri ve halka sorusuyla, onların hakikaten görüslerini
almak hedefinde degil, halkı hazırlamak
amacını tasıyordu, çünkü Vahabilerin kümbet ve
zarihlerin hatta Allah Resulü'nün (s.a.a) kümbetinin
bile yıkılması dogrultusundaki girisimlerinin
hiçbirisi hakkında halktan bir beklentileri yoktu,
zira bu ameller onların mezhebi ilkelerindendi.
Söz konusu bildirinin yayınlanıp soru ve cevapların
ardından Medine ve Medine etrafındaki
kümbet ve ziyaretgâhların tamamını ve hatta Baki
Mezarlıgı'nda Peygamber'in (s.a.a) amcası Abbas-
'ın kabri kenarında yer alan imamların kümbetini
bile yıkmaları; duvarları, mezar üzerine konulmus
kabir sandıklarını ve bin mecidi riyali harcanan
mübarek kabirlerin üzerindeki zarih-lerin tamamını
yıkıp harabeye çevirmeleri bizim bu sözümüzün
dogrulugunun tanıgıdır.14 Onlar bu ziyaretgâhlarda
alamet unvanında tas ve topragın dısında
bir sey bırakmadılar.
14-Tarih-i Harem-i Eimme-i Baki adlı kitabın 51. sayfasında
söyle nakledilmistir: "...Bu girisimlerin hepsi tam olarak
Hicri Kameri 1344 yılında Sevval'in sekizinde gerçeklesmistir
ve bu çirkin ameli yerine getiren isçilere el emegi unvanında
bin Mecid-i Riyal'i verilmistir."
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 47
Vahabilerin yıkıp harabeye çevirdikleri kabir,
kümbet ve türbeler kısaca sunlardır: Peygamber
Ekrem'in babası Abdullah ve annesi Âmine'nin
türbesi, Peygamber Ekrem'in (s.a.a) eslerinin kabirleri,
Osman b. Affan'ın kabri, smail b. Cafer
es-Sadık'ın kabri, Malik mam Daru'l-Hicre'nin
kabri ve sayılması uzun bir listeyi gerektirecek
daha nicelerinin kabirleri. Özetle söylemek gerekirse
Medine ve Medine etrafında yer alan kabirlerin
tamamını ve Baki Mezarlıgı'nı viran ettiler.
Bunlardan önce Peygamber'in (s.a.a) amcası Hamza'nın
kabri ve Baki'deki Uhud sehitlerinin kabirlerini
harabeye çevirdiler öyle ki buralardan bir
toprak parçası dısında bir sey kalmadı. Hamza'nın
kabrini ziyaret etmek isteyen kimse, sahrada toprak
bir tepecikten baska bir sey göremez.
Yaptıklarının sonucundan korkan Vahabiler
Allah Resulü'nün (s.a.a) türbesini yıkmaktan ve
onun mübarek zarihini sökmekten kaçındılar,
eger korkmamıs olsalardı hiçbir istisna tanımaksızın
onu da yıkarak harabeye çevireceklerdi, zira
halkın Allah Resulü'nün (s.a.a) kabrine daha çok
ilgi ve alaka göstermesi yönüyle Vahabilerin inanç
ve delilleri geregi ilk yıkılması gereken yer burasıdır.
Kendi inanç ve delilleri üzerine yogunlasmıs olsalardı
kesinlikle Allah Resulü'nün (s.a.a) kabrini de
viran ederlerdi hatta diger mezarları yıkmadan
önce buradan baslarlardı".15
15-Vahabiha, s.76-77; Kesfu'l- rtiyâb, s.55.
48 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Eyüp Sabri Pasa, Suudi devletinin Haremeyn-i
Serifeyn'e tam anlamıyla hâkim olmadan önce kabirlerin
yıkılmasını söyle dile getiriyor:
"Serif Galip, gerekli güç ve imkânların gönderilmemesine
yakin ettikten sonra kardesi Serif
Abdülmuin'i kendi yerine seçme mecburiyetinde
bıraktı ve Ciyad dagı eteklerindeki misafir agırlama
evini yıkarak esi ve çocuklarıyla birlikte Cidde
yolunu tuttu.
Serif Abdülmuin; Seyh Muhammed Tahir, Seyit
Muhammed Ebu Bekir Mir Gani, Seyit Muhammed
Atâsî ve Abdülhafız ve diger bir grup Mekke
âlimlerini Suud b. Abülaziz'in yanına göndererek
af ve güvenlik talebinde bulundu (1218 h.k)
Suud, Serif Abdülmuin'nin istegini kabul etti
ve hazırlattıgı ordusuyla yanına gelen Mekke
âlimlerinin esliginde Mekke'ye hareket etti.
Suud, Serif Galib'in kendi yerine atadıgı Abdülmuin'i
onayladı ve kabirlerin, kümbetlerin ve
türbelerin yıkılmasına dair yayınladıgı bildirisiyle
kendi bagnazlık ve katı kalpliligini ortaya koydu.
Vahabiler söyle diyorlardı: Haremeyn-i Serifeyn
ahalisi, Allah'ı bırakıp kümbet ve türbelere
tapıyorlar. Kümbetlerin yıkılması ve kutsal mekânların
etrafındaki duvarların kaldırılmasıyla Haremeyn
ahalisi sirk ve küfürden kurtulacak ve bir
olan Allah'a tapınma yoluna gireceklerdir..."16
16-Tarih-i Vahhabiyan, s.68.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 49
Eyüp Sabri Pasa baska bir yerde söyle yazıyor:
"Suud, Medine sehrini uzun müddet muhasara
ettikten sonra belirledigi sartlara uyulması kaydıyla
sehirde ortaya çıkan eserlere dokunmayacagını
ve sehir ahalisine ilismeyecegini dile getirdi. Söz
konusu sartlar sunlardan ibarettir:
1-Allah Teâlâ'ya tapınma, Vahabi inanç ve hükümleri
esasınca gerçeklesmelidir.
2-Allah Resulü'ne , Vahabi liderlerinin ortaya
koydugu ölçüler içinde saygı gösterilmesi gerekir.
3-Medine-i Münevvere içinde ve etrafında yer
alan türbe, kümbet ve mezarların tamamının yıkılması
gerekir, yani tavan ve duvarlar kaldırılarak
bunların tamamının zarih ve mezar sandıkları
alınmalı ve balıksırtı gibi dümdüz olmalıdır.
4-Herkesin önceki dini inançlarını ve büyüklerinin
ilkelerini terk ederek Vahabi inançlarına
girmesi ve sonra Vahabi inançlarına göre dini hükümlere
amel etmesi gerekir.
5-Herkesin Muhammed b. Abdülvahhab'a Allah
tarafından ilham edildigine ve onun mezhebinin
hak olduguna inanması ve onu, din ve mezhebin
ihya edicisi unvanında tanıması gerekir.
6-Önceki din büyüklerinin dini üzerinde kalmakta
ısrar ederek Vahabi ilkelerini kabul etmeyen
kimselerin zulüm kıskacına alınması, ihanete
ugratılması ve tahkir edilmesi gerekir.
7-Vahabi inançlarını benimsemekten kaçınan
âlimlerin öldürülmesi veya halkın, onların gizli sı50
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gınaklarını Vahabi yetkililerine haber vermesi gerekir.
8-Medine sınırlarını korumak için tayin edilecek
Vahabilerin sehir içine girmelerine izin verilmelidir.
9-Vahabilerin dini ya da siyasi alanlardaki emir
ve yasaklarının, her ne kadar zor ve tahammülün
ötesinde olsa da canı gönülden kabul edilmesi,
büyük bir titizlikle icra edilmesi ve Vahabi sorumlularına
fevkalade saygı göstermek dogrultusunda
telas edilmesi gerekir."17
Suud, halk tarafından bu sartların kabul edilmesi
ardından kümbet ve kabirlerin yıkılmasını halkın sorumluluguna
bıraktı ve siddetli iktisadi muhasara ve
çesitli zulümlere maruz kalan halk bu isi kabul etti;
bir kısmı emrin uygulanmasından sakınırken diger
bir kısmı icraata geçirdi.
Eyüp Sabri Pasa'nın naklettigi, Medine halkının
Suud b. Abdülaziz'e yazdıgı mektubun metninin bir
kısmında söyle gelmistir:
"...Mutahhar kabirlerin üzerindeki kümbetleri
yıkmamızı emretmistiniz. Biz, meshur hadise uyarak
emrinizi yerine getirdik. Sizin tarafınızdan gelecek
her emir, onun bunun istegine bakılmaksızın
geçerlidir..."18
Bu mektup Suud b. Abdülaziz'in eline ulastı, ama
17-Tarih-i Vahhabiyan, s.81-88.
18-Tarih-i Vahhabiyan, s.92.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 51
Suud, Medine temsilcisini huzuruna kabul etmedi ve
kendisi Medine'ye varır varmaz bagnazlıgının siddetini
arttırıp kümbet ve türbelerden geride kalan her
seyin tamamen viran edilmesini emretti.
Suud, her kümbetin bizzat kümbet hadimi-hizmetçisi
tarafından yıkılması emri üzerinde tekit ediyor
ve mübarek mekânların hadimleri de bu korkunç cinayetleri
islemek zorunda kalıyorlardı.
Seyyidü's-Süheda Hz. Hamza'nın mutahhar Harem-
i Serifi'nin hizmetçileri sunları ifade ediyorlar:
"Bizim ihtiyarlık ve cismi zayıflıgımız sebebiyle
Hz. Hamza'nın haremini yıkma kudretimiz yoktu.
Suud b. Abdülaziz kendi özel adamlarıyla sahsen
Hz. Hamza'nın mutahhar Harem-i Serifine gitti
ve bir kabileye esit bildigi son derece güçlü ve
son derece küstah Vahabi birisine kazmasını küregini
alarak Hz. Hamza'nın kümbetini yıkmasını
emretti. Bu sahıs da basım gözüm üstüne diyerek
bütün küstahlıgıyla kümbetin üstüne çıktı; kümbetin
en uç noktasındaki bayragı düsürmek için
var gücüyle baltaya sarıldı, ne var ki bir anda balta
elinden çıktı ve dengesini kaybederek asagı düstü
ve o lahzada öldü (1222 h.k)."
Suud b. Abdülaziz, bu olayı gördükten sonra
kümbeti yıkmaktan vazgeçti ve haremin kapısının
yakılması ardından halkı Münâhe Meydanında
toplatarak onlara hitaben konusma yaptı..."19
19-a.g.e., s.94.
52 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Eyüp Sabri Pasa kitabının baska bir bölümünde
sunlara yer veriyor:
"Sam kafilesi Medine'den bir kaç durak uzaklastıgı
zaman Suud b. Abdülaziz mahkemeye çıkarak
Ravza-i Mutahhara'daki degerli esyaların
tamamının ve Harem-i Nebi'nin degerli esyalarının
hepsinin talan edilmesi emrini verdi. Daha
sonra simdiye kadar yıkılmamıs kümbetlerin tamamının
yok edilmesini emretti ve bunlar içinde
Medine halkının istegi üzerine yalnızca Hz. Resulü'nün
(s.a.a) kümbetini oldugu haliyle bıraktı..."20
Daha sonra Medine halkını Mescid-i Nebi'de (s.a.a)
topladı ve onlara yaptıgı konusmanın bir kısmında
söyle dedi:
"Allah Resulü'nün karsısında durmak ve önceki
âdete göre ona selam vermek bizim mezhebimizde
yasaktır; Allah Resulü'ne tazim ve saygının
bu türü Vahabi mezhebine göre gayri mesrudur
ve böyle bir girisimde bulunmak Vahabi mezhebince
bidat, çirkin, uygunsuz ve yasaktır. Allah
Resulü'nün kabri karsısından geçen kimse, durmaksızın
hareket etmeli ve hareket halindeyken
"Esselâmu alâ Muhammed" demelidir. Bizim
müçtehitlerimizin içtihatları esasına göre selamın
bu kadarı yeterli olacaktır."21
20-Tarih-i Vahhabiyan, s.107.
21-a.g.e., s.108.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 53
Tepkiler
Baki Mezarlıgı'ndaki yapıların yıkılması ve özellikle
Baki'deki masum imamların defnedildigi kabirlerin
yok edilmesi haberinin yayılması, ran'daki genel
kanıyı siddetli tesiri altına aldı ve Sialar çok ciddi
tepkisel gösteride bulundular, öyle ki zamanın basbakanı
bildiri yayınlayarak Sefer ayının on altıncı
gününü genel matem ilan etmek zorunda kaldı. Yayınlanan
bildirinin bir bölümü söyledir:
Umuma Yönelik ve vedi Telgraftır
l ve ilçe idarecileri ve devlet memurlarının
tamamına:
"Telgraf haberleri geregince Vahabi taifesi tarafından
Medine-i Münevvere'ye saygısızlık olmus
ve slam'ın Mescid-i A'zam'ı top atesine tutulmustur.
Bu büyük faciayı isiten devlet son derece
üzülmüs ve bu dogrultuda inceleme ve etkili
girisim hazırlıgı içindedir. Duygularımızı ortaya
koyup matem tutmak için merkez, Sayın seyhülislamların
tevafukuyla ülkede bir gün boyunca tatil
yapılması kararı aldı. Bunun için idareci ve devlet
memurlarının tamamının kendi yetkileri altındaki
ülkenin her noktasında yer alan âlim, devlet idareleri
ve halkın tamamına ulastırmaları ve Sefer ayının
on altısı Cumartesi gününü tatil ve matem
günü ilan etmelerini kararlastırdım".22
22-Müderris Kahraman-ı Azadi, c.2, s. 682.
54 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Bu bildiriden ardından Sefer ayının on altısı Cumartesi
(15 Sehriver) genel tatil ilan edildi ve Tahran'ın
çesitli grupları yas ve matem merasimleri düzenledi.
Davet edildigi gibi âlimler Cumartesi günü
Sultani Mescidi'nde toplandılar ve Tahran'ın her yerindeki
çesitli gruplar yas ve matem halinde Sultani
Mescidi'ne yönelerek orada derin hüzünlerini gösterdiler.
Aynı günün ikindi vaktinde de gayri resmi surette
on binlerce insan bir araya geldi ve hatipler heyecan
uyandırıcı konusmalarıyla Medine olayları ve
Vahabiler tarafından Allah Resulü'nün (s.a.a) kümbetine
yapılan saygısızlık karsısında nefretlerini dile
getirdiler.23
Merasime katılan The Daily Telegraph Haber Ajansı
merasimi söyle betimlemistir:
"Dört yolun ortasında halıyla örtülmüs ve üzerine
siyah bayrak takılmıs otuz ayak yüksekliginde
bir burç olusturuldu… Yaslısından tutun da küçük
yastaki çocuga kadar yaklasık yirmi bes bin
kisi birbiri ardında diz çökmüs ve bekler halde saf
olusturmuslardı… Alkıs ve sevinç feryatlarıyla
Müderris'in gelisi ilan edildi. Müderris, cemiyete
tesekkür ederek âlim ve meclis temsilcileri arasına
katıldı… Meshur vaiz Mirza Abdullah Peygamber'i
överek ve imamlara selam göndererek sözüne
basladı, ancak birden bire sesini alçaltıp ciddi
23-Müderris Kahraman-ı Azadi, c.2, s.682.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 55
bir tavırla söyle dedi: "Eger siz (halk) cihat ilan
ederseniz, bası açık ayagı yalın ve silahsız olarak
Peygamber Ekrem'in kabrine kosar, dis ve tırnaklarımla
Allah'ın düsmanlarını paramparça ederim."
Mirza Abdullah'ın yigitlik uyandıran konusmasının
çogunlugu aglama esligindeydi."24
Merhum Müderris'in Meclisteki Konusması
Merhum Müderris bu önemli konu münasebetiyle
29.08.1925 (10 Sefer 1344 h.k) Millet Meclisi Surasında
konusma yaptı ve giris konusmasının ardından
söyle söyledi:
"…Pek çok insanımızı kaybettik. Dünyanın
çogu yerinde slam devletlerinin davranması gerektigi
gibi muamele görmeyen kardeslerimiz
vardır. Uyanmamız, bilinçli olmamız ve kendi
toplumumuzu muhafaza etmemiz gerekir. Bu
kavmin bayragı altındaki beyefendilere soruyoruz:
Bu zamandan daha iyi bir zaman mı vardır? Bu
zamanda slam bayragını kaldırıp bu kavmi, kavmiyet
çatısı altında ve her açıdan kapsayıcı olan
slam dini toplumu çatısı altında kavmimi ileriye
tasıyıp koruyacagım diyecek kimdir?
Bu gün dinlediginiz bu hakikatleri; her ne kadar
hadise güven duyulacak ölçüde ve hangi asamada
oldugu henüz belli olmasa da devlet tam bir
24-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.28,
Restahiz-i ran'ın nakli; Sazman-ı Bername, s.233-234.
56 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
arastırma yapıp meclise sunmakla mükelleftir. Ne
var ki ben sunu arz ediyorum:
Bugün ran, slam devletlerinin bir parçasıdır,
hatta slam devletlerinin büyük bir parçası oldugunu
söyleyebilirim. Bugün bu camia kendisini
bütün dünyaya tanıtmalıdır. Bizler, dünyanın her
yerinde ran milleti ve ran devleti olarak öne çıkarak
bu toplumu korumalıyız ve kendimizi bu
toplumun bereketiyle muhafaza etmeliyiz.
Devlet, Meclisten komisyon olusturulması isteginde
bulundu, elbette komisyon olusturulması
önerisinde bulunmak devletin görevidir ve Meclis
de yardım edecektir.
Bana göre bütün fikrimizi bu ise yogunlastırmalıyız
ve diyanetin korunmasını gerektirecek,
kavmiyeti muhafaza edecek ve kendi milliyetimizi
koruyacak adımlar atılmalı; hiçbir is ve hiçbir sey,
bu isten öncelikli olmamalıdır. Bu meselenin, camianın
daha fazla bozulma sebebi olmasına izin
vermeyelim; Allah göstermesin! Bizim için daha
fazla bir zararla sonuçlanmasın ve halimiz, içinde
bulundugumuzdan daha kötü olmasın. Bunun
ötesinde bir sözüm yoktur."25
Merhum Müderris, meclis konusmasından sonra
bu meselenin ciddi takip edilmesi için özel bir komisyon
kurulmasını önerir.
25-Müderris Kahraman-ı Azadi, c.2, s.684.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 57
Âlim ve Mercilerin Mektup ve Telgrafları
Merciler, âlimler ve ilmi havzalar da mektup ve
telgraf göndererek kutsal mekânlardaki kabirlerin yıkılması
girisimlerine karsı kesin tavır alınmasını istediler.
Merhum Ayetullah Seyit Ebu'l Hasan sfehânî'nin,
Kazimeyen'deki Ayetullah Seyh Muhammed
Hâlisi'ye telgraf gönderdi ve o da ivedi olarak Vahabilerin
kutsal mekânlardaki kabirlerin yıkılması meselesini
Merhum Müderris'in bilgisine sundu.26
Müderris, Ayetullah Hâlisi'ye verdigi cevapta söyle
yazdı:
"Gerekirse bana haber verin ben ranlı bir
grupla hareket edecegim."27
Merhum Müderris'in gönderdigi cevabın akabinde
Müderris'in Tahran'dan hareket ettigi ve iki yüz bin
kisinin de kendisine eslik etmek için hazır oldukları
haberi Irak'a yayıldı.28
Diger Müslümanların Tepkileri
Diger bölge Müslümanları da Vahabilerin bu
utanç verici hareketlerinden rahatsızlıklarını bildirerek
Tahran'dan konu hakkında ciddi adımlar atmasını
istediler.
26-Müderris Mücahid-i Sikestnapezir, Abdülali Baki, s.78.
27-Müderris Mücahid-i Sikestnapezir, s.129.
28-a.g.e.
58 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Kafkas halkı Tiflis'e gönderdikleri dilekçeyle Millet
Meclisi Surasından sapık Vahabiler taifesi ve onların
merdud reisi bni Suud'un mukaddes mekânlardaki
kabirlere yaptıkları edepsizlige dikkat çekerek,
ran Devlet Baskanının ön ayak oldugu ve görevlerini
çok iyi bilen diger slam devletlerinin de yardım
ettigi bu girisimlerle hak ve insaf düsmanlıgının kökünün
kazınmasını ve bu kutsal toprakların onların
alçak varlıklarından temizlenmesini istediler.29
Kafkas bölgesi halkına ek olarak Azerbaycan,
Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Baskiristan,
Kazâkân ve ran'ı takip eden Türkiye, Afganistan,
Çin, Mogolistan gibi bölge halkları da gönderdikleri
telgrafla sunları dile getirdiler:
"Mekke-i Muazzama ve Medine-i Münevvere
mukaddes yadigârlarıyla Müslümanların tamamına
aittir, dolayısıyla slam devletlerinin tamamı bu
mukaddes mekânların korunup muhafaza edilmesi
için çaba sarf etmelidirler ."30
Ordu Komutanının Tepkisi
Siddetli itirazların dikkate alınmasıyla Ordu Komutanı
mecliste özel olarak bu konuyla ilgilenecegi-
29-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.26,
Esnad-i Vezareti Umuri Harice, 1302, Fis 30, Dosya 1'den
naklen.
30-a.g.e., s.27, 9/6 telgraftan naklen, s.1925, Dısisleri Bakanlıgı
Arsivi, 1304, fis 30, dosya 1/3.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 59
ne dair söz verdi,31 ne var ki resmi belge ve tutanakların
gösterdigi kadarıyla bu konuda hiçbir girisimde
bulunmamıstır. Örnegin Millet Meclisi Gurgan milletvekili
Seyit Muhammed Ali Susterî, besinci dönem
Millet Meclisi'nin 198'inci oturumunda söyle
diyor:
"Son zamanlarda bn-i Suud'un temsilcisinin
telsizinden bu memleket içinde bir seyler yaydılar.
Hakikaten olayın aslı yoksa Sayın Devlet Baskanı
komisyona gelerek söz konusu haberi yalanlamalıdır;
eger böyle bir sey gerçekse diger Müslümanlarda
olusan siyasi görüsler Mekke ve Medine'ye
hiçbir mütecaviz elinin uzanmaması dogrultusundadır…"
32
Hindistan Müslümanlarının Tepkisi
ran Meclisindeki olayların yansıması Hindistan'ı
da etkiledi. Hindistan Merkez Hilafet Komite Onursal
Sözcüsü Sayın Sevket Ali, ran’ın ileri gelen simalarıyla
olan yazısmalarında sunları dile getiriyor:
"Simdi her slam ülkesinde güçlü, cesur, dindar
kimseler mülk gemisinin dümenini ellerine
alarak yüce hedeflere yönlendiriyorlar. Hakikaten
ranlı kardesler hakkında böylesine güzel istekleri
isittigimiz, gevseklik ve uyusukluktan basını yuka-
31-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.28.
32-Mesruh-u Muzakeret-i Meclis Sura-i Milli, Tarih: 22
Sehriver 1304 h.k.
60 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
rı kaldırdıgını ve kendi vatanlarının yücelmesi için
her türlü fedakârlıklarla kıyam ettigini gördügümüz
zaman, sevinçten içimiz içimize sıgmıyor…
Pek yakında… dünya Müslümanlarından olusan
bir konferans olusturacagız ve Mukaddes Hicaz-
'ın nur ve slam terbiyesi kaynagı olması ve oraya
nüfuz eden gayri slami en son emarelerin ortadan
kaldırılması için tüm slam memleketlerinin
yöneticilerinin temsilcilerini göndermesini isteyecegiz.
Bu konferansta, seçilecek Hicazlılardan, sıradan
içislerinin idare edilmesi için konferansa
katılanların yardım ve mesveretiyle bir slam
cumhuriyeti olmasını isteyecegiz."33
ranlı Hacıların Sorumlusu
Hicaz'da Hasimi Hükümeti'nin son demlerinde
06.07.1924 yılında ranlı hacıların sorumluluguna
seçilen Müntehabu't-Devle Mekke'ye gitti, ancak
Abdülaziz'in is basına gelmesi, Mekke ve Medine'-
deki kutsal mekânların yıkılmasına dair haberin yayılmasından
sonra; ran basta olmak üzere slam ülkelerinde
endiselerin olusması ve Suudi hükümetinin
henüz yerine oturmaması hasebiyle Abdülaziz bu
haberi yalanladı ve slam devletlerinden olayın takip
edilmesi için Hicaz'a temsilcilerini göndermelerini
istedi. Bu dogrultuda ilk girisimde bulunan ülkeler-
33-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.28-
29, 14 Eylül 1925 yazısmaları, Dısisleri Bakanlıgı Merkez
Komitesi Belgeleri.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 61
den biri olan ran, Gaffar Han Celalü's-Saltana ( ran-
'ın Mısır Dısisleri Bakanı) ve Habibullah Han Hüveyda'dan
olusan bir heyeti Hicaz'a gönderdi ve bu
heyet 16.08.1925 yılında Cidde'ye girdi.34
Abdülaziz, bu heyeti sıcak bir sekilde agırladı ve
Hüveyda'nın bildirdigine göre Abdülaziz, ran'la çok
yakın iliskiler içinde olmayı istemektedir. Hüveyda
bu konuda söyle yazıyor:
"…Gece gündüz boyu Bahre'de durduk ve ki
defa bni Suud'la görüsme yapıldı. bni Suud, bize
karsı fevkalade saygı ve muhabbet gösterdi.
Her görüstügümüzde ran Devleti'ne yakınlasma
meylini ortaya koyarak söyle diyordu: "Biz ran'la
komsuyuz ve Necd ve Ehsa'da otuz bin kadar Sia
var. sterseniz bu bölgelerdeki Sialardan sorabilirsiniz.
Benim hakkımda yayılan haberin çogu yalan
ve iftiradır. nsallah Medine'ye gittiginizde benim
için söylenenlerin yalan oldugunu göreceksiniz!
Ben size açıkça söylüyorum ve siz devletinize benim
Haremeyn-i Serifeyn'i kendi canım, malım ve
çocuklarım gibi korudugumu yazınız. Mekke'de
olup biten seyler de ben isbasına gelmeden önce
olmustur!"35
Burada Abdülaziz, kabirlerin yıkılma meselesini
baskalarına isnat etmistir, ancak Hüveyda'nın baska
bir görüsmesinde ise sunları dile getirmektedir:
34-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.26.
35-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.27.
62 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
"…Evet, Vahabiler kabir ve kubbelerin tamirine
inanmıyor, bu isi bidat biliyor ve "Hayru'l
Gubur ed-Davaris" hadisini muteber biliyorlar.
Bununla birlikte benim isbasına gelmemle hemen
bu isin önünü aldım. Hali hazırda bütün samimiyetimle
slam ülkelerinin temsilcilerini göndermelerini
ve Hicaz'da yapılanlar konusunda karar
vermelerini bekliyorum. Bu kabirlerin tamir edilmesi
konusunda karar alırlarsa onlara karsı çıkmam
ve kolayca izin veririm…"
Abdülaziz, Necd Siaları hakkında da sunları söylüyor:
"…Necd ve Ahsa'da kendi idarem altında yaklasık
yirmi-otuz bin Sia vardır. Sorup sorusturunuz,
bunların hepsi tamamen özgür ve güven
içinde kendi isleriyle ugrasıyorlar ve onlara gerek
mezhebî, gerekse diger konularda hiçbir baskı söz
konusu degildir…"36
Daha önceki alıntıda da geçtigi üzere Abdülaziz
hükümete geldigi ilk günlerde sorunlarla karsılasması
hasebiyle Vahabilerin kabirleri tahrip etmesine
inanmanın yanında bu meseleyi bir sekilde baskalarına
dayandırıyor ve slam ülkelerinden Hicaz'a temsilcileri
çagırmakla kendi hükümetini ispatlayıp yavas
yavas hükümetini güçlendirme dogrultusunda
çabalıyor.
36-a.g.e., s.28.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 63
ki Bakıs Açısı
Müderris'in ısrarıyla "Haremeyn-i Serifeyn'i Savunma
Komisyonu" adı altında kurulan heyet konusunda
Seyit Ali Mucânî sunları yazıyor:
ran'ın siyasi sahsiyetleri arasında iki bakıs açısı
göze çarpıyor:
1-Seyit Hasan Müderris'in baskanlıgındaki grup
Haremeyn-i Serifeyn'i korumak ve Vahabilerin
yıkıcı girisimlerine karsı koymak için slam
devletlerinden temsilciliklerin olusturulmasını
istiyor.
2-Ülkenin idari ve siyasi islerinin basında yer
alan ve Hüveyda'nın görüsünü benimseyen
grup: Vahabiler tarafından düzenlenen slami
Hilafet Konferansı'na temsilcilerin gönderilmesi
dogrultusundadır.
Birinci grup, Vahabileri resmî olarak tanımaya bile
yanasmazken ikinci grup bu konuda yazısma ve
karsılıklı görüsme kapılarını açmıstı.
Bu gelismeler apaçık birinci grubun lehine sonuçlanmak
üzereyken maalesef Besinci Yasama Dönemi
11.02.1926 Persembe ikindi vakti saat 15.30'da sona
erdi. Nahit Gazetesi, Besinci Meclisin sona ermesi
konusunda söyle yazdı:
"… nna lillahi ve inna ileyhi raciun… Merhumun
kapısı, dolabı ve varlıgı vasiyet geregince
kinci Mütevelli Sayın Erbab Keyhusrov tarafın64
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
dan imzalanıp mühürlenmistir. Allah genis rahmetiyle
rahmet etsin."
Suudilerle sbirligi çinde Olunmaması
Bu hadise, pratikte Müderris'in faaliyet imkânının
azalmasına sebep oldu ve maalesef medyanın siddetli
sansürü ve gerekli belge ve senetlerin olmayısı, bu
fetret döneminde patlak veren olayların degerlendirip
yargılanmasını zorlastırmaktadır.
ran slam Cumhuriyeti Dısisleri Bakanlıgının arsivindeki
mevcut dagınık belgeler, Müderris'in slami
Hilafet Konferansına katılmama dogrultusundaki
siddetli tavrının bazı ülkelerdeki Siaların olaya tereddütle
bakmasına sebep oldugunu göstermektedir.
37
Bir grup Vahabi âliminin, kabirlerin viran edilmesi
ve mukaddes mekânların ziyaret edilmesinin yasak
olusuna dair fetvasının yayınlanması ve bu fetvanın
ran'da yankı bulmasıyla slam dünyasını kaplayan
kızgınlık ve nefret dalgası, slam ülkelerinin çogunun
Müderris'in çagrısı üzere konferansa katılmaktan
kaçınmalarına sebep oldu. Müderris söyle demisti:
"Ben, slam devlet ve milletleri tarafından hakiki
bir toplanmanın olacagını düsünmüyorum;
örnegin simdiye kadar Suriye bni Suud'a bir cevap
vermemistir ve Mekke'de olup da encümende
37-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.29-33.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 65
yer alanların dısında Suriyelilerden birilerinin katılacagını
sanmıyorum… Filistin, Cezayir, Rif, Tunus,
Türkiye, Afganistan ve diger ülkelerin hiçbirinden
bir haber yoktur."
Hilafet Kongresinin Olusturulması
Pek çok çaba ve ugrasıların neticesinde Hilafet
Kongresi Hicri Kameri 1344 yılında Zilkade'nin ilk
günü küçük bir grubun katılımıyla basladı. Kongrenin
ikinci oturumunda Suriye Yargı Baskanı Seyh
Halil Halidi slam ülkeleri ve özellikle ran'la müzakere
yapılmasını önerdi. Ancak henüz kongre devam
ederken Necef âlimleri, Vahabilerin Baki Mezarlıgı'-
na saldırdıkları haberini verdi.38
Haremeyn-i Serifeyn Komisyonunun Kurulması
Bu haberin sonucunda Müderris'in de yer aldıgı
Tahran âlimlerinden bir grup Hoy sehri Cuma mamının
evinde bir oturum düzenleyerek söz konusu
hadisenin ele alınması için Seyit Hasan Müderris,
Hoy Cuma mamı, Tahran Cuma mamı, Behbehânî,
Ayetullah Zade Horasanî, Hacı Mirza Muhammed
Rıza Kirmânî, Müstevfi'l-Memalik, Vusuku'd-Devle,
Mu'tesemü's-Saltana, Müsirü'd-Devle ve htisamü's-
Saltana'ın yer alacagı bir oturum düzenlenmesi ve
Dısisleri Bakanlıgı ve Sah'ın ofisinde var olan dosya-
38-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.31.
66 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ların incelenmesiyle bu dogrultuda gereken adımların
atılmasını karara bagladılar.
Bu komisyonun ilk oturumu bir sonraki gün gerçeklesti
ve oturumda Müderris, Müstevfi'l-Memalik'e
bu hassas sartlarda basbakanlık makamını üstlenmesini
önerdi.
Bu komisyonun bir diger önemli kararı da tüm dısisleri
bakanlıklarını sorumlu kılan devlet bakanlıkları
için çıkartılan bildiriydi. Bu bildiri geregince Haremeyn-
i Serifeyn ile alakalı islerin tamamı yalnızca
komisyonun bilgisi dâhilinde uygulanacaktı.
Aynı sekilde komisyonun isminin Haremeyn-i
Serifeyn'i Savunma Komisyonu olarak degistirilmesi
ve Muhbiru's-Saltana, Müstesaru'd-Devle ve Mümtazü'd-
Devle'nin de oturuma davet edilmesi kararlastırıldı.
Vahabi devleti söz konusu komisyonun girisimlerine
tepki olarak faaliyetlerini çok daha genis alana
yayarak ise basladı. El-Menar dergisinin sahibi Seyh
Resit Rıza'nın Mısır gazetelerinde genis açıklamaları
yayınlandı ve ran devletini zındık olarak nitelendirmesi
mukabilinde dört yüz altın lirası kazandı.
Seyh Resit Rıza, Mekke'ye gitti ve Kabe-i Muazzama'nın
avlusunda genis ders halkaları baslatarak bni
Suud'un iradesinin gerçeklesmesini üstlendi.
Bu asırı ve katı tebligatın muhatabı daha ziyade
Müderris'in kılavuzlugundaki mezhebi gruptu, çünkü
resmi belgeler Pehlevi ile bni Suud'un iliskilerinin
tamamen dostane oldugunu göz önüne sermektedir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 67
Söz konusu belgelerin birisinde söyle yer almıstır:
"Sahinsahî A'la Hazret sefketli Padisahın taç
giyme merasiminde bni Suud telgrafla tebriklerini
göndermisti. Devlet büyükleri telgrafın cevabını
Dısisleri Bakanı aracılıgıyla Necd sultanına bildirmeleri
yerine padisahın sevgi ve memnuniyetinin
bir belirtisini yansıtmak üzere Sayın Aynü'l-
Mülk'ü (Hüveyda) resmi olarak Mekke'ye gönderdiler."
39
ran'ın siyasi sahsiyetleri arasında bu hadise hakkındaki
tereddütler her an siddet kazanıyordu. Müderris'in
kılavuzlugundaki komisyon "Memleket ahalisi
ve Müslümanların tamamına ilan edilir" baslıgı
altında Vahabilerin girisimleri karsısında ran devletinin
resmi itirazını asikâr etmesi için Basbakan
Müstevfi'l Memalik'e baskı uyguluyordu. Devlet bu
bildiride slam milletlerinin toplanarak Haremeyn-i
Serifeyn'in mukedderatının çözülmesini istiyordu.40
Haremeyn-i Serifeyn Komisyonu'yla es zamanlı
kurulan Necef lmi Heyeti, Seyit Hasan Müderris ve
digerlerine gönderdigi telgrafla Vahabilerin girisimlerine
duydukları nefreti dile getirmenin yanında
kendilerinin slam'ın namusunun korunması için hazır
olduklarını ilan ediyordu.
Müderris bu hadiselerin ardından Tahran Mervi
mescidinde bir oturum düzenledi. Minbere çıkarak
39-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.31
40-a.g.e., s.32.
68 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gelisen hadiselerin boyutlarının ne kadar feci oldugunu
ve Vahabilerin çirkin akidelerini genisçe açıklayan
Müderris, slam toplumlarının tamamından
birlik olmalarını istedi.
Yasama organının altıncı dönem açılısı ve içislerinde
yasanan sorunlara ragmen Müderris ve yandaslarının
zihni aynı sekilde Haremeyn-i Serifeyn meselesinin
takip edilmesi yönündeydi.
Behbehânî kendi konusmasında talimat vermeden
önce Müslüman milletlerinin kâfirlerin tehditlerine
karsı vurdumduymazlıgına isaret ederek su sonuca
varıyor:
"Bu kadar uyusukluk nereye kadar devam edecek?
Bu kadar vurdumduymazlık nereye kadar
sürecek? Nereye kadar hosgörü…? Her bir ranlı
Müslüman'ın kalbini kanla doldurdular…! slam
milletlerinin saflarına yeni bir saf daha eklemek
istiyorlar… Hem siyasi açıdan, hem dini açıdan
ran'ın diger milletlerden daha egimli olması gerekir,
ama ne haldedir?
Yukarılarda oturan beyefendiler, sorumlular,
makam sahipleri, siyasetçiler ve yetki sahibi olanlar,
sonuç itibariyle sürekli kendilerini her sey ve
baskalarını hiçbir sey sayanlar; bu önemli siyasi ve
dini olaylarda, bu hayati hadiselerde yaklasık bir
yıldan beri ne yaptılar? Bir grup yalanlamakla,
baska bir grup aldırmazlıkla, birkaç kisi bir seyle
mesgul, ancak neyle mesguller? Oturdular, konustular
ve kalktılar. Kimden sorduysam söyle dedi:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 69
Müzakereyle mesgulüz. Özetle simdiye kadar ne
yaptılar? Konustular! Bos ve faydasız bir konusma!"
Behbehânî konusmasının ardından Hicaz'ın siyasi
geleceginin belirlenmesi için Müslüman ülkelerin
temsilcileriyle uluslararası bir konferans olusturulmasını
önerir ve bu önerisini iki ivedilikle meclise
sunar. Bu öneri gerçekte Haremeyn-i Serifeyn'i Savunma
Komisyonu'nu kanuni hale getirmektir, ancak
onun önerisi basbakan ve bazı milletvekilleri tarafından
siddetli tepkilere yol açmıstır. Sahsa ait meclis
dosyalarının nüshasının incelenmesi, bu kurulusta
medyaya karsı siddetli bir sansürün oldugunu ortaya
koymaktadır. Sistem, hatta sözleri bile sansür ederek
gazetelere yansımasına izin vermemektedir. Sistemin
görevi sadece sansürden ve yazılanlara kota koymaktan
ibarettir.41
Sonuç itibariyle "talimattan önce müzakerelerin
takip edilmesi" ve komisyon üyelerinin baskısının
etkisiyle Behbehânî'nin önerisi Müderris'in de bulundugu
yirmi iki imza ve bir maddelik olmak üzere
mecliste söz konusu edilir.
Bazı milletvekillerinin "Komisyonun böyle bir
pratik girisimde bulunmaya gücü yeter mi yetmez mi
gibi muhalefetine ragmen Müderris söz konusu
maddeyi savunmak için sunları dile getirir:
41-Faslname-i Tarih-i Revabiti Harici, 2. yıl, Sayı 9, s.32-33.
70 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
"Benim inancıma göre ran memleketi için çok
faydalıdır; siyasi olarak bu meseleyi gerçeklestirme
hedefinde olmamız gerekir. Baska bir ifadeyle
bu mesele cihetiyle ran merkezilestirilmis olacaktır.
Biz hepimiz varız, ancak ran büyük bir slami
devlettir ve bu meselede kendini ortaya koymasıyla
merkez olması tamamlanacaktır. Elbette
Milli Sura Meclisi'nin bu meseleye katılması daha
evladır… Ama bu büyüklükteki bir meselenin bir
iki ayda ya da bir senede sonuçlanacagını söyleyemeyiz.
Bu mesele bir iki yıl takip edilecek kadar
büyüktür. nsallah ümitsiz degiliz ve iyi bir sonuç
alacagız."42
Elimizdeki var olan eksik belgeler tek maddelik
bu önerinin onaylandıgını göstermektedir, ancak anlasıldıgı
kadarıyla meclise büyük baskılar uygulanmıs
öyle ki önerinin onaylanmasından bir ay sonra
Müderris 30.09.1926 yılında Sipehsalar Medresesi
(Sehit Mutahhari) yolu üzerinde suikasta ugramıstır.
Her ne kadar Müderris bu terörden canını kurtarsa da
meclisin en az otuz oturumuna katılamamıstır.
Maalesef belgelerin ortadan kaybolması, bu hadiseden
sonra söz konusu komisyon ve Müderris'in girisimlerinin
sonucu hakkında bilgilerin elimizden
çıkmasına sebep olmustur.
Tarihi, yaklasık 1926 yılına dayanan bir belge,
hâkim grubun Müderris'e baskı uyguladıgını ortaya
42-a.g.e., s.33.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 71
koymaktadır. Bu belgede Tahran tacirlerinden Mirza
Mehdi Zencani hâkim grubun mesajını Müderris'e
bildirmek istedigini ortaya koymaktadır ki mesaj
söyledir:
" ran devleti tarafından bir girisimde bulunmaması,
Müslümanların yenilgisi ve fesadın yayılmasına
sebep olacaktır. Bu mektubu size mahremane-
gizlice yazdım… Allah sahittir, bu olayın
(Vahabilerin saldırısının) Allah'ın azabına duçar
etmesinden ve zamanla Müslümanların telef olmasından
korkuyorum."
Müderris, bu mektubun hasiyesinde, perde arkasındaki
zamane baskıları yalnızca bir beyitle dile getiriyor:
Kıyametten bir haber isitiyorsun
Uzaktan ates dolu bir elin vardır43
Abdülaziz'in Hicaz'a Hâkimiyeti
Melik Ali'nin hükümetten geri çekilmesinden sonra
Abdülaziz pratikte Hicaz'a hâkim oldu ve 1925 tarihinde
su açıklamayı içeren bir bildiri yayınladı:
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Allah'a mahsustur O'na hamd ve sükrediyoruz.
Allah'ın salât ve selamı nebilerin en
43-Bkz: Müderris ve Haremeyn-i Serifeyn'i Savunma Komisyonu,
Faslnameyi Tarihi Revabiti Harici, 2.Yıl, Sayı 9,
s.29-33.
72 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
hayırlısı ve yaratılmısların esrefi efendimiz Muhammed'e
(s.a.a) ve âli ve ashabına olsun.
Hüseyin ve ogullarının bizimle olan hadisesini
uzaktan yakından herkes isitmistir. Ülkemizin yasamını
savunmak ve mukaddes beldelerde uygunsuz
amellerin önünü almak için kılıç çekmek zorunda
kaldık ve bu yolda can ve malımızdan infak
ettik. Rauf olan Allah'ın fazlıyla beldeler fethedildi
ve güvenlik saglandı. Bu islere öncülük ettigimiz
zaman Hicaz ehlinin rükünlerinden birisini
olusturdugu slam âleminin bu mukaddes beldenin
gelecegi hakkında hükmedip icra etmesini kararlastırdık.
Defalarca Müslümanların tamamını
slam kurultayı olusturarak bu beldenin maslahatını
belirlemeye çagırdık. Daha sonra özel ve genel
davetlerde bulunarak Hicri Kameri 1344 yılının
Rebiyülâhır ayının onunda (dünya gazetelerinde
de yayınlandıgı gibi) slam hükümetlerine
bildirilerimizi gönderdik. ki ay geçmesine ragmen
Hindistan'daki Cemiyet-i Hilafet dısında (bu
iste onları tebrik ediyorum) hiçbir cevap gelmedi.
Bu cemiyet Hicaz'ın iyiligi ve güvenligi için ellerinden
geleni yapmıslardır.
Hicaz'da cereyan eden bu olaylar basarı ve
muvaffakiyetle son buldu ve Hicaz ahalisi grup
grup ve tek tek gelerek, memleketin daha önce
vaat edildigi gibi özgürce kurulmasını talep ettiler.
Ben de onların bu istegini kabul etmekten baska
bir çare bulamadım.
slam âleminin, böylesine önemli bir durumda
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 73
