AHMET KUSEYRİ ( 1470-1549 )
Tarihi görevi iç ve dış güvenliğimiz açısından halkı irşad ederek eğitmek ve devlete vezir yetiştirmek olan Halvetilerden Şeyh Abdurrahmanın oğlu…
Orijinal adı halk arasında Şıh Köyü, bugün ise Şenköy’de bulunan külliyeden geriye sadece bir cami, türbeler, tuğ ve sorguçlarla asırlardan beri dilden dile söylene gelen menkıbeler ve kerametler kalmıştır. Şenköyün cami ve tekkesi 1464 yılında, Fatih Sultan Mehmet Hanın büyük oğlu ve Cem Sultanın ağabeyi ikinci Bayezid-i veli döneminde yapılmış.
Kuseyriler yüzyıllardır bölgede meskûn ve Suriye Selçukluları olarak bilinen İlbeylileri eğitip, Hicaz yolunu güven altına aldılar.
Ahmet Kuseyri 1470(!) tarihinde bu köyde dünyaya geldi. Eğitimini bir ilim ve ticaret merkezi olan Antakya’da tamamladı. Zeki, girişken ve üstün yetenekleri olan bir çocuktu. Temel eğitimini babasından alırken en çok İmam Gazali ve Endülüslü alim Muhyiddin-i Arabiden etkilendi.
Kısa bir süre içinde, yaşadığı onbeşinci yüzyılın bütün batıni ve zahiri ilimlerini öğrendi. Hayatlarını ilme ve kitaba adamış akademik bir çevrede yetişen Ahmet Kuseyri’nin eğitiminde amcası Şeyh Ali’nin özel emeği vardır.
Mevlana hoşgörüsü ve fikri derinliği içinde Tasavvuf düşüncesi ve mutasavvıflar onun ilgi odağı oldu. Çevresinde gelişen sosyal, tarihi ve ilmi gelişmelerle yakından ilgilendi. Dergâhına gelen binlerce talebeyi yıllar boyu yedirip içirdi ve karşılık beklemeden dersler verdi.
Bu köyde kurulan tekkede açlar, fakirler ve yolcular doyuruldu. Müslim ve Gayrı Müslim misafirler burada izzetle ve hürmetle ağırlandı.
Ahmet Kuseyri, devrin alimleri arasında ” Kutbuzzaman ” olarak anıldı.
1517′ de Yavuz Sultan Selim maiyetinde, Hatay bölgesinden katılan gönüllü süvari birlikleriyle meşhur Mısır Seferine katıldı. Umudunda Dünya İslam Birliği vardı. Meydan muharebelerinde dualarıyla askeri coşturdu. O at üzerinde dua eder padişah, vezirler ve komutanlar “Amin!” derdi. Bugün mezarı başında dikili duran tuğ ve sorguçlar Rıdaniye zaferinin canlı hatıralarıdır.
Ahmet Kuseyri 1520 yılında sade bir törenle Halveti tarikat halifesi oldu. Hayatı boyunca etrafında okuttuğu talebeler ve sofrasından misafirler eksik olmadı.
Antakya’nın Zincirli medresesinde tefsir, hadis, fıkıh ve tarih dersleri verirdi.
Habib-i Neccar kürsüsüyle, vilayet merkezi Halepte Hz.Zekeriya mimberinden verdiği hutbeleri dinlemek için uzak şehirlerden kalabalık dinleyici kitleleri gelirdi. Her çevreden sohbetleri büyük rağbet görürdü.
1545 yılında Halep valisi Ferhat Paşa ile görüştü. Ahlakı ve ilmi otoritesiyle güven telkin etti.
Bir fermanla Kuseyr mıntıkasına Mütesellim tayin edildi.
Devlet adına bölge güvenliği, asayiş, adalet ve imardan sorumlu oldu. Toplum huzuru ve birliği bozmaya yönelik her türlü eylem, akım ve alışkanlıkları ortadan kaldırdı.
Başarılarından ötürü başkent İstanbul’a davet edildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın divan sohbetinde bulundu. Devlet erkânına yaptığı nasihat ve telkinleri hüsn-ü kabul gördü. Padişahın iltifatlarına ve lutfuna mazhar oldu. Devlete ve halka yaptığı hizmetleri dolayısıyla ona rütbe ve nişanlar verildi.
Ayrıca devlet adına yetkilerle donanan Ahmet Kuseyri’ye zeamet olarak Kuseyr yaylasındaki Fenk köyü, Harbiyede Kızlar değirmeni ve hububat ekilen çiftlikler verildi.
Kuseyrilerin Şenköy’deki dergâhı bugün dahi gariplerin yoksul ve misafirlerin ilticagahı olmayı sürdürmektedir.
