KARIŞIK

18 Şubat 2025 Salı

PİRİ ALİ BABA SULTAN... SİVAS





Sivas’ta Ali Baba adını taşıyan bir mahalle, bir çeşme (asa suyu), bir mektep , bir cami, Ali Baba’nın dergahı ve türbesi bulunmaktadır.Ali Baba’nın adına düzenlenmiş vakfiyeler belgeler, fermanlar, hüccetler halen mevcuttur. 16.yüz yılın başlarında yaşamış 1574’de Sivas’ta Hakka yürümüştür. Kanuni Sultan Süleyman, Kehlei İkbal Rüstem Paşa 4. Murat, Türk Denizcisi Seydi Ali Reis gibi ileri gelen devlet adamları destek ve saygı göstermistir.
Alevi-Bektaşi erenlerinden,pirlerinden, büyük şahsiyetlerinden olan Ali Baba Horasan’dan Sivas’a gelen Sancaklı evliya’lardandır,Ocak Piri’dir,Ali Baba Sultan evlatları cemler yapmakta Muhammed Ali’nin yolunu sürmektedirler, bu ocak mürşit ocağıdır. Anadolu da Hacı Bektaşi Veli Dergahı’ndan sonra ikinci büyük dergah Sivas’ta Ali Baba Sultan Dergahıdır
.Pir Sultan Abdal, Hubyar Sultan, Koca Kul Himmet, Kul Hüseyin, Eraslanoğlu Ahi Baba gibi er ve evliyalarla Ali Baba dergahının bütünlüğü ve ilişkileri devam etmiştir. Tozanlı’daki Hubyar Sultan ile Alevi inancı içerisinde musahip, yani yol kardeşi olmuştur. Hubyar Sultan 1582 yılında Hakka yürümüştür. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 582/1 nolu defterin 287-289. Safiye ve 197.sırasında ve VGMA; 2232 Numaralı defterin sayfa 169-173’ de kayıtlı 1-10 Zilhicce ( 23 Ocak-2 Şubat 1547 ) tarihli Rüstem Paşa İbn Abdulmuin Vakfiyes’inde ’’ Rüstem Paşanın hocası olduğu ibaresi yazılıdır…Sivas’ta yurt tutunmuş Takva ve tarikat üzere olan Ali Baba dünya hayatında vakfiyet üzere tasarruf eyleyip bu cihetle isterse tasarruftan kendi lehine, dilerse gelene, gidene,köleye, zavallıya, çaresize sarf edecektir.Takdiri İlahi ile vefat ettiğinde fani dünyadan ayrılıp ve öbür dünyaya gittikten sonra kardeşine ve kardeşinden sonra kamil olan Şeyhin evladına ve evladı evladına…tasarruf ve tevliyet edilmiştir…’’ 25 Numaralı Mühimme Defteri’nin ,264 sayfasının, 2445 Numaralı,Görüntü sıra no: 133 (A.DVN.MHM.d.025) 28 Ca.982 (15 Eylül 1574) tarihli belgede Ali Baba’nın yerine Şeyhlik makamına geçen 12 yaşında olan oğlu Ahi Mehmet (Ali Ferzendi)’in şeyhliği Padişah beratıyla tastik edilmiş. ‘’… Nahiye-i Sivas der Liva-i mezbur zaviyemefharüş-suleha ves-salikin Derviş Ali Baba haliya meşihat-ı zaviye der tasarruf-i Ahi Mehmet veled-i Ali Baba bâ berât-ı hümâyün…’’ kaydı düşülmüştür.
Muharrem 1048 (Mayıs 1638) tarihli Ali Baba İbn’il Merhum Ahi Mehmet Bey Vakfiyesi’nde şöyle yazılıdır. ’’…Sivas şehri içinde medfun olan cennetlik, merhum,evliya ve ariflerin sultanı, ermişlerin ve takva sahiplerinin,şereflilerin en üstünü,keremli,ehemmiyetli,halkın önderi,uluların seçkini Ali Baba...’’ Fermanlarda ’’Kutbül arifin’’ diye bahsedilir.Ali Baba Sultan Kaddese sırruhul aziz evliya ve ariflerin sultanı mertebesinde büyük bir şahsiyettir.
Vakfiyede Ali Baba’nın torunu Akı Mehmed’in oğlu Ali Efendi tarafından kurulan mektebin çocukları eğitmekle ve özellikle Kur’an öğretmek gibi bir fonksiyona vardır. ’’… Tâlim-i sıbyân içün müceddeden bina eylediğim Muallimhâne’de… muallim olan kimesne cem olan sibyâna tâlim-i Kur-an idüb…’’ diye belirtilmiştir. 1779 Tarihli bir belgede ‘’…Medine-i Sivas’da medfun meşayih-i izamdan Ali Baba kaddese sirruhu’l-aziz…’’ İfadesi kullanmıştır.
Belgelerin bir çoğunda tekkenin; ‘’…Ayende ve revendeye İ’tam-ı taam eylemek…’’ (gelip geçen yolcuları yedirip içirmek, misafir etmek, konaklatmak ) gibi yükümlülüğü vardır. 17 Şubat 1840 tarihli berat tecdidinde ‘’…Sivas’ta vâki veled-i diğer Ali Dede Zaviyesi Vakfı…’’ ve. "Ali Dede Vakfı’’ibaresi yazılıdır. Elimizdeki belgelerin bir çoğunda; ‘’Derviş Ali Baba ‘’, ‘’Ali Baba Es- Sivas-i’’, ‘’Ali Baba’yı Atik’’, Büyük Ali Baba Hoca-i Rüstem Paşa’’, ‘’ Veledi diğer Ali Baba’’, ‘’ Küçük Ali Baba’’, ‘’Derviş Ali Dede ‘’, ‘’Ali Baba sultan’’, ‘’Ali Baba Kebiri Horasân-i ‘’ adı ile vesikalara kayıt edilmiştir.
Ali Baba Sultan Zaviyesi Vakfı, batın ve zahir hizmetlerini birlikte sunan bir dergahtır. Eşref-i mahluk – insanoğlunu sevgiyle yaşadıkları toprakları alın teriyle fet etmiştir. Ali Baba Sultan Dergahına Kanuni Sultan Süleyman, Kehle-i ikbal Rüstem Paşa , Küçük Ali Baba, Atik Valide Sultan, 4 Murat, Benderli Ali Ağa, Hasan kızı İsmihan Ana, Mehmet Bey Kızı Küçük Hanım, Kezban Hatun, Rukiye Hatun Safiye Hatun tarafından vakfedilen muhtelif gelirler olmuştur. Dergaha büyük miktarda vakıf desteği vardır. 19 Köy, 8 mezra, 14 değirmen, 16 Tuzla, 6 Kıta çayır, 1 bostan yeri, 2050 kuruş nakit para evler ve araziler. Sivas’ın üçte biri Ali Baba’ya vakfedilmiş .Dergahın giderleri karşılandıktan sonra gelir fazlası vakıf dairesinde ki , Ali Baba Sultan evlatlarına taksim edilmektedir. Ali Baba Sultan’ın vakıf kurarak topluluk oluşturmaya yönelmesi paramparça olan Alevi- Bektaşi - Ahi toplumunun bilinçli ve ileriye yönelik olması içindir. Aynı zamanda bireyin korunması içindir. Sosyal yaşam olması kaçınılmazdır. Vakıf ve dergahlar birliğin sembolüdür. Ali Baba Zaviyesi Evladiyelik vakıftır..
Tahir Aslandaş Dede

