16 Ocak 2016 Cumartesi
HÜSEYİN GAZİ SULTAN
Hüseyn Gazi Sultan bellidir cansın
Labels:
HÜSEYİN GAZİ SULTAN
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
15 Ocak 2016 Cuma
Buğday Dede
Buğday Dede Türbesi İzmir
Buğday Dede Türbesi ; İzmir – Tire’de Kaplan köyü yolunda Buğday Dede ismi ile bilinen tepe üzerinde küçük bir mescit ve mezarlıktadır.
Tire’nin alınışı sırasında Sasa Bey ile Buğday Dede’nin birlikte hareket ettikleri, Sasa Bey’in öldüğü onun ise yaralı olarak kurtulduğu anlatılır. Menkıbeye göre, bölgede kıtlık olur ve Tire halkı Buğday Dede’den ötürü bu kıtlıktan etkilenmez. Buğday Dede ve eşi oturdukları tepeden yola bakarak, “bir aç gelse de onu doyursak”, diye beklermiş. Buğday Dede’nin evinde küpler dolusu buğday bulunmakta imiş. Bu buğday aç insanlara verildikçe daha da çoğalırmış. Buğday Dede buğdayını yalnızca erkeklere verir, kadınlara vermezmiş. Buğdayı alanlara da arkalarına bakmadan gitmelerini tembihlermiş.
Bir gün Selçuk’tan bir aile buğday almaya gelmişse de dede onlara buğday vermeyerek, “kadınsız geleceksin”, demiş. Bunun nedenini merak eden ailenin erkeği kadınsız gelmeye karar vermiş ancak, eşi “ben de erkek kılığına girip geleceğim”, demiş. Böylece karı koca Buğday Dede’nin evine gelmiş, heybeleri doldurmuşlar, yola koyulmuşlar. Ne var ki aile Kesikbaş denilen semte vardıklarında kadın dönüp tepeye bakmış ve o anda da fenalaşarak ölmüş.
Buğday Dede ile ilgili bir başka söylencede, Buğday Dede’nin mezarının bulunduğu yerdeki bir servi ağacında Türk bayrağı dalgalanırmış. Yörenin Yunan işgali sırasında Yunan birliğinin komutanı bu bayrağı indirerek yerine Yunan bayrağını asmış. Bir süre sonra kargalar bu bayrağı parçalamış, bayrak yeniden asılmış ve aynı şekilde kargalar tarafından parçalanmış. Bunun üzerine Yunan komutanı ağaca yeniden Türk bayrağını asmak zorunda kalmış. Dede’nin birlikte hareket ettikleri, Sasa Bey’in öldüğü onun ise yaralı olarak kurtulduğu anlatılır. Menkıbeye göre, bölgede kıtlık olur ve Tire halkı Buğday Dede’den ötürü bu kıtlıktan etkilenmez. Buğday Dede ve eşi oturdukları tepeden yola bakarak, “bir aç gelse de onu doyursak”, diye beklermiş. Buğday Dede’nin evinde küpler dolusu buğday bulunmakta imiş. Bu buğday aç insanlara verildikçe daha da çoğalırmış. Buğday Dede buğdayını yalnızca erkeklere verir, kadınlara vermezmiş. Buğdayı alanlara da arkalarına bakmadan gitmelerini tembihlermiş. Bir gün Selçuk’tan bir aile buğday almaya gelmişse de dede onlara buğday vermeyerek, “kadınsız geleceksin”, demiş. Bunun nedenini merak eden ailenin erkeği kadınsız gelmeye karar vermiş ancak, eşi “ben de erkek kılığına girip geleceğim”, demiş. Böylece karı koca Buğday Dede’nin evine gelmiş, heybeleri doldurmuşlar, yola koyulmuşlar. Ne var ki aile Kesikbaş denilen semte vardıklarında kadın dönüp tepeye bakmış ve o anda da fenalaşarak ölmüş. Buğday Dede ile ilgili bir başka söylencede, Buğday Dede’nin mezarının bulunduğu yerdeki bir servi ağacında Türk bayrağı dalgalanırmış. Yörenin Yunan işgali sırasında Yunan birliğinin komutanı bu bayrağı indirerek yerine Yunan bayrağını asmış. Bir süre sonra kargalar bu bayrağı parçalamış, bayrak yeniden asılmış ve aynı şekilde kargalar tarafından parçalanmış. Bunun üzerine Yunan komutanı ağaca yeniden Türk bayrağını asmak zorunda kalmış
Labels:
Buğday Dede Türbesi ; İzmir
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
celaleddin ergun çelebi