1549 yılında ebedi âleme uğurlandı. Türbesi Şenköyünde ve babası şeyh Abdurahmanın yanındadır.
Hizmetlerle müzeyyen uzun bir ömrü, ehl-i hal olarak yaşadı ve yazılı bir eser bırakmadı.
AHMET KUSEYRİ MENKIBELERİ
Çocukluğundan vefatına kadar hakkında çok değişik menkıbeler anlatılır. Girişken ve akıllıdır. Dik başlıdır. Daha sekiz-dokuz yaşlarında ve Antakyada okumaktadır. Sisli ve yağışlı bir günde O şehirden köye dönmek ister. Yol boyunca Kuseyr dağlarında her tür vahşi hayvana rastlamak mümkündür. Söz dinlemeyen Ahmet, Antakyadan yola çıkar ve Harbiye üzerinden Şeyh köyüne doğru dağ bayır hızla yürümeye başlar. Amcası da Onun güvenliği için uzaktan gizlice takip ederek peşinden gider.
Ancak bol ağaçlı bir vadide Ahmet, gözden kaybolur. Az sonra da Amcası gördüğü manzara karşısında dehşete kapılır. Ahmet cüz torbası boynunda olduğu halde iri bir kurdun sırtında köye doğru neşeyle gitmekte olduğunu görür. Amcası şaşkınlık içinde “La Havle!” çekerek ardı sıra şaşkınlıkla bakakalır.
Yayladağı yolu üzerindeki bu vadinin adı bu gün dahi Kurt Deresi’dir.
Ertesi gün gördüklerini Ahmedin babasına anlatıyor.
- Bugünden itibaren ben bu çocuğun derslerine son veriyorum. Ona öğretecek başka bir şeyim kalmadı. Diyor.
Şeyh Ali camii yanında diğer mollalarla birlikte Medrese eğitimine başlıyor. Girdiği her imtihanda en başarılı talebe oluyor. İlim dallarında ilgi sahası gittikçe genişliyor.
Delikanlı yaşlarında ağırbaşlı bir genç profili çiziyor. Tam bir kitap kurdudur. Tıp, tasavvuf, tarih ve içtimaiyat(Sosyoloji) ilimlerine vakıf oluyor.
Babası Ahmet Kuseyriye ilmi ve yetenekleri nedeniyle hırkasını giydirdi, eline asayı verdi ve Onu Halife ilan etti. Böyle bir devir teslim Halveti geleneğiydi.
Merhum Dr. Edip Kızıldağlı da Ahmet Kuseyri hakkında Hızır Aleyhisselamı gördüğüne dair iki menkıbe rivayet eder.
Padişah Kanuni Sultan Süleymen Onu İstanbula davet eder. Uzun yolculuğunda yine kerametlerle, olağanüstülüklerle bezeli menkıbeler anlatılır. Gerçi, menkıbeler için Şeyh uçmaz da mürid uçurur derler(!).
Osmanlı padişahı muhteşem Süleymanın huzurunda itibar ve iltifata mazhar olur.
Ancak bol ağaçlı bir vadide Ahmet, gözden kaybolur. Az sonra da Amcası gördüğü manzara karşısında dehşete kapılır. Ahmet cüz torbası boynunda olduğu halde iri bir kurdun sırtında köye doğru neşeyle gitmekte olduğunu görür. Amcası şaşkınlık içinde “La Havle!” çekerek ardı sıra şaşkınlıkla bakakalır.
Yayladağı yolu üzerindeki bu vadinin adı bu gün dahi Kurt Deresi’dir.
Ertesi gün gördüklerini Ahmedin babasına anlatıyor.
- Bugünden itibaren ben bu çocuğun derslerine son veriyorum. Ona öğretecek başka bir şeyim kalmadı. Diyor.
Şeyh Ali camii yanında diğer mollalarla birlikte Medrese eğitimine başlıyor. Girdiği her imtihanda en başarılı talebe oluyor. İlim dallarında ilgi sahası gittikçe genişliyor.
Delikanlı yaşlarında ağırbaşlı bir genç profili çiziyor. Tam bir kitap kurdudur. Tıp, tasavvuf, tarih ve içtimaiyat(Sosyoloji) ilimlerine vakıf oluyor.
Babası Ahmet Kuseyriye ilmi ve yetenekleri nedeniyle hırkasını giydirdi, eline asayı verdi ve Onu Halife ilan etti. Böyle bir devir teslim Halveti geleneğiydi.
Merhum Dr. Edip Kızıldağlı da Ahmet Kuseyri hakkında Hızır Aleyhisselamı gördüğüne dair iki menkıbe rivayet eder.
Padişah Kanuni Sultan Süleymen Onu İstanbula davet eder. Uzun yolculuğunda yine kerametlerle, olağanüstülüklerle bezeli menkıbeler anlatılır. Gerçi, menkıbeler için Şeyh uçmaz da mürid uçurur derler(!).
Osmanlı padişahı muhteşem Süleymanın huzurunda itibar ve iltifata mazhar olur.
HİZMETLERİ
Amet Kuseyri İstanbuldan Yayladağı yolu üzerindeki Şeyh Köyüne döndükten sonra yine öğrenci yetiştirmeye devam eder. Vaaz ve nasihatlarıyla halkı uyarır, aydınlatır, irşad eder.
Bölge mütesellimi olarak ihtiyacı olan yerlere yol, medrese, mescit ve çeşmeler yaptırır. Altınözü ilçemizin içinden geçen Kuseyr Çayı üzerinde yaptırdığı taş köprü, bugün dahi güvenle kullanılmaktadır.
Babasından yirmi dört yıl sonra 1549 yılında Şeyh Ahmet için Emr-i Hak vaki oldu. Emaneti ölüm meleğine teslim etti. Kendisinden sonra hizmetlerini büyük oğlu Kamil, Halveti şeyhi olarak sürdürdü. Sonra torunu İsmail. Şeyh köyündeki Ocak hiç sönmedi.
Aradan beş asır geçti ama yöremizde hakkında anlatılan menkıbeler dilden dile nesilden nesile saygıyla ve hayranlıkla anlatıla geldi.
Türbenin portalindeki oyma Kufi satırları tekrar okuyoruz.
“Samedana bedel Savranlı Şeyh Ahmedin makamına kim iltica ederse biiznillah pişman olmaz!”
Bismillahla eşiğine yaklaşıp Ona ihlasla iltica ediyoruz. Beş asırdır O hizmetleriyle anıldı ve tıpkı Davud-u Antaki ve sabakdaşı Harbiyeli tabip Yusuf Hekim gibi hiç unutulmadı. Arada nice zenginler, Ağalar-beyler, Derebeyler, Zalimler-zorbalar, komutanlar, siyaset adamları ve hatta devletlerin sabun köpüğü misali kayboldukları ve unutulduklarını düşündük.
Ahmet Kuseyri ise iyi ahlakı, ilmi kariyeri, cömertliği, adil ve kerim bir devlete sadakatle hizmet etmesiyle ebediyete aday olduğunu gördük, Onu örnek aldık ve Ona imrendik.
Şeyh köyünden hüzünle ayrılırken dilimizde Antakyalı Hattat Hacının beyitleri dolaşmaya başladı.
“Olmuş Kuseyri şöhreti,
Şeyh Ahmet ism-i devleti.
Var evliyaya himmeti,
Mihr-i saadet ittisam!”
Bölge mütesellimi olarak ihtiyacı olan yerlere yol, medrese, mescit ve çeşmeler yaptırır. Altınözü ilçemizin içinden geçen Kuseyr Çayı üzerinde yaptırdığı taş köprü, bugün dahi güvenle kullanılmaktadır.
Babasından yirmi dört yıl sonra 1549 yılında Şeyh Ahmet için Emr-i Hak vaki oldu. Emaneti ölüm meleğine teslim etti. Kendisinden sonra hizmetlerini büyük oğlu Kamil, Halveti şeyhi olarak sürdürdü. Sonra torunu İsmail. Şeyh köyündeki Ocak hiç sönmedi.
Aradan beş asır geçti ama yöremizde hakkında anlatılan menkıbeler dilden dile nesilden nesile saygıyla ve hayranlıkla anlatıla geldi.
Türbenin portalindeki oyma Kufi satırları tekrar okuyoruz.
“Samedana bedel Savranlı Şeyh Ahmedin makamına kim iltica ederse biiznillah pişman olmaz!”
Bismillahla eşiğine yaklaşıp Ona ihlasla iltica ediyoruz. Beş asırdır O hizmetleriyle anıldı ve tıpkı Davud-u Antaki ve sabakdaşı Harbiyeli tabip Yusuf Hekim gibi hiç unutulmadı. Arada nice zenginler, Ağalar-beyler, Derebeyler, Zalimler-zorbalar, komutanlar, siyaset adamları ve hatta devletlerin sabun köpüğü misali kayboldukları ve unutulduklarını düşündük.
Ahmet Kuseyri ise iyi ahlakı, ilmi kariyeri, cömertliği, adil ve kerim bir devlete sadakatle hizmet etmesiyle ebediyete aday olduğunu gördük, Onu örnek aldık ve Ona imrendik.
Şeyh köyünden hüzünle ayrılırken dilimizde Antakyalı Hattat Hacının beyitleri dolaşmaya başladı.
“Olmuş Kuseyri şöhreti,
Şeyh Ahmet ism-i devleti.
Var evliyaya himmeti,
Mihr-i saadet ittisam!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.