 PATİ ABLA TÜRBESİ 

Bulgaristan dulovo(akkadınlar) kasabası

karalar köyü









Pati abla Türbesine, her yıl Bulgaristan'dan ve yurtdışından binlerce vatandaşı bir araya getirmektedir. Kuzeydoğu Bulgaristan'da, Dobruca ile Deliorman arasında'ki sınırda, Dulovo(Akkadınlar) kasabasının yanında yer almaktadır. Silistre bölgesinin en büyük köylerinden biri olan Çernik (Karalar) köyü, sadece genç nüfusundan kaynaklanan dinamik gelişimi ile değil, aynı zamanda Pati Abla nın türbesi ile de ünlüdür.
Pati Abla nın mezarı, 20. yüzyılda yaşamış bir kişinin 1989'dan sonra inşa edilen ilk mezarıdır. Köydeki eski caminin avlusunda yer almaktadır.
Türbe, İslam mimarisinde bir mezar veya türbedir. Heterodoks Müslümanların karakteristik özelliğidir. Özellikle Sufilerin (Müslüman münzeviler, ezoteristler) ve Sufizmin ezoterik bir biçimini temsil eden ortodoks olmayan İslam'da dini bir akımın takipçileri olan Alevilerin (Kızılbaşların) geleneğinin karakteristik özelliğidir.
Pati abla Türbesi 1992-1994 yılarında köy halkının gönüllü emeği ve bağışlarıyla inşa edilmiştir. Çernik (Karalar) köyü ve çevresinde'ki yerleşim yerleri. Pati abla'nın yanı sıra, halk tarafından saygı duyulan diğer iki lider, Haşam Ağa ve İbryam Ağa da türbede gömülüdür. Üç mezar güneybatı-kuzeydoğu ekseni boyunca ve paralel olarak yerleştirilmiştir. Yaklaşık 2.20 metre uzunluğunda ve 1.05 metre genişliğindedirler.
Pati abla'nın mezarı sağ taraftadır. Üç mezar da Türkiye'den getirilen işlemeli kumaşlar ve küçük peluş halılarla kaplıdır.
Bu türbenin inşa edilme nedeni, mucizevi güçlere sahip olan Pati, Haşım ve İbryam'ın (İbrahim) yerel kültüyle doğrudan ilişkilidir.
Aralarında en popüler olanı, aynı zamanda en canlı kişiliğe sahip olan Pati abla idi. Bu nedenle türbe çoğunlukla onun adıyla anılır.
Ama kimdi o? Neyiyle ünlüydü? Neden bölge halkı tarafından saygı görüyordu?
1909 yılında doğdu. Chernik'Te (Karalar) doğdu. Ailesi çok erken ölmüş. Kardeşleri tarafından büyütüldü. Alevilerden (Kzılbaş) biriydi. Kısa boylu, kısa kesimli, yaz kış yalınayak gezen, uzun elbise ya da uzun beyaz gömlek giyen bir kadındı.
Gerçek adı Fadime'ydi. Pati, Deliorman lehçesinde Fadime'nin kısaltmasıdır. Okuma yazma bilmeyen ve konuşamayan bir kadın. Pati hayatı boyunca hiç konuşmamış, sadece "annem" demiş. Bölge halkı onu Tanrı'nın sevgili bir kulu olarak tanıdı. Bir ailede hasta biri olduğunda onu ararlardı. Eğer kişi ölüm döşeğindeyse ve iyileşme umudu yoksa, Pati abla içeri girmez ve ağlamaya başlardı. Eğer hasta kişi iyileşecekse, yatağın yanında durur ve mucize gerçekten gerçekleşirdi.