söz konusu beldenin bir kısmının idaresi için hiçbir
girisimde bulunmaması ardından, Hicaz'a özgürlük
verildi ve bizim de mümkün oldugu ölçülerde
ıslahın dısında bir kastımız yoktur: "Basarım
ancak Allah'ın yardımı iledir. Ben sadece O'na tevekkül
ettim ve sadece O'na yöneliyorum.44"45
Abdülaziz b. Abdurrahman el-Faysal Âli Suud
22 Cemaziyülâhır 1344
Suud Devletinin Bildirisi
Hicri Kameri 24 Cemadiyüssani 1344 tarihinde
Suud devleti resmen kurulduktan sonra su açıklamayı
içeren bir bildiri yayınlandı:
Bismillahirrahmanirrahim
Padisahın Dost Ülkelere Bildirisidir
Allah'ın fazlı ve yardımıyla Hicaz ehli; Allah'ın
Kitabı, Hz. Resulün (s.a.a) ve Hulefa-i Rasidin'in
sünneti geregi bizim padisahlıgımız ve bize miras
kalan Hicaz ve Hicaz ehlinin islerinin de idare
edilmesi konusundaki hükümetimizi bir araya gelerek
kabul ettiler ve bize biatte bulundular. Biz
de Allah'a ümit ederek ve O'na tevekkül ederek
onların biatini kabul ettik. Bu konuda Allah
Teâlâ'dan yardım istiyoruz. O halde bizim lakabımız
"Celaletü Meliki'l-Hicaz ve Sultanu Necd
44-Hud, 88.
45-Tarih-i Revabiti Harici ran ve Arabistan-i Suudi, s.55-56.
74 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ve Mülhakkatuha" olacaktır. Bu belde sakinleri ve
hacıların tamamının rahatlıgı, emniyeti ve saadeti
için elimizden geleni yapacagız.
Pek yakında slam âleminin beklentisinin yerine
getirilmesi ve Hicazlıların hadiselerinden herkesin
mutlu olması için bu islerde Allah'ın yardımını
talep ediyorum.
Basarı ancak O'ndandır
Melikü'l-Hicaz ve Sultanu Necd ve Mulhakatuha
Hicaz Seferinin Yasaklanması
Abdülaziz'in bu girisimi, ortaya konan seylerle slam
âlemini yüzlestirmek ve onları kendisiyle irtibat
kurmaya mecbur etmek dogrultusundaydı, ancak
böyle olmasına karsın Arabistan'dan gelen haberler
ve çesitli slam ülkelerinin ıstırapları Mısır müftüsünün
Müslümanları hacca gitmekten sakındırmasına
ve ngiltere hükümetinin de Hindistan halkına hacca
gitme izni vermemesine sebep oldu. ran devleti de
02.03.1926 tarihinde düzenledigi oturumunda su
bildiriyi yayınladı:
"Devletin, hacda hacıların emniyet ve güvenliginden
endise duydugunu genele ulastırılmasını
istiyor ve bu sene hacca gitmekten sakınmalarını
tavsiye ediyoruz."46
46-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.66.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 75
ran Devletinin Bildirisi
01.04.1926 tarihinde ran devleti resmi bir bildiri
yayınlayarak Suudi Devleti'nin slami mekânları ve
Baki Mezarlıgı'nı yıkma girisimlerine açıkça itirazını
bildirmis ve Vahabilerin bu girisimlerini kınamıstır.
Bildirinin metni söyledir:
Memleket Sakinleri ve Müslümanların
Geneline Bildirilir
Kısa bir süre önce slam âleminin ve Müslüman
fırkalarının inançlarına Vahabi taifesi tarafından
saldırıda bulunulmus, müminlerin kıblesi
ve Müslümanların dinî merkezi Haremeyn-i Serifeyn'e
edepsizlik yapılmıs, Müslümanların tamamı
rencide edilmistir. Vahabiler tarafından Baki Mezarlıgı'ndaki
din büyüklerinin kutsal mezarlarına
edepsizlik ve saygısızlık yapılmıs ve Müslüman taifeleri
müteessir edilip hüzne bogulmustur. Bunların
tamamı, tüm memleket ahalisi tarafından bilinmektedir.
ran Devleti, basından beri bu taifenin saldırılarına,
edep ve diyanetin haysiyetine karsı olan ve
medeniyet ilkeleriyle çelisen bu girisimlere sürekli
itiraz etmis ve Vahabilerin baskanı Abdülaziz b.
Suud ise açıkça slam âleminin milli deger ve
inançlarına hakeza slam dünyasının siarlarına
karsı yapılan bu saygısızlıgın tekrar edilmeyecegi
vaadinde bulunmustur.
Ne var ki beklentinin aksine son zamanlarda
yapılanlar Suud'un kendi vaadiyle çelistigini orta76
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ya koymus, Müslümanların kalplerini derinden
yaralamıs ve bni Suud’un, ran Devletinin Hicaz
Kurultayı'na katılmasını reddetmesine sebep olmustur.
Müslümanlar, inançları geregi, mukaddes mekânların,
rahmani nurun inis mekânı ve semavi
feyzin kaynagı olduguna inanır ve buraların yüceltilmesini
slam'ın bir siarı olarak bilirler. Özellikle
dini itikat (inanç) ve edebe saygı gösterme asrının
oldugu bu zaman diliminde, kavimlerin tamamı
baskalarının dinî inançlarına saygı göstermeye
gayret eder ve diger milletlerin dini siar ve itikatlarına
saldırmayı çirkin sayarlar. ran Devlet ve
milletinin sessiz kalmayacagı ve slam âlemi karsısında
azınlıgı olusturan bir fırkanın kendi inanç
ve degerlerini slam âlemine dayatmasına tahammül
etmeyecegi açıktır. Hakikaten bu girisimlerin
karsısında sabır ve tahammülün yeri yoktur. Milletlerin,
ister kendilerinin isterse baskalarının sanat
ve edebiyat büyüklerinin kabir ve eserleri karsısında
milliyet ve kavmiyet tanımaksızın türlü
türlü saygı gösterdigi bir asırda, baskalarına yalnızca
kendi ögretilerini dayatan; kalp ve ruhlarda
yer edinmis hidayet imamlarının ve Allah velilerinin
eserlerini yıkmalarına izin verilmeyecektir.
ran Devleti bu davranısı, cahiliyet dönemlerindeki
vahsiligin tekrarlanması olarak telakki
ederek bu feci amele siddetle itiraz etmektedir.
Su halde ran Devleti, slam âleminin tüm fırkalarına
hitap ederek slam inancının vahdet
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 77
hükmünce bir araya gelip imkânlar dâhilinde bu
tecavüz içeren girisimlerin önünü almaya çagırmaktadır.
Haremeyn-i Serifeyn hakikaten slam
âleminin tamamına aittir ve hiçbir Müslüman milleti,
baska milleti hesap etmeksizin Müslümanların
kıblesi ve slam dininin merkezi olan bu mukaddes
yeri kendine has kılmaya, istedigini yapmaya
ve kendi inanç ve ögretilerini baskalarına
dayatmaya hakkı yoktur.
Dolayısıyla tüm slam dünyasından slam milletlerinin
genelini kapsayacak bir toplantı düzenleyerek;
Haremeyn-i Serifeyn meselesini halletmelerini
ve Müslümanların tamamının kendi inançları
dogrultusunda özgürce Mekke-i Muazzama ve
Medine-i Münevvere'nin manevi bereket ve semavi
feyzinden yararlanmaları ve hiçbir ayrıcalık
ve istisna gözetmeksizin bu mukaddes mekânların
feyzinden kana kana içmeleri için bir kanun
düzenlemelerini rica ediyoruz.
slam millet ve devletlerinin bu dini ve milli istegimizi
kabul etmelerini ve onların daha fazla
milli ve dinî alametlerinin zarar görmesine razı
olmamalarını ümit ediyoruz.47
Haziran 1926
Basbakan Hüseyin b. Yusuf
Bu bildirinin yayınlanmasından sonra maalesef slam
âleminde Suudileri kabirlerin tamirini ve yıkılan
47-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.69.
78 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
eserlerin korunmasını kabul etmeye zorlayan hiçbir
ciddi hareket gerçeklesmedi. Sonuç olarak Suudi
Devleti'nin Sialara baskısı arttı, öyle ki Hicri Kameri
1347 yılında Muharrem'in yedisinde Suudi Polis
Müdürü, yanına aldıgı bir grup askerle Siaların matem
meclisine saldırarak onların mal varlıklarının
tamamına el koydu ve hacılardan Hacı Seyit Muhammed
Bakır isminde bir seyidi ihanet ve eziyetin
son haddinde hapse mahkûm etti.48 ranlı hacılara
karsı zorluk ve baskı günden güne artmaya basladı.
ran'ın Cidde Elçisi 28 Muharrem 1347 yılında kaleme
aldıgı bildirisinde sunları dile getiriyor:
"…Hicaz hükümeti, Medine-i Münevvere ve
Mekke-i Mükerreme'de ranlı hacılarına son derece
baskı uyguluyor ve onların özgürce Peygamber
(s.a.a) ve Baki'deki masum imamların (a.s) kabirlerini
ziyaret etmelerini engelliyordu. Bununla birlikte
hükümet verdigi sözüne kesinlikle amel etmemis,
aksine öncekine kıyasla baskılarını arttırmıstır.
Hayatını kaybeden ranlı hacıların Mekke-i
Muazzama'-da beytülmal sorumluları tarafından
zimmet altına alınan mal varlıkları simdiye kadar
ran Konsoloslugu'na gönderilmemistir. Bu sebeplerden
ötürü önceki yılda oldugu gibi ve hatta
daha ciddi olarak ranlıların Hicaz'da hukuklarının
temin edilmesi ve dinî haysiyetlerinin korunması
için söz konusu meseleler tamamen halledi-
48-a.g.e.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 79
lip dogru bir kanun altına alınana kadar hiçbir
ranlının Hicaz'a gönderilmemesini yüksek makamlardan
talep ediyorum.
ran Hicaz Baskonsolosu Muhammed Ali Lârî
Bir Komplonun Baslangıcı
ran'ın Mısır Elçisi Hüseyin Pir Nazar'ın49 bildirisi
esasınca: ran Devleti birkaç yıl daha hacca gitmeyi
yasaklasaydı kesinlikle Hicaz hükümeti ran'ın öneri
kosullarını kabul edecek ve sonuçta hem ranlı ziyaretçiler
üzerinden baskı kalkacak hem de yıkılan kabirler
tamir edilerek bir ayrıcalık elde edilecekti.
Ne var ki maalesef bu is gerçeklesmedi ve 1929
yılının Haziran ayında ran ile Abdülaziz hükümeti
arasında ilk resmi diplomatik müzakere gerçeklesti.
Aynı yılın Eylül ayında ran ile Hicaz arasında dostluk
anlasması imzalanarak 1930 Nisan ayında Hüveyda,
ran temsilcisi unvanında Cidde'ye gitti.
Abdülaziz hükümetinin pekistirilmesiyle sonuçlanacak
olan; ran'ın Arabistan'daki konsolosluk açma
girisimi Abdülaziz için son derece önemliydi. Hüveyda
Abdülaziz'le görüstükten sonra Dısisleri Bakanının
temsilcisinin agzıyla raporunda sunları dile
getiriyor:
"…Abdülaziz, sizinle görüsmekten ve Sahinsahî
Padisahının sevincini ortaya koyan mektubu-
49-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.73.
80 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
nun eline ulasmasından son derece sevinçlidir.
Öyle ki simdiye kadar onu bu kadar mutlu ve sevinçli
görmemistim…"50
Habibullah Hüveyda'nın Görevi
Habibullah Hüveyda'nın bu irtibatın olusturulmasında
önemli bir rolü olması hasebiyle Hicaz devleti
kendi Dısisleri Bakanlıgı sorumlularına, Hüveyda'-
nın rahatsız olacagı her türlü davranısın ortadan kaldırılması
ve onun tüm isteklerinin çabucak yerine getirilmesini
emretti.51
Habibullah Hüveyda'nın Hicaz'daki Vahabilerin
mukaddes mekânlara saldırılarını arastırmakla görevli
ran'ın iki temsilcisinden birisi olması ve var
olan belgeler esasınca onun Bahaî olarak tanınması
göz önüne alındıgında52 maalesef ran'ın Hicaz tem-
50-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.84.
51-a.g.e.
52-Hüveyda'nın dedesi Mirza Rıza Gannâd, tutucu Bahaîlerden
ve Abbas efendinin fedailerinden sayılıyordu. Mirza
Rıza Gannâd'ın Abbas efendiye olan ilgi ve alakası o hadde
ulasmıstı ki Abbas efendiyle birlikte Filistin'in Akka sehrine
gitmis ve onun özel hizmetçisi olmustu. Abbas Efendi, Mirza
Rıza Gannâd'ın özel hizmetleri hasebiyle onun oglunun ögrenim
masraflarını üstlendi ve Habibullah'ı (Emir Abbas'ın babası)
tahsil görmesi için Avrupa'ya gönderdi. Habibullah Avrupa'da
ngilizce ve Fransızca dillerini ögrendi ve Arapçayı
güzel konustugu için ran'a döndügünde Eset Bahtiyari'nin emrine
girdi ve burada bir tercüman olarak ise alındı. Habibullah
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 81
bu görevinin yanında "Ra'd Gazetesi"nin yabancı dil tercümesi
bölümünün sorumlulugunu üstlendi.
Profesör Brown, Hüveyda'nın dedesi Mirza Rıza Gannâdi'-
yi Bahaîlerin rehberinin sırdaslarından bilir. Fazıl Mazenderani
Zuhuru'l Hak kitabının (Bahaîlerle alakalı bir kitaptır) sekizinci
cildinin ikinci bölümünde ve 1138. sayfasında Hüveyda'nın
dedesi hakkında söyle der:
"Daha önce özelliklerini saydıgımız Muhammed Rıza
Gannâd ölünceye kadar Abbas efendinin en saglam ve en ihlaslı
ashabı olarak öldü ve "Akka" mezarlıgına defnedildi.
Onun ogullarından Mirza Habibullah Aynü'l-Mülk (Hüveyda'-
nın babası) Abbas efendinin gözetiminde hat sanatında kemale
ulasarak mübarek Hattu'l-Resm'in gibi yazmayı basardı. Daha
küçük yaslarda Abbas efendinin yanında kitaplar yazarak hizmetlerde
bulundu. Daha sonra ran Dısisleri Bakanlıgı'nda
devlet memurlugunu kazandı. Muhammed Rıza, Akka'daki diger
oglu Mirza Celil Hayyat (Hüveyda'nın amcası) ve Sam'da
evlenen kızından (Hüveyda'nın halası) razı olduguna dair bir
tavır sergilemedi!
Habibullah (Aynü'l-Mülk), Efserü'l-Mülk isminde bir kızla
evlendi. Efserü'l-Memlük, Kaçar Hanedanı döneminde Bahaîlerin
birkaç sehirde terör estirdigi olaylara karısan Bahaî teröristlerden
Muhammed Hüseyin Han Serdar'ın kızıydı.
Habibullah (Aynü'l-Mülk), Serdar Esed Bahtiyari'nin yardım
ve çabalarıyla Dısisleri Bakanlıgı'na yol buldu ve Sam
bölgesinde ikamet geçmisi vesilesiyle Arap dilini iyi kullandıgı
için hükümet tarafından Suriye ve Lübnan'a memur olarak
atandı. O yıllarda "Âl-i Rıza" olarak tanınan Aynü'l-Mülk,
kendi diplomatik konumunu kötüye kullanarak atandıgı ülkelerde
Bahailik tebligatı yaptı.
Sam bölgesinde Habibü'l-Mülk'ün birkaç aylık ikametinden
sonra Aynü'l-Mülk'ü Cidde'ye atadılar. Aynü'l- Mülk Cidde'de
82 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
silcisinin söz konusu meseleleri görmezlikten gelmek
gibi önemli ve gizli bir rolünün oldugunu görecegiz.
Melik Abdülaziz'in, Hüveyda'ya söyledigi su
sözü ortaya koydugumuz iddiamızı güçlendirmektedir:
"…Ben sizi kendimden biliyorum siz de kendinizi
yabancı bir temsilci olarak bilmeyiniz. Hiçbir
zaman izin almanıza gerek yoktur; ne zaman
isterseniz bizimle görüsebilirsiniz. ster Mekke'de
isterse burada her zaman sizinle görüsmeye hazırız…"
53
el-Vatan gazetesinde (Bagdat baskısı) Hicri Kameri
1348 Rebiyülevvel ayının yirmisinde Hicaz
devletinin ran temsilcisi Hüveyda ismiyle tanınan
Habibullah Han Aynü'l-Mülk hakkında sunlara yer
verilmistir:
"…Belirtilen sahıs bu meselelere oldukça vakıftır
ve memleketin dilini çok iyi bilmesi yanında
Melik Abdülaziz ve Hicaz hükümetinin güven
ngilizlerle gizli görüsmeler yaparak slam âleminin kalbi sayılan
bu bölgede Bahailik tebligatına devam etti…
ran elçisinin Bahailik faaliyetlerinde bulunması kötü sonuçlara
yol açtı ve ran Dısisleri Bakanlıgı onu Tahran'a çagırmak
zorunda kaldı. Aynü'l-Mülk Tahran'a çagrılmasının ardından
ikinci kez Akka'ya gitti ve ömrünün sonuna kadar Bahaîlerin
rehberine hizmet etmeye devam etti.
Habibullah Aynü'l-Mülk'ün, Emir Abbas ve Feridun Hüveyda
isminde iki oglu vardı. Emir Abbas Hüveyda, s.14-15.
53-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.88.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 83
duydugu birisidir; özellikle bu kimselerin yanında
saygındır. Bu sahsın böyle bir göreve seçilmesi istenildigi
sekilde meseleyi çözecektir!"54
Hüveyda, Hicri Kameri 1353 yılına kadar Hicaz'-
da ran'ın temsilcisi olarak mesguliyetini sürdürmüstür.
Hüveyda, Medine'de kutsal mekânların ne ölçüde
yıkıldıgı konusunda bilgi edinmek için telas ederek
bu önemli olayı çok önemsiz göstermek suretiyle
bir sekilde Vahabileri temize çıkarmaya çalısmıstır.
Nitekim yansıttıgı haberlerin birisinde Hüveyda sunları
kaydeder:
"…Minare üzerinden yüz otuz basamak yukarı
çıkarak Kubbe-i Mutahhar'a ulastık ve orada
Kubbe-i Mutahhar'ı ziyaret ettik (Zira kubbenin
tepesine ulasmak mümkün degildi). Bulundugumuz
yerden baktıgımızda Kubbe-i Mutahhar'a
yalnızca bes merminin isabet ettigini ve kubbede
küçük bir deligin açıldıgını müsahede ettik. Kesinlikle
kubbe zarar görmemisti! lk olarak bu
mermilerin kesin olarak Vahabiler tarafından geldigini
söyleyemeyiz! kincisi onlar tarafından oldugunu
düsünsek bile bunun kasti olmadıgı açıktır!
Karsılıklı ates esnasında yanlıslıkla kubbeye
isabet etmistir. Bu görüsümüzü dogrulayıcı delil
sudur: Mutahhar kabrin kubbesi son derece büyük
ve Vahabiler ise sehir kalesi kapısının arkasındaydılar.
Onların hedefi kubbeye ates etmek
54-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.75.
84 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
olsaydı en azından üç dört bin mermi kubbeye
isabet ederdi! Sözün kısası kubbede yalnızca bes
mermi izi vardı ve aynı sekilde Ehlibeyt'in kubbesinde
de dört bes mermi izi vardı. Harem-i Mukaddes'in
bas hizmetçisi de dört adet mermi getirerek
bana verdi ve bu mermileri Harem'in üzerinde
buldugunu ve mermilerin Harem-i Mukaddes'e
kadar ulastıgını zannettigini söyledi. Kulunuz
Hüveyda, bu mermilerin Maarif Bakanlıgı
Müzesi'nde saklanıp korunması için size takdim
edecektir…"55
Hüveyda'nın Raporunun Metninin Tamamı
Okuyucularımızın daha fazla bilgilenmeleri için
raporun tam metnini asagıda verecegiz:
Belge tarihi: 11 Deymah 1304
Raporu Gönderen: Habibullah Hüveyda
Raporu Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: Hicaz Olayları Hakkındaki Rapor
No: 211
Yüce Dısisleri Bakanlıgı'na:
Yüce Dısisleri Bakanlıgı'ndan gelen çesitli telgraflar
üzerine 6.10.1925 tarihinde Sam'dan Mısır'a
ve Mısır Elçisi Gaffar Han Bey'in esliginde padisahlık
gemisiyle Mısır'dan Cidde'ye dogru hareket
ettik ve 10 Ekim'de Cidde'ye ulastık. 20 Ekim'de
55-a.g.e, s. 50.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 85
Necd sultanının otomobilleriyle Mekke-i Muazzama'ya
yöneldik.
Cidde ve Mekke yolu arasında Bahre ismiyle
meshur bir yerde anlasma yapmaya gelen ngiltere
temsilcisi Mr. Clayton'u agırlamak için açılan
çadırlarda bizzat bn-i Suud'un da bulunması hasebiyle
ilk önce onun mülakatına gittik. Ögle yemegi
ve içilen çayların ardından saat dörtte özel
bir sahsın esliginde dört koruma ile birlikte ihramlı
olarak Mekke-i Muazzama'ya girdikten sonra
umre vecibelerini yerine getirmek için bize tayin
edilen eve gittik. Ertesi gün bir tarafının dag
eteklerinden baslayıp sehirle birlesen yıkılmıs
kabristandaki mübarek kabirlerin ziyaretine gittik.
Hz. Hatice, Hz. Âmine56, Abdurrahman b.
Ebu Bekir, Ben-i Hasim, Abdullah b. Zübeyir ve
sehitlerin kabirlerinin yer aldıgı; Cin Mescidiyle
birlikte diger insanların kabirlerinin de bulundugu
bu kabristanın tamamını Vahabiler harabeye çevirmislerdi.
Hz. Peygamber'in dogdugu yer ve Sıddıke-i
Tahire Hz. Zehra'nın (s.a) da dünyaya geldigi yer
olan Hz. Hatice'nin evini yıkıp yerle bir etmislerdi.
Hz. Hatice ve Hz. Âmine'nin kabirleri üzerindeki
yapıtları yerle bir etmislerdi ve Hz. Hatice'-
nin kabrinin yarılıp tekrar toprak ve çamurla dol-
56-Allah Resulünün (s.a.a) annesi Hz. Âmine'nin kabri
Mekke ile Medine arasında yer alan "Ebva" ismindeki bir yerdedir.
86 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
duruldugu belliydi. Hz. Hatice'nin kabrini korumak
amacıyla (yapılan) evi yıkmıslar ve evde ne
varsa hepsini yagmalamıslardı. Bu ev aynı kabristanda;
Hz. Âmine'nin ve Hz. Hatice'nin kabrinin
yanındaydı.
Elbette Sultan bn-i Suud'la yapılan mülakatları
ve ayrıntılarını, sayın bakan Gaffar Han tamamını
genis olarak rapor seklinde takdim etmistir
ve kulunuz Hüveyda'nın bunları tekrar etmesine
gerek yoktur57, zira bu kulununuzun görevi Medine-
i Münevvere'dedir.
Gidip geldigimiz her yerde Yüce Hazret Melik
Ali ve bn-i Suud'la Sayın Gaffar Han'ın tüm görüsmelerinde
ben de vardım ve tercümanlık vazifesini
ifa ediyordum. Su kadarını arz etmek istiyorum
ki Sayın Gaffar Han, hakikaten ömrü sonsuz
olan devletimizin tecrübeli, zeki ve basiretli siyasetçilerinden
olup görevini fevkalade metanetli
bir sekilde yerine getirmistir ve bundan daha iyisi
mümkün degildir.
Sayın Gaffar Han'la Melik Ali ve Sultan bni
Suud arasında gerçeklesen müzakere ve mülakatların
hepsine uzunca yer vermeyecegim, zira Gaffar
Han'ın sundugu rapora (bilmeden) bir seylerin
azaltılıp ve çogaltılmasından çekiniyorum. Dola-
57-Daha önce Gaffar Han'ın Mekke'deki kabirlerin yıkılmasını
Tahran'a bildirmesi hasebiyle, Hüveyda'nın da bunları
itiraf etmek zorunda kaldıgı anlasılmaktadır, zira bildirmemesi
durumunda Gaffar Han'ın gerçekleri yansıtacagını bilmektedir.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 87
yısıyla bana özel olan Medine-i Münevvere görevimle
alakalı raporuma geçiyorum:
Bizim, Mekke-i Muazzama'da olmamız hasebiyle
Necd Sultanı'nın bize, Vahhabi birliklerinin
yer aldıgı "Uyûn" bölgesine kadar eslik edebilecegini
ve oradan Medine'ye kadar olan iki saatlik
mesafede bizimle birlikte olamayacagını ve bu
konuda hiçbir sorumluluk kabul edemeyecegini
söylemesi bizde suizan olusturdu. Biz de Sayın
Melik Ali'yle görüsmek için Sayın Gaffar Han'la
birlikte Cidde'ye döndük. Ne yapacagı konusunda
saskına dönen Melik Ali söyle dedi:
"Ben her istediginizi yapmaya hazırım, ancak
bizim askeri birliklerimiz Medine'dedir ve sehir
dısında birligimiz yoktur. Bulundugunuz "Uyûn
bölgesinden" yerden Medine'ye kadar hurmalık
yer almıstır ve hurmalıklar ise Vahabilerin elindedir.
Bizim adımızı kötüye çıkarmak için hurmalık
tarafından size ates ederek bizim tarafımızdan
saldırıldıgını söylemelerinden korkuyorum."
O halde Sultan'ın korumalarıyla sizi sehir dısındaki
telsiz dairesine ulastırarak oradaki bizim
korumalarımıza teslim etmeleri ve döneceginiz
zaman aynı noktada sizi Sultan tarafından gönderilecek
araçlara teslim etmeleri sizin yararınıza
olacaktır.
Buna binaen kulunuz, Cidde'den bni Suud'a
ayrıntılı bir mektup yazdım. Ertesi gün mektubun
cevabı ulastı ve bni Suud otomobil göndermeyi
kabul etti. Aynı gün Sayın Bakan Gaffar Han ge88
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
miye binerek Mısır'a yöneldi ve ben de otomobile
binerek Bahre'ye dogru hareket ettim. Gece gündüz
boyu Bahre'de durduk ve iki defa bn-i
Suud'la görüsme yapıldı. bn-i Suud bize karsı
fevkalade saygı ve muhabbet gösterdi. Her görüstügümüzde
büyük ran Devleti'ne yakınlasma
meylini ortaya koyarak söyle diyordu:
"Biz ran ile komsuyuz ve Necd ve Ahsa'da
otuz bin kadar Siî vardır. sterseniz bu bölgelerdeki
Sialardan sorabilirsiniz. Benim hakkımda yayılan
haberin çogu yalan ve iftiradır. nsallah Medine'ye
gittiginizde benim için söylenenlerin yalan
oldugunu göreceksiniz! Ben size açıkça söylüyorum
ve siz devletinize benim Haremeyn-i Serifeyn'i
kendi canım, malım ve çocuklarım gibi korudugumu
yazınız. Mekke'de olup biten yıkımlar
da ben isbasına gelmeden önce olmustur. Evet,
Vahabiler kabir ve kubbelerin tamirine inanmıyor,
bu isi bidat biliyor ve "Hayru'l Gubur ed-
Davaris" hadisini muteber biliyorlar. Bununla
birlikte benim isbasına gelmemle birlikte hemen
bu isin önünü aldım. Hali hazırda bütün samimiyetimle
slam ülkelerinin temsilcilerini göndermelerini
ve Hicaz'da yapılanlar konusunda karar
vermelerini bekliyorum. Bu kabirlerin tamir edilmesi
konusunda karar alırlarsa onlara karsı çıkmam;
kolayca izin veririm ve hatta bizim Hicaz'ın
dısına çıkmamızı isterlerse çabucak çıkarım."
Medine-i Münevvere'ye hareket etmeden ve
Medine-i Münevvere'den dönmeden önce bn-i
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 89
Suud bu sözleri tekrarladı. Medine'den döndükten
sonra kendisiyle yaptıgım son görüsmede kulunuzun,
ran Devleti ile Suudi Devleti'nin birbirlerine
yakınlastırılması dogrultusunda girisimde
bulunmamı ve yazısmaların devam etmesini rica
etti.
Her halükarda Medine'ye gidis ve gelis esnasında
bni Suud, deve esliginde üç kisiyle beraber
kendine has bes tüfekçiyi benim ve hizmetçimin
emrine verdi. Bahre'den Mekke'ye hareket ettik
ve dört gün Mekke'de kaldık. Sonra deve esligindeki
bes tüfekçiyi deniz kenarında yer alan
Rabig'e gönderdi ve ben de bni Suud'un özel
danısmanıyla otomobile binerek Rabig'e gittim.
Mekke'den Rabig'e kadar deveyle bes konaklama
yeri vardı ve otomobille dokuz saat sürüyordu.
Rabig'de birkaç gün özel tüfekçileri bekledik.
Sultanın özel danısmanı Mekke'ye döndü. Bu
esnada ben dizanteriye yakalandıgım için hastalıgın
siddetinden dolayı yatmak zorunda kaldım ve
yolculugumuz on gün ertelendi. On gün boyunca
ne ilaçtan, ne tedaviden, ne dosttan, ne de doktordan
bir haber yoktu.
Rabig; ekmek, pirinç ve etin dısında hiçbir seyin
bulunmadıgı koca bir köyden ibaretti. Yesilligin
olmadıgı gibi tuzlu su kuyularından baska su
da yoktu. Her halükarda Allah Resulünün manevi
makamına tevessül ettim ve duaların bereketiyle
saglıgıma kavustum.
90 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Bu esnada Sultanın oglu Medine'ye gitmek için
Vahabi birliklerinden olusmus bes yüz deve binicisiyle
Rabig'e ulastı. Ben de zayıf düsmüs bedenimle
özel tüfekçim esliginde onlara katılarak yola
çıktım. Altıncı gün Vahabi birliklerine ulastık. Size
saygısızlık olmasın ama bu altı gün boyunca
deve sürücülerinin basıma neler getirdiklerini ne
siz sorun ne de ben söyleyeyim.
ki gün istirahatın ardından Medine emiri ve
Medine ordu komutanına bir mektup yazdım ve
mektuba Melik Ali'nin tavsiyelerini de ekleyerek
özel bir elçiyle Medine'ye gönderdim. Ertesi gün
mektubun cevabı geldi ve mektupta sonsuz mutlulukla
bizi beklediklerini ifade etmislerdi. Bunun
üzerine Sultan tarafından tayin edilen deve esliginde
bes kisi ve on yayayla birlikte hareket ettik.
Beni, kararlastırılan yerde silahlı altı yedi kisi esligindeki
faytona teslim ettiler. Sultan tarafından
tayin edilen deve koruma muhafızlarının baskanı
da beni sag salim teslim ettiklerine dair benden
yazılı bir mektup aldılar.
Oradan Medine'ye hareket ettik. Medine surları
dısında nizami ve devlete mensup yüksek rütbeli
bes yüz kisi, Medine Emniyet Müdürü Serif
Ahmet Mensur ve sehir sakinlerinin çogu görkemli
bir sekilde bizi karsıladı. Aynı sekilde Medine'den
dönecegimiz zaman da aynı görkemle
ugurladılar.
Medine'ye girdikten sonra Harem-i Mukaddesi
ziyaret için gusül aldım ve çok genis bir kitleyle
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 91
birlikte Hz. Hatemü'l-Enbiya'nın (s.a.a) mübarek
kabri serifiyle müserref oldum. Bu mukaddes
makamın insana verdigi ruhi hazzı nitelemek
mümkün degildir. Allah Resulünün mukaddes
kabrini öptükten sonra yolda çektigim sıkıntıların
çogu bir anda üzerimden kalktı. Allah Teâlâ meleklerin
korudugu bu kutsal kabre yüz sürmeyi siz
hazreti Esref ve dostlarımın tamamına nasip etsin!
Medine'de üç gün kaldım. kinci günü Kubbe-i
Mutahhar'ı görmek kastıyla Sehir Ordu Komutanı
zzet Pasa, bize ev sahipligi yapan Irak Sia tüccarlarından
Sayın Seyit Umran ve Harem-i Mutahhar'ın
bas hizmetçisi esliginde Harem'e girdik.
Ziyaret görevinin edası ve kabrin öpülmesinden
sonra Haremin bas hizmetçisi her birimize Harem
hizmetlilerinin giydigi elbiselerden getirdi.
Elbiseleri giydikten sonra minare üzerinden yüz
otuz basamak yukarı çıkarak Kubbe-i Mutahhar'a
ulastık ve orada Kubbe-i Mutahhar'ı ziyaret ettik
(Zira kubbenin tepesine ulasmak mümkün degildi).
Bulundugumuz yerden baktıgımızda Kubbe-i
Mutahhar'a yalnızca bes merminin isabet ettigini
ve kubbede küçük bir deligin açıldıgını müsahede
ettik. Kesinlikle kubbe zarar görmemisti! lk olarak
bu mermilerin kesin olarak Vahabiler tarafından
geldigini söyleyemeyiz! kincisi onlar tarafından
oldugunu düsünsek bile bunun kasti olmadıgı
açıktır! Karsılıklı ates esnasında yanlıslıkla kubbeye
isabet etmistir. Bu görüsümüzü dogrulayıcı de92
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
lil sudur: Mutahhar kabrin kubbesi son derece
büyük ve Vahabiler ise sehir kalesi kapısının arkasındaydılar.
Onların hedefi kubbeye ates etmek
olsaydı en azından üç dört bin mermi kubbeye
isabet ederdi! Sözün kısası kubbede yalnızca bes
mermi izi vardı ve aynı sekilde Ehlibeyt'in kubbesinde
de dört bes mermi izi vardı. Harem-i Mukaddes'in
bas hizmetçisi de dört adet mermi getirerek
bana verdi ve bu mermileri Harem'in üzerinde
buldugunu ve mermilerin Harem-i Mukaddes'e
kadar ulastıgını zannettigini söyledi. Kulunuz
Hüveyda, bu mermilerin Maarif Bakanlıgı
Müzesi'nde saklanıp korunması için size takdim
edecektir
Dördüncü gün benim ricalarım neticesinde
bizzat kendilerinin gönüllü olarak eslik etmek istediklerini
söyleyen Sultan'ın görevlendirdigi yaklasık
otuz kırk kisi kadar atlı birlik esliginde sehir
dısına çıktık. Melik Ali'nin piyade ve atlı tüfekçi
mangası, yüksek rütbeli iki nizami ve tüccar Seyit
Umran da bize eslik ederek bn-i Suud tarafından
tayin edilen korumalara teslim ettiler ve sag salim
teslim ettiklerine dair bizden yazılı ve mühürlü bir
mektup alarak geri döndüler.
Ben de Sultan tarafından görevlendirilmis korumalarla
yolumuz üzerinde yer alan Hz. Hamza'nın
kabrini ziyarete gittim. Hz. Hamza'nın kabri
ve kabri üzerindeki kubbesi, Vahabilerin burasını
ele geçirmelerinden birkaç ay geçmesine
ragmen hiçbir zarar görmemisti. Hatta Hamza'-
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 93
nın kabrine ve kabri üzerindeki yapıta bile el
sürmemislerdi. Sadece güya orada bulunan perde,
halı ve lambalar yagmalanmıstı. Bir sahsın dedigine
göre Hz. Hamza'nın kabri yanındaki Peygamber'in
ashabından Akil isminde birisinin kabrini
yıkmıslardı ve Vahabiler benim arastırma yapmaya
gelecegimi duydukları zaman tekrar tamir etmislerdi.
Ne var ki bu sözün dogru olup olmadıgı
belli degildir.
Her halükarda Hz. Hamza'nın kabri kesinlikle
zarar görmedigi gibi çalındıgı söylenen esyaların
da önemli bir sey oldugunu sanmıyorum. Zira kulunuz,
Peygamber'in babası Hz. Abdullah b.
Abdülmutta-lib'in kabrini ziyarete gittigim zaman
bu ziyaret yerinde birkaç küçük eski kilim, yıpranmıs
birkaç küçük halı ve yırtık birkaç hasır
görmüstüm. Tabana serilmis bu sergiler o kadar
pis ve tozluydu ki yanımdakilere Peygamber'in
babasının kabrini bu derece bakımsız ve pis tutmalarının
çok üzücü oldugunu söyledim.
Peygamber'in babasının kabrini o halde müsahede
ettigim zaman Peygamber'in amcasının kabrinin
de daha iyi bir durumda olacagını düsünmedim.
Vahabiler burayı da yagmalamıs olsalar bile
kayda deger bir sey yoktu ve bu yaptıklarıyla kendilerini
rezil etmislerdir. Size kurban olan kulunuzun
gördükleri bunlardan ibarettir.
Ziyaretten sonra Sultan'ın ordugâhına geldim
ve iki gün bekledikten sonra develer üzerinde bes
94 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
özel tüfekçi esliginde Mekke'ye hareket ettim. Bir
gece ve bir gündüz yani gece gündüz on dört saat
boyu yoldaydık. Sekizinci gün ögleden sonra bitkin
bir halde Mekke-i Muazzama'ya ulastık. Yolda
içilmeyecek ölçüde suyun kirli olmasından ötürü
henüz etkisini atamadıgım sıtma hastalıgına yakalandım.
Dönüs esnasında rahat olacagı hesabıyla
bir mahfe58 satın aldım, ancak iki üç gün sonra
mahfeyi bırakarak yola devam etmek zorunda
kaldım, zira deve üzerindeki mahfe, devenin kendine
has yürüyüsüyle çok daha eziyetliydi.
ki gece ve bir gündüz Mekke'de kalıp bn-i
Suud'la vedalastıktan sonra otomobille Cidde'ye
geldim. Birkaç gün Cidde'de gemi beklerken Melik
Ali ile birkaç kez görüstük. Sonuç itibariyle
Mısır'a ve oradan da Sam'a geldim.
bn-i Suud'la son görüsmemizi bir sayfa ölçüsünde
bilginize sunacagım. Aynı sekilde Melik Ali
ile görüsmemizi de takdim edecegim. Zavallı Melik
Ali! Sonunda istifa ederek Hicaz'dan hicret
etmek zorunda kaldı; zira bu raporun hedefi sadece
Medine-i Münevvere hakkında bilgi verilmesi
dogrultusunda olması hasebiyle bu konulara
girmeyecegim.
Bunların yanı sıra cürette bulunarak bu yolculukta
gördügüm musibetlerin beni en az on yıl
58-Mahfe; deve, fil vb. hayvanların sırtına konulan, üzerine
oturmaya yarayan sepet. Çev.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 95
yaslandırdıgını söylemek istiyorum. Söz konusu
musibetlerin gözle görülen en az etkisi bedensel
güçlerimin zayıflamasıyla sonuçlanmıstır. Allah
sahittir, samimi bir kalp ile söylüyorum ki Hz.
Peygamber'in (s.a.a) ruhi hazzı beni sag salim
Sam'a ulastırdı. Eger böyle bir haz olmasaydı
Mekke ve Medine yolunda telef olur geri dönmekten
ümidimi yitirirdim. Her halükârda Allah'a
hamdolsun. Sevketli padisahın ömrü uzun olsun!
59
Kulunuz Habibullah Hüveyda
Hüveyda baska bir raporunda bn-i Suud'u mukaddes
mekânların yıkım faaliyetlerine yönelik ithamlardan
temize çıkarmaya çalısarak bn-i Suud'un
agzından sunları yazıyor:
"… slam âleminin sadece birkaç kabrin yıkılmasında
ötürü ki benim hükümetimden önce cahil
bedeviler tarafından gerçeklestirilmistir, bunca
gayretli davranıp kederlenmeleri son derece hayret
vericidir. slam âlemi toplantılarında, minberlerde
ve gazetelerde beni lanetleyip tekfir ettiler
ve âlemi benim üzerime kıskırtarak adımı kirlettiler…"
60
59-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.46.
60-Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi, s.54.
96 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Abdülaziz'in ran Sahı'na Mektubu
Melik Abdülaziz, Habibullah Hüveyda'nın görevinin
sonunda resmen ona tesekkür etmistir. Abdülaziz'in
ran Sahı'na hitaben yazdıgı mektubun metni
söyledir:
Bismillahirrahmanirrahim
Suudi Arabistan Padisahı Abdülaziz b.
Abdurrahman el-Faysal Âli Suud'dan ran
Padisahı Alâ Hazret Rıza Sah Pehlevi'ye
Aziz kardesim!
Allah'ın selamı ve rahmeti üzerine olsun;
ran'ın Necd temsilcisi Sayın Habibullah Hüveyda'nın
intikaline dair Alâ Hazretin mesajını aldım
ve bu münasebetle söz konusu sayın temsilcinin
iki ülke arasında güzel bir yakınlık olusturma
dogrultusundaki yaptıgı girisimlerden ötürü
mutlulugumuzu ve bu çabaların olumlu etkisinin
oldugunu dile getirmeyi zaruri buldum.
Fırsatı ganimet bilerek sürekli sıhhatli olmanızı
ve seçkin milletinizin de refah ve mutluluk içinde
yasamasını arzu ediyorum.
Bu mesaj, Muharrem ayının on besinde ve bin
üç yüz elli üç tarihinde Mekke-i Muazzama Sarayı'nda
düzenlenmistir.61
61-Mektubun gönderildigi tarih: 15 Muharrem 1353 h.k.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 97
Restore Çalısmaları
Vahabilerin Hicaz sultası ve Baki'deki imamların
(a.s) kümbeti ve diger yapıların viran edilmesinden
sonra Sia âlemi, özellikle taklit mercileri ve din âlimleri,
Baki Mezarlıgı'nın yeniden tamir edilip yapılandırılması
için çesitli girisimlerde bulundular.
ran'ın Cidde temsilcisi Muzaffer A'lem 1951 yılında
Sia âlimlerinin tesvik ve yardımlarıyla bu dogrultuda
çalısmıstır. Muzaffer A'lem 13.09.1951
tarihinde 402 sayılı mektubunda Hac Daimi Komisyonuna
hitaben söyle yazıyor:
28.11.1951 yılında ziyaret için Medine-i
Münevvere'ye gittim. Yaptıgım arastırmaların
neticesini takdim ediyorum:
1-Baki Mezarlıgı'nın viran edilmesinden sonra
masum imamların (a.s) kabirleri üzerindeki yapıtların
tamamı içler acısıdır. Baki Mezarlıgı din büyükleriyle
sıradan halkın mezarları arsında hiçbir
farkın gözetilmedigi yükselti ve çukurlardan ibarettir.
Suudi yetkililerinin muvafakatiyle hidayet
önderleri için demir pencerelerinin yer aldıgı duvar
yapılıp en azından masum imamların defnedildigi
bölümün dört duvar arasına alınarak korunması,
slam nisanelerinin muhafaza edilmesi
dogrultusunda büyük bir adım atılmasına vesile
olacaktır. Yetkililerle müzakere esnasında bu isteklerin
ektili olacagını ve bu istegin yerine getirilmesinde
duyarsız kalınmamasını ümit ediyorum.
Sayet hali hazırda söz konusu kabirlerin 120
98 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
metre karelik bir alanla çevrilerek korunması saglanabilir
ve Sefa ve Merve arasındaki sundurma
gibi burasının da üzerine sundurma yapılabilir.
2-Medine'deki etkili ve çalıskan bes altı bin Sia
cemaatini yönlendirmek için Ayetullah Burucerdî
tarafından görevlendirilen Seyit Muhammed Taki
Taligânî'nin söz konusu cemaat içinde güzel bir
konumu olup tam bir ciddiyetle vazifesini yerine
getirmektedir. Birkaç gün boyunca yapılan görüsmelerden
istifade edilerek; Seyit Muhammed
Taki Taligânî'nin, Medine'nin resmi makamlarıyla
iliskilendirilmis ve tüm yetkililerden onun taleplerinin
yerine getirilmesi dogrultusunda hiçbir yardımdan
kaçınılmaması istenmistir.
Baska bir gün Mısır'daki ran Elçisiyle Muhammed
Taki Taligânî ve Medine'deki söz konusu
Sia cemaatini görmeye gittigimizde onların ileri
gelenleri son derece düzenliydi ve her ikimizi de
samimi olarak agırladılar. Hali hazırda Muhammed
Taki Taligânî Medine'de çok rahat olup güzel
muamele görmektedir. Ayetullah Burucerdî
tarafından böyle bir sahsın seçilmesi ahlaki açıdan
hakikaten çok güzel bir seçimdir.
Padisahlık Bakanı-Muzaffer A'lem
Muzaffer A'lem'in Mektubunun Cevabı
Bu mektubun cevabında Dısisleri Bakanlıgı Muavini