celaleddin ergun çelebi
Kütahya – Merkez’de Dönenler camii içerisinde
Mevleviliğin yayılmasını sağlayan ilk şeyhlerden. Hayatı hakkındaki bilgiler kendisinden çok sonra yazılan Sefine-i nefise-i Mevleviyan adlı esere dayanır. Kütahya’da doğdu. Babasi Burhaneddin llyas, dedesi Germiyanoğlu Süleyman Paşa’dır. Süleyman Paşa ,Sultan Veledin kızıyla evlendiği için Celaleddin Ergun’a da Çelebi unvanı verildi. Ulu Arif Çelebi, Emir Alim Çelebi, Emir Vacid Çelebi’den feyiz aldı. Bir ara Bursa’ya giderek Geyikli Baba’nın da sohbetlerine katıldı. Konya’da hilafet aldıktan sonra, Kütahya’ya gelerek Imadüddin Mezar tarafindan yaptirilan Kütahya Mevlevihanesinin ilk postnişini, şeyhi oldu. Uzun seneler halka Mevlevi yolunu anlattı. 1373 (H. 775)’de burada vefat etti. Türbesi dergahın haziresindedir. Yerine oğlu Burhaneddin İlyas Çelebi geçti.Erguniyye Dergahı da denilen Kütahya Mevlevihanesi o tarihte Konya ve Afyon Mevlevihanesinden sonra üçüncü büyük Mevlevihane oldu.
Gençname, İşaret-ül beşare, adlı eserler ona nisbet edilmiş ise de kesinlik kazanmamıştır. Hem zahir ilimlerde alim hem tasavvufta mahir ve edebiyatta da zirve id
Gençname, İşaret-ül beşare, adlı eserler ona nisbet edilmiş ise de kesinlik kazanmamıştır. Hem zahir ilimlerde alim hem tasavvufta mahir ve edebiyatta da zirve id
Labels:
celaleddin ergun çelebi
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Cimcime Sultan
Cimcime Sultan
İlçe merkezinde türbesi bulunan, gelen yerli ve yabancı turistlerin ruhuna Fatiha okuduğu ve şifa bulabilmesi için dilekte bulunduğu Cimcime Sultan mensup olduğu, saraydan alınan bir çocukmuş. Cimcime Sultan’ ın öyküsünü rahmetli Tacettin Yener Usta’ nın annesi olan Hacı Saraylı Hanım Teyzenin bizzat ağzından buraya siz Haymana severlere aktarılmaktadır. Anlatıldığına göre çocuğu olmayan yani evlat edinemeyen bir ailenin Cimcime’ yi ( Saraydan evladı maneviyi ) olarak almışlar. Cimcime Sultan’ ı evlatları olarak büyütmeye başlamışlar. Cimcime Sultan gün geçtikçe gelişmiş büyümüş. Ailede öz evlatları gibi sevmişler, bağırlarına basmışlar. Bir müddet sonra ailenin de bir kız çocukları dünyaya gelmiş. Biri saraydan aldıkları evlatlık, diğeri de öz kızları birlikte büyütmüşler. Ailenin öz kızı evladı maneviye olan Cimcime Sultan’ ı kıskanmaya başlamıştır. Annesiyle birlikte bu duyguya kapılarak Cimcime’ yi evden uzaklaştırmaya karar vermişler. Evde huzuru bozulan baba Bizar kalarak evlatlık olan Cimcime Sultan’ ı uzaklaştırmayı kabul etmiştir. Bir gece evden çıkarılıp, bugünkü kaplıcanın sık ormanlık ve ağaçlıktan ibaret olan sıcak suyun kaynağı bulunan yere getirilmiş, oyalanmış, uyutmuş hemen kaybolmuş. Korku içinde uyanan Cimcime Sultan’ ı bir sıkıntı ve üzüntü almış. Bu durumda Cimcime Sultan’ ın bütün vücudunu sivilceler kaplamış, kabuklu yaralar oluşmuş. Vücudunda oluşan sivilce ve yaraların ağrı ve sızılarına dayanamayan Cimcime yakınındaki yerden sıcak suda yıkanmaya karar vermiş. Bir kaç defa yıkanınca sızılarının ve ağrılarının geçtiğini görmüş. Yıkanmaya devam ettikçe yara, sızı ve sivilcelerin kaybolduğunu gören Cimcime Sultan suyun yararına ve şifasına inanmış ve suyu sahiplenmiş. Suyu etrafa tavsiye etmeye başlamış. Çok yararlı ve şifalı su olduğunu duyurmuş. Babalığı olan kişi bir müddet sonra merak etmeye başlamış. Bıraktığı yere gelerek Cimcime’ yi görmüş ve hayretler içinde kalmış. Evlatları daha da serpilmiş el yüz nur içinde bakakalmış şaşırmış.