alıntıdır..teşekkürler



 HIDIR BABA TÜRBESİ 

BULGARİSTAN HARMANLI BOGOMİL KÖYÜ






Hıdır Baba Türbesi, Bogomil köyü, Harmanlı. 400 yıllık bir Türbe bakımsızlıktan yok olmak üzere. Bu gibi Türbeleri bizler korumamız gerek bizim bu vurdum duymazlığımızdan böyle oluyor bazen de gerçek Türbelerimiz varken Temsili Türbeler toprak alıp inşa edip yakın diye rabet gördüğünden ve de Bulgaristanda ki Din işleri (Müftülük) te böyle bizlere Yardımcı olmuyor Bulgaristanda ki Alevilerin üzerinden Vergilerinden Maaş almalarına ramen bizlerin sorunlarını hiç sormuyorlar Müşkül durumlarımızda da yardım etmiyorlar ve bu gibi yerler Külkür yerleri Osmanlı zamanından olduklarına da sanırım Restore izni verilmiyor ne yazıkki

---------------------------------------------------------------------------------------
ALINTIDIR
SAYIN ADEM KULA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM



KAZIM BAKALİ BABA ERENLER   KOSOVA


 Kazım Bakali Baba (3 Ocak 1880 / 25 Şubat 1981)









Balkanlar'daki son dönem en önemli Bektaşi önderlerinden, birçok dil bilen, kitaplar yazıp, kitaplar çeviren, dirayetli bir şekilde yolun değerlerinden ödün vermeden tüm ömrünü mücadeleyle geçiren Kazım Bakali Baba Erenlerimizi Hakk'a nail oluş yıl dönümünde büyük bir sevgi, saygı ve muhabbetle anıyoruz.
Makedonya Harabati Baba Tekkesi'nde uzun yıllar hizmet yürüttükten sonra, tekkeye yapılan baskılar sonucunda tekkenin işgal edilmesiyle köy köy Bektaşiliği anlatıp, yaşatan, nice nice meydanlar açan, sonrasında ise Kosovo'daki Jakova Bektaşi Tekkesi'nde hizmet yürütüp, yine burada Hakk'a yürüyen, kabri de orada bulunan Kazım Bakali Baba Sultan'ın ruhu şad olsun, yeri gönüller olsun, nurlarda yatsın...
Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz...
Ayhan Aydın
15 Şubat 2023
2016’da ve Farklı Tarihlerde Mekadonya’ya Yaptığım Gezilerden Kazım Bakali Baba ile İlgili Derlediğim Bazı Bilgiler…
Abdülmüttalip Bekiri Derviş’ten Aldığım bazı bilgiler:
Kazım Bakali: Harabati Baba Dergâhı’nın son dönem en önemli babası. 1879’de doğmuş, 15 Şubat 1981’de Hakk’a yürümüş.
1946 yılına kadar Harabati Baba Dergâhı postnişiymiş. 1946’dan sonra Kosova’daki Jakova Bektaşi Dergâhı’nın postnişini olarak hizmet yürütmüş. Kabri Kosova’da Jakova Bektaşi Dergâhı’ndadır.
Tahir Baba 21/22 Mart 1994’de üç günlük nevruz kutlamaları için izin aldık. O Makedonya Bektaşiler Birliği Genel Sekreteri idi. Merhum Caferi Tayyar Gaşi Baba Kazım Baba’dan icazetli bir büyük insandı ve o bizim mürşidimizdi.
Bizler bir araya geldik. Onun yanına gittik. Hakim olan oğlu Ali Haydar Gaşi vardı. Tayyar Baba hastaydı. Meydanda toplanıp ant içtik. Kırk kişilik bir listeyle Tayyar Baba’ya yalvardık, Tahir Baba’nın baba olması için. 1994 muharrem ayında kendi sağlığında Tayyar Baba, Tahir Emini’ye babalık verip kendi postuna oturttu. Hacı Bektaş Veli senin yardımcın olsun, dedi. Tahir Baba’yla bizler aslında aynı zamanda derviş olduk. Ama o ihtiyaçtan, buraya en layık olduğu için baba oldu. Kendisi Arnavutça’yı ana dili olduğu için bilirdi. Ayrıca Fransızca, Türkçe, Makedonca ve Sırpça da bilirdi. Derviş İbrahim Bakıri Tahir Baba’nın rehberidir. Baba’ya çok hizmet etti.
1950/1955’lerde Kazım Bakali Baba’nın talipleri Türkiye’ye İzmir Buca’ya göç etmişler. Onlar 1994’de muharremde buraya geldiler. Türkiye’den buraya gelip bizimle temasa geçenler oldu. Bizler onlarla görüştük. Burada 20/25 Ağustosta Tomar Dağı’nda, Arnavutluk’ta çok büyük etkinlikler yapılıyor. Binlerce insan oraya geliyor. Tahir Emini Baba dergah için çok büyük mücadeleler verdi. Tahir Baba işgal için çok üzülüyordu. Çok sigara içiyordu. Burada bizlere canlar yardımcı oluyorlar. Kışlık odunlarımızı muhibban getiriyor. Baba bu sene (vefat ettiği sene) çok zayıflamıştı. Tiran’a gitti. Kendisi hastaydı. Birden fenalaştığını gördük. İlk yardımı orada yaptık. Sedyeye bindirdik hastaneye götürdük. Ödünde taş varmış. Bir gece hastanede kaldı. Biraz daha iyi oldu. Konuştu o gece. Sonra tekrar hastalandı. Üsküp’e gittik. Sancıları vardı. Aurt damarı yırtılmış, 2-3 litre kan kaybetmiş. Klinikte yüzde doksan ölmüş zaten. 17 Şubat Cuma günü 8.45’de ruhunu teslim etti. Cumartesi günü defnedildi. Arnavutluk’tan cenazeye 7/8 baba geldi. Baba Mondi, Şaban Baba, Cemal Baba, Faik Baba, İsmail Baba, Sadık Baba, Besnik Baba; Kırçova’dan Murteza Baba, Musa Ali Derviş; Kanatlardan Cafer Baba ve Dervişler ve canlar cenazeye katıldılar.
Çağını Aşan Biri Önemli İsim; Kazım Bakali Baba var.
O Tayyar Gaşi’ye halifelik vermiş, dediniz.
Peki, Kazım Bakali, bu icazet nameyi vermeye yetkili miydi?
Yetkiliydi. Arnavutluk’ta Envar Hoca olduğu için Bektaşilik yasaktı, tekkeler kapalıydı. Dedebabalık kurumu işlemiyordu. Kazım Bakali bu konularda görevlendirilmişti. Kendisinin yetkisi vardı. Kendisi mücerret, en yetkin halifebaba’ydı. Bizim bu bölgede son zamanlardaki en bilgili baba olarak bilinir.