ve Hac Daimi Komisyon Baskanı Fazlullah
Nebîl Bey, 09.02.1952 tarihli ve 67773/31340 sayılı
mektubunda Muzaffer A'lam'e söyle hitap ediyor:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 99
13.11.1951 tarihli ve 402 sayılı mektuba dayanarak
bilgilerinize sunulur:
1-Sizin de yakından müsahede ettiginiz gibi
Baki Mezarlıgı'nın içler acısı durumu hakikaten
Siaların tamamının üzünç vesilesi olmustur. Merkez
sorumlularının tam bir ciddiyet içinde telas
etmelerini ve sizin de önerdiginiz gibi Suudi Arabistan
Devleti'nin onayını da alarak Baki'nin var
olan durumundan kurtarılmasını ümit ediyorum.
2-Seyit Muhammed Taki Taligânî ve onun
Medine'deki Sia cemaati arasında slam dininin
yayılmasına dair girisimlerine isaret edilmisti. Bu
mesele ranlıların iftihar vesilesidir. Mektubunuzun
sonunda yer alan tezekkürünüz Ayetullahu
Uzma Burucerdî'-ye takdim edildi ve Seyit Taligânî'nin
Sahinsahî Konsoloslugu tarafından tesvik
edilmesi için konsolosluk bilgilendirildi. Ayrıca
sunu da arz etmek istiyorum ki; sizin 402 sayılı
mektubunuzda Medine-i Tayyibe ve Baki Mezarlıgı'ndaki
masum imamların tertemiz kabirlerini
müsahede ettiginizi ifade etmis olmanız Hac Daimi
Komisyonu üyelerinin tamamının övgüsüne
samil olmustur.
Dısisleri Bakanlıgı Bas Muavini
Fazlullah Nebîl
Muzaffer A'lem'in kinci Mektubu
Muzaffer A'lem 1782 sayılı telgrafın cevabında
Dısisleri Bakanlıgı'na hitaben söyle yazıyor:
100 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Cidde, 17.03.1952
Gizli Defter
Sayı: 82
Dısisleri Bakanlıgı
1782 sayılı telgrafın cevabında arz edilir:
Ben, Baki meselesini hiçbir zaman aklımdan
çıkarmadım ve idari sorumluluk ve direktiflerin
yanı sıra bu konuda gücüm yettigi oranda girisimde
bulunup görevimi tamamlamayı vazife biliyorum.
Ayrıca bu konuyu Padisahtan sonra hali
hazırda ülke idaresinde etkili makama sahip olan
Hicaz Saltanat Veliahdı ve Dısisleri Bakanı Emir
Faysal'a gündeme getirmek; bu alanda Kahire Elçisi
Sayın Destî'yle Emir Faysal arasında sonuç
alınamayan tutanakları yeniden ele almak hedefindeyim.
Ne var ki 17.09.1951 tarihli ve 30 sayılı
gizli raporda sunuldugu gibi elli güne yakın bir
süredir Cidde'deyim ve Emir Faysal birkaç gün
Cidde'de yoktu; sürekli Riyad'da ya da avlanmakla
mesgul olması hasebiyle kendisiyle uzun uzadıya
görüsmek için uygun bir fırsat bulamadım. Kendileri
birkaç gün sonra talya'ya hareket edecektir,
dolayısıyla hali hazırda bu meselenin görüsülmesi
uygun degildir.
Sayın Destî Bey'in müzakereleri konusuna gelince,
bu konu hakkında Konsolosluk'ta hiçbir
dosyanın geçmisi yoktur. Ancak söz konusu müzakerelerde
yer alan Sayın Ârezmî Bey'in bu dogrultudaki
görüslerinin Kahire haberlerinde yansıBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 101
ma buldugu kadarıyla Emir Faysal muvafık olmadıgını
ortaya koymus ve meseleyi dini ve inançsal
sorunlara dayandırarak su açıklamada bulunmustur:
" ran ilmi heyeti, bizim âlimlerimizle tartısmaya
girerek onları ser'i delillerle ikna edebilirler
veyahut da kendileri ikna olabilirler." Sonuç itibariyle
bu isin mümkün olmayısına yani kabirlerin
tamir edilmesine asla deginmedi. Ben bu zaman
sürecinde yaptıgım arastırmalar neticesinde Vahabilerin
kendi inançlarında son derece mutaassıp
ve dine yönelik islerde devlet heyetine hâkim oldukları
çıkarımında bulundum. Kabirlerin yapılandırılması
ve üzerlerinin örtülmesi alanında
muvafık olacaklarını sanmıyorum.
Ancak raporumda bildirdigim gibi hali hazırda
Baki Mezarlıgı'ndaki masum imamların (a.s) kabirlerinin
karsısında tıpkı Sefa ve Merve'de oldugu
gibi üzerine sundurma yapılması konusunda
anlasmaya çalısacagım. Bu ölçüde olsa bile onların
onayını kazanabilirsem inancıma göre büyük
bir adım atılmıs olacaktır. mamların (a.s) kabirlerinin
üzerine böyle bir sundurmanın yapılması
yanında Baki Mezarlıgı alanının tasla kaplanarak
toz topraktan kurtarılması mümkün olacaktır. lk
fırsatta kendim sahsen Emir Faysal'la bu konular
etrafında görüsmeler yapacagım.
Baki müzakereleri konusundaki benim görüsüm
bundan ibarettir. Her halükarda siz nasıl emrederseniz
ben de verilen emir dogrultusunda
müzakere yapar sonucunu size arz ederim. Bu
102 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
sebeple Emir Faysal talya'dan dönmeden önce
lütfen degerli görüsünüzü bildiriniz.
Sefaretin Birinci Sekreterinin Raporu
Bu raporun ardından ran Cidde Konsolosu Sayın
Ârezmî Bey'in 10.09.1952 tarihinde yeniden hazırladıgı
raporun metni söyledir:
Gizli Rapor Sayısı: 8
Tarih: 10.09.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı'na
17.03.1952 tarihli ve 82 sayılı Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamir edilmesi hakkındaki
gizli raporun takibine dairdir:
Henüz söz konusu raporun cevabı gelmemis
ve bu konuda yeni bir emir elimize ulasmamıstır.
Mübarek mekânlar meselesinin ele alınıp Suudi
Hükümeti'nin islerini takip etmekle görevli kimselerin
girisimlerinin gözlemlenmesi için Sayın
Bakanın Medine'ye gelmesi gerekiyordu. Bu haseple,
bu gün saat 05:30 sabahı uçagıyla oraya hareket
edildi. ki gün önce Hicaz'a gelen Sayın Seyit
Muhammed Hazâne'de (Seyyidü'l-Irakeyn) Sayın
Muzaffer A'lem'le birlikte Medine'ye gittiler.
Üç gün Medine'de kaldıktan sonra Kahire'ye hareket
edeceklerdir.
Bugün raporun postalanması gerekiyordu, ne
var ki Sayın Bakanın konu hakkında bilgi vermeBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 103
ye mecali olmadıgı için tıpkı kendilerinin emri
dogrultusunda kısaca olayı bilgilerinize sunuyorum.
Sayın Bakanın kendisi döndügünde olayı ayrıntılı
olarak takdim edecektir.
17.03.1952 tarihli ve 82 sayılı raporda da arz
edildigi gibi mübarek kabirlerin tamiri ve üzerlerinin
örtülmesi hakkındaki müzakerelerin Necd
Vahabi âlimlerinin asırı tutuculukları sebebiyle bir
sonuca ulasmayacagı bekleniyordu.
Bunun için 09.11.1951 tarihli ve 52 sayılı gizli
raporda arz edildigi gibi Baki Mezarlıgı alanının
duvarla çevrilmesi ve imamların kabrinin düzenlenip
üzerine sundurma yapılmasına dair müzakereler
yapılarak söz konusu isle sorumlu kimselerin
onayının celp edilmesi bekleniyordu.
Bu isin gerçeklesmesiyle birlikte büyük bir adım
atılmıs olacaktır ve daha sonra zamanla durumun
degismesiyle Allah izin verirse çok daha büyük
adımların atılması mümkündür.
Sayın Seyit Muhammed Hazâne'nin de öngördügü
gibi Hicaz Saltanat Veliahdı Emir Faysal ve
Emir Faysal'in oglu Emir Abdullah'la yapılan görüsmelerde
bu dogrultuda müzakereler gerçeklesti
ve Emir Faysal da Sayın Bakanımıza Medine
valisine Baki Mezarlıgı'nın duvarla çevrilmesi ve
ziyaretçilerin günesten korunmaları için üzerine
sundurma yapılmasını emrettigini söyledi.
Konsolosluk Birinci Sekreteri - Kazım Ârezmî
104 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Muzaffer A'lem'in Raporu
Sayın Muzaffer A'lem, Medine'ye döndükten sonra
asagıda metni geçen su raporu Tahran'a gönderdi:
Gizlilik Sayısı: 9
Cidde 13.04.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı'na
Baki hakkında 08.04.1952 tarihli ve 8. sayılı
gizlilik içeren raporun baglamında Bakanlıga arz
olunur:
Yapılan müzakerede Baki'nin giris kapısından
masum imamların (a.s) kabirlerinin ön cephesinin
kapladıgı alana kadar gölgelik yapılması konusunda
tevafuk edildi.
Dördüncü ayın sekizinde Çarsamba günü
Karaçi'den gelen Seyyidü'l-Irakeyn'le birlikte Cidde'ye
gelerek Suudi Hükümeti'nin misafiri olduk.
Müzakerelerin ardından Emir Faysal ve çisleri
Bakanı Emir Abdullah'la görüstük. Bu görüsmemizde
söz konusu sahıslar bir önceki müzakereleri
teyit etmislerdi. Dolayısıyla Medine-i Münevvere'ye
giderek her iki emirin buyruklarını Medine
Valisi'ne ulastırdık. Medine Valisi'yle birlikte Baki
Mezarlıgı'na giderek meseleyi yakından müsahede
ettik. Harem-i Mutahhar etrafına sundurma yapmak
ve genisletmek için Harem alanından toprak
bosaltmakla mesguldüler. Devam eden bu islerin
yanı sıra Baki meselesinin halledilmesi kararlastırıldı.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 105
Bu arada Harem-i Serif'in genisletilmesi projesinde
yer alan mühendis ve diger çalısanlarıyla da
müzakere edilerek Baki'ye yakısır bir sundurma
yapılarak en azından etrafının düzen ve temizliginin
saglanması için tekit edildi.
Medine Valisi nispeten uyumlu birisi gibi gözüküyor.
Valinin kolaylık saglayacagına dair verdigi
sözü amelen yerine getirene kadar ise baslanır
baslanmaz Mekke'de yıllardır insaat isiyle
mesgul olan ve Medine'de önde gelen önemli
sahsiyetlerin çogunu tanıyan Hacı Rıza ismindeki
ranlı bir mühendisi Baki'nin tamiri için Medine'-
ye getirmeyi düsünüyorum. Baki'ye sundurma yapılmasının
yanında Baki'nin duvarla çevrilmesi,
tabanın tasla dösenmesi; kabirlerin ıslah edilerek
içinde bulundugu durumdan kurtarılması ve ziyaretçilerin
içeriye girmelerine izin vermeyen muhafızlarla
yüz göz olmamaları ve kolaylıkla ziyaret
etmeleri için yapılacak sundurmayla mamların
kabirleriyle arasına demir parmaklık çekilmesi gibi
gerçeklesecek islerde Mühendis Hacı Rıza'dan istifade
etmek istiyorum.
Her halükarda Vahabiler kabirler konusunda
bagnaz davranıyorlar, dolayısıyla yapılacak her
türlü ıslahı ganimet saymak gerekiyor. Fiilen Sialardan
olup Harem-i Serif'in genisletilme projesinde
mesgul olan Seyit Muhsin mran'a isin gidisatını
rapor etmesini emrettim, bu vesileyle olumsuzlukla
karsılasılması durumunda Emir Abdullah'la
tekrar irtibata geçebilirim.
106 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî'nin Cevabı
Sayın Kazimî 4980 nolu ve 03.20.1952 tarihli
mektubunda ran Cidde Konsoloslugu'na söyle yazıyor:
30. Sayılı, 17.09.1951 ve 24.11.1951 tarihli raporun
ve 82. sayılı ve 09.12.1951 tarihli Baki'deki
masum imamların kabirlerinin karsısına sundurma
yapılmasına dair mektubun yeniden alınmasıyla
birlikte arz edilir:
Baki'ye sundurma yapılması ve demir parmaklıklarla
çevrelenmesi için Suudi Hükümeti'nin üst
makamlarıyla müzakereler yapıldı. Yetkililer mübarek
kabirlerin kökten insasına dair beklentilerimizi
temin etmeyeceklerini söylediler. Bu alanda
Suudi Hükümeti'nin yetkili hangi sahsiyeti olursa
olsun yeniden ve etkili müzakerelerin yapılması
beklentisindeyiz. Mübarek kabirlerin kökten insası
konusundaki girisimlerinizin sonucunu ivedi
olarak bildiriniz.
Dısisleri Bakanı-Kazimî
Hac Daimi Komisyonu'na Gönderilen Mektup
Muzaffer A'lem, 16.12.1952 tarihli ve 88 sayılı
mektubunda Dısisleri Bakanlıgı bünyesindeki Hac
Daimi Komisyonu daresi'ne hitaben söyle yazıyor:
Baki'deki masum imamların kabirlerinin içler
acısı durumu hakkındaki 09.02.1952 tarihli ve
67773/3124 sayılı mektuba atfen arz edilir:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 107
Saltanatın Hicaz Halefi ve Dısisleri Bakanı
Emir Faysal ve Faysal'ın oglu ç sleri Bakanı
Emir Abdullah'la yapılan bir önceki görüsme ve
müzakerelerin neticesinde ve Sayın Bakanın, Baki'nin
kapısından masum imamların (a.s) mutahhar
kabirlerine kadar sundurma yapılması konusunda
onayını da alarak 10.04.1951 Çarsamba
günü Karaçi'den gelen Sayın Seyit Muhammed
Hazâne (Seyyidü'l-Irakeyn) ile birlikte Medine'ye
giderek, Medine Emiri’yle mülakattan sonra hep
birlikte Baki'ye gidip olayları yakından gözlemledik.
Baki'ye sundurma yapılma meselesi, Harem-i
Mutahhar-i Nebevi'yi Genisletme daresi'ne havale
edilmesi ve Harem'in genisletilmesi faaliyetleriyle
birlikte Baki meselesinin ele alınması kararlastırıldı.
Bununla birlikte mühendislerle, Medine
Belediye Baskanı ve projede yer alan diger kimselerle
müzakere yapıldı.
se baslanmasıyla birlikte Suudi Hükümet Bakanı
Sayın Emir Abdullah'ın ilgi ve alakasına
mazhar olan; Mekke, Taif ve Cidde'de binalar yapan
ranlı mühendis Sayın Hacı Rıza Mihr Ayin'i,
Baki isleriyle ilgilenmesi için Medine'ye çagırmayı
düsünüyorum.
Bu vesileyle Baki'ye sundurma yapılması yanında
Baki alanının tasla dösenmesi, kabirlerin
düzeltilmesi ziyaretçilerin rahat ziyarette bulunmaları
ve Suudi polisleriyle muhatap olmamaları
için yapılacak sundurma ile masum imamların kabirleri
arasına demir parmaklıgın çekilmesi gibi
108 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
söz konusu alanın yeniden ele alınması konusunda
Sayın Hacı Rıza Mihr Ayin'i den yararlanmak
istiyorum. Söz konusu mühendisin gelis gidis
masrafları ve sair giderlerinin karsılanması için
konsoloslugun emrine iki yüz Sterlin Lirası bırakılmasını
rica ediyorum. Elbette yapılan masrafların
tutanagı daha sonra gönderilecektir.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Muzaffer A'lem aynı sekilde 22.03.1952 tarihinde
yazdıgı mektubunda Sahinsahî (Sahlık) Özel Defteri'ne
hitaben söyle yazıyor:
Emir Faysal ve oglu Emir Abdullah'ın Baki'-
deki imamların karsısına sundurma yapılması ve
demir parmaklıklarla çevrilmesini onaylamalarının
ardından sahsen kendim Sahinsahî Devleti adına
tesekkür ettim. Bu kadarının yeterli olacagını düsünüyorum.
lgili raporları Dısisleri Bakanlıgı'na
takdim ettim.62
A'lem
kinci Mektup
Muzaffer A'lem Dısisleri Bakanlıgı'nda meseleyi
tekrar ele alıp Hac Daimi Komisyonu'na 01.05.1952
tarihinde ve 257 sayılı yeni bir mektubunda sunları
dile getiriyor:
62-Belge numarası 13 ve gönderme tarihi 03.02.1331.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 109
09.02.1952 tarihli ve 67773-3134 sayılı mektuba
atıf olarak arz olunur:
Suudi Hükümeti'nin yüksek kademesinde yer
alan Emir Abdullah Faysal'dan, Medine-i Münevvere
emiri unvanında bir mektup alındı. Söz konusu
bu mektupta Baki'ye sundurma ve duvarların
yapılmasında her türlü mimari becerisinden istifade
edilmesi için ranlı mühendis Sayın Hacı
Rıza Mihr Ayin ile isbirligi içinde olunması tavsiye
edilmistir. Ne var ki 88 sayılı ve 14.02.1953
tarihli mektupta giderlerin temin edilmesi için
istenen iki yüz Sterlin Lirası ilgili birime ulasmadı.
Söz konusu miktarın gönderilmesini bekliyoruz.
Öne çıkan bu fırsattan yararlanarak Baki'ye sundurma
yapılması ve mübarek kabirlerin sanına
yakısır bir duvar çekilmesi dogrultusunda gereken
girisimler için söz konusu miktarın çabucak gönderilmesini
ümit ediyorum.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Sundurmanın Yapılması Yeterli Degildir
Zamanın Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî baska bir
mektupta ran Cidde Konsoloslugu'na hitaben söyle
yazıyor:
Baki Mezarlıgı'ndaki mutahhar imamların kabirlerinin
tamiri ve sundurma yapılması konusundaki
13.02.1953 tarihli ve 9. gizli mektuba
yönelik olarak bu alanda Sahinsahî ve Sayın
Muzaffer A'lem Bey tarafından Konsolosun çekmis
oldugu zahmetlerden dolayı tesekkürlerimi
110 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gu zahmetlerden dolayı tesekkürlerimi belirterek
mektubuma baslıyorum:
Sizin de bildiginiz gibi Baki Mezarlıgı'nın tamir
edilmesi tüm ranlıların arzusudur ve bu alanda
sürekli etkili girisimlerde bulunulmasını istemektedirler.
Ancak siz de tasdik edersiniz ki bunca
çaba ve girisimlerden sonra henüz hangi sekilde
yapılacagı bile belli olmayacak sundurma yapımıyla
yetinilecek olması büyük âlimler açısından kâfi
degildir ve kesinlikle Dısisleri Bakanlıgı'nca yapılacak
görüsmelerde bu meselenin takibi devam
edecektir.
Dısisleri Bakanlıgının, Suudi Devleti'nin yetkili
makamlarının bu ise muhalefet ettigini sizin de
çok iyi bildiginiz ortadadır. Bu zor sartlar altında
Baki'ye sundurma yapılması, hepinizin de malumu
oldugu gibi Sahinsahî Baskonsolosugu'nun
çabaları ve basarısıyla gerçeklesmistir. Ne var ki
Dısisleri Bakanlıgı'nın görüsü esasınca önceki girisimlerin
takip edilmesi için gayret edilerek Suudi
Arabistan Devleti'nin ilgili makamlarının Masum
mamların (a.s) kabirlerinin tamiri ve Baki Mezarlıgı'nın
sanına yakısır bir sundurmanın yapılması
dogrultusunda çaba sarf edilmelidir.
Her halükarda sundurma yapımına baslanmadan
önce mümkün oldugu ölçülerde söz konusu
sundurmanın projesini Dısisleri Bakanlıgı'na göndermeniz
zaruridir.
Ayrıca Sayın Seyyidü'l-Irakeyn'in bu dogrultuda
hiçbir resmi görevinin olmadıgını Sahinsahî
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 111
Konsoloslugu'nun bilgilerine sunuyor ve söz konusu
faaliyetlere karısmasının önünün alınmasını
tekit ediyorum.
Dısisleri Bakanı-Kazimî
Muzaffer A'lem le Emir Abdullah Faysal'ın
Görüsmesi
ran Bakanı 05.04.1952 yılında Suudi Hicaz Saltanat
Veliahdı Sayın Emir Abdullah Faysal'la yaptıgı
görüsmede Baki konusunu gündeme getirmis ve
Tahran'daki Dısisleri Bakanlıgı'na su açıklamayı içeren
raporunu sunmustur:
Dısisleri Bakanlıgı-Birinci Siyasi dare Birimi
04.04.1952 tarihli ve 17. sayılı gizli rapora atıfta
bulunarak arz ediyorum:
Daha önceden belirlendigi üzere, onuncu ayın
Çarsamba günü ögleden sonrası Hicaz Saltanat
Veliahdı Sayın Emir Abdullah Faysal ile ran çisleri
ve Kalkınma Bakanı arasında mülakat gerçeklesti.
Bu mülakatta Konsolosluk tarafından Baki'-
ye yapılacak sundurma ve duvarların denetlenmesi
için Sayın Hacı Rıza Mihr Ayin'in görevlendirilmesi
yeniden ele alınarak Medine-i Münevvere
yetkililerinin Sayın Mühendis Rıza'nın isinin kolaylastırılmasını
temin edecek mektubun kaleme
alınması kararlastırıldı.
ran milletinin söz konusu projeye yardımı konusunda
ki benim öngörüm de kabul edilmeyece112
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
gi dogrultusundaydı, zira Peygamber Ekrem'in
(s.a.a) Mutahhar Haremi'nin yapımında A'la Hazret
Melik Abdülaziz b. Suud'un Mısırlılar ve diger
dünya Müslümanlılarının da yardımlarını reddetmesi
benim öngörümü güçlendiriyordu, bununla
birlikte ülkemiz insanlarının bu konudaki duygularını
ortaya koyarak ranlıların böylesine hayır bir
iste yardımda bulunmalarının onlar için iftihar vesile
olacagını arz ettim.
Alâ Hazret Emir Abdullah cevaben söyle buyurdu:
Bu, yardım etmeye degmeyecek küçük bir
istir ve bizler burada slam âleminin hizmetçisiyiz.
Sizinle bizim paramız arasında hiçbir fark
yoktur ve daha büyük projelerin yapımı konusunda
ran milletinin yardımlarından faydalanmayı
ümit ediyorum. Böylelikle Emir Abdullah yumusak
bir üslupla ve kibarca özür dileyerek bu talebimizi
reddetti.
Bu görüsmeden sonra 04.04.1952 tarihli ve
5376/432 sayılı ve ( ran) Konsoloslugun zahmetlerini
takdirle yâd eden ve bu konuda daha basarılı
olmaya tesvik eden mektup elimize ulastı. Ben
kendi adıma ve bu konsoloslugun tüm çalısanları
adına gösterdiginiz ilgi ve alakadan ötürü takdir
ve tesekkürlerimi arz ediyorum. Bu konsolosluk
fırsatlardan istifade ederek imkânlar dâhilinde
daha güzel sonuca ulasma dogrultusunda gayretlerine
devam edecektir. Ancak bu konsolosluk,
Vahabilerin ve Necd âlimlerinin tutuculuklarını
körükleyecek sohbetlerden kaçınılması ve bunun
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 113
radyo ve televizyona yansıtılmaması kanaatini tasımaktadır
Baki'ye yapılması kararlastırılan duvar ve sundurma
projesinin gönderilmesine gelince; ranlı
mühendis Sayın Hacı Rıza bu konsolosluk tarafından
projenin hazırlanmasında yer alacagı için
söz konu projenin size gönderilmesinde herhangi
bir sakınca olmayacaktır. Hali hazırda bu konsolosluk,
Emir Abdullah'ın projenin uygulanması
dogrultusunda hükmetmesiyle birlikte fırsattan istifade
edilerek mühendisin, Medine-i Münevvere'ye
getirilip bir an önce insaatın baslatılması için
söz konusu iki yüz liranın Hac Daimi Komisyonu
bütçesinden veya mümkün olan her kaynaktan
temin edilerek bir an önce gönderilmesini beklemektedir.
63
Baki Mezarlıgı'nın Tamir Edilecegine Dair
Haberin Yankıları
Baki Mezarlıgı'nın tamir edilecegine dair haberin
yayınlanması taklit mercileri, âlimler ve Siaların sevinmesine
vesile oldu. Irak'ın bazı gazeteleri bu haberi
yansıttı ve ran Radyosu da konuyla ilgili haberi
yayınladı.
Yıllardır Tahran'da "Mescid-i Câmi"de (Bugünkü
adıyla Mescid-i mam) namaz kıldıran ve o tarihlerde
yaklasık üç yıldan beri Necef'te tahsille mesgul
63-Gizli belge, sayı 21 ve gönderilme tarihi 23.02.1331.
114 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
olan merhum Ayetullah Mirza Abdullah Çehel
Sutunî'nin oglu merhum Ayetullah Hasan Said, Hicri
Kameri 27 Recep 1371 tarihinde bu konuyu ele alan
bir mektup yazarak Muzaffer A'lem'e hitaben söyle
yazmıstır:
Bismillahirrahmanirrahim
Hüccetü'l- slam Sayın Taligânî tarafından kaleme
alınan mektup elime ulastı. Sayın Taligânî
mektubunda Baki'deki masum imamların kabirleri
için sundurma ve duvarların yapılmasına dair
kararın çıkması hasebiyle Medine-i Münevvere'ye
gideceginizi bildiriyordu. Hakikaten bu haber
Necef'in dini ve ilmi camiasında esine az rastlanır
bir sevinç olusturmustur. Sizin bu zamanda konsolosluga
gidip böylesine basarılı hizmette bulunmanız
ne kadar da sevindiricidir. Bu basarı, Sia
camiası ve özellikle sürekli Ehlibeyt'in (a.s) bayragını
dalgalandıran ran milleti için takdire sayandır.
Hakikaten özellikle sizin sahsınız ve genel anlamda
bu yolda çaba gösteren kimseler için büyük
bir saadettir. nsallah bir gün gelir zatınızda var
olan tam bir inançla daha çok çabalayıp bu fırsattan
daha çok istifade ederek yıllar yılı Siaların yaralı
kalbine merhem olur; mutahhar imamların
(a.s) teveccühleri gölgesinde Sia camiasının ve
özellikle ran milletinin yüceltilmesi vesilesi olursunuz.
Bu etkili girisimlerde bizzat yer alan çok degerli
Sayın Hacı Seyyidü'l-Irakeyn'e zahmetlerinBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 115
den ötürü selamlarımı arz ediyor, yüce basarılar
diliyor ve kendileri için yüce Allah'tan izzet ve saadet
talep ediyorum.
Bununla birlikte Necef taklit merci ve büyük
âlimleriyle yapılan görüsmelerde böyle bir kararı
almalarından ötürü Suudi Devleti'ne tesekkür unvanında
telgraf çekilmesi ayrıca ran Devlet yetkililerine
de takdir ve tesekkür edilmesi kararlastırıldı.
Söz konusu projede yer alacak kimseleri Suudi
Devleti'nin düsman telakki etmesi mümkün
olması hasebiyle onların korunması dogrultusunda
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Tahran'a
da düsünülen girisimlerde bulunması için telgraf
çekilmesi ya da mektup yazılması uygun olacaktır.
Bununla birlikte genel yürüyüs-tezahürat baska
bir zamana ertelenmistir.
Allah ömrünüzü uzun etsin
Necef 23 Recep 1371 h.
Hasan Said
116 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ayetullah Hasan Said'e ait mektubun metni.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 117
Merhum Ayetullahu el-Uzma Hekim'in
Mektubu
Necef lmi Havzası'nın büyük taklit mercilerinden
merhum Ayetullahu'l-uzma Seyit Muhsin Hekim de
bu konuda Saban ayının biri 1371 tarihinde bir mektup
yazarak Baki Mezarlıgı'nın tamir edilmesi haberini
büyük bir sevinçle karsıladıgını dile getirdi.
Mektubun metni Ayetullah Hasan Said'e aittir ve
muhtemelen mektubu kendisi yazmıs ve Ayetullah
el-Uzma Hekim de imzalayıp mühürlemistir ya da
Ayetullah Hasan Said kendi hattıyla mektubu Farsçaya
çevirmistir.
Mektubun metni söyledir:
Sayın Muzaffer A'lem
nsallah mizacı serifiniz selamettedir ve rabbani
basarılar sizinle beraberdir. Hüccetü'l- slam
Sayın Seyit Muhammed Taki Taligânî'nin -Allah
ömrünü uzun etsin- Baki'deki imamların (a.s)
kabrinin tamiri, sundurma yapılması ve duvar çekilmesinin
devlet tarafından onaylanıp ise baslandıgını
bildiren mektubu elime ulastı.
Bu haber Siaların kalplerinde sonsuz sevinç yaratmıstır
ve Allah Teâlâ Sialara böyle bir hizmet
etme basarısı nasip ettigi için gerçekte Sia camiasının
her yönüyle mutluluk gösterilerinde bulunmaları
onlara yakısır bir davranıstır. Allah Teâlâ
bu isin gerçeklesme sürecinde adım atan herkese
büyük mükâfat nasip etsin. Bu ugurda sorumlu
118 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
unvanıyla hizmetlerde bulundunuz ve Allah'a
hamdolsun bu meseleyi amelî merhaleye ulastırdınız.
Allah size uzun ömürler nasip etsin ve sürekli
seriata ve mütedeyyin insanlara yakısır hizmette
bulunup bu yolda saadete ulasanlardan olmayı
nasip etsin.
Ayrıca bu is; Sia ve Müslüman camiasının ilgi
ve alaka konusu olması hasebiyle Allah'ın izniyle
masumların makamına yakısır olacak sekilde tam
bir dikkat ve titizlikle yerine getirilir. Bunun için
âlim ve müminlerden olusan bir grup ran Devlet
yetkililerine tesekkür gösterisinde bulunmak için
telgraf çekilmesi yanında ilgi ve alakalarını celp
etmek ve gelecekte onların yardımlarından yararlanabilmek
için Suudi Devleti'ne de tesekkür mahiyetinde
mektup yazılmasını istediler. Bazıları ise
hali hazırda bunun erken olduguna; âlim ve taklit
mercilerinin isin gerçeklesmesi durumunda takdir
ve tesekkürün iletilmesine inanıyorlar. Dolayısıyla
sizin gerekli gördügünüz mahalline uygun ve düsünce
tarzıyla uyusan bir insaat projesinin genis
açıklamasını kaleme almanız ve hali hazırdaki insaatın
ne zaman tamamlanacagını bildirmenizin
ardından bizlerin girisimde bulunması kararlastırıldı.
Sayet Allah'ın istegi ve masum imamların (a.s)
teveccühleri genel endisenin kalkmasına ve sizin
güzel tedbirinizle bu isin istenilir bir surette sonuçlanmasına
vesile olur. Allah Teâlâ'dan sizin
için basarılar diliyorum.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 119
Hali hazırda sahsım ve din âlimleri camiası
adına devlete ve bu iste yer alan kimselere tesekkürlerimi
bildiririm.
Muhsin Tabatabai el-Hekim
Cumartesi, Saban ayı 1371
Ayetullah Hekim'e ait mektubun metni.
120 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Muzaffer A'lem'in Ayetullah Hekim'e Cevabı
Sayın Muzaffer A'lem 16 Saban 1371 tarihinde
Merhum Ayetullahu'l-uzma Seyit Muhsin Hekim'in
mektubunun cevabında söyle yazıyor:
Arz ederim ki:
Saban ayının biri 1371 tarihinde Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin önüne sundurma
yapılması girisimlerine dair takdir ve tesekkürlerinizi
ifade eden mektubunuzdan dolayı sonsuz tesekkürlerimi
sunuyorum. Ben, Allah Teâlâ'nın
yardımıyla daha sonraları masum imamların (a.s)
kabirlerinin durumunun daha memnun edici bir
sekle bürünmesi için bu dogrultuda tüm gayret ve
ciddiyetimle çaba göstermeyi dinî sorumlulugum
biliyorum. Basarı Allah'tandır ve O'na tevekkül
edilir.
Bir grup âlim ve müminlerin telgraf ya da
mektupla Suudi Arabistan Devleti'ne tesekkürlerini
sunma istekleri kesinlikle dogru degildir ve
onlara böyle bir sey yapmamalarını söylemenizi
rica ediyorum. Zira böyle yapılması, meseleyi tamamen
ortadan kaldıracak ve daha önceki girisimleri
etkisiz hale getirecektir ki asıl itibariyle
Vahabiler kabirlerin yok edilmesini istemektedirler.
Ben sahsen uygun bir fırsatta Suudi Arabistan
Devleti'ne tesekkür edecegim ve Baki'nin haysiyetine
uygun bir sundurma yapılması için ranlı bir
mühendisi bugünlerde Medine'ye gönderecegim.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 121
Sizin, degerli âlim ve müminlerin, Emirülmüminin
Hz. Ali'nin (a.s) pak türbesinde bu isin gerçeklesmesi
dogrultusunda basarılı olmam için bana
hayır duada bulunmanızı temenni ediyorum.
Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun
Muzaffer A'lem
Muzaffer A'lem, merhum Ayetullah el-Uzma Seyit
Muhsin Hekim'e gönderdigi mektubun bir benzerini
merhum Ayetullah Seyit Hasan Said'e de göndermistir.
Merhum Ayetullah Seyyid Hibetuddin
Sehristanî'ye Mektubu
Merhum Ayetullah Seyyid Hibetuddin Sehristanî
de 30 Saban 1371 tarihinde Bagdat'dan Muzaffer
A'lem'e hitaben bir mektup göndermistir. Mektubun
metni söyledir:
Sürekli Allah Teâlâ'dan izzet ve mutlulugunuzu
arttırmasını ve sizin gibi degerli bir dostun afiyetinin
devamını samimi olarak istiyor ve tesekkürlerimi
geç dile getirmemenin mahcubiyetiyle
özrümü kabul buyurmanızı talep ediyorum. Allah
sahittir sürekli iyiliginizi dile getiriyor ve mesafenin
uzak olması hasebiyle de üzülüyorum. Özellikle
genelde tüm Müslümanlar ve bilhassa ranlılar
için çok hayırlı ve pek faydalı bu sorumlulugunuza
dayanarak…64 ne var ki Cidde ve Hicaz'ın
64-Üç nokta yazarın sahsına ait bilgileri içerir.
122 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
hava kosulları mide hastalıgıma uygun olmamasından
ötürü oldukça endiseliydim ve bir saat bile
gecikmeden ya siz degerli dostumun Bagdat'a
gelmesi beklentisindeydim ya da kendim Tahran'a
gelmek istiyordum. Bilmenizi isterim ki; hakikaten
bu son aylarda siddetli hastalıga duçar olmus
ve hastalıgın yanı sıra bazı engellerle yüz yüze
kalmıs ve size yazamamıstım.
Hal böyleyken beni yazısmalarda kusurlu bir
dost bilmis ve Sayın Muhammed Taki Sehristanî'-
ye yazmıs oldugunuz mektubunuzda bu kusuru
ihmalkârlık olarak nitelendirmissiniz. Ne var ki
hastalıgım ve rahatsızlıgım Pakistanlı beyefendilerin
davetine icabet edememe sebep olmustur.
Yakın zamanda Sayın Seyit Cevad'ı kendi yerime
gönderdim ve o da bu gece onların uçagıyla dönecektir.
Daha önce de Sayın Kâsifu'l-Gıta'yı göndermistim,
ancak maalesef oranın ve buranın halkının
isteginin aksine davrandılar. Her ne kadar
döndügünde bizi ümitlendirdi ve Baki'nin tamir
edilme iznini Suudi Konsolosu Abdülhamit Hatip
vesilesiyle ve onun Hicaz padisahına resmi yazısıyla
elde edecegini… Ancak maalesef ran'ın Pakistan
Heyet Baskanı Sayın Hacı Mirza Kemereî
olayı Suudi Baskonsolosundan sordugunu ve
onun da yemin ederek Suudilerin mezhebine aykırı
oldugu için bu konuda kesinlikle Suudi ve diger
her hangi bir hükümete bir sey yazmadıgını
ve yazmasının mümkün olmayacagını; böyle bir
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 123
aracılıkta bulunursa kendisi için büyük sorun doguracagını
ifade ettikten sonra Kâsifu'l-Gıta ile
birlikte gelen beyefendinin (Seyyidü'l-Irakeyn) istegi
üzerine "Seyhin ısrarıyla kendisine ihtiram
edilmesi gerektigini ifade eden" bir mektup yazmamda
sakınca görmedim. Ben de mektubu yazıp
verdim.
Özetle Seyyidü'l-Irakeyn'in olumsuz tutumu,
yanlıs davranısı, durumu kötülestirecek bir inkılap
dogurmustur ki onun atesinin dumanı herkesin
gözüne dolacaktır. O, her yerde seyhle beraber
siz Hazreti Âli'nin yardımcıları ile karsılıklı olarak
yazısmada …65oldugunu söylemektedir. (Ne olsun
yani!)
Evet, Recep ayı umresine giden beyefendiler
döndüler; özellikle Seyhü'l-Irakeyn ve Seyit brahim
Sehristanî, Seyyidü'l-Irakeyn'in sırlarını açıga
çıkararak hakikatleri herkese yaydılar. Zatı âlinizin
davetini dillerine doladılar ve sizin geleceginiz
müjdesini bana havale ettiler. Geldiginiz de direk
benim evime gelmenizi rica ediyorum, zira benim
evim sizin evinizdir. Ne var ki üç yıl önce oldugu
gibi sözünüzde kusur etmeyiniz. Dostların tamamı
size olan sevgi ve saygılarını arz ediyorlar.
Mektubun dipnotunda sunlar dile getiriliyor:
ran Baskonsolosu Sayın Hüseyin Kuds Nahaî
65-Üç nokta mektubun metnine aittir.
124 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
kendisi ve aile bireylerinin selam ve saygılarını zatı
âlinize takdim ediyor.
Hibetuddin el-Hüseynî es-Sehristanî
30 Saban 1371
Merhum Ayetullah Sehristanî'nin
Mektubunun Cevabı
Muzaffer A'lem'in 29 Ramazan 1371 (21.05.1952)
tarihinde, Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'-
nin mektubuna yazdıgı cevabı söyledir:
Bir müddet önce çok degerli mektubunuz elime
ulastı. Her zaman gösterdiginiz incelikten
ötürü zatı âlinize tesekkürlerimi takdim ediyorum.
Hac farizasının edasından sonra masum imamların
hizmetinde olup birkaç gün Hz. Ayetullah'la
tekrar görüsme basarısına nail olmayı arzu ediyorum.
Baki'deki masum imamların (a.s) kabirlerine
sundurma yapılması konusuna gelince; sizin de
bildiginiz gibi bazı sahsiyetler temelsiz haberleri
yayınlayarak bu meselenin sarsılmasına sebep oldular.
Yine de ümitsiz degilim ve Baki'nin düzenlenmesi
konusunda sonsuz ciddiyetimle gayret
edecegim. Âlimlerin, müminlerin ve salih insanların
duasıyla bu isin hayırla sonuçlanacagına eminim.
Tüm aile bireylerine sonsuz selamlarımı iletiniz.
Özel duada bulunmanızı rica ediyorum ve selamlarımı
sunuyorum.
Muzaffer A'lem
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 125
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
126 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 127
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
128 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Ayetullah Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin mektubunun
resmi.
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 129
Devlet Bakanının Mektubu
Devlet Bakanı Alâi de 23.05.1952 tarihindeki
telgrafında Muzaffer A'lem'e söyle yazıyor:
Hz. Ayetullah Burucerdî'nin temsilcisi Sayın
Muhammed Taki, Suudi Devleti'nin Baki'deki
imamların kabirlerine sundurma yapılmasını hedeflediklerini
bildirmistir. Suudi Arabistan Devleti'nin
bu konuda ne gibi bir faaliyet gösterdigini
ve Melik b. Suud'un bu girisimi karsısında nasıl
tesekkür edilmesi gerektigini acilen bildirmenizi
rica ediyorum.
Sahinsahî Bakanı-Alâi
Muzaffer A'lem, gerçeklesen girisimleri rapor
ederek Sahinsahî Bakanı'na göndermis ancak Sahinsahî
Bakanı Alâi, bu raporda kendi sorusunun cevabını
seffaf olarak alamamıstır.
Bunun için 27.03.1952 yılında Muzaffer A'lem'e
tekrar mektup yazarak sunları dile getirmistir:
Sayın Muzaffer A'lem -Cidde-
Fiilen sundurmanın yapılması onaylandıgından
tüm masraflarının ranlılar tarafından karsılanması
konusunda girisimde bulununuz ve Alâ Hazret
Sahinsahî'nin, Alâ Hazret bni Suud'a bu önerisini
sununuz. ranlılar tarafından masrafların karsılanması
önerisinin kabul edilmemesi durumunda
en azından Baki'ye yakısır bir sundurmanın yapılması
için bu isin ranlıların gözetiminde yapılmasını
kabul etsinler. Böyle bir önerinin yapılıp
130 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
yapılmaması konusunda açıkça görüsünüzü belirtiniz.
Ayrıca isin ne ölçüde ilerleme kaydettigini
de açıklayınız.
1370
Sahinsahî Bakanı-Alâi
Muzaffer A'lem mektubun cevabında böyle bir
önerinin dogru olmadıgını ve kendisinin de onaylamadıgını
söylemektedir.
Suudi Devleti Yalanladı
Baki'nin yapılandırılmasına dair haberin yansıması,
sır saklanmaması, bazı sahısların kapasitesizligi
ve bu haberin radyo ve gazetelerde yayınlanması,
Suudi Devleti'nin çabucak tepki göstermesine ve bu
haberi yalanlamasına sebep olmustur.
Muzaffer A'lem bu konuda söyle yazıyor:
Gizlilik sayısı: 11
Tarih: 28.03.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı
13.04.1952 tarihli ve 9'uncu gizli habere tabi
olarak arz edilir:
Önceki raporun gönderilmesinden sonra Hicaz
Saltanat Veliahdı Emir Abdullah Faysal'la
masum imamların (a.s) kabirleri önüne sundurma
yapılması üzere yeniden müzakere yapıldı. Emir
Abdullah Faysal bu isle alakalı girisimlerin çabuBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 131
cak baslatılması ve yerel idari birimlerin ise baslanacagı
zaman yardım ve kılavuzluk için giden
konsolosluk temsilcileriyle isbirligi içinde olunması
ve onların kılavuzluklarının dikkate alınması
vaadinde bulundu. Müzakerenin yapıldıgı gün
umre vazifesini eda etmek için Mekke yolcusu
Sayın Seyit Muhammed Taki Taligânî de, Cidde'-
de ve kendisine Emir Abdullah Faysal'ın son derece
iyi niyetle bu konuda yardım edecegi müjdesi
verildi. Ne var ki bu haberin Tahran Radyosu'ndan
isitilmesiyle yabancı radyo ve gazetelerde konu
hakkındaki haberin yayılması tutucu Riyad
âlimleri ve Vahabilerin Suudi Devleti'ni aldıgı bu
karardan vazgeçirebilecegi endisesinin dogmasına
sebep oldu.
Aynı sekilde Sayın Seyit Muhammed Hazâne'-
nin Hicaz'a gelmesi ve bu konudaki faaliyetleri,
Hicaz ya da Hicaz dısında Suudi Arabistan Devleti'nin
siyasetiyle uyusmayacak açıklamalarda bulunma
ihtimalinin olması, Suudi Devleti'nin kısmi
ölçüde olsa dahi yaptıgı isbirliginden vazgeçebileceginden
korkuluyordu.
Bununla birlikte eklemek istiyorum ki Sayın
Seyit Muhammed Hazâne gönüllü olarak Riyad’a
gitmeyi ve Melik b. Suud'la görüsmeyi istemistir,
ancak Cidde'deki Suud yetkilileri güzel bir dille
ona gitmemesinin daha iyi olacagını ve Riyad’a
gitmesinin bazı mezhebi konusmalara sebep olabilecegini
anlattılar.
Daha sonra Sahinsahî Bakanı Sayın Alâi Bey'-
132 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
den Suudi yetkililerine nasıl tesekkür edilmesi gerektigi
konusundaki açıklamasını içeren telgraf
elimize ulastı.
Söz konusu telgrafın cevabında söyle arz edildi:
Kendi Baskonsolosunuz tesekkür etmistir ve
simdilik bu kadarla yetininiz. (Telgraf ve cevabı
ektedir.)
Ben, Sahinsahî Bakanı Sayın Alâi'ye sonsuz tesekkürlerimi
arz ediyor ve her türlü girisimden
önce burada ikamet eden ve olayları yakından
müsahede ederek isin hakikatine vakıf olan sorumlu
sahsa danısmalarından ötürü memnuniyetimi
dile getiriyorum. Daha sonra gerçeklesen
olaylar bu danısmanın ne kadar isabetli oldugunu
ispatlamıs ve Sahinsahî Devleti'nin deger ve saygınlıgını
koruyarak fevkalade girisimlerinin önemini
ortaya koymustur.
Evet, maalesef sonunda korkulan sey gerçeklesti
söyle ki; güya Seyyidü'l-Irakeyn, Hicaz yolculugundan
döndükten sonra Irak'ta meseleyi oldugundan
fazla yansıttı ve Irak basını da olayı dallandırıp
budaklandırarak yayınladı. Sonuç itibariyle
Suudi Arabistan Devleti Vahabi ve Riyad âlimlerinin
elestiri ve itirazlarını gözeterek korktugundan
haberi yalanladı.
(Çok kuru bir sekilde yalanlanan haberin tercümesi
rapora eklenerek takdim edilmistir.)
Simdi Suudi Devleti'nin hatta geçici bir süre
olsa da masum imamların (a.s) kabirleri önüne
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 133
sundurma yapılması ve duvar çekilmesinden kaçınmasından
korkuluyor. Sorumlu olmayan kimseler,
dünya Müslümanlarının ve özellikle ran
milleti ve Sahinsahî Devleti'nin ilgi ve alaka konusu
olan bir meselede ran Konsoloslugu'nun
çektigi zahmetlerin tamamının heder olmasına
sebep olacaklardır.
Elbette ben, onayı elde edilmis bu meselede
beklenmedik bir durumun etkili olmaması ve Suudi
yetkililerinin Baki'ye sundurma ve duvar yapımından
vazgeçmemeleri için elimden geleni yapacagım.
Lakin bizim çabalarımızın hali hazırda
hızlı bir neticeyle sonuçlanması kesin degildir ve
ihtimal verildigi gibi insaatın yapımı askıya alınabilir.
Sayın Emir Abdullah Faysal'ın iyi niyeti ve kolaylık
gösterme dogrultusundaki düsüncesi, belirtilen
yalanlamanın yansımasının yayılmasının
önünün alınmasında yardım edecegini ümit ediyorum.
Dün bu konuda Sahinsahî Bakanı Sayın
Alâi'den bir telgraf daha elimize ulastı. Son yasanan
olayların artık bu konuda ciddi bir öneride
bulunulamayacagı ya da yeni bir adım atılamayacagı
ortadadır. Hali hazırda Suudi Devleti'nin bu
konudaki görüsünün kesinlesmesini beklemenin
yanında önceki alınan kararın iptal edilmemesi
için gayret edilmesi gerekir.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
134 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Yukarıdaki mektubun ekinde 103 sayılı telgrafa
dayanarak yeni gelismeleri ve fiili durumdan haberdar
olunması için Sahinsahî Bakanlıgı'na takdim edilir.
Yalanlama Mektubunun Metni
Sonunda beklenilen gerçeklesti ve Suudi Devleti,
Baki'nin tamir edilmesi veya Baki'nin yapılandırılmasına
dair haberi resmen yalanladı.
Yalanlama mektubunun metni 27.04.1952-
07.02.1331 tarihinde Mekke-i Mükerreme basımı el-
Bilad gazetesinin 1171 sayısında yayınlandı.
el-Bilad Gazetesi Mekke-i Muazzama Baskısı
27.04.1952-Sayı: 1171
Arapça Metni
 ! " # 
$ %&' ( )$*+,
4 5 6 3 $ - .,/0 #  
1 ! 23 # -
4 78 % 9 :;< - = >? @ A! ; 1 ! 4 5 " B 3
6 #/ CD E FG HI %F5 JD $3 K L? : $ - K 
7K
"I O
P ;  
$  
D QG # 4 78 % 9 M * ) N +
% R $D0 1 ! 23 ST B/, -9US 6 V 6 P?QS WX ?Y Z ?QS
K # . ! ^ 1 N [ \ K$ $D #0 # % 5G AD K] JP-
._ ' % ; . ! 9 D # [
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 135
Arapça Metnin Tercümesi
Baki'deki mamların Kabirlerinin Tamiri
Bazı Irak gazetelerinde Alâ Hazretin Baki'deki
imamların kabirlerinin tamirini onayladıgı ve hali
hazırda tamir islerinin baslatıldıgı yayınlanmıs; bu
is, seyh Kâsifu'l-Gıta'nın emriyle Necef'ten Hicaz'a
gelen Seyyidü'l-Irakeyn'in aracılıgıyla, Muhammed
Hüseyin Kâsifu'l-Gıta'nın çalısmalarının
sonucu bilinmistir. Suudi Arabistan Devleti kesinlikle
bunu yalanladıgı gibi Hanif dini slam'ın
emrine, Hz. Peygamber'in (s.a.a) emirlerine ve Selef-
i Salih'in yöntemine aykırı olan böyle bir seyi
onaylamayacagını tekit etmektedir.
Sayın Seyit brahim Sehristanî'nin Mektubu
Sayın Seyit brahim Sehristanî de Muzaffer
A'lem'e hitaben söyle yazıyor:
Yüce makam sahibi Sayın Muzaffer A'lem (Her
zaman yüceligi devam etsin)
Yüce bilgilerinize sunuyorum:
Sizin için Allah Teâlâ'dan Muhammed (s.a.a)
ve onun tertemiz Ehlibeyt'i (a.s) hakkı için sonsuz
izzet, saglık ve sevket talep ediyorum. Bana
gösterdiginiz ilgi ve alaka karsısında tesekkürlerimi
sunmaktan kalem acizdir. Irak'a geldiginiz
günden itibaren meclislerin tamamında sizin güzel
ahlakınızı söyleyip durmaktayım.
Baki'deki kabirlerin tamiri olayı son derece sa136
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
sırtıcı bir hal almıstır. Sahit oldugum seyleri size
beyan ettim. Ancak Sayın Kâsifu'l-Gıta'nın (Bereketi
devamlı olsun) abartılı yaklasımı ve Seyyidü'l-Irakeyn'in
Necef ve diger yerlerdeki bilinçsiz tutumu
neticesinde bir takım bildiriler ve açıklamalar yayınlanmıstır.
Elbette Suudi Hükümeti'nin bunu
yalanladıgını biliyorsunuz, bunun için size gönderilen
Sayın Kâsifu'l-Gıta'nın açıklamasını içeren
belgeyi gözden geçiriniz.
Mektubumun sonunda Allah Teâlâ'dan izzet,
saadet, zafer ve kurtulus temennisinde bulunuyorum.
Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Seyit brahim Sehristanî
Muzaffer A'lem'in Cevabı
Sayın Muzaffer A'lem, Seyit brahim Sehristanî'-
nin mektubunun cevabında söyle yazıyor:
Aziz dostum Sayın Seyit brahim Sehristanî
(Allah izzetini daimi kılsın)
ltifat ve duygu yüklü mektubunuz elime ulastı.
Vazifemize amel ettik ve kendimizi kusurlu biliyoruz.
Allah Teâlâ'dan degerli hacılara ve özellikle
kardes ve dostlara hizmet edebilme basarısı
vermesini istiyorum.
Baki'deki mutahhar kabirlerin tamiri için dinginlikle
çabalarıma devam edecegim. Zamanla basarıya
ulasacagımı ümit ediyorum. Elbette imanlı
kardeslerin ve büyük âlimlerin duası sarttır. SüpBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 137
hesiz hedefimizin Allah Teâlâ'nın ve O'nun mukaddes
velilerinin kabul konusu olması hasebiyle
er ya da geç maksada ulasmayı ümit ediyoruz. Allame
Seyit Hibetuddin Sehristanî'nin lütuf ve
merhametlerinden dolayı sonsuz sükranlarımı arz
ediyor ve kendisine olan sevgi ve saygılarımı iletmenizi
rica ediyorum.
Meslektaslarım Raid Bey ve Seriat Bey sizin
muhabbetinizden ötürü tesekkür ediyor, size selamlarını
sunuyor ve Hz. Seyyidü's-Süheda'nın
(a.s) Mutahhar Harem’inde dua buyurmanızı istiyorlar.
Yalanlamanın Akabinde Olayın Takip Edilmesi
Suudi Devleti'nin olayı yalanlamasına ragmen
Muzaffer A'lem'in Suudi Devlet yetkilileriyle yeniden
görüsmeleri gündeme gelir.
Muzaffer A'lem'in 04.04.1952 tarihli 17. raporunda
Dısisleri Bakanlıgı Birinci Siyaset dari Birimi'ne
hitaben:
Gizli dari Bürosu
Sayı: 17
Tarih: 04.04.1952
Gizli
Dısisleri Bakanlıgı-Siyasi Birinci dari Birimi
28.03.1952 tarihli ve 11 sayılı gizli rapora tabi
olarak ve 20.03.1952 tarihli ve 498 sayılı gizli
rapora dayanarak Dısisleri Bakanlıgı'na arz edilir:
138 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Son zamanlarda yüce makam sahibi Emir Abdullah
Faysal'la (Hicaz Saltanat Veliahdı ve ç sleri
ve Kalkınma Bakanı) görüsme fırsatı buldum
ve Suudi Devleti'nin, Baki Mezarlıgı'nın tamir
edilme konusunu yalanlaması hakkındaki sikâyetimi
dile getirdim.
Kendileri söz konusu yalanlamanın Irak gazetelerinde
Baki'deki imamların kabirlerinin yeniden
yapılandırılmasına dair yayınlanan haberle alakalı
oldugu; duvar ve sundurma yapılmasıyla ilgili
onayın varlıgını sürdürdügü ve yalanlamanın bu
projenin gerçeklesmesinde hiçbir degisim yaratmayacagı
cevabını verdi. Bununla birlikte sözlerine
sunları ekledi: "Biz önceden söylemistik ve
simdi de tekrarlıyoruz; Baki'deki imamların kabirlerinin
tamir edilmesini Suudi Devleti onaylayamaz,
zira mezhebi inançlarla uyusmamaktadır ve
bizim mezhep âlimlerimiz bu isi kabul etmezler."
Bu müzakere, davetli oldugumuz misafirliklerin
birisinde gerçeklestigi için daha fazla sohbet
etme ortamı olmadı. Gelecekte ranlıların Baki'ye
sundurma ve duvar yapılmasında mali yardımlarını
gündeme getirmek için Emir Abdullah Faysal'-
dan daha genis görüsme fırsatı alacagımı ümit
ediyorum.
Baki'deki imamların (a.s) kabirlerinin tamiri
veya sundurma ve duvar yapımı dısında diger seyler
hakkında Suudi Devleti'nin onayı konusuna
gelince sunları arz etmek istiyorum:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 139
Hali hazırda bu dogrultuda hiçbir alt yapı yoktur
ve bu ugurda yapılan her türlü çaba ve gayretler
bir netice vermemistir. Hakikaten, simdilik
Suudi Devleti sundurma ve duvar yapımı dısında
diger faaliyetlerin onaylanmasına hazır degildir,
gerek Emir Faysal, gerek Emir Abdullah Faysal
ve gerekse Suudi Devleti'nin üst düzey yetkilileri
defalarca Suudi Devleti'nden böyle bir onayın alınamayacagını
tekit etmisler ve tekit etmeye de
devam etmektedirler.
Kendim bizzat yakından sahidim ve siz de biliyorsunuz
ki; Suudi Arabistan Devleti üzerinde
Vahabi âlimlerinin nüfuzu çok etkilidir. Vahabilerin
her sehirde 'Emri bi'l Maruf" adında devletten
maas alan heyetleri var. Söz konusu bu heyetler,
dinle uyusmayan (gerçekte Vahabi inancıyla örtüsmeyen)
her türlü faaliyetlerin önünü almakla
görevlidirler; hatta gümrük mallarını da gözetim
altına alarak kendi inançlarıyla çelisen kitap, sinema
filmleri, gramofon ve bu türden malların
tamamının ülke içine girmesine müsaade etmemektedirler.
Suudi Devleti'nde bu tür seylere rastlanıyorsa
bunların tamamı kaçak ve gizli olarak
ülkeye sokulmaktadır. Birkaç hafta önce Cidde'de
bir sahsın evine sinema kurdugunu ve diger sahısların
gizlice oraya giderek para karsılıgında film
izlediklerini tespit etmisler, sonuçta çabucak söz
konusu sahsın evine giderek film aletleri ve filmlerin
tamamını almıslar; halkın gözü önünde
yakmıslar ve ev sahibini de cezalandırmıslardı.
140 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Bundan ötürü var olan bu durumda onların
onaylarının alındıgı bu miktarla yetinmeli ve
olumlu getirisi olmayacak girisimlerden sakınılmalıdır.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Emir Abdullah Faysal'la Görüsme
Gizlilik sayısı: 21
Tarih: 11.04.1952
Gizlidir
Dısisleri Bakanlıgı-Birinci Siyasi dari Birimi
04.04.1952 tarihli 17 sayılı gizli raporun ekinde
arz edilir:
çinde bulundugumuz ayın Çarsamba günü
ögleden sonrası önceden tayin edilen vakit esasınca
Hicaz Saltanat Veliahdı ve çisleri ve Kalkınma
Bakanı Emir Abdullah Faysal'la görüsme
gerçeklesti. Bu görüsmede ranlı Mühendis Hacı
Rıza Mihr Ayin'in, Baki'ye sundurma ve duvar
yapımına gözetmenlik ve kılavuzlugu için Konsolosluk
tarafından görevlendirilmesi yeniden onaylandı
ve Sayın Bakan Emir Abdullah Faysal'ın söz
konusu mühendisin islerinin kolaylastırılması için
Medine yerel sorumlularına mektup yazması kararlastırıldı.
ran milletinin yapılacak bu insaata yardımına
gelince; bizzat kendim böyle bir önerinin kabul
edilmeyecegini öngörmüstüm. Zira Hz. PeygamBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 141
ber'in (s.a.a) Mutahhar Harem'inin tamirinde Melik
Abdülaziz b. Suud'un Mısır ve diger dünya
Müslümanlarının yardım taleplerini reddetmesi
benim bu öngörümü güçlendiriyordu. Buna ragmen
söz konusu bu yapılanmada ülke insanlarımızın
temiz duygularını açıklayarak ranlıların bu
hayır iste yardım etmelerinin onlar için iftihar
kaynagı olacagını söyledim.
Yüce Emir Abdullah cevaben söyle buyurdular:
Bu yardım etmeye degmeyecek küçük bir istir
ve bizler burada slam âleminin hizmetçisiyiz. Sizinle
bizim paramız arasında hiçbir fark yoktur ve
daha büyük projelerin yapımı konusunda ran
milletinin yardımlarından faydalanmayı ümit ediyorum.
Böylelikle Emir Abdullah yumusak bir üslupla
ve kibarca özür dileyerek bu talebimizi reddetti.
Konsoloslugun Zahmetlerinden Ötürü
Tesekkür Bildirisi
Bu görüsmeden sonra 04.04.1952 tarihli ve
5376/432 sayılı ve ( ran) Konsoloslugu'nun zahmetlerini
takdirle yâd eden ve bu konuda daha
basarılı olmaya tesvik eden mektup elimize ulastı.
Ben kendi adıma ve bu konsoloslugun tüm çalısanları
adına gösterdiginiz ilgi ve alakadan ötürü
takdir ve tesekkürlerimi arz ediyorum. Bu konsolosluk
fırsatlardan yararlanarak imkânlar dâhilinde
daha güzel sonuca ulasma dogrultusunda gayret142
K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
lerine devam edecektir. Ancak bu konsolosluk,
Vahabilerin ve Necd âlimlerinin tutuculuklarını
körükleyecek sohbetlerden kaçınılması ve bunun
radyo ve televizyona yansıtılmaması kanaatini tasımaktadır.
Baki'ye yapılması kararlastırılan duvar ve sundurma
projesinin gönderilmesine gelince; ranlı
mühendis Sayın Hacı Rıza bu konsolosluk tarafından
projenin hazırlanmasında yer alacagı için
söz konu projenin size gönderilmesinde herhangi
bir sakınca olmayacaktır. Hali hazırda bu konsolosluk,
Emir Abdullah'ın projenin uygulanması
dogrultusunda hükmetmesiyle birlikte fırsattan
faydalanılarak mühendisin, Medine-i Münevvere'-
ye getirilip bir an önce insaatın baslatılması için
söz konusu iki yüz liranın Hac Daimi Komisyonu
bütçesinden veya mümkün olan her kaynaktan
temin edilerek bir an önce gönderilmesini beklemektedir
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Yukarıda yazılı rapor, 27.01.1952 tarihli ve 11
numaralı gizli mektup üzerine Sahinsahî (Sahlık)
Bakanlıgı'nın bilgilendirilmesi için yazılıp takdim
edilmistir.
Sahinsahî Bakanı-Muzaffer A'lem
Dısisleri Bakanına Yöneltilen Soru
Bu esnada Sena Meclis Senatörü Sayın Dr. Metin
Defterî, mecliste o zamanın Dısisleri Bakanına bir
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 143
soru yönelterek sorusunun cevaplandırılmasını istedi.
Dısisleri Bakanı Dr. Kazimî de 10.04.1952 tarihinde
Cuma günü Sena Meclisine katılarak açıklamalarda
bulundu. Açıklamayı içeren belgenin metni söyledir:
Birinci Siyasi dari Birimi
Sayı: 69
Tarih: 28.03.1952
ran Sahlık Konsoloslugu
Cidde
Geçtigimiz günlerde Sena Meclisi, masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamiri konusunda Dısisleri
Bakanı'na soru yöneltilmisti. Simdi
10.04.1952 tarihinde Cuma günü Sena Meclisi
toplantısında konuyla alakalı verilen cevabı Sahinsahî
Konsoloslugu'nun bilgilerine sunulması için
gönderilecektir.
Dısisleri Bakanı
Dısisleri Bakanlıgı
Sayın Dr. Metin Defterî'nin, Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamirine yönelik sordugu
sorusuna cevap unvanında simdiye kadar
Dısisleri Bakanlıgı'nın bulundugu girisimleri özetle
bilgilerinize arz ediyorum:
Baki'deki mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin
tamirine yıllardır ran milleti ve devleti ilgi ve alakalarını
ortaya koymus ve geçmis yıllardan beri
sürekli böyle bir seyin gerçeklesmesinin beklentisi
içinde olmustur. ran'ın ülke dısı temsilcilikleri
144 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
pek çok problem ve engellerin varlıgıyla birlikte
uygun oldugu tüm zaman zarfında Suudi Arabistan
Devleti'ndeki etkili yüksek makamlarla irtibata
geçerek bu konunun önemini hatırlatmıslardır.
Mısır Konsolosu Sayın Destî Bey'in girisimleri
bunun bir örnegidir. Sayın Destî Bey 1950 yılında
Hicaz Saltanat Veliahdı ve Ülke Dısisleri Bakanı
Emir Faysal'la görüserek raporu esliginde var
olan sorunları ran Dısisleri Bakanlıgı'nın bilgilerine
sunmustur.
Ben de son yılda önceki basarısızlıklardan
ümitsizlige düsmeden Cidde'ye gönderdigim yeni
bakana, Baki'deki mübarek kabirlerin tamiri hakkında
her türlü ciddi girisimlerde bulunması için
birkaç ay zarfında gerekli tüm talimatları verdim.
Bu son günlerde ran'ın Cidde temsilcisi, Saltanat
Temsilcisi ve Dısisleri Bakanı Emir Faysal
ve Suudi Arabistan Bakanı Emir Abdullah'la görüsmelerinden
sonra söz konusu temsilcimiz ran
Devleti'nin Suudi Arabistan devlet yetkililerine bu
konu hakkında ciddi hatırlatmalarda bulunmustur.
Sonuç itibariyle bu girisimler ve önemli slami
toplantılarının bazılarında meseleye ilgi ve alaka
duyulması olumlu kanaatlerin olusmasına sebep
olmus ve Baki'deki mutahhar imamların (a.s)
kabirlerinin duvarlarının tamiri ve sundurmanın
yapılması dogrultusunda gerekli girisimlerde bulunması
için Medine yetkilisine lazım olan yönergeler
bildirilmistir. Bununla birlikte söz konusu
mesele bir süredir Harem-i Nebevi'nin etrafını
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 145
bosaltmakla mesgul olan Haremi Yapılandırma
dari Birimine bırakılmıs ve bu islerin yanı sıra
Baki Mezarlıgı'nı da ele almaları ve hatta Suudi
Arabistan'da ikamet eden ranlı mühendisin, Baki'deki
mamların kabirlerinin tamirine eslik etmesi
kararlastırılmıstır.
Elbette Dısisleri Bakanlıgı, Baki'nin duvarlarının
tamir edilmesi ve sundurma yapılmasını yeterli
görmemekte ve ‘Sahinsahî Cidde Konsoloslugundan’,
Suudi Arabistan Devlet yetkilileriyle görüsmelerini
sürdürmesi ve Suudi Devleti'nin her
seyden önce bu mesele üzerine yönelmesini isteyerek;
dünya Müslümanları, Sia âlemi ve ranlıların
beklenti içinde oldukları isteklerinin yerine getirilmesi
için gerekli girisimlerin hızlı bir sekilde
yapılması talebinde bulunması istenmistir.
Furuzanfer'in Dısisleri Bakanına Sorusu
Zamanın milletvekili Sayın Furuzanfer,
17.06.1952 yılında Sena Meclis Baskanı'na yeniden
soru yöneltiyor:
Asagıda açıklanan soruyu Dısisleri Bakanı'na
iletip Sena Meclisi'nde cevaplandırmasını talep
ediyorum.
Soru: Daha önce de söz konusu edilen Sia'nın
dört imamının mübarek kabirlerinin tamiri hakkında
bir girisimde bulunuldu mu?
Zamanın Dısisleri Bakanı Sayın Kazimî cevaplandırıyor:
146 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Sayın Milletvekili Furuzanfer'in, mutahhar
imamların kabirlerinin tamiri konusunda sordugu
sorunun cevabında degerli milletvekillerinin dikkatini
10.04.1952 yılı oturumundaki Sayın Dr.
Metin Defterî'nin cevabındaki açıklamalarını dikkate
almalarını gerekli görüyorum:
O zaman da arz ettigimiz gibi son bir yılda
gerçeklestirdigimiz girisimlerin etkisiyle Baki'deki
mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin duvarlarının
tamiri ve sundurma yapılması konusunda Suudi
Arabistan yetkililerinin onayları alınmıstı. Ancak
mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin tamir
edilmesi diye bir karar alınmamıstı ki bundan
vazgeçilmis olsun. Su halde sorumlu olmayan sahısların
ister ran'da isterse Irak'ta böylesi bir
mübalaga içeren tavır sergilemeleri, bizim bekledigimiz
faaliyete zarar vermenin dısında bir seyle
sonuçlanmayacaktır. Dolayısıyla bu tür islerde
yetkili makamların açıklamalarının dikkate alınması
ve konuyla alakalı her türlü açıklamaların
Dısisleri Bakanlıgı'ndan istenmesinin çok iyi olacagı
kanaatindeyim. Böylelikle asıl yapılması gereken
is belirsiz kalmayacak ve baskalarının abartı
içeren görüsleri yanlıs anlasılmalara sebep olmayacaktır.
Yukarıdaki açıklamaları, önceki açıklamaları
dogrulama açısından muhterem beyefendilere arz
ediyorum:
Son zamanlarda da dikkate alınan isin gerçeklesmesi
için Sahinsahî Cidde Konsoloslugu'na yeBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 147
ni emirler verilmistir. Bu konunun razı olacagımız
bir neticeyle sonuçlanmasını ve gelecekte daha
büyük basarıların temelinin olusturulmasını ümit
ediyorum.
Muzaffer A'lem ile Emir Faysal'ın Yeniden
Görüsmesi
Sahinsahî Bakanı Muzaffer A'lem, 30.06.1952
tarihinde Hicaz Saltanat Veliahdı Emir Faysal'la yaz
mevsimi olması hasebiyle Taif'te yeni bir görüsme
yaparak raporunda sunları dile getirmistir:
Ben kendim Habes'e gitme münasebetiyle size
hem Allah'a ısmarladık demek istiyor hem de
20.05.1952 tarihli ve 1778 sayılı gizli mektubun
daveti geregince Basbakan Sayın Dr. Musaddık'ı
temsilen, Sayın Emir Faysal'la Baki'ye sundurma
ve duvar yapılması konusunda müzakerede bulunulması
için Emir Faysal'ın ran'a davet edilmesini
istiyorum… Taif'e giderek Emir Faysal'la görüsmeyi
zaruri görüyorum…
Faaliyetlerin Sonu
Görüsme ve müzakerelerin devam ettigi ve isbasına
gelen bir sonraki sahısların meseleyi artısı ve eksisiyle
takip ettigi sürecin sonunda, son yıllarda Baki'deki
imamların (a.s) kabirleri yakınına sundurma
yapılmıs, Baki giris koridorları mozaikle dösenmistir
ve Baki'nin önündeki alanın duvarları da yenilenmistir.
Ne var ki imamların (a.s) kabirlerinin yapımı ve
Baki'ye defnedilen diger sahsiyetlerin kabirlerinin
148 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
restoresinden bir haber çıkmamıstır.
Hali hazırda Sia'nın dört masum imamının ve
Sadr-ı slam'ın iftihar ettigi ve slam mezheplerinin
son derece saygı gösterdigi pek çok sahsiyetlerin kabirlerinin
yakıcı günesin, rüzgârın ve yagmurun altında
tehlikeyle karsı kalması, burasını ziyaret eden
kimseleri derinden sarsmakta ve herkesi bir çözüm
yolu bulmaya davet etmektedir.
Bu sorunun halledilmesi için slam ülkeleri baskanlarının,
slam mezhepleri tabilerinin ve slami
parti ve gruplarının Suudi Devlet yetkililerinden,
Baki'nin içinde bulundugu garip durumdan kurtararak
bu mezarlıgı slam tarihinin ölümsüz bir eseri
olacak sekilde ihya edip korumaları dogrultusunda
girisimde bulunmaya çagırmalarını ümit ediyorum.
Konuyla alakalı daha fazla inceleme yapmak isteyenler
için Sayın Ali Muhakkik'in hazırlayıp sundugu
Esnad-ı Revabit-i ran ve Arabistan-i Suudi kitabından
birkaç belgeyi daha naklediyorum:
Belge tarihi: 16.08.1943
Gönderen: ran Kahire Baskonsoloslugu
Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: Baki'deki yapı ve kabirlerin tamir edilmesi
Sayı: 135 gizli
Dısisleri Bakanlıgı
12.07.1943 tarihli ve 2100 sayılı Sahinsahî
Bakanlıgı'nın, Medine-i Münevvere'deki yapı ve
kabirler hakkında Hz. Ayetullah Kummî'nin Alâ
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 149
birler hakkında Hz. Ayetullah Kummî'nin Alâ
Hazret'ten istegini dile getiren mektup elimize
ulastı. Suudi Arabistan Devleti'nin, Ayetullah
Kummî'nin istegi dogrultusunda amel etmeyecegini
bilmeme ragmen bu meselenin ilerleme kaydetmesi,
söz konusu mübarek kabirlerin durumunun
iyilestirilmesi ve degerli âlimlerin beklentilerinin
yerine getirilmesi için Suudi Arabistan
Konsolosuyla66 görüsmede bulundum. ran ile
Suudi Arabistan devletinin iyi iliskileri ve slam'ın
her iki milletini birbirine bagladıgı hakkında uygun
bir ön konusmadan sonra ranlıların, tüm
Müslümanların Kabesi Mekke-i Muazzama'ya ve
Peygamber Ekrem'in kabrinin yer aldıgı Medine-i
Münevvere'ye fevkalade bagının oldugunu açıklayarak
sunları ifade ettim:
Sizin de bildiginiz gibi Alâ Hazret Melik b.
Suud'un Hicaz'a gelmesiyle Baki'deki imamların
kabirleri üzerindeki yapılar viran edildi. slam büyükleri
ve slam âleminin iftihar duydugu sahıslara
ait olan bu kabirlerin zamanla tamamen ortadan
kalkması ve bu kabirleri diger kabirlerden
ayıracak hiçbir alamet ve isaretin olmayısından
korkulmaktadır. Suudi Arabistan Devleti uygun
görürse, ran Devleti ve tüm ran milletinin bu
mübarek kabirleri tamir etmeleri onlar için büyük
bir iftihar vesilesi olacaktır.
66-Söz konusu sahıs Necd bedevilerinden olup tutucu bir
Vahabidir. (Belgenin ekinde açıklamada bulunulmustur.)
150 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Söz konusu sahıs sunları ifade etti:
mamların kabirleri üzerinin yapılandırılması
sahih hadislerde kesinlikle yasaklanmıs ve bu is
seriata aykırıdır! (Kendi sözünü teyit eden hadisleri
söyledi). Bununla birlikte hangi kabrin hangi
sahsa ait oldugu belli olacak sekilde kabirlerin etrafı
çakıl taslarıyla kaplanmıstır. Dolayısıyla söz
konusu ettiginiz kabirlerin digerlerinden ayıracak
bir girisimde bulunulması yersizdir!
Bunun karsısında su cevabı verdim:
Elbette bu istegin uygulanmasında seriatın
emirlerinin tamamı icra edilmelidir. Seriata ve seriat
emirlerine tamamen baglı olan ran Devleti
kesinlikle seriatın karsısında yer alan bir istekte
bulunmaz. Çesitli mezhepler arasında slam'ın ilkeleri
konusunda ihtilaf yoktur, ancak fer'i meselelerde
âlimler arasında ihtilaflı görüslerin olması
mümkündür. Peygamber'in hadislerinin sahih ya
da sahih olmadıgının belirlenmesinde de görüs
farklılıgı vardır. Sonuç itibariyle bu farklı görüsler
arasında Mısır, Irak, ran, Suriye, Afganistan gibi
Müslüman ülkelerin âlimleri büyük sahsiyetlerin
kabirleri üzerinin yapılandırılmasını söz konusu
kabirlerin seriatın öngördügünün ötesinde kutsamanın
dısında seriatın karsısında bilmiyorlar.
Biz böyle bir sey isterken kabirler üzerine küçük
bir yapının yapılmasıyla kabirlere defnedilen sahısların
belirlenmesini hedeflemekteyiz. Elbette
söz konusu kabirlerin üzerinde yakın tarihe kadar
kubbeler vardı ve bunların viran edilmesi üzerinBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 151
den henüz birkaç yıl geçmedi. Dolayısıyla zikri
geçen kabirler herkes tarafından bilinmesine ragmen
zamanla bu kabirlerin zihinlerden silinmesi
mümkündür.
Suudi Baskonsolosu cevaben söyle dedi:
Elbette seriatın izin verdigi ölçülerde Sahinsahî
Devleti'nin istegiyle onaylanacaktır. Ancak sunu
eklemeliyim ki kabirlerin etrafına tas dösenip kabir
tası vesilesiyle kabirlerin belirlenmesinin ser'i
açıdan sakıncası yoktur, ancak bunun ötesinde
kabirlerin yapılandırılması Suudi Arabistan Devleti'nin
resmi mezhebi olan Vahabi mezhebince
yasaktır. Her halükarda seriatın izin verdigi ölçülerde
bu isin icrasının masrafları da Suudi Arabistan
Devleti'ne ait olacak ve bu isin gerçeklesmesinde,
baskalarının giderleri karsılamasına asla izin
verilmeyecektir.
Bu söylesiler ve ısrarların sonucunda; Suudi
Arabistan Dısisleri'ne verilmek üzere, Suudi Arabistan
Baskonsoloslugu'na konuyla alakalı istegimizi
bildiren bir mektubun yazılması kararlastırıldı.
Söz konu bu mektup hazırlandı ve gönderildi.
Bu sekilde bir sonuca ulasılacagını düsünmüyorum.
Bu sene Hicaz ve Mekke'ye gitmeme izin
veriniz; babasına kıyasla daha açık bir zihniyete
sahip olan Saltanat Veliahdı ve Dısisleri Bakanı
Emir Faysal'la görüsüp Allah'ın yardımıyla bir neticeye
ulasabilirim.
152 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Gitmemi kararlastırırsanız yolculuk öncesi
masrafların karsılanabilmesi için gerekli meblagın
havale edilmesi gerekir.
ran Konsolosu
Mahmut Cem
Tarih: 29.08.1943
Gönderen: ran Kahire Konsoloslugu
Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: bni Suud'un Baki'deki mezarların tamirine
dair verdigi sözün takip edilmesi
Sayı: 140-Gizli
Dısisleri Bakanlıgı
16.08.1943 tarihli ve 135. Gizli Hicaz raporuna
tabi olarak Sahinsahî Bakanlıgı'nın Medine-i
Münevvere'deki yapı ve kabirler hakkında Hz.
Ayetullah Kummî'nin istegini dile getiren mektuba
dair arz edilir:
Sizin de bildiginiz gibi Vahabilerin Mekke'ye
girmelerinden ve henüz Sultan bni Suud'la Hüseyin'in
oglu Melik Ali arasında savasın devam ettigi
bir zamanda, bazı mübarek kabirlerin viran
edilmesi haberinin elimize ulasmasından sonra
Sahinsahî'nin Mısır Konsolosu Sayın Gaffar Celal,
Sahinsahî Devleti tarafından meselenin ele
alınıp gerekli müzakerelerin yapılması için Hicaz'a
gitmekle görevlendirildi. Sayın Celal'in yapacagı
görüsmelerde tercümanlık yapması için Hicaz'a
giden ran Kahire Konsoloslugu'nda muhasebecilik
görevini icra eden Sayın Muhammed Rıza
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 153
Gülistanî sunları kaydediyor: Hatırladıgım kadarıyla
Sultan bni Suud'la bazı mübarek kabirlerin
(Hz. Hatice ve diger bazı kabirler) viran edilmesi
konusunun islendigi müzakereler esnasında bni
Suud özür dilemis ve Sahinsahî Devleti'nin istemesi
durumunda yıkılan kabirlerin tamirinin
önünü almayacagı vadinde bulunmustu.
O zamanlarda Büyük Saltanat Veliahdı olan
bn-i Suud'un, Yüce Pehlevi'yi muhatap alarak
yazdıgı yazısmaların aynısı 17.11.1925 tarihli ve
230 sayılı raporun ekiyle birlikte Dısisleri Bakanlıgı'na
gönderilmistir. (Mektubun bir nüshası, konu
hakkında daha çok bilgilendirilmeniz açısından
ekte hizmetinize takdim edilir.) Raporun
metni söyledir:
Elinizde olan dosyalara müracaat edilerek, Melik
b. Suud'un sözüne dair gerçekten dogru bir
belge varsa, daha sonra bu belgeden istifade
edilmesi için var olan belgenin ekiyle birlikte söz
konusu belgeyi Konsoloslugumuza göndermenizi
temenni ediyorum.
ran Kahire Konsoloslugu
Belge tarihi: 13.01.1954
Gönderen: Dısisleri Bakanı
Alan: ran Kahire, Karaçi ve Cidde Baskonsoloslukları
Konu: Baki'deki kabirlerin tamiriyle alakalı
haberlerin bildirilmesi
Sayı: 38716/3074
154 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
ran Kahire Baskonsoloslugu
ran Karaçi Baskonsoloslugu
ran Cidde Baskonsoloslugu
Bilindigi üzere slam ülkeleri ve özellikle ran,
daha önceden de Suudi Arabistan yetkililerinin de
onayladıgı gibi Medine sehrindeki mübarek kabirlerin
tamir edilmesi; Baki Mezarlıgı'nın etrafının
sundurmayla çevrelenmesi ve Baki alanı içinde
küçük bir mescidin yapılması için yıllardır çaba
sarf etmistir. Ancak Suudi Arabistan yetkilileri,
sürekli çesitli sebep ve bahanelere basvurarak ne
kendisi bu isi yapmıs ve ne de diger slam ülkelerinin
kendi imkânlarıyla söz konusu insaata baslamalarına
izin vermistir.
Son zamanlarda güvenilir haber ajanslarının
bildirdigine göre; Afganistan Basbakanı'yla Suudi
Arabistan yetkilileri, geçen yıl hac mevsiminde
görüsmüslerdir. O yıllarda Saltanat Veliahdı makamıyla
ülkenin idari islerinin üstlenen Suudi Arabistan
Padisahı, Afganistan Basbakanı'na açıkça
bu dogrultuda faaliyet göstermesi için söz vermistir.
Suudi Arabistan yetkililerinin, yıllardır Sahinsahî
Devlet temsilcilerine kolaylık gösterecegi sözü
vermesi ve diger slam ülkelerine de bu dogrultuda
vade gösterisinde bulunmasına ragmen simdiye
kadar hiçbir sözüne amel etmemelerinden, hedeflerinin
sadece olayı geçistirmek oldugu anlasılmaktadır.
Dolayısıyla görüsülmesi mümkün
olan makamlar esliginde derin arastırma yapılmaBaki'ye
Defnedilen Diger Sahıslar K 155
sını ve Suudi Arabistan yetkililerinin verdikleri
sözlerine gerçekten amel etmeleri durumunda gelismeleri
bildirmenizi ve daha önceki gibi tekrar
meseleyi geçistirmek hedefleri varsa, bundan bizi
haberdar etmenizi rica ediyorum.
Dısisleri Bakanı
Ek:
Daimi Hac Komisyonu'nun önceki üyeleriyle
Ayetullah Nuri'nin gözetiminde ve Sayın…evinde
yapılan olaganüstü toplantıda bu arastırmanın
gerçeklesmesi onaylanmıstır.
Belge Tarihi: 13.10.1962
Gönderen: ran Cidde Konsoloslugu
Alan: Dısisleri Bakanlıgı
Konu: Baki'deki mamların Kabirlerinin Zarihi
(Türbesi)
Sayı: 1039
Dısisleri Bakanlıgı
Birinci Siyasi dari Birimi
19.12.1340 tarihli ve 22689/3843/1 sayılı Sayın
Hüseyin Emin'in mektubuna yöneliktir. Mektubun
ekinde daha önce Sayın Hüseyin Emin'in
babası merhum Muhammed Ali'nin (Hac Eminü's-
Saltanat) Baki'deki (a.s) imamların kabirleri
için Medine'ye zarih gönderdigini ve yerlerine
yerlestirilen bu zarihlerin Suudi Arabistan yetkilileri
tarafından toplatılarak bir tarafta saklandıgını
bilgilerinize sunarak arz ediyorum:
156 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Konsolosluk, ranlıların Medine'deki hac ve
mesken sorumlusu Sayın Seyit Mustafa Attar'a
meseleyi yazılı olarak sunmasını istemistir. Bununla
birlikte Sayın Hüseyin Emin 03.09.1962 tarihli
mektubunda zarihin bir zarar görmeksizin
Sayın Attar'ın eline ulastıgı bildirmis ve ondan
meseleyi arastırarak çabucak Konsoloslugu bilgilendirmesini
istemistir.
Hali hazırda Sayın Seyit Mustafa Attar'ın elimize
ulasan mektubu tercüme edilerek daha fazla
istifade etmeniz için size gönderilecektir. Sizin de
bildiginiz gibi Sayın Seyit Mustafa Attar bu konu
hakkında hiçbir bilgisinin olmadıgını söylememektedir.
Büyük Konsolos-Ziyaddin Garip
Belge tarihi: 16.02.1971
Gönderen: Birinci Siyasi dari Birimi
Alan: Dısisleri Bakanlıgı Yetkilileri
Konu: Baki'deki kabirlerin tamiri konusunda
Arabistan'ın ran Konsolosluguyla Müzakeresi
Sayı:
Rapor:
Zatı âlinizin emri dogrultusunda, bir grup Pakistan
din âlimlerinin istegi üzere Cennetü'l-Baki'-
deki mutahhar kabirlerin tamiri konusunda (Konu
sayısı 10651, 16.02.1971 tarihinde Büyük Millet
Meclisi Baskanı'nın Dısisleri Bakanı unvanıyla)
Suudi Konsoloslugu yetkilileriyle düzenlenen toplantıya
dair bilgiler arz edilir:
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 157
Suudi Arabistan Konsolosu Sayın Abdülaziz
el-Akil'in söz konusu toplantıda olmayısını dikkate
alınarak konsolosluk atasesi Dısisleri Bakanlıgı'na
çagrıldı ve bu gün saat 11:30 sabahı benimle
görüstü.
Bu görüsmede Baki'deki mübarek kabirlerin
tamiri hususunda Sia âlimleri, ran ve Pakistan
din âlimleri cemiyetinin görüsleri Suudi atasesine
bildirilerek Sia âleminin kalbi istekleri olan Baki'-
deki mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin tamir
edilmesine yönelik izin çıkarması hatırlatıldı. Zira
Baki'deki mutahhar imamların (a.s) kabirlerinin
durumu milyonlarca Sia'nın kalbini derinden yaralamaktadır.
Sayın el-Akil söyle dedi:
"Baki Mezarlıgı'nın; kapısı, duvarı, koruma görevlisi
ve temizlikçisi vardır, ancak kabirler üzerinde
Siaların istedigi anlamda türbe yoktur ve
Vahabi fırkasının itikadı geregince kabirler üzerinde
türbelerin olmaması gerekir. Vahabi itikadına
göre kabirler üzerine isim yazılıp alamet bırakılması
haramdır. Keza kabirlerin yerden yüksek
olmaması gerekir ve bundan dolayıdır ki hatta
Suudi Arabistan Devleti'nin kurucusu yüce makam
Melik Abdülaziz b. Suud'un kabri de bu sekilde
belirsizdir. Elbette Baki'ye defnedilenlerin
kabri belirlidir, ama onun kabri belli degildir; isim
ve alametten yoksundur. Vahabi mezhebine
uyanların kabirleri de aynı sekildedir.
158 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Dolayısıyla Sia dinsel camiasının isteginin yerine
getirilmesi düsünülemez, zira bu dogrultuda
yapılacak girisimlerin tamamı Vahabi âlimlerinin
siddetli muhalefetiyle karsı karsıya kalacaktır."
Suudi Arabistan Konsolosluk Atasesi sözlerine
sunları ekledi:
"Sia ruhaniyeti camiasının bu istegi yeni degildir,
ne var ki bu istekler karsısında hiçbir zaman
girisimde bulunulmamıstır. Bununla birlikte konuya
dair Dısisleri Bakanlıgı tarafından bizim
konsoloslugumuza vermek istediginiz bir yazı
varsa, ben yetkili makamlara yansıtırım, ancak cevap
olumlu olmayacaktır."
Bununla birlikte ben sunu hatırlattım:
"Sia âlimleri Baki'deki mübarek kabirler üzerine
kümbet yapılmasını degil, viran edilmis mübarek
kabirlerin tamir edilmesini söz konusu ediyorlar."
Sayın el-Akil söyle yanıtladı:
"Baki Mezarlıgı kesinlikle harap edilmemistir,
daha önce de söyledigim gibi kapısı, duvarı, koruma
görevlisi ve temizlikçisi vardır. Sialar kabirlerin
tamiri adı altında Baki'yi kendi sorumluluklarına
almayı hedefliyorlar ki bu, Vahabilerin
inancına aykırıdır. Ancak söyledigim gibi konuyla
alakalı yazılı bir isteginiz varsa ben baglı oldugum
makamlara yansıtırım."
Elbette bu konuda yazılı istekte bulunulması
Dısisleri Bakanlıgının görüsüne baglıdır. Ancak
Baki'ye Defnedilen Diger Sahıslar K 159
Suudi Konsolosluk Atasesiyle yapılan konusmalardan
böyle bir yazılı istegin olumlu bir netice
vermeyecegi anlasılmaktadır ve daha önceki girisimler
bunu açıkça ortaya koymustur.
Saygılarımla
Birinci Siyasi dari Birim Baskanı
Kasimî