” Kızım sana ne oldu ki değişiverdin? ”
Cimcime uyandığı zaman her tarafının ağrı ve sızılar içinde olduğunu ve çok rahatsız olup yaralandığını söyler.
” Şu kaynayan suda yıkandım böyle oldum iyileştim. Baba ben öldüğüm zaman beni buraya gömün bana bir türbe yaptırın adını da Cimcime Sultan koyun.”
O gün bugündür suyun şifa kaynağı olduğu bilinmiş ve binlerce hastaya deva olmuştur.
Labels:
Cimcime Sultan
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Seyyit Hacı Mehmet Cemalettin Akça Türbesi
Seyyit Hacı Mehmet Cemalettin Akça Türbesi
Türbe Durumu: Türbe Dağkalfat Köyünün kalkındırma Derneği tarafından mermer bir mezar şeklinde yaptırılmıştır. Mezarın etrafı bir kale gibi çevrelenmiştir.
Ziyaret Nedeni: Kale Dede, köy derneğinin organize ettiği Kale etkinliklerinde ziyaret edilmektedir
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
14 Ocak 2016 Perşembe
Tezveren Sultan
Tezveren Sultan
Ulus’tan Kızılay tarafına giderken İtfaiye Meydanı, Esenlik ve Güneşçik
Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan ve bir kıza ait olduğuna inanılan türbe;
daha çok, evlenmek isteyen genç kızlar ve hanımlar tarafından ziyaret ediliyor.
O,ulema değil, sıradan bir insanmış. Fakat dürüst bir kadınmış. Rabia-yı
O,ulema değil, sıradan bir insanmış. Fakat dürüst bir kadınmış. Rabia-yı
Adeviyye Hazretleri gibi iki katlı ahşap bir konakta hizmetçi olarak
çalışmaktaymış. Helal kazancını, emeğinin karşılığını yiyormuş. Allah’a
sığınıyor, çalıp çırpmak bilmiyormuş. Kendisine yapılan zulümlere sesle
nmeden katlanıyor, onları Allah’a dahi şikâyet etmiyor, fırsat buldukça
ibadetiyle meşgul oluyormuş.
“Sabah akşam Rabbinin ismini zikret! Ve gecenin bir kısmında Rabbine secde
“Sabah akşam Rabbinin ismini zikret! Ve gecenin bir kısmında Rabbine secde
et! Ve gecenin uzun bir kısmında O’nu tespih eyle!” Ayet-i Kerimesini hayatın
a geçiren bu mübarek kadın, ömrünü Rabia Hazretleri gibi tamamlamış.
Söylentiye göre günlerden bir gün, evin beyi hacca gider. Hanımın canı un
Söylentiye göre günlerden bir gün, evin beyi hacca gider. Hanımın canı un
helvası ister. Yardımcısı helvayı karar. Yerlerken hanım:
_ “Ah, burada olsaydı da o da yeseydi! Bey de bunu çok severdi!” der. O anda
Tezveren kalkar, bir çanağa helva doldurup, bir anda Kâbe’de olur, beyi bulur ve çanağı uzatır.”
_ “Üzülme, hanımım! Verdim geldim!” der.
Kadın inanmaz. Güler geçer. Hâlbuki o gerçeği söylemektedir, bir anda tay-i
_ “Üzülme, hanımım! Verdim geldim!” der.
Kadın inanmaz. Güler geçer. Hâlbuki o gerçeği söylemektedir, bir anda tay-i
zaman tay-i mekân etmiş, verip gelmiştir. Durumun gerçekliği, evin beyi hacdan
helva çanağıyla dönüp gelince ve:
_ “Hacda sen de bizimleydin. Helva ne kadar güzeldi! Sıcacık yedik! Eline
sağlık!” diyince anlaşılır. Kerameti bu şekilde ortaya çıkınca, Tezveren Sultan
olarak anılmaya başlar. O nedenle de bitişikteki cami avlusuna gömülmesine
karar verilir ve o mekân ziyarete açılır.
Yaşamakta olduğu konak, Ankaralı zengin bir aileye aitmiş. Yanında avlusunda
Yaşamakta olduğu konak, Ankaralı zengin bir aileye aitmiş. Yanında avlusunda
kabirler bulunan bir cami varmış. Aradan yıllar geçmiş. Şehir planı değişmiş.
Bu mübarek kadının çalıştığı ve barındığı konak ve bitişiğindeki cami yıkılmış.
Avlusundaki mezarlar başka bir yere nakledilmiş. Bu kabirlerden biri
Tezveren Sultan’a aitmiş. Sıra ona geldiğinde dokunamamışlar. Yıkmak için
vurdukları baltalar kırılmış. Rüya kanalıyla da uyarılar alınca, şimdiki haline
getirip, o kabri öyle, üç yol ağzında, kavşağın tam ortasında bırakmak mecburiyetinde kalmışlar.
Cami bile yıkılabiliyor ama bir kabre ilişilemiyor. Bu ibret vesikası olan bir
Cami bile yıkılabiliyor ama bir kabre ilişilemiyor. Bu ibret vesikası olan bir
olaydır. Ulus’ta, Anafartalar Caddesi’nde bulunan bu türbe, yol ortasında oluşu
nedeniyle, herkesin ilgisini çekmektedir. Kabrinin üzerinde: "Selçuklu
Ulularından Tezveren Sultan Ruhuna Fatiha" yazılıdır.
Allah-ü Teala, iyi kullarını koruduğu gibi bedenlerini de koruyor. Asırlarca
Allah-ü Teala, iyi kullarını koruduğu gibi bedenlerini de koruyor. Asırlarca
toprak altında bedenini çürütmeden muhafaza ettiği gibi kabrini de bir nedenle
korumaya alıyor. Orada ayeti Kerime’lerin tecelli ettiğini görüyoruz.
Allah, bir ayette, yaklaşık anlamıyla: “Veli kullarım, koruyucu kubbem
Allah, bir ayette, yaklaşık anlamıyla: “Veli kullarım, koruyucu kubbem
altındadır.” demektedir. Evliyalar gizlidir. Ne namazla olur, ne niyazla...
A’raf suresi iki yüz beşinci ayetteki “Rabbini gönülden, yalvararak, boynu
bükük ve ürpererek, hafif bir sesle sabah akşam zikret! Sakın gafillerden
olma!” emrine uyan bu kullar için korku kalmaz. “Öyle erler vardır ki onları ne
bir ticaret ne de bir alışveriş, Zikrullahtan ayrı koymaz.” denilen Nur Suresi
otuz yedinci ayetteki gibi çalışmaları, Allah’ı anmalarına mani değildir. O
nedenle de erenlere karışmışlardır
Labels:
Tezveren Sultan
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
13 Ocak 2016 Çarşamba
Muhtar Sakafî
Ebu Übeyde b. Mesud-i Sakafî’nin oğlu olan Muhtar, hicretin birinci yılında doğmuştur. Ebu Übeyde b. Mesud-i Sakafî, yüce Allah Resulünün (s.a.a) büyük ashabındandır ve hicretin 13. yılında Irak valisi olarak görev yapmıştır.
Muhtar’ın Cebr, Ebu Cebr, Eb’ul Hekem ve Ebu Ümeyye adında dört oğlu vardı. Muhtar’ın cesur, zeki, korkusuz, gözü pek, çok cömert, çok yetenekli, yüce himmetli, savaş meydanında çok dayanıklı, Ehl-i beyt (a.s) dostu ve Ehl-i beyt (a.s) düşmanlarına düşman olduğu herkes tarafından yazılmıştır.
Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Muhtar, Ehl-i beyt (a.s) tarafından sevilen ve önem verilen biriydi. Muhtar’ın öldürdüğü Übeydullah b. Ziyad ve Ömer b. Saad’ın kesik başları İmam Zeyn’el Abidin’in (a.s) huzuruna getirildiğinde İmam (a.s), secdeye kapanmış ve şöyle yakarmıştı:“Allah’ım! Sana şükrediyorum ki, düşmanlarımdan intikamımızı aldın.” Sonra da Muhtar hakkında şöyle dua etti: “Allah, Muhtar’a iyi mükâfatlar versin.” (Bihar’ul Envar, c: 45, s: 344. Cami’ur Ruvat, c: , s: 221)
İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) rivayet edildiğine göre İmam Zeyn’el Abidin (a.s), Muhtar’ın işini teyit etmiş ve onun hakkında duada bulunmuştur. (Bihar’ul Envar, c: 45, s: 343)
Muhtar’ın Cebr, Ebu Cebr, Eb’ul Hekem ve Ebu Ümeyye adında dört oğlu vardı. Muhtar’ın cesur, zeki, korkusuz, gözü pek, çok cömert, çok yetenekli, yüce himmetli, savaş meydanında çok dayanıklı, Ehl-i beyt (a.s) dostu ve Ehl-i beyt (a.s) düşmanlarına düşman olduğu herkes tarafından yazılmıştır.
Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Muhtar, Ehl-i beyt (a.s) tarafından sevilen ve önem verilen biriydi. Muhtar’ın öldürdüğü Übeydullah b. Ziyad ve Ömer b. Saad’ın kesik başları İmam Zeyn’el Abidin’in (a.s) huzuruna getirildiğinde İmam (a.s), secdeye kapanmış ve şöyle yakarmıştı:“Allah’ım! Sana şükrediyorum ki, düşmanlarımdan intikamımızı aldın.” Sonra da Muhtar hakkında şöyle dua etti: “Allah, Muhtar’a iyi mükâfatlar versin.” (Bihar’ul Envar, c: 45, s: 344. Cami’ur Ruvat, c: , s: 221)
İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) rivayet edildiğine göre İmam Zeyn’el Abidin (a.s), Muhtar’ın işini teyit etmiş ve onun hakkında duada bulunmuştur. (Bihar’ul Envar, c: 45, s: 343)
Konuyla ilgili bir diğer rivayet şöyledir: İmam Ali (a.s), Muhtar’ı dizine oturtup başını okşayarak şöyle buyurmuştur:
“Ey kurnaz, ey kurnaz!”
“Ey kurnaz, ey kurnaz!”
Müslim b. Akil Kûfe’ye ulaştığında Muhtar’ın evini seçmiş ve orada kalmıştı. Bunun nedeni de Muhtar’ın, açıkça ve eşine az rastlanır bir şekilde Ehl-i beyti (a.s) savunmasıydı ve ihlas ile Ali oğullarına (a.s) bağlılığıydı.
Hz. Müslim şehit edildiğinde Muhtar Kûfe’de değildi ve Kûfe’ye döndüğünde olaydan haberdar olup Übeydullah b. Ziyad’a itiraz etti. Bunun üzerine Muhtar ve Abdullah b. Nevfel b. Haris b. Abdülmuttalib tutuklandılar; işkence edildi ve İmam Hüseyin (a.s) ve dostları şehit edilinceye kadar zindanda tutuldular.
Hz. Müslim şehit edildiğinde Muhtar Kûfe’de değildi ve Kûfe’ye döndüğünde olaydan haberdar olup Übeydullah b. Ziyad’a itiraz etti. Bunun üzerine Muhtar ve Abdullah b. Nevfel b. Haris b. Abdülmuttalib tutuklandılar; işkence edildi ve İmam Hüseyin (a.s) ve dostları şehit edilinceye kadar zindanda tutuldular.
Muhtar zindanda Meysem-i Tammar ile görüştü ve Meysem, ona şöyle dedi: “Sen buradan kurtulacak ve İmam Hüseyin’in (a.s) intikamını alacaksın ve Ubeydullah b. Ziyad’ı öldüreceksin.”
Muhtar, zindandan kurtulduktan sonra Kûfe’de, sayıları yirmi bini aşan büyük bir ordu kurdu. Muhtar’ın yanında yer alan insanlar, bu kıyamın Ehl-i beyt (a.s) tarafından onaylanıp onaylanmadığına emin olmak için Muhammed b. Hanefiyye’nin yanına elçiler gönderdiler. Elçiler, Muhammed b. Hanefiyye’nin konuşmalarından, onun razı olduğunu anladılar. Muhammed b. Hanefiyye onları da alarak İmam Zeyn’el Abidin’in (a.s) huzuruna vardı. İmam Zeyn’el Abidin (a.s), amcası Muhammed Hanefiyye’ye şöyle buyurdu:
“Siyah bir köle de biz Ehl-i beyte (a.s) taraftarlık ederse, bizim için kıyam ederse insanların ona yardım etmesi farzdır. Ben bu olayı sana bırakıyorum; nasıl uygun görüyorsan öyle yap!”
Elçiler, bu konuşmalardan sonra Muhtar’a yardım etmeleri gerektiğini anladılar. Bundan sonra İbrahim b. Malik Eşter de onlara katıldı ve Muhtar’a biat etti. Bunun üzerine Muhtar, hicrî 66 yılında ve Rebi’us sani ayının sonuna on dört gün kala ve de Çarşamba akşamı Kûfe’de kıyam etti. İnsanlar dört konuda Muhtar’a biat etmişlerdi:
Muhtar, zindandan kurtulduktan sonra Kûfe’de, sayıları yirmi bini aşan büyük bir ordu kurdu. Muhtar’ın yanında yer alan insanlar, bu kıyamın Ehl-i beyt (a.s) tarafından onaylanıp onaylanmadığına emin olmak için Muhammed b. Hanefiyye’nin yanına elçiler gönderdiler. Elçiler, Muhammed b. Hanefiyye’nin konuşmalarından, onun razı olduğunu anladılar. Muhammed b. Hanefiyye onları da alarak İmam Zeyn’el Abidin’in (a.s) huzuruna vardı. İmam Zeyn’el Abidin (a.s), amcası Muhammed Hanefiyye’ye şöyle buyurdu:
“Siyah bir köle de biz Ehl-i beyte (a.s) taraftarlık ederse, bizim için kıyam ederse insanların ona yardım etmesi farzdır. Ben bu olayı sana bırakıyorum; nasıl uygun görüyorsan öyle yap!”
Elçiler, bu konuşmalardan sonra Muhtar’a yardım etmeleri gerektiğini anladılar. Bundan sonra İbrahim b. Malik Eşter de onlara katıldı ve Muhtar’a biat etti. Bunun üzerine Muhtar, hicrî 66 yılında ve Rebi’us sani ayının sonuna on dört gün kala ve de Çarşamba akşamı Kûfe’de kıyam etti. İnsanlar dört konuda Muhtar’a biat etmişlerdi:
-Allah’ın kitabı
-Allah Resulünün (s.a.a) sünneti
-İmam Hüseyin’in (a.s) ve Ehl-i beytin (a.s) dökülen kanlarının intikamı
-Mazlumları savunma
-Allah Resulünün (s.a.a) sünneti
-İmam Hüseyin’in (a.s) ve Ehl-i beytin (a.s) dökülen kanlarının intikamı
-Mazlumları savunma
İnsanlar Muhtar’ın emriyle ve “Ya lesarat’ul Hüseyin (a.s)” şiarıyla kıyamı başlattılar. Ubeydullah b. Muti’in ordusuna saldırdılar ve onları bozguna uğrattıktan sonra İmam Hüseyin’in (a.s) katillerini cezalandırdılar. Kerbela şehitlerinin naaşları üzerinde at koşturanları yakalayıp yaptıklarının cezasını ödettiler; Kerbela’da Yezit ordusuna komutanlık yapan Ömer b. Saad’ı ve de büyük cinayetler işleyen Şimr’i öldürdüler. Ubeydullah b. Ziyad da İbrahim b. Malik Eşter tarafından öldürüldü ve böylece işlenen büyük cinayetlerin intikamı alınmış oldu.
Labels:
Muhtar Sakafî
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)