KARIŞIK

14 Ocak 2020 Salı



 Daha önce ifade edildiği gibi, Akkoyunlular 1462-1482 yıllarında Hasankeyf’e tam hakim olmuşlardır.
 Bu dönem içinde Hasankeyf'te bıraktıkları tek eser Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey
 Türbesi'dir. Dicle’nin kuzey yakasında yer alan bu eserin giriş kapısı üzerindeki kitabede, buranın Zeynel Bey'e 
ait olduğu ifade ediliyor.
Eser dıştan silindirik, içten ise sekizgen bir özellik arz eder .Türbenin silindirik gövdesi üzerinde turkuvaz 
ve lacivert, sırlı tuğla ile dört kuşak oluşturulmuştur. Birinci kuşakta '' ALLAH'' , ikinci ve üçüncü kuşaklarda
 baş kısmında “AHMET'' devamında ise ''MUHAMMED'' dipteki son kuşakta ise “ALİ'' isimleri hayranlık verici
 bir şekilde yazılmıştır.
Hem kapı hem de güneydeki pencere aynı renkteki sırlı tuğlalar kullanılarak süslenmiştir. 
Yapının birçok yerinde, bu sırlı tuğlaların söküldüğü, kasıtlı bir tahribatın yapıldığı göze çarpıyor.
Üst kubbesinde aynı tarzda süslerin izleri hala mevcuttur. Üst kubbedeki çatlakların gittikçe açıldığı ve
 yıkılma tehlikesi arz ettiği görülmektedir.

ALİ DEDE TÜRBESİ..DENİZLİ BOZKURT



Horasan’dan geldiği, asker olduğu, bu toprakların Türkler tarafından fethedilmesi sırasında yapılan savaşlarda şehit düşmüş ve bugünki bulunduğu yere defnedilmiş, Hatta bu görüşü desteklemek için, Tutluca köyünün 1693 yılında kurulduğu, bu tarihten önce de mezarın burada olduğu ifade edildiği söylenmektedir, rivayet odur ki; Bu bölgedeki çobanlardan birisi, türbenin arka taraflarında bir yere kış aylarında koyun ağılı yapmış, orada hayvanları ile yatar kalkarmış, Çoban bir gün Ali Dede’nin türbesinin olduğu ağaçlık yerden geçerken biraz odun alıp götürmüş. Uykusunda orada yatan zat gelip çobanın boynundan tutarak onun kafasını su kanalına sokmuş ve sen nasıl oradan odun getirir de yakarsın” demiş, Çoban kan ter içerisinde uyanmış ve hemen yanmakta olan odunları ocaktan alarak söndürmüş Bu olaydan sonra köylüler O bölgeyi kutsal saydıkları için odun almaz olmuşlar.

7 Ocak 2020 Salı

ERZURUMLU EMRAH TÜRBESİ ....NİKSAR



Erzurumlu Emrah (19.yy)
19.yüzyıl saz şairi.
Erzurum'un Ilıca ilçesine bağlı Tanbura köyünde doğdu.
Doğum ve ölüm tarihleri tartışmalıdır. Genel olarak 18.yüzyılın son çeyreğinde doğduğu kabul edilen şairin ölüm tarihi kesin olmasa da 1860 olarak kabul edilmektedir.
İlk gençlik yıllarında köyünden ayrılarak Erzurum'a giden şair medrese eğitimi almıştır.
O dönemin aşık hayat tarzının gereği olarak bir süre sonra Erzurum'dan ayrılarak Trabzon, Kastamonu, Sivas, Tokat, Çankırı, Niğde gibi çeşitli yöreleri gezmiştir.
Emrah gezdiği yerlerde birçok çırak yetiştirmiş ve adıyla anılan âşık kolunun kurucusu olmuştur.
Hem tasavvuf hem de divan edebiyatına ilgi duymuştur.
Aruzla yazdığı şiirlerindeki şekil ve dil kusurlarının çokluğu onun divan şairi kabul edilmesine engeldir.
Divan şiiri etkisiyle yazdığı şiirlerinde dili ağırdır:
Sevgilim hayal-i vuslatın beni
Diyar-ı gurbette hayran gezdirir
Haşre dek cemal-i firkatin beni
Neş'e-yi vaslımla giryan gezdirir
Ona asıl şöhretini kazandıran hece vezniyle yazdığı şiirlerdir.
Şiirlerindeki temel konular aşk, gurbet, ayrılıktır.
Gönül gurbet ele varma
Ya gelinir ya gelinmez
Her dilbere gönül verme
Ya sevilir ya sevilmez
Bu konuların yanı sıra şiirlerinde tasavvufi düşüncelere de yer vermiştir. Ayrıca dönemin diğer halk şairlerinde görüldüğü gibi bazı sosyal problemlere de değinmiştir.
Konu bakımından geniş bir yelpaze sahip olsa da Erzurumlu Emrah, her şeyden önce bir aşk şairidir:
Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır söyledi yok yok
Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Dedim daha var mı söyledi yok yok
Dedim Erzurum nen dedi ilimdir
Dedim gidermisen dedi yolumdur
Dedim Emrah nendir dedi kulumdur
Dedim satarmısan söyledi yok yok