SON NOKTA
Sia'nın büyük âlimleri ve Ehlibeyt (a.s) takipçilerinin
uzun yıllardır Baki'nin yapılandırılmasına dair
gayretleri devam etmis ve bu konu defalarca ran ve
Suudi Arabistan'ın siyasi yetkilileri arasında söz konusu
edilmistir. Ancak maalesef simdiye kadar alınması
gereken olumlu bir sonuca ulasılmamıstır.
Vahabiler kendi inançlarında ısrar ederek tahrip faaliyetlerini
arttırmıslardır. Son birkaç yıl zarfında basamakların
önüne demir parmaklık koyarak kadınların
Baki'nin giris kapısından öteye gitmelerini engellemisler
ve Baki'nin asagı kısmında yer alan bölüme
muhafız görevlendirerek ziyaretçilerin oturup ziyaretname
okumalarının önünü almıslardır.
Diger taraftan kabirlerin etrafına yerlestirilen cahil
fertler, çirkin ve nezaketten uzak sözlerle ziyaretçilerle
dalga geçmektedirler. Bu davranıslar Peygamber
Ekrem'e (s.a.a) uyarak Baki Mezarlıgı'na ziyarete
giden ve Sadr-ı slam'daki çehrelerle asina olup burada
defnedilenleri kendilerine örnek almak isteyen
kimselerin kin ve nefretini çogaltmaktadır.
162 K Belgelerin Diliyle Baki'nin Tahribi ve Yeniden nsası
Hâlbuki büyük taklit mercileri kabirlerin tamir
edilip üzerine kümbet yapılmasını vacip bilmekte ve
barısçıl yöntemlerle kabirlerin üzerine kümbet ve
türbe yapılması için mam'ın (a.s) hakkından (Humus'un
bir miktarından) kullanılmasını caiz bilmektedirler.
Büyük taklit mercilerin bir kısmına "Baki'deki
masum imamların (a.s) kabirlerinin tamir edilmesi
için çabalamak gerekir mi?" seklinde yöneltilen soruya
söyle cevap vermislerdir:
Ayetullah Fazıl Lenkerânî: Barısçıl bir üslupla
çaba sarf edilmesinin sakıncası yoktur, bilakis Müslümanların
tamamına farzdır.
Ayetullah Mekârim Sirâzî: Baki'deki masum
imamların (a.s) kabirlerinin tamir edilmesi farz-ı
kifâyedir.67
Ayetullah Safi Gulpayagânî: mamların Kabirlerinin
(a.s) yenilenmesi slam'ın nisanelerindendir ve
bu kabirlerin korunup tamir edilmesi farzlar arasında
yer alır.
Ayetullah Sistânî: Baki'deki mamların kabirlerinin
ser'i hukukun sarf edilmesiyle yapılandırılması,
ser'i hâkimin izniyle caizdir.
67-Sunu hatırlatmak gerekir ki; Ayetullah Mekârim Sirazî
ser'i gelirlerin böyle bir yapıda harcanmasını adil bir müçtehidin
gözetiminde olması dâhilinde caiz bilmistir.
Son Nokta K 163
Ayetullah Seyit Kazım Hâirî: Bu dogrultuda
gösterilen gayretin ilahi nisanelerin yüceltilmesi oldugunda
süphe yoktur, o halde imkânlar dâhilinde
Baki'nin yapılandırılması son derece uygun bir hareket
olacaktır.
Müslümanların hasretinin bitecegi, Baki Mezarlıgının
nefis ve Müslümanların sanına yakısır bir sekilde
restore edilecegi ve Peygamber Ekrem'in (s.a.a)
yemyesil ve nurani kubbesinin kenarında zümrüt gibi
parlayacagı o günün gelmesini arzu ediyoruz.



28 Ocak 2016 Perşembe

idris baba türbesi ....macaristan






idris baba türbesi ....macaristan


Pécs şehrinin, Rókusdomb tepesinde bulunan gri yapı taşları kullanılarak sekiz köşeli temel üzerine inşa edilen türbenin üzerinde kubbe şeklinde bir çatı bulunmaktadır. Türbenin duvarlarında eğimli pencereler vardır. Kapıların çevresinde üzerinde tam yukarıda bir zirve oluşturarak birleşen gotik mimari tarzda inşa edilen taş çerçeveler bulunmaktadır. Idris Babanın tabutu, orijinal haliyle Mekke yönüne çevrilmiş olarak hala türbededir. İdris Baba Güney Macaristan’ın Sancak merkezi olan Pécs şehrinde XVI. Yüzyılda yaşamıştır. Ülkemize ilk gelen yerleşimci kafilelerin arasında olduğu sanılmaktadır. Neyle ilgilendiği, mesleğinin ne olduğu konusunda rivayet muhteliftir. Bazı tarihçilere göre tabip, bazılarına göre ise müneccimdir. Ölümünün ardından şehir sakinleri onu bir evliya olarak görmüşlerdir. Zamanla onun anısına yapılan türbe de sürekli ziyaret edilen bir merkez haline gelmiştir.  Türbe bir dönem için Cizvitlerin mülkiyetine geçmiştir. 1693 yılında küçük kiliseye dönüştürülmüştür. 1708 yılında baş gösteren büyük cüzam salgınının ardından bina orduya tahsis edilmiş ve XIX. Yüzyıla kadar barut deposu olarak kullanılmıştır. 1913 yılında restore edilmiştir. Bugünkü görünümüne 1961 yılında kavuşmuştur.

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa






Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa'nın ölümü üzerine Mimar Sinan tarafından inşa edilen sekizgen, tek kubbeli türbe. Yakınındaki iskeleye, meydana ve bulvara adını vermiştir

27 Ocak 2016 Çarşamba

Erenler Türbesi / ANKARA / BEYPAZARI

Erenler Türbesi / ANKARA / BEYPAZARI / Nuhhoca-Yıldız Köyleri

Türbenin Yeri: Erenler Türbesi, Ankara İli Beypazarı İlçesi Nuhhoca ile Yıldız Köyü arasında kalan bir tepenin üzerindedir.
Erenler Türbesi
Erenler Kimdir: Erenler Türbesinde üç zat medfundur. Haklarında herhangi bir bilgi yoktur.

Türbenin Durumu: Türbe üzeri açık, üç mezardan oluşmaktadır. Mezarların etrafı çitle çevrilmiş ve mezarlar yeniden inşa edilmiştir. Türbe ve etrafı çam ağaçlarlarıyla kaplıdır.

Ziyaret Nedeni: Türbe değişik dilekler için ziyaret edilmektedir. Bahar aylarında köylüler toplu olarak Yağmur Duası için Erenler Türbesine ziyarete gelirler. Dualar okunur, kurban adakları kesilir ve topluca yemekler yenir. Ayrıca her yıl düzenli hale getirilen Depelarkası Köylerinden Nuhhoca, Yıldız ve Hamzalar Köylüleri toplu olarak türbeyi ziyarete gelmektedir.

Hıdır Dede Türbesi - Sakarya

Hıdır Dede Türbesi - Sakarya


XIII. yüzyılda Anadolu’da faaliyette bulunan Baba İlyas, Hacı Bektaş-ı Veli, Emirci Sutan, Dede Garkın ve Sarı Saltuk gibi oldukça nüfuzlu şeyhler bulunmaktaydı. Vilayetname’de Hacı Bektaş-ı Veli ile ilişkileri Menkıbevi şekilde anlatılan Hıdır Dede adı yer almaktadır. Yine Otman Baba Menakıbnamesi’nde ve XV. yüzyılda yaşamış Şeyh Muhyiddin Çelebi’nin Divan’ında adları geçen Samit Abdal ve Hızır (Hıdır) Dede de o dönemde yaşayan dervişlerdir. Hıdır Dede’yle ilgili söylenceler ve şiirlerde de ise Karaca Ahmet’in oğlu olduğu belirtilmektedir. Ancak ilgili metinlerde Karaca Ahmet ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin yakın dostlarından Hıdır Dede her yerde karşımıza çıkmaktadır. Gerek Karaca Ahmet’in gerek Hıdır Dede’nin sinir hastalıklarının tedavisinde iyi bir ruh hekimi oldukları da bazı kayıtlarda verilmektedir ki, bu durum da bu iki ad arasındaki bağı göstermektedir. 
Vilayetname’de anlatıldığına göre, Hacı Bektaş-ı Veli halifelerine görevlerini bildirip nasiplerini verir. On iki hizmeti de dağıtır. Pirden nasip almak yeni bir hayatın başlangıcı, yeni bir seferin ilk adımıdır. Görev dağıtımı sırasında huzurda bulunmayan Hıdır Dede, Pirden kendisine bir görev verilmediğini anlayınca mahzunlaşır. Hacı Bektaş’ın neden hüzünlenirsin ya Hıdır deyince Hıdır Dede de “görürüm ki bana verilecek hizmet kalmamış ona üzülürüm” deyince Hacı Bektaş-ı Veli gam çekme ya Hıdır. Sen bütün ocakların başısın. Benden düşen, eli kaypan sana gele. Ancak senden eli kaypanın da, dergâhında derdine derman olmaya” der. Karaca Ahmet Sultan’a ait türbenin Pamukova Paşalar Köyü’nde olması ve Vilayetname’de yer alan diğer eren ve evliyaların yakın coğrafya da yer almasından dolayı Taraklı Hıdır Tepe de yer alan bu kişinin Hızır/Hıdır Dede olmasını kuvvetlendirmektedir. 

AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ

AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ





Bu makalenin konusu, 19. Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Ahıskalı Bektaşî Şeyhi Hırmen-dâr Ğâmizî Ali Baba’nın eserlerinden biri olan Ğâmizi’l-Acâib’dir. Ğâmizî Ali Baba’nın bu eserinin dışında, Cerîde-i Ğavâmiz, Tercümân-nâme ve Münşeât isimli eserleri de mevcuttur. Ğâmizi’l-Acâib için modern bir isim düşünürsek, Girift Hakikatler diyebiliriz. Ğâmizî Ali Baba eserinde, anlaşılması zor hakikatleri sembolik bir âlemde açıklamaya gayret etmiştir. Makalenin amacı, bu sembolik âlemde önümüze çıkan anlam duraklarını kavrayabilmek ve bu kavrayış sayesinde eserin tamamını ve onun diğer eserlerini yine bu ölçekte anlamaya çalışmaktır. Ğâmizi’l-Acâib mensur bir şathiye olarak değerlendirilebilir. Eser, on iki fasıldan oluşmaktadır. Fasıllar arasında kesin ve sürekli bir bağ yoktur. Genel itibarla bakıldığında, hakikati anlama noktasında, ehlullâhın övüldüğü ve ham sofunun yerildiği görülür. Bunun yanı sıra ruh ve nefs mücadelesi, üçler, yediler, on iki masum konu edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Ğâmizî Ali Baba, Ğâmizi’l-‘Acâib, Bektâşîlik, Şathiye, Hakikat THE SHEIKH OF AHISCANIAN BEKTASHIAN HIRMENDAR GAMIZI ALI BABA’S BOOK GAMIZI’L-ACAIB Abstract The subject of this article is Gâmizi’l Acaib, the most important book written by the Sheikh of Ahıscanian Bektashian Hırmen–dâr Gâmizi Ali Baba who lived in the second half of XVIII century. Beside this book, Gâmizi Ali Baba has other three important works named Ceride-i Gavamiz, Tercüman-name, and Münsheat. Mysterious Truths can be given as a modern name to Gâmizi’l-Acaib. Gâmizi Ali Baba tried to explain those truths that seem so difficult to be figured out, with a surrealistic perspective in his work. The purpose of this article is, being able to comprehend the meaning of Gâmizi Ali Baba’s perspectives or his symbolic fields. By doing this, different viewpoints of his all works can be understood. Gâmizi’l-Acâib can be evaluated as a prosaic shathiya. It includes twelve chapters. There are no definite and permanent relationships among the chapters. When the book is examined generally, at the point of understanding the truth, being praised the saints or ehlullah, and being satirized crude pious can be seen. Additionally, the struggles between soul and selfishness/nafs; the thirds, sevens and twelve sinless constitutes the other topics of the book. Keywords: Gâmizî Ali Baba, Gamizi’l-Acaib, Bektashism, Shathiya, Hakikat * Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, Türk-İslâm Edebiyatı, Sakarya/Türkiye, kmermer@sakarya.edu.tr DOI:10.12973/hbvd.70.119. TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 180 1. Giriş Hakikatin anlaşılma çabası, hakikatin kendisi kadar önemli bir meseledir. Yolyolcu ilişkisinde aktif olan yolcu olsa da, yolun da kendine has kıvrılışları ve görünüş- leri vardır. Yolculuk çift yönlü bir hareketliliğe sahiptir. Yolcu yolda, yol da yolcuda bazı değişikliklere neden olur. Bu seyahatte, varılan nokta son durak değil; yalnızca bir durak olarak kabul edilmelidir. İnsanın var oluşuyla başlayan, hakikati arama yolculuğu her coğrafyada farklı isimler ve renklerle önümüze çıksa da, aslolan insanın böyle değişmez bir meselesi olduğu gerçeğidir. Tasavvuf, kelime kökeni ister sophia ister sof ve isterse suffe olsun; arayıcının, arayanın ve doğal olarak arayışın adıdır (Gölpınarlı, 2004: 41-43). Hicretin ilk yüzyılından itibaren bir zühd ve takva anlayışı içinde ortaya çıkmağa başlayan tasavvuf hareketi, miladi 9. yüzyıldan sonra geniş ve renkli bir dü- şünce sistemi olmuştur. 11. yüzyılda tarikatların kurulmasıyla tasavvuf bütün İslam âlemine yayılmıştır (Ocak, 1984: 1). Elbette Ğâmizî Ali Baba’nın baba ocağı Ahıska da bu âlemin içindedir. Osmanlı döneminde Anadolu’da kurulan ve Balkanlar’da da etkili olan Bayrâmiyye (Bayrâmî Melâmîleri), Celvetiyye, Bektâşiyye gibi tarikatlar ve kolları hem devlet-i aliyye içerisindeki önemli yerleri hem de kültürel manada Osmanlı geleneği öncesine uzanan altyapısıyla zengin bir tasavvufî söyleme sahiptir (Uludağ, 2005: 21; Köprülü, 2003: 46-54). Tasavvuf, bâtının, için, özün bilgisidir. Ahlâkı tasfiye, dışı aydınlatmak, zâhiri ve yaşantıyı temizlemek için yola girmektir. Bu zevk ile tecrübeyle bilinecek anlaşılacak bir ilimdir. Daha doğrusu bir meslektik, yoldur; kendi metodolojisine sahiptir (İz, 2001: 27; Güzel, 2004: 139-140; Kılıç, 2012: 14-15). A. J. Arberry’in hulasa ettiği cetvel merkezinde düşünecek olursak, birinci basamak dünyevi yaşamı terk etmek ve kendini Tanrı’ya adamaktır. Bu bağlamda önce ibadet ve taat konusunda disiplinli olmak gerekir. Ardından yeme içmeden başlayıp hayatın her safhasına dâhil olan bir kişisel yaşantı ahlâkı geliştirmek icap eder. Peşi sıra büyük/kebâir günahların terk edilmesi ve bunun ruhanî boyutta karakterle özdeşleştirilmesi basamağı gelir. Piramidin en üstünde ise tevbe-şükür-havf ve recâ- tevhid-tevekkül-aşk-ihlâs-tefekkür-fenâ fillâh dizgesinde ilerlemekle ulaşılan kulluk/ abd yolu vardır (1990: 74-83). Abdiyet makamında her şeyden ilgisini kesmek ve azat oluşun kodları vardır ki bu İmam-ı Sâdık tarafından en üstün nimet olarak gö- rülmüştür. Çünkü “tüm nimetler özellikle maddî nimetler genellikle gönlü zayi eder. Eğer Allah, bir kuluna bağışta bulunursa, bu hediyenin yeri gönlün dışında olmalı ve ona gönle giriş yasaklanmış olmalıdır. Çünkü gönül Hakk’ın haremidir ve haremde mahremden başkasına giriş yasaktır” (Hakîkî, 2012: 57). Ocak, Bektaşîliğin tasavvuf geleneği içerisindeki tarihsel hikâyesini kısaca şöyle özetler: “XIV-XV. Yüzyıl boyunca, esas itibariyle Yesevî, Hayderî ve Vefâî tari- TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 181 katları bünyesinde yer alan Kalenderî zümrelerinden bu sonuncusuna mensup bulunan Baba İlyas’ın halifelerinden olup, büyük bir ihtimalle aynı zamanda Hayderî de olan Hacı Bektaş-ı Velî (öl. 1271) ananeleri etrafında toplanarak nihayet yeni bir tarikat şekline dönüşen Babaî akımı, kendine isim babası olarak Hacı Bektaş’ı seçti ve böylece XVI. yüzyılda Bektaşîlik adını aldı” (2012: 27). “Tasavvuf ve tarikatların Müslüman Türk kültürüne canlılık ve renk kattığı ve zengin bir muhteva kazandırdı- ğı bilinen bir gerçek olmakla beraber bu konuda ilk sırayı Mevlevîlik ve Bektaşîliğin aldığını kabul etmek lazımdır” (1992: 378). Bektaşilik yolunda hakikati görme çabası ve usulü, tarihsel macerasından daha mühim bir meseledir. Bu yolda yaratılışın hikmeti, elbette mutlak varlık olan Allah’la ilişkilendirilmiştir. Henüz “ol/kün” emri verilmeden bir öz olarak hakikat-i Muhammedî zikredilir. Edip Harabî’nin dörtlüğü, meramımızı izah eder niteliktedir: “ (Kün) hitâbı izhâr olmadan Biz ol kâinatın ibtidâsıyız Kimseler vâsıl-ı Dîdâr olmadan Ol (Kâbe kavseyn)’in (ev ednâ)’sıyız” Harabî bu dörtlükte, Yasin ve Necm suresindeki ayetlerden iktibaslar yapmakta ve Miraç hadisesine telmihte bulunmaktadır. Allah, henüz varlığı inkişaf ettirmeden, ol demeden önce nûr-ı Muhammedî bir öz olarak zaten vardır ve sevgilisinin yanındadır. Henüz hiçbir varlık vücut bulmadan, kavuşmak istenilen gerçek sevgilinin yani Allah’ın varlığı kavranmadan önceki zaman kastedilmiştir. Aynı Hz. Peygamber’in Allah’a olan mesafesi iki yay arası oluncaya kadar ve hatta daha da yakın noktaya gelindiği hâl ile hem-hâl olunduğu ifade edilmiştir. Bu yolda Allah, Hz. Muhammed ve Hz. Ali sacayağıdır, belkemiğidir, bütün algıları birleştiren ana caddedir. Ehl-i Beyt ve on iki imam sevgisi mezkûr caddenin en mühim ve ilk durağıdır. Kırklar meclisi, dört kapı kırk makam yolun esrarlı ve hakikatli fenerleridir (Fığlalı, 1996: 217-276). Ahıskalı Ğâmizî Ali Baba bahsi geçen yolun bütün hassasiyetlerini yansıtan bir karakter olarak önümüze çıkmıştır. Ğâmizî Ali Baba’nın mensur bir şathiye olarak kaleme aldığı eseri Ğâmizi’l-‘Acâib, arayışın doğasına uygun olarak, farklı açıları kullanarak kendi perspektifinden süzülen evreni bize yansıtıyor (Kurnaz ve Tatçı, 2001: 19). Bu evrende bahsini ettiğimiz ana caddenin, mühim durakların, esrarın ve hakikatin izlerini takip etmek mümkündür. 2. Hırmen-dâr Ğâmizî Ali Baba’nın Hayatı ve Eserleri Hakkında Ğâmizî Ali Baba’nın yazı dili ve tekniği göz önünde bulundurularak, çağımıza yakın dönemde yaşadığı bir kanaat olarak ifade edilmiştir (Tatçı, 2007: 149). Esasen bu kanaati kesinleştirmek mümkündür. Ğâmizi’l-‘Acâib’in beşinci faslında, birinci TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 182 anahtar denilen on sekiz harf verilmiştir. Bu harflerin ebced hesabında karşılığı 1271 rakamına denk gelmektedir ki hicri takvime göre verilen bu tarihi miladi takvime çevirdiğimizde 1854/55 senesini elde ederiz. Bu da Ğâmizî Ali Baba’nın yaşadığı zamanı gösteren önemli bir delildir. Mektuplarının sonundaki “Tarîk-ı Bektâşiyye’den Gâmizî Hırmen-dâr Ğâmizî Ali Baba” yahut “Ahıshavî Hırmen-dâr Ğâmizî Ali Baba” kayıtlarından hareketle, tarikatı ve inanç tarzı hakkında da kesin bir bilgiye sahibiz. Bektaşi tarikatına müntesip, Ahıska Türklerinden bir mutasavvıfla, baba sıfatını kullanmasından ve Müderris Kemal Bey’e yazdığı mektuplarındaki usulünden de anlaşıldığı veçhile, bir şeyhle karşı karşıyayız. Baba zaten şeyh, mürşit anlamında kullanılmaktadır ve birçok şeyh bu şekilde –Baba Tahir Uryanî, Baba Arslan v.d.- anılmaktadır. İki tür babalık vardır ki bunlardan ilki soy-nesep babalığı yani cismani babalıktır; diğeri ise ruhanî/manevî babalıktır. Tasavvufta şeyh müridin hakiki babası sayılır. Ğâmizî Ali Baba da Tercüman-nâme’de defalarca, mürşidi Müderris Kemal Bey’e “oğlum” diye hitap etmektedir (Uludağ, 2012: 62). Bektaşîliğin iki büyük kolundan biri kabul edilen Babagân kolunda mürşitlik aşamasına gelmiş, tekkede, dergâhın iç işlerini yöneten dervişlere baba sıfatı verilmektedir. Ayrıca bu mühim şahsiyetler, postnişin icâzetnâmelerini aldıktan sonra, bazen uzak bölgelere halife olarak gönderilmişlerdir (Korkmaz, 2005: 119-120). Ğâmizî Ali Baba’nın yaşadığı yer olan Ahıska, Türkiye sınırına 15 km. uzaklıktadır. Ahıska ilk İslâm fetihleri sırasında ele geçirilmiş fakat ardından defalarca el de- ğiştirmiş bir yerdir. Selçuklular döneminde Alparslan tarafından ele geçirilen Ahıska, ardından Moğol idaresi altına girmiştir. 1578’e gelindiğinde Lala Mustafa Paşa’nın Çıldır Savaşı’yla Osmanlı devleti idaresine geçmiştir. 93 Rus Harbi (1877-1878) sonunda imzalanan Edirne Antlaşması’yla Rusya’ya terk edilmiştir. Bu hadise Ahıska Türklerini üzüntüye boğmuş ve pek çok ağıtın yakılmasına neden olmuştur. “Önemli stratejik bir mevkide bulunan Ahıska’da Evliya Çelebî’ye göre 17. yüzyılda taş bir kale, kale içinde bin yüz kadar toprak ev, pek çok cami, hamam, medrese ve han bulunmaktaydı” (Bostan, 1988:526-527). Eserlerinde bu topraklardaki kavganın izlerine, acıların etkilerine rastlanmaz; çünkü esas gündem tarihsel ve tabiat olaylarının ötesinde duran, daha kadim bir meseleyle, ruhla ve onun düşmanı nefisle ilgilidir. Ğâmizî Ali Baba, tuğrasında hırmen-dâr sıfatını kullanmıştır. Mahrum, nasipsiz anlamındaki bu terkip, bir tevazu ifadesi olarak anlaşılmalıdır. Ğâmizi’l- ‘Acâib eserinden hareketle hayatı hakkında şunları söylemek mümkündür: Bulûğ çağından itibaren yüce bir yol olan tasavvufun hizmetkârı olduğunu ifaden eden Ahıskalı Ğâmizî Ali Baba; gurbet ellerde otuz üç sene boyunca ilim-hikmet yolunda seyahat ettiğini ve yirmi beş senede sekiz tarikatın şöhretli ve övgüye mazhar olmuş şeyhlerine ikrâr verip, günahlarından tövbe ederek uzun bir zaman riyazet ve daimi zikirle hem meşgul hem de bunları yapmaya mecbur olmuştur. Fakat son kertede, bu daimî zikir ve riyazetin ardından, ilâhî tecellileri yalnızca kendi zannıyla ve sübjek- TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 183 tif yargısıyla yorumladığını, onun şu sözlerinden çıkarmak mümkündür: “…Ħayli müddet riyāżet ile devām-ı źikr ile meşġūl ve mecbūr oldı isem de artık kendi ġalebe-i evhāmımdan başķa bir eŝer-i tecelliyāt-ı İlāhiyyeye muvāfıķ düşemedim” (Ğâmizî Ali Baba, 147). Ğâmizî Ali Baba ilim ve irfan seyahatini otuz üç senelik bir zamana ve sekiz tarikatın has bilgisine odaklamakla birlikte, özel olarak iki hocasında bahseder: Şeyh Ahmed-i Kudsî ve Sennârî nâmındaki diğer bir zât. Sennârî nâmındaki hocasını şu sözleriyle tarif ve taltif eder: “… Ĥadd-i źātlarında şeyħu’l-ĥarem olan insān-ı kāmile mülāķāt olınaraķ ĥadden tecāvüz ĥavāriķ-ı ‘āde ve ma‘rifetu’llāha dāir pek çoķ eŝer-i kerāmetlerini müşāhededen mā-‘adā bir müddet ĥalvet-nişĮn olup efkār-ı ġarĮbe ile eźkār-ı ‘acĮbelerinden mā-‘adā kemāl-i źevķ u küĥl-i safā-yı envār ile gözlerimin bāŧınan ĥicāb u ġubārın sildi süpürdi” (Ğâmizî Ali Baba, 147). Ğâmizî Ali Baba’nın hayatı ve bahsi geçen iki hocası hakkında daha fazla bilgi edinebilmek için, bütün ihtimalleri göz önünde bulundurarak, 18. ve 19. yüzyılın bütün tezkirelerini, Sicill-i Osmânî, Şakâik-i Nu‘mâniye ve Zeyilleri, Sefîne-i Evliyâ, Osmanlı Müellifleri, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü gibi biyografik kaynakları taramamıza rağmen bunlarla alakalı herhangi bir kayda rastlamadık.1 Ğâmizî Ali Baba’nın bilinen eserleri üç tanedir. Bu eserler, üzerinde çalışmış olduğumuz Ğâmizi’l-‘Acâib, ardından başlayan Cerîde-i Ğavâmiz, 2 son olarak ise mü- ridi ve öğrencisi Müderris Kemal Bey’e cevap yahut vaaz u nasihat noktasında yazı- lan edebî-tasavvufî mektuplardan oluşan Tercümân-nâmelerdir. Biz bu listeye, kaynakça noktasında Ğâmizi’l-‘Acâib’in kenar notları olmayan/haşiyesiz bir nüshasını; eser noktasında ise, Münşeât başlığı altında toplanan ve yine oğlum dediği, öğrencisi Müderris Kemal Bey’e yazdığı mektupları ekleyeceğiz. Makalemizde, en kapsamlı ve haşiyesiyle de önem kazanan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki mezkûr nüsha üzerinden gideceğiz. Nihayetinde, Ğâmizî Ali Baba’ya ait eserlerin nüshalarını şu şekilde sıralayabiliriz: a) Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yazmalar Bölümü, Yazma No: 1138, vr. 147-201 ve aynı yazmanın hâşiyesinde yazılmış Tercümân-nâme s. 161-208.3 b) Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Uşşâkî Tekkesi Bölümü, Sınıflama: 297.7, demirbaş: 00270-003, s. 97-151. c) Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Uşşâkî Tekkesi Bölümü, Sınıflama: T816.21, 00305-003, demirbaş: 00270-003, s. 20-77. d) Kutbü’l-‘Arifîn Şeyh Gâmizî, (Müstensihi: İsmail Rûşenî), Millî Ktp. Yz. A. 7590/2, s. 1-181. TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 184 3. Ğâmizi’l-‘Acâib’in Fasılları/Bölümleri Ğâmizi’l-‘Acâib on iki fasıldan/bölümden oluşmaktadır. Buradaki on iki sayısı Alevî-Bektaşî yolunun temel dayanaklarından olan on iki imama bağlı bir seçim olarak düşünebiliriz. Ğâmizî Ali Baba eserinde sırasıyla şu konuları işlemiştir. Birinci fasılda, şeyhinin yardımıyla bir istihareye yatan Ğâmizî Ali Baba, hayretlere gark olacağı şeyler görür. Sûfînin eğitimi açısından çok mühim olan bu tecrübe aynı fasılda detaylandırılır. İkinci fasılda, Alevî-Bektaşî geleneğinde mühim bir yeri olan Kırklar meclisinden bahsedilir. Üçüncü fasılda, nefs ve ruh karşılaştırması, bunların kendine has özellikleri, salt bir maddî varlığın nasıl da ağır bir yük olduğundan dem vurulur. Dördüncü fasılda, riyakârca davranan ve ne taatinin ne de ibadetinin aslı olmayan sahte sûfîden bahsedilir. Beşinci fasılda, nefsin eğitimi ve nüsha-i mevcûdât/mikro kozmos olan insanın özellikleri anlatılır. Altıncı fasıl, yedi basamaklı ve ayrıca renklerle de ilişkilendirilen bir kevn/ oluş haritası hakkındadır. Basamaklar nefis mertebelerinden bahseder. Dıştan içe, yüzeyden merkeze doğru bir seyrin hakikati gösterilmek istenir. Yedinci fasılda, oğlu gibi gördüğü Müderris Kemal Efendi’ye verilen bazı nasihatler söz konusudur. Sekizinci fasıl bir manzûme parçayla başlar ve ardından vahdet meselesi gündeme gelir. Dokuzuncu fasılda, akıl, ruh, nefs ve bunların nasıl ıslâh olunacağından bahsedilir. Onuncu fasılda, nefsin mahiyeti, tabakaları ve seyr-i sülûk meselesi konu edilir. Ayrı- ca ilmin yahut bilmenin mertebeleri de gündemdedir. On birinci fasılda, kıyametin iç ve dış yüzü, keramet sahibi veli kulların ahvâli; on ikinci fasılda ise, halvet içre bir ibadet geçirerek devşirilen güzelliklerden dem vurulur. 3.1. Fasl-ı Evvel/Birinci Bölüm İlk fasılda şeyhinin destur vermesiyle ve ondaki hâlleri şeyhi anlayabilsin diye istihareye yatan Ğâmizî Ali Baba, gördükleri karşısında hayretlere gark olmuş; âdeta kendisini o yeni âlemde kaybetmiştir. Alnını şeyhinin göğsüne koyan Ğâmizî Ali Baba, göğsüne çekilen bir azîm tuğra ile kendisinden geçmiştir. Bu detayın ardından rüyasını anlatan Ğâmizî Ali Baba, artık yalnızca sembollerle, sayılarla hakikati ifadelendirir: “Miŝāl-i rü’yāda ellerime bir büyük ħalķa geçirüb üzerinde ŧoķuz altun zencĮr ve đoķuzar ķulaç olaraķ ŧakub büyük ħalķa merkez oldı. Āndan bir ‘ažĮm śaĥrāda bulunub dört yataķ ve beş yorġan ve altı çār-şeb ve yedi yaśtıķ ve üç boy kilimde yatub mükerrem muŧalsam şeb-i žılāmda on iki sā‘at gözümi yumdım” (G. A., 148). Buradaki âlem elbette sembolik bir âlemdir. Dokuz sayısı burada “Tanrı’nın, dokuz sudur (oluşum, varoluş ya da varlığa geliş) kademesindeki dokuz varoluş biçimini simgeleyen kutsal sayı” olarak düşünülebilir (Korkmaz, 2005: 195) Diğer edebî yahut tasavvufî metinlerde nüh felek tamlamasıyla birçok defalar önümüze çıkan bu TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 185 terkip galaktik sistemde dünyanın ve bu dünyada insanın durduğu yeri göstermek bakımından önemli bir kalıptır. Ayrıca eski Türk inanışını derinden etkileyen Şamanist ögeler dikkate alınırsa, dokuz sayısı kadim bir hafızanın ürünü olarak nitelendirilebilir: “Dokuz ağaç, dokuz dallı ağaç, dokuz boy, dokuz Oğuz, dokuz felek, dokuz dev gibi” (Demirel, 1995: 106). Dört yataktan kasıt Ahmed-i Yesevî ve onun feyiz sofralarından beslenen Hacı Bektâş-ı Velî’de çokça görülen dört unsur meselesiyle yakından ilgilidir. Bu unsurlar ayrıca kadîm Yunan felsefesi açısından da önem arz eder. Anâsır-ı erbaa olarak bilinen bu algıda, hava, su, ateş ve toprak elementleri ve bu elementlerin terkibinden meydana gelen makro kozmos olarak evren, nihayet onun özeti olan insan/nüsha-i mevcûdât kast olunur. Örneğin Hacı Bektaş-ı Velî Arapça kaleme aldığı eserinde, dört kapı ve bu kapıların arasını dolduran, insanı bir sonraki merhaleye ulaştıran kırk basamaktan söz eder. Âbidler şeriat ehlidir ve asılları havadan/yeldendir. Zahitler tarikat ehli olup asılları ateştendir. Marifet ehli olan ariflerin aslı sudan ve muhabbet ehli olanların aslı ise topraktandır (Hacı Bektâş-ı Velî, 2007: 44-59). Beş yorgan diyerek kast olunan ise, kuvvetli ihtimalle hazarât-ı hamsedir. Varlığın beş temel kategorisi bu isimle anılır. Allah’tan zuhur eden varlıkların geçirdiği aşamalardır. Göksel olandan, yere doğru bir iniş vardır ki insanın indiği âleme misâl; ve bütün varlıkların künhünü gösteren âlem ise insanın kendi âlemidir (Cebecioğlu, 2004: 260-261; Uludağ, 2012: 163). Buradaki beş aşama şöyle sıralanabilir: “Mutlak gayb hazreti, a‘yân-ı sâbite âlemi, mutlak şehâdet hazreti, mülk âlemi, izafî gayb hazreti… Beş hazrete tenezzülât-ı hams denir” (Uludağ, 2012: 163). Ğâmizî Ali Baba’nın altı çarşaf dediği muhtemeldir ki, Allah ve Hz. Peygamber’in ailesi yani Ehl-i Beyt’tir. Allah, Hz. Muhammed (sav), Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin şeklinde bu altıyı sayabiliriz. Ayrıca yalnızca erkekler tarafından dönülen bir semah türü vardır ki buna da altıya girmek semahı denmektedir. Yedi yastıktan kast olunan şeyler çeşitlendirilebilir. Buradan hareketle, yedi âlem, yediler/yedi abdal, yedi gök, yedi ata, Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’de gördü- ğüne inanılan yedi üstün sıfat –ki bunlar kemâlet, cemâlet, fazîlet, adâlet, merhamet, marifet ve hakikattir- Fatma Ana kuşağının yedi rengi, yedi erkân, yedi farz, yedi tamu, yedi çizgi ve yedi delik bu şeyler içinde ilk akla gelenlerdir (Korkmaz, 2005: 170). Buradaki yastığın seçilmesi insanın başını dayadığı ve ona bir manada güven ve huzur sunan bir eşyadır. Ayrıca Ğâmizî Ali Baba’nın zihinsel dünyasını ve ahlâkî düsturlarını kuşatan bir âlemin sembollerindendir. Bize göre burada öne çıkan ihtimal, Gayb erenleri hiyerarşisinde Üçler’den sonra gelen ve kendilerinde keramet nevinden olağanüstü hâller olan âriflerdir. Ğâmizi’l-‘Acâib’in altıncı faslında yedi renk üzerinden yedi âlem okuması yapan Ğâmizî Ali Baba yine aynı merkeze doğru zihin oklarını göndermiştir. Bu TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 186 katmanlar, âlem-i şehâdet, âlem-i misâl, âlem-i ervâh, âlem-i ceberût, âlem-i lâhût, âlem-i nâsût, âlem-i hakîkattir (Uludağ, 2012: 53). Böylece görüngü dünyasından yukarıya doğru yani hakikat merkezine bir yükseliş hedeflenir. Bu çerçevede yedi tavır yani etvâr-ı sebanın katmanları da zikredilmelidir. Tab‘, nefs, kalb, ruh, sır, hafî, ahfâ skalası, aynı zamanda nefsin yedi derecesine göre değişen hâletleri temsil eder (Cebecioğlu, 2004: 198). Yedi nefs meselesi yani nefsin mertebeleri, yatağını yorganını, yastığını yanında taşıyan bir anlamda ilmî ve ahlâkî bir seyahat/hicret hâlinde olan yolcunun/salikin kendi içindeki konaklarını gösterir. Yükseliş ve düşüş (urûc ve nüzul) hem zâhirde hem de bâtında önümüze çıkan tasavvufî bir gerçekliktir. Zaten Ğâmizî Ali Baba da eserinin sayfa kenarlarında yani hâşiyesinde övülen yedi nefsten bazılarının kendilerine has özelliklerini zikretmiştir: “Nefs-i Emmāre: Buħl ve ħırś ve cehl ve kibr ve ĥased ve ħıyānet ve yalan vaśf-ı menħûslardan ‘ibāretdir. Nefs-i Levvāme: Heves ve mekerr ve ‘ucub ve ‘ışret ve temennâ ve ruĥśat ve ibāĥat bu vaśf-ı mekrūhlardandır (Gâmizi’l-‘Acâib Hâşiyesinde, 149). Nefs-i Mülheme: Seħāvet ve ķanā‘at ve ‘ilm ve tevāżu‘ ve tevbe ve śabr ve ‘amel bu śıfat-ı memdūĥadan ‘ibāretdir. Nefs-i Muŧmainne: Cūd, tevekkül, tereddüd, ĥilm, ‘ibādet, şükr, rıżā bu śıfat-ı meşkūreden ‘ibāretdir. Nefs-i Rāżiyye: Kerāmet, zühd, iħlāś, taķvâ, riyāżet, vera‘, ħulķ-ı ĥasen. Nefs-i Marżiyye: Luŧf, ķurb, ħilāfet, śafā, źevķ, şerāfet, tecellî” (G. A. H., 149). Sembolleri okuma çabamızda bu sefer de üç boy kilimde yatmak ibaresine rast geliyoruz. Bundan kasıt insanın kendi makamına seyrini ifade eden mevâlid-i selâse/ maden-bitki-hayvan olabilirse de, kuvvetle muhtemeldir ki bir Bektâşî şeyhiyle karşı karşıya olduğumuzdan kast olunanın Gayb erenleri/Üçler olma ihtimalini ve herkes- çe malum Hakk-Muhammed-Ali üçlüsünü de göz önünde bulundurmalıyız. “Üçler, Hakk’tan istimdâd eder, halka imdât eder, insanlara şiddet ve kahırla değil; mülayemet ve merhametle muamele eder. Üçlerden biri aralıksız ve kesintisiz Hakk’tan aldığı feyzi halka akıtır. Üçler bir kutup, iki imamdan oluşur. Kutbun, Allah katındaki ismi Abdullâh’tır, kutbu’l-aktâb ve gavs-i azam olarak da bilinir…. Hatm-i evliya da üçtür: Hz. İsa, Muhammed Mehdi, İbn Arabî” (Uludağ, 2012: 367). Ayrıca Alevî- Bektâşî terbiyesinin temelini oluşturan eline-diline-beline sahip ol ilkesini de aklı- mızda tutmak durumundayız. Sembollerin ve sayıların dünyası daha birçok düşünce etkinliğine açık olduğundan, tasavvuf ehli bu geniş araziyi kullanagelmiştir. Bu tarz anlatımı, alışıldık bir evren yerine; birçok renk ve hassasiyet taşıyan sembolik çengellerle soyutun dünyasına tırmanmak, bir bakıma ormandaki daha az kullanılmış yolu TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 187 kullanmak gayreti olarak da düşünebiliriz. Bahsi geçen üç boy kilimde yatan Ğâmizî Ali Baba, kutlu ve esrarengiz gecede on iki saat boyunca gözlerini yumar. On iki saat denilerek kastedilen şey muhtemeldir ki, Hz. Ali’yle, onun soyundan gelen on iki imama denk düşmektedir. Aynı zamanda Hz. Ali soyundan gelenlere bağlanan ve cemde yürütülen on iki hizmet, on iki buyruk, “bir bütün olarak yola bağlanma olarak algılanan secdede yerine getirilmesi gereken on iki hizmet”, Alevî- Bektâşî yolundaki on iki alâmet de akla gelebilecek kavram ve olgulardır (Korkmaz, 2005: 524). Lafız merkezli düşündüğümüzde acayip bir âlemle karşı karşıyayızdır. Kast olunan elbette anlamdır ve anlam, Ğâmizî Ali Baba’nın da altını çizdiği gibi “gizlü şeye dirler” (G. A., 148). Ğâmizî Ali Baba gözünü yumduğu anda kendisini bir büyük dağın yanında görür ve orada bir müddet dinlenir. Ansızın orada bir çobana rast gelir ki o çoban kendisini o dağın başına çıkarır. Daha sonra çoban, Ğâmizî Ali Baba’ya orada gösterdiği bir kuyuya girmesini teklif eder. Ğâmizî Ali Baba ürker ve çobanın elinden tutar. Çünkü o kuyunun içinde karanlıktan, dehşetli şeyler ve vahşi hayvanlardan başka bir şey yoktur. Çoban, bu korkunç manzarayı seyreden Ğâmizî Ali Baba’yı arkasından itekler. Kendisi de bir nara atarak kuyuya kendisini atar. İşte tam bu anda o derin kuyunun karanlığı aydınlanır. Çoban kuyunun içindeki dokuz ayak merdiveni ve yedi gözlü ayakkabılığı gösterince Ğâmizî Ali Baba’nın içi rahatlar, selâmette olduğunu kavrar ve el-hamdüli’llâh deyip çobanın boynuna sarılır. Çoban da onu sever ve Hakk’ın tecelli ettiği aydınlık yüzüyle Ğâmizî Ali Baba’nın içini ferahlatır. Nihayet çoban şöyle der: Sana vaadettiğim emanet şimdi yerine geldi. Bu cümleyi duyunca Ğâmizî Ali Baba’nın gözleri açılır, kendine gelir. Şeyhi bu hikâyedeki hâletleri hoş görerek “Âferîn” der (G. A., 148-149). Sûfi eğitiminde rüya önemli bir bilgi kanalı olarak kabul edilmiştir. Değişen hâllere binaen görülen rüyalar ve o rüyaların yorumu, seyr-i sülûk için mühim bir yol göstericidir. Rehber/Mürşid bu minvalde müridânının ellerinden tutarak henüz yürümekte zorlanacağı vadilere götürür, orada beraberce zihinsel ve duygusal bir deneyimlemeye girilir. Hafızanın ve şuurun kör noktaları kurcalanır. Âlemler arası bir geçiş duygusu içerisinde ser-hoş olunur. Ğâmizî Ali Baba’nın tecrübesi de hem garip hem de olağandışıdır. Ayrıca hem kutsallığı ilham eden dağ hem de derinliği ve karanlığı sembolize eden kuyu beraber zikredilerek hakikatin zıtların ahengiyle harmanlandığı da ifade edilmiştir diye düşünüyoruz. 3.2. Fasl-ı Sânî İkinci fasıl genel anlamıyla tasavvufun, hususî mahiyette ise Alevî-Bektaşî geleneği ve inancının temel kabullerinden biri olan Kırklar meselesine ayrılmıştır. Dünya düzenini çekip çevirmede başat bir rolü olan Kırklar, manevî dinamik olduk- TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 188 ları nispette, maddî bir varlığa da sahiptirler. Kırklar, bir kavram yahut metaforik bir algının/mecazî bir düşünüşün izdüşümü olarak değil; bizzat bir gerçeklik ve inanç/ kabul meselesi olarak anlaşılmalıdır. Ayrıca kadîm toplulukların inanışlarında oldu- ğu üzere, eski Türk inanışlarında da kırk sayısı önem arz eder: “Alpların her zaman yanlarında kırk yiğitleri vardır. Kırk bin kişilik ordu, kırk köşeli ev, kırk boynuzlu boğa, kırk elçi, kırk gece ve gündüz destanlarda çok geçen motiflerdir. Oğuz Kağan kırk günlükken yürür. Dede Korkut destanında Boğaç Han’ın yarası kırk günde iyileşir” (Demirel, 1995: 105). Nefs ve ruh karşılaştırmasıyla meseleye girizgâh yapan Ğâmizî Ali Baba, ezelden aşinalığımız olan nefsi, çeşit çeşit renklerinde/hâllerinde uçan bir kargaya; ruhu ise gülistanda yetişmiş, oraların güzelliğiyle ahenklenmiş bir şahine benzetir ve bu iki varlığı birbirine eş kılar, birbiriyle evlendirir. Bu birleşmenin neticesinde, dönüşümsel/metamorfik bir açılımla kaknus yani Ankâ kuşu meydana gelir ki bu efsanevî kuş bin yıl ömür sürer. Bu kuş ismi olup cismi olmayan bir kuştur ve istiğnanın sembolüdür. İki âlemde de makamına erişmek mümkün olmayan bir efsane varlıktır.4 Ardından nefs odununu ruh ateşinde yakar ve bu yangının küllerinden efsanevî Hümâ kuşu doğar. Kudret sütüyle saadet kafesinde beslenen kuş, dokuz kanatlı ve yedi başlı bir ejderha hâline gelir. Yedi kat altın zincir ile yedi başı bağlanan ejderha büyüdükçe büyür, ağzından ateşler saçar, yedi bin batman yağ olur. Nefsin bu kudurmuş portesinin ardından, onun nasıl ehlîleştirildiği meselesi gündeme gelir. Saadet çevgeniyle ejderhanın başlarını ezen Ğâmizî Ali Baba, yağını alıp derisinden kendisine sürme yapar. Bu sürmeyi gözüne çekince daha evvel karanlık olan bazı hakikatler görünür hâle gelir.5 Böylece, örneğin nübüvvet nuru ve velâyetin hakikati kavranır hâle gelir. Meselenin devamında Ğâmizî Ali Baba, Kırklar meselesini mübalağalı ve sembolik bir dille ifade eder: “… Ve özim saĥrāsında yedi ķubbelü, on iki köşelü, ŧoķuz ŧavanlu, üç direklü bir sarāy içinde kendim bulub, her bir ķubbenin altında birer deryā mevc urur gördüm. Ve her bir deryāya üç yüz altmışaltı ırmaķ aķar. Bir ħavż-ı girdāb olup aña vāśıl olup maĥvolurlar. Ve bu ĥavużdan gülzār-ı rūĥu śulayub elvān-ı şükūfe ve gün-ā-gün eŝmâr-ı laŧĮfeyi senesinde ķırķ def‘a meyve kemāl bulur idi. Ve bunların baġbānı Ķırķlar idi ”(G. A., 149). 3.3. Fasl-ı Sâlis Ğâmizî Ali Baba, nefs-ruh meselesini bu fasılda da işlemeye devam eder. Ruhunun kovanına nefis arılarını salan Ğâmizî Ali Baba, bu arıların o kovanlığa bol bol bal yaptığını belirtir. Ardından arıların bir humma neticesinde telef olduklarını, balın ise zayi olduğunu dile getirir. Hummalı arılar yüzünden çürüyen ve kokuşan balın içinden, adeta çürüyen bir tohumun patlaması gibi bir sarı yılan hâsıl olur. Bu yılanın kırk endâze boyu, kıldan ince bir eni vardır. Kırk günde bir nefeslenen bu sarı yılandan her bir nefeslenmede bir akrep zuhur eder. Bir an gelir bu garip ve değişmeceli TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 189 yılan toprağa kafasını sokar ve kuyruğunu havaya dikip öylece kalır. Ardından bir abanoz ağacına dönüşür. Bu ağaçtan yirmi dört budak çıkar ve her budağın başında bin bir türlü acayip meyve zuhur eder. Ağaç çürür, çıra olur ve şems-i kudretle yanmaya başlar. Her saatte/ânda bin derece parlak ve safalı bir siluete dönüşür. Böylece insan nazarından gizlenerek bir sarayın kubbeli kâgir binasının altında karar kılar. Bu yapının altı ne kuru ne de yaş; ne soğuk ne de sıcaktır. Üstelik buraya giren birisinin buradan çıkmak ihtimali yoktur. Burası kudretin nurunun girdaplar yaptığı, bir manada bütün oluşların ve yaratışların eritme potası gibidir. Ağaç hem Asya mitolojileri ve inançları içinde –ağaçtanrıça, ağaçana, ağaçata v.b.- hem de Alevi-Bektaşî yolunda ehemmiyeti olan bir semboldür. Örneğin ağacı, ana yahut baba olarak tanımlama, ilk insanın yani onun soy atasının ağaçtan doğması ve insanlığın ağaçtan türeme miti ilk etapta akla gelenlerdir. Bu listeye ek olarak, Dedem Korkut hikâyelerinde geçen Basat’ın babasının Kaba Ağaç olması, şamanların/ kamların davullarında güneş, ay, yıldız gibi resimlerin yanı sıra kayın ağacı resminin olması, Türk efsaneleri bağlamında yeryüzündeki dokuz insan cinsini dokuz dallı bir ağacın gölgelemesi sayılabilir (Dedem Korkudun Kitabı, 2000: CCXCIVCCXCVIII; Demirel, 1995: 93-97). Dolayısıyla Ğâmizî Ali Baba bu mühim sembolü içinde yetiştiği topluluğun kadîm hafızasıyla buraya yerleştirmiş gibidir. “Burayı görenler Ādem-i ma‘nā, insān-ı kāmil ve Ķur’ān ve İsm-i A‘žam ve Kitāb-ı mübĮn ve mü’min ve ‘Anķā ve Ĥızr-ı ma‘nevĮ ve nūr ve ħalĮfetu’llāh ve mürşid ve kibrĮt-i aĥmer ve rāhib ve mir’āt ismiyle müsemmā ve mütecellā olur. Daha da neler olur? Ve dört kitāba žarf olur. Ve bu yollar gāyet inceden ince bir yoldur. Ķadem ve ‘aķl buraya śıġmaz. Ve ķulaġuzı kūh-i Ķāf’dadır; bulınmaz ve bulımaz. Sekiz źavallı Ādem oġlanı dört ayaķlı ‘anāśır merkebi olmuşsun. Beş çuval burçaķ yüklenüb öġütüb gezersin”(G. A., 150) diyerek serzenişte bulunan Ğâmizî Ali Baba, mezkûr hakikatleri keşfedemeyen insanın ancak maddî varlığını bir yük olarak taşıdığını ifade eder. Ğâmizî Ali Baba, hakikatlere, sembollere, deruni anlama uzak olan insana, faslın sonunda şöyle seslenir: Yazıklar şânına olsun! 3.4. Fasl-ı Râbi‘ Bu fasılda eleştirel ve tan edici bir açıyla riyakâr sûfînin hatalarını ve gerçek dışı tavrını ifade eden bir Ğâmizî Ali Baba’yla karşılaşırız. Her şeyden evvel ehlullâh taifesinin özü sözü birdir, hakikatsiz kelâm ondan vürûd etmez. Kaldı ki onun her bir kelâmında bin bir türlü mana vardır. Bu taife için Mesnevî’de şöyle bir tanım getirilir: “Ey sıfatları ilâhî bilginin güneşi olan ârif! Göklerdeki güneşin bir sıfatı var; ısıtır, aydınlatır ama sen öyle değilsin. Sen bazen güneş, bazen deniz, bazen Kaf dağı, bazen de Zümrüd-i Ankâ olursun. Ey vehimlerden uzak, ey ileriden ileri olan insân-ı kâmil! Sen kendi zâtında ne ‘o’sun, ne de ‘bu’sun; yani söylediklerimden hiçbiri değil, onlardan da çok yüksek bir varlıksın” (Mevlana Celâleddîn-i Rûmî, 2005: 261). TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 190 Hâlbuki ârifim diyen bir kısım sahtekâr vardır ki, sözüyle özü bir değildir. Başında külah, belinde kemer, üstünde hırka, belinde teber ile kendini ehlullâha benzetse bile bu onun gerçek yüzü değildir. Dışı başka içi başkadır. Kaldı ki erenler denilen zümrede tarikat, ekol, cemiyet davası yoktur; bu şeylerle kimlik kazanmazlar. Çünkü âşıkın nişanı yoktur. Fakat bu bî-nişân olmak nedir, içi dışı bir olmayan ne bilsin? Onların ne olduğuna burhan kendi zatlarıdır. Hâlbuki basireti olmayan kişi nişansız olmayı kavrayacak tıynette değildir. Ğâmizî Ali Baba bu basiretsizliğe yani zaafa sahip kimseye, kendisine doğru bir rehber bulması yönünde salık verir. Ardından akıl verdiği kişilerin kendi aynalarındaki kir yüzünden kendi hakikatlerini kavrayamadıklarını; ol sebepten bu arayışın boşuna olduğunu da ekler: “Ancaķ sen kendi hevā vü hevesinde ġark olmuşśıñ. Hiç kimseye bahāne bühtān itme. Kendi ķaderine ve meyline ve sa‘yine ve ġayretsizliġine havāle ķıl”(G. A., 151). Bu noktadan itibaren Ğâmizî Ali Baba, daha keskin bir hatla, kendilerini sülâle-i tâhire diye tanımlayıp gururlanan cemaatin kendini haklı görüşünü şu ifadeleriyle eleştirir: “Bu ise aŝıl sülâle aŝlâb-ı peder ve erĥâm-ı mâder değildir. Böyle bir emr-i i‘tibārĮdir. Bunlara güvenilmez, zira bunlarla kurtulınmaz. Asıl sülāle nūr-ı MuhammedĮ’dir. ‘AzĮz bu maķāmlar ādemi ķurtarır, eyvallah” (G. A., 151). Nûr-ı Muhammedî, cevher-i hadrâ, ve nûru’l-envâr ile kastolunan yaratılışın sebebi ve kemâlât yolunun sonunda bulunabilecek tek hakikat olarak yorumlanabilir. Kâşânî, nûru’l-envâr terkibini şöyle izah eder: “Hz. Muhammed. Çünkü onun nuru –ki bu nûr ilk tecellidir- bütün nûrların aslıdır” (Abdurrezzâk Kâşânî, 2004: 151). Hakîkat-ı Muhammediyye bu ilk nur demektir. Tasavvufî çerçeveden bakılarak, Allah insanları bu özden halk etmiştir denilebilir. Ğâmizî Ali Baba, Muhammedî derken, hem Hz. Peygamber’in ailesinin Hz. Fatıma ve doğal olarak Hz. Ali üzerinden on dört masumu; diğer taraftan özü sözü bir olan, samimi Allah kullarını kastetmektedir. 3.5. Fasl-ı Hâmis Beşinci fasılda nefsin eğitimi hususunda bir giriş yapıldıktan sonra, hem mecazî bir dille insan denen âlemin zenginliğinin hikâyesi hem de tam izah edilmeyen bazı hakikatler için cifr ve ebcede dair bir anahtar verilmektedir. Fakat esas meselenin cifr ya da ebcedle anlaşılacak bir şey olmadığı; yapılan eylemin bir hoş- luk, güzel bir sada bırakmak için yazıldığı ifade edilmiştir: “Bir ŧutam sineġi nefsim ķovanlıġına ķapadım. Yedi yılda yetmiş biñ sıġır ŧulumı yaġ çıķardı. Ve her ŧulumı yedi devlete göndersem yetmiş biñ yıl idāre olırlar idi. ‘Ammā şimdi zamānı deġildir. Ĥisābı mümkin birinci miftāĥıdır. buraları on sekiz ĥarfe śarf-ı efkār ķılındı. Ancaķ ķangı seneye teśādüf iderse nihāyetine mevķūfdır. Onlar armaġanı olarak ķaydolundı. Vāķı‘a cüz’ ü küll ceng ü cidāle delĮl bulunur ise de māni‘ deġil. NetĮce ĥoş ola. Her ne ķadar maġz-ı cifriyye ise de ħaber başķacadır. Cifre müte‘alliķ deġildir. Bundan bir iki senelerde pek ĥoşluķ bulınır, pekiyi vaķitleri göricek ādem bulunur yā Hū” (G. A., 151-152). TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 191 Birinci anahtar dediği on sekiz harfin ebced karşılığı 1271 rakamına denk gelmektedir. Bu hicrî tarihi miladi takvime çevirdiğimizde 1854/55 senesini elde ederiz. Bu da Ğâmizî Ali Baba’nın yaşadığı zamana dair önemli bir delil olarak kabul edilebilir. Bir sonraki aşamada şunu sormak icap ediyor. Bu verilen tarihin Ğâmizî Ali Baba’nın hayatındaki rolü ve önemi nedir? Bunu tam olarak izah edemiyoruz. Zaten kendisi esas meselenin cifr ve ebcedle ilgili olmadığını söylediği için, mana merkezli yürümeye devam edeceğiz. 3.6. Fasl-ı Sâdis Altıncı fasılda, kevn/oluş âleminin hâllerini, birinci ve ikinci haberini yedi basamakta ifade eden Ğâmizî Ali Baba bir skala oluşturur. Esasen yedi derece üzerinden bu tarz bir okuma yapmak eski bir geleneğin ürünüdür. Oluş-renk münasebeti için Mevlânâ, Mesnevî’sinde şöyle der: “Yalancı sabahı sahici sabahtan, yani dünya nimetlerini, âhiret nimetlerinden ayırt et. Şarabın rengini kadehin renginden, mânâ kokusunu ve rengini suret kâsesinden bilme. Böylece sabırla ve sebatla, yani ayak direyişi ve dayanışı ile cisimlerin yedi rengini gören baş gözünden başka, bir gönül gözü elde edesin. İbadet ederek, iyilikler yaparak, halka hizmet ederek elde edeceğin bu gönül gözü ile bu gördüğün çeşitli renklerden başka renkler görürsün. Adi taşlar yerine inciler, mücevherler seyredersin” (Mevlana Celâleddîn-i Rûmî, 2005: 314). Buradaki renk meselesi mütercim tarafından şöyle izah edilmiştir: “Beyitte geçen yedi rengi baş gözü ile görüyoruz. Gönül gözü, o yedi rengin ötesindeki renkleri gö- rür. Ârifler, o yedi rengin ötesindeki yedi rengi şöyle değerlendirmişlerdir. 1. Beyaz: İslâm 2. Sarı: İman 3. Koyu mavi: İhsan 4. Yeşil: Huzur ve itmi’nân 5. Açık mavi: İbkan 6. Kırmızı: İrfân 7. Siyah: Hayranlık” (M. C. Rûmî, 2005: 314). Zaten semboller, mana âleminin girift ve kıvrımlı yapısını az da olsa göstermek ve adeta esrarı açığa çıkarabilmek içindir. Ğâmizî Ali Baba da bu âlemin ikliminde dolaşmayı seven bir müelliftir. Yazmada dereceler kırmızı mürekkeple yazılmış, bu derecelere karşılık gelen renkler alt tarafına kaydedilmiştir. Âlemdeki oluş ile renkler arasındaki ilişki dairesel ve dıştan içe doğru seviyesini yükselten katmanlarla ifade edilmiştir. Birinci derecede yani bir anlamda kabukta zıllî/gölgesel; Platon’un ay-altı/ay- üstü âlem anlayışına kadar götürebileceğimiz bir algı söz konusudur. Son aşamada yani merkezdeki dairede ise cevher-i hadrâ olarak da ifade edilen, kendisine ruh üflenen yaratılmış ilk özü yani Nûr-ı Muhammedî’yi fark ederiz. Aşamalardan geçmek, tahavvül etmek meselesi bizzat oluşun-olmanın yani ol emri boyunca devam eden yaratma eyleminin doğal bir izdüşümüdür. En dış daireden en iç daireye faziletin rütbesi artar. 1. Derece-i Evvel: Zıllî/Gölgesel; 2. Derece-i Sânî: Gök; 3. Derece-i Sâlis: Beyaz; 4. Derece-i Râbi‘: Safravî/Kirli sarı; 5. Derece-i Hâmis: Ahmer/Kızıl; 6. Derece-i Sâdis: Al/Kırmızı; 7. Derece-i Sâbi‘: Yeşil. Ğâmizî Ali Baba bu cetveli öğrenmenin esas mesele olmadığını, sûfî olmanın bir ezber yahut mistik bilgi birikti- TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 192 riciliğinden çok; bir gönül işi olduğunu şu sözleriyle ifade eder: “… Bu yazılan renkleri oķuyub öġrendiñ ve lākin bal ve şeker dimekle dimāġına bir leźźet yapıştı mı? ĤālĮ deġil ĥayālĮ bir ‘ilm aldıñ. Bunuñla bir fāide gelmez, beyhūde zihnini yorarsıñ. Bu suâllerde seniñ hıśśañ yoķ imiş yā Hū” (G. A., 152). 3.7. Fasl-ı Sâbi‘ Yedinci fasıl, hitapta kullanılan tarza ve şahsına yazılmış onlarca mektuba binaen, Ğâmizî Ali Baba’nın en sadık müridi Müderris Kemal Efendi’ye bir nasihat, zihindeki problemlere bir cevap mahiyetinde kaleme alınmıştır. Ğâmizî Ali Baba, benim oğlum diyerek söze başladığı mektubunda babadan evlada kalan mirasın dünyevî olduğunu; fakat bunun kişiye gerçek manada bir fayda vermeyeceğini salık verir. Ğâmizî Ali Baba, öyleyse miras nedir, gizli sorusuna salih ameldir diyerek cevap verir. İnsan, şeriat-i Muhammediyye’yi baş tacı edinmeli ve helâl kazancına kanaat etmelidir. İnsan şeyhinin yahut bir dervişin kelâmını ağzına alacaksa abdestli olmalı- dır. Tabi ki her derviş görünen öyle olmayabilir. Dışı başka içi başka olabilir. Ğâmizî Ali Baba’nın kastettiği esas dervişler, ehlullâh-ı ‘ızâm hazarâtıdır ki onlara kurbî derler. “Kurb, tarikat yolunda, yolda Tanrı yolcusunun, gönlünü Tanrı dışındaki her şeyden arındırarak tanrısal nitelikler kazanması ve bu yolda Tanrı’ya yaklaşması” yahut “Allah’ın emirlerine uygun davranmak, bütün vakitlerde Allah’a ibadet etmek” olarak tanımlanabilir (Abdürrezzak Kâşânî, 2004: 452; Korkmaz, 2005: 425). Ğâmizî Ali Baba’ya göre kurbiyyet makamında olanlar, Allah’ın dostu ve O’nda kendilerini yok etmiş şahsiyetlerdir. Onların tavırları ve kıyafetleri beklendiği gibi değildir; değişiktir. Onları sana anlatmak pek mümkün değildir diyen müellif, manevî oğluna onları bilebildiysen işi bitirdin say, der. Çünkü biyolojik anlamda annen ve baban, kıyamet günü seni tanımazlar. Ğâmizî Ali Baba, işte tam bu sebepten diyerek çıkış yolunu şöyle gösterir: “Vaĥdet tācını giy ve tecrĮd kemerini ķuşan. Vaĥdet zülfi teli ile terāzĮ-yı ‘adālet ĥükmünde ĥākim ol. Ve kār-ħˇāne-i ‘ālem-i ‘ulvĮde bāzār ķurub semāvĮ śurāĥĮlerinden bāde-nūş ol. Ve ferāset cevgāniyle nefsine süvār olup yedi biñ ādem-i maĥalden ŧopuñ alabildiñse işiñ bitdi” (G. A., 152-153). Ğâmizî Ali Baba, bu noktadan sonra oğlum diyerek hitap ettiği Kemal Efendi’yi etrafındaki insanlardan zarar görmemesi hususunda uyarılarda bulunur. Sana yazık olur oğlum, dikkat et ve kemâlât yolunda kazandıklarını gizli tut, der. Ardından kemâl denilen şeyin, marifetullâh olduğunu hatırlatır. Bir dahaki görüşmelerinde bu konuları talim edeceklerini haber verir ve müridiyle vedalaşır. 3.8. Fasl-ı Sâmin Bu fasıl manzum bir parçayla başlamaktadır. Ğâmizî Ali Baba ilk iki dörtlükte, anâsır-ı erbaa üzerinden insan karakterinin özüne ve hakikati görebilmenin/sezebilmenin zorluğuna dair göndermeler yapar. Bu iki dörtlüğün ardından sekiz adet TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 193 beyit verilir. Bu beyitlerde ise, Alevî-Bektaşî yolunun canlarına, daha evvel detaylandırılmış olan ruh-nefs ilişkisi çerçevesinde nasihatler verilir. Ruh ve nefs ilişkisi çerçevesinde bu yolda çiğ iken nasıl pişileceğine dair işaretler gösterilir: “… Ve lākin rūhun ŧıfl-ı ħāķānĮsi nefsin duħter-i pākĮzesine nikāĥ-ı ma‘neví ile tervĮç-i ŧariķat ve nefħat demiyle ĥāmile-i feyz u ma‘rifet oldıķda bir Cemāl-i şems-i ĥaķĮķat miŝāl bir şeyħ-i ekmel doġar. Ve buna müsemmâ şeyħ-i ħāķān ve āmir-i selātĮn-i zamān ve fātiĥ-i iķlĮm-i ŧāķ-ı eyvān ve nūr-ı ‘aynu’l-‘ayn ve sırr-ı ķalb-i ķulūbü’l-beyān ve nūr-ı şems-i ħāverān olırlar” (G. A. H., 153). Bu ilişki biçiminde birbirini yok eden çelişkiler değil; birbirini tamamlayan ve kemâlât yolunda destekleyen zıtlıklar vardır. Yine şiirde velayet için, insanın bir hüner olması gerektiği, kerameti ise kendinden menkul değil; eserlerinden bilinmelidir mesajı verilir: “Türbemiz ħarābdan Ŧopraķdan kandíli ŦūŧĮsi bülbüli ġurābdan Şu‘le virir semm-i kātili İçinde śuyı serābdan Zaķķūm aġacı fitili Ķafesi yemişi nebātdan Şevķine bakmaġa insān gerek *** Nefsim maŧba‘ında pişiririm aşımı Ķomuşım dost yolına başımı Rūĥum ķanadı altındadır yapuları Yedi iklime açılur ŧapuları Hüner gerek velāyete Eŝer gerek kerāmete Sulŧān gerek taĥta Ŧāli‘i Ĥakk-ı baħta” (G. A., 153). Ğâmizî Ali Baba bu manzumelerin ardından, meramını yine sembolik tarzda anlatır. Bir satranç tahtası üzerinde, nefis piyonunu haşr u fenâ etmek için bir oyun yapar. Vezir, at ve fil taşlarını yani onların potansiyel değerlerini farklı yollarda bekleterek, nefis piyadesini zapt u rapt altına alır. Böylece gönül şahı, vahdet Kaf ’ının ota- ğına kurulur. Kaf dağında Ankâ-yı lâ-mekân olan Allah vardır. Bu ibareleri kendisine yazdıran da O’ndan başkası değildir. Vahdet güneşiyle yakın teması neticesinde, oradan yansıyan ışığın/nurun gözlerini aldığını söyleyen Ğâmizî Ali Baba, önce dem- TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 194 sâz olduğu bir hazreti/makamı, ardından kendiyle kalışını ve son olarak pîr-i fâniyle olan ruhanî eğitimini aktarır. Son karşılaştığı pîr-i fâninin kendine has hâllerinden dem vurur. O pir ki vahşi hayvanlarla, yırtıcı kuşlarla konuşabilmektedir. Deyim yerindeyse kuşdilini okumuş şahsiyetlerdendir: “Temkin ehli sûfîler, cem‘de yaşadıkları hâlleri sembollerle ifade ederler. Şehâdet âlemine ait unsurları gerçeküstü bir tabloya dönüştüren bu sözler, misâl âleminde kanat vuran rûhânîlere yazılmış birer şifreli mektup gibidir. Maddesine bağımlı olmayan ve lahutî âlemin âdeta ruhânî kuşları konumunda olan bu insanlar, yine kendi âlemlerinde kanat vuran kişilerin anlayaca- ğı bir tür dil geliştirmişlerdir ki, mantıku’t-tayr (kuş dili) diye adlandırılan dil budur. Şathiyyeler, bu sembolik anlatım özelliğinden dolayı, ‘işâret dili’, ‘agrebu’l-garâib’; ‘mânâ dili’ veya ‘kuşdili’ olarak nitelenirler” (Kurnaz ve Tatçı, 2001: 24). Bu dili bilen âdemin hâl-i pür melâlini, Ğâmizî Ali Baba şöyle ifade eder: “Ĥażret-i ĥażrıñ ĥāl-i ‘aŧşānına mülāķĮ olub çoķ vaķit dem-sāz oldum. Öyle bir maĥall-i žulmet ve vaĥşĮ ĥayvānāt ile memlū-yı sahrā ve daġ olub ġāyetle cā-yı ‘ažĮm olaraķ kendime bir enĮs ve ādem bulamadım. Oradan daħĮ ‘avdet ve seyr-i seyāĥat birle yoluma Eren Dağı gelüb cevānib-i erba‘ası baĥr-ı muĥĮŧ olmaķla orada bir pĮr-i fānĮye bir müddet mihmān oldum. Ve kendisi dilsiz olub vuĥūş-ı ŧuyūr-ı ĥayvānāt ile dāimā muśāĥabet ider idi. Biz daħĮ işāretle muĥabbet-i kāmile eyledik. Orada daħí pek çoķ ferāset ve ķābiliyyetime sebeb oldı” (G. A., 154). Dağ kültü, Alevî-Bektâşî yolunda önemli bir semboldür: “Mesela Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli’de devamlı olarak bir Arafat Dağı’ndan bahsedilir. (…) Vilâyetnâme-i Hacım Sultan’da, Hacım’ın daima yüksek tepeler üzerinde ibadet ve riyazatta bulunduğu belirtilir. Seyyid Rüstem Gazi’nin ise, Silistre yakınlarında bir dağın tepesinde ibadet etme itiyadında olduğunu Vilâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan’dan öğreniyoruz. Veli Baba Menâkıbnâmesi’nde, vefat eden velilerin tepeler üzerine –zirve-i cebel- defnolunduklarını görüyoruz. Mesela on sekiz büyük kadın evliyadan ve Veli Baba’nın yakını olan Gelincik Ana, böyle bir tepe zirvesine gömülmüş ve o tepeye Gelincik adı verilmiştir” (Ocak, 2012: 114-115). Eren Dağı’ndaki pîr-i fâninin himmetiyle, feraset ve kabiliyet noktasında tatmine ulaşan Ğâmizî Ali Baba, sembolik bir dille âdeta kendi dönüşümünü ifade eden bir şiirle fasla devam eder. Şathiye mantığı içerisinde nazmedilen şiir, zıtlıklarla düellonun, karanlıktan aydınlık çıkarmanın, ağudan bal devşirmenin hikâyesini bir şatahatla anlatır6 ve ardından meseleyi noktalar: “Ne hācet ost bizim dost bizim sürelim zevk idelim yā Hū”(154). 3.9. Fasl-ı Tâsi‘ Dokuzuncu fasıl diğer fasılların dem vurduğu ve hassasiyet gösterdiği akıl, ruh, nefs ve bunların ıslâhı beyanındadır. Nefs ejderhasının haset odunuyla aşk TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 195 ocağında yakılması gerektiğini salık veren Ğâmizî Ali Baba, elde kalan özün evham eleğinden geçirilerek, ardından istiğfar ve peygamber yolunun ruhuyla tatlandırılıp, kudret eli ve şehadet parmağıyla yoğrularak bir forma ulaşacağını ifade eder. İşte bu form, bu öz Tûr sırrının tecellisiyle mahvolacaktır. Çünkü Allah’a ulaşan O’nda fenâ bulacaktır. Yine bir O kalacaktır. İşte bu sırrı anlamak bu yolu bilmek, deyim yerindeyse fazilet ülkesinin anahtarıdır: “…Ve sürme-i ħāķānĮ ve Dārū-yı SüleymānĮ olur. Ve iktiĥāl iden ādem-i ħāś olur ve sırr-ı sulŧānĮ ve ‘ādil-i Dārā-yı cihān olur ‘azĮzim ve bir de şu ‘ālem-i miŝālde herkes eġer bāy eġer gedā der ki ben müstaġnĮ-i ķalb oldum deyu söylerler. ‘Ammā bütün bütün yalan söylerler. ZĮrā müstaġnĮ-i ķalb dĮnār ile deġildir. Bu dĮnārıñ beķāsı yoķdır. Ancaķ dār-ı velāyet temġāsıyla meskūk-i dĮnār olabildiñ ise bāķĮ sermāye bulduñ. Ve aśıl maślaĥat da budur” (G. A., 155). Has bir âdem olmanın yolunu, hakiki bir istiğnâda gören Ğâmizî Ali Baba, bu istiğnânın da ancak Allah’ın erlerinin harcı olduğunun altını çizer. Has âdem olmak dileyenler için bir dizi öğütü ve formülü haşiyeden almak mümkündür. Önce bu has bahçeye insanı sokacak ehlullâhın özelliklerini; Aristo tarafından İskender için yapılmış, rivayete göre bütün âlemi gösteren hatta yalancıların yüzünü göstermeyen bir ayna ve bu aynanın binlerce kat üstünü nuranî bir levha üzerinden anlatır (Pala, 2003: 58). “… Bu ħˇānenin śāhibleri ehlu’llāhdır. Ve bu mülk anlara Ĥaķķ’dan hidāyetle virilmişdir ve bu ķalb diye vaśfeylediğim mā-i İlāhĮ ve dem-i rūĥānĮ öyle bir özli bir şeydir ki içerūsine el yapışub bir hilāl ucıyla ŧoķunub çekecek olsañ bir ādem boyı iki ķadem enlū lĮk levĥa şeklinde olub uzar ve bu levĥanıñ pertev-i şu‘ā‘ı yanında güneş bĮ-hūş u bĮ-fer kalur ve Arisŧoŧalis’in āyine-i cihānnümāsı bunuñ içerūsinde bir źerre daħĮ olımaz. Bu levħayı bilmiş ve görmiş olsa hiçbir bilinecek ve bilinmemiş bir şey ķalmaz idi ” (G. A., 154). Ehlullâhın bu hususiyetleri zikredildikten sonra, hakikat yolcusuna özel anlamıyla Alevî-Bektaşî yolunda yürüyen canlara şiir hâlinde bir seyir rotası verilir: “İde seyri İde ħayrı Gide ġayrı Göre deyri Öpe desti Göre pĮri Ola dostı Ala dürri Sırra sırrı Yaķa bir nār Bula şehri Yana zünnār Bula dĮnār Gele ĥünkār…” (G. A. H., 155). TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 196 3.10. Fasl-ı ‘Âşir Ğâmizî Ali Baba onuncu fasılda, nefsin makamları, makamların mahiyeti, nihayet bu makamlar doğrultusunda değişen hâletler, duygusal ve zihinsel değişimlerden bahseder. Elbette ki seyr-i sülûk merkezinde bir anlam örgüsü vardır. Basamak basamak makamların merdivenlerini çıkan mürid, öncelikle salt bilgi hâlinin kuru yapısından arınmalıdır. Daha sonra tecrübî olarak/ayne’l-yakînle yükselişini sürdürmeli ve hakka’l-yakîn olarak Allah’ın varlığını içinde hissetmelidir. Mürid olan, talib olan kişi, rehberinin izlerini takip etmeyi bilmelidir. Telkinleri ve işaret edişleri gözden kaçırmamalı ve bu zorlu eğitim neticesinde hakikatin bilgisine ulaşmalıdır. Daha evvel bahsi geçen yedi makamın dar sokaklarından geçilmeden hakikate ermek pek mümkün değildir. Ayrıca bu iş sırf aklın hizmetine sokulacak bir iş de- ğildir; bu iş ruhun, gönlün iştiyaklı çalışmasıyla halledilebilecek bir iştir. Ğâmizî Ali Baba ilk üç basamağı yani nefsin emmâre, levvâme ve mülhime makamlarından geçi- şini şöyle ifade eder: “Emmāre-i žulmet rūĥuñ eyvānıdır. Ve altı ‘aded per ü bālĮdir ve maķām-ı rāĥatĮdir. Levvāme-i nežāfet nesĮm-i nefħa-i irşād ile ġubār-ı ħāk-i siyeh-i ķalb maĥv ile beķā bulması mülhime-i selāmet nūr-ı müsemmāya tedrĮcĮ ‘ayne’lyaķĮn ve ĥaķķa’l-yaķĮne irmek…” (G. A., 155). Seyr-i sülûka giren taliplerin ilk durağı ve sığınağı, karanlık bir tabiatı olan emredici nefistir. Bu nefsi ayaklandırmak, bir nefha ile yukarılara tırmandırmak kolay olmasa da, diğer makamlardaki gayret ve hizmet ona birer kanat olacak ve onu eyvanından yükseklere taşıyacaktır. Bu nefisle beraber levvâme ve mülhime nefsin temizlenmesi, gönül aynasındaki tozların silinip süpürülmesiyle hakikate erileceği müjdelenir. Bu noktadan itibaren, engin gönüllülerin, yücelere gönül verenlerin, gözü ötelerde olanların makamları, bazı yan açıklamalarla birlikte zikredilmiştir: “Muŧmainne-i ferāset ve ādemiyyet her ‘ilmin aślın ve fer‘in ŝemeresin bilmek ve sır eylemek. Rāżiyye-i şerāfet, maķām-ı ĥaźāķat olub her bir fenn-i esrārın źevķine irmek. Marżiyye-i ķurb-ı kerāmet ilhām-ı ilāhiyye ile kār-ı ġayba rıżā olarak ķudret ü kerāmet eder. Śāfiyye-i velāyet her işin Ĥaķķ emriyle işleyen źāt-ı mükerremdir. Aśl-ı ŧarĮķ-ı müstaķĮme ef‘âl-i maħśūś olan bu yedi maķāmın ħızmetiyle irişilür” (G. A., 155). İnsan kendi varlığını mutlak varlıkta yok ettiğinde, kalbinin safasını, gönlünün huzurunu bulacaktır. 3.11. Faslu’l-Hâdî ve ‘Aşer On birinci fasılda kıyametin dış ve iç yüzü beraber zikredilir. Kıyamet alametlerinin zahirî ve batınî yönleri birbirine mezcedilerek, keramet sahibi veli kulların ne kıymette ve ne istidâtta oldukları belirtilir. Buradan hareketle müride, sırât-ı müstakîm/doğru yol gösterilir. Tufana yakalanmamak, herc ü merc olmamak için ne yapılması gerektiğinin altı çizilir. Ehlullâh taifesi, işte bu tufanın alâmetlerini gören, TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 197 fark eden ve her devrin kendi içindeki çöküşünü/yozlaşmasını okuyabilen insanlardır. Onların rehberliği felakete dûçâr olmamak için elzemdir. Hele ki tufan, fırtına bir kopmayagörsün, insan ne edeceğini, nereye gideceğini, kimden yardım dileyeceğini bilemez olur, şaşar da kalır. Ğâmizî Ali Baba ehlullâhın duruşunu ve tufan vaktinde insanların hâllerini şöyle tasvir eder: “Ehlu’llāhın her biri zamān-ı sa‘ādetlerinde sırr-ı ķıyāmet ve MehdĮ ve Dābbetü’l-Arż kendilerine vāķi‘ olmışdır. Bir kerresinde daħĮ o ķıyāmet gözi ve ķulaġı olsaydı görürdüñ ‘ammā olmadıġına şükreyle ki onlar Dābbetü’l-Arż’a binüb nefsi ķamçısıyla sürüb pek inceden ince görünmez yollardan fenā dizginiyle beķāya irmişlerdir. Ānıñçûn şarķ ile ġarbdan birer ‘ažm ŧūfān sırr-ı Nūĥ žuhūr idüb ānda kendüleri haŧŧ-ı istivāda bulınaraķ iki elli ķabżasıyla ķarşılayub ber-ŧarāf iderler. Ve az zamānda ‘ufūnetden çoķ küçük dişli canavarlar ve boyunsuz śıġırlar ve ķulaķları küçük eşekler helāk olurlar. Bu furtına ve ‘ufūnetden kendin ķurtaran cāna ‘ışķ olsun” (G. A., 155-156). Kıyametin ürküten ve sarsılmaz hakikati karşısında7 dirayet gösterenler8 elbette ki inananlar ve salih amel işleyenler olacaktır. Ehlullâh nefsini eğitip onu dizginleyen olduğu için, herkesin korktuğu canavar onun yalnızca bineğini hızlandırdı- ğı kamçısıdır. İtaat eden bilek yahut kalp değil; kamçıdır. Bu taife Allah’ın yarattığı bütün coğrafyalarda, doğuda ve batıda mevcuttur ve etrafını nurlandırmaya devam etmektedir. Hayatın hileleri ve oyun kısmında kalanlar ise, adeta bir maymun yahut bir eşek gibi kendi yok oluşu için bilinçsizce çabalamaktadır. Zaten Allah’ın Selâm ismi tecelli edince bu fırtınadan korkacak ne vardır? Kemâl sahibi olan Allah’ı hakkıyla bilmek yani marifetullâha malik olmak, insanı bütün belalardan emin kılar. Bu emniyet içindeki kişi ehl-i kemâldir. Zaten böyle zatların korkacağı bir şey yoktur. Ayet de buna işaret etmektedir: “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de” (Kur’ân-ı Kerîm, 10/62). Bir insanda yetenek, fikir, hayâ ve nur kemaldendir; ne var ki bazı insanlar noksan akıllı olduklarından kemâlât yolunu göremezler. Mezkûr yolu idrak edecek akılları, yanlışlarından utanacak yüzleri yoktur. Nefs aygırına binmişlerdir binmesine de, sırattan atlamaları olası değildir. Onların uğraşı kızgın saç levhasına tükürük ile senet yazmak hükmündedir. Özellikle kıyamet, ahiret ve hesap sacayağında bir dâî olarak önümüze çıkan Ğâmizî Ali Baba, elbette gerçeğin farkındadır: “…ĤaķĮķat köprisi ki ķıldan ince ķılıcdan keskindir. Nice geçebilürler kendi öz ‘aķıllarınca bir külâh ile bir kemer ve ĥırķa ve tesbĮĥ ve teberlerine güvenerek ağız paŧırtılarıyla necāt bulurum deyū güvendikleri ķara daġlara ķar yaġdıġını bilmezler ve kendülerinden mā-‘adā ādemi irşād idüb dünyā ve āħiret ķurtarıcaķ vadilerinde iķrār ve temessük ederler. Maĥżā ki bu ‘ameller ile ‘inda’llāh maķbūl olmıyacağı her ne ķadar Ĥaķķ’a ma‘lūm ise de ĠāmizĮ dā‘Įniz bunu farķ ider” (G. A., 156). TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 198 Eğer alçak, berbat bir insan, tarik-ı Muhammediye iktizasınca yol tutacak olsa, akl-ı küll delaletiyle kurtuluşa erer. Hele bir de bu yolu tutan, yolda nasıl gidileceği konusunda malumat ve usûl sahibiyse Allah indinde makbul ve mükerrem olur. Ahmak kişiler bu hakikati yahut bu esrarı göremez. Çünkü onlar bizim veled-i eneden doğunca ağzımıza aldığımız ve sinelerden boşalarak tekrar bize dönen gücü ve coş- kuyu kavrayamazlar. Ğâmizî Ali Baba bu sırrı kavrayamayana hayıflanır. Zaten ona göre eşyanın bütününde bir esrâr-ı İlâhiyye vardır. Beş on günlük dünya hayatında bu sırları görememek hakikaten üzücü bir hadisedir. Bunları uzun uzadıya anlatmanın bu noktada bir anlamı kalmamıştır diyerek faslı sona erdirir. 3.12. Fasl-ı İsnâ ‘Aşer On ikinci ve son fasıl bütün bir hakikat arayışını hulâsa eden bir rüya ve o rü- yadan uyanış merkezinde işlenmiştir:“Deryâ-yı ġam ĥâlinde iken nâ-gâh uyħu ġalebe edip ĥâl-i vaĥdetde bulam bir daġa rast gelüb ânda bir maġara gördim. İki ŧaş direk üzre durur. İçine girdim. Her nevâlesi ānda ĥāżır gördüm ki öğünmüş unı ve açılmış yufķası ve odunı mevcûd görünce didim ki: ‘Bundan yaħşĮ maĥal daha nerede olur?’ Bu eśnâda iken pek ziyâde canavar ve yırtıcı hayvānāt eŧrâf-ı maġarayı alub beklerler. Ānda beni gördüklerinde bize ‘acāib şikār gelmiş deyû ĥažž u ĥamle itmek isterler. ‘Ammā maġaraya ādemden başķa ĥayvânât cebrĮ eŝeri bulunmadıàından girmeye ķudret yoķdır” (G. A., 157). Ğâmizî Ali Baba sembolik bir dille, bu halvet mekânında çok vakitler geçirdi- ğini, sâlih ibadetler yaptığını, kalabalıktan kaçtığını, ardından ibadet ateşiyle mezarlığın gül bahçesine döndüğünü ifade eder. Bu dönüşüm kara taşın, ak toprağa dönmesi gibidir. Oradaki vahşi hayvanlar bu dönüşüm neticesinde ber-taraf olmuşlardır. Ğâmizî Ali Baba yolunun açıldığını fark edince oradan çıkarak büyük bir sahraya iner. Heybetli bir zenci çobana rast gelir ve Ğâmizî Ali Baba’yı durdurur. Bu heybetli zenci hemen iki rekât namaz kılar. Ardından olağanüstü bir hâl meydana gelir. O heybetli kişi elindeki asasını arslan edip üstüne biner, Ğâmizî Ali Baba’yı alıp pek uzak yerleri temaşa ettirir. Bu asadan bir deve peyda olur. Bu devenin dokuz ayağı, kırk dişi ve yedi başı vardır. Devenin dört memesinden birlikte, dört saplı altın kabın içine süt sağılır. Ğâmizî Ali Baba bu sütten içince tadının zehir gibi olduğunu fark ettiği anda aklı başından gider. Kendine gelince anlar ki içtiği bu ağulu süt onu gençleştirmiştir. Bir yudum daha alır ve bu sefer süt ona tatlı ve yağlı gelir. Ne var ki yine aklı zail olur. Kendine geldiğinde görür ki heyet-i asliyesine kavuşmuş, öz benliğine ulaşmıştır. Elhamdülillâh deyip karar kılar. O, âdeta birinci fasıldaki hâlete geri döner. Ardından doğudan bir bulut gözükür. Çoban, Ğâmizî Ali Baba’ya içine düştüğü mağaranın bir kilise olduğunu ve kilisenin arkasındaki muazzam deyre/manastıra gitmesini emir buyurur. Ğâmizî Ali Baba oraya gider ve bir nara atar. Naranın sesine, manastırın TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 199 içinden azametli, belinde kuşağıyla bir ruhban gelir. Ruhbanla selamlaşıp, büyük bir ağacın gölgesinde otururlar, dört çeşit yemeği kemâl-i âfiyetle yerler. O yemeklerden sonsuz faydalar edinirler. Hâl böyleyken aniden bir yağmur başlar: “… Ve bize destur ver diye al şu anaħtārı deyriň içine gir ve ne kadar oŧa ve maġara var ise onları ziyāret eyle deyu emreyledi. Ben daħĮ bir anaħtār ile her bir maĥalliñ ŧapularını açdım ve vasfı mümkin olmıyan źĮ-ķıymet seyr u temāşā itdim. Ve bu anaĥtārı aġzımda ŧutarken yutdum. Ve çoķ ķıĥ eyledim ki çıķarayım. ‘Ammâ ĥālā çıķarılmaz buña daħĮ çoķ tefekkür ve ta‘accübdeyim. Bu ĥālde iken gülerek ruhbân yanıma geldi. Destinde bir büyük ŧoķmaķ ve otuz iki ‘alāmet ile ŧoķuz ķazıķ ve on iki etek ve on sekiz ip ve altı direk ve dört bacalı bir çadır içinde cümle ni‘meti ĥāżır bulub ānda ķaldım. Ve uyanıp kendime bir ‘ažĮm lerźe gelüb ba‘de feriĥ u ābād oldum. el-ĥamdüli’llâh. Temmeti’lfuśūl” (G. A., 158-159). 4. Sonuç Ğâmizî Ali Baba, 19. yüzyılın ikinci yarısında Ahıska bölgesinde yaşamış bir Bektaşî şeyhidir. Kendisi mahrum, nasipsiz anlamlarına gelen hırmen-dâr sıfatını kullanmıştır. Ğâmizî Ali Baba, gurbet ellerde otuz üç sene boyunca ilim-hikmet yolunda seyahat ettiğini ve yirmi beş sene içinde sekiz tarikatın şöhretli ve övgüye mazhar olmuş şeyhlerine ikrâr verdiğini ifade etmiştir. Ğâmizî Ali Baba, hocaları bağlamında Şeyh Ahmed-i Kudsî ve Sennârî nâmındaki iki isimden bahseder. Özellikle Sennârî nâmındaki hocasının gözlerindeki perdeyi kaldırdığını, nazarının önündeki tozu silip süpürdüğünü ve hocasının birçok garip-acayip hâllerine tanık olduğunu ifade etmiştir. Eser, risale başlığı altında sunulmakla birlikte, tür bakımından mensur şathiye olarak değerlendirilebilir. Ğâmizî Ali Baba’nın dili kullanma biçimi, alegorik üslûbu, girift tasvirleri ve sembolik âlem figürleri bu yargıyı destekler niteliktedir. Eser, on iki bölümden oluşmaktadır. On iki imam yolunu takip eden Şeyh Ğâmizî Ali Baba, bu yolun canlarına tasavvufî meseleler çerçevesinde vaaz ve nasihat vermiştir. Eser, zahir ve batın arasındaki hattı belirginleştirmek adına; sahte-hakikî, nefs-ruh, ehlullâhkaba sofu, dünya-ahiret, dağ-kuyu, rüya-gerçek, fani-baki karşıtlıklarından yararlanmıştır. Eserin mesajını aktarma biçimine nüfuz eden eski Türk inanışları ve Alevî- Bektaşî yolunun başat se mbolleri defalarca kullanılmıştır. Bölümler doğal olarak belli merkezler etrafında şekillenmiştir. Kırklar, nefs-ruh karşılaştırması, maddî varlığın insana külfeti, riyakâr sûfînin durumu, nefsin ıslâh edilme yöntemi, hakikate doğru giden seyrin durakları ilk altı bölümün merkezleridir. Diğer bölümlerde ise oğlu gibi gördüğü talebesine verdiği nasihatler, şathiye mantığı içerisinde yazılmış manzum parçalar, bilginin-nefsin tabakaları, kıyametin gerçek yüzü, gerçek erenlerin hâlleri ve nihayet yalnızlaşarak geçirilen ibadet ve taatın insana katacağı güzelliklerden dem vurulur. Ğâmizî Ali Baba, seyr-i sülûk sürecinde ve ontolojik tecrübesi neti- TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 200 cesinde biriktirdiği tecrübeyi, kendini eğitmek isteyen talebesine ve onun nezdinde Alevî-Bektaşî yolunun canlarına ve bu sırra kulak kabartan herkese, bazen vaaz u nasihatle bazen de şathiye mantığı içerisinde yazdığı şiirlerle ifade etmiştir. Sonnotlar 1 Bkz. Mecdî Mehmed Efendi, İstanbul: 1989; Osmân-zâde Hüseyin Vassaf, İstanbul: 2006; Bursalı Mehmed Tâhir Efendi, İstanbul: 1972; İpekten v.d., Ankara:1988; İpekten v.d., Ankara: 2002 2 Bu makalemizin devamı niteliğinde olan Ğâmizî Ali Baba’ya ait Cerîde-i Ğavâmiz eseri de tarafımızdan hazırlanmış olup henüz yayımlanmamıştır. 3 Biz bu ikinci yazma eserin bir anlamda mecmuatü’r-resâilin varlığına 2004 senesinde bitirdiğimiz yüksek lisans tezinde değinmiştik ki mezkûr tezimiz 2010 senesinde kitaplaştırıldı. Bu yazmada birçok eserin varlığının yanı sıra sayfa kenarlarındaki zenginlik de dikkatimizi çekmişti. Biz kendi yüksek lisans tezimize konu edindiğimiz şahsın divânını bahsi geçen sayfa kenarlarında bulmuştuk. Bizim daha önce bulduğumuz divân rik‘a bir yazıydı buradaki ise nesih yazı ile yazılmıştı. Nüshalar arasında bazı farklar da mevcuttu. O vakit eser kayıt dışıydı. Aynı eserin daha sonra Mustafa Tatçı tarafından kayıt dışı eser olarak gösterildiğini ancak Ğâmizî Ali Baba’nın eseri üzerindeki çalışmamız sürecinde gördük (Mermer, 2011). 4 “İsmi olup da cismi olmayan bir büyük kuştur. Simurg, Zümrüdüankâ da derler. Yüzü insan yüzüne benzermiş. Boynu çok uzunmuş, vücudunda otuz kuşun renk ve alameti varmış. … Edebiyatımızda istiğnâ temsilidir.” (Onay, 2000: 90); “… Kuşların padişahı odur. O bize yakındır da biz ondan uzakız. (…) İki âlemde de onun makamına erişmek kimsenin haddi değildir. Feridüddin-i Attar, 2001: 56)”. 5 Ejderhayla mücadelenin eski Türk inanışları ve tasavvufla ilgisi için bkz. (Ocak, 2012: 226-235). 6 “Şeyĥiñ oŧurdım ķucaġına Deprem geldi ŧaşaġına Ŧaşları ŧopladım ķoydım ŧavaya Dibini çevirüb sürdüm havāya Deliġine śokdım ķalını Kimsesi yoķ göstere ħālini Śuśam śıķdım çıķarayım yaġını Ķaynadub görünce caġını Bal yapmış sinek ķovanda Zaķķum aġacı bitmiş havanda TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 AHISKALI BEKTAŞÎ ŞEYHİ HIRMEN-DÂR ĞAMİZÎ ALİ BABA’NIN ĞÂMİZİ’L-‘ACÂİB’İ 201 Āteş-i ‘ışķla ķarışdı Meyvesi kemāle erişdi Zaķķumdan çıkardım şekeri Śaġlam ider ħasta ciġeri Bir ‘acāyib heyūlā buldım Kendi kendime ĥasb-i ĥāl ķıldım (G. A., 154)”. 7 Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bazı kıyamet tasvirleri için bkz. “Sûr’a bir tek üfleme üflendiği, Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, İşte o gün olacak olur. O gün gök yarılmış, sarkmıştır” (Kur’ân-ı Kerîm, Hâkka Suresi:69/13-16); “O gün gök erimiş bir maden gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur (Me‘âric Suresi: 70/8-9) ; “Sûr’a üfürüldüğü gün Allah’ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler.” (Neml Suresi: 27/87)”; “Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir (Enbiya suresi: 21/40)”. 8 Kur’ân-ı Kerîm’de Kıyamet günü yüzü ağaranlar hakkında bkz. “O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine): “Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir.” (denilir) İşte büyük kurtuluş budur! O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: “Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?” Onlara: “Arkanıza dönün de nur arayın!” denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır. (Hadîd Suresi: 57/12-13)”; “Yüzler var ki, o gün parıl parıl… Güler, sevinir (‘Abese Suresi: 80/38-39)”. Kaynakça ABDÜRREZZÂK KÂŞÂNÎ. (2004). Letâifu’l-A‘lâm fî İşârâtı Ehli’l- İlhâm. çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayınları. ARBERRY, A. J. (1990). Sufism an Account of the Mystics of Islam. London: Mandalar Unwin Paperbacks. BOSTAN, İ. (1988). “Ahıska” mad. İslam Ansiklopedisi. C. I/526-527. İstanbul: T.D.V. Yayınları. BURSALI MEHMED TÂHİR EFENDİ. (1972). Osmanlı Müellifleri 1299-1915, haz. A. Fikri Yavuz ve İsmail Özen. İstanbul: Meral Yayınları. CEBECİOĞLU, E. (2004). Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. İstanbul: Anka Yayınları. DEDEM KORKUDUN KİTABI. (2000). haz. Orhan Şaik Gökyay. İstanbul: M.E.B. Yayınları. DEMİREL, H. (1995). Türk Destanlarında Güzellik, Destan, Masal ve Din Unsurları. İstanbul: Ötüken Yayınları. ÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2014 / 70 Kenan MERMER 202 FERÎDÜDDÎN-İ ATTÂR. (2001). Mantık al-Tayr. çev. Abdülbaki Gölpınarlı. Ankara: M.E.B. İslam Klasikleri. FIĞLALI, E. R. (1996). Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik. Ankara: Selçuk Yayınları. ĞÂMİZÎ ALİ BABA. (?). Gâmizi’l- ‘Acâib-Cerîde-i Gavâmiz ve Tercümân-nâme. Müstensih: ?. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yazmalar Bölümü. No: 1138. ĞÂMİZÎ ALİ BABA. (1326/1908). Gâmizi’l- ‘Acâib, Cerîde-i Gavâmiz ve Tercümân-nâme. Müstensih: ?. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi: Uşşâkî Tekkesi Bölümü. Demirbaş: 00270-003. ĞÂMİZÎ ALİ BABA. (?). Münşeât, Müstensih: ?. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi: Uşşâkî Tekkesi Bölümü. Demirbaş: 00270-003. GÖLPINARLI, A. (2004). Tasavvuf. İstanbul: Turan Kitabevi. HACI BEKTÂŞ-I VELÎ. (2007). Makâlât Alevî-Bektâşî Klasikleri. haz. A. Yılmaz v.d. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. HAKÎKÎ, K. (2012). Âşıkların İbadeti. çev. Nizar Kara. İstanbul: İnsan Yayınları. HARABİ, A. E. (2003). Ahmed Edîb Harabî Divânı. haz. Dursun Gümüşoğlu. İstanbul: Can Yayınları. İPEKTEN, Haluk v.d. (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. İPEKTEN, Haluk v.d. (2002). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: Grafiker Yayınları. KILIÇ, E. (2012). Tasavvufa Giriş. 2. Baskı. İstanbul: Sufî Kitap. KORKMAZ, E. (2005). Alevilik ve Bektaşilik Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Anahtar Kitaplar. KURNAZ, Cemal ve TATÇI, M. (2001). Türk Edebiyatı’nda Şathiyye. Ankara: Akçağ Yayınları. KÖPRÜLÜ, M. Fuad. (2003). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Akçağ Yayınları. MEHMED MECDÎ EFENDİ. (1989). Şakaik-ı Nu‘mâniye ve Zeyilleri Hadâiku’ş-Şakaik I-V. Haz. Abdülkadir Özcan. İstanbul: Çağrı Yayınları. MERMER, Kenan. (2011). Karabâş-ı Velî Oğlu Şeyh Mustafa Ma‘nevî’nin Hayatı ve Divânı. Bursa: Emin Yayınları. MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ. (2005). Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercüme si. haz. Şefik Can. İstanbul: Ötüken Yayınları. OCAK, A. Y. (1984). Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri. Ankara: Turkuaz Sahaf. OCAK, A.Y. (1992). “Bektaşîlik”. C.5/373-379. İstanbul: T.D.V. Yayınları. OCAK, A. Y. (2012). Alevî-Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri. İstanbul: İletişim yayınları. ONAY, A. T. (2001). Eski Türk Edebiyatı’nda Mazmûnlar ve İzahı. Ankara: Akçağ Yayınları. OSMÂN-ZÂDE HÜSEYİN VASSÂF. (2006). Sefîne-i Evliyâ I-V. haz. Mehmet Akkuş ve AlYılmaz. İstanbul: Akçağ Yayınları