Kazım Bakali bir ilim insanıydı. 5 dili çok iyi bilirdi. Hem okur, hem yazar, hem konuşurdu. O çok üstün bir insandı. Kendisini en çok geliştirmiş bir babaydı. Kazım Bakali aslında tam bir öğretmendi. O aslında öğretmenden de öte bir şeymiş. Çünkü biliyorsunuz Türkiye’de de tanınan Salih Niyazi Dedebaba zamanında dervişlere ders veren bir büyük insanmış. Yani 1939’de dervişlerin hocalığını yapıyormuş Kazım Bakali. Kosova’da, Elbesan’da, birçok yerde öğretmenlik yapmıştır.
Kazım Bakali’nin halifeliği Cafer Sadık Dedebaba’dandır.
Kazım Bakali Tayyar Gaşi’nin dışında Türkiye’den de iki kişiye “halifelik” icazeti vermiştir. Bunlardan birisi İzmir’de yaşayan Cafer Baba bir diğeri de Aydın Tire’de Hasan Baba’dır, ilk halifeliği ona vermiştir. (Şimdi rahmetli oldu. Hakkı Saygı Baba’yla burayı yani Horasanlı Ali Baba Dergahı’nı, 2002’de ziyaret etmiştik. “Postnişini Horasanlı Ali Baba Dergahı”. Naciye Anabacı Sultan ise aksi gibi o gün orada değildi. Sonrasında o da Hakk’a yürüdü. Oğlu Sırrı varmış, o da nasipliymiş. A. Aydın.)
(Kâzım Bakali Sipaho Baba ise, Salih Niyâzi Baba'dan nasipli mücerred babadır. Dervişlik nasibini Şemimi Baba Dergâhı Postnişini Mehmet Baba vermiş olup, babalık icâzetini 1932 yılında Hacı Adem Vechi Baba vermiştir. Önce Kalkandelen Dergâhı postnişini iken, dergâhın kapanması üzerine Yakova'ya geçmiştir. Halifelik icâzetini Cafer-i Sadık Baba'dan almıştır. Kâzım Bakalî Sipaho Baba: Kâzım Baba, Yakova doğumlu mücerret babalardandır. Üsküp Dar’ül-Muallim Mektebi mezunudur. Babası yörede tanınmış bir Bektâşî olan Derviş Selim Cemâli’dir. Sûlben fakîyr kulunuzun akrabalarındandır. Arnavutluk’un son kralı Zogo’nun, Savunma Bakanı Bayram Çuriye’nin özel sekreterliğini yapmıştır. Kroya (Akçahisar), Elbasan, Velican ve Timor Bektâşî dergâhlarında hizmet etmiştir. 1921 yılında Babalık icâzeti almıştır. 2’inci Dünya Savaşı sırasında, Tetova / Harâbâtî Baba Dergâhı’nda postnişin iken Recep Paşa’nın torunlarınca taciz edilmiş ve 1941 yılında Yakova Dergâhı’na muhacir olarak taşınmıştır. (Rahmetli Şevki Koca’nın notlarından) Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergahları, Cem Vakfı Yayınları: 12, Editör: Ayhan Aydın, İstanbul, 2005))
Nebi Bekiri (76)
Köyde en bilgili Bektaşi olarak bilinen aynı zamanda 40 yıllık muhip Nebi Bekiri (76) ile görüntülü bir söyleşi gerçekleştiriyorum, inekleriyle baş başa olan gül yüzlü canımla. Mürşidi Kamil olarak isimlendirdiği Kazım Bakali Baba’nın muhibi (Talip) olan Nebi Bekiri bilgilerini bana aktarıyor. (Söyleşiyi canlar YouTube kanalından izleyebilirler.)
Mürşidi Kamil Kazım Bakali’den sonra müteyyillere (evli baba) düştük. Baba bulunur ama mürşit bulunmaz. Elbette müteyyil de iyidir ama mücerret (evlenmeyip yola ölümüne kadar hizmet eden) bambaşkadır. Kazım Bakali Baba vatan, millet için çalışmıştır. O vatan için, yol için, din için işleyen (çalışan) bir mürşittir. Ben kırk yıl önce, açık olan Kosova Jakova (Yakova) Bektaşi Tekkesi’nde yola girdim, nasip aldım. Oraya giderdik, ayn-i cemler olurdu, muhabbetler olurdu, sohbetler olurdu. Nevruzu yapardık, matemi yapardık, yolu sürerdik.
Kamil Kazım Bakali Hakk’a yürüyünce bu sefer Tayyar Gaşi’ye tabi olduk. Sonra ise O Hakk’a yürüyünce Tahir Emini Baba’ya tabi olduk. Yolu sürdük. Buraya 25. Km. olan Kalkandelen (Tetova) Harabati Baba Tekkesi’ne gittik. Ondan sonra da yine hep aynı devam eder, yolumuzu süreriz. Dergâha gideriz.
Nebi Bekiri konuşmasında ayrıca şunlar anlatıyor: Nevruz’da toplanırız, yaparız bir muhabbet. Ali’nin doğumu, o gün toplanırız, kurbanları tığlarız, yaparız bir muhabbet. Temizlik yapılır, türbeler ziyaret edilir, meydanlar açılır, çerağlar yakılır, varsa ayn-i cemler yapılır. Matemde de orucumuzu tutarız, matem yaparız.
Burada Gostivar’da Fatoş (Fatuş) Baba Türbesi var, Aslan Baba Türbesi var. Vurtok Köyü’nde Cafer Baba vardır. Tetova’da dağda Koyun Baba türbeleri vardır. Bizler oraya gidince çerağ yakarız, niyaz ederiz.
Nebi Bekiri bana Türkçe bir nefes söylüyor.
Ben de onu zorluyorum, burada semah da varmış, be sultanım diyorum. Bi çoşta, bir aşkta bu oluyormuş, diyor. Çerağlar gibi aşk ile yanınca başlarlarmış semaha diyor Nebi Bekiri… Demekle kalmıyor, çok kısa olsa da bunu gösteriyor. Evet, evet… Uzun araştırmalarda neler neler çıkacak buralardan. Semah varmış burada…
Yüzsüz bir insan değilim ama ne yaparsın çoğu zaman isteyeceğimi – istemem gerekeni isteyemem ama taze sağılmış sütü görünce dayanabilir miyim, hemen yüzüm tutup süt istiyorum. Akşam tekke hep birlikte içmek için alıyorum.
Şah-ı Merdan Bekiri ise; Yunus Emre’nin bir nefesini söyledi. Kendisi de bu yolun tasavvuf yolu olduğunu, gizli sırlar barındırdığını söyleyerek bir derviş gibi mütevazı haliyle Bektaşiliği bu topraklarda yaşatan bir can insan olarak karşıma çıkıyor. Elli yaşındaki Bekiri, Yola 25. 04. 1987’de, Tayyar Gaşi’ye muhip olmuş “El Almış”. Bekiri, Baba Kazım Bakali’nin “burası bence Küçük Bir Horasan’dır”, dediğini söyleyen Şah-ı Merdan Bekiri, atalarından aldıkları inancı yaşatmaya çalıştıklarını söylüyor.
Fotoğraflar: Ayhan Aydın.
Kuzey Makedonya, Kosova
SAYIN AYHAN AYDIN HOCAMIZA TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİM
SAYIN AYHAN AYDIN BEYE SONSUZ TEŞEKKÜRLER..ALINTIDIR

14 Ağustos 2024 Çarşamba

 Otman Baba




780 (1378-79) yılında doğdu. Hayatı hakkındaki bilgiler, halifelerinden Küçük Abdal’ın onun ölümünden beş yıl sonra kaleme aldığı Vilâyetnâme-i Otman Baba adlı esere dayanmaktadır. Birbirine benzeyen keramet hikâyelerini tekrar eden menâkıbnâmelerin dışında dönemin dinî-sosyal hayatına ışık tutan önemli bir kaynak olarak tanımlanan eseri (İnalcık, s. 129) yazma görevini kendisine bizzat Otman Baba’nın verdiğini söyleyen Küçük Abdal onun Anadolu’ya Timur ile birlikte geldiğini, halk arasında Otman Baba diye tanındığını, erenlerin ise ona Hüsam Şah dediklerini, Oğuz dili konuştuğunu, cüssesinin heybetli, nazarının himmetli olduğunu, sırrına kimsenin vâkıf olamayacağını söylediğini belirtir. Ağrı dağı eteklerinde, Bursa, İznik, Germiyan ve Saruhan yöresinde dolaştığını, Fâtih Sultan Mehmed ile şehzadeliği sırasında Manisa’da görüştüğünü anlatır.
Otman Baba, daha sonra Küçük Abdal’ın “abdalân-ı Rûm” diye tanımladığı yüzlerce dervişiyle birlikte İstanbul’a gelmiş, Göztepe’de ve Terkos civarında bir süre ikamet ettikten sonra uzun yıllar faaliyet göstereceği Balkanlar’a geçmiş, burada muhtelif şehir, köy ve kasabaları dolaşmış, sıkıntılarını gidermede halka yardım etmiş, zorda olan çiftçilere destek olmuş, abdalları için kurban toplamıştır. Babaeski, Aydos, Dobruca, Tırnova, Zağra, Filibe, Edirne, Vize, Siroz, Belgrad, Semendire, Ağaç denizi, Balkan dağı gezdiği yerler arasında zikredilebilir. Yaz aylarında Ahmed Baba (Vize), Mü’min Derviş (Zağra), Bayezid Baba (Vardar), Mecnun Derviş (Serez) ve Nasuh Baba (Karasu Yenicesi) gibi dönemin ünlü Kalenderî zâviyelerini dolaşmış, kışları Varna ve Edirne’deki zâviyesinde geçirmiştir. Eserde, onun bölgenin efsanevî kahramanı Sarı Saltuk’a atıfta bulunduğu ve Balkanlar’da iman çerağını yakan Sarı Saltuk’un aslında kendisi olduğunu vurguladığı görülür. Otman Baba, Balkanlar’da yörükler ve bilhassa Tanrıdağı yörükleri arasında faaliyet göstermiştir. Kendisinin de yörük olmasının faaliyet sahasını belirlemede etkili olduğu söylenebilir. Halil İnalcık’a göre bunun temelinde merkezî yönetim tarafından dışlanmış olan bu zümrelere mensup oluşu yatmaktadır. Esasen onun abdallarının çoğu Doğu Balkan dağları veya Dobruca yörüklerinden fakir çobanlardır. Otman Baba’nın şehirde yaşayanları “koca karınlı” diye eleştirmesi, sürekli dağlarda dolaşması kendisini ve mensup olduğu çevreyi açık biçimde ortaya koymaktadır. Abdallarıyla birlikte Balkanlar’daki fetih hareketlerine katılıp gazilerle birlikte savaşan Otman Baba onlarla yakın dostluk kurmuş, devlet adamlarının ihsanlarını kesinlikle kabul etmemiştir. Onun yakınlık kurduğu akıncı gazilerin başında Mihaloğlu Ali Bey gelir. Vilâyetnâme’de Ali Bey’in Otman Baba’ya karşı çok hürmetkâr olduğundan bahsedilir.
Vilâyetnâme’de en çok vurgu yapılan hususlardan biri Otman Baba’nın Fâtih Sultan Mehmed’le ilişkisidir. Şehzadeliği döneminden itibaren Fâtih üzerinde nüfuz sahibi olmaya çalışan Otman Baba rivayete göre daha şehzade iken rüyasına girerek kendini tanıtmış ve ona Rum diyarına kendisini padişah yapmak için geldiğini söylemiştir. Küçük Abdal’ın ifadelerinden, Otman Baba’nın, Fâtih’i sultan olarak tanımakla birlikte kendisinin kâinatı yöneten kutup olduğunu ve tasarrufu olmaksızın hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini vurgulamaya çalıştığı hissedilir. Nitekim kendini Fâtih’in yaptığı işlerden sorumlu görmüş, aralarındaki ilişkiye daha çok bu anlayış damgasını vurmuştur. Meselâ Vilâyetnâme’ye göre Fâtih, Belgrad seferine çıkmayı planladığında ona sefere çıkmamasını tavsiye etmiş, çıktığı takdirde başarısız olacağını söylemiş, Fâtih bu tavsiyeyi sert bir tepkiyle karşılamışsa da sefer başarısızlıkla sonuçlanınca onun üstünlüğünü tanımak zorunda kalmış, bu dönemden itibaren Otman Baba’ya karşı son derece hürmetkâr, lutufkâr ve itaatkâr davranmaya başlamıştır. Eserde, başta Mahmud Paşa olmak üzere Fâtih’in yanındaki devlet adamlarının da Otman Baba’nın “sırr-ı velâyet” olduğunu bildikleri vurgulanır.
Otman Baba’nın Fâtih Sultan Mehmed’e ve devrin diğer adamlarına karşı tutumunda sahip olduğu kutbiyyet telakkisinin büyük payı vardır. Vilâyetnâme’de Yıldırım Bayezid devrinde Şücâüddin Dede’nin kutbiyyet makamında bulunduğu, daha sonra kutbiyyetin Otman Baba’ya geçtiği ifade edilmektedir. Küçük Abdal tam anlamıyla vahdet-i vücûd neşvesi içinde olan Otman Baba’yı “kutbü’l-aktâb, kutbü’l-âlem, kutbü’z-zamân, kân-ı velâyet, server-i şâh-ı cihân, kutb-i velâyet-i sırr-ı eşyâ, âlim-i nûr-ı hikmet, sâhib-i kudret, nokta-i hakîkat, şâh-ı merdân, şâh-ı Kerbelâ” gibi unvanlarla anar. Bu unvanlarda Ehl-i beyt vurgusu açıkça görülmektedir.
Vilâyetnâme’den, Hz. Peygamber’le birlikte nübüvvet devrinin sona erip Hz. Ali ile velâyet devrinin başladığını söyleyen, velîleri divane ve meşrû (şeriata riayetkâr) diye ikiye ayıran, divaneleri diğerlerinden üstün sayan Otman Baba’nın bu tür gayr-i Sünnî görüşleri sebebiyle medrese çevrelerince Fâtih Sultan Mehmed’e şikâyet edildiği, hatta mahkemede sorgulandığı, fakat onun ölünceye kadar fikirlerini savunmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Otman Baba, medrese mensuplarının yanı sıra dönemindeki bazı tarikat şeyhleriyle de anlaşamamıştır. Bunda onları dünya malı biriktirmek, şan ve şöhret peşinde koşmak, iktidara yakın çevrelerle iş birliği yapmak, halka yalan yanlış mârifet satmak, kurdukları vakıfları evlâdiyelik hale dönüştürmekle suçlamasının büyük payı olmalıdır. Otman Baba’nın Bektaşî ileri gelenleriyle ilişkilerinin de pek iyi olmadığı görülmektedir. Meselâ Vardar Yenicesi’nde bir sohbet sırasında Bayezid Baba’yı azarlamış, onun Rumeli’deki bütün Hacı Bektâş-ı Velî dervişlerini davet ettiği bir toplantıya katılmamış ve koyun postuna bürünüp “insilâh” halini tercih etmiştir. Aynı şekilde ziyaretine gelen Bektaşî şeyhi Mahmud Çelebi’yi de azarlamış, bu zat yakınlardaki bir Edhemî tekkesine saklanarak kendisini kurtarabilmiştir. Küçük Abdal onun abdallarına çok düşkün olduğunu, bütün hevesleri terkedip Hak aşkı ile dolan ve âlemdeki her şeyi Hak’tan bilenleri gerçek abdal kabul ettiğini söyler. Otman Baba’nın köprü yaptırdığı, abdallarından ıssız alanlara çeşmeler kurup sular akıtmalarını istediği ve Balkanlar’ı yerleşim yeri haline getirmeye çalıştığı kaydedilmektedir.
Eserde ayrıca Otman Baba’nın pek çok kerametinden bahsedilmektedir. Meselâ Azerbaycan taraflarından İstanbul’a bir buluta binip geldiği, yıldırımı kendisine kamçı yaptığı, tabiata hükmetme gücüne sahip olduğu, fırtına çıkarıp yağmur yağdırdığı anlatılmaktadır. Bütün bunlar muhtemelen Otman Baba’nın zamanın kutbu ve yegâne hâkimi olduğunu vurgulamak amacıyla üretilmiştir. Vilâyetnâme’de anlatılan bazı olayların şamanist motifler içerdiği görülmektedir. Onun ve abdallarının gittikleri her yerde buldukları kuru ağaçları ortaya yığıp çok büyük ateşler yakarak etrafında semâ etmeleri, kendisinin Fâtih Sultan Mehmed’in hastalığını iyileştirmek için büyük bir ateş yakıp başında dua etmesi, Rumeli köylerinde halkı ejderhadan kurtarması gibi olaylar bunlar arasında zikredilebilir.
Küçük Abdal, Otman Baba’nın 8 Receb 883’te (5 Ekim 1478) vefat ettiğini, ölmeden önce abdallarını yanına toplayıp kendilerine yetmiş iki buçuk milleti yekdiğerinden ayırt etmemeleri gerektiğini hatırlattığını, ölümden korkmadığını, kendisinin bir atı olduğunu ve bu ata binerek göğe çıkacağını, arkasından ağlamamalarını, zira artık üşümeyeceğini, yorulmayacağını, acıkmayacağını, yerden göğe gideceğini, zaten aslının da orada olduğunu söylediğini kaydeder. Küçük Abdal, Otman Baba’nın cenazesine içlerinde dânişmendlerin de bulunduğu 2000 kişinin katıldığını söyler. Varna’daki zâviyesinde bulunan türbesi 1506 yılında yapılmıştır.
Osmanlı Kalenderîlik tarihinde önemli bir yere sahip olan Otman Baba, Balkanlar’da XV. yüzyıl Kalenderîliğine damgasını vurmuş (Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, s. 101), etkisi sonraki dönemlerde devam etmiştir. XVI. yüzyılda Kalenderî-Bektaşî-Hurûfî bağlamında şiirler söyleyen Muhyiddin Abdal onu “ululardan ulu, yedi iklim dört köşeye, arşa kürse tolu” bir şahsiyet olarak tanıtır. Otman Baba’nın halifesi Akyazılı Sultan’dan sonra kutbiyyet makamına geçtiğine inanılan Demir Baba’nın abdalları Otman Baba’ya saygı duymuşlar, sık sık türbesini ziyaret etmişler ve bu ziyaretin en büyük kerem olduğunu ifade etmişlerdir (Demir Baba Vilâyetnamesi, s. 110). II. Bayezid’e Arnavutluk’ta yapılan suikast girişiminden (1492) Otman Baba dervişleri sorumlu tutulmuştur (Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, s. 101-102). Anadolu ve Balkanlar’da pek çok köye onun adına nisbetle Hüsam Dede ismi verilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Küçük Abdal, Vilâyetnâme-i Otman Baba, Ankara Cebeci Halk Ktp., nr. 495; Millî Ktp., Mikrofilm Arşivi, nr. A. 4985.
Demir Baba Vilâyetnamesi (haz. Bedri Noyan), İstanbul 1976, s. 81, 110, 119, 147, 162.
Yemînî, Fazîletnâme (haz. Yusuf Tepeli), Ankara 2002, I.
Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik (İstanbul 1953), İstanbul 1983, s. 207.
Ahmet Yaşar Ocak, Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul 1983, tür.yer.
a.mlf., Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII. Yüzyıllar), Ankara 1992, s. 99-102.
Halil İnalcık, The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire, Essays on Economy and Society, Bloomington 1993, s. 19-36 (aynı yazı için bk. a.mlf., Doğu Batı Makaleleri I, Ankara 2005, s. 129-150).
Ahmet T. Karamustafa, God’s Unruly Friends: Dervish Groups in the Islamic Later Middle Period, 1200-1500, Salt Lake City 1994, s. 239-248.
Halime Doğru, XIII.-XIX. Yüzyıllar Arasında Rumeli’de Sağ Kolun Siyasî, Sosyal, Ekonomik Görüntüsü ve Kozluca Kazası, Eskişehir 2000, s. 79-80.
Yusuf Ziya Yörükân, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri: Şamanizm (haz. Turhan Yörükân), Ankara 2005, s. 107.
Hasan Fehmi [Turgal], “Otman Baba Velâyetnâmesi”, TY, V/27 (1927), s. 239-244.
Nejat Birdoğan, “Otman Baba ve Velâyetnâmesi”, Folklor / Edebiyat, sy. 16, Ankara 1998, s. 22-32.
Bayram Durbilmez, “Muhyiddin Abdal’a Göre Hacı Bektaş ve Otman Baba”, a.e., sy. 18 (1999), s. 133-140.
Şevki Koca, “Od’man Baba Velâyetnâmesi (Vilâyetnâme-i Şâhî) ve Gökçek Abdal Hakkında Bir Didaktik Kodeks”, a.e., sy. 29 (2001), s. 263-272.
N. Gramatikova, “Otman Baba: One of the Spiritual Patrons of Islamic Heterodoxy in Bulgarian Lands”, EB, sy. 3 (2002), s. 71-102.
Kemal Üçüncü, “Sözlü Kültür / Tarih Bağlamında Edebî Bir Metin Olarak Otman Baba Vilâyetnâmesi”, Bilig, sy. 28, Ankara 2004, s. 1-29
(Alıntı dır)

HAYDAR CEMİL BABA.










o


Akyazılı Sultan’ın Kutupluğu
Demir Baba Velayetnamesi’nde yer alan bilgilere göre Akyazılı Baba Sultan’ın gerçek adı “İbrahim-i Sani”dir. Akyazılı İbrahim diye bilinir. Otman Baba’nın Hakk’a yürümesinden 18 yıl sonra onun yerine kutupluk makamına geçmiştir. (1)
“Hüsem Şah Gani” olarak bilinen Otman Baba, Miladi 1466-1478 yılları arasında bu cihanda “kutubü’l-âlem” olarak görev yapmıştır. Alevi inancında yedi ulu ozandan birisi olan Akyazılı Sultan’ın ardalarından Hafız Yemini de Akyazılı Sultan ile Otman Baba arasındaki tarihi bilgileri, manzum şiirlerinde şu şekilde anlatmaktadır.
Sekiz yüz seksen üç olunca hicret
Fani dünyadan ol şah itti rıhlet (2)
Hüsam Şah idi ismiyle o sultan
Gani Baba der idi bazı insan
Nişandır kisveti Seb-al mesani (3)
Anın yerine kutb oldu çü Sani
Resulün hicretinden anla ahir (4)
Dokuzyüz birinci de oldu zahir
Ki şimdi âleme ol kutb gelübdür
Adı Akyazılı sultan olubdur
Otman Baba, 1478 yılında bu âlemden Hakk’a yürüyünce 18 yıl sonra, yani Hicri 901/Miladi 1496 yılında İbrahim-i Sani, “Akyazılı Sultan” adıyla bu âleme “kutup” oldu. (5) Demir Baba Velayetnamesi’nde 1496-1552 yılları arasında Akyazılı Sultan’ın zamanın kutbu olduğu yazılıdır. Demir Baba Velayetnamesi’nde verilen bilgilere göre Demir Baba, 1530 yılında doğmuş, 22 yaşında iken Akyazılı Sultan’dan kutupluk makamını devralmış ve böylece 1552-1650 (5) yılları arasında bu âlemde kutupluk makamında bulunmuştur. (6)
Otman Baba’nın Hakk’a yürümesinin ardından onun müridi İbrahim Sani’nin kutup olarak anıldığını, Demir Baba Velayetnamesi’nde görmekle birlikte Muhittin Abdal’ın Hızırnamesi’nde de bu bilgi doğrulanmaktadır. (7) Merhum Bedri Noyan, Akyazılı Sultan’ın Sakarya’nın Akyazı ilçesi ile ilişkili olabileceğini söylemiştir. Akyazılı’nın Balkanlar’da önderlik ettiği çevrede Babailerin bulunması Akyazılı’nın kendisi olmasa bile aile kökeninin daha Akyazı’da iken Babai çevreden olup Şeyh Şüca’nın müritleri olabileceği düşünülebilir. Akyazılı Sultan, yaşadığı dönemde Rumeli’deki Babailerin kutbu durumunda olup çevresinde ona bağlı oldukça çok tekke bulunuyordu. (😎
Aşağıda Akyazı Baba Sultan’ın makamında, rahmetli Ahmed Hazerfenle dua ediyoruz, resim Ayhan Aydın. Diğer resim ise Akyazılı Sultan dergahından bir kare.
Hakkı SAYGI
Daldık aşk adlı denize
Erenlerden irdik ize
Akyazılı sltan bize
Medet himmet kerem eyle

13 Ağustos 2024 Salı

 

Hasan-Dede Türbesi

 Bosna Hersek'ten, Semir Pintul...
Hasan-Dede türbesi


Starum Bar - Montenegro'da 1610 yılında inşa edilen Hasan-Dede türbesi, 8x8 metre alanı, çatıdan doğrudan çıkan kubbeye sahip kare bir tabandır. Yeşil bir battaniyeyle örtülmüş iyi bir adamın (Evlia) mezarı var. 16'sının sonlarında yaşadı. ve 17'nin başında. Yüzyıllar. Tekija kompleksinin yanı sıra 1642 yılında inşa edilen aynı isimli Tekija çeşmesi de bulunmaktadır. Tekia'nın hangi derviş emrine ait olduğuna dair resmi bir veri yok. Bu yılın Temmuz ayında Eski Bar'ı ziyaret ederken cami, harem, Hasan-Dede türbası ve Tekija çeşmesi bulunan Tekija sitesinin tarihçesiyle ilgilendim. Turbet duvarında bulunan resmi belge dışında personelden cevap gelmedi. Maalesef bu güzel kompleksin tarihiyle ilgili kitap bile alamadım. Türbeyi gezerken, Kur'an-ı Kerim'in melodik öğretilerini duyan bir kaset dikkatimi çekti, türbe kilitli iken, ziyaretçilere gönüllü katkı seçeneği bırakıldı.
Starobarani için Hasan-Deda'nın türbesinin özel bir anlamı vardı. Zaman zaman ziyaret edilen bir türbeyi temsil ediyor, özellikle Bayram